Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Gi̇ri̇ş

@myla_my

Ruhum bir rüzgarın etkisindeymiş gibi süzülüyordu. Ya da ben öyle sanıyordum. Bu bir vazgeçişti. Bir yandan da kurtuluş. Kaybolmuş kuytularımızda gizliydi giyindiğindiğimiz söylenen yalanın rengi.


Sessizlik yemini etmiş gibiydi duygularım. Karanlıktı bazı yerleri; bazılarının aydınlık olduğu gibi. Genzime sıkışıp kalmış gibiydi aldığım her nefes. Dalgalanmış, süzülüyordu ruhuma batan can kırıklarından akan kanlar.


Bu ben miydim? Olmak istediğim kişi mi ya da olabileceğim kişi mi? Bu ben miydim? Dönüştüğüm olmak zorunda kaldığım kişi? Ben miydim? Yorulmuş, kapalı kapıların ardına sıkışıp kalmıştı son umutlarım. Felaketim olmuştu bu karmaşada yaşanmazsızlık kirli toz bulutlarım.


☆☆☆


Son günlerde güneş etkisini yitirirken havada kasvetli ve bir o kadar da ürpertici bir hava hakimdi dışarıda. Hava kapalıydı ve öğleden beri sert bir rüzgar esiyordu. Ellerimi elimdeki şemsiyenin izin verdiğince kaldırıp üzerime sabah geçirdiğim bana iki beden bol gelen deri ceketimin önünü çekiştirerek kapatmaya çalıştım.


Soğuktan kızaran parmaklarım titrediği için ne ceketimi kapata biliyordum ne de önümü doğru dürüst görebiliyordum. Yürürken kapatamayacağıma kanaat getirmişken biraz ilerimde olan takıcının içine girmeye karar vermiştim.


İyice rahatsızlık vermeye başlamış olan ayakkabılarıma son bir bakış atıp elimde tuttuğum şemsiyeyle dengede durmaya çalışarak yürümeye devam etmiştim.


Adımlarım hızlanırken hafif ıslamış olan saçlarımdan bir tutam düşüp yanağımı okşayarak önümü bulanık görmemi sağlamıştı.


Umursamadım. 


Zaten umursayacak vaktim de yoktu.


Ayağımdaki postallar yerdeki çamurlaşmış sudan nasibini alırken önü kirlenmişti. Takıcının önüne geldiğimde camdaki ,açık, yazısından dolayı heyecanlanıp kapıyı ittirerek açtım. Gözlerimle etrafı incelerken tenimi yalayan içerideki sıcak hava sayesinde vücudum gevşemeye başlamıştı bile.


İçerideki eşyalar ,takılar hariç, genellikle kahverengi ve kahverenginin tonlarından oluşuyordu. Sağ tarafımda küçük İçime derin bir nefes çektiğimde burnuma dolan nergis ve papatya kokusuyla istemsizce kokunun bulunduğu kısmı takip etmeye başlaması için bacaklarıma komut vermişti beynim. Adımlarımı olduğunca küçük ama güçlü bir şekilde atmaya çalışırken etrafta kimsenin olmaması dikkatimden kaçmamıştı.


"Merhaba!?" diye seslendim sesimi bulabildiğimde.


"Kimse yok mu?"


Sesim geri sekip kulağıma ulaşmıştı. Her ne kadar kimsenin olmaması beni biraz ürkütsede hemen ifadesizliğimi korumaya devam etmeye çalıştım. Hâla burnuma dolan kokuyu resmen beni kendine çekmeye devam ederken merakla kokunun kaynağını bulmaya çabalarken gözlerimi etrafta gezdirdim.


Yürümeye devam ederken aldığım koku sanki her yeri sarmıştı bir okyanus gibi. 20 yıllık hayatımda hiç böyle bir koku duyumsamıştım hiç. Resmen aldığım her nefeste sanki olması gerekirmiş gibi bedenim gevşiyor, ellerim ve ayaklarım karıncalanırken düşüncelerim sildiklerim yok oluyordu. Tuhaftı. Hayır, gerçekten çok tuhaf bir histi şu an da yaşadığım bu duygu.


Sanki birileri ellerimi ve ayaklarımı bağlamıştı da o yüzden bağlanıldığı yerler karıncalanıp acıyordu.


Sanki birileri beni bir yastıkla boğmaya çalışıyordu da nefes almaya çalışıyordum.


Sanki birileri tüm algılarımı kapatmıştı da hissizleşip susayan ciğerlerime sadece bir yudum nefes almak için aklımla bedenim savaşıyordu.


