Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Şüphe B.7.

@my_lore

Selâm, Meleksularım!

Görüşmeyeli nasılsınız?

Yeni bölüm zamanı geldi. Umarım beğenerek okursunuz.

Bölümü okumaya başlama saatinizi buraya alalım<3

Önce kendinize kuytu bir köşe bulun sonra okumaya başlayın.

Şu 👉 @my_lore arkadaşı takip ederseniz sevinirim(;)

666 

"Şüphe, insan ruhunu galeyana getirip büyük bir ayaklanma başlatabilir. Bu ayaklanma size dünyayı dar edebilir. Sevdiklerinizi elinizin tersiyle hayatınızdan hiç girmemek üzere çıkartabilir. Size sanrılar yaşatabilir. Kısacası hayatı size zehir edebilir. Bir zaman sonra genetik kodlarınız devreye girebilir. İşler hiç olamadığı kadar sarpa sarabilir. Hepsinden önemlisi bu döngüsel masal, hiçliğe açılan kapıları arayabilir..."

Kafamın içindeki karmaşaya bir kulp ararken dalıp gitmiştim. Kulağıma dolan melodi sesiyle irkilerek kendime geldiğimde hemen önümde duran telefon ekranına baktım. Şeri, arıyordu...

Bu saatte neden aradığını merak edip yeşil butonu sağa doğru kaydırarak açtım.

"Günaydın!"

Şeri'nin şen şakrak sesiyle gülümsedim. Her zaman ruhuma iyi geliyordu onun enerjik varlığı.

"Kızım bu saatte senin ayakta ne işin var, tatilde olduğunu unutuyorsun galiba?"

Yine aynı sesin neşeli tınısıyla aydınlandı günüm. "Ne yapayım kızım, hep aynı saatte uyanmaya alışınca uyku tutmuyor."

İçli bir nefes alıp verdim. "Canımın içi, şimdi senin yerinde olmayı ne kadar çok isterdim bilemezsin."

"İstersen olabilirsin. İstemeyen sensin!"

Her defasında aynı şeyi yaptığını bildiğimden bu kez ona prim vermedim. O'nun ailesiyle benim ailem O'nun geçmişiyle benim geçmişim aynı değildi çünkü.

"Şimdi oralara hiç girmeyelim istersen zira sabah sabah tadımı kaçırmaya hiç niyetim yok benim."

Bezginlik ifadesini yüklerken ses tonuna, cırlar gibi konuşmuştu. "İyi be, girmedik. Sen bildiğini okumaya devam et..."

"Kızım, farkındaysan bile bile üstüme geliyorsun."

Benim bozulduğumu anlayınca anında konuyu değiştirdi. Her zaman yaptığı gibi yine kaçış yolunu bulmuştu. "Ee, söyle bakalım, bensiz günlerin nasıl geçiyor?"

Konuşmaya başlamadan önce üfleyerek nefesimi dışarı verdim. Yirmi dört saate sığdırdığım dünümü bugünümü nasıl anlatacağımı bilemediğimden.

"Nasıl geçtiğini tahmin edersin. Sen gittin Ömer Bey, işlerin çoğunu benim üzerime yıktı. Üstelik dün gece de mesaiye bıraktı. Yeni bir ihaleye hazırlanıyoruz da..."

Kıkırdayarak gülüşünün sesi kulağa hoş bir melodi gibi geliyordu. "Patron işini bilir kızım. Paranın kokusunu metrelerce uzaktan bile alır. Mel, güldüğüme bakma sakın. Şimdi ne desem boşuna olacak. Size kolaylıklar dilerim. Keşke orada olsam birlikte hazırlardık dosyaları diyeceğim ama bu da olasılık dışı olur. Ömer Bey'den izin alabilmek için ne kadar zorlandığımı sen biliyorsun."

"Biliyorum canımın içi bilmez olur muyum hiç? Sen kendini üzme ben başımın çaresine bakıyorum," diye içlendim.

"Gece mesaiye kaldıysan muhtemelen Cem ile buluşmadın."

