Yeni Üyelik
32.
Bölüm

Kısır Döngü - 31-

@my_lore

Selam...

Taksinin seçkin yolcuları nasılsınız bakalım?

Yeni bir bölümle biz geldik

Önce ⭐ yıldızı yakalım sonra kitap ve karakterler hakkında yorumlar bırakalım.

Okumaya başladığınızda saati buraya yazın➜

🚖🚖🚖

Hatırlatma

"Hep böyle oluyor!" dedi.

'Hep böyle oluyor' diyerek Asya neyi ima etmişti pek bir şey anlayamamıştım. İster istemez ödlek çıkan bir ses tonuyla konuya açıklık getirme çabası içine girdim. "Sorun nedir Asya?"

 

Sanırım yeni bir macera bizleri bekliyordu. Kim bilir belki de kapkaranlık bir korku tüneline giriyorduk.

🚖🚖🚖

Hayatımız birbirini tekrar eden kısır bir döngüden ibarettir. Sizlere de öyle gelmiyor mu? Sabah oluyor, akşam oluyor ve aynı gün içinde birbirini tekrar eden alışkanlıkları veya olması gereken günlük işlerin sürekli tekrarını yaşamıyor muyuz hepimiz. Bazen hadi değişiklik olsun diye yaptığımız bir etkinlik de olmuyor değil hani, ama genel itibariyle yaşam bir kısır döngüdür...

 

Asya'nın anlattığına göre bir tek onun ruhu yaşamamış bu kısır döngüyü...

 

Malum onun renkli ruhu birçok yaşam sürmüş...

 

"Ne zaman ruhumun başka bedene göçünü anlatsam o ana geri dönüyorum ve bu ruhuma acı veriyor." dedi.

 

Biraz önceki sorumun cevabı olarak Asya'nın aslı astarı olmayan ruhunun yaşam evresini dinlerken sustum...

 

Hedefimize ulaşmak babında adımlarımızı sıklaştırıp taksinin yanına çabucak vardık ama zaman da bizi beklemeyip hızlıca ilerliyordu. Gördüğüm kadarıyla o bana ben ona alışmıştık. Taksiye binerken ön koltuğu tercih etmesinden belliydi bu. Hiç vakit kaybetmeden taksinin içine geçip oturduk ve emniyet kemerlerimizi bağladık. Başımı Asya'dan tarafa çevirip "nereye" diye sormaya niyetlenmiştim ki bakışlarımız birbirini bularak bize asi bir oyun oynamıştı...

 

Utangaç başımı öne doğru eğerken, "Nereye?" diye soracaktım dedim.

 

Sağ işaret parmağını bana doğru sallayarak, "Bunu soracağını tahmin etmiştim Evrim. Taksinin götürdüğü yere gidelim, olmaz mı?" diye sorarken Asya'da benim gibi bakışlarının yolunu değiştirmişti.

 

"Nasıl istiyorsan öyle olsun," dediğimde ikimiz de birbirimize bakıp gülümsemiştik.

 

Kalabalık caddeler yerini kısmen sessizliğe terk etmişti. Gecenin esrarengiz koynunda amaçsızca ilerliyorduk. Taksinin içine geçince dışarıda üşüyen bedenlerimiz iyice ısınmıştı. Isınan bedenlerimizin üstüne inceden bir rehavet çökmüştü. Asya, sanırım bu rehaveti ötelemek adına konuşmaya başladı. "Evrim, hatırlarsan Anka Kuşunun öyküsü yarıda kalmıştı. Sonunu merak ediyordun devam etmemi ister misin?" dedi sağ elinin avuç içini dudaklarına bastırıp esnerken.

 

"Asya, anlatmak istersen tâbi ki dinlerim. Ben seni yormak istememiştim."

 

"Senin de dediğin gibi Evrim, geçmişi anlatmak yaşlı ruhumu yoruyor ama hiçbir işimi yarım bırakmayı sevmem. İlla ki sonlandırıp bittiğini görmek isterim."

