Yeni Üyelik
26.
Bölüm

Yorgun Düşler - 25-

@my_lore

Selam...

Bir solukta 25. Bölüme kadar geldik.

Kimler bizimle aynı yolda yürüyor bilip öğrenmek isterim.

Buraya kitabı nereden keşfettiğinizi yazarsanız tanış oluruz.

Yorumlarda buluşalım o zaman...

🚖🚖🚖

Hatırlatma.

"Onlar yaşlı bilgelerdir, fakirlikleri dünya malına tamah etmemiş olmalarından kaynaklanır," dedi ve benim bilgimi sıfırladı.

Gerçekten benim için merak konusuydu. Asya, her şeyi nasıl bilebiliyordu? Bir de durmuş soruyorum. Onun bilge ruh olduğunu unutmuş gibi...

Son dakika aklıma düşen ve zihnimi mesken edinen soruyu sorup sormamakta tereddüt yaşıyordum. Çekincemin sebebi sorum onun canını yakar mı endişesi güdüyor olmamdan kaynaklanıyordu.

🚖🚖🚖

Asya'yı bir tarafa bırak sormayı düşündüğüm soru her canlının canını yakardı, çünkü cevabın adı ölümdü...

Soğuktur yüzü, en yakınını alır götürür de kollarının arasından; dur gitme diyemesin. Cevabın adı ölümse ben nasıl soracaktım bunu Asya'ya...

Ben soracağım sorunun ağırlığı altında ezilirken Asya'nın bakışları yüzümde geziniyordu. "Neden sustun kaldın Evrim, aklından neler geçiyor doğrusu bilmek isterim?"

"Hiç!" diye cevap verdim.

"Yok, var sende bir şeyler, sanki sormak istediğin bir şey varmış da sormaya çekiniyor muşsun gibi."

Çok şey biliyordu, sanki bir müneccim gibi. Yüzümde soru sormak istiyorum ama çekiniyorum falan mı yazıyordu? Bu kızın müneccim halleri beni bilinmez diyarların yollarına savuruyordu.

"Madem yüzüme bakınca aklımdan geçeni anladın. İnkâr edecek değilim. Evet, sana sormayı düşündüğüm bir sorum var, lakin çekiniyorum. Çekincemin sebebine gelince böyle bir kelam nasıl kelimelere dökülür bilmediğimden."

Ustalıkla kıvrılan dolgun dudakları arasından süzülen bir gülücük armağan etti geceye.

"İstediğini sorabilirsin Evrim. İnan bana yaşlı ruhum öyle çok yaşama tanıklık etti ki, senin sorun ha bir eksik ha bir fazla, hiçbir şeyi değiştirmez."

"Bedenin ilk ölümü tattığı zaman kaç yaşındaydın?"

Ondan aldığım ilhamla sorumu sormuş beklemeye başlamıştım ama Asya'nın ruh hâli anında değişime uğramıştı. Tedirgindi ve elini kolunu nereye koyacağını şaşırmıştı.

"Özür dilerim. Sorumu geri alıyorum. Seni üzmek istemedim."

Göz bebekleri buğulanmış ağladı ağlayacaktı lakin vakur duruşunu bozmamıştı. "Üzülme Evrim. Nasıl olsa söz dönüp dolaşıp bir şekilde buraya dayanacaktı, Ölüm de yaşam gibi hayatın bir parçası sonuçta. Benim canımı yakan senin sorun değil, geçmişi tekrar tekrar yaşamak ve acıyla beslenmiş maziye dönmek."

"İstemiyorsan anlatmak zorunda değilsin."

"Beni düşündüğünü biliyorum Everim, ama anlatırsam kendimi daha rahat hissederim," dedi ve sözlerinin bitiminde erkek arkadaşına muzipçe göz kırpan ergen bir kız çocuğu gibi sağ gözünü yumup açarak bana göz kırptı.

Bana geceden de kara gözleriyle göz kırmıştı. Şu an içim içime sığmıyordu.

Sakin ol Evrim, kız altı üstü göz kırptı. Görende dünyayı sana bağışladı sanacak. Sen yoksa bu kıza tutuluyor musun?

Sen neler saçmalıyorsun öyle, tutulmak falan. Hem de saatler önce arabama binen hasta ruhlu bir kıza tutulacağım. Yok, daha neler.

Aşkı tutkuyu ne sanıyorsa benim zırvalayan iç sesim.

İç sesimin serzenişlerini öteleyip normale döndüm. "Senin için sorun olmayacaksa ben dinlemeye hazırım," dedim ama karşıma ne çıkacağını kestiremediğim için açıkçası gergindim çünkü Asya'dan her şeyi bekler olmuştum.

"Evrim, bilmem hiç duydun mu? Bizim dini bir geleneğimiz var. Ölülerimizi yakarız."

"Bak bunu biliyorum işte." dedim.

Kara gözleri öyle bir parladı ki geceye ışık saçar gibi.

"Ya, öyle mi?" İrice açılan göz bebeklerine bakılacak olursa ondan ve geçmişinden bir şeyleri biliyor olmam Asya'yı bozguna uğratmış gibiydi.

"Evet, arkadaşım anlatmıştı bir filmde görmüş."

Üşüyor gibiydi, usulca bana yaklaşıp koluma girdi. "Evrim, ölüleri yakıyorlar dedim ya!"

"Evet, dedin." Sesim olabildiğince sakin ve düz çıkmıştı.

"Bunun daha kötüsü de var."

"Kötüsü derken, bundan daha kötüsü ne olabilir ki?"

"Bizim dönemlerde kocası ölen kadınları kocası ile birlikte diri diri yakıyorlardı," dedi kolumu daha sıkı kavrayarak.

"Bu dehşet verici bir gelenek, cidden insanlık dışı." dedim.

"Öyle ama bu kimin umurunda, güya kadınları korumak adına yapıyorlardı bu dini ayini."

Hırsımdan dişlerimi birbirine sürterek gıcırdatmaya başladım. "Bi' de onları korumak adına yapıyorlar, öyle mi? Hem diri diri yakıyorlar hem de onları koruduklarını mı düşünüyorlar; hepsinin canları cehenneme."

Ben içimden dışımdan saydırıp dökerken Asya'nın bedeni yaprak gibi titremeye başlamıştı. Neden bu haldeydi... Onun tabiriyle ölümünün üstünden asırlar geçmişti..

Konuşmaya devam ettiğinde bir bakıma dini ayini yorumluyordu. "Onların düşüncesine göre korumak Evrim. Kocası ölen kadın kötü yola düşermiş. Aç kalır açıkta kalır sefil olurmuş. Kadını kocasıyla birlikte yakarak kötü yola düşmesini önlüyorlarmış."

"Kötü yola düşeceğine öldürelim demişler; onlar açısından bakınca olaya temiz iş. Yükün altına gireceklerine varsın dul kadınlar ateşlerde diri diri yansın; düpedüz zalimlik bu."

Ben bu gece ne yaşıyor neler duyuyordum. Annem rahmetli "nur içinde yatsın" işleri ters gittiğinde bu sabah sol yanımdan kalktım galiba bütün işlerim ters gidiyor derdi.

"Onlar senin gibi düşünmüyor dul kadınları kocalarıyla birlikte yakarak onurlandırıp yücelttiklerini sanıyorlardı. Yoksa aç kalır açıkta kalır sokağa düşerlerdi. Bu bir kadın için iffetsizlikti. Kocası ölen kadınları bütün bu kötülüklerden korumanın yolu yok etmekten geçiyordu. Kısacası Evrim, hayat kadını olup ayağa düşmektense ölü olmaları tercih ediliyordu.

"Asya, sen hiç tanık oldun mu bu dini ayine," diye sordum.

Asya, bir düşün içine hapsolmuş gibi ortamdan soyutlanmıştı. Ağız boşluğundan fısıltı hâlinde dökülmüştü sözcükler. "Çok gördüm Evrim." derken.

İkimizde kendimizi yorgun düşlerin kollarına bıraktık. Sessizliği dinliyordu ruhlarımız. Ay ışığının berrak çığlıkları bize yoldaşlık ederken gece usulca kulaklarımıza şarkısını fısıldıyordu.

Asya, sıkıca tuttuğu kolumdan sıyrılıp, "Biliyor musun Evrim?" diye sordu, gecenin kulaklarını çınlatır gibi.

İşte doğunun kızı Asya, yine beni bir maceranın kollarına atıyordu. Kim bilir, nasıl bir bilinmezin yolcusuydu ruhu.

Tırsıp korkmalı mıydım? İnanın bilmiyorum.

 

 

Loading...
0%