Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@myla_my

Yalnızlıktan korkan kişi olmuşumdur hep. Elimden geldiğince pek çok kez de yalnız kalmayı istemişimdir. Ama açıkçası annem buna hiç bir zaman izin vermemişti. Asla eksik ya da yalnız hissetmemi istememişti. Babamın aksine her zaman bana karşı o kadar düşkün ve yumuşacık ki onun gerçek olmadığını düşünmüşümdür hep. O, bu zamana kadar tanıdığım en iyi ve de en özel anneydi. Bana söz verirdi hep; beni koruyacağına beni asla tek başıma bırakmayıp her zaman yanımda olacağına dair hep söz verirdi.


Ama o da bana verdiği sözleri tutamamıştı. Ben daha sekiz yaşındayken babam bizi ilk terk ettiğinde beni unutup kendini benden soyutlamaya başlamıştı. Uzun bir süre boyunca onu kendisine getirmek için çabalamıştım küçük aklımla.


Çabalamıştım.


Hem de o kadar çok çabalamıştım ki annemin kendine gelmesi ve beni görmesi aylar sürmüştü. Annemin yanımda olmasına rağmen yalnız kalmıştım, aç kalmıştım, yorgun ve bitik bir halde kalmıştım.


Yanımda olan kardeşi olduğunu düşündüğüm çocuk aksine siyaha yakın kahverenginde saçları ve saçlarıyla aynı rengi paylaşan gözleri vardı. Keskin çene hatları ve de kusursuz, gerçekten de kusursuzdu, bir vücudu vardı.


Kusursuz yakışıklı...


Üstü çıplaktı. Üzerinde yalnızca belinden her an düşecekmiş gibi görünen siyah eşofmanı vardı. Saçları yeni uyandığını gösterilmesine darmadağın iken kaşlarını çatarak kısık gözlerinden bakışlarını yanımdaki kişiye çevirmişti.


"Ne sikime beni bu lanet olası saatte uyandırıyorsun!?"


Sesi...


Tanrım sesi yeni uyandığı için hafif boğuk çıksada sert ve bir o kadar da hoş bir tonu vardı. İnsanı sarhoş eden bir tınısı vardı âdeta.


"Ş-şey abi b-ben birazcık yaralandım da sağ olsun yanımdaki hu- pardon bayan da bana yardım etti."


Yanımda ve az önce yarasından dolayı oldukça yakınıp sızlanmamışçasına duran çocuk, adını bilmediğim için ona sarı demeye karar verdim, sanki canı hiç açılmamış gibi birden dikleşip benden hafifçe uzaklaşmıştı. Karşımdaki adamın bakışları sarının konuşmasıyla bana dönerken gözlerindeki ifade ilgisiz ve bir o kadar da insanı ürperten cinstendi. Bakışları beni baştan aşağıya süzerken üzerimdeki bornozu tekrar hatırlayarak aşağıya doğru çekiştirmeye çalıştım. Gerçi pek başarılı olduğum söylenemez ise de en azından biraz da olsa içimdeki tedirginliği biraz geçiştirmişti.


Gözleri hâlen üzerimde dolaşırken sanki çok gerekliymiş gibi sarıya gözlerimi dikerek ona ters bir bakış atarak "Bayan değil kadın!" diyerek feministliğimi konuşturmuştum. Hâla kapıda durduğumuz için bu biraz beni gersede sanki bir anlığına da olsa gördüğümü düşündüğüm, ki bence doğru görebilmiştim, dudakları kıvrılmış ve gözlerinde eğlence pırıltılarıyla bana bakan adamın benim bu cevabımla eğlendiğini gördüğümü sandım.


İfadesizleşen bakışlarını sarıya çevirerek tek kaşını sorgularcasına kaldırmıştı. Önce sarıya baksa da küçümceyici bakışlarını üzerimde dolaştırmaktanda geri kalmamıştı.


"Yine ne bok yedin de bu hâle geldin oğlun? Ayrıca ne zamandır takıldığın kızları bornozla gezdirerek evime getiriyor ve beni güzellik uykumdan uyandırıyorsun lan?"


Yok kusurluymuş.


Egoist pislik!


Kusurlu yakışıklı...


Hem de en yakışıklısından.


Sus, sen hiç konuşma iç ses. Şimdi hiç sırası değil! Söyledikleriyle yüzüm kızarmaya başlarken dişlerimi sıkıca bir birine bastırmıştım. Söylediklerini sindirmeye çalışırken öfkeyle ona doğru bir adım atmıştım.


"Ne diyorsun sen be! Kim oluyorsunda benim hakkımda bu şekilde konuşup yorum yapabiliyorsun."