Konudan konuya atlayan Şeri, bizim buluşmak için sözleştiğimizi nereden biliyordu pek anlayamamıştım. Kafamın içindeki tilki sayısı yetmezmiş gibi kuyruğu kesik bir tilki daha katılmıştı aralarına. Bozguncu sürüsü ruhuma bir ket daha vurmak üzereyken sessizce yutkundum.

"Cem ile buluşacağımı sen nereden biliyorsun Şeri?"

"Bugün sen solundan mı kalktın acaba? Kızım dün sen söyledin ya, iş çıkışı Cem ile buluşacağız, diye."

Sorduğum sorunun altında kalmıştım. Pişmanlık duygusu anında içime çöreklenmiş dağılan parçalarım tuz buz olmuştu. Karmaşık zihnimi boşaltmak adına sorduğum soru anında pişmanlığım olmuştu. Aptalsın sen Melek aptal, en yakın arkadaşına şüpheyle yaklaşacak kadar aptal.

İç sesim doğruyu fısıldıyordu kulağıma çünkü ben en yakın arkadaşımdan şüphe duyacak kadar paranoyak davranmıştım. Üstelik beni paranoyak biri hâline getiren etken neydi hiçbir fikrim yoktu. Kıskançlık mı, güvensizlik mi, bilinçaltıma yerleşen kuşkularım mı, yoksa aşırı detaycı biri olduğum gerçeği mi? Büyük olasılıkla sınırlarımı zorlayan her şeydi...

Saniyeler aleyhime işlerken beni bir girdap gibi içine çeken karanlık sulardan çıktım ve yaptığım düşüncesizliği telafi etme yoluna girdim. "Canımın içi, kusuruma bakma. Bugünlerde her şey üst üste gelince aklımdan çıkıp gitmiş." Belki bu özür yaptığım gafı affettirmezdi ama günü kurtarırdı...

Umduğum aksine sesinin endazesine sevecenlik yükleyerek bozuntuya vermemişti lakin üstü kapalı bir şekilde sözlerimi sorgulamıştı. "Mel'ciğim söyler misin, aklın nerede senin?"

O'nun gibi bende bozuntuya vermedim ama bugün aklımın gelgitli hali bariz bir şekilde ortadaydı. Benden geriye kalan enkazın moloz kırıntılarını elimin tersiyle ittirip kendime alan açtım. "Nerede olacak kızım, dün geceden beri başıma gelmeyen kalmadı." Yaşadıklarım can simidi gibi imdadıma yetişmişti.

Yaptığım açıklamadan sonra nefesinin sıklaştığını duyabiliyordum. Hem meraklı biridir Şeri, hem de olaylara müdahil olmayı çok sever. "Mel, neler oldu acilen anlatır mısın? Yoksa hiç üşenmem kalkar gelirim oraya."

Sanki bunca kargaşayı ben değil de Şeri, yaşamıştı. "Biraz sakin olursan sırasıyla anlatacağım."

Heyecanını sık sık nefes alıp verişinden algılayabiliyordum. "Tamam, şimdi daha sakinim. Hadi anlatmaya başla."

"Gece mesaiye kaldım. Geç kaldığım için biraz acele ediyordum. Kaçınılmaz olarak adımlarım hızlanınca ayağım döndü ve bileğim burkuldu." Geceme damgasını vuran olayın başlangıcını yüzeysel olarak anlatmıştım zira geri kalanlar konusunda çekincelerim vardı.

"Mel'ciğim, peki hastaneye falan gittin mi?" Şeri'nin ağız boşluğundan çıkan her kelime içten ve samimiydi. Üstelik yüreği yufka biridir. Sokakta bir kedi görse acır benden yüz bulsa eve almak ister ama kedi tüyüne alerjim olduğundan maalesef ona izin veremiyordum.

"Yok, gitmedim, dinlenince rahatlarım diye düşünmüştüm. Baktım geçmiyor ağrı kesiciyle idare ettim."

"Peki, şimdi nasılsın, daha iyi misin?"

"Kızım abartacak bir şey yok, alt tarafı bileğim burkuldu. Geceye göre ağrım azaldı. Gördüğün gibi şimdi de iş yerindeyim."

"Mel, keşke işe geleceğine izin alıp hastaneye gitseydin."

