@my_lore
|
Merhabalar! Nasılız bakalım can içlerim. Şimdilik konuyu ilerletmek adına bölümler sık gelecek. Oyların ve yorumların çokluğuna göre daha sonra bölüm günleri belirleyeceğim. 🌿🌿🌿🌿 Ezeltene çiçeği kokan dağların eteklerine volanlı bir fırfır gibi dizilmişti yerleşkenin evleri. İşte o evlerin birinin üzerine kara bulutlar yumak olmuş gazap yağmurları yağdırmaya hazırlanıyordu. Hane halkı ise hiçbir şeyden habersiz akşam yemeğinden sonra bir eksikle çaylarını yudumluyordu. Bir eksik diyorum çünkü Yaman, yoktu. ------ Zehra'nın kalbi zaten yanıktı Yaman'a. Onun evli olup olmaması neyi değiştirecekti ki; aşkın bir gözü kör diğeri şaşı bakarken. Zehra, aşkın ateşine katıksız yanarken, kelimeler düğüm olup boğazına takıldı. Bir tarafta adamın ikinci avradı olmak vardı diğer tarafta ömür boyu keşkelerle yanıp tutuşmak vardı. Titreyen sesi onun kararsızlığını perçinlerken, "Siz bilirsiniz." dedi. Mantığı çokça ön plana geçerek aklını bulandırıyordu ama kalbinin sesi daha baskın çıkmıştı. Kalbinin sesini dinleyen Zehra, kaderine bayrak açmıştı. Neyse neydi. Yaşanacak yaşanır, çekilecek çile varsa çekilirdi. Zehra'nın hayatı tanımadığı canını korkusuzca ateşe atmasından beli oluyordu zira ateşten gömleği giymek büyük cesaret gerektirirdi. Çok geçmeden tahta kapı art arda 'tak tak tak' diye üç kere tok darbelerle vuruldu. "Yallah!" deyip ayağa kalktı küçük adımlarla yürüyüp tahta kapının mandalına uzandı çekimser elleri. Eski menteşesi yağsız kapı gıcırtılı sesler çıkararak ardına kadar açıldı. Kapıyı açan yoksul köylünün yüzünde ister istemez memnuniyetsiz bir ifade vardı. Yüzüne vuran memnuniyetsiz ifade belki kız babası olmasından kaynaklıydı ya da kızını kuma üzerine vermek istememesinden. Kim ne derse desin zordu kız babası olmak, zordu kızını yaban ellere vermek. Karşısında müstakbel damat adayını ve gönüllü cami hocasını görünce yüzündeki memnuniyetsiz ifadeyi mecburen sildi. İnsanın kapısına gelen kim olursa olsun yüzünü güldürüp içeriye buyur etmesi icap ederdi zira görgü görüşüyet bunu gerektirirdi. İçeriye buyur edildiler gelen misafirler. Yaman, biraz huzursuz görünüyordu. Kız isteme işi bir an önce olsun bitsin istiyordu çünkü buradaki işini halledip akabinde kendi köyüne gidecekti. Yaman, hocaya baktı hoca yeleğinin cebinden çıkardığı köstekli saatine. Gönüllü cami hocası, "Efendiiim..." diyerek kelimeyi lastik gibi sündürüp uzatırken sırtını yaslandığı hasır yastıktan ayırdı ve vücudunun dik konuma getirdi. Erkekler şömine tarzı ocağın sol tarafında otururken üç kadın onların çaprazına gelecek şekilde duvar dibine serili yün döşeğin üstünde ayrı oturuyorlardı. "Yaman Beyefendi, bana her şeyi anlattı. Kız isteme adetini usulen bir de ben tekrar edeyim. Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızınızı bu saygı değer beyefendiye istiyorum," dedi ve sustu. Yaman, hocanın kulağına doğru eğilerek, "Yaman ve Zehra," dedi. Cami hocası 'ıhım' diye bir ses çıkararak genzini temizledikten sonra, "Kızımız Zehra'yı oğlumuz Yaman'a istiyorum." dedi. Hocanın tekrarı ister istemez dudaklarda küçük bir tebessüme yol açmıştı. Gözler yere serili çulun desenini ezberlerken cepkeninin küçük cebindeki köstekli saatini çıkarıp zamana baktı hoca. Görünüşe bakılacak olursa Yaman gibi onun da acelesi vardı. İpleri yeniden eline alan Yaman, "Hocam yatsı ezanına yetişecek vakit de daralıyor. Tahmin edeceğiniz üzere sizlerin cevabını bekliyoruz." dedi. Yoksul köylü, kollarını dizleri üzerinde tutarak elliye etlerini sıkıp duruyordu. Hemencecik cevap vermek kolay değildi elbette. Göz ucuyla avradından tarafa baktı. Kadın, göz kapaklarını usulca yumdu açtı. Kız babası olarak kadınlar cephesinden onay almak cesaretlendirmişti adamın yüreğini. "Hayırlısı olsun beyim. Allah utandırmasın." Zehra, gözünü gerçeklere yumup gönüllü olarak ateşten gömleği giymek isteyince 'siz bilirsiniz' demiş babasına da hayırlı olsun demek düşmüştü. Yaman, gözleriyle hocaya işaret ederken işi hızlandırmasını istiyordu. "Cemaat, benim yatsı ezanına yetişmem lazım. Madem kızı verdiniz Yaman Beyefendi gitmeden evvel nikâhı kıymamı istiyor." Kız babası henüz içine çöreklenen hüznü hazmedemeden ikinci bir şok dalgasıyla sarsıldı ve bakışları anında avradını buldu. Kadın, bu acelenin sırını çözememişti amma velakin böylesi işlerine gelirdi. Büyük kayını kızı verdiğini duyup işitirse evlerini başlarına yıkar Zehra'yı zorla ellerinden alırdı. Kadın, düşüne dururken içinde kaynayan volkana engel olamayan baba, şahlanmış duygularına yenilerek, "Bu neyin acelesi, yangından mal kaçırır gibi?" "Hemşerim, benim bir dahlim yok bu işte. Yaman Beyefendi rica etti bende dile getirdim." Kadın ölçmüş biçmiş kendileri için selamet olanın kızına nikâh kıymak olduğuna karar vermişti. Şimdi herifinin sert çıkışını yumuşatmanın zamanıydı. "He ya, yangından mal kaçırıyorlar. Herif kendine gel, bizim için böylesi daha hayırlı." Şapşala dönen adam bakışlarının nazarını avradına çevirirken kadın, başıyla işaret vererek yan tarafı yani kayını gilleri gösterdi. Karı koca kötüyü birbirini kötüyü hatırlatıp ayıktırırken Yaman, hiç istifini bozmadan yüzüne kararlı bir ifade takındı. "Ha bugün ha yarın önemli olan kızınızı bana vermiş olmanız, gerisi teferruattan ibaret." Yaman, olayın sıradanlığını vurgulamak isterken henüz tahrip gücü yüksek bombayı patlatmamıştı. Gömleğinin kolunu hafifçe yukarı doğru sıyırıp sol kolundaki siyah renk ve deri kordonlu köşeli saatine bakıp, "Hazır hocam da buradayken nikâhı aradan çıkaralım diyorum zira ben yatsı namazından sonra kendi köyüme gideceğim. Ben gelene kadar siz kızı hazırlayın. Onu da alıp götüreceğim." Yaman, bombanın pimini çekmiş ortaya bırakmıştı. Bomba bir dakika sonra patladı ve patlayan bombanın şarapnel parçaları her birini ayrı ayrı vurdu... Şarapnel parçalarından birisi Zehra'nın karnına saplanırken kalbinde izdihama yol açmıştı. Her şey o kadar baş döndürücü hızla gelişiyordu ki, hızına yetişmenin imkânı yoktu. Evli bir adama evet dediği yetmiyormuş gibi bir de aynı gece nikâhı kıyılıyordu. Hepsinden de fenası düğünsüz derneksiz evinden dul avrat gibi çıkacak olması koymuştu. İçin için gözyaşı dökmeye başladı, çünkü bu kadarını beklemiyordu. Kızını kuma üstüne vermeye razı olurken kınasını bile yakmadan vereceği aklının ucundan bile geçmemişti kadının. İçinde kopan kıyameti dışarıya haykırmamak için elliye ağzını kapattı. Kız babası bu kez şaşıran taraf olmamıştı zira Yaman Beyi iyi tanıyordu. Yaklaşık iki yıldır birlikte çok iş yapmışlardı. Onun ani karalarına ve fevri çıkışlarına çoğu zaman tanık olmuştu. Huyu suyu herkes gibi değildi. Bir kere dürüsttü. Evet, sert mizaçlıydı lakin sözünün eriydi; insan ona gözü kapalı güvenebilirdi. Biraz önce avradı ima yollu zaten ağabeyinin yapacaklarını hatırlatmıştı. "Tamam, hocam gitmeden nikâhı kıyalım ama bu gece gitmesin kızım. Bir de düğün..." diyecek oldu. Yaman, kararlı çıkan bir ses tonuyla konuşurken kendinden hiç ödün vermiyordu. "Ben size her şeyi anlattığımı sanıyordum, düğün falan yok çünkü benim kızını istediğimden ailemin haberi yok. Haberleri olsa zaten buna izin vermezler. İşin içine düğün olayı girince her şeyi öğrenecekler. En iyisi kimsenin haberi olmadan bizim eve gitmemiz." dedi ve sustu. Kadın bir taraftan kabullenişi yaşarken bir taraftan da kaygısını dile getiriyordu. "Kimse duymasın deyip kızımı düğünsüz derneksiz alıyon emme eve gidince her şeyi öğrenecekler. Söyle bana, kızımı gerisin geri yollarlarsa ne olacak?" "Eve varınca hiç kimse bir şey yapamaz, yeter ki şimdi kimse duyup bu işi bozmaya falan kalkışmasın." Sanki geceye büyülü peri tozu serpilmiş gibiydi zira diller susmuş başlar öne eğilmişti; bu bir kabullenişti. Zehra'nın nikâhı kıyıldı ve herkes birbiriyle kucaklaşarak hayırlı dualar ettiler. Nikâhı kıyıp insanların dualarına şahitlik eden cami hocası, "Bana müsaade," diyerek ev ahalisinden izin alıp gitti. Hoca gider gitmez Yaman, kızı almanın rahatlığıyla konuşarak, "Sizlerde elinizi çabuk tutun. Ben, yatsı namazını kılana kadar kızın ihtiyacı olan şeyleri hazırlayın. Biliyorsunuz buradan bizim köye vasıta yok, köye yürüyerek gitmek zorundayız. Onun için fazla bir şey hazırlamanıza gerek de yok. Ben daha sonra onun her ihtiyacını karşılarım," dedi çünkü alabilecek güçteydi. Yaman, vakitlice yatsıyı kılıp geldi. Artık yola revan olma zamanıydı. Zehra'ya kıyafet babında küçük bir bohça hazırladılar. Yaya olarak yola çıkacakları için fazlası yük olurdu. İkili yola çıkmadan önce büyüklerin ellerini öperek vedalaştılar. Hava soğuk aşmaları gereken en az üç köy vardı. Şanslarına akşam saatlerine kıyasla soğuk biraz kırılmış yerini mülayim bir havaya bırakmış üstelik ay akşamdan doğmuş bakır bir tepsi gibi gökyüzünde parlıyordu. En azından yürüdükleri yolu rahat görebiliyorlardı. Bunun yanı sıra gecenin esrarlı havası iyiden iyiye kendini gösterirken büyük bir sessizlik hakimdi kâinata. Zaman ilerledikçe yol alıyorlar, yol aldıkça da gecenin sessizliği derinleşiyordu. Uzaklardan gelen başıboş köpek havlamaları, çakal sürülerinin çıkardığı garip sesler, Zehra'yı ürkütmeye başlamış içini bir korkudur sarmıştı. Korkmaya başlaması normaldi zira birbirlerine yabancıymış gibi Yaman önde Zehra arkada yürüyordu. Zehra, ufaktan ufaktan Yaman'a yakın yürümeye başlamıştı ama hâlâ korkuyordu. Korkunun verdiği cesaretle olsa gerek, "Aslanım elini ver de beraber yürüyelim." dedi. Yaman, elini uzattı Zehra kendisine uzanan eli tuttu. İki el birleşince geleceğe meydan okur gibi korkusundan arındı Zehra. El ele yürümeye başladılar... Zehra, tuttuğu eli hiç bırakmak istemiyormuş gibi sımsıkı kavramıştı. Mutluydu. Sanki gök kubbenin altında sadece ikisi nefes alıp veriyordu. Onlar için anlatılması zor tarifi imkânsız bir duyguydu bu. Onlar el ele gecenin ucuna doğru yürürken, ay ışığı yollarını aydınlatıp onlara eşlik ediyordu. Onlar gecenin ucuna yürüye dursun biz Yaman'ın hanesine göz atalım... Maaile yaşadıkları ev iki oda bir mutfaktan oluşmaktaydı. Geceleri mutfakta Seyyit Efendi ve avradı Edibe kadın kalıyordu. Oturma odası olarak kullanılan odada Efe ve avradı Güllü kalıyordu. Misafir odasında ise şimdiye kadar Yaman ve Asiye kalıyorlardı. Peki, bundan sonra ne olacak dediğinizi duyar gibi oluyorum. Görünüşe bakılırsa olacak olan Asiye'ye olacak gibi duruyor. ----- Gecenin bir yarısı olmasına rağmen Edibe kadın oğlunu merak etmekten gözüne bir gram uyku girmemişti. Saatlerdir yatağın içerisinde sağa sola dönmekten yorulmuş, kaygıdan karnına sancılar girmiş, kıvranıp duruyordu. Bir ara evin genişçe sofasından (balkon) gelen ayak sesleri işitir gibi oldu. Sonrasında kendisinin kaldığı mutfağın tahta kapısının hafif vuruşlarla tıklatıldığını işitti. Karanlıkta el yordamı ile yastığın altına koyduğu kibrit kutusuna uzandı. Kibritten bir çöp çıkarıp alaşımlı bölgeye hızla sürterek yaktı. Az da olsa etraf biraz aydınlanmıştı. Yatağın başucundaki fiskeye (idare lambası) uzanırken kibrit çöpü yanarak söndü. İkinci çöpü yaktı ve fiskeyi tutuşturdu. Bu arada kapı tekrar tıklatıldı... Fiske kadının etrafını aydınlatınca 'bismillah' deyip yatağından kalktı. Bir eline fiskeyi aldı diğer eliyle tahta kapının sürgüsünü kuvvetlice ittirdi. Paslı menteşe gıcırtılı bir ses çıkarırken tahta kapı içe doğru aralandı. Kapının açılmasıyla birlikte fiskenin cılız ışığı dışarıdan gelen rüzgârın esintisiyle dalgalı bir aydınlığa sebep oldu. Edibe kadın, titrek ışığın aydınlattığı suretleri görünce hayretinden yemyeşil gözleri kocaman açıldı. Biraz ilerisini daha rahat görmek adına fiske tutan elini yukarı doğru kaldırıp başını önüne doğru uzattı. Karanlığı yaran ışık sayesinde şimdi önünü daha net görüyordu. Oğlu Yaman, karşısında dimdik dururken onun gölgesine sığınır gibi biri daha vardı yanında. "Nerelerdeydin oğlum, kaygıdan gözüme uyku girmedi?" "Kaygı edecek bir durum yok şükür. Sana gelin getirdim." Oğlunun ağzından çıkanları işiten kadının boğazına karanlıktan bir el uzanıp sıkmaya başladı. Öksürük krizine yakalanan kadın duvardan tutunmak zorunda kalmıştı. "Eyi halt etmişsin köpoğlusu." Edibe kadın, aldığı haberin ağırlığı altında ezilirken oğluna doğru mesafesi kısa bir adım attı. Bir adım daha bir adım daha. Şimdi aralarında sıfır mesafe vardı. Kadın, oğlunun yakasına yapışıp dut silkeler gibi silkelerken otoritesinden ödün vermiyordu. "Asiye senin nerene yetmiyor da üstüne kuma getirmişsin. Benim bu işe rızam yoktur iyi belleyesin. Şimdi kimsenin kulağına gitmeden aldığın yere geri götür kızı!"
|
0% |