@my_lore
|
Can içlerim, yepyeni bir bölümle yeniden karşınızdayım. Oy verip yorumlar bırakmayı unutmayın lütfen. Ne kadar çok yorum ve oy o kadar çabuk bölüm gelir ;)) 🌿🌿🌿🌿🌿 Ezeltene çiçeği kokardı yerleşkenin dağları, kuytu kayalara sığınırdı her bir ahı anaların. Masumluğu adet edinmişti çocukları... Ayaklarında lastik pabuç; küçücük dünyalarında akşam sabah mutluydular. Onlar komşusu açken kendileri tok koymazdı yastığa başını... Çepeçevre kuşatılmıştı dört bir yanları; insanı insan yapan meziyetlerle. ------- Gençti, toydu, Yaman. Kapılmıştı Asiye'nin alımlı yeline. Bir an önce olsun bitsin istiyordu düğünü zira babası 'bu işler bekletilmeye gelmez' demişti. Sabırsızca günleri sayan Yaman, göz açıp kapayıncaya kadar kendini Asiye'nin kocası olarak bulmuştu. Mutluluğun şarabını kana kana içiyordu, çünkü mutlu olmaması için hiçbir neden yoktu. Güzeller güzeli Asiye'yi her gece koynuna alıyor, doyasıya öpüp kokluyordu. Hayatta bundan âlâ ne olabilirdi ki? Yaman'ın hayatından şikayeti yok keyfi yerindeydi. İş güç ona vız gelip tırız gidiyordu. Yirmili yaşların verdiği hoyratlık vardı serde; işten güçten gocunur muydu hiç, gocunmazdı elbette... Hâl böyleyken böyle olunca onun gözünü hiçbir şey korkutmaz maaile sabah güneşinin ilk ışıkları kızıla çalarken yola koyulur, akşamın geceye meyilli izdüşümüyle eve dönerlerdi. Eve dönerlerdi dönmesine ama kimi at sırtında kimi yaya olarak; hem de kilometrelerce yürüyerek. Akşam oldu mu her bir uzuvları yorgun bitap düşer, erkenden yorganın altına bir kuş misali tünerlerdi. Yaman, şimdilik avradının aheste koynunda mutlu mesut gecelere meydan okurken, günler birbirinin peşine düşmüş hızla geçip gitmekteydi. Hoyrat geçen zamanın avuçlarında sıradan hayatları sıradan gecelere dönüşüyor Asiye'nin esmer teninin kokusu, her gece sarhoş ediyordu çiçeği burnunda yeni damadı. Körpe bedeni kıvrak ve hareketliydi. Gençti güzeldi. Sevildikçe sevişiyor kocasının bir dediğini iki etmiyordu. Üstelik kayın-validesinin gözdesiydi. Asiye, hırçın esen poyraz yeli gibi geceleri helalinin yüreğinin her zerresini titretirken Yaman, bütün bunlara rağmen kendi içinde bir şeylerin eksikliğini hisseder olmuştu. Neden içinde adını koyamadığı bir boşluk vardı. Neden az geliyordu doyumsuz ruhuna bunca mutluluk. Bir kadınla sevişmek ve gönül avutmak başka bir şey aşkın zemheri soğuğunda cayır cayır yanmak başka bir şeydi. Aşk ile şehvet hiçbir zaman yan yana gelmezdi çünkü. Kim bilir, belki de Yaman'ın ruhunda hissettiği yalnızlık safi bencillik; ya da hep bir fazlasını istemekti. Bir fazlası aşkın ta kendisi de olabilirdi. Yaman, zamanın azı dişleri arasında ezildikçe içindeki boşluğu ister istemez öteliyordu zira ne istediğini henüz kendisi de bilinmiyordu. Üstelik Asiye, ateşli bir kadındı. Onun şehvetli koynunda demlendikçe bedeni bazı eksiklikler anlamını yitiriyordu. Günlerden bir gün yeni gelin Asiye, içindeki hevesi tutamayarak, "Yaman'ım," diye kıkırdarken olgun şeftaliyi andıran dudakları kımıl kımıldı. "Kız Asiye, ne kıkırdayıp duruyorsun karşıma geçmiş? Senin cilven, nazın, kalbimin atışını değiştiriyor bilmez misin?" Yaman'ın sözleriyle Asiye'nin esmer tenli yüzü kızılın vurgun tonuna boyandı. "Yaman'ım sana bir şey diyeceğim ama utanıyorum," dedi kara gözlerini gölgeleyen kıvrık kirpiklerini kırpıştırarak. "Kız insan kocasından utanır hiç? Hadi nazlanıp durma karşımda Asiye, ne diyeceksen deyiver. Böyle cilve yapmaya devam edersen sonra olacaklardan ben sorumlu değilim, bilesin." Asiye, bir sağa bir sola salındıktan sonra sağ elini usulca göbeğinin üzerine koydu ve o bölgeyi okşamaya başladı. "Yaman'ım ben gebeyim!" Yaman Arslan, müjdeyi aldı almasına ama hevesi kursağında kaldı çünkü annesi yanı başlarında bitmişti. Edibe kadının bakışları ikili üzerinde ahkâm keserken kaşları birbirine yakınlaşarak çatıldı. Otoritesini kelimelere yükleyerek üstünlüğün kendisinde olduğunu bir kez daha yeniledi. "Ne konuşuyordunuz öyle fısır fısır, beni görünce sustunuz?" Asiye, kayın-validesini görünce ani bir hareketle başını öne eğdi ve hızla yanlarından uzaklaştı. "Gelinin gebeymiş ana onu anlatıyordu." Edibe kadın, ayıp sayılan kadınsal mevzuları eşiyle hiçbir zaman paylaşmamış. Büyüklerinden ne gördüyse hayatında onu yaşamış. Şimdi kendisi kalkıp da yürüyen kervanı yolda düzecek değildi ya, elbette herkes gibi kendisi de düzene ayak uyduracaktı. İster istemez kınadı Asiye'yi. "Amanın, bu gelinlerin hiç utanıp sıkılması kalmamış. Bizim zamanımızda karnımız kabarana kadar utanır hiç kimseye bir şey belli etmezdik." "Sen böyle şeyleri kafana takma anacığım, o senin dediğin eskide kaldı." Yaman, güya anasını sevincine ortak etmek istemişti ama süregelen alışkanlıkları bırakmak sanıldığı kadar kolay değildi. Edibe kadın, bu evde kendi hükmünün geçerli olduğunu göstermek adına ellerini böğrüne koydu ve sırtının kamburunu düzeltip vücudunu dik konuma getirdi. "Ben onu bunu bilmem, herkes nerede konuşup nerede susacağını bilsin. Her şey her yerde konuşulmaz!" Asiye kayın-validesinin sesini uzaktan da olsa duyuyordu. Tabiatı gereği hırçın mizaca sahip olduğundan kolay kolay kendini kimseye ezdirmezdi. Şu an sesini çıkarmıyorsa kayın-validesine olan saygısındandı ama içten içe kızmaktan geri durmuyordu. Sana ne be kadın, kocama söylemeyeceğim de sana mı söyleyeceğim. Her şeye karışmasan olmaz sanki. Sevincini daha fazla içinde tutamayan Yaman, anasıyla şakalaşmaya başladı. Önce başındaki örtüyü sağa sola kaydırdı sonra da sıkıca sarıldı. "İlk torunun geliyor anacığım. Asiye'ye kızana kadar biraz sevinsen." Edibe kadın, dağılan saçını başını düzeltti ve yüzüne zafer benim ifadesi yerleştirdi. "Tamam, sevineyim sevinmesine de kadın dediğinde biraz haya olur. Biraz edep olur. Zamane kadınları işte, vallahi bunların ar damarı çatlamış." Oğlunu yanına çekemeyen kadın hızını alamamış yine kaynanalığı tutmuştu. "Asiye!" diye yüksek sesle çağırdı, çağırırken de sesinin her bir telinde hışım vardı. Asiye, kuru gürültüye pabuç bırakmazdı lakin karşısındaki hem kaynanası hem de akrabası vardı. "Buyur ana, geldim," dedi bastığı yerlerden toz kaldırarak. Asiye'nin dakikliği karşısında Edibe kadın, ister istemez yelkenleri suya indirmişti. "Akşam oluyor yavrum evde bir gram yemek içmek yok. Yemek yok, ama maşallah sizde hiç kaygı da yok." Onlar kaynana gelin didişe dursunlar görümce Fidan'da ahşap merdivenin bitiminde görünmüştü. Fidan'ın evi köyün alt başındaydı ama hemen hemen her gün anası gile gelirdi. Üç çocuklu kadın, kocasını da yanına alır yemeğin üstüne akşam çayını içmeden kendi evine gitmezdi... Asiye, görümcesi Fidan'ı merdivenin son basamağında görünce yine tepesi attı ve içten içe söylenmeye başladı. Oh, ne güzel hayat 'ayran elden yarpuz gölden' geçinip gidiyor. İnsanın görümcenin yerinde olası geliyor. ------ Zaman ilerliyor Asiye'nin beden yükü ağırlaşıyordu. Bebeği kımıl kımıl hareket ettikçe bedeninde, o yükün ağırlığını hiç umursamıyordu. Koca dağları üst üste koyup sırtına yükleseler gocunmaz kaldırır, bana mısın demezdi. Hoş dese kim dinlerdi ki yakarışlarını. Yerleşkede düzen böyleydi. Eğer adın gelin ise yorulmazsın. Eğer adın gelin ise dinlenemezsin. Eğer adın gelin ise senin böyle bir şeylere hakkın yok. Aa, yeni gelin dinlenir yorulur mu hiç, çok ayıp çok... Her şeye rağmen dimdik ayakta durmalısın, üstelik yorulduğunu ve içinde bir can taşıdığını asla dışa vurmamalısın. ------ Gecenin bağrını yırtarak dört bir köşede can yakan bir haykırış çınladı. Zaman dolmuş ve sabırsız bekleyiş geceye damgasını vurmuştu. Asiye, dişlerini sıkıyor ve katlanmaya çalışıyordu vücudunu kasıp kavuran amansız sancıya. Arada bir hoyratça dışarıya savursa da dişlerinin arasına sıkıştırdığı tiz çığlığı, yeniden toparlıyordu kendini. Uzunca ve zahmetli bir kavganın ardından nihayet dünyaya gelmeyi kabul etti minik beden. Kayın-valide burun kıvırırken kız bebeğe Asiye'nin gönlü şenlendi. Bir kızı olmuştu, canı cananı yoldaşıydı artık o. Asiye de biliyordu kız bebek yerilir pek ehemmiyet verilmezdi buralarda. Eğer bir erkek bebek verseydi kocasına, şu anda olduğu gibi sesiz sedasız olmazdı başlarının üzerindeki çatı. Hanelerinde bayram havası eser konu komşuya muştulu yiyecekler dağıtılırdı. Kim nasıl hissederse hissetsin umurunda değil, bebeği canının bir parçasıydı. Seyyit Efendi, kız bebeğin kulağına ezan okuyup adını Hatice, koydu. Bir taraftan zaman denen kavram düşe kalka ilerliyor, diğer taraftan yerleşkede garip şeyler dönüyordu; gözle görülmeyen ama varlığı alenen hissedilen değişimler. Özellikle bu değişim gençler arasında görülüyordu. 🌿🌿🌿🌿 Bölümü beğendiysen paylaşmayı unutma.
|
0% |