Bu adam kendini ne sanıyordu! Nasıl olurda benim hakkımda bu itamlarda bulunabilirdi. Aptal! Sanki karşısında biri yokmuş ve de onunla hiç konuşmamış gibi bakışları ifadesizce üzerimde dolanıp ardından da büyük bir imayla sarıyla aramızda gidip geliyordu.


"Ne diyorsun sen abi!" diye sonunda konuşmayı akıl edebilen sarıyla bakışlarım bu sefer onunla buluşmuştu sertçe. Gözleri şaşkınlıktan olsa gerek sonuna kadar açılmış ellerini az önce ağrıdığını söylediği yaranın üzerinden çekip öne doğru savururcasına beni işaret ederek dehşetle konuşmuştu.


"Sesimi duyup bahçeye gelmiş. Zaten yaramın ufacık olmasına ve de canımın acımamasına rağmen sırf beni buraya kadar getirip yardım etmesi için zar zor ikna ettim . Kim bilir ne sevap işledim de beni buldu. Gerçi ben de pek beklemiyordum bu kadar güzel olmasını ama işte... Güzellerde bizi buluyor."


Sondaki iki cümlesiyle sırıtırken beni daha da şaşırtacak şekilde yerinde sanki hiç bir şeyi yokmuş gibi diklenip bana göz kırparak sol elini kaldırıp saçlarından geçirmişti. Duyduklarımın ve eğer yanlış görmediysem gördüklerimin şokuyla kaşlarımı tek bir çizgi haline gelene kadar çatıp ona doğru seri bir adım atmıştım.


"Ne demek yaram zaten küçüktü?! Ne demek zaten canım acımıyordu! Seni buraya getirene kadar kambur olmamam büyük bir mucize hayvan herif!!!"


Sesim bağırdığımdan dolayı kulaklarımda yankılanmaya devam ederken hızımı alamayıp hâla ukalaca gülümseyen o değilmiş gibi gözlerini küçük bir çocuğu andırırcasına kocaman açıp ellerini iki yanından da teslim olurcasına kaldırmış olan sarıya bacaklarına gelecek etkili bir tekme atmıştım. O bu sefer gerçekten de canın açısından inleyip yere düşerken hâla öfkeyle ona bakmaya devam ediyordum.


"Ahh! Ne yapıyorsun be!? Kaç kız bu bacağa yürüyor haberin var mı? Ah ah canım bacağım."


Demesiyle kapıda duran kusursuz yakışıklının kahkaha atması bir olmuştu. Kulağıma eşsiz bir melodi gibi gelen ritmik kahkahasıyla kısa da olsa bütün gerginliğimin ve öfkemin bir anlığına bedenimi terk ettiğini hissetmiştim. Tanrım ses tonu sert ve gür olmasına rağmen o kadar mükemmeldi ki onu saatlerce sevdiğiniz herhangi bir şarkı niyetine çalıp dinleyebilirdiniz.


Neyse.


Kendine gel Meliz.


Şimdi pes edemezsin!


Bakışlarımı hedefi bu sefer o olurken kendini kapının hemen yanındaki duvara yaslayıp hunharca güldüğünü gördüm. Her ne kadar sesi kulağa hoş gelse de bu onun kendini kaybedip hunharca gülmesine engel değildi.


"Ahh, çok tatlı! Şu an tam bir küçük kaplana benziyorsun. Ama yavru olanından."


Ben söylediği cümleyle afalayıp ona bakakalırken ellerini öne doğru uzatıp tekrar konuşmaya başlamıştı.


"Lütfen elini şöyle uzatıp gırlasana. Nasıl olacaksın merak ediyorum."


Sarıda onun kahkahalarına eşlik ettiğinde vücudumu terk eden öfke ve gergliğimin tekrardan bedenimde can bulmasını sağlamıştı.


"Değil mi abi? Kız tam bir yürüyen kaplan. Pardon bebek olanından. O kadar tatlı ve güzel ki onu bir an Deren sandım."


Kim olduğunu bilmediğim kişinin adı geçince sanki olacakmış gibi kusursuz yakışıklı daha yüksek sesle kahkahalar atmaya başlamıştı.


"Deren nereden aklına geldi lan! Allah seni kahretmesin! Altıma yapacağım bu gidişle. Hem sen hâla buradamı bekliyorsun yürüyen dişi kaplan hanım. Lütfen evinize lütfedip gider misiniz!?"


"Hahaha!!! Abi cidden içine bir şey kaçtı galiba senin. Yoksa bu kadar nazik olamazdın."


"Kes sesini! Gir lan içeriye daha beni güzellik uykumdan kaldırdığın için hesap vereceksin!"


