Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@myla_my


°°°°°°


Karanlık bir ormandaydım. Benim burada ne işim vardı ki.Buraya neden ve nasıl geldiğimi hatırlayamıyordum. Üzerimde annemin rengini hiç sevmememe rağmen bana aldığı beyaz elbise vardı.

Bunu ben mi giymiştim?

Hayır ben giymiş olamazdım. Sahra da giydirmiş olamazdı. Peki kim giydirmişti beni? Etrafıma baktım, ama hiç kimse yoktu. Zaten varsa da göremiyordum karanlıktan dolayı. Sonra bir ses duydum. Annemin sesi...

"Meliz,"diye çağırıyordu beni annem.

"Meliz, yanıma gel kızım."

"Anne..."dedim kendi kendime fısıldayarak. Etrafıma baktım, yoktu. Arkamdan bir kez daha annemin adımı söyleyerek bağıran sesiyle arkama doğru dönüp sesin geldiği yöne doğru koşmaya başladım.

"Anne!"dedim bu kez haykırarak.

"Meliz, beni yalnız mı bırakacaksın kızım. Gel hadi seni bekliyorum. Bak sensiz burada çok üşüyorum kızım çabuk gel."

Annemin bağırarak konuşmasıyla ağlayarak daha hızlı koşmaya çalıştım. Çalıştım diyorum çünkü ayağımın takılmasıyla kendimi yerde bulmam bir olmuştu.Yüzüm yerdeki çamura bulanırken başımı yere çarpmıştım. Doğrulmaya çalıştığımda elimin kaymasıyla kendimi tekrardan yerde yüz üstü yatarken bulmuştum.

Ağlayarak başımı kaldırdığımda karşımda ben vardım. Karşımdaki bendim, sekiz yaşındaki ben. Ellerini bana uzatmış bana yardım etmeye çalışıyordu. Ellerini tutmaya çalıştım ama ellerim ellerinin arasından geçip sanki ona hiç dokunmamış gibi kayboldu. Sanki hiç var olmamış gibi birden ortadan kayboldu.

Önce ayaklarımın altından yerin çekildiğini hissettim. Ardımdan da kendimi hiç bilmediğim bir denizin içinde sularla boğuşur halde bulurken; nereden uyandığını bilmediğim eller kollarımı ve bacaklarımı tutup beni aşağıya çekmeye çalışıyorlardı.

Boğuluyordum.

Denizin üst kısmına çıkmaya çalışırken beni en dibe çekmeye çalışıyorlardı.

Yukarıdan bir el uzandı pes etmeye başlamışken. Beni tutan ellerden kurtulmak için biraz daha yukarıya doğru yüzmeye çalışarak bana uzatılan eli tutmayı başarmıştım. Ama tuttuğum el beni yukarıya,aydınlığa çekip çıkarmak yerine kendi karanlığına; denizin derinliklerine hapsetmişti.

Kaybolmuştum.

Karanlığın en dibinde kaybolmuştum.


°°°°°°


Sıçrayarak nefes nefese uyandığımda etrafıma bakındım. Uykudayken ağladığımdan dolayı hala ıslak olan gözlerimimi kırpıştırarak bulanık olan görüşümü düzeltmeye çalıştım. Hâlen sık sık olmasada derin nefeslerimi düzene koymayı denedim.

Odanın içini aydınlatan loş bir ışık vardı. Karanlıktan hoşlanmadığımı bildiğinden Sahra baş ucumdaki her iki lambayı açmış olmalıydı. Boğazım kurumuş ve hâla ağrısı geçmeyen bir yumru vardı. Yutkunmayı denedim ama bir türlü geçmiyordu.

Sıkıntıyla ellerimi saçlarımdan geçirerek sağ ve solumdaki komidilerin üzerlerine bakındım su bulmak amacıyla. Ama hiç bir şey yoktu. Oflayarak banyoya doğru ilerledim. Ellerimi buz gibi olan suyla bolca doldurup yüzümü yıkadım. Soğuk su beni biraz kendime getirmişti açıkçası. Aynaya bile bakıpta nasıl gözüktüğümü görmek istemediğimden havluyu hızlıca alıp yüzümü kuruladım. Elimdeki havluyu yerine astıktan sonra önce banyodan sonrada odamdan çıktım. Merdivenlerin başına geldiğimde asansöre kısa bir bakış attım. Her ne kadar binmek istesemde gecenin bir yarısı neredeyse her yeri karanlık olan evde asansöre binmeye cesaret edemedim.