"Canımın içi sen beni düşünme. Ben gerçekten iyiyim. İşe geldim çünkü hem yarım kalmış dosyaların üzerinden geçmek istiyorum hem de Ömer Bey'den birkaç gün izin isteyeceğim."

Şeri'nin fırtına gibi esen rüzgarı dinmiş yerini sükunete bırakmıştı. "Tamam, o zaman kendine iyi bak. Herhangi bir sorun olursa beni hemen ara. Tatil falan dinlemem gelirim."

Birinin sizi canı gönülden düşünmesi cidden güven vericiydi. Şeri ile hem işimi hem evimi paylaşıyordum, zaman zaman dertlerimi sıkıntılarımı da paylaşırdım. Gözü kara, dediğim dedik biri olduğu doğruydu. Herhangi bir şeyi yaparım diyorsa mutlaka yapardı.

"Ne gelmesinden söz ediyorsun kızım, başımın çaresine bakıyorum ben. Sen tatilin keyfini çıkar."

Nedenini bilemediğim kısa bir sessizlik oluşmuştu aramızda. İtici sessizliği bozan Şeri, olmuş bir şeyleri ağzında geveler gibi konuşmaya başlamıştı: "Mel, yeri değil biliyorum ama sana söylemek istediklerim var."

Sesinin ahengi anında değişmişti. Belli ki bir sıkıntısı vardı. Sustum ve konuşmasını bekledim. Söyleyeceği her neyse sanki beni özellikle aramış gibiydi. Öyle sıradan bir günün sıradan sohbetini yapmak için değil.

"Ben seni başka bir konu için aramıştım ama sohbet nereden nereye geldi." Bu kez sesinin renginde duygusal yoğunluk daha ağır basıyordu.

Şeri'nin sesi ve kelimelere yüklediği anlam bu kadar çabuk neden değişmişti anlayamamıştım. Yoksa birine bir şey mi olmuştu; ruhuma düşen olasılıklar zinciri merak duygumu tetiklemiş göğüs kafesime kötücül bir sancı girmişti. Sol yanıma saplanan ağrılı sancı nefes alış verişimi zorlaştırıyor pençe gibi bir el boğazımı mengene gibi sıkıyordu. Eş zamanlı olarak güdüsel bir korkunun kucağına iteklenmiş nedensizce şüpheci kimliğim ortaya çıkmıştı.

"Şeri, tatsız bir şey yoktur umarım. Ne bileyim sesin falan değişti birden."

"Yok. Senin sandığın gibi bir şey değil. Cem, dün gece beni aradı. Sana baya bozuktu onu söylemek istemiştim."

Güdülerimin beni doğru yönlendirdiğini şimdi daha iyi anlıyordum. Sinirlerim anında zıplamış elim ayağım boşalmıştı. Neden Şeri aranıyor ve ben şikâyet ediliyordum. Bunumdan soluyup öfkemden dişlerimi sıkmaya başlamıştım.

Bir dakika. Bu işte bir gariplik vardı. Cem, dün gece benimle birlikteydi ve ben ondan özür dilemiştim. Cem'de olayın üzerine gitmemişti. Üstelik hangi ara Şeri'yi aramıştı zira gece boyu birlikteydik. İlaç almak için dışarı çıktığında aramış olabilir miydi? Muhtemelen dışarıya çıktığında aramıştı çünkü bu olasılık akla daha yatkın geliyordu. Baya geç kaldığını da hesaba katacak olursak aramış olması mümkündü.

Cem'in hangi zaman aralığında aradığını sorsam düğümü çözecektim fakat Şeri, nedenini sorarsa ne cevap verecektim? Gece birlikteydik. Sabah uyandığımda yoktu. Bileğim için ilaç almıştı lakin ortalıkta ilaç yoktu. İkilem yaşayan zihnim bulamaca dönmüş neye inanacağımı şaşırmıştım.

Ya ben uzun soluklu bir rüya görmüştüm ya da Cem ikili oynuyordu. En iyisi şimdilik konuyu dile getirmeyip biraz zamana bırakmak ve olacakları beklemekti.

Beklemek...