İkiside hâlen gülmeye devam ederken sarıyı bacaklarından tutup içeriye doğru sürüklemesiyle birbirine bastırdığım dudaklarım açılıp o harfini almıştı. Bana konuşma şansı vermeden kapıyı suratıma pat diye kapatıp gitmişlerdi.


Tanrım bunlar ne kendilerini bilmez herifleri böyle. Ha birde sanki ben gelip onları rahatsız etmişim gibi ben kovuyordu yaa! Bunlar ancak kendilerini bilmez aşağılık herifler olabilirlerdi.


"Pislik herifler!!! Kendilerini bilmez orangutan kılıklı aptallar! Salaklar! Ahh tanrım ben nereye düştüm böyle! Sinirden ağlamak istiyorum yaa. Gece gece psikolojimin içine ettiniz be! Sakın bir daha çıkmayın karşıma meymenetten yoksun hayvan kılıklı yakışıklı herifler. Ayy ne diyorum ya ben! Sizin yüzünüzden ne diyeceğimi şaşırdım resmen! Ah ah!!!"


Ben hâlen söylenmeye devam ederek eve doğru ilerlerken arkamdan beni yüzündeki gülümsemeyle pencereden izleyen adamı kişiyi fark edememiştim.


Bahçede ilerlerken hala olanlar ve de onlara saydırmaya devam ediyordum. Elleim üzerimdeki bornozu çekiştirirken kendime de söylenmeye devam ederek mutfaktan içeriye geçtim.


Lanet olsun!


Cidden hangi akılla bornozla uyuyup gecenin bilmem kaçında uyanırım kafam almıyordu bir türlü.


Off!


Gerçekten de kocaman bir offf!!!


Tezgâhın üzerindeki cam sürahiyi birlikte temiz bir bardak alıp odaya çıkmaya başladım. Tabiyle bu sefer merdiveni çıkmak yerine asansörle çıkmayı akıl edebilmiştim. Esneyerek odaya girdiğimde üzerimdeki bu geceki laneti gibi olan bornozdan kurtulmak için ilk olarak giyinme odasına ilerleyerek havanın sıcaklığından dolayı şortlu pijama takımını giyinip kendimi yatağıma gelişi güzel attım. Kapattığım gözlerimi araladığımda bakışlarım karşıdaki perili evle buluşmuştu.


Oraya bakmaya devam ederken odamın hemen karşısına bakan odayla dikkatim orayı çekmişti. Odanın içini ne çok aydınlıktı ne çok karanlık. Odadan loş bir ışık yanıyordu. Beni asıl şaşırtan da o loş ışığın renginin kırmızı olmasıydı. Orayı tam olarak net göremezsemde içindeki eşyaları seçebiliyordum. Bakışlarım odayı dikkatle incelerken odadaki koltukta oturan birini görmemle oraya odaklandım.


Orada biri oturuyordu ama kız olmayacağını anlayabilceğim kadar da kalıplı biridi. Tam seçemez isemde bu gayette fark edilen bir şeydi. Tuhaf olanda yüzünü göremezsem de burayı izliyor hissine kapılmış olmamdı. Eğer bahçeye ya da havuza bakmıyor ise kessinlikle odama doğru bakıyordu. Orada oturan kişi sarı ya da kusursuz, pardon artık kusurlu, yakışıklıyı aldırmıyor ya da onlara benzemiyordu.


Buna hangi kanıda varabildiğime gelirsek büyüktü. Hayır yani cidden dev gibi büyüktü ve onların bu kadar kalıplı olmadığını hesaba katarsak cidden onlardan biri değildi.


Bakışlarını ürkütücü bir şekilde hâla üzerimde hissederken ayağa kalktım içimde adldlandıramadığım bir gerginlikle.


Büyük cama kaplı duvarların yanıya doğru ilerlerken bakışlarım ondan kopmamıştı. Sol elimle perdeyi usulca tutarken sebepsizce hızlanan nabzımın neden birden bu kadar yükseldiğini anlayamamıştım.


Gözlerinin olduğunu tahmin ettiğim yere doğru bakarken perdeyi görüşümü ve de odamı kapata bilecek kadar çekiştirmeye başladım.


O da kimdi?


O histe neydi öyle?


Neden birden sebepsizce heyecanlanmıştım?


Peki neden orada durmuş odama baktığını düşünüyordum?


Ahh cidden kafayı yemiş olmalıydım. Adam durup dururken neden bana baksın ki zaten değil mi?


Yoksa bakıyor muydu?


Yok yaa bence benim kuruntumdur. Tanrım daha ilk günden neler yaşadım ya inanamıyorum.


Kafamdaki düşünceleri bastıramayacağımı anladığımda telefonumu alıp kısık seste bir parça seçip açtım. Bir süre sonra gözlerimi kapanırken kendimi uykunun kollarına bırakabilmiştim.


Loading...
0%