@my_lore
|
Selam, taksinin seçkin yolcuları... Yeni bir bölümle biz geldik;) Önce ⭐ yıldızı yakalım sonra kitap ve karakterler hakkında yorumlar bırakalım. Okumaya başladığınızda saati buraya yazın
Şu arkadaşı➜@my_lore takip ederseniz sevinirim. 🚖🚖🚖 Soğuktan kuruyan dudaklarını tekrar ıslattıktan sonra, "Hava çok soğudu üşüdüm, taksiye geçelim mi?" diye sordu boyu diz altında biten siyah renk kaşe kabanına sıkıca sarılarak.
"Olur, geçelim," dedim zira bende baya üşümüştüm.
Taksiye geçtiğimizde içerisi hâlâ sıcaktı ama benim kafama takılan şeylerin haddi hesabı yoktu. Aklımı bulandıran takıntıların sebebini sormadan önce şoför mahalline geçip oturdum. Sonra da hem kendi güvenliğim için hem de kurallara uymak adına emniyet kemerimi bağladım.
Taksiyi çalıştırdım fakat henüz hareket halinde değildik. Başımı hafifçe sağa doğru döndürüp gözlerimi dikiz aynasına sabitledim. Madem gece uzundu ve bana hiç alışık olmadığım olgulardan bahsediyordu o halde çekinmeden zihnimi tarumar eden karmaşadan kurtulabilirdim.
"Asya, benim aralarında bağlantı kuramadığım ve sebebini delice merak ettiğim şeyler var. Mesela, havaalanı ve İngiltere'den söz edildiğinde neden panik oldun?"
Bakışları aramızdan çekildi ve camı kendisine siper edinip dışarıya bakmaya başladı. "Biliyorum Evrim, büyük ihtimalle yine beni anlamakta zorluk yaşayacaksın. Belki sana olağanüstü gelecek. Belki de çok saçma bulacaksın ama hepsi gerçek. Otuz yıl önce yaşadıklarım tekrar ediyordu ve ben bir dejavunun tam ortasında kalmıştım."
"Nostalji yaşamak gibi bir şeyden bahsediyorsun sanırım?" Bana en yakın gelen benzetme buydu çünkü.
"Evet, birebir olmasa da benzerlik var aralarında. Senin anlayacağın Evrim, otuz yıl önce canımı alan serseri de aynı argümanları kullanarak beni yanıltmıştı. İngiltere'ye gidiyordum. Benim havaalanına yetişmem gerek. Eğer zamanında yetişemezsem işlerim aksayacak, lütfen taksiyi biraz daha hızlı sürün. Işık Bey'de aynı şeylerden söz edince o geceyi çağrıştırdı ve elimde olmadan ana gittim."
Ona katılıyormuş izlenimi vermek isteyerek başımı aşağı yukarı salladım. Maksadım her ihtimale karşı Asya'nın suyuna gitmekti, çünkü benim Asya'da gördüğüm şey hastalıklı bir ruh haliydi.
Son sözler söyledikten sonra ikimizde suspus olmuş herkes kendi iç dünyasına gömülmüştü. Ona nereye gideceğimizi sormadan yola koyulmuştum. Gerçi sorsam da bir şey ifade etmiyordu. Süregeldiği gibi rastgele ilerliyorduk.
Gördüğüm kadarıyla suskunluğu biraz da bu gece öldüğüne inanıyor olmasından kaynaklıydı. Bakışları hüzünlü çehresi kederliydi.
Karşınızdaki insan neye inanıp neyi yaşıyor olursa olsun bazen onun ruh halini anlayıp ona göre davranış sergilemek gerekiyordu. Başka türlüsü insancıl değil çünkü.
Asya, yine mağrur başını cama dayamış bakışları çok uzaklarda geziniyordu.
"İyi misin Asya?" diye sordum.
"Çok özlüyorum..." dedi.
"Kimi Asya?" diye sordum.
Kızlarımı ve oğullarımı," dedi ve durup soluklandı. "Oğullarım yaşıyor mu bilmiyorum ama kızım yaşıyor Evrim."