Beklemek esasında bir çeşit kabullenişti fakat benim asi ruhum kabullenişi reddediyordu, çünkü hangi yola saparsam sapayım yoluma tümsekler çıkıyor ve o tümsekler beni tökezletiyordu.

Gerçeklik...

İnsanın gerçeklikle aynı düzeyde bir rüya görebilmesi mümkün müydü? Onun teninin sıcaklığını hissetmiştim. Gülüşünü, dokunuşunu, benimle sohbetini, çok net hatırlıyordum. Eğer yaşadıklarım bir rüyaysa böyle bir rüyayı ilk defa görüyordum. Sırf bundan sebep rüyadan kimseye söz edemezdim zira gerçekliğinden benim bile şüphelerim vardı.

"Mel, orada mısın?"

Şeri'nin sesiyle daldığım düşünce sarmalından kurtuldum. "Buradayım canım içi. Kafam karıştı biraz. Ben Cem'e gecikebileceğimi söylemiştim. Neden seni arama gereği duymuş ki anlayamadım?"

"Canım, yanlış anlama istersen. Sadece birileriyle konuşup dertleşmeye ihtiyacı varmış. Sen gecikince beni aradı. Konuştuk biraz. Senin elinde olan bir şeyin olmadığını anlatmaya çalıştım. Orasının senin iş yerin olduğunu çalışmaya mecbur olduğunu söyledim."

İçimden acı acı gülümsedim. İnsanın bir rüyadan değil de gerçeğin kendisinden korkması gerektiğini anladığımda. "İkna oldu mu peki?" Kelimeler öylesine çıkmıştı ağız boşluğumdan.

"Sen dün geceden beri hiç aramadın mı Cem'i?"

"Canım anlattım ya. Geç kaldığımı. Ayağımı burktuğumu. Sonra da ağrı kesici alıp uyuyakaldığımı. Gecikeceğimi bildiği halde neden seni arayarak dertleşmek istemiş ki, ben orasını anlayamadım. Benimle bir sorunu varsa beni arayıp konuşabilirdi." Bu kez sesimin ayrı yüksek ve sert çıkmıştı.

Şimdi dün gece yaşadıklarımı anlatmamam gerektiğini daha iyi kavramıştım. Hiç yoktan deli damgası yiyebilirdim.

Şeri'nin dokusu yumuşak sesiyle iç dünyama yerleşen kuşkucu Melek'ten uzaklaştım. Gereksiz çıkışlarımla onu kırdığımı düşünmüştüm. Biz arkadaştık ve aramızda ayrı gayrı yoktu. Meseleyi büyütmek hiç adil değildi...

"Güzelim, sen beni yanlış mı anladın acaba? Sesinden öyle bir izlenim aldım da. Cem, sadece beni arayıp biraz sohbet etmek istemiş. Senin neyin var kuzum, neden bu kadar karamsar bakıyorsun olaya. Karşındaki benim ben Şeri."

Her bir kelimeyi kafama vura vura anlatmaya çalışmıştı. Söylediklerinde haklılık payı var mıydı? Evet, itiraf etmeliyim ki çok fazla vardı. Bu, yine de benim kendimi savunmama engel değildi zira Şeri, kadar bende haklıydım. Bile isteye yaptığımı düşünüyor gibiydiler. Göz kapaklarım kapanmak üzere hareketlendiğinde derin bir soluk alıp verdim. "Benim hiçbir şeye karamsar baktığım falan yok. Cem'in yaptığına alındım biraz. Ben birazdan arar onun gönlünü alırım merak etme sen."

"İşte benim kızım. Bir an ne oluyor dedim ya. Bugün tersinden kalkmış gibiydin de. Her şey anlaşıldığına göre seni rahat bırakıp işine dönmeni sağlayabilirim." Meselenin yoluna girdiğine sevinmiş olan Şeri'nin kıkırdayarak güldüğünü duyabiliyordum.

"Şeri dur hemen kapatma. Şeyi merak ettim. Cem dün gece saat kaç gibi aradı seni."

