@my_lore
|
Selâaam... Nasılsınız, can içlerim. Bu bölüm hiç yayımlanmadı;,) Satırları okumaya geçmeden önce tekrar edeyim. Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen. Unutmayın beğeni ve yorumlar ne kadar çok olursa bölümler o kadar erken gelir. 🌿🌿🌿🌿 Asiye gibi ezeltene çiçekleri de küskündü kadere... Tomurcuk vermiyor, açmıyor, savurmuyordu mest edici kokusunu dağlara... Kuşluk vaktinin demlendiği saatlerdi. Sabah ezanıyla kalkan bedenler işini gücünü bitirmiş bir nevi dinlenmeye çekilmişti. "Bugün bizimkilerden ses seda çıkmıyor. Kötü bir şey yoktur inşallah." "Bende fark ettim herif, hazır boş kalmışken gidip bir bakıvereyim." "Bak avrat bak, bunların sağı solu belli olmaz, zati gönülsüzler Zehra'yı vermeye bak da arkamızdan bir fırıldak çevirmesinler." Herifinin sözünü ikiletmeyen kadın, bir ev ötelerindeki kayını gillere varıverdi. Ortalık pek bi 'sakin çıt çıkmıyordu. Kulağını kapıya dayayıp içeriyi dinlemeye başladı fakat evin içi ölüm sessizliğine bürünmüş gibi yaşam belirtisi yoktu. İçine sinmeyen bir şeylerin varlığı ruhunu zapturapt altına alınca güçlü bir nefesi ciğerlerine doldurup oflayarak geri verdi. Akşam sabah bir aradaydılar ondan sebep aralarında mesafe denen ayrımcılık yoktu. Önünde durduğu kapıyı tıklatma gereği duymadan sabırsız elleri itekleyerek açtı. Bakışlarının nazarı ocak başında ağlak bir şekilde oturan akrabalarını bulunca şaşkınlıktan fal taşı gibi açıldı ifade almaya gelen kadının kara gözleri. "Cümleten hayırlı sabahlarınız olsun, kötü giden bir şey yoktur inşallah. Ne bileyim yüzünüze bakan evden cenaze çıkmış sanır?" Ayşe kadın, burnunu çekerek gözlerindeki nemi silerken pek bi 'masum bakıyordu eltisine. Haşarı kadın, ortalıkta gelini olacak diye umut beslediği Zehra'yı görmeyince işkillendi. "Ne diye suspus oturursunuz, deyin hele noldu?" Hane halkı her ihtimale karşı akşamdan planı kurmuş şimdi plana göre hareket ediyorlardı. Eğer sırf kızı onlara vermemek için Yaman'a kendi rızalarıyla verdiklerini söyleseler laftan sözden anlamazlar evlerini başlarına yıkarlardı. Muhtemelen Zehra'nın kaçtığını duyunca da evlerini başlarına yıkarlardı ama başka çare akıl edememiş mecburen kaçma yalanının ardına sığınmışlardı. Ayşe kadın, ağlak gözlerini eltisine çevirirken plana sadık kalıyordu. "Sorma başımıza geleni bacı. Zehra dün gece kaçmış. Geceden beri halimiz perişan. Ne yapacağımızı nereye gideceğimizi bilemedik. El carıslığa doymaz deyip sesimizi de çıkaramadık." Kadın, eltisinin kolludan tuttuğu gibi ayağa kaldırdı ve vücudunu var gücüyle sarsmaya başladı. "Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu Ayşe, ne demek Zehra kaçtı?" Eltisinin elinden kolunu kurtaran kadın üstüne başına çeki düzen verirken son hamlesini de yapmıştı. "Yalana borcum mu var, kaçmış işte." Sesinin ayarı eltisinden daha baskın çıkmıştı. "Burada kös kös oturup ağlayacağınıza ne diye bize haber salmadınız? Geceden aramaya çıkar bulup getirirdik kızı." "Bize de köyün imamı söyledi. Yatsı namazından çıkarken Zehra'yı elinde bir çıkınla görmüş." Kadın, ellerini böğrüne koyup hesap sormak isterken ihanetin tadını alan dudakları dışa doğru kıvrıldı. "Güman geldiğiniz biri var mı, eğer varsa hemen peşlerine düşelim. Yalnız şunu iyi belleyin. Ben gelinliğimi kimselere yar etmem." "Bizim yok, ama imam köyde bir kaçakçı dolanıyordu muhtemelen kızını o adam kaçırdı demiş." "Hade kalkın imam efendinin yanına varalım. Soralım bakalım tanıdık biri mi gördüğü kaçakçı?" Kadının sesi iyice kısıldı bakışları herifi ile eltisi arasında mekik dokurken. "Biz sorduk. Tanıdık biri çıktı." Kadının gözleri yavaş yavaş kısılırken göz çeperleri kasılmaya başladı. "Kalıbımı basarım sizin eve kaçak-mal saklayan adam. Belliydi zaten karşısında el pençe divan duruşunuzdan. Allah bilir bize vermemek için kendi elinizle yanına kattınız adamın. Bekleyin siz ben biliyorum ne yapacağımı." "Fadik, kimseyi iftira atma, iftira atarak abimi üstümüze salma. Bilirim gözünü kırpmadan her şeyi yaparsın sen." Zehra'nın babasıydı sulh isteyen ama kadın kendi açtığı kapıdan destur istemeden yine kendisi çıkmıştı. Saniyeleri dakikalara yükleyen kadın, tez zamanda herifinin karşısına dikildi. "Bunların ne diye sesinin çıkmadığı belli oldu herif. Besbelli Zehra'yı kendi elleriyle teslim etmişler adama. Sonrada benim karşıma geçmiş Zehra kaçtı çok üzgünüz deyip yalandan gözyaşı döküyorlar." Kükredi adam, kendisinden baskın çıkan avradının sözünden çıkmayan pısırık kardeşini alt etmek için. Gösterecekti ona gününü. Gösterecekti ona dünyanın kaç bucak olduğunu. Gösterecekti ona arkasından iş çevirmeyi. "Kime kaçmış, kimmiş benden üstün tuttukları adam?" "Evlerine sürekli gelip giden bir kaçakçı vardı ya zannımca onunla kaçmış." "Ne belli onunla kaçtığı? Tanıyıp biliyorum adamı kız kaçıracak birine benzemiyordu hiç." "İmam görmüş Zehra'yı gece vakti elinde çıkınla. Sonra da kaçakçı adamı görmüş bizimkilerin evinin etrafında." "Boş yere dememişler kimseye güvenme diye. Bilip etmediğin elin adamını evine alırsan başına bela olup çıkar işte. Fadik, tez elden kardeşine haber sal silahını kuşanıp gelsin. Büyük oğlanı da çağır gelsin. Sen atımı hazırla ben silahımı kuşanmaya gidiyorum." Öfkeli adam istediğini alamadığından sinir buhranı geçirirken namlunun ucunu tam olarak Yaman'a doğrultmuştu. İşin ciddiyetinin farkına varan yandaş olarak getirdi avradının erkek kardeşi, eniştesi parmağını tetiğe değdirdiği esnada kolunu havaya kaldırmak suretiyle hedef şaşırtmak istemiş kısmen başarılı da olmuştu. Hedefini şaşıran kurşun önce üst kattaki ahşap direğe sonra Yaman'ın omzuna saplanmıştı. Patlayan silahın yarattığı izdiham yürekleri ağızlara getirirken Yaman, sendeleyerek arkaya doğru savrulmuş ve sırtı sert duvarla buluşmuştu. Efe, abisinin vurulduğunu anlar anlamaz kendini evin içine atmış orta direkte asılı tüfeği kaptığı gibi sofaya tekrar çıkmıştı. Tüfeğin namlusunu iki katlı evin avlusunda bulunan üç atlıya çevirerek, "Kıpırdayan olursa yakarım," diye tehditler savurmuştu. Onların topuğuna sıkmadan önce abisinin durumunu öğrenmesi gerekiyordu. Efe ailesine topyekûn meydan okuyan adamları esir alırken anası giller abisinin başına toplanmıştı. Yaman'ın omzundan aşağı ığıl ığıl kanlar akıyordu. Oğlunun kızıl kanının sicim gibi parmak uçlarından aktığını gören anası hiç düşünmeden başındaki tülbentti çıkarıp yaranın üstüne bastırmıştı. Yamanın halini gören Asiye, kuması Zehra'nın yakasına yapışıp tartaklarken, "Her şey senin yüzünden. Başımıza bela oldun. Çekil ayağımın altından uğursuz," diyerek kendisinden uzağa itekledi. Yaman, sarsıntının şokunu üzerinden yavaş yavaş atıp gözlerini açmaya başlayınca anası bir nebze olsun rahat nefes alabilmişti. "Oğlum, Yaman'ım, halin nasıl iyi misin?" "Meraklanmayın iyiyim ben!" İniltiye benzer çıkan kısık sesi durumun vahametini ortaya koyuyordu. "Bizi sonsuza kadar burada tutabileceğini mi sanıyorsun delikanlı." Yaşı geçkince adamın sesinin ayarı dalga geçer gibiydi. Ayakları dibine sıkılan üç adet kurşun seslerini solukların anında kesmişti. "Bir sonraki kurşunlar beyninizin pekmezini akıtmadan dua edin de abime bir şey olmamış olsun. Yoksa hepinizin leşini yere sererim." Silah seslerini duyan konu komşu sokağa dökülmüş ürkek adımlarla Arslanların konağına doğru ilerlemeye başlamışlardı. "Seyyit Efendi, kurbanın olayım hemen gidip akranın sıhhiye çavuşu bulup getir. Bu işlerden anlar dediydin. Askerliğini sıhhiye olarak yaptı dediydi." "Tamam, ben hemen gidiyorum. Siz ne olur ne olmaz yerinden kımıldatmayın Yaman'ı." Seyyit Efendi, evecen adımlarla önce ahşap merdivenlerden indi sonra Zehra'nın emmisiyim diyen adamın karşısına dikildi. Oğluna hiç düşünmeden ateş eden adamın karşısınına geçince okkalı bir tokadı yüzüne indirdi. "Hadsiz. Şimdi ben sıhhiye çağırmaya gidiyorum eğer oğluma bir şey olursa seni mahpus damlarında çürütürüm bilesin." Henüz birkaç adım atmıştı ki geri döndü. "Koskoca adamsın kendi ayağıyla gelen kızın peşine düşmeye utanmıyor musun? Oğlumun nikahlı avradı oldu yeğenin. Senin anlayacağın işi işten çoktan geçti." Üzerine çevrili bir namlu varken sesini çıkaramadı adam. Sadece yutkunarak tepkisini gösterdi. Köşeye fena sıkışmıştı. Üstelik adamların konusu komşusu herkes yavaştan yavaştan üzerlerine doğru gelmeye başlamıştı. Öfkesine yenilmiş milletin gözü önünde adamı vurmuştu. Belki de çoktan jandarmaya haber uçmuştu. Etrafları çevrili iken üzerlerine namlu tutulmuşken kaçacak yerleri de kalmamıştı. Tek çare gibi görünen şey sulh yoluyla kızı ellerinden almaktı. Olmadı bir yolunu bulup jandarmayı kapılarına yığmaktı. Yok, diye söylendi kendi kendine. Jandarma olmaz. Önceden olsaydı olurdu. Suçlu durumuna düşmüşken jandarma zinhar olmazdı. "Enişte yaptığını beğendin mi, neredeyse adamı öldürüyordun. Hani biz sadece gözlerini korkutup kızı alıp gidecektik?" "Görmedin adam ne dedi Yasin. Size kapımdaki iti bile vermem dedi. Kafasına sıkmayıp da ne yapacaktım?" "Enişte dua et de adama bir şey olmasın. Yoksa kızı almak yerine hapislerde çürürsün." "Yine açtın şom ağzını sus biraz sus. Öfkeme yenildim ne yapayım. Şimdi buradan nasıl gideceğiz sen onu söyle?" "Bilmiyorum nasıl gideceğiz enişte. Bak işte babaları geliyor. İyi adama benziyor. Oğlunun yarası derin değilse belki salar bizi." 🌿🌿🌿 Bölüm bitti. Genel görüş alayım. Unutmayın beğeni ve yorumlar ne kadar çok olursa bölümler o kadar erken gelir. Görüşürüz 🙋
|
0% |