Tam her şey bitti normalleşiyoruz artık derken Asya, yine ve yeniden bambaşka kapıları aralıyordu. İster istemez ben de ona eşlik etmek zorunda kalıyordum. Umursamaz görünmemek de buna dahildi. "Kızının yaşadığını nereden biliyorsun Asya?"
Soruma yanıt olarak kıkırtıyla gülümsedi. Neden gülüyordu ki komik bir şey söylemişim gibi.
"Çağımız internet çağı Evrim, her bilgi elinin altında. Bende oturup araştırdım." dedi.
Şimdi gülme sırası bendeydi, dalga geçer gibi cevabı yapıştırdım. "Biliyor musun Asya, ilk defa doğru bir şey söyledin?"
Benim sorumu es geçerek yine kendi bildiğini okudu. "Biliyor musun Evrim?"
Eyvah ki ne eyvah... Akli melekelerimi bulamaca çevirecek yeni bir soru daha geliyordu. Kolay yerden sorsa bari diye geçirdim içimden; derslerine hiç çalışmamış bir öğrenci saflığında.
"Neyi bilmem gerekiyor Asya?"
"Bugün kızımın doğum günü." dedi.
Tabi ya, kızının doğum gününe yetişmek istiyordu öldürüldüğü gece. Yani bu gece...
Oğlum Evrim, sen de ne unutkan çıktın...
Ne yapabilirim, bu kız bende aklımı bıraktı. Zaten bana kıt kanaat yeten bir aklım vardı, onu da müşteri diye taksiye binen kız çaldı.
"Evet, söylemiştin ama unutkanlık işte nasıl da aklımdan çıkıvermiş." Sanki başka işim gücüm yok da senin saçmalıklarının şeceresini tutacağım. İçimden dedim yanlış anlaşılmasın.
"Hep böyle misin?"
"Nasıl yani?"
"Unutkan mısın," dedi içten içe bana bakıp gülümserken.
Sen bende akıl mı bıraktın, diyemedim.
"Yok, unutkan değilim ama bu gece bazı şeyler üst üste geldi, zaten bunu sende biliyorsun."
"Neyse Evrim, kızım diyordum. Onun bu gece doğum günü diyordum. Gerçeği söylemek gerekirse ben onun doğum gününe katılmak için geldim bu şehre." dedi.
"Nasıl yani, sen bu şehirde yaşamıyor musun?"
"Hayır, Evrim. Ben başka şehirde yaşıyorum." dedi.
"Peki, hangi şehirde yaşıyorsun?" diye sordum çünkü laf lafı açıyor bende konuya istemesem de dahil oluyordum
"Güneydoğu sınırında bir yerlerde." dedi.
"Anladım, açık adres vermek istemiyorsun yani..."
"Eh, biraz öyle sayılır ama alınmazsın umarım?"
"Neden alınayım ki?"
"Sorun yok o zaman..." dedi.
"Neden sorun olsun ki?" diye sordum.
Asya, bu soru cevaplardan sıkılmış olacak ki konuyu değiştirmek ister gibi huzursuz tavırlar sergiliyordu.
"Her yıl bu gece bu şehre gelirim, rastgele bir taksi çevirir ölüm ve doğum günümü birlikte kutlarım ben." dedi.
Ben onu esefle dinlerken o anlatmaya devam ediyordu. Üzülsem mi acısam mı bilemiyordum Asya'nın bu hastalıklı haline.
"Peki, kızının haberi var mı senin doğum gününe geleceğinden?"
Asya, derin bir iç çekti: "Maalesef," dedi ve aldığı nefesi boşluğa savurdu.
İçimden maalesef tabii diye geçirdim. Kızın kırk beş, sen otuz. Kızının karşısına çıkıp ben senin babanım desen, kızın sana nasıl inanacak acaba?
Kendi iç çelişkilerimi bir tarafa bırakıp, "Asya, kızının nerede oturduğunu biliyor musun?" diye sordum.
Asya, sorduğum soru karşısında heyecanlanır gibi yaptı, "Evet evet, biliyorum!" dedi. 🚖🚖🚖 Bir bölümü daha geride bırakırken Asya'nın gizemleri yavaştan çözülmeye başladı desem de siz inanmayın. Asya' da çözülecek çok gizem var.
|
0% |