Tek istediğim kokunun kaynağını bulup onu kendime saklayabilmekti. Nasıl olduysa aklımda ve de bedenimde ki tedirginlik hissi yok olup uçmuştu sanki. Gözlerim tek bir noktaya odaklanırken ayaklarım hâla benden bağımsız hareket ediyordu. Adımlarım ortadaki takımların üzerinde bulunduğu masayı geçip merdivenlerin önünde durmuştu.


Etrafımdaki oda birden hafif kararırken hiç sapmadan merdivenleri inmeye başlamıştı adımlarım.


Merdiveni yavaş yavaş inmeye çalışırken arkamdan itilmemle sanki derin bir uykudan uyanmışım gibi bilincim yerine gelimişti, gözlerim ardına kadar olağanca açılırken dudaklarımın arasından çıkan çığlığım boğazımın sızlanmasını sağlarken kulaklarımın bir anlığına sızlamasını ve tuhaf bir tiz ses duymamı sağlamıştı. Sırtım ve başımın merdivenin dikey olan kısmına çarpmasıyla vücudumda kesin acılar hissederken sızlayan başımı korumak için kollarımı kaldırıp başımı korumak istemiştim. Ama isteğimle kalmıştı tabi.


Kollarımı biraz bire kaldıramazsın bu acı veren işkencenin hemen son bulmasını istiyordum. Sonunda başım bilmediğim bir şeye çarptığında durabilmiştim. Acı her yanımı istila ederken ruhumun bütün benliği süzülüp terk edip gitmişti bedenimden. Alnımda keskin bir şekilde hissettiğim bir acı varken bedenimin hemen hemen her yeri uyuşmuştu. Özellikle karın bölgemde acayip bir yanma vardı. Kollarıyla bacaklarımı bir milim bile hareket ettiremezken titrek bir nefes dudaklarımın arasından özgürlüğünü ilan etmişti. Gözlerimden inen yaşlar bir bulut gibi teker teker damlayıp taşarken zorlukla yutkunmaya çalıştım.


Çalıştım.


Ama becerememiştim. 


Bir yandan alnımı kaplayan ıslak ve de sıcak olupta akan sıvıyı hissederken korkmadan edemiyorum. Daha doğrusu bedenim öyle büyük bir şoka esir olarak teslim olmuştu ki algılarımı çalıştırıp korkmaya bile korka biliyordum. Bu nasıl olurdu tam emin değildim ama o an korkmaktan bile korkar olmuştum.


Bedenimi büyük bir ürperti kaplarken aldığım her nefes boğazımda takılıp nefes almamı daha da zorlaştırmak için elinden geleni yapıyor gibiydi sanki. Ellerimi oynatmaya çalıştım ilk önce. Ama maalesef bu çabamba boşa harcanmıştı bir çaba olarak sonuçlanmıştı. Nefesim daralıyordu her geçen saniyelerde. Ve elimden bir şey gelmemesi beni bozguna uğraşmaktan çok dehşete düşürüyordu.

Bir kaç kez daha yutkunmaya çabaladım. Zorlukla da olsa sonunda derin bir nefes alabildiğimde titreyen dudaklarımı araladım

yavaşça.


"Y-yar...", yutkunmak zorunda kalmıştım kelimelerimin arasında.


"Yar-yardım edin!"


Sesimi kendim bile zor duyarken kısıkça çıkan fısıltıdan farksız olan sesimle ağlayarak devam ettim.


"Lü-lüt-fen yardım ed-in!"


Hıçkırmaya başlamıştım acı ve korkudan dolayı.


"Kim-kimse y-yok mu?"


Hıçkırık.


"Öl-ölmek istemiyorum!"


Gözyaşlarından dolayı etrafı bulanık görmeye başlamışken ağzımda metalik bir tat hissetmiştim.


"Lütfen öl-mek is-iste-miyorum! Kimse yok mu!?"


Başım ve karnımda nefesimi kesen dayanılmaz bir acı hissederken gözlerimde işleyişini yavaş yavaş kaybetmeye başlayıp kapanmaya başlamıştı.


Zihnim sislenirken her şey karma karışık görünüyordu, biraz da bulanık.


Neden buradaydım? 


Nasıl buraya gelmiştim? 


Ne için bu haldeydim? 


Ne olmuştu? 


Birden her şey silindi. 


Ne ben buraya geldim ne de ben neresi olduğunu bilmediğim bu yerde ölümü öylece kollayıp bekliyordum.


Sildim her şeyi zihnimden en başa gitmiştim.


Her şeyin başladığı saatler öncesine...


12 saat 37 dakika öncesine...


DEVAM EDECEK...


Loading...
0%