Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. BÖLÜM(Güneş Alerjisi)

@nefelicalliope

 

Aslında var olan yeni bir başlangıç mı?

 

Yüreğinde duygular tutuşuyorsa mevsim ilkbahardır...

MAYDA

Mevsimlerden bahardı, baharın başlangıcı dünya' nın uyanışıyla beraber Mayda' nın da yeni hayatının başlangıcı olacaktı. Sabah erkenden yola çıkmıştı güneş henüz doğmak üzereyken. Yolu uzundu, heyecanlıydı biraz buruk, biraz eksik yeniden tamamlayacaktı kendini. Hayattaki yönünü bulacaktı, umudu bu yöndeydi.. Kendince, hayatın onun önüne çıkardığı işaretlere inanırdı... Kimsenin anlayamayacağı sadece kendisinin fark ettiği küçük detaylarda o işaretler hep olurdu. Yol boyunca hiçbir işarete denk gelmemişti. Şehre 100 km kadar kalmıştı ama Mayda da yorgunluktan bitmişti. Tek başına arabayla ilk defa bu kadar uzun yol kat etmişti. Ailesinin Selimiye' deki denize nazır çok büyük olmasa da taştan bir kır evi vardı. Planı oraya yerleşmekti.

Boşandıktan sonra ona kalan her şeyi satıp elden çıkarmış ve yapmış olduğu birikimi de toplayıp buraya yerleşmeye karar vermişti. Bu kararı vermek onun için hiç kolay olmamıştı. Kardeşlerinin de onayını aldıktan sonra artık önünde hiçbir engel kalmamıştı. İstanbul' un kaosundan, metropol hayatından kaçtığını söylüyordu tanıdıklarına ama kaçtığı kendi içinde yaşamış olduğu kaostu. Ona zorla dayatılan kaos! Düşünmeyecekti artık bunları her şey geçmişte kalmıştı. İstanbul' dan çıkar çıkmaz kendine verdiği bir sözdü bu, artık önüne bakacaktı. Genel olarak verdiği sözleri tutan bir yapıya sahipti. Öyle çok zor bir karakteri yoktu aslında ama yaşadıkları yüzünden dışarıdan soğuk görünmek onun bir nevi koruyucu kalkanı olmuştu. Sıcak, samimi, sevecen ve dürüsttü. Bu özelliklerini kaybetmemişti elbette. Annesi, "insan yaşadıkları ile yoğrulur kızım, değişir alışır ama sanma ki bu değişim özünü kaybettirir! Hiçbir zaman özünü terk etme, ne yaşarsan yaşa özün her zaman seninle içinde yaşıyor olacak, yönünü kaybettiğinde tekrar aramaktan vazgeçme vazgeçtiğinde özünü de kaybedersin." Derdi, ne kadar haklı olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu. Annesiyle yaptığı sohbetleri özlüyordu. Onu her anımsadığında yüzünde oluşan tebessümdeydi annesi, biliyordu içini rahatlatan da buydu.

Daldığı düşüncelerden çıktı. Tabelaya baktığında yol ayrımını gördü. 20 km yazıyordu. Bir an önce gitmek istiyordu. Yerleşmesi zaman alacaktı. Acıkmıştı, atıştırmalıkları da bitmişti. Yan koltuktaki suya uzanmak isterken, birden arabanın sarsılması ile neye uğradığı şaşırmıştı. Aracının kontrolünü kaybetmemeye çalışarak zar zor sağa çekti ve durdurdu. Derin bir nefes aldı, ufak çaplı kalp krizi geçiriyor olabilirdi. Korkmuştu, normalde 9 saatte gidilen yolu, o 11 saate çıkarmıştı. Verdiği molalar ve hız yapmayı sevmemesi bundaki en büyük etkendi saatine baktı öğleden sonra 17:00 olmuştu. Arabadan inmeden önce sağına soluna bakındı. Yolda bir şeye mi çarpmıştı emin değildi. "Umarım düşündüğüm şey değildir." diyerek, arabadan indiğinde tam olarak düşündüğü şeyle karşılaştı; lastiği patlamıştı.

Bir eliyle rüzgârla uçuşan saçlarını kulağının arkasına sıkıştırmaya çalışırken, bir elini beline atmış üzgün, sıkıntılı bir surat ifadesi ile patlayan tekere bakıyordu. "Tamam, Mayda sorun yok, bu kötüye yorulacak bir işaret değil. Sakın o düşünceye girme. Babam öğretmişti, zamanında bisiklet tekeri ile başlamamış mıydık? Bunu da göstermişti. Yapabilirsin! Şimdi önce ne yapıyorduk? Stepne ve kriko! Tamam, oradan başlıyoruz, işe koyulma zamanı." diyerek, bagaja yöneldi. Kapısını açtığında ise lastik değiştirmekten daha zor bir manzarayla karşılaşınca kendi kendine sinirlendi. Bagajı boşaltması gerekiyordu. "Tamam" dedi, yine kendine "sakin ol, nefes al sen halledersin." Sonra da işe koyuldu. Bagajı boşaltırken, söylenmeye devam etti. Öyle cılız bir kız değildi. Yaptığı işten dolayı minyon ama kaslıydı. Yine de valizleri çıkartıp tekrar yerine yerleştireceği ve yaklaşık 40 dakika sonra tekrar çıkartacağı aklına geldikçe sinirleniyordu, elinde değildi.

Saçları gürdü, doğal bir dalgası vardı çikolata rengindeydi. Baharın başlangıcı olmasına rağmen, bu saatte bile yakıcı bir sıcak vardı. Saçlarıyla mücadele etmekten vazgeçmişti. "Kötü şans" dedi, sadece sesli söylenmeye başlamıştı artık. "Bu herkesin başına gelebilir Mayda, abartma şanssızlık işte" dedi, yine yüksek sesle. Güçlü bir yapısı vardı ama yine de zorlanıyordu. "Ne diye bu kadar eşya ile doldurdum ki ben bu arabayı" dedi. Keşke hepsini kargo ile gönderseydim, ne aptalsın Mayda of" diyerek, boşalttı tüm valizleri. Sonra da stepne ve krikoyu alarak patlak lastiğin yanına gitti. Bir süre uğraştı krikoyla aracını kaldırdıktan sonra yüklenmeye çalıştı stepneye, nefes nefese kalmıştı. O sırada, aracının arkasına park eden arabayı da o arabadan inip yanına gelmiş olan kişiyi de fark etmemişti.

"Yardım lazım mı demişti?" Cevap gelmeyince onu duymadığını da anladı. Kadın, kendi kendine söyleniyordu. Söyledikleri tebessüm etmesine sebep olmuştu. Hemen toparladı kendini.

Güneş' in kesildiğini anladığında, ellerine bulaşan siyah lekeleri, farkında olmadan yüzüne bulaştırmıştı. Yanağındaki ve alnındaki siyah ise benzeyen lekeyle bakışlarını yanında dikilmiş, ona seslenen yabancı adama kaldırdığının farkında değildi. Adama baktı biran, "bir şey mi söylemişti? Bir şey söylediyse de onu duymamıştı." Olduğu yerden, doğrulmak isterken sendeledi. Sendelemesiyle birlikte, düşmesine ramak kala adam kolundan yakaladı.

"Ne dediniz duymadım pardon?"