Sonunda dayanamamış kafamdaki karmaşayı netleştirmek adına içime çöreklenen gerçeği dile getirivermiştim. Biraz da dün gece yaşadıklarımı içselleştirmek adına yapmıştım bunu. Ben bir rüya mı görmüştüm yoksa kendi kuruntularımı gerçek mi sanmıştım.

"Saati tam olarak hatırlamıyorum ama sanırım 23.00. civarı falandı. Neden sordun?"

Benim evde olduğum ve Cem'in benle birlikte olduğu saatlerdi. Bu gidişle kafayı yiyecektim. Böyle bir şey nasıl olabilir? Cem, aynı saatlerde hem Şeri ile konuşacak hem benim yanımda olacak. Yok, ben kesin yeni türemiş bir rüya görmüştüm. Gerçekmiş gibi ama gerçeğe çok yakın hatta birebir gerçek.

"Bir sebebi yok canımın içi, öylesine merak etmiştim."

Şeri'nin sesi bozguna uğramış komutan gibi kısılmıştı. Umarım onu şüpheye düşürecek bir saçmalık yapmamışımdır. Ben sadece kendi çöplüğümü temizlemek istiyordum. Sorumun onunla uzaktan yakından alakası yoktu.

"Merak etmeni gerektirecek ne oldu ki, yoksa Cem'in bir yanlışını falan mı gördün?"

Farkındaysan saçmalıklarına bir yenisini daha ekledin. En yakın arkadaşına suçlu muamelesi yaptığın yetmiyor gibi bir de Cem'i zan altında bırakıyorsun.

"Şeri, hayal gücün baya kuvvetli bakıyorum. Sözlerimi çarpıtmasan sevinirim. Kimsenin kimseye yanlış yaptığı falan yok çünkü."

"Kızım zeytinyağı gibi yüzeye çıkmakta üstüne yok. Sensin gizemli gizemli konuşan. Bilirsin aksiyon severim ben."

Konuyu acilen kapatmak istiyordum zira konuştukça batırıyordum. Konuştukça ruhum karanlık diplere doğru çekiliyor ve ben bir bilinmezin içinde debeleniyordum. Belki de biraz zamana veya dinlenmeye ihtiyacım vardı. Yoksa uzun sürede inşa ettiğim dünyam bir fiskede yerle yeksan olacaktı. "Canım içi, seni daha sonra ararım ben. Şimdi biraz işim var. Unutmadan aksiyon yok, boşuna heveslenme."

Şeri 'den sonra Cem'i aramaya karar vermiştim. Maksadım biraz da olayları daha doğrusu yaşadıklarımı netleştirmekti. Gece Cem'in benim yanımda olduğunu bildiğimden mesai sorası arama gereği duymamıştım. İşte bu yüzden içim rahattı. Fakat sabah uyandığımda işin rengi değişmeye başlamış Şeri ile konuştuktan sonra da tamamen değişmişti.

Yaşadığım karmaşa kördüğüm olmuş hafızam çarşamba pazarına dönmüştü. Olasılıklar beynimin içinde fırıldak gibi döndükçe gerekçeler artıyordu. Kuşkularımın beni getirdiği yer ciddi anlamda bir çöplüktü. Peşimdekiler bana büyük bir oyun kurmuş olabilirdi. Takip edildiğim zannı içindeydim. Benim var saydıklarım yok olmuştu.

Bütün bunların ışığı altında beynim eror veriyor çıldırmamak için kendimle savaş veriyorum. Üstelik henüz netliğe kavuşmayan yukarı kattan düşen bir kadının varlığı da cabasıydı...

Cem'i aramak üzereyken Ömer Bey'in sekreteri Simge kapıyı tıklattı. "Ömer Bey, sizi odasına bekliyor."

"Tamam, Simge. Birkaç dakikalık işim var ondan sonra hemen geliyorum."

Yine aynı döngü içine sıkışmış dejavu yaşıyor gibiydim. Tam Cem'i armaya karar vermiştim fakat bu isteğim yine Ömer Bey, tarafından ekarte edilmişti. Telefonu elimden bırakmış işimi hızlandırma yoluna gitmiştim. Mavi dosyayı önüme çektiğimde üfleyerek sıkkın bir nefesi dışarı verdim. Stresten kaynaklı saç diplerim kaşınmaya başladığı esnada telefonumun arama melodisi çalmaya başladı. Gülümsedim içten içe çünkü kalp kalbe karşıdır sözü düşmüştü dağarcığıma. Ben Cem'i arama fırsatı bulamamıştım ama Cem beni arıyordu.

