@my_lore
|
Selam... Taksi gecenin inine doğru yol almaya devam ediyor. Bakalım Evrim, bizlere neler anlatacak. Buraya okumaya başladığınız saati yazar mısınız. Yıldızı⭐sönük satırları yorumsuz bırakmayın 🚖🚖🚖 Hatırlatma Birden durdu ve uzunca bir süre yüzüme baktı. Tam onun bakışlarına gizlenmiş manayı çözmeye odaklanmıştım ki, "Evrim, biliyor musun?" diye sordu. 🚖🚖🚖 Ne zaman, "Evrim, biliyor musun?" diye bir kelam etse uzak doğunun kızı Asya, ardından dağarcığımdaki bütün saklı bildiklerimi alaşağı eden bir soru geliyordu.
"Neyi bilmem gerekiyor Asya, her defasında farklı kapıları aralıyorsun. Her defasında bilmece gibi konuşuyorsun."
Karanlık dehlizleri andıran bakışlarında gördüğüm girdap, yeni bir sır perdesini aralar nitelikteydi. Cevabım karşısında hafif bir açıyla yanlara doğru dalgalar oluşturdu elmacık kemiklerine sinen tebessümü. "Etrafına bakar mısın, ne görüyorsun Evrim?"
"Etrafıma bakmamı öneriyorsunuz öyle mi? Pekâlâ. Sana nedenini sormayacağım. Neyi görmem gerekiyorsa bakalım bulabilecek miyim?"
Önce başımı gök kubbeye çevirdim. Allah'ın kurduğu düzen tıkır tıkır işliyordu. Ay, hilal şeklini almış, yıldızlar yanıp sönerek; yüz yıllar ötesinden evrene göz kırpıyordu. Kısacası gök kubbe bütün ihtişamıyla her varlığa gülümsüyordu. Zerre kadar bir eksiklik yoktu kurulu düzende.
Başım yukarı kalkık durumda kendi eksenim üzerinde bir tur dönerek bu muhteşem görüntüyü hafızama kaydettim. Sonra bakışlarımı yeryüzüne çevirdim, sahilinde bulunduğumuz denizin büyük bir iştiyakla kıyıya çarpan sesi uğulduyordu kulaklarımda. Ve sesiz sedasız kendini gecenin ihtilaline teslim eden koca şehir vardı.
Asya, görmem gerekeni gördüğümü düşünmüş olmalı ki sabırsız bekleyişini sonlandırdı. "Ne gördün Evrim?"
"Her şey olması gerektiği gibi bir düzen içinde işliyor." dedim. Tâbii Asya'dan ne cevap geleceğini bilmediğim için kendimi güya her ihtimale hazırladım.
Mimiklerinde zerre değişim olmadan sade bir anlatımla, "Her gördüğüne inanma Evrim." dedi.
Eyvah, yine ters köşe diye geçirdim içimden.
Asya' da soru çoksa bende de cevap çoktu. İşte ben buydum...
"Asya ben görmediğime fakat varlığını hissettiğime inanırım." dedim.
"O apayrı bir şey. Ben sana her gördüğüne inanma derken, bazen gözle görülen birçok şey sadece bir yansımadan ibaret olabilir demek istedim. Mesela sana bir örnek; şu an gökyüzünde gördüğün yıldızlar sence varlar mı?"
Biraz önce baktım varlardı, yok gibi durmuyorlardı, diye sordum kendi hafızama.
Bakışlarımı hayali bir noktaya sabitledim ve göz kapaklarını biraz indirdim. Kısık bir bakış açısıyla düşünmeye başladım. Asya, durduk yere neden şaibeli bir soru yöneltmişti bana anlamak güçtü.
Baktım Asya'nın sorularıyla baş edemeyeceğim her olasılığa karşı teslimiyet bayrağını göndere çektim.
"Benim baktığımda varlardı. Sen bakınca yok mu oluyorlar?"
Gözlemlerime dayanarak kendimce doğru cevabı verdiğimi düşünüyordum fakat ondan gelecek cevabı da cidden merak ediyordum.
"Maalesef yoklar. O, gördüğünü sandığın yıldızlar şu an evrenin boşluğunda sönmüş birer taş parçası." dedi.
Benim acilen konuyu değiştirmem gerekiyordu. Ben ekmeğinin derdinde zavallı bir şoförüm ne anlarım gök biliminden, sönmüş yıldızlardan.
"Asya, kızınla tanışmak istiyor musun?" diye alakasız bir soru yönelttim.
Konuyu ekarte ettiğim için olsa gerek Asya, kısa ve net bir cevap verdi. "Hayır!"
Hayır, dedi neden istemiyor acaba?
"Hayır mı? Peki, ama neden?" diye sordum hücrelerime işlemiş merakla.
Ben onunla tanışamam. Sende söyledin ona ne anlatsam ikna edemem. Ben sadece benim genlerimi taşıyan son insanı yakından görüp hasretimi dindirmek istemiştim.
"Asya, ben seni anlıyorum, ama kendi kızım dediğin bir kişiyi sadece uzaktan görmekle yetinmek zor olmuyor mu?"
Asya'nın gözleri asırlar ötesine kilitlenmiş gibi boşlukta kendine yer arıyordu.
"Ben çok kaybettim Evrim. Biliyor musun, insan kaybettikçe kaybetmeye de alışıyor. Bu sana belki saçma gelebilir ama inan bana alışıyor."
"Ben de kaybedişler yaşadım Asya. Zaman acıyı azaltıyor fakat hiçbir zaman unutturmuyor," dedim bütün içtenliğimle.
"Haklısın ama ben asırlardır kaybediyorum."
Onunkisi kıyas götürmez bir kaybediş olmalıydı.
"Asya, genlerini taşıyan başkaları da var mı?"
"Çok var, hepsinin bedenleri öldü ve ruhları benden uzakta."
Belki saçma bir soruydu aklıma takılan. "Mesela, ne kadar uzaktalar?"
"Ülkeler kadar uzaktalar!" dedi duygulu bir ses tonlamasıyla.
"Nasıl yani?" diye sordum.
"Gerçekten merak ediyor musun?" dedi.
Ediyor muydum? Galiba ediyordum, çünkü merak insanın baş edemediği tek duygudur.
"Anlatmak istersen dinlerim!" dedim sözlerimle teminat vererek.
"Ben anlatmak isterim de senin ruhun buna hazır mı? Yeryüzünde anlatacaklarıma inanan bir milyar insan olsa da sana sıra dışı gelebilir. Her insanın yetisi güçlü değildir. Belleğinde karmaşaya sebep olmak istemem doğrusu."
Beni daha fazla ne kadar şaşırtabilirdi ki? Belli ki Asya'nın anlatacağı şeyler benim yine devreleri yakacak cinstendi. Zaten benim devreler yanmış beynim eror veriyor, bundan sonrası koymazdı...
|
0% |