"Yardım lazım mı demiştim?"

"Ha!" Bir adama, bir lastiğine baktı epey yol kat etmişti aslında sadece birazcık daha diyordu. Adam da bir ona, bir patlak lastiğe bakıyordu, hala cevap vermemişti. Yorgun görünen ama akılda kalıcı bir yüze sahipti. Saçları güneşte erimiş çikolatayı andırıyordu. Başını kaldırıp baktığında, gözlerinin de aynı tonda olduğunu gördü. Kocaman gözleri vardı, sıcacık. Tek bir damla bal tonu ile çevrelenmişti haleli kısmı...

Şaşkınlığını üzerinden atan Mayda, "aslında lazım, teşekkür ederim bilmediğim bir şey değil ama beni biraz zorladı sanırım. Arabada çok fazla eşyam olduğu için" dedi, sakince açıklamıştı. Adam hayret etti, terslenmeyi göze alarak ve emin olamayarak durmuştu. Buralarda herkes birbirini tanır yardım etmekten de almaktan da çekinmezdi. Ama bu kadın, yabancıydı. Onu ilk defa görüyordu. Muhtemelen tatil için gelmiştir diye içinden geçiriyordu. Bir yandan da cevap verdi.

"Pekâlâ, o zaman müsaadenizle" dedi ve işe koyuldu. Mayda kenara çekilmiş, rahatça çalışabilmesi için ona alan vermişti. Önünden çekilip eğildiği anda güneş gözlerini kısmasına neden olmuştu.

"Neden bu kadar sıcak?" diyerek, aslında yine kendi kendine konuştuğu sırada, gelen cevap adamın varlığını hatırlattı.

"Normalde bu kadar olmazdı ama bugün ekstra bir durum yaşanıyor. Rüzgâra rağmen hem de."

"Ah evet, o da var" dedi, uçuşan saçlarıyla mücadele ederken. Arkadaki araca baktı. Siyah bir arazi aracıydı. Jeep marka bir arabaydı. Eski ama bakımlı bir araba, güzeldi.

"Araba çok güzel, iyi bakılmış" dedi. İstemsizce çıkmıştı dudaklarından, içinden geçirdiği düşünceler... Çenesi düşmüştü herhalde, normalde yabancılarla hemen muhabbete giremezdi.

"Teşekkürler, arabalarla ilgilenmeyi severim."

"Orasını anladık" dedi yine tutamamıştı. "Çenem kırılsın, ne diye coştun kızım bi dur!" Dedi içinden. Adam gülüyordu, belli belirsiz sarsılan omuzlarından anlamıştı.

"Komik olan ne?"

Adam işine konsantre olmuş devam ederken, bir anda durmuştu. Eğildiği yerden bakışlarını yakınında duran Mayda' ya kaldırdı. İri birer yeşim taşına benziyordu gözleri. Güneş vurdukça değişen bir tonu vardı.

"Affedersin, dalga geçmek niyetiyle gülmemiştim. Sadece verdiğin cevap basit ama netti."

"Bunun nesi var ki? Yani basit cevabımın?"

"Bir şeyi yok, sadece birbirimizi tanımıyoruz sanki daha önceden tanışıyormuşuz gibi bir rahatlıkla konuştuğunuz için içimden gülmek geldi. Bu sizi rahatsız ettiyse kusuruma bakmayın."

"Anladım, affedersiniz ben bir anda boş bulundum. Çenemin bağı koptu sanırım!" dediğinde adam yine gülmüştü.

"Şimdi ne var?"

"Pardon, gerçekten amacım gülmek değil. Hatta bugün benim için de aksiliklerle geçti. Sanırım sinirim bozuldu o yüzden muhtemelen."

"Anladım, size de bana da zor bir gün desenize?"

"Mayda delirdin vallahi, bütün gün yalnız yolculuk yaptın, tabii ondan sıkıldın sen. Çenene vurdu. Adam haklı, bir sus" diyerek söyleniyordu ki hiç beklemediği bir şey oldu. Çenesi dursa karnı durmuyordu. Önce bir guruldama sesi geldi. İkisi de sesi duymuştu. Mayda aniden iki eliyle karnını tuttu. "Cidden mi" dedi? Adam dönüp Mayda' ya baktığında, karnından ikinci ve daha güçlü bir ses geldi. Bu defa tutamadı kendini adam, sesli gülüyordu. Bir yandan da "affedersiniz, gülmek istememiştim ama elimde değil" dedi. Mayda kızarmaya başlamıştı. "Heh bir sen eksiktin! Rezil oldum off" diyerek, tam söylenmeye başlıyordu ki adam olduğu yerde doğruldu. Uzun boyluydu. Gülümsemesi tamamen silinmemişti yüzünden.

"Bitti, tamamdır."

"Yardımınız için çok teşekkür ederim."

"Rica ederim." derken, hala yüzünde olan gülümsemesiyle, ona bakan adama "ama olmaz ki hala gülüyorsunuz. Tamam, karnım guruldadı. Ne var yani? Çok acıktım, saatlerdir yoldayım, insanım nihayetinde" dedi. Biraz kızmış bir ifade ile... Aslında mesele, mahcubiyetini kızgınlığının ardına saklamaktı.

"Haklısınız, üzgünüm" dedi. Hala gülümsemeye devam ediyordu.

"Bence hiç üzgün değilsiniz! Sesiniz ve yüzünüz tamamen başka şeyler ifade ediyor. Ayıp ayıp mahcup olduğumu görmüyor musunuz?" diyerek, uzaklaşmaya başlamış aracının kapısını bile açmıştı.

"Bir saniye lütfen!"

"Ne var?"

"Eşyalar, dedi arka tarafı göstererek. Almadan mı gideceksiniz?" Hala gülümsüyordu.

Mayda gözlerini sımsıkı kapattı, bir nefes daha verdi.

"Hı hı evet onca yolu Selimiye' ye 20 km kala, onları tam burada bırakayım diye getirdim zaten!" "Aptal Mayda iyice aklın gitti." Dedi, kendi kendine sesli ve kızgın bir şekilde konuşuyordu.

"Mayda" dedi, adam sessizce ne kadar değişik bir isim.

"Bakın, bir espriyi daha kaldıramayacağım. O yüzden dikkatli konuşsanız iyi olur. Şu dakika itibari ile çileden çıkmak üzereyim!" Diyerek, uyarıcı bir ses tonu takınmaya çalışarak konuşuyordu.

Başından beri en çok kendisinin konuştuğunun, adamın ne kadar az cümle kurduğunun farkındaydı. Yine de kendi mahcubiyetini ört bas etmek istercesine çenesine vurmuştu. Aynı zaman da bagaja yönelmişti. Son kalan gücüyle, eşyaları arabaya tıkıştırmaya çalışıyordu. Normalde düzenliydi ama şuan düzen müzen umurunda değildi. O sırada adamın, yanına yaklaştığını fark etmedi bile.

"Bana bırakın."

"Ben hallederim, yeterince yardımcı oldunuz."

"İzin verin, içim rahat etmez sizi bu halde bırakırsam."

"İyi, tamam madem o kadar ısrar ettiniz."

"Canına minnetti. Bu adam, yine niye gülüyordu yahu! Deli ediyor beni!" Yanında dikilirken, tavırlı tavırlı ellerini göğsünde birleştirdi.