 

Ben işim gereği uykusuz gecelere alışkındım. Asya ise bu gece uyumamaya yemin etmiş gibiydi. Süzgün duran göz kapaklarından uykusunun geldiği açık seçik belli oluyordu.

 

Mahmur gözleri ağır ağır kapanıp açılırken ağız boşluğundan kelimeler yuvarlanıp dökülmeye başladı. "Bundan asırlar öncesi Sultan Şah, isminde bir padişah varmış. Bir gün bu Sultan Şah'ın kızına bir Şehzade âşık olmuş."

 

"Ee," diye sordum masal bu ilgimi çekmişti doğrusu.

 

"İşte bu Şehzade gidip Sultan Şah'tan kızı Melike Sultan'ı istemiş. Şehzade, Melike Sultan'ı kendisine vereceklerinden o kadar eminmiş ki, reddedilmeyi aklının kıyısından bile geçirmiyormuş. Sonuçta o bir Şehzade imiş. Nerede görülmüş bir Şahzade'nin isteğinin geri çevrildiği.

 

Sultan Şah, "Melike Sultan'ı sana veririm vermesine ama yerine getirmeni istediğim bir şartım var. Önce şartımı yerine getirmen gerek, demiş."

 

Şehzade kendinden o kadar emindir ki, "Şartınız nedir Sultanım, derhal yerine getireyim, demiş."

 

Sultan Şah, "Ben masalları hiç sevmem. O masallarda yaşayan Kaf Dağının ardındaki Anka Kuşunu öldürmeni istiyorum, demiş."

 

Şehzade, "Sultanım, nasıl olur böyle bir şey? Siz benden insanların düşlerini çalmamı istiyorsunuz. Ben halkıma bu haksızlığı yapamam, demiş."

 

Sultan Şah, yüksek perdeden konuşarak, "Sen öyle diyorsun ama o masallar benim halkımı tembelliğe alıştırıyor. Benim ülkemin çalışkan insanlara ihtiyacı var, demiş."

 

Şehzade çaresiz kabul etmiş benim naçizane bedenimi bulup öldürmeyi.

 

Sözlerinin bitiminde vücudu kasıldı ve dudakları titredi.

 

Şehzade Sultan'ın huzurunda şartı kabul etmiş etmesine ama yüreğine çöken huzursuzluğa da bir türlü engel olamıyormuş. Günlerce oturup uzun uzun düşünmüş. Ya Melike Sultan, gidecek elinden ya da masallar. Yani sözün özü iki şıktan birini seçmesi gerekiyormuş. Geçen zaman içinde Şahzade'nin Melike Sultan'a olan aşkı kalbinde büyüdükçe büyümüş. Sonunda Melike Sultan'ın aşkı galip gelmiş. İnanmış benim var olduğuma. Şehzade, başlamış beni öldürmenin yollarını aramaya. Bulmuşta. Şehzade, uzun bir uykuya dalmış ve rüyasında masallar diyarına gitmiş. Meşakkatli bir yolculuğun ardından bin bir gece masallarına konuk olmuş. Masal anlatıcısına o kuşu öldür diye emir vermiş.

 

Masal anlatıcısı, "Ben bunu yapamam," demiş ama Şahzade'nin emrine de karşı gelememiş. Zümrüdü Anka Kuşunu o geceki anlattığı masalda öldürmüş. Masalda ölen beden benim bedenimdi," dedi ve Asya'nın o güzel başı önüne düştü.

 

"Asya iyi misin?" diye sordum.

 

"İyiyim!" dedi cılız çıkan bir ses tonuyla "ben iyiyim de asırlarca masallar bensiz anlatıldı."

 

"Ya sonra?" diye sordum.

 

Allah'ım aklıma sen mukayyet ol çünkü rotayı iyice şaşırdı. Baksana bir de tutmuş "ya sonra" diye soruyordum.

 

 

Loading...
0%