Şeri'nin anlattıklarından sonra Cem'in beni arayacağına hiç ihtimal vermiyordum ama şimdi arıyordu. Muhtemelen benden önce Şeri aramış bileğimin burkulduğunu falan söylemişti. Cem'de dayanamayıp beni aramaya karar vermiş olmalıydı.

Hiç gecikmeden telefonum yeşil tuşunu sağa doğru kaydırdım. "Günaydın Meleğim."

Bugün duyduğum en güzel latifeydi. Sesinin ayarına bakılacak olursa kırgın veya bozulmuş birine benzemiyordu. "Günaydın aşkım."

"Sorabilir miyim, neden herkesten sonra bileğinin burkulduğunu ben öğreniyorum?"

"Herkesten sonra derken aşkım?"

Sorduğum soruyu hiç uzatmadım zira dün gece onunla birlikte olduğum hâlâ kafama yer etmişti. Ondan sebep büyük bir gaf yapmıştım. Belli ki, Cem gece benimle değildi eğer gece benimle olsaydı 'neden en son ben duyuyorum' diye sormazdı.

"Haklısın aşkım, mesai sonrası çok geç kaldığım için eve bir an önce gitmek için acele ediyordum daha doğrusu seninle haberleşmek için. Talihsizlik işte. Hızlı yürüyünce bileğim burkuldu. Eve geçince hemen bir ağrı kesici aldım maalesef uyuya kalmışım. Kusura bakma lütfen. İnan geç kalmalarım benden kaynaklı değil. "

"Sevgilim, herkese yetişiyorsun ama nedense bir bana geç kalıyorsun."

İşte sitemler başlamıştı. Ben ne desem onu inandığı gerçekten vazgeçiremeyecektim, çünkü sabit düşüncesinde haklıydı. Elimde olmadan ona hep geç kalıyordum.

"Aşkım, geçerli sebeplerimin olduğuna en az benim kadar sende biliyorsun."

Biraz önce ruhumu alabora eden Cem'in kendisi değilmiş gibi anında ters köşeye itmişti beni. "Her neyse bileğinin durumu nasıl sen onu söyle bana?"

Boğazımı yırtan sert bir yutkunuşun ardından ruhumdaki devinmeleri bir kenara ittim. "Hâlâ ağrım var, dün geceye nispetle az olsa da var."

"Hastaneye de gitmemişsin, yürüyecek durumda değilsen ben gelip alabilirim seni."

"Gerek yok aşkım. İyiyim ben." Önce Cem'in gece benimle olmadığını sindirmem gerekiyordu. Bunu da ancak ondan uzak kalarak yapabilirdim. Yüz yüzeyken zihnimi durultmam imkânsızdı.

"İyi olduğundan emin misin, sesin biraz garip geliyor."

Ah aşkım sesim bileğimin kötü olduğundan değil içimde yaşadığım kargaşadan. "İyiyim aşım. Bitirmem gereken birkaç dosya var. Birazdan patrona teslim edeceğim. Eğer ağrım olursa izin ister hastaneye giderim ama önce dosyaların bitmesi gerekiyor."

"Bir ihtiyacın olura beni arayacaksın. Ne olursa olsun başkasından duymak istemiyorum."

Onun emri vaki yapar gibi konuşması hiç hoşuma gitmemişti ama günah keçisi ben olduğumdan ses etmemiştim. Hayatımdan çok giden olmuştu Cem'in de gitmesini istemiyordum. Her ne kadar ödünler veren ben olsam da...

"Başkası yok, önce biricik aşkım aranacak."

Bazen şer gibi görünenin arkasında hayırlar vardır. Burkulan bileğim Cem ile aramızı düzeltmişti; bence bugünün finali buydu.