Adam ise, "tam bir baş belası" diyordu, içinden. Tam son kalan valizi de koymak için kaldırdığında Mayda' nın karnı, isyan edercesine yine guruldadığında bu sefer Mayda da tutamadı kendini. Sinirleri iyice gerilmişti ve birden kahkahayla gülmeye başladı. Aynı anda adam da gülmeye başlamıştı.

Gülerken, "kusura bakma bu kez sen başladın gülmeye" dediğinde;

"Haklısın, gül gitsin" dedi, neşeli sesi ile sinir minir kalmamıştı. Gözünden yaş gelinceye kadar ikisi de güldüler.

"Tekrar teşekkür ederim. Hem lastik hem de eşyalarım için."

"Rica ederim, Mayda Hanım."

"Bi saniye, siz adımı nereden biliyorsunuz?" Diyerek, bir anda ciddileşen yüz ifadesi ile baktı adama.

"Az önce kendi kendinize söylenirken siz söylediniz." Dedi, adam gayet açık bir şekilde.

"Ha tamam, anladım. Peki, görüşmek üzere, benim gitmem lazım artık."

"Görüşürüz o halde" dedi, o da gayrı ihtiyari. Mayda arkasını dönmüş giderken "çenen kırılsın Mayda, karnın açlıktan gebersin de konuşamayacak hale gel Mayda." Diyordu, "görüşmek üzere ne! Ne demek görüşürüz? Yürü kızım yürü. Sakın bakma arkana, yeterince rezil oldun!"

Arkadan gelen sesle döndü baktı. Adam ona yaklaşıyordu. "Bir şey unuttunuz." Dedi,

"Anlamadım neyi unuttum ki?"

"Adımı sormayı?"

Afalladı Mayda. "Ne diyor bu deve?" Dağılan saçlarını, zapt etmeye çalışırken aydınlandı bir anda.

"Ah tabii, isminizi bahşeder misiniz lütfen?" Dedi, tavırlıydı sesi. Neye tavır yaptığını da anlamadı. Adam yine gülümsedi, başını öne eğmişti ama bu gizlenmesine yetmemişti.

"Eee, söylemeyecek misiniz?"

"Tunahan..."

"Tunahan" dedi, Mayda tekrar ederek.

"Artık gidebilir miyim?"

"Tabii, önden buyurun lütfen" dedi, gülümseyerek. Mayda' daki zoraki gülümsemeyi de fark etmişti. Garip bir şekilde bu hoşuna gitmişti. Saçlarını savurmalık bir sahneydi ama gerek yoktu, zaten savruluyordu... Mayda aracını çalıştırıp yola çıktı. Ardından da Tunahan. Mayda sürekli aynaya bakıyordu. "Neden peşimden geliyor bu adam? Ah Mayda, tanımaz etmezsin, ne diye yakın gibi davrandın ki! Sapık mı acaba? Yok canım, hiç öyle birine benzemiyordu. Daha neler. Saçmalama, sen de yani! Yoo gayet de sıkıntılı bir adam olabilir. Zaten sürekli gülüp durdu. Aman Allah' ım! Kötü şansla giriş yaptım memlekete. Of Mayda! Bu böyle olmayacak." Dedi, bir daha baktı. Hala peşindeydi. Selimiye sapağını da az önce geçmişlerdi. "Biraz daha ilerle bakalım, hala geliyorsa haddini bildirirsin. Manyak oldum iyice kendi kendime konuşmaktan! Yok yok bu böyle olmaz." Diyerek, çekti sağa. Birden dörtlüleri yakarak...

Tunahan

"Aynı yere döndü, demek ki Selimiye' de kalacak. İlginç... Eee, niye durdu ki şimdi bu yine? Acaba başka bir sorun mu çıktı? Neyse ne Tunahan. Sen yoluna devam et. İyi de ya sorun varsa? Dur oğlum dur, bugün bitmeyecek belli!" Diyerek, kendisiyle tartışmanın sonucunda çekti arabasını Mayda' nın aracının tam arkasına. Daha arabadan inmeye fırsat bulamadan, Mayda sol kapının yanında dikilmiş, gayet ciddi bir ifadeyle camı tıklatıyordu. Tunahan camını indirdi. Aksiliklere rağmen gayet yardımsever günündeydi.

Tam, "bir sorun mu..." dedi, devamını getiremedi duydukları karşısında neye uğradığını şaşırmıştı.

"Sen beni mi takip ediyorsun?" Takipçi sapık, falan mısın hayırdır?"

"Yok artık! Çattık cidden!"

"Ne dedin sen?" O anda aklıma Sevda Demirel' in Hande Ataizi' ne çakması gelmişti. "Mayda off Mayda, nereden geldi aklına şimdi! Zaten hep olmadık zamanlarda olmadık şeyleri düşün!"

"Kulaklarında sorun mu var? Dediğimi duydun bence!"

"Duydum duydum da ne kadar saçma konuştuğunun farkında mısın?"

"Ne? Sen baksana bana bir yardım ettin eyvallah biz de teşekkür ettik. Ne diye peşimden geliyorsun?"

"Cidden bana bu soruyu mu soruyorsun? Tam olarak anladığım gibi yani?"

"Aklı da kıt bunun tövbe yarabbim! Soruma soruyla mı cevap veriyorsun? Şimdi polisi arıyorum, sen görürsün! Esas ben çattık ya!"

Tunahan' ın sabrı taşmıştı artık, hışımla indi arabadan. Çünkü ciddi ciddi takipçi sapık diyordu. Saçmalığın daniskası. "Daha neler! Ne sandın sen beni? Tabii ki seni takip etmiyorum Mayda! Sabrımı mı sınıyorsun sen benim!"

"Bağırma bana Tunahan!" Dedi, ondan daha yüksek bir sesle.

"Bağırmıyorum!" dedi, dişlerini sıkarak!

"Hem takip ediyorsun, hem de inkar ediyorsun!"

"Allah allah, şimdi delireceğim ya ne takibi? Evime gidiyorum evime! Sana hesap mı vereceğim!"

"Ne?"

"Ne ne?"

"Madem öyle, niye durdun?"

"Yine bir sorun çıktı sandım da ondan durdum! Ama sorunun kendisi senmişsin!" Dedi, öfkeyle.

"Bu defa, cidden batırdın Mayda!" dedi, içinden...

"Şey," dedi mahcup bir şekilde.

"Ney?" Dedi, hala kızgın olan Tunahan.

"Şey hep açlıktan, vallahi açlıktan nevrim döndü. Düşünme yetimi kaybettim herhalde, affedersin." Dedi, sesi usulca içine kaçmaya başlamıştı!

"İftiraya kurban gidiyordum neredeyse! Kuru kuru affedesinle geçiştiriyorsun bir de! Polisi ben aramalıyım esas ama yufka yürekliyim yapamam."

"Özür diledik işte! Ne diye uzatıyorsun ki! Sebebini de söyledim hem, ne olur uzatmasan. Nereden bileyim ben, ilk defa görüyorum seni bir anda çıktın karşıma. Böyle düşünmem normal olamaz mı?"

"Soruyor birde normalmiş!"

"Şimdi konumuz bu mu Tunahan?"

"Konumuz ne olsun istiyorsun Mayda?"

