Yeni Üyelik
13.
Bölüm

Kor Ateş -13-

@my_lore

Merhabalar!

Nasılız bakalım can içlerim.

Şimdilik konuyu ilerletmek adına bölümler sık geliyor.

Oyların ve yorumların çokluğuna göre daha sonra bölüm günleri belirleyeceğim.

Etkileşim için bölüme oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen. Kitabın listelerde yükselmesi adına bu gerekli.

Etkileşim ne kadar yüksek olursa bölümler o kadar hızlı gelir.

Bu bölümü telefondan yazdım. Eksiklerim varsa affola.

🌿🌿🌿🌿

Harlı kayanın çocukları hırçınlaştıkça, ezeltene çiçekleri simli gözyaşı döktü, geceden ödünç aldığı çiğ taneleri toplayarak.

 

🌿🌿🌿🌿

 

"Herif ne yapsak, baksana ateşi yine yükseldi. Sayıklayıp duruyor. Geç oldu biliyorum ama bir koşu gidip Sıhhiye Çavuşu mu çağırsan."

 

Oğlunun ateşini ölçmek için tekrar elini alnına koyunca kor ateşler içinde yandığını gördü.

 

"Asiye gitme. Asiye'yi gitme."

 

"Ah, köpoğlusu ah, yaptın ettin şimdi adını dilinden düşürmezsin," diye hayıflandı Edibe kadın, sağ tarafında iki büklüm oturan yeni gelinin yüzüne pis pis bakarken.

 

"Yok, bu böyle olmayacak hatun, ben gidip Sıhhiye Çavuşu çağırıp geleyim. Belki o bir çare bulur."

 

Asiye'nin gittiği günün bir sonraki gecesi Yaman'ın ateşi yükselmiş yorgan döşek yatıyordu. Ne yaşıyordu kendi içinde bilinmez ama sık sık Asiye'nin adını sayıklıyordu.

 

"Ayağını çabuk tut herif. Yarası azdı her hal. Bir hal çaresine bakmalı yoksa olacağı yok."

 

Yorgun ve bitkin bedenini oturduğu yerden kaldırıp ayaklandırırken keyifsizdi adam. Kısa aralıklı hantal adımlar atıp çıkışa vardığında kapı arkasındaki çiviye asılı olan ceketini giydi üzerine. Başına takke benzeri yün kumaştan imal edilmiş kulaklarına varıncaya kadar kapatan bereyi taktı. Tam kapıdan çıkıyordu ki bir daha arkasına dönüp baktı. "Hatun, biz gelene kadar sen alnına sirkeli bez koymaya devam et. En azından daha fazla yükselmesin ateşi."

 

"Burayı merak etme. Sen çabuk gidip gelmeye bak!"

 

Herifi dışarı çıkar çıkmaz ateş saçan bakışları yeni gelini buldu.

 

"Oturma öyle boş boş git suyu yenile. Her haltı karıştırıyor sonra da karşıma geçip seyrediyorsun. Lağnet gelsin sana. Oğlumu düşürdüğün hale bak."

 

Zehra, asılmayı bekleyen idam mahkumu gibi hiçbir şey söylemeden kayın- babasının peşinden odadan çıktı. Evet, kendisinin suçu sabit kılınmış hükmü kesilmiş bir idam mahkumu gibi hissediyordu. Böyle giderse darağacını kurup ipini çekeceklerdi.

 

Kaynanasını isteği üzerine kirli suyu boşalttı ve yenisini hazırladı.

 

Seyyit Efendi, sıcak ortamdan çıkar çıkmaz ayaz soğuğunun yalımı asi bir tokat gibi yüzüne çarptı da içi titredi. Kırağı çalmış gecenin koynunda ahşap ve kaygan merdiveni inerken birkaç defa dengesi bozuldu lakin düşmekten kıl payı kurtuldu.

 

Merdivenin son basamağına geldiğinde ay ışığından nasibini almamış kapkaranlık gecede önünü görebilmek için yanına aldığı el fenerinin düğmesine bastı. Pili tükenmekte olan fenerin yaydığı zayıf ve dalgalı aydınlık sadece önünü görebilecek kadar varlığını korkuyordu. Ne olursa olsun gitmeli akranı Sıhhiye Çavuşu alıp getirmeli oğlunun derdine derman olmalıydı.

 

Tengri yardımcın olsun oğlum. Sana bi' şey olursa yokluğuna nasıl dayanır yüreğim. Ben senin doğduğun günü daha dün gibi hatırlıyorum. Ne yapmış olursan ol evlat dendi mi akan sular duruyor be' oğlum.

 

Seyyit Efendi hem yürüyor hem de geçmişin sayfaları dönüyordu zihninde. Yüreğine çöken sis perdesinin üstüne bir de soğuk havanın zalim yüzü eklenince gözleri yaşarmış ıslaklık yanağını üşütmüştü.

 

Engebeli yolda düşe kalka yol yürüyerek ilerlemiş sonunda Sıhhiye Çavuşun evine varmıştı. Gecenin bir yarısı olması hesabıyla ister istemez çekinceli adımlar atıyordu evin avlusunda girdiğinde. Gecenin bir yarısı insanlara rahatsızlık verdiğinden ötürü yüzüne vuran utangaçlığın izdüşümü esmer tenini siyah renge boyamıştı ama mahcubiyetin açtığı yolda yürümek zorundaydı.

 

Çekinceli elleri kapı tokmağına uzandı ve topuzu birkaç kez art arda kaldırıp indirdi. Bir önceki işlemi tekrar etmeden önce ellerini önünde birleştirip beklemeye başladı.

 

Bekledi... Bekledi... Bekledi...

 

İçeriden çağrısına bir cevap gelmeyince daha güçlü indirip kaldırdı kapı tokmağının topuzunu.

 

Nice sonra evin içinden tıkırtılar gelmeye başladı. Kulağına çalınan tıkırtılar içinde tatlı uyanışlara sebep olmuştu. Sevinmişti oğlunun derdine derman olacak adamı uyandırabildiği için.

 

"Kim varsa kapıda ses versin."

 

"Benim tertip Seyyit."

 

Gece yarısı tanıdık adamın sesini duyunca merak dürtüsü galeyana geldi. Hemen elini çabuk tutarak iki kanatlı dış kapının arkasındaki mandalı hızlıca kaydırıp şak diye yuvasına ittirdi.

 

"Hayırdır Seyyit, seni gece gece kapıma getiren nedir? Bir yaramazlık yoktur inşallah!"

 

Başını olumsuzca sağa sola sallayan adam, "Hiç hayır değil tertip. Yaman'ın bugün sabahtan beri hâli hâl değildi ama gece olunca iyice kötüleşti. Cayır cayır yanıyor derisi."

 

Yüzüne yerleşen kaygının emareleri loş ışıkta bile açık seçik görülebiliyordu. "Yapma be Seyyit. Yara cerahat toplamış olmalı. Sen az biraz bekle ben elimde ne varsa bir bakayım. İşe yarar bi' şeyler bulurum inşallah."

 

Çok değil yaklaşık beş dakika sonra Sıhhiye Çavuş elinde yer yer derisi soyulmuş doktor çantalarını andıran bir çantayla evin kapısında göründü. Yanına aldığı el fenerinin düğmesine basarak yolu gösteren Sıhhiye Çavuş, "Ben hazırım Seyyit, hadi bir an önce gidelim." dedi.

 

İnsanın iliklerine işleyen soğuğa aldırış etmeden düşe kalka yürümeye başladılar. Yaklaşık otuz dakika sonra evdeydiler.

 

"Nasıl oldu hatun, ateşi aynı mı?"

 

Edibe kadının uykuya aç göz kapakları bir kereliğine kapandı açıldı. "Yok, düşmedi, hâlâ aynı."

 

"Önce üzerindeki kalın yorganı bir kaldırın. Bastırmışsınız iyice üstünü."

 

"Ne bileyim, sıtma tutuyordu üşüyor sandım da iyice örttüm üstüne."

 

"Ateşi yüksek hastanın üstünün bu kadar çok bastırırsanız daha çok yükselmesine sebep olursunuz."

 

Yaman'ın üzerindeki kalın yün yorganı açıp ateşini hafifletmeye çalıştılar önce. Sonra Sıhhiye Çavuş yarasındaki sargıyı açıp baktı. "Bugün biraz işim vardı gelemedim. Keşke gelip bir baksaydım da pansuman etseydim yarasını. Yara cerahat toplamış. Yaman'ın ateşte ondan yükselmiş."

 

Bir baba olarak çaresizliğin en dibini yaşayan adam oğlunun perişan haline içlenerek yanaklarını şişirinceye kadar derin bir nefes aldı oflayarak geri verdi. "Ne yapacağız tertip, var mı bir hâl çaresi?"

 

Seyit Efendi'nin kaygısını anladığından adam onu sakinleştirmek ister gibi düz bir sesle konuşurken, "Her derdin bir çaresi vardır Seyyit. Geçenlerde nahiye'ye inmiştim de sağlıkçı Ali'den ağrı kesici ateş düşürücü ilaçlar almıştım. Şansınıza size denk geldi. Önce üzerindeki fazlalıkları çıkarıp ateşin hararetini düşürelim sonra da ben ona bir ateş düşürücü iğne yaparım birazdan hiçbir şeyi kalmaz."

 

Başını yukarı kaldırıp hohlayarak nefesini dışarı verdi. "Şükürler olsun. Oğlum kendi kabahatinin ceremesini çekiyor ama baba yüreği öyle demiyor işte."

 

"Haklısın Seyyit hem de çok haklısın. Boşa dememişler evlat yetir aklını yitir diye. Yalnız yarın Edibe bacı şifacı Şerife'ye gitsin. Onda bu yaraya iyi gelecek çok güzel merhemler var."

 

"Giderim gitmez olur muyum hiç. Bugün sabah ezanıyla gider Şerife'den merhemi alırım."

 

------

 

"Asiye bacı, düşman mıyız da yüzüme bakmıyorsun?"

 

"Yok, Güllü, niye düşman olalım ama o evdekilerin hiçbirinin yüzünü görmek istemiyor canım. Hepsi gözüme düşman görünüyor inan."

 

İki kadın hem konuşuyor hem de çeşmenin altındaki kovanın dolmasını bekliyorlardı. Güllü su almak için mahalle çeşmesine gittiğinde tesadüfen Asiye ile karşılaştı.

 

"Ben sana düşman değilim ki Asiye. Hem bizimkiler çok perişan oldu sen gittikten sonra."

 

Umursamaz bir görüntü yerleştirdi yüzüne ama içinden neler olduğunu merak da etmiyor değildi. "Ne olmuşsa olmuş beni alakadar etmiyor."

 

Güllü, dilinin ucuna gelen soruyu sormaya imtina ediyordu Asiye'nin nasıl bir tepki vereceğini bilmediğinden. Yine de içindeki merakı gidermek için azarlanmak pahasına da olsa kelimeler ağzının içinde yuvarlandı ve iki dudağının arasından firar etti.

 

"Asiye bacı, boşanırım diye gittin ama ya kayınım boşamazsa seni."

 

Bütün hoyratlığı ile içindeki kini kusar gibi yüksek sesle konuşurken Asiye, "Benden gönlü geçtiyse mecbur boşayacak. Bunun başka yolu yok. Ya boşayacak ya boşayacak. O eve bir daha geri dönmem ben."

 

Güllü, bu kez başka bir soruyla cebelleşmeye başladı, çünkü aklından geçenler Asiye'yi ikircikte bırakabilirdi. "Geçen gün konuştuğumuz şeye ne oldu?"

 

Sinirli bir ses tonuyla çıkışırken Asiye, "Güllü bacım, ne soracaksan açık açık sorsana neden ağzında çiğneyip duruyorsun sakız gibi?"

 

Soracağı sorunun hassasiyetinden midir yoksa kadınsal bir soru olduğundan mıdır bilinmez Güllü' nün yüzü kızarıp bozarmıştı. "Hani geçen gün konuşmuştuk. Günün geçmişti, onu soruyorum."

 

Umursamaz bir tavır sergileyen Asiye, "He, sen onu diyorsun. Başıma gelenlerden sonra aklıma bile gelmedi ama daha bir şey yok ortada."

 

"Asiye bacı, ay hali görmeyeli neredeyse iki hafta oluyor gebe olmayasın?"

 

Yüzünü buruşturup içinde bulunduğu durumu ifade etmeye çalışan Asiye, çeşmenin altındaki dolu kovayı aldı pat diye yere koyarken boş kovayı suyun altına koydu. "Yok, aklından çıkar sen onu. Ben gebe değilim. Olmamalıyım. Şimdi olmaz. Başımda onca dert varken olmaz."

 

"Sen yine de iyi düşün taşın Asiye bacı. Gebeysen iki çocukla nasıl boşanacaksın. Bir şey daha söyleyeyim. Bir iki güne kaynanam seni almaya gelir. Kaç gündür kayınım hasta da ondan gelmiyor seni almaya, haberin olsun."

 

Sinirle iki kovayı birden eline alan Asiye, söylene söylene yürüyordu. "Güllü, aklımı bulandırma benim. Nereden çıktın karşıma, suç bende zaten suç seninle konuşanda."

----

Birkaç gün sonra Yaman, anasını Asiye'yi geri getirmesi için gönderdi. Edibe kadının aldığı cevap: Sen şimdi git yarın akşam biz kendi ayağımızla Asiye'yi getireceğiz dediler.

 

Bir sonraki akşamı iple çekti hane halkı. Sonunda beklenen saatler gelip çatmış Asiye, babasıyla birlikte gelmişti.

 

Onları kapıda Edibe kadın karşıladı. "Hoş gelmişsiniz. Ne iyi ettiniz gelmekle. Bu küslüğe öfkeye son vermek hepsinden iyi oldu?

 

"Edibe, ne hoş geldim ne de aramızdaki küslüğe son vermek niyetim. Oğlunuz hastaymış mecburen kızımı getirdim. Boşasın da bu işi bir an evvel bitirelim, diye."

 

Hane halkı ne beklerken ne bulmuştu. Onlar adamın pişman olup Asiye'yi geri getirdiğini düşünürken umduklarının tam tersi çıkmıştı. "Yapma etme hısım. Öfkene yenilmeyesin."

 

"Söz ağızdan çıkar Edibe. Söyle oğluna boşasın kızımı alıp gideyim."

 

Sesleri duyup dışarıya çıkan Yaman, "Asiye benim nikahlı avradım. Kızımın anası. Ben onu asla boşanmayacağım."

 

Asiye'nin babası belindeki silahı çıkarıp direkt Yaman'ın üzerine doğrultu. "Beni uğraştırmayın. Size kolaylık sağlıyorum işte. Boşayın kızımı götüreyim."

 

Yaman, bir adım öne atıldı ve adamın elindeki tabancanın namusunu başına dayadı. "İstiyorsan kafama sık kılım kıpırdamaz, ama benden Asiye'yi boşamamı isteme."

 

İşlerin sarpa sardığını içinden çıkılmaz bir hal aldığını gören Güllü, nefes nefese öne atıldı. "Nolur yapmayın. Asiye gebe."

 

Bölüm bitti...

 

 

Loading...
0%