Yeni Üyelik
36.
Bölüm

Sessiz Masum -35-

@my_lore

Selaaam.

Görüşmeyeli nasılsınız bakalım

Satır arası yorumları unutmayalım lütfen;)

🚖🚖🚖

Hatırlatma

"Henüz acıkmadım," diye cevap verdi gözlerini yoldan ayırmadan. Bir şeyler geçiyor gibiydi kafasının içinden, durup bekledim. Ne olduysa Asya, heyecanlanır gibi yaparak hafiften bedenini bana doğru döndü. "Evrim, biliyor musun ne yapalım?"

🚖🚖🚖

Ne yapmak istediğini nereden bileyim Asya, senin aklından geçenleri okuyacak yetenekte biri değilim ki ben, diye geçirdim içimden.

 

İçimden geçenleri öteleyip niyetinin ne olduğunu öğrenmek istemiştim. "Söyle bakalım Asya, ne yapmayı düşünüyorsun?"

 

"Şehri tepeden görecek yüksekçe bir yere gidelim. Özlediğim bu şehri kuş bakışı seyretmeyi istiyorum." dedi.

 

"Olur!" diyerek itiraz etmeden kabul ettim dileğini.

 

Asya'nın sıra dışı halleri beni de peşinden sürüklüyordu. Bende gönüllü olarak ona tâbi oluyordum. Birden aklımın kıyılarına meşrepsiz bir soru vurdu ardından kalbime inceden bir sızı düştü...

 

Şehre tepeden bakmak istiyorum derken yoksa bu şehre veda etmek mi istiyordu?

 

Bunu öğrenmenin bir tek yolu vardı o da Asya'ya sorup öğrenmekten geçiyordu. Umarım soracağım soruyu yanlış anlamazdı.

 

"Asya, bu şehirde yaşamadığını söylemiştin, peki ne kadar kalmayı düşünüyorsun?"

 

Kayıtsızca dudaklarını birbirine bastırıp dışa doğru kıvırarak, "Hım..." diye bir ses çıkardı ağız boşluğundan. "Evrim, yoksa gitmemi mi istiyorsun? Bakıyorum benden çabuk sıkıldın." Kurduğu cümlelerin içeriğinde inceden bir sitem sezinlemiştim.

 

Görüyor musun Evrim, baltayı taşa vurdun. Hadi cevabını ver bakalım, diye kendi duygularım bana fırça atmıştı.

 

"Şey," dedim duraksayarak "siz beni yanlış anladınız sanırım."

 

Benden bağımsız sözlerim yön değiştirmeye çabaladı ama başarısız olmuştu.

 

Benim bocaladığımı görünce her zerremde zelzele etkisi yaratan bir kahkaha attı. "Şaka yapıyorum Evrim, aslına bakarsan ben de ne kadar kalacağımı bilmiyorum. Birkaç gün kalmayı planlıyordum ama açıkçası şu an kararsızım. Kendi soyumdan kalan tek kişinin yani kızımın varlığı beni bu şehre çekip getiriyor ve kopamıyorum."

 

Kelimeler kifayete erdiğinde bakışlarına buğulu bir hüzün çökmüştü.

 

"Seni anlıyorum." dedim. Bunu söylerken belki de tek amacım onu teselli etmekti. Ya da anlamaya çalışmaktı zira doğduğum günden bu yana Asya gibi bir varlığa ilk defa rastlıyorum.

 

Beni duymamış gibi yaparak bakışlarını bir süre etrafta gezdirdi, sonra üzerine giydiği kaşe klasik kesim pantolonun diz izi yapmış kısmını düzeltti. Konuşmak için dolgun dudakları aralandığında çehresine buruk bir ifade oturdu. "Olmazsa yarın gündüz dinlenir gece yola çıkarım."

 

Sözcüklerin yarattığı izdiham boğazımda düğümlenirken kalbim titredi de içimin yağları gıdım gıdım eridi.

 

Gerçekten yarın gidecek miydi?

 

Gitmesini istemiyor muydum, ama neden?

 

Sayılı günler değil sayılı saatler olmuştu tanışalı öyleyse neden kalbim buz tutmuştu?

 

Bu kısacık zaman diliminde hayatıma giren gece yolcusu neden bana yürek sancısı çektiriyordu?

 

Nedenler ve nasıllar silsilesi ruhumu güdümü altına almış kendimi sorgulamaya başlamıştım.

 

İçsel yolculuğum sesimin ayarını bozmuş iyice kısılmıştı. "Gideceksin öyle mi?"

 

İki aşamalı bir soluk aldı sessizce geri verdi. "Maalesef gitmek zorundayım Evrim. Bu şehir benim yaşlı ruhumu yoruyor. Beni geçmişin sayfalarını okumaya zorluyor. Unutmak istediğim bazı şeyleri hafızama geri yüklüyor."

 

Gitme kal desem, kalır mıydı?

 

Sende iyice şapşala bağladın Evrim, ne demek gitme kal.

 

Ne dediğimi ne yapmak istediğini bilmiyordum. Asya'da beni kendine çeken bir başkanlık vardı; sanki büyülü bir tılsım gibi.

 

Hiç bilinmezliklerin ardına sığınma Evrim, yoksa sen...

 

Yok, daha neler, derken çelişkiye düşmüş mantığımı savuşturdum. Sonra da iç ses misin nesin zihnim zaten yorgun her şeyi maddeye bağlayarak bir de sen yorma beni, diye cırladım.

 

"Mesela neleri unutmak istiyorsun Asya?" Merak duygumu bastırmak içindi bu soru.

 

Kuruyan dudaklarını ıslattı ve sağ elini geriye doğru savurdu. "Esasında unutmak istediğim o kadar çok şey var ki, hiçbirini hatırlamak istemiyorum."

 

Asırlık ruhunda tarih yüklü bu güzelliği kırıp incitmiş miydim acaba?

 

Şehrin parlak ışıklarını arkamızda bırakmış ve sonunda gelmiştik Asya'nın istediği yere.

 

Ne zaman kendimi yalnız hissetsem koşa koşa buraya gelirdim. Burası benim gizli mabedim gibiydi.

 

Taksiyi uygun bir yere park ettim ve ikimiz de aynı anda dışarıya çıktık.

 

Bir an bakışlarım sol kolumdaki saate takılı kaldı. Neden durduk yere saate baktığımı bende anlamıştım. Belki de içgüdüsel olarak zamanı yavaşlatmak istemiş olabilirdim fakat gördüğüm akıp giden zaman yavaşlamak şöyle dursun hızla akıp gitmişti. Sanki geceye ayrılan saliseleri gizli bir el uyanık bir hırsız gibi çalıp gidiyordu.

 

Asya, taksiden inince oturmaktan uyuşmuş bacaklarını açmak için ileri geri yürümeye başlamıştı.

 

Yeteri kadar yürüdükten sonra durup etrafını incelemeye koyuldu. Akabinde kollarını iki yanlara doğru kocaman açtığında derin bir nefesi ciğerlerine doldurup hohlayarak havaya üfledi. Geceye kafa tutar gibi zinde görünüyordu.

 

"Evrim, burası muhteşem bir yermiş. Buradan bakınca şehir ne kadar da sessiz ve masum görünüyor."

 

Asya'nın gösterdiği yöne doğru baktım, çünkü onun her şeye bakış açısı farklıydı. "Evet, haklısın, gerçekten de dediğin gibi muhteşem görünüyor."

 

"Oysa içinde ne kadar kötülük barındırıyor. Tıpkı insanlar gibi içi başka dışı başka." dedi.

 

 

Loading...
0%