Derin bir nefes alıp yutkumdum. Yutkunmamla boğazımdaki kuruluk kendini hatırlatırken yüzüm buruşmuştu.

Merdivenleri seri bir şekilde inmeye başladım. Etrafımda her ne kadar loş ışık varsa giriş katın ışıkları açıktı. Demek ki Sahra bunu da düşünmüştü. Yüzümde engel olmadığım bir gülümseme oluşurken mutfağa girdim. İçi dopdolu olan dolaptan küçük su şişesini çıkarıp başıma diktim. Tanrım ne susamışım ama... Çok değil on saniye sonra boşalan şişeyi arayıpta tezgâhın altındaki dolapta bulduğum çöp kutusuna attım.

Sırtımı tezgâha yaslayıp derin bir nefes aldım. Benim için zor olcaktı galiba buraya alışmak. Ama elimden geldiğince bu eve ve yeni hayatıma alışmak ve de uyum sağlamak için her şeyi yapacaktım. Sırtımı yasladığım yerden ayırıp salona doğru adımladım. Salon o kadar modern ve ferahtı ki bir anlığına beni huzursuzlaştıran düşüncelerimi tutup attım. Şöminenin sağ tarafından camdan içeriyi aydınlatan ve çok güzel gözüken dolunayla adımlarımı hemen oraya doğru yönlendirdim.

Arka bahçe açılan olduğunu düşündüğüm cam kapıyı sağ tarafa doğru kaydırarak açtım. Gözlerimi aydan ayırmazken ne kadar güzel olduğunu düşündüm. Eskiden annemle evimizdeki bahçede oturup birlikte gökyüzünü izlerdik. Yıldızlara farklı isimler verip şekiller oluştururduk.

Güzel ve bir o kadar neşeli günlerdi. Ama eskide kalmışlardı işte. Biraz daha ileriye gittiğimde bahçenin köşesindeki havuz dikkatimi çekmişti. Adımlarım benden bağımsız bir şekilde oraya doğru giderken gözlerimi sudan ayırmadım.

Havuzun yanına gelince durdum. Ayaklarımı suya sokmak aklımdan geçince dudaklarımı büküp etrafıma baktım. Ve işte o anda gerçekler dank etti.

Harika.

Cidden harika yaa!

Tamam buraya kadar gelmemişken fark etmemiştim ama havuz ortaktı. Bildiğiniz karşıdaki perili evle hem bahçemizi hem de havuzu ortak kullanmak zorundaydık. Off yaa. Gerçekten de off yaa!

Ayaklarımı suya sokmaktan vaz geçip eve gitmek için tam bir adım atmıştım ki arkamdan bir inleme sesi yükseldi. Gözlerim ardına kadar açılırken şaşkınlıkla hızla başımı arkama doğru çevirdim. Birkaç saniyenin ardından yanlış duyduğumu sanıp ünüme dönecektim ki çalıların ardından tekrardan bir ışıltı duydum.

Sessiz ve temkinli adımlarla her geçen sürede yükselen seslere doğru ilerledim. Çalılıkların ardına geçip karşı evin,perili evin, bahçesine girdim. Sesin geldiği yere doğru baktığımda yerde karnını tutup boylu boyunca uzanmış kıvranan bir çocuğu ,çocuk dediğime bakmayın benden bir iki yaş küçüktü sadece, beklemiyordum açıkçası.

Bakışlarım karnına ulaştığında ellerinden akan kırmızılık bana göz kırpmıştı. Gözlerim şok ve korkuyla sonuna kadar açılırken hemen çocuğun yanına koştum. Yanına eğilerek yüzünü görmek için başına doğru eğildim. Sarışın biriydi. Çok kaslı olmasada yapılı biriydi. Gözleri kapalı olduğundan rengini görememiştim. Sanki beni duymuş gibi gözlerini araladı. Mavi. Gözleri mavi renkti.

"Hey, iyi misin!"diye sorduğumda önce gözleri ardına kadar açıldı sonra da yüzünü yukarıya doğru kaldırdı.

"Lanet olsun! Cidden öldüm mü lan ben! Lan benim cennet yerine cehennemde olmam gerekiyordu, gerçi hiç sevabımda yoktu. Allah'ım şu kuluna acıyıp ben ölmeden bir melek gönderdin ya yemin ederim başka hiç bir şey istemiyorum."