"Ben... Ben bir şey istemiyorum, sadece bir an önce evime gidip, yerleşmek ve yemek yemek istiyorum be adam!"

"İyi git ye yemeğini, önce sinirlendir sonra da kaç! Ne ala memleket."

"Kaçmıyorum!"

"Gitmek istiyorum dedin."

"Dedim, istiyorum çünkü."

Gülmeye başladı Tunahan, evet bir anda gülmeye başladı.

"Neye gülüyorsun sen yine Allah aşkına? Komik olan ne? Sabahtan beri karşımda gülüyorsun."

"Sen, tam bir baş belasısın ona gülüyorum."

"Sensin o! Uyuz deve!"

"Efendim!"

"Efendiler kovalasın seni! Ben gidiyorum! Sen gülmeye devam et." Diyerek, saçlarını da havalı bir şekilde savurarak, hızlı adımlarla yürüyüp arabasına bindi. Biner binmez de kafasını direksiyona vurmaya başladı. "Aptal Mayda, kafasız Mayda, ne diye adama höykürüyorsun! Yoluna baksana sen! Adam haklı ama feci bir şekilde sinirime dokunuyor! Pis deve ne olacak! Açlıktan düşünme yetimi yitirdim ben, o yüzden." Diye, kendini ikna etmişti en son tam aracını çalıştırmıştı ki camı tıkladı. Derin bir nefes çekti içine...

"İndirdi camını ne vardı?"

"Sana bir tavsiye vereyim mi?"

"Tavsiyene gerek yok, desem dinleyeceksin sanki?" dediğini, duymazdan gelerek konuşmaya devam etti Tunahan.

"Bir adamın, sinir katsayıları ile oynayıp, sonra da hiçbir şey yokmuş gibi çekip gitmeye kalkma bir daha. Bir de mümkünse aç kalma! Yaramıyor sana belli!"

"Canım ne isterse onu yaparım, seni ilgilendirmez!" Diyerek, gaza olması gerektiğinden bir tık daha fazla basıp uzaklaşmıştı... Son bir defa daha baktı ardına, Tunahan hala orada dikiliyordu... "Aman" dedi, içinden "ne de olsa bir daha karşılaşmayız. Bence bütün karşılaşmaları bugüne sığdırdık bitti! Ağaç olası varmış, benle hiç alakası yok." Diyerek, içini de rahatlatmıştı eve vardığında. Gitmeden önce temizlikçi ayarlamış, evi temizletmişti Allah'tan! Buzdolabının kapağını açtı gayri ihtiyari, tabii dolabı doldurtmayı unutmuştu! Tam takır kuru bakır manzara ona, o manzaraya baktı kaldı. Guruldama sesi geldi yine, minik karnından! Pes etti, arabasına gidip eşyalarını zor bela çıkarıp, eve bıraktıktan sonra yemek, yemek için bir yer bulmaya gitti. Aklında türlü türlü ege mutfağı görüntüleri vardı sadece...

Tunahan

"Cidden, saç baş yolmalık biri! Hem beni takipçi zannediyor hem de kendisiyle ilgili çok fazla bilgi veriyor! Ayarlarımı bozuyor benim, acaba başkalarıyla da böyle mi konuşuyor? Herkese böyle bilgi vermeye devam ederse, gerçekten bir takipçi edinebilir! Tehlikeli bir durum, gerçi buralarda sorun olmaz ama yine de... Neyse ne ya ben ne diye düşünüyorsam, hanımefendi canının istediğini yapacakmış zaten! Laflara bak ya sinir harbi yaşattı bana, şurada yardım edelim derken madara olduk iyi mi! Takılma Tunahan, senin gününde pek iyi geçmedi. Gününde değil belli ki! Ben de ne diye üzerine gittiysem. Normalde umurumda olmazdı ya, neyse işim başımdan aşkın zaten! Ama beni burada böyle bırakarak çekip gitmesinin hesabını yazdım kenara! Çaresine sonra bakacağız artık! Cesur kadın! Nasıl diklendi ama paçayı yırtacağım diye! Neyse ben niye burada hala dikiliyorsam düş yola Tunahan! "

Dalış sırasında, bir öğrencisinin yaşadığı aksilikle başlamıştı sabahı, neyse ki sorun büyük değildi. Öğrencisi, hastanede gözetim altında kalacaktı bugün. Günün yarısını hastanede geçirmişti. Yıllardır böyle bir sorunla karşılaşmamıştı. Bu ilkti onun için o yüzden de canı baya sıkılmış, keyfi kaçmıştı. Dersin kalan kısmını iptal etmişti. Eğitimini yurt dışında tamamlamıştı. Henüz çocukken ailesi İngiltere'ye yerleşmişti. Çocukluğu ve gençliği, eğitim hayatı İngiltere' de geçmişti. Yazları Selimiye'ye memleketine kuzenlerinin yanına gelirlerdi ayrıca burada da evleri vardı. Kesin dönüş yapmaya karar verdiğinde evle ilgilenmesi gerektiğini biliyordu. Babası, marangozdu ondan da eğitim almıştı. Evlerinin tadilata ihtiyacı vardı, gelir gelmez de bununla ilgilenmişti. Henüz 8 ay olmuştu geleli ama Selimiye'deki ahbapları destek olmuştu. 8 ayın nasıl geçtiğini anlamamıştı bile, kısacası elinden her iş geliyordu.

Herkese yardımcı oluyordu. Yeri geldiğinde balıkçılık, yeri geldiğinde marangoz, tamir işleriyle de ilgilenirdi. Genel olarak, tüm spor dallarıyla ilgiliydi. Denizle olan bağı başkaydı. Kendi dalış okulunu açmak istiyordu ve bunun için de çalışmalarına başlamıştı. Ailesi, hala İngiltere'deydi. Bir kız, bir de erkek kardeşi vardı. Eğitimlerine orada devam ediyorlardı. Her yaz, Türkiye' ye gelmek onun için çok özeldi çocukluğundan beri. Aşıktı Türkiye' ye, her zaman burada yaşamaktı hayali. Keşmekeşten hoşlanmazdı, hayatı sakin ve basit yaşamayı severdi. Bunu İngiltere' de yapamayacağını anlamıştı. Çok başarılı olmasına rağmen, insanların doyumsuz ve inanılmaz bir hızla yaşadığı hayatın içinde göremedi kendini hiçbir zaman.

Aşık olmuştu 3 yıl süren bir ilişki yaşamıştı, ta ki sevgilisi tarafından aldatılana kadar. O gün, onun miladı olmuştu. Her şeyi bırakıp yeni ve hep istediği hayatı yaşamak için adımını atmıştı. Huzurluydu burada. İnsanlar doğal, samimi sıcaktı. Çıkar ilişkilerinin dışında başka bir dünyaydı istediği. Bugün dalış okulu için emlakçıyla görüşmesi vardı ama iptal etmek zorunda kalmıştı. Birikimlerini hep hayalini kurduğu iş için doğru yönlendirmişti. Emlakçı iki gün sonrasına randevu verebilmişti. Buna da takılmıştı kafası işler planladığı gibi gitmediği için canı sıkılmıştı. Çapkın biri değildi ama görünüşünden dolayı kızların ilgisini hep çekerdi. O ise sadık olmayı bilirdi. Aile bağları güçlüydü. Kardeşleri ondan biraz daha farklı, küçük çapta çılgın tip ve karaktere sahiptiler ama Tunahan gerçekçiydi.

