@my_lore
|
Selam... Nasılsınız bakalım? Hadi gel yolculuk başlıyooor... O zaman buraya okumaya başladığınızda saati yazın➜ Olur da kafanız karışırsa sormaya çekinmeyin. Bölüme oy verip satır arası yorum yapmayı unutmayın 🚖🚖🚖 Maalesef Asya'nın dediği gibi her çocuğun masal anlatıcısı yoktu...
Oysa masallar çocukların hayal dünyasını geliştirir ve onları geleceğe hazırlardı. Benim hiçbir zaman masal anlatıcım olmamıştı çünkü dar gelirli bir ailede büyümüştüm. Ailem her zaman geçim derdindeydi bu da benim birçok şeyden mahrum kalarak büyümeme neden olmuştu.
Son anda aklıma düşen fikir belki de çocukçaydı ama bunu sormak istiyordum. İstiyordum ki yaşayamadım çocukluğumu bir geceye mahsus yaşayabileyim. "Asya senden bu geceye özel bir istekte bulunsam yerine getirir misin?"
"Evrim, benden isteğin nedir?" diye sorarken yüzüne düşen gölge gayet içten ve samimiydi.
"Bu gece benim masal anlatıcım olur musun?"
Asya, sanki karşısında küçük bir çocuk varmış gibi role girerken sağ elini sol göğsüne bastırdı ve bedenini hafifçe öne doğru eğdi. Önümde eğilip reverans yaptığında yanağına sahici bir gülüş peyda olmuş bakışlarında kuşlar kanat çırpıyordu. "Küçük bey, emrinize amadeyim ne isterseniz isteyin benden..."
Gözlerimi kısıp sağ elimle yüzümü sıvazladığım da akıl haneme düşen ilk soruyu sormuştum. "Ben Kaf dağının ardına gitmek istiyorum. Beni oraya götürür müsün?" İsteğim kaprisli bir çocuğun mızmızlanması gibi emrivakiydi...
Asya, ince uzun parmaklarını çenesine götürdü ve bir müddet orada tuttuktan sonra işaret parmağını bana doğru salladı. "Yalnız oraya gitmek zor ve meşakkatlidir. Üstelik Kaf dağının olduğuna inanmayan oraya asla gidemez."
"Bu bir kural mı?"
İşaret parmağını ikinci kez bana doğru tutup sallarken, "Evet, Evrim. İlk kural bu... Oranın varlığına inanmak." dedi.
"Başka kurallar da mı var?" diye sordum.
"Zümrüdü Anka Kuşunun varlığına inanmayan da o dağın ardına gidemez."
Aklımın kıyısına vuran haylaz bir soru beni dürtükleyip duruyordu. "Oraya gitmek için ne yapmamız gerekiyor?"
Asya, gururlu bir bilge gibi konuşarak, "İlk önce bana yani Anka Kuşuna inanacaksın çünkü ben götürüyorum inananları oraya!" dedi.
Şakacı bir üslupla, "Gidiş bileti benim diyorsun yani?" diye sordum.
Asya, "Kısmen," derken tek kelimenin ardına sığınmış yeni bir kapının varlığını vurgulamıştı.
"Madem gidiş bileti sende bir torpil yaparsın artık," dedim içimdeki muzip çocuğa uyarak.
Bütün bunlar gerçek miydi, yoksa hayal ürünü müydü açıkçası anlamakta zorlanıyor ve ikilem yaşıyordum. İkilem yaşayan ruhum hiçbirine inanma duyurdu.
Hiçbirine inanmayacaksam masallar ülkesine yani Kaf dağının ardına gitme şansımı ben baştan kaybediyorum.
Geriye bir tek şansım kalıyordu, Asya. Benim referansım olabilir düşler ülkesine alıp götürebilirdi.
"Ne çok düşündün Evrim, doğrusu merak ettim."
"Anka Kuşunu düşünüyordum; nasıl bir kuş olduğunu, boyunu, tüylerinin rengini, diğer kuşlara benzeyip benzemediğini falan işte. "
Asya, anında değişim göstererek uçan halıya binmiş düşler ülkesine uçuşa geçmişti çünkü gözleri yarı kapalı gibi duruyor içindeki çocuksu coşkunun her evresi yüzüne yansıyordu. "Evrim, o hayali bir kuş, sen onu nasıl hayal edersen Anka Kuşu o kılığa bürünür." dedi.
"Bak bu iyiymiş!" dedim.
"Bir seçenek daha var Evrim, masal anlatıcısı Şehrazat nasıl anlatmak isterse öyle olur. Bazen bin bir renge bürünür ve her bir tüyünde ayrı bir renk ayrı bir bereket barındırır. Bazen dokunduğu her varlığa bereket tohumları eker. Kimi zaman kötülerin cezalandırıcısı ejder başlı, ağzından ateşler saçan heybetli bir kuş olur." Sözlerini sükuta bırakırken kuruyan dudaklarını ıslattı ve ardından derin bir soluk alarak ciğerlerine temiz hava doldurdu.
Nefesimi tutmuş Asya'nın anlattıklarını dinliyordum... Sanki karşımda bir gece perisi vardı ve ben gecenin büyülü aşk iksirinden yudumlayarak kana kana içiyordum.
Asya, ellerinin ayasını yüz yüze gelecek şekilde kapatıp avuç içlerinde hayali bir varlık saklıyormuş gibi yaparak kollarını havaya kaldırdı.
Hipnoz olmuş gibi onu izliyordum. Kıpırtısızdım. Sanki anlattığı masalın içine hapsetmişti beni.
"Anka kuşu," dedi havaya kaldırdığı avuç içinde saklı tuttuğu varlığı azat etmek ister gibi, "havada kanat çırpıp süzülürken büyülü tozlar serper yeryüzüne. O büyülü ve ışıltılı tozlar, iyilik perilerini çağırır. Masal dinleyenlerin kalplerine huzur tozu serpsin diye," dedi ve avuçları arasında tuttuğu hayali kuşu azat etti.
Hayalimde canlanırken düşler ülkesi Asya, bir masal perisine dönüştü. Peri kızının koyu kızıl saçları geceyle bütünleşti ve milyonlarca yıldıza ev sahipliği yaptı. İpeksi saçlarına konan yıldızlar, bin bir gece masalları gibi gecenin karasına ışıklar saçarak aydınlatıyordu. Koyu kara gece Asya'yı kıskanmış olacak ki üzerimize sessizlik tozu serpti. Yer yüzü suskunluğa teslim oldu. Biz bir süre birbirinizin gözlerinde dinlendik.
Şimdiyse aklıma düşüp içimi acıtan soruyu sormaya hicap duyuyordum. "Hadi Evrim, sor ne sormak istiyorsan," dedi. Ne yani alnımda mı yazıyordu içimden geçenler. "Yok, yüzüne yansıyor!" dedi geceye bir iz daha bırakarak.
Madem sormamı istiyordu o halde sorabilirdim. "Asya, biliyor musun?" dedim.
"Neyi!" diye sordu.
Ne dersiniz dengeler değişiyor gibi size de öyle gelmiyor mu?
|
0% |