Yeni Üyelik
29.
Bölüm

Kaf Dağı - 28-

@my_lore

Selam...

Yine biz geldik.

Buraya okumaya başladığınız saati yazar mısınız➜

Şu arkadaşı @my_lore takip ederseniz sevinirim

Yıldızı⭐sönük satırları yorumsuz bırakmayın lütfen.

🚖🚖🚖

Kafayı yemek üzereydim. Her ne kadar Asya'nın söylemlerine alışıyor olsam bile, ne demekti ruhum Anka kuşuna büründü. Yani böyle bir şey olabilir miydi? Göçebe ruhum insandan insana geçiyor dedi hadi inanmış göründük. Kuş ne demekti ya? Yine sınırlarımı zorluyordu Asya.

 

Ben kendi kendimle cebelleşirken Asya, "En güzel günlerimi orada yaşadım!" dedi.

 

Alışılagelmiş rutini bozmayarak, "Nerede?" diye sordum.

 

"Ben Kaf dağının ardında yaşayan erkek bir Anka kuşuydum," dedi kollarını birbirine dolayarak ellerini koltuk altlarına yerleştirirken.

 

Ee, diyesim geliyordu onunla dalga geçmek ister gibi ama ayıp olur düşüncesiyle dile getiremiyordum. Henüz düşüncelerim gün yüzüne çıkmamış taslak olarak içimde yaşıyorken Asya, zihnimden geçenleri okumuş gibi, "Bazı geceler Bağdat'ta bir masala çağrılıyordum, bazı geceler çölde bir çadıra konuk oluyordum." dedi.

 

"Senin adına sevindim." dedim. Başka ne diyebilirdim zira benim keçiler beni çoktan sollamıştı.

 

Birden konuşmasını yarıda kesti. Ellerini koltuk altlarından çıkarıp kabanının ceplerine soktu. Boynunu içe doğru çekerken omuzlarını dikleştirdi ve akabinde dolgun dudaklarına nazende bir gülücük asıldı. "Biliyorum Evrim, sen bana inanmıyorsun?"

 

Ne yapabilirdim ki gözlerim beni ele veriyordu. "Şey!" dedim ve sustum.

 

Gözleri hafifçe kısılmaya başladığında göz çevresinde kaz ayakları oluşmuştu. "Bak gördün mü ardına sığınacak kelime bile bulamıyorsun?"

 

"Yok, öyle değil!" diye kıvırmaya çalışsam da doğruyu okuyor gibiydi yüz hatlarımdan.

 

"Pekâlâ, Evrim... Yok, öyle değil diyorsan senin dediğin gibi olsun." Konuyu uzatmak istemediğinden olsa gerek beni geçiştirir gibi yaparak kaldığı yerden devam etti. "Ben Anka Kuşu olduğum zamanlar en çok neyi severdim biliyor musun?"

 

Biliyor muydum, galiba bu kez bir fikrim vardı. Yani Asya bir kuş olduğunu söylüyorsa neyi sevebilirdi; tabii ki uçmayı. "Semada rüzgarı kanatlarının altına alarak kanat çırpıp uçmayı mı?" diye sordum kendimden emindim bu kez...

 

Asya, başını olumsuzca sağa sola salladı. "Hayır, Evrim, bilemedin. Ben çocukların rüyalarını girip onların rüyalarını süslüyor olmayı çok severdim." dedi.

 

Yine saf dışı kalmanın verdiği hezeyanı yaşarken belleğim, "Bak bu güzelmiş!" dedim. Sözlerim sahtelikten uzak gerçeğe yakındı, çünkü iliklerime kadar üşütmüştü beni gecenin ayazı ve Asya'nın fantezileri.

 

Asya, ellerini ceplerinden çıkardı ve kollarını iki yanlara doğru kocaman açtı. "Bir düşünsene Evrim, Şehrazat başlar masalını anlatmaya...

 

Kral, güzeller güzeli kızına talip olarak gelen 'Prense' bir şart koşar. "Eğer kızımı almak istiyorsan git Kaf Dağının ardındaki Zümrüdü Anka Kuşunun ağzında duran elmayı bana getir."

 

İster istemez yavan bir tebessüm oturmuştu çehreme, "Gerçekten var mıydı ağzında elma?" diye sorarken.

 

"Olmaz olur mu Evrim. Orası Kaf Dağı. Orada hayaller yaşar!"

 

"Hayaller mi?" diye sorarken gamzeli çenemi kaşımaya başladım.

 

"Evet, Evrim... Hayaller orada yaşar. Sihirli elma orada var olur. Orası Kaf Dağının ardıdır. Orası ölümsüzlük iksiridir. Her derdin devası oradadır. Bereket oradadır."

 

Öyle güzel ve içten anlatıyordu ki insanın inanası geliyordu. Kelimeler döküldükçe ağız boşluğundan sihirli baloncuklar asılı kalıyordu havada. Yine de içimdeki afacan çocuğu susturamıyordum. "Çok şey varmış, hangi coğrafyada bu Kaf Dağı?" diye soruverdim.

 

Asya, yüzüne ciddi bir ifade takındı, "Orası düşlerin coğrafyasıdır," derken.

 

"Nasıl yani?" diye sordum "orası sınırları olan belli bir yerde değil mi?"

 

"Yok, Evrim. Oranın sınırları yok. Sen nerede hayal edip düşlersen orasıdır."

 

"Bak bunu tuttum işte. Belki bana inanmayacaksın ama masalın ilginç bile gelmeye başladı." dedim. Masal diye adlandırmıştım zira somutluktan uzak soyutluğa yakındı Asya'nın anlatıları.

 

Asya, bulunduğumuz ortamdan soyutlanmış başka evrenlerde kulaç atmaya devam ediyordu. "Orası Evrim, hayaller diyarıdır. Sen içinde nereye kondurursan Kaf Dağının ardını, tam olarak oraya inşa edilir."

 

Ah, benim deli yüreğim, yine kapılmıştı bir gülüşün sihrine. "Peki, oraya nasıl gidilir? Biliyorum orası hayal dünyası ama muhakkak gitmenin bir yolu vardır, öyle değil mi?" diye sordum.

 

Gürültülü bir kahkaha patlatan Asya, "Kiminle olacak ahmak, tabi ki de benimle." dedi.

 

"Seninle mi?" diye sorduğumda sesim boğazıma kaçmış gibi kısık ve cılız çıkmıştı.

 

"Ne sandın ahmak başka kiminle olacak." dedi.

 

Allah'ım sen bana sabır ver. Asya bambaşka alemlerde geziyor, kendisinin gezdiği yetmezmiş gibi beni de peşinden sürüklüyordu.

 

"Asya, alınıyorum ama ahmak da ne demek oluyor?"

 

"Evrim, bunu masal dinleyen küçücük çocuklar bile bilebilir," dedi yine bilgece konuşarak.

 

Bir şeyi de bilme be kadın, her şeyi bilmek zorunda mısın sanki?

 

"Maalesef bizim masal dinleyecek lüksümüz hiç olmadı," dedim gözlerimde canlanırken çocukluğum.

 

"Evrim, her çocuk masal sever ve masal dinlemek ister. Eminim her çocuğun bir masal anlatıcısı vardır. Anne, baba, dede, nine gibi, saymakla bitmez yani."

 

Geçmişe kısa bir yolculuğa çıkmış orada aradığımı bulamamış olarak masumca boynumu bükmüştüm. "Benim büyüdüğüm ortamda ne yazık ki bu saydıklarına yer yoktu. Biz masal dinleyerek büyümedik, biz gelecek kaygısıyla büyütüldük."

 

Gözleri hüzün yağmuruna tutulmuş niyeti sözlerine yansımıştı. "Bilmiyordum!"

 

Asya'nın ruh hali bozulmuş yine gardı düşmüştü. Biraz da onun bozulan moralini düzeltmek maksadıyla aklıma şahane bir fikir gelmişti. "Biliyor musun Asya?" diye sordum. Soruları hep Asya, soracak değildi ya...

 

 

Loading...
0%