Yolda giderken Mayda' yı düşündü bir an! Kimdi bu kadın? Birden bire nereden çıkmıştı. Gerçi çok sinir bozucu olduğu kesindi. Durup dururken onu sinirlendirmeyi başarmıştı. "Neyse ne Tuhanahan." dedi, kendi kendine "zaten karşılamazsın bir daha boşver" diyerek, önce evine gitti. "Bugün havanın nesi var böyle?" Klimayı sonuna kadar açarak! Evi denize çok yakındı. Gider gitmez denize daldı, üzerindeki bu gereksiz gerginliği atmalıydı. Yaklaşık 20 dakika hiç durmadan yüzdükten sonra duşa girdi. Kendine buzlu bir kahve yaptı. Kahvesinin azaldığını fark edip dostunu aradı. Diğer verdiği siparişlerle birlikte yarın onu da alacaktı. Biraz serinleyip, rahatladıktan sonra yemek için hazırlıklarına başladı. Yemeği düşününce Mayda geldi aklına yine "acaba yemek yiyebilmiş miydi?" İsyan eden midesinin sesi geldi kulağına, istemsizce gülümserken buldu kendini. Sonra da "onun aç karnı seni niye düşündürüyor Tunahan" dedi, kadın aklına gelince sinirleniyordu gereksiz yere.

Mayda

Açacağı spa merkezi için gelmeden önce emlakçıyla görüşmüştü. En yakın zamanda görmek istiyorum demişti. "İki gün sonra ancak" demişti, emlakçı çok netti. Çok şirin, güzel, yerel Ege yemekleri yapan butik bir restorana girmişti.

Çok sıcak karşılanmıştı. Bu karşılanma ve güler yüz sayesinde üzerindeki gerilim azalmıştı. Karnı da doyunca daha harika hissedecekti.

"Hoş geldiniz, küçük hanım? Ne istersiniz?"

"Hoş bulduk" dedi, kocaman gülümseyerek.

"O kadar açım ki tüm otları yiyebilirim." Gülümsemeye devam ederken, gözleri kısılıyordu.

Nergis Hanım, önce şaşırmış sonra da gülmüştü. "Tabii birazdan geliyorum canım" diyerek, uzaklaştı. Nergis hanımı herkes severdi. Çok sevecen, orta yaşlı bir kadındı. "Hay Allah" dedi, içinden "kızcağız çok acıkmış belli, yorgun da görünüyor." Diyerek, mutfağına girdi. Kendi elleriyle yapardı yemeklerini. Demirbaşıydı Selimiye'nin.

Mayda "ne gündü ama" dedi, içinden neyse ki eve daha doğrusu artık yeni evime geldim. Yemekten sonra yerleşecekti. Nasıl olsa vakti vardı. Artık koşuşturmalı bir hayat yaşamayacaktı. Oradan oraya koşmaktan, hayatını yaşayamamaktan dolayı inanılmaz bir bıkkınlık yaşamıştı. Sürekli yetişememe hissinden, hakaret işitmekten, yetersizmiş gibi hissettirilmesinden, hor görülmesinden yılmıştı. Manipüle edilmek hayatının ayrılmaz parçasıydı. Ne kadar enerjik olursa olsun o enerjiyi emmek için bekleyen sülük kılıklı insanlardan usanmıştı, bıkmıştı, yılmıştı... Hem iş hayatı, hem de özel hayatı saçma sapan bir döngüye girmişti.

Boşanmaya karar vermesi zaman almıştı. İnsanların çift karakterli olduğunu ilk defa kocasında görmüştü. Evlenmeden önce inanılmaz ince, düşünceli, sevgi dolu olan insan, evlendikten sonra tamamen değişmişti. Zamanla dayanılmayacak raddeye gelen hakaretler, şiddete dönüşmüştü. O noktada kararını verdi. Henüz gençti ve eski kocası onu çok güzel kandırmıştı. Tüm hayatını ona heba etmeyecekti. O, güven ve sevgi dolu huzurlu bir ailede büyümüştü. Tabii ki sorunlar olurdu ama aşılamayacak sorunlar değildi. Anne, babası birbirlerine saygısızlık yapmazdı. Küs kalamazlardı. Babası gönül almayı bilirdi. Hata insanoğlu içindi ama telafi edilebilirdi, etmemek ise tercihti. Bunu anlayacak şekilde yetiştirilmişti.

Tahammül etmesi gereken, şeylerin sınırının olması gerektiğini öğretmişti ailesi. Onlara minnettardı. Onu böyle bir yetiştirdikleri için. Çok özlüyordu annesini ve babasını... Kaybın sızısının hiç dinmediğini kendisi de kardeşleri de çok iyi biliyordu. Yarın sabah ilk iş mezarlarını ziyaret edecekti. Arda, annemin içine hiç sinmemişti. "İçime sinmiyor kızım, emin misin?" Derdi. İçine sinmeyen o şeyde, ne kadar haklı olduğunu söylemeye gidecektim. Arday' la bir buçuk yıl evli kalmıştık. Boşanma süreci de pek normal geçmemişti. Benden vazgeçmediğini söylemişti boşanmanın gerçekleştiği gün! Bir ay önce beklediğim karar neticelenmişti, hemen ardından da hazırlıklarımı yapmıştım. Sonuç olarak işte buradaydım.

"Kızım dalmışsın, iyi misin?"

"Ah kusura bakmayın, bir şey mi söylemiştiniz?"

"Başka istediğin bir şey var mı canım?"

Buradaki herkes garip bir şekilde hemen samimi oluyordu. Asıl tuhaf olan ise o samimiyete siz de farkında olmadan teslim oluyordunuz. Gülümsedim en samimisinden. Tüm bu güzellikler masaya ne ara gelmişti. Gözlerim büyümüştü, bununla beraber midem de durur mu? Hemen guruldamıştı.

Nergis hanım, gülmeye başlamıştı. "Sen bir an önce yemeğe başla kızım. Başka bir ihtiyacın olursa seslen bana. İsmim Nergis bu arada senin ismin ne?"

Biraz utanmıştım ama artık koyvermenin, yemeğe hücum etmenin zamanıydı.

"İsmim Mayda. Memnun oldum, teşekkür ederim her şey için."

"Rica ederim, kızım afiyet olsun." Gülümsemesi, bana annemi hatırlattı. Acaba tanır mıydı annemi? O giderken ben yemeğe başlamıştım. Yaşadığım mutluluk, doymuşluk hissinden geliyordu. Başka hiçbir şey beni o an bu denli mutlu edemezdi.

Hesabı ödeyip çıkmaya hazırlandığımda Nergis Hanım yanıma gelerek, elindeki paketleri bana uzattı. "Sen buralarda yenisin sanırım. Bizde misafir eli boş gönderilmez. Yemeklerime yaptığın bir dolu övgü için teşekkür ederim. Çok tatlı bir kızsın. Sevdim seni. Yine gel. Bunları da al, geç saatte acıkırsan atıştırırsın canım." Diyerek, itiraz etmeme bile müsaade etmeden uğurladı beni.

