Yeni Üyelik
2.
Bölüm

İlk Temas B.2.

@my_lore

Merhaba, Temas ailesi!

Nasılsınız?

Yeni hikayemi nasıl buldunuz?

Sizlerin fikirleri benim için çok değerli.

Satır arası yorumlarınızı bekliyor olacağım...

📖 📖 📖

Evvelin ayak izleri insanın kuluncuna çengeli takmıştır bir kere. Siz, ne yaparsanız yapın geçmiş peşinizden gelir, zira geride bıraktığınız maziye kazma kürek gömdüğünüz sizsiniz; bir başkası değil. Bu kesinlik ruhunuz bedeninizden çıkmadıkça o geçmiş sizinle birlikte gittiğiniz her yere gelecektir; ondan kurtuluşunuz yoktur...

Tek çözüm seviye sarılmak ve geçmişten olabildiğince kaçmaktır...

Unutmak unutturmaya çalışmak ve her zaman ondan bir adım önde olmaktır...

İlkem Öğretmen, tayin konusunda annesiyle mücadele etmek yerine onu ikna etme yolunu seçmişti. Çünkü annesinin yüzüne düşen hüznün gölgesi her şeyi özetliyordu. Onu ikna etmek kolay olmayacağa benziyordu. Sırtını oturduğu sandalyenin arkalığına dayadı. İçine çektiği nefesi geri verirken ince belli bardaktaki çayından bir yudum daha aldı. "Zarife Hanım, suskunsun? Yoksa buradan gitmeyi istemiyor musun?"

Zarife Hanım, kızına cevap vermeye hazırlanıyordu ki dış kapının zili çaldı... "Ben bakarım!" diye ayağa kalkan İlkem, üzerindeki kurşuni renk hırkayı düzelterek koridora oradan da antreye ulaştı. "Kim o?" diye sordu ve cevap beklemeye başladı. "Benim!" cevabını alınca kapıyı hiç düşünmeden açtı.

"Hoş geldin Neslihan teyze!" Orta boylu, balık-etli Neslihan, "Hoş bulduk," derken elindeki poşetten çıkardığı terliği ayağına giyip kendi eviymiş gibi koridora yöneldi. Neslihan Hanım'ın peşine takılan İlkem, durumdan memnundu. Neslihan Hanım, annesinin en yakın arkadaşı yani ahiretliğiydi.

"Mutfaktayız Neslihan teyze," sesiyle rotasını değiştiren Neslihan Hanım, ayağındaki terliğin çıkardığı 'şıpıdık şıpıdık' seslerle mutfak kapısına doğru yürüdü. Mutfak kapısı önüne geldiğinde Zarife Hanım'ı kahvaltı masasının başında görünce yumuk yumuk kahverengi gözleri sevinçle parladı; dünkü haline kıyasla baya da neşeli görünüyordu.

"Günaydın arkadaşım," derken nefes nefeseydi. Hep bu kilosu yüzündendi. Aşırı kilosu yoktu ama boyuna göre kilosu fazlaydı. Biraz da koşturunca nefesi tıkanıyor nefes nefese kalıyordu. Tabii işin içinde yaşlılık da vardı. Ellisine çoktan merdiven dayamıştı...

Arkadaşını görünce ayağa kalkan Zarife Hanım, "Sana da günaydın Neslihan'cığım nefes nefese kalmışsın geç otur şöyle de nefeslen biraz," derken yanı başında duran sandalyeyi düzelterek arkadaşına doğru ittirdi. Kendisine gösterilen sandalyeye çekinmeden otururken, "Ay hiç sorma Zarife'ciğim yaşlandık artık biz yaşlandık. Ödenmesi gereken birkaç fatura vardı onu ödemek için postaneye kadar gittim tıkandım vallahi."

İlkem öğretmen, kollarını birbirine dolayarak mutfak tezgâhına belini dayadı. "Kahvaltı yaptın mı Neslihan teyze? Eğer yapmadıysan sana da bir şeyler hazırlayayım biz de yeni bitirmiştik zaten." Yüzüne olumsuz bir ifade takınan Neslihan Hanım, "Yaptım kızım hiç zahmet etme, ama bir fincan kahveni içerim."