Ona "Ne?"direk şaşkınlıkla bakarken çapkınca sırıtarak beni süzmeye devam etti.

"Selam bebek. Anlıyorum beni çok istiyorsun, hazırlanıp gelmişsin ama şu an yaralıyım. Ama istersen acımı dindirecek bir şeyler yapabiliriz?"diye kaşlarını aşağı yukarı doğru indirip kaldırdığında neyden bahsettiğini öncelikle anlamamıştım tâ ki üzerime bakma gereksinimi duyduğumda. Sanki daha fazla gözlerimi açabilirmişim gibi ardına kadar açtım. Üzerimde duştan sonra giyinmeye üşendiğim için kırmızı bornozdan başka hiç bir şey yoktu. Karşımdaki yabancı çocuk hâla patavatsızca konuşurken hızla bornozun hafiften olsa açılan göğüs ve bacak kısmını düzeltip bir elimle göğüslerimi sararken diğeriyle bacaklarımın açılmış kısmını tutup çekiştirdim.

"Hadi ama, benden utanmana gerek yok. Sonuçta benim için geldin buraya değil mi?"

diyerek yüzündeki ifadeden ödün vermemişti.

Kaşlarımı çatı ters ters ona baktım. "Çattık yaa. Sadece sesini duyduğum ve yardım etmek istediğim için gelmiştim. Neyden bahsediyorsun!? Ama anlaşılan yaran pek de önemli değilmiş anladığım kadarıyla. Ben gidiyorum, kendin halledersin."

Arkama döndüğümde telaşla konuşmaya başlamasıyla bıkkınlıkla derin nefes alıp bakışlarımı ona çevirdim.

"Ne, hayır! Bak yaram çok derin. Kan kaybediyorum burada. Canım çok acıyor ahh. Hadi ama sadece karşıdaki eve kadar yardım edeceksin. Beni oraya götürdüğünde hiç bir şey kaybetmezsin."

Tedirgin bakışlarımla ona fark ettirmeden vücudunu süzüp ardından da yarasına sabitlemiştim. Gerçekten de fazlasıyla kan vardı. Her ne kadar üzerimde bornoz olduğundan arkama bile bakmadan kaçıp gitmek istesemde onu burda yaralı halde bırakamazdım. Tekrardan derin bir nefes alıp sakinleşmek çalışıp hafifçe eğilerek onu kaldırmaya çalıştım.

"Biliyordum! Beni böyle bırakıp gidemeyeceğini yüzünden anlamıştım."

Off...cidden ne çok konuşuyor bu çocuk böyle. Ahh tanrım, lütfen başka bir yerde bu çenesi düşüşle karşılaşmayalım.

"Hem kim beni bırakır ki? Değil mi? O kadar yakaşıklıyım beni gören kızlar hemen aklını kaybediyorlar..."

O öylece konuşmaya devam ederken kapının önüne gelmiştik bile. Yanımdakinin yüzüden aklımı yitirmeye başlamışken hırsla ona döndüm.

"Lütfen o çeneni kapat ve anahtarlarını ver!"

Affalayarak bana baka kaldığında ellerimi öne doğru uzattım.

"Şey,anahtarlıklarımı evde unutmuşumda..."

diyerek kızaran yanaklarıyla gözlerini benden kaçırdı. Şaşkınlıkla ona bakarken gülümsememek için kendimi zor tutmuştum.

"...ama abim evdeydi. Kapıyı çalarsan açabilir. Yani umarım uyuya kalmamıştır yoksa kesinlikle diğerlerinin işini tamamlayıp beni kendi elleriyle öldürecek."

Sondaki cümlesini gittikçe kısılan sesiyle söylediğinde anlamadan ona bakmaya başladım. Neyse. Bir buradan kurtulayımda başka hiç bir şey istemiyorum. Onu yavaşça kapıya yaslayıp önümdeki siyah kapıya bir kaç defa vurdum. Ama beklediğim bir kaç dakikanın ardından Kapı açılmayınca tekrardan ama bu sefer istemeden sert olacak şekilde kapıya vurmuştum.

"Lan ne yapıyorsun!? Abim uykusuna çok düşkün biri. Kahretsin seni olmasa da beni kesinlikle öldüreceği kesin."

Açılan kapıyla bu gece kaçıncı kez olduğunu bilmediğim kadar gözlerimi devirerek kapıya açan kişiye dönmüştüm.


Loading...
0%