"Kadına bak, resmen içimi okudu." Diyordu, giderken elinde paketlere sevgiyle baktı. Markete uğraması gerekiyordu. Çok yorgundu ama sabah kahvaltısını çok severdi. Uyandığında gitmekle, şimdi uğramak arasında kaldı. En yakın yere uğrar, şimdilik birkaç parça şey alırım diyerek, düşündüğü şeyi yaptı. Oradan da eve gitti. Hava kararmıştı. Uzun zamandır bu eve gelmediği için ev hem yabancı, hem de tanıdıktı. Bir saate yakın bir süre yerleşmeye çalıştı ama uykusuna yenik düşmüştü...

Ertesi sabah uyandığında yeni bir gündü. Huzurlu uyandı, her şey tertemiz mis gibi kokuyordu... Sonra kuşların cıvıltısı geldi kulağına, yatağında gerindi. Saat henüz erkendi. Her sabah yürüyüş yapıp, koşardı. Rutinini seviyordu. Tembellik yapmazdı. Hemen kalktı yataktan, banyoya gitti. Hazırlıklarını tamamlayıp üzerine yarım bir tayt, bol salaş bir tişört giydi. Aşağıya indi, bir bardak ılık su içip, Nergis Hanım' ın verdiği meyvelerden yedi. Boş mideyle asla koşamazdı. Sonra da evden bahçeye çıktı. Denizi gördüğünde gözleri, denize yansıyan sabahın ilk ışıkları gibi parıldadı. Çiçekler açıyordu, ağaçlar yeşeriyordu, kuşlar cıvıldıyordu, hayat canlanıyordu. Etrafını izlerken anın tadını çıkardı bir süre. Tıpkı benim gibi... Gördüğü şeylerde kendinden de nüanslar bularak. Sahil yoluna döndü ve yürümeye başladı. Sonra kulaklığını taktı ve kendi dünyasıyla arasına hiçbir şeyin girmesine izin vermeden koşmaya başladı. Yaklaşık 20 dakika aralıksız koşmuştu. Tekrar yürümeye başladı. Her attığı adımda, yeni bir şey için keşfe çıkmanın mutluluğunu yaşıyordu. Keyfi yerindeydi.

Aradan ne kadar geçtiğini bilmiyordu. Birden durdu. Karşısına bir ev çıkmıştı. Çok güzeldi. Bir süre evi inceledi, kendi evi gibiydi. Sahile çok yakındı. Bu ev de bakımlıydı, büyük bir bahçesi vardı. Meyve ağaçları ile doluydu, her biri ayrı renklerde çiçekler açmıştı. Orada durmuş eve bakarken "acaba kimin evi? Sonuçta komşum sayılır. Komşularla da iyi anlaşmak gerekir." Diye, düşünürken arkasından kimin geldiğinden habersiz, döndü yoluna devam etmek adına. Dönmesiyle birlikte atacağı adımı havada kaldı. "Yok artık dedi, cidden mi? Bu devenin burada ne işi var?" Diye, söylenmeye başladı. "Ama deve de deveydi yani. Yüzüyordu muhtemelen, sudan yeni çıkmış bir hali vardı, ama sudan çıkmış balık gibi değildi hiç neden?" Diyerek, sorguladı. "O balık şu an direkt bana bakıyordu.. " Göz temasını kesmeden ona doğru yaklaşan Tunahan da şaşırmıştı. Ona yaklaşırken, "Ne alaka, bu kadın burada diye" o da sorguluyordu.

Üzerinden, denizin tuzlu suyu damlıyordu elinde havlusu kurulanmaya çalışıyordu. "Keşke kurulanmasa." Dedi, Mayda. O hareket ettikçe, kasları gözüne batıyordu. Deve kaslıymış meğersem, güzel bir yüzü ve gür kumral saçları vardı. Boyu muhtemelen 1.88 falandı, malum deve dedik kendisine. Bu kadar da olmaz ama tesadüf mü yani? Mayda, kendi kendine konuşurken Tunahan da yanına gelmişti.

"Günaydın." Dedi, en iyimser haliyle.

"Bismillah" dedi, Mayda içinden "sese bak," sabah sabah böyle bir manzara onun için bile akıllara zarardı. "Aman neyse ne sonuçta uyuz bir deve kendileri!"

"Günaydın." Dedi, onun tam tersine gayet memnuniyetsiz bir sesle.

"Neden buradasın?" Dedi, Tunahan hiç uzatmadan gayet net "yardım mı lazım demeye korkuyorum."

"Ukala! Ne yardım isteyeceğim be senden!"

"Ya sabır!" çekti içinden, Tunahan sabah sabah onu görmeyi hiç beklemiyordu üzerine bir de sinirlenmeyi hiç ama hiç istemiyordu.

"Senin sorunun ne? Neden sürekli beni tersliyorsun? Evimin önünde dikilen sensin ama yine ben mi suçluyum!" Dedi, evini işaret ederek.

"Evin mi? Burası senin evin mi? Yok artık!"

"Aynen, yok artık! Kalacak yere mi ihtiyacın var bu defa da!"

"Hop ağır ol, bakalım! Ne alaka şimdi, geçerken gördüm baktık sadece yemedik evini!"

Güldü Tunahan, bu kız bunu nasıl başarıyordu. Onu hem delirtiyor hem de güldürüyordu.

"Ne var? Yine neden gülüyorsun uyuz uyuz? Sinirimi bozma benim güzel bir gün geçirmek istiyorum."

"Allah allah, güzel bir güne ihtiyacı olan tek sen misin? Benim de günüm mahvoluyor şu an bilmem anlatabildim mi?"

"Ne dedin sen? Ukala, kabasın işte! Ne halin varsa gör." Diyerek, anında atkuyruğu yaptığı saçını, Tunahan'ın gözüne gözüne savurarak ve söylenerek uzaklaşmaya başladı.

Tunahan ise, onu kızdırdığı için kendinden memnun bir ifadeyle gülerek arkasından baktı. Çiçek gibi kokuyordu sacları ama hangi çiçekti çözemedi o an sonra da bunu düşündüğü için kendine söylenerek evine gitti. Koşuyor demek ki... Kendisi de her sabah koşardı, bu sabah koşmak istememiş yüzmeyi tercih etmişti. Ne demişti o dün, "evime mi yerleşmek istiyorum" demişti. Burada mı yaşayacaktı. Kimdi bu kadın? Neyse çıkar kokusu yakında diyerek, duşa attı kendisini kahvaltıdan sonra dalış okuluna gidecekti.

"Çok ilginç." Dedi, kendi kendine "böyle karşıma çıkıp duracak belli ki, ayrıca komşuyuz resmen! Ama o henüz bunu bilmiyor." Dedi, içinden "aman Mayda bilse ne olacak komşuculuk oynayacak halimiz yok ya!" Dedi, kendi kendine güldü. Koşmaya devam etti en az 1 saat koşardı... Düşüncelerinden arınarak.

Bugün İstanbul'dan kargoladığı eşyaları gelecekti. İşi çoktu yani... Eve geri döndüğünde, saatine baktı daha vakti vardı. Hemen duşa girip hazırlandı, alışveriş için dışarıya çıktı. Arabasını satmamıştı, seviyordu biraz fazla dikkat çeken bir arabaydı, canlı kırmızı bir renk üstü açılan bir BMW.. "Buralar için pek de uygun değilsin güzelim, ha ne dersin? Alışırsın be ne olacak sanki beraber alışırız. O tuhaf bakışlara aldırma sen, geçecek onlar." Diyerek, arabasıyla konuştuğunu biri görse, cidden deli olduğunu düşünebilirlerdi. Mezarlığa gitmeyi bir gün daha ertelemişti. Her ziyaretinde içi çıkana kadar ağlardı. Onu o halde kimse görsün istemiyordu. Selimiye de büyük bir marketin olmadığını hatırladı. Onun için merkeze gitmesi gerekecekti ama o kadar vaki yoktu. Buradaki esnaflardan alışveriş yapacaktı. Bu bile heyecanlanmasına sebep oluyordu. Severdi küçük yerlerden, yerel esnaftan alışveriş yapmayı. Arabasını merkeze yakın bir yere çekti. Alışveriş için gezmeye başladı. Her şey çok güzel, leziz ve taze görünüyordu. Balıkçı tezgâhına yanaştı önce, akşama balık pişirebilirdi.

"Kolay gelsin, levrek alabilir miyim bir tane, küçük olmasın ama?"

"Tabii gızım hemen verem."

"Teşekkürler, yalnız fırında pişireceğim temizliğini de yapabilir misiniz?"

"Yaparın gızım."

"Misafir min?"

"Aslında değilim, evim burada Balcıoğullarını tanırsınız?"

"Anaa, tanımam mı, bilmemmi gızım rahmetli Halil Efe abimle çok hasbihal ederdik. Eyi de tavla oynardık, çok severdim çok... Allah rahmet eylesin, dua istediler." Dedi, sesi hüzünlenmişti konuşurken babam çok iyi tavla oynardı.

"Ben Halil Efe Balcıoğlu'nun kızıyım adım Mayda, burada yaşayacağım artık dün geldim."

"Amannn essah mı gızz? Sen ne ara büyüdün ya böyle? Nasıl gözelce bi gız olmuşsun. Maşallah suphanallah gızım, ne iyi etmişin sen her zaman gel ben sana en taze balıklarımdan ayırırın." Dedi, gülerek neşeli bir tipti. Sevmiştim, böyle küçük yerlerde insanların gülümsemesi hiç zor değildi.

"Bende İdris gızım balıkçı idris amcan. Bundan sonra ne ihtiyacın olura gel."

"Gelirim, teşekkür ederim."

"Ee, yalınız mı geldin ki? Kardeşlerin de vardı?"

"Bir tek ben geldim İdris amca."

"Eyi ettin eyi.. Sen şimdi balığın yanına salatada yaparsın. Bizim dıdıktan al, tazedir körpedir sebzeleri."

"Dıdık mı? O ne ki?" dedi, şüpheyle.

Balıkçı gülüyordu, "he dıdık Salih ee bizim manav işte."

"Ha tabii." Dedi gülümseyerek, sanki buradaki herkesi tanıyormuş gibi konuşuyordu onunla.

"Dıdık Salih, Salih Mayda gızıma sebze ver en körpelerinden, bildin mi kim olduğunu diye sordu Salih'e? Salih Mayda' ya baktı ama tanıyamadı.

"Yok bilmedim gızım kimsin?"demişti ama İdris amca hevesle onun yerine cevap verdi.

"Halil'in gızı, bizim Halil Efe'nin buraya gelmiş, artık burada yaşayacakmış bizimde gızımız ya artık." Dedi, gülerek baya da yüksek sesle konuşuyordu. "Mahallede duymayan kalmayacaktı buraya döndüğümü belli" dedi, içinden Mayda.

"Amannn, ne kadar da büyümüşsün sen gızz, hoş geldin dur ben hemen hazırlıyorum sana malzemelerini."

"Sağ olun Salih Bey."

"Gız Bey ne, Salih amca deycen ya!"

Birbirlerine sıcacık gülümsediler.

"O zaman, ben şu kafeden kahve almaya gitsem, hemen dönerim olur mu?

"Get gıızm get, kayfesi iyidir bizim göreli' nin."

"Göreli?" Dedi, içinden burada herkesin bir lakabı vardı anlaşılan, öğreniriz elbet dedi içinden kafeye doğru yürüyordu... İçeriye girip, selam verdi.

"Bana bir buzlu göreli verir misiniz?" Dediğinde, Yakup karşısında ki kızın yüzüne garip garip baktı. "Ulan acaba yeni bir kahve türü çıktı da ben mi bilmiyorum." Dedi, sessizce...

"Affedersiniz?" Dedi, genç adamın şaşkın sesi "ne istediniz?"

"Buzlu americano?"

"Hah" dedi, bir eliyle kafasını kaşır gibi yaparak "şimdi oldu."

"Neden öyle söylediniz ki?"

"Ee az önce buzlu göreli istediniz de benden o yüzden şaşırdım haliyle."

Az önce ne dediğini hatırlayınca, gülmeye başladı Mayda kendine. Baya sesli gülüyordu hem de "özür dilerim, yanlışlıkla çıktı ağzımdan sanırım kusura bakmayın. İdris amca kafamı karıştırdı da biraz, buralarda herkesin lakabı varmış anlaşılan."

"Şimdi anladım, siz buralı değilsiniz göreliye mi git dediler?" bir yandan da kahvesini hazırlıyordu.

"Evet." Dedi, hala gülüyordu.

Yakup' da gülümsüyordu, "gülmekte haklısınız buyurun kahveniz." Dedi, Mayda parasını ödedi Yakup ise, "kim bu güzel kız acaba? Güzeldi, samimiydi, gülmesi daha da güzeldi." Sonra daldığı gibi çıktı bu hülyadan. Onları izleyen Tunahan'ı, yeni fark etmişti. Ama bir gariplik vardı Tunahan'da canı mı sıkkındı?

Mayda da kapıya döndüğünde donup kalmıştı.

"Oo Tunahan, hoş geldin kahveni senin için hazırlamıştım."

"Merhaba." Dedi, soğuk soğuk.

"Merhaba" dedi, Mayda aynı soğuklukla.

"Siz tanışıyor musunuz?" dedi, ortamın hafiften gerildiğini hisseden Yakup.

"Sayılır" dedi, ikisi de aynı anda.

"Böyle karşılaşmayı bırakmalıyız bence." Dedi, gıcık gıcık.

"Aynen öyle." Dedi, Tunahan "her yerdesin bakıyorum da!"

"Sana mı soracağım nereye gideceğimi?"

"Sormazsan hatırım kalır, demek isterdim ama istemez." Dedi, Tunahan da niye yine durduk yere sinirlenmişti ki.

"Kabasın!"

"Bilmukabele!"

Mayda, yine saçlarını savura savura bir yandan da ayaklarını yere vura vura çıktı gitti.

"Ne oluyor Tunahan bu ne gerilim yahu?"

"Neye gülüyordunuz siz öyle? O kadar komik olan neydi?"

"Ya hiç sorma, bizim İdris amca, göreliye git demiş, kız da geldi bir tane buzlu göreli istiyorum dedi sakin sakin ona gülüyorduk." Dedi, tekrar gülmeye başlamıştı. Tunahan'ın tersine, o aksi bir ifadeyle bakıyordu arkadaşına.

"Kahvem hazır mı demiştin, alayım ben onu acelem var. Sonra konuşuruz." Dedi, parasını bankonun üzerine bırakıp hızlıca çıktı. Mayda, İdris amcanın oradaydı alişverişe çıkmış hanımefendi! Dedi içinden.

Manav Salih seslendi, "gızım hazır siparişlerin."

"Teşekkür ederim." Dedi, hepsinin parasını ödeyerek, arabasına doğru yöneldi elindekileri bırakıp fırına ve bakkala uğrayacaktı Tunahan yetişti ona "ver bana" dedi, elinden paketleri alarak "başka alacağın varsa gidip al."

"Sen ne yaptığını zannediyorsun be, ver poşetlerimi kendim taşırım"

"Ben taşırım dedim."

"Taşı diyen mi oldu sana?"

"Olmadı ama ben taşımak istiyorum."

"Hayda, sende bir sıkıntı var artık eminim."

"Diyene de bakın," diye atışırlarken Nergis Hanım geldi. İdris, Yakup ve Salih de seyirciydi bu tatışmaya. İlk müdahale eden Nergis oldu.

"Çocuklar, hayrola bu ne öfke? Böyle didişirseniz erkenden yaşlanırsınız siz." Dediğinde, kızgın ve kısık gözlerle Tunahan'a bakan Mayda, hemen topladı kendini şahsen dün gayet cici bir kız olarak tanımıştı onu Nergis Hanım, cadı olduğunu düşünmesini istemezdi.

"Nergis Hanım kusura bakmayın, biz şeyyy." Dedi, önüne bakarak.

"Nergis abla kusura bakma." Dedi, ciddiyetle Tunahan.

İdris araya girerek girdi, "ne diye gıza bağırıyorsun? Halil' Efe'nin manetidir o bilesin."

"Halil Efe mi?" dedi, Tunahan anlayamadı kimdi...

"Neyse" dedi, Mayda "benim gitmem lazım, eşyalarım gelecek geciktim bazı kişilerin yüzünden!" dedi, Tunahan'a çaktırmadan öfkeli bir bakış atarak arabam şurada zaten dedi ama o yöne baktığında arabasını göremedi.

"Amann gızım," dedi, Salih o gırmızı araba senin miydi? Ee onu götürdüler az önce."

"Ne? Kim, nereye götürdü?" dedi, şok içinde.

"Çektiler onu, yanlış park etmişsin."

"Olamaz, bir bu eksikti off. " Dedi, üzülerek ve sinir olarak. "Tam da sırasıydı yani! Geç kalacağım."

İdris, "Tunahan gidin alın Mayda gızımın arabasını, para falan da ödetmen sakın ha."

"Ama İdris amca?"

"Ne ama? Gidin dedim. Mayda' yı yalnız bırakma bu bir emirdir ha gerisini sen bilin."

İkisi de itiraz edemeyeceklerini anlamıştı, mecburen yürümeye başladılar yan yana tek kelime etmeden. Onları izleyen mahalleli arkalarından gülüyorlardı.

"Bunların hali, hal değil ben söyleyeyim." Dedi, Nergis.

İdris, "ben bilmen orasına bakılır, hayde dağılın." Diyerek, ortamı bir anda dağıtmıştı.

"Tunahan'ın arabasına doğru ilerlerken ikisi de sessizdi. Ne arkalarına baktılar ne de birbirlerine... Tunahan aracını açıp elindeki poşetleri arkaya bıraktı, sonra da Mayda'nın binmesi için ön kapıyı açtı. Mayda hala yüzüne bakamıyordu... Hayatının ortasına düşen bu adam kimdi ve neden onu her gördüğünde kendini kaybedip agresifleşiyordu? Aslında durum tam tersi gibi de olabilirdi, Tunahan da aynı hislere sahipti muhtemelen o da onun hayatının tam ortasına düşmüş gibi görünmüyor muydu buradan bakınca? Düşünceliydi Mayda ve az önce yaşadıklarından dolayı da kızgın. Yüzü kızarmaya başlamıştı. Hissediyordu hiç sevmiyordu hâlbuki gerginliği, agrasifliği, öyleyse niye onu gördüğü her defasında bu hale bürünüyordu.

Düşücelerini Tunahan'ın tuhaf sesi böldü, "bu kadar düşünecek ne var? Bin işte şu arabaya, geç kalıyorum sen değil miydin? İdris amcayı duydun! Sen onları henüz tanımıyorsun biz bu arabaya binip uzaklaşana kadar bizi izleyecekler. Eğer arabanı almazsam burnumdan getirirler. O yüzden inat etmeyi düşünüyorsan etme. Şuan etme ve bin!"

Al işte, yine yapıyordu yine benim sabrımı zorluyordu. "Bunu yapmanı ben söylemedim, kendim gidebilirim. Derdini git onlara anlat!"

"Derdimi açıkça söyledim az önce! Şimdi uslu uslu şu arabaya geçecek misin?"

"Bilmem sence yapar mıyım?" Dedi, imalı bir şekilde.

"Ya sabır! La havle! İlla beni delirteceksin değil mi? Ne var bir şeye de itiraz etmesen diklenmesen! Bu kadar mı zor! Tek yaptığım sana yardım etmekti! Etmez olaydım..."

"Etmeseydin o zaman.." Diye, bağırdı Mayda. "Yine söylüyorum, ben senden yardım istemedim."

"Teklif ettiğimde, kabul ettin ama!"

"Nereden bilebilirdim sürekli yüzüme vuracağını!"

"Allah'ım, cidden lütfen sadece sus ve arabaya bin!"

"Sen bana emir veremezsin!"

"Tunahan!" diye, bir ses geldi manavın oradan "hala ne bekliyorsunuz? Ara verin kavganıza neyi paylaşamıyorsanız artık! Gidin alın Mayda gızımn arabasını!" Diye, bağırıyordu İdris.

"Al işte, gördün mü senin yüzünden azar işitiyorum bu yaşta! Daha neler gelecek başıma Allah bilir." Diyerek, pes etti ve arabasına bindi. Mayda ise, yan tarafta açık kapının yanında dikiliyordu hala. Arabayı çalıştırdı Tunahan, hiçbir demiyordu hayret dedi Mayda sustu. İdris amcanın etkisi büyük sanırım diye, geçirdi içinden sonra da arabaya bindi. Hiç konuşmazsa bir sıkıntı da olmazdı. Sustu yol boyunca ikisi de. Hava yine sıcaktı.. Yarım saatlik bir yolculuğun ardından otoparka girdiler. Genç bir adam karşıladı onları.

"Oo Tunahan, hayırdır seni hangi rüzgâr attı buraya?" Derken, bir yandan da arabada bekleyen kadına baktı. "O kim?"

"Şurada duran kırmızı arabanın sahibi, burada yeni İdris amca gönderdi beni arabayı almaya geldik."

"Anladım tamam, işlem gerekmez arabasını alıp gidebilir."

"Sağ ol Emre."

"Neyin var senin?"

"İyiyim, sadece biraz başım ağrıyor."

"Havadandır, iki gündür baya bir bunaltıcı."

"Öyle sanırım, neyse eyvallah görüşürüz."

"Görüşürüz, İdris amcama selamlarımı ilet."

"İletirim.. Hadi kