Yeni Üyelik
19.
Bölüm

Sır Perdesi - 18-

@my_lore

Selam... Nasılsınız bakalım?

Hadi gel yolculuk başlıyooor...

Sizlerle gece boyu uzun bir yolculuğa çıkacağız.

Kimler gönüllü?

O zaman buraya okumaya başladığınızda saati yazın➜

Olur da kafanız karışırsa sormaya çekinmeyin.

Şimdi de görev zamanı ➜

Önce bölüme oy verilecek sonra satır arası yorumlar yapılacak🙈

Şu arkadaşı da takip ederseniz sevinirim @my_lore

Hatırlatma.

Bu kadar tesadüf olur mu yahu..dese de içimdeki ben..aldırmadım ve bile isteye her şeyi tesadüfe bağlayıp kendime geçici bir çözüm yolu bularak beynimi istila eden elfleri başımdan savdım fakat her ne hikmetse hâlâ varlıklarını hissediyordum. İnanın bu gece aklı dengem bozulmazsa bir daha hiç bozulmaz...

🚖🚖🚖

Sarıya çalan sokak lambalarının şavkı, bir sır perdesi gibi yüzümüzü yalayıp geçerken taksinin içi sus pustu. Arada bir dikiz aynasından Asya'yı izliyordum. Onun ruh halini anlamanın mümkünatı yoktu zira kızım dediği kadın, yanı başında otururken hiç renk vermiyordu. Olgun duruşuna bilgelik kattığı doğruydu.

 

Belki de dediği gibi gerçekten bilge bir ruhtu ve her konuda tecrübesi vardı. Yoksa Asya'nın yerinde ben olsam çoktan bir eyleme geçmiştim. Kırk beş yıl dediğin dile kolaydı. Ne demekti, kızım dediğin insan yanı başında oturduğu halde ona sarılmadan kokusunu içine çekmeden durabilmek. Asya, bunu başarıyordu. Hem de hiç bozuntuya vermeden başarıyordu.

 

Ellili yaşlardaki adam, sessizlikten sıkılmış olmalı ki: "Eşim doğum günü kutlamayı pek sevmez, çünkü on beşinci doğum gününde babasını kaybetmiş," dedi ve benim akli melekeler hepten kaçıp gitti. İçimden durun gitmeyin diye feryat etsem de serzenişlerimi duymadılar...

 

Adam cümlesini tamamladığında Asya ile göz göze geldik. Nefesini tuttuğundan olsa gerek yüzü pancar gibi kızarmış koyu kızıl saçlarıyla aynı tona bürünmüştü.

 

Hiçbir şeyden habersiz adam keyifli bir düzlemde anlatmaya devam ediyordu. Samimiydi sesinin rengi. "Bu kez onun gönlüne bırakmadım. Ben ısrarcı olunca o da beni kırmayıp doğum gününü kutlamayı kabul etti." Kurduğu cümlelerin sonunu getirdiğinde biraz utanır gibi yüzü kızarmıştı. "İlk defa baş başa yemeğe çıkıyoruz da."

 

Ben sesimin rengine bile isteye ima yükleyerek, "Ölenle ölünmez ki, hayat devam ediyor." dedim. Klasik bir atasözü olsa da her zaman insanlar üzerinde etkisi olmuştur.

 

Akabinde başımı hafiften arka koltuktaki kadına dönüp: "Nice yaşlarınız olsun, hanımefendi." dedim.

 

"Teşekkür ederim," derken kadının sesi soluk ve renksizdi.

 

"Eşim taksiye binmeyi pek sevmez, bir zamanlar babası da sizin gibi taksiciymiş ve takside öldürülmüş."

 

Tek tek gelin, çünkü şu anda bana soldan soldan gelmeye başladılar...

 

Ben kendimle cebelleşirken Asya'nın yıllara meydan okuyan dudaklarından hıçkırığa benzer bir ses duyuldu.

 

Taksinin hızını düşürüp arka koltuğa döndüm. Asya'dan tarafa dönmemle birlikte gözlerimiz çakışınca bana, sakin ol der gibi baktı.

 

Yanı başında oturan kadın, yani Asya'nın kızı gayet sakin bir üslupla, "Ne oldu kızım, neyin var?" diye sordu.

 

Hah hay... Hanımefendi hiç sormayın. Neler olmadı neler. Neler olduğunu bir bilseydiniz şimdi size ne oldu diye sormazdınız. Biliyor musunuz, bitişikte oturan kadın sizin babanız... Kafanız mı karıştı, aldırmayın. Benimki de karışık ama benim kafa karışıklığına izin vermeye hiç niyetim yok...

 

Ben kendi ruhumun tufanıyla hemhalken Asya'nın verdiği cevapla yine ters düz olmuştum. Kız bilge ruha sahipti ne diye şaşırdıysam bu kadar anlayamadım. Asya, işin içinden kolayca sıyrılmayacaktı da ben mi sıyrılacaktım. "Hikayenizden çok etkilendim. Benim de buna benzer bir yaşam hikayem var da." dedi.

 

Hanımefendi bakmayın siz onun genç göründüğüne bir bilseniz kaç yaşamı olduğunu, belki de şu an yanında oturuyor olmazdınız.

 

Soyutluktan uzaklaşıp anında somut dünyama döndüm.

 

Kadın, babasının pardon Asya'nın açıklamasına cevaben, "Ya, siz de mi babanızı kayıp ettiniz; ışıklar içinde uyusun." dedi.

 

Asya, kısık ama anlaşılır bir ses tonuyla, "Ben kendimi kayıp ettim." dedi.

 

Kadın, kesinlikle yanlış anlamıştı. Ya da hiçbir şey anlamamış kendini akışa kaptırmış gidiyordu. Bir de üzerine ahlayıp vah vahlayarak, "Allah rahmet eylesin, çok üzüldüm." dedi.

 

Ben neredeyse gülme krizine girecektim. Esasında Asya, doğruyu söylemişti ama kadın nereden bilsin...

 

Abla o senin baban dememek için içimdeki haylaz çocuğu zor zapt ediyordum.

 

Asya, ne yapıp ne etmiş beni de kendi yaşam hikayesine hapsetmişti. Birkaç kıvrak manevradan sonra söylenen adrese gelmiştik. Işıl ışıl renkli led lambalarının aydınlattığı mekan dıştan çok alımlı görünüyordu.

 

Taksiyi müsait bir yerde durdurdum, dışarı çıkıp arka kapıya yöneldim. Taksinin arka kapısını kibarca açtım. "Buyurun hanımefendi," dedim ve tekrar "nice güzel yaşlarınız olsun efendim" diyerek temennide bulundum.

 

Taksi ücretini soran beyefendiye: "Bugün madem eşinizin doğum günü ücret almıyoruz. Taksi ücreti bizim size doğum günü hediyemiz olsun." dedim.

 

Bizim dedim çünkü nasıl olsa taksimetre Asya'ya yazıyordu. Hoş iş ücret olayından çoktan çıkmış bambaşka mecralara sürüklenir olmuştu.

 

Sürpriz müşteriler bizden uzaklaşınca, bir elimi taksinin kapısına diğer elimi taksinin üzerine koyarak Asya'ya doğru eğildim. Bitik bir haldeydi. "Asya, dışarıya çıkmak ister misin, açık hava iyi gelebilir." dedim.

 

Asya, kuruyan dudaklarını ıslattı ve nemli dudaklarından, "Hayır." diye bir tek kelime döküldü.

 

"Tamam, istemiyorsan çıkma. Peki, aç mısın?" diye sordum.

 

Asya, yavru ceylan bakışlarını bana dikti ve başını sağa sola sallayarak "Hayır." dedi.

 

"Gidelim mi?" diye sorunca evet anlamında başını aşağı yukarı salladı. Asya, şu an masum bir çocuk gibiydi.

 

Kadınların bu mahzun hali beni hep etkilemiştir, yanlış anlamayın genel konuşuyorum.

 

Baktım Asya, tepkisiz ben de arka koltuğa geçip yanına oturdum. Bana kalsa ellerini tutup teselli etmek isterdim ama Asya, buna izin verir miydi, bilmiyordum...

 

Hoşça kalın, Evrim'i yanlış anlamayın...

 

 

Loading...
0%