Şeri'den sonra Cem aramış az biraz kendimi toparlamama yardımcı olmuşlardı, ama bir eksikle. Kendi iç hesaplaşmalarım ve ruhumun karanlık tarafı hâlâ aynı yerdeydi. Bunu halledebilmem için yalnız kalıp kafa dinlemeye ihtiyacım vardı. Bir iki günlük izin bana iyi gelebilirdi. Bileğimin durumu zaten ortadaydı. Patronun izin isteğimi geri çevirmeyeceğini düşünüyordum.

Hızlı hareket edip işlerimi biterdim ve Ömer Beye teslim etmek için odasına geçtim. Önce ayağımın aksadığını görünce çok şaşırmış hemen ayağa kalkmıştı. "Neler oluyor Melek Hanım, neden aksayarak yürüyorsunuz?"

Buruk bir tebessüm astım dudağımın kenarına. "Hiç sormayın Ömer Bey. Gece ayağımı burktum."

Kaşlarını birbirine yakınlaştırarak gözlerini kıstı. Bakışları yüzümle bileğim arasında gidip geliyordu. "Nasıl odu peki?"

"Sizden ayrıldıktan sonra biraz hızlandım ve ayakkabıların azizliğine uğradım."

"Şimdi nasılsınız, ağrınız falan var mı?" Konu istediğim kıvama gelmişken izin istemenin tam sırasıydı. "Çok var. Biraz da sizden birkaç gün izin almak için gelmiştim işe. Biliyorum Şeri' de izinde ama ben evden yürütebilirim işleri."

Ciddi ciddi benimle ilgilenen patron gözlerimi yaşartmıştı. Mutlaka bu ilgi alakanın altında başka nedenler yatıyordu. Onun bakışlarından anlayabiliyordun bunu. "Hastaneye gidip baktırdınız mı?"

"Hayır, baktırmadım. İzin verirseniz buradan hastaneye gitmeyi düşünüyorum."

"Tamam. İşleri evden yürütürsün. Bizim çocuklardan biri seni hastaneye bıraksın. Olmasa hastaneden sonra evine de bırakabilirler. Peki, kendine bakabilecek misin?"

"Bakarım efendim. Sorun değil."

Şimdiye kadar hiç kimseye muhtaç olmamıştım bundan sonra da başımın çaresine bakabilirdim. Bakışlarını yüzümden ayırmadan sanki acınacak haldeymişim gibi, "Çıkabilirsin." dedi.

Hiç ses etmeden çıktım. Odama geçtim ve gerekli eşyalarımı aldım. Patronla iletişime geçmek için şirket telefonum vardı. Evde kendi bilgisayarım da vardı. Geriye ihtiyacım olan bir şey kalmıyordu.

Odamdan çıktım ve alışkanlıktan olsa gerek doğruca asansöre yöneldim fakat anında ayaklarım beni durdurdu. Yalnızdım. Asansör benim için tehlikeliydi. Peşimde birileri varken zararın kimden geleceği belli olmazdı. Hâl böyleyken ben asansöre binemezdim. Merdivenlerden inmek de sakat bilekle işkenceden farksızdı. Sabah Ömer Beyin sekreteri Simge'ye denk gelmiştim de asansöre birlikte binip öyle çıkmıştık katları lakin şimdi yalnızdım.

Gidip bana yardım eder misin, yalnız asansöre binemiyorum çünkü peşimde birileri var da diyemezdim. Kendimi görünmez bir kıskacın dişleri arasında sıkışmış gibi çaresiz hissediyordum. Sağıma soluma çekinceli gözlerle bakındım. Kimsecikler yoktu. Henüz öğle arası olmadığından bütün çalışanlar işinin başında harıl harıl çalışıyordu.

Bunu fırsata çevirip merdivenlerden inebilirdim. Bu kez yönümü merdivenlerden tarafa çevirdim. Birinci basamağın ilk adımını atmıştım ki omzuma değen elle irkildim.

Ben kendi kendime kurarken yok saydığım insanların var oluşu ve bana dokunmuş olması ödümü patlatmıştı.

Nefesimi tutup başımı usulca omzumun üstünden arkama çevrence onun şaşkın bakışlarına denk geldim. "Melek Hanım, neden merdivenleri kullanıyorsunuz?"

 

 

Loading...
0%