Yeni Üyelik
12.
Bölüm

İhtilal -12-

@my_lore

Merhabalar!

Nasılız bakalım can içlerim.

Şimdilik konuyu ilerletmek adına bölümler sık geliyor.

Oyların ve yorumların çokluğuna göre daha sonra bölüm günleri belirleyeceğim.

Etkileşim için bölüme oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen. Kitabın listelerde yükselmesi adına bu gerekli.

Etkileşim ne kadar yüksek olursa bölümler o kadar hızlı gelir.

Kitabı kütüphanenize ekleyip bildirimleri açın.

🌿🌿🌿

Tanıdık sesin ihtilali yürekleri ağza getirirken bakışlar aynı anda aynı zikri çekmeye başladı. Ne olacaktı şimdi, zira asıl isyan şimdi başlıyordu.

 

Hesapsız iş tutmak insanı her zaman yarı yolda bırakır gerçeğinden yola çıkacak olursak eğer yüreklerine düşen izdihamın sebebi açık ve seçik belliydi. Bazen ne yaparsanız yapın akacak kanın damarda durmadığı gibi olacağın önüne de geçmezsiniz. Bu daha çok hesapsız yaşamanın ağır bedelidir.

 

Seyyit Efendi, gün boyu stres yüküne maruz kaldığından dermansızdı dizleri. Maaile-ye meydan okuyan kapılarını mesken tütmüş dünürünü karşılamak evin büyüğü olarak kendisine düşmüştü. Yorgun bedenini ayağa kaldırmak isterken ellerini kaba baldırlarına bastırıp iki aşamalı hareketle ayağa kalktı ve kararsız adımlarla kapıya yöneldi.

 

Edibe kadın olasılıkların önüne set olmak isterken daha çok korumacıydı üslubu. "Herif, öfkelidir şimdi, kurbanın olayım biraz alttan al."

 

Ciğerlerine doldurduğu hava yetersiz kalıyor nefes almakta zaman zaman zorlanıyordu. Göğüs kafesinin sıkıştığını sol yanının sancıdığını hisseder olmuştu son yaşadıklarından sonra. Kapı kulpuna uzanıp mandalı aşağı bastırarak kapıyı açmaya yeltendiğinde tekrar derin derin soluk alıp verdi, zira hangi niyetle geldiğini bilmiyordu dünürünün.

 

"Hatun, alttan almak işe yarayacak mı, benim hiç ümidim yok."

 

Edibe kadının tek derdi hısımlık bağlarının zarar görmemesiydi lakin insanın öz-nefsine dokunursan gözünü karartır her bağı yekten silersin. Kadının unuttuğu veya akıl edemediği nokta tam olarak burasıydı. Can yakarsan canını yakarlar. Yılanın kuyruğuna basarsan gelir seni ısırır. Arının deliğine çomağı sokarsan kızdırırsın kaçacak yerin kalmaz.

 

"Sen yine de alttan al. Onun öfkesi saman alevi gibidir çabuk geçer."

 

Birçok bahar yaşamış avradının tembihlerini aldı kafasının bir köşesine yazdı. Bütün iyi niyetini silah gibi kuşanan Seyyit Efendi, kapının kulpunu aşağı bastırıp sonunda kilidinden kurtardı. Karşısında öfkeden kızgın bir boğa gibi burnundan soluyan dünürünü görünce ister istemez dumura uğradı. Onca yıllık hukukları vardı aralarında şimdiye kadar bu kadar düşmanca bu kadar kindar baktığını hiç görmemişti. Bu bir ilkti...

 

Konuşmaya başlamadan önce içinden sayısı belirsiz sabır çekti. "Hoş gelmişsin emmi-oğlu da biz kime ne yapmışız?"

 

Bakışlar birbirine kenetli karşılıklı adımlar atıyorlardı. Sanırsın her adımda birbirinin boğazına yapışıp gırtlaklayacaklar. Bir adım daha bir adım daha, aralarında bir kulaç mesafe kalınca durdular. "Hiç hoş bulmadım. Oğlunuz kızımın üzerine evlenmiş diyorlar, daha ne olsun istiyorsun Seyyit?"

 

Bakışlarını muhatabının üzerinden çekip ayakucuna sabitledi mahcupça. "Yapmış öyle bir ahmaklık. Elden ne gelir."

 

"Seyyit, şimdi sorarım sana kızımın ne eksiği var da üzerine evlendi oğlun? Bakıyorum sesin çıkmıyor, çıkmaz çünkü benim kızımın hiçbir kusuru yok."

 

"İşler senin sandığın gibi değil dünürüm."

 

Öfkesini kusmak için fırsat kollayan yaralı baba Seyyit Efendinin üstüne yürürken işaret parmağını sallayarak arada bir göğsüne vurmaya başladı.

 

"Neymiş benim bilmediğim Seyyit, söyle de bileyim o zaman."

 

"Sofada kaldın, sen hele bir içeri geç ondan sonra oturup karşılıklı konuşalım."

 

Hışmının esareti yüreğinde palazlanırken hiç kimsenin güdümüne girmek istemiyordu adam. "Bundan sonra benim sizlerle karşılıklı oturup konuşacak hiçbir şeyim kalmadı. Ben kızımı almaya geldim, gerisi beni alakadar etmez."

 

"Yapma etme emmi-oğlu, vallahi bizim bu işte bir dahlimiz yok."

 

"Ben kızımı size emanet etmiştim. Bana söz vermiştiniz. Kızıma sahip çıkacak koruyup kollayacaktınız. Sizin ettiğinizi düşman düşmanına etmez be."

 

"Köpoğlusu, kıza babasının evinde nikâhı kıymış. Gecenin bir yarısı çıkıp geldiler kapıma.""

 

"Ben onu bunu anlamam. Kızımı alır arkama bile bakmadan giderim. Gerisini varın siz düşünün gayrı."

 

Sesinin ayarını en yüksek perdeye çıkararak içeriye doğru başını uzattı. "Asiye kızım hadi toparlan gidiyoruz."

 

"Emmi-oğlu önce oturup suhulet içinde adamakıllı bir konuşsak da sonra ne yapmak istiyorsan yapsan, olmaz mı?"

 

Gözünün akı ruhuna düşen buhrandan kan çanağına dönen adam muhatabının sulh için yaptığı teklifi keskin bir bıçak misali kestirip attı. "Seyyit, biraz evvel ne yapacağımı söyledim ben, alıp kızımı gideceğim buradan. Benim kızımın bir kusuru varsa söyleyin yoksa boşayın alıp gideyim."

 

"Sorarım sana, sen benim yerimde olsan gece yarısı kapına gelen bir kızı kendine namus saymaz mıydın? Oğlumun yaptığının elle tutulur bir tarafı yok bunu ben de biliyorum. Kızının ardında durmak hakkındır. Sonuna kadar haklısın hem de. Kızımı alıp gideyim diyorsun da unutma Asiye'nin bir çocuğu var."

 

Yapılanı şahsına ve kızına hakaret sayan adam hiçbir şekilde sulh yoluna gitmiyordu. "Sizin çocuğunuzdan bana ne Seyyit. Ben kızımı alır giderim. Hem oğlunuz kızımın üstüne kuma getirecek hem de çocuğunuza mı bakacağım? Yok, benden bunu istemeyin çünkü yapmam."

 

Yüzüne karşı haykırılan sözlerin ağırlığı altında ezilen adamın boğazına dizilen amansız düğüm gırtlağını tıkayınca hafifçe yutkundu. "Anasını çocuğundan ayıracak mısın yani?"

 

Umursamaz bir üslupla haklılığını dile getirdiğini sanan adam vicdanını körelttiğinin fakında değildi. "Oğlun yeni avradının koynunda keyif çatarken ben kızıma sizin çocuğunuza baktırmam. Ben kızımın ayağına dolaşık istemiyorum. Yeni gelin baksın çocuğunuza."

 

"Kızımın ayağına dolaşık istemiyorum." Bu cümle Seyyit Efendinin ruhunu derinden sarsmıştı. Kabul, dünürü davasında yerden göğe kadar haklıydı. Kim olsa aynı tepkiyi verirdi lakin iş çocuk meselesine gelince işin rengi değişiyordu. Bir evladı anasından ayırmak vicdan yükü olmaz mıydı insanın yüreğine? Yok, karşısındaki adamda bunun kırıntısı dahi görünmüyordu.

 

Asiye'nin babasının vicdanını körelten duygu kızına yapılan haksızlığın intikamından başka bir şey değildi elbette. Kendince çocuğu istemeyerek onlardan intikam alıyordu. Küçük bir çocuk üzerinden intikam almak hiç kimse için bir meziyet sayılmasa da. İntikam duygusu o kadar güçlü bir olguydu ki, görüldüğü üzere anında mantığı devreden çıkarıyordu.

 

Biraz önce babası var gücüyle bağırıp hazırlan Asiye, gidiyoruz deyince yer küre ayağının altından çekilmiş yılgın bedeni bir girdabın içine doğru sürüklenmeye başlamıştı. Söylemekle eyleme geçmenin aynı şey olmadığını anlayan Asiye, kararsızlıklar içinde debeleniyordu. Üstelik kapı önünde babasıyla kayın-babasının aralarında geçen bütün konuşmaları içi kan ağlaya ağlaya duymuştu. Bu saatten sonra gitmek en istediği şeydi, fakat babasının kızını istememesi ruhuna en ağır darbeyi vuruyordu.

 

Kızının kapı önünde elleri önüne bağlı bakışları yerde put gibi durduğunu gören baba, "Hadi Asiye, ne bekliyorsun, al çıkınını gidelim buradan. Bu zamana kadar durduğun kabahat."

 

"Baba kızım olmadan gidemem. Bırak kızımı alayım. Ondan ayrılamam ben. Yaşı çok küçük bensiz yaşayamaz."

 

"Olmaz, bu adamların çocuğunu istemiyorum. Sen geleceksen tek gel, başka türlü olmaz."

 

"Baba sen babaysan bende anayım. Biliyorum öfkenden böyle konuşuyorsun."

 

Kızının kanlı yaş döktüğünü görünce fikri başka yönde değişti adamın. "Tamam, kızını al ama biraz büyüyünce geri vereceksin."

 

Asiye, üst üste yaşadığı şokları atlatamadan bir yenisiyle tanışmıştı. Babasının isteği üzerine birkaç kıyafet almak maksadıyla içeri geçince Yaman, olanlara daha fazla dayanamamış ısrarlara rağmen söz dinlemeyerek yataktan kalkıp duvardan tutuna tutuna kapıya kadar gelmişti.

 

"Kimse bir yere gitmiyor. Asiye, senin kızın ise benim de nikahlı avradım. Onun yeri senin evin değil benim evimdir."

 

Hazırlıklı gelen adam belindeki tabancayı çekip ev ahalisine doğrulttu. Şaşkın bakışların kirpik uçları yatağını döverken, adam kimseyi umursamadı.

 

"Senin dediğin kızımın üstüne kuma getirmeden önceydi. Bu saatten sonra aramızda hak hukuk kalmadı."

 

Edibe kadın, öne doğru bir adım attı fakat adamın hışmına uğradı. "Bana engel olmaya kalkışma Edibe. Boşuna çabalarsın. Bir sözün varsa oğluna söyle, bana değil."

 

"Bırak götürsün ana. Bugün götürür üç gün sonra gider alırım."

 

Asiye'nin gitmesine müsaade etmişti Yaman, tâbi şimdilik zira ayakta duracak takati yoktu. Hem bugünlük yeterince hengame yaşanmıştı fazlasına gerek yoktu.

 

"Hiç boşuna heveslenme Yaman Efendi, üç gün sonra kızım senden boşanmış olacak."

 

"Emmi-oğlu bırak inadı. Öfkene yenilme."

 

"Seyyit, önümde durma yanımda dur. Yanımda dur ki, sokakta birbirimizin yüzüne bakmaya yüzümüz olsun. Hadi Asiye, al çocuğunu düş önüme."

Bölüm bitti.

Üzümlü keklerim hoşça kalın. 🙋

 

 

Loading...
0%