Yeni Üyelik
33.
Bölüm

Ödül Ve Ceza -32-

@my_lore

Selam...

Taksinin seçkin yolcuları nasılsınız bakalım?

Yeni bir bölümle biz geldikn

Önce ⭐ yıldızı yakalım sonra kitap ve karakterler hakkında yorumlar bırakalım.

Okumaya başladığınızda saati buraya yazın➜

🚖🚖🚖

Hatırlatma

"Asya iyi misin?" diye sordum.

"İyiyim!" dedi cılız çıkan bir ses tonuyla "ben iyiyim de asırlarca masallar bensiz anlatıldı."

"Ya sonra?" diye sordum.

Allah'ım aklıma sen mukayyet ol çünkü rotayı iyice şaşırdı. Baksana bir de tutmuş "ya sonra" diye soruyorum.

🚖🚖🚖

Ödül ve ceza...

İkisi birbirine ne kadar da zıt öyle değil mi? Tıpkı benim ve Asya'nın ruhları gibi birbirine zıt. Benim ruhum sıradanlığı yaşarken Asya'nın ruhu sıra dışı olaylardan besleniyor zira bazen ceza alırken bazen ödül alabiliyor...

 

"Ya sonra?" diye sormuş beklemeye başlamıştım.

 

Asya, yaşadığı duygu geçişinden saniyeler içinde çıkmış koca kara gözlerini yüzümde gezdirmeye başlamıştı. Onun içimi titreten bakışlarının esareti altına hapsolan varlığım bambaşka hazlar peşindeydi.

 

Asya, "Masallarımı soruyorsun Evrim," derken her ne kadar biraz önceki ruh halinden çıkmış olsa da bir parçası hâlâ mahzundu.

 

"Masallar öksüz kalınca Evrim, asırlar sonra günahsız bir can bedenini kaybetmiş ve onun ruhu tekrardan Anka Kuşuna verilmişti. Bunun üzerine Anka Kuşu da yeniden ölümsüz kimliğine kavuşmuştu."

 

"Asya, esasında ben senin ruhunu sormuştum!" dedim.

 

"Af edersin Evrim. Kusura bakma. Sanırım ben konuyu karıştırdım." Sözlerinin bitiminde mahcupça gülümsedi.

 

Gülüşün ömre bedel uzak doğunun kızı, diye geçirdim içimden. Sen bu gece bir kere konuyu karıştırdın ben bütün gece kafayı karıştırdım.

 

"Ben masumdum Evrim, onun için Tanrı'lar benim ruhumu tekrar ödüllendirdiler."

 

Allah'ım yine aynı şeyleri mi yaşayacaktım? Şimdi Asya'nın ruhu kim bilir nereye göç edecek. Bari yakın ve bilindik bir yere göç etse diye geçirdim içimden.

 

Ben ne diyorum ya? Allah'ım beni affet, şu an bunları düşündüğüm için kendimi tokatlamak istiyorum. Hasta bir ruhun deli saçmalıklarını dinleyecek kadar kafayı yemiş olamamam. Hasta bu kız kesin hasta...

 

Asya'nın yüzüne sahte bir bakış attım. Sonuçta hasta bir ruh taşıyor olsa da bedeninde onu hiçbir şekilde rencide edecek değildim. Her insanın inancı kendi tercihiydi. Bana göre onun ruhu hastaydı, ona göre reenkarnasyona uğramış bilge bir ruhtu.

 

Yine içimdeki muzip çocuk huysuzluk yapıyor beni rahat bırakmıyordu. "Tanrı'lar diyordun Asya?" diye sordum.

 

Asya, ön koltuğa biraz daha yayılırken dudaklarına minik bir gülücük yayıldı. "Evet, Tanrı'lar!" dedi benim sorumu tekrarlayan cümle kurarak.

 

"Hey Taksi..."

 

Her halinden anne olduğu anlaşılan bir kadın, telaşlı bir şekilde sürekli, "Hey taksi hey taksi!" diye bize el sallıyordu. Kadını bize el sallarken görünce gayriihtiyari olarak Asya'ya bakmıştım.

 

Asya, beklenmedik bir cevapla, "Bunu bana sormana gerek yok Evrim, baksana kadın zor durumda gibi görünüyor. Sen gereğini yap ve kadını taksiye al," dedi yüzüne keskin hatlı bir portre çizerek. Ben başımla Asya'yı onaylarken acele edip kadının hemen ayakları dibinde durdum.

 

Kadın, kucağındaki çocuğu göstererek panik hâlinde konuşuyordu. "Şoför bey, çocuk-çocuğun çok ateşi var, lütfen bana yardım edin onu hastaneye yetiştirmem gerek." Kadının peş peşe kurduğu cümleler bizi de telaşa vermişti.

 

Anında taksiden indim ve arka kapıyı açarak rahatça taksiye binmelerini sağladım. Ben şoför mahalline soğuk kanlı ama aceleci hareketlerle geçtim. Sonuçta ben bir taksiciydim ve bu tür vakıalara alışkındım. Gün boyu bin bir çeşit insanla karşılaşiyorduk.

 

Gözüm yoldaydı ama arada bir dikiz aynasından bakıyordum arka koltukta oturan acil yolculara. Yirmi yaşını aşkın görünen orta boylu kadın, kucağındaki çocuğa bakarken içi acıyarak bakıyordu. Bunu göz bebeklerine yerleşen hüzünden anlayabiliyordu insan.

 

Bir dakika ya, ben almış başımı nereye gidiyorum öyle sormadan etmeden,

 

"Hanımefendi nereye?" diye sordum. Genç kadın bana ters ters baktı. Kızgın olduğu aşikardı çünkü bu nasıl bir soru der gibi bakıyordu, yüzüme.

 

"Nereye olacak tabi ki hastaneye şoför bey," diye yüzümü tırmalayıcı bir cevap verdi.

 

"Hastaneye olduğunu ben de biliyorum ama özellikle gitmek istediğiniz bir yer var mı, diye soruyorum."

 

Genç kadın, biraz sakinleşmiş görünüyordu. "Kusura bakmayın çocuk bu halde olunca bende akıl falan kalmadı."

 

"Ne bileyim özel aile hekiminiz falan vardır diye düşündüm. Onun için sorma ihtiyacı hissettim." dedim.

 

Genç kadın, bir ara çocuğun alnına elini koydu ve tekrar panik oldu. "Yalnız sürekli gittikleri hastane buraya çok uzak, anne-babası burada olsa kesin oraya götürürdü. Ben şimdi baktım çocuğun ateşi iyice yükselmiş, olmazsa siz bizi en yakın hastaneye bırakın."

 

Şüphelenmiştim, yoksa bu kadın çocuğun annesi değil miydi? Bunu öğrenmenin en kestirme yolu sormaktan geçiyordu. "Affedersiniz, siz çocuğun annesi değil misiniz?"

 

Genç kadın, hiç tereddüt etmeden cevap verdi. "Hayır değilim!" diye.

 

Ben aşırı meraklı biri değildim ama her insan gibi birazcık merak duygusu barınıyordu içimde. Hem devir değişti ve insanlara olan güven azaldı. Ya çocuğu kaçırmış biriyse o zaman ne olacaktı? Benim insanlık görevim bunu öğrenmeyi emrediyordu.

 

Biz taksiciler her gün birbirinden farklı onlarca insanla karşılaştığımız için insan görüntüsünden az çok anlıyorduk. Genç yolcunun hal ve hareketlerinden çıkarım yapılacak olursak eğer onun da görüntüsünde farklı bir tedirginlik vardı.

 

Asya' da kadındaki bu tedirginliği fark etmiş olacak ki bana bakıp göz kırptı ve fısıltıyla konuştu. "Her gördüğüne inanma Evrim. Biliyorsun gerçekler detaylarda gizlidir." dedi.

 

Bu kez Asya'yı es geçtim çünkü hasta bir çocuk vardı ortada ve benim onu en yakın hastaneye yetiştirmem gerekiyordu.

 

 

Loading...
0%