"Yaparım tabii lafı mı olur," diyen İlkem, tam mutfak tezgâhının alt bölümündeki dolabın çekmecesinden cezve çıkarmak üzereydi ki dış kapının zili tekrar çaldı. Bakışlar birbirini bulurken herkes meraklı gözlerle aynı soruyu sordu birbirine. 'Gelen kimdi?' Neslihan Hanım, kahverengi yumuk yumuk gözlerini kısarak imalı bir bakış atarken ortalığa, "Birini mi bekliyordunuz?" diye sordu. Sorusunun her hecesinde merak vardı.

"İlkem öğretmen, "Hayır," diye başına sağa sola sallarken düşünceliydi. Ayağına giydiği pufuduk terlikle koridorda sessizce ilerlerken başına geleceklerden habersizdi tabii...

Kapı arkasına gelince "Kim o?" diye sordu. Sorusuna cevap beklerken kaşlarını çatıp gözlerini birkaç defa kırptı. Herhangi bir ses gelmeyince tekrar "Kim o?" diye sordu. Bekledi... Bekledi... Alt dudağı bilinmezliğin sorusuyla kıvrılırken kapıyı açıp açmamakta karasızlık yaşadı. Merak dürtüsü galip gelince mecburiyete kapıldı hisleri. Kapı kulpuna uzanan eli hafice terledi tedirginlikten.

Çelik kapı sessizce açıldı. Eğer çelik kapının dili olsa konuşur kapıyı kimin hangi amaçla çaldığını söylerdi İlkem Öğretmene ama bu konuda yardımcı olamadı. Kapı ardına kadar açılmıştı açılmasına ama kapının önünde kimsecikler yoktu.

İlkem, kapı önünde kimseyi göremeyince dışarıya doğru bir adım atarak sağına soluna bakındı fakat herhangi bir varlığa rastlamadı. Evleri küçücük bahçe içinde müstakil bir evdi ve tamı tamına dokuz basamaklı merdivenle çıkılıyordu üst kata. Evin alt katını garaj ve kömürlük olarak kullanmak için bodrum katlı yaptırmıştı babası. Bahçelerini çevreleyen bodur duvar görüş alanını birazcık kısıtlasa da belden yukarısını görebiliyordu caddeden gelip geçenlerin. Saniyeler içinde onlarca insan gelip geçmişti ama kimin kapının zilini çaldığını bilebilmek bir hayli zordu.

Tam kapıyı kapatmaya karar vermişti ki ayağına takılan zarfı fark etti. Zarfı yerden alırken çekingen kara gözleri tekrar etrafını taradı. Kapıyı çalan ve zarfı kapı önüne bırakan her kimse sanki buhar olup uçmuştu... Kalbine bir kuşku peyda olurken dudakları istemsizce dışa doğru kıvrıldı. Kapıyı açtığı gibi yine sessizce kapattı.

Elinde tutuğu zarfı evirip çevirdi fakat üzerine yazılmış herhangi bir yazı göremedi. Açıp açmamakta kararsızlık yaşadı amma velakin sağduyusu galip geldi açmaya karar verdi. Sahipsiz kapı önüne bırakılan bir zarf hiç de hayra alamet değildi çünkü...

Bilmiyordu elinde tutuğu bu zarfın yanlış adrese geldiğini. Bilmiyordu sahipsiz bu zarfın gün gelecek kendi ayağına dolanacağını. Bilmiyordu parmakları arasında sessiz sakin duran zarfın bir gün kendisini yakacağını...

Kapalı zarfı kayıtsızca açtı. Zarfın içinden çıkan çizgili kağıda yazılmış iki satır yazıydı. Yazıyı okuyan İlkem'in avuç içleri terlemeye başladı. Bitmiyordu belalar. Yetmiyordu yaşananlar. Hayat her zaman kendilerinden diyet istiyordu. Ama bu kez diyet kendisinden değil babasından isteniyordu.

"Ateş Komutan, yaktığın yerden yanacaksın!"

Babasına uyarı mahiyetinde gelen daha doğrusu tehdit kokan bir zarftı bu... Zarfın içindeki cümlede ise anlatılmak istenen çok şey vardı henüz kendisinin de bilmediği.

"İlkem kızım, kimmiş gelen?" sesiyle irkildi yüreği...

Elinde tuttuğu kâğıdı aceleyle katladı zarfın içine sokuşturdu ikiye hatta üçe katlayarak hırkasının cebine koydu. Cebine koyduğu zarf fark edilmesin içgüdüsüyle elini sürekli cebinin üzerinde tutuyordu.

Mutfağa gelmeden önce olabildiğince bozulmuş moralini düzeltmek için yüzüne sahte bir maske takındı. Yapmacık bir şekilde gülümseyerek mutfağa geçti. "Kızım kapı zilini çalan kimmiş?" Annesi ikinci defa sormuştu ama İlkem de henüz annesine verecek bir cevap yoktu. Gülümsemeye çabaladı, dudaklarına gülücükler asmaya çabaladı, umursamaz görünmeye çabaladı, "Kimse yoktu anne!" derken yüzündeki sahte maskeyi düşürmemeye çabaladı. Onun tek derdi annesinin yüreğine bir keder daha yüklememekti...

Sorgulayıcı bakışlar altında ellerini birbirine sürüp ovuştururken, "Eh ben kahveleri yapayım artık," dedi ve mutfak tezgâhına doğru yöneldi.

Zarife Hanım'ın gökçe gözlerinden endişenin kırıntıları okunurken, "Nasıl kimse yoktu?" diye sordu. İlkem, lakayt davranarak omuz silkti. "Yoktu işte anne kimse yoktu. Mahallenin çocuklarından biri şakasına çalıp kaçtı herhalde."

Zarife Hanım'ın yüzüne şaşkınlığın verdiği mimikler yayıldı. Kaşlarını çattı. Gözlerini kıstı. İnce dudaklarını dışa doğru kıvırdı ve düşünmeye başladı. "Bizim mahallede herkes birbirini tanır kızım. Hiç kimsenin çocuğu böyle bir haylazlık yapmaz." Kızına inanmadığını ima etmek ister gibi kelimelerin üzerine baskı uygulayarak konuşmasına devam etti. "Bir de İlkem Öğretmenin kapı ziline basıp kaçacaklar, buna dünyada inanmam."

İlkem Öğretmen, cezvede ki suya kaç kaşık kahve attığını bir-bir sayarken umursamaz bir üslupla, "Aman anne takılma şuna. Çocuk dediğinin ne yapacağı belli mi olur?" Zarife Hanım'ın şüphesini geçiştirmek isteyen İlkem, "Neslihan teyze, kahveni nasıl alırsın?" diye sordu.

"Orta şeker!"

Neslihan Hanım, sandalyesini biraz Zarife Hanım'a doğru kaydırarak iyice kıyına yaklaştı. Kolunun birinin dirseğini masaya dayadı içli bir nefes alıp verdi. "Zarife'ciğim sen onu bunu boş ver de nasılsın bana onu söyle? Vallahi seni düşünmekten dün gece gözüme bir gram uyku girmedi. Neydi onların ergenler gibi halleri?"

Zarife Hanım'ın gökçe gözleri nemlenirken dudakları titredi. "Onalar burnumun dibinde oldukları sürece iyi olmam mümkün mü Neslihan'cığım? Kör şeytan diyor, çık karşılarına bana yaşattıklarının hesabını sor ama yapamıyorum işte..."

Neslihan Hanım, anlıyorum seni demek ister gibi başını aşağı yukarı salladı. "Ne buldu o sümsükte anlamıyorum ki?"

"Neslihan teyze!" diye uyardı İlkem... Yangına Körükle gidiyordu. Gitmesindi... İki arkadaş kendilerini kendi bildikleri yöntemle teselliye yeltenirken İlkem de kahvenin köpüğünü fincanlara dağıtmakla meşguldü. Son bir taşım daha kaynattı kahveyi ve fincanlara eşit olarak dağıttı. Kahvelerin yanına birer fıstıklı lokum koymayı da ihmal etmedi.

"Buyurun efendim kahveleriniz de geldi," diyerek pişirdiği enfes kahveleri büyüklerine ikram etti. Her ne kadar annesi ve komşu kadın Neslihan'a şirin görünmeye çabalasa da aklı cebindeki zarftaydı. Kim neden böyle bir tehdit zarfı gönderirdi babasına?

İlkem, dişlerini sıkarken içinden 'Kim bilir kimin canını yaktı' diye geçirdi. Gözlerinin içine baka baka kendi canlarını yakmamış mıydı? Annesine nispet yapar gibi hiçbir yere gitmeyerek burnunun dibinde canını yakmıyor muydu? Annesi daha dün görmüştü onları el ele. Onları görünce migreni tutmuş baygın yatmıştı sabaha kadar. Zavallı annesi üç yıldır neler çekmişti neler, sırf onun kendi bencilliği yüzünden...

Oysa üç yıl öncesi ne mutlu bir yaşamları vardı...

İlkem, bir yandan kahvesini yudumluyor diğer yandan da geçmişi sorguluyordu. Geçmişi düşündükçe acıların isli dumanında boğuluyordu nefesi. Hazır Neslihan, teyzesi buradayken annesini tayin konusuna ikna edebilirdi. Kısır bir döngü içerisinde yaşayan annesinin yanan bir mum gibi eriyip gitmesine müsaade edemezdi. Giden gitmiş hayatlarından çıkan çıkmıştı...

Fincanda kalan son yudumu içtikten sonra fincanı masaya bıraktı. "Neslihan teyze!" Neslihan, başını kaldırıp İlkem'in yüzüne odaklanırken, "Efendim kızım," diye yumuşacık çıkan bir ses tonuyla cevap verdi. "Anneme diyorum ki buradan çekip gidelim. Sen ne dersin bu işe?"

İlkem'in sorusu üzerine ortama sessizliğin iz düşümü hâkimiyet kurdu. Bakışlar birbiri arasında turlarken İlkem, kollarını birbirine dolayıp göğsünde birleştirdi. Sırtını yüzeyi kırmızı deri kaplama sandalyenin arkasına dayadı ve öğrencilerine soru sorup cevap bekleyen bir öğretmen modunda beklemeye başladı. Alışkanlıktan olsa gerekti.

Neslihan Hanım'ın bakışları arkadaşının yüzünde kalmaya karar kılarken, "Siz buradan gitmeyi mi planlıyorsunuz?" diye sordu. Sesinin tonu ezber bozuyordu. Sanki sırtından vurulmuş, ihanete uğramış, hatta çölde susuz kalmış bir bedevi gibi saniyeler içerisinde dudakları kurumuştu. Beyaz teni çöl güneşine maruz kalmış gibi anında renk değiştirmiş kavruk kızıla dönüşmüştü. Bütün bunların sebebi terk edilme korkusundandı.

Zarife Hanım, ben bir şey bilmiyorum hareketi yaparak sadece omuz silkti. İlkem, sesinin rengini davudi bir makama indirgeyerek iyice duygusal moda bağladı. "Neslihan teyze, annemin kararı değil bu karar. Buradan gitmeyi isteyen benim. Bizim neler yaşadığımızı en iyi bilen sensin, sence de gitmek en doğru çözüm değil mi? Açıkçası ben bu konuda senden destek bekliyorum!"

Neslihan Hanım, iyi biliyordu hem de çok iyi biliyordu onların neler yaşadıklarını. Birlikte az mı sabahlamışlardı arkadaşına duygusal manada destek olabilmek için. Uzanıp arkadaşının elini tuttu. "Galiba İlkem haklı Zarife, muhit değiştirmek ikinize de iyi gelebilir."

Zarife Hanım, elini arkadaşının elinden çekti yüzünü kaşımaya başladı. Hiç durmadan yüzünü kaşıyordu. Ne zaman bir çıkmaza girse yüzünü kaşımaya başlar kanatıncaya kadar kaşırdı. "Anne yapma!" diyerek İlkem, oturduğu sandalyeden hızlıca kalktı.

Annesinin ellerini tuttu ve ona sımsıkı sarıldı. "Anne sen istemezsen hiçbir yere gitmeyiz. Ben sana sadece bir alternatif sunuyorum, bunu da yine senin iyiliğin için yapıyorum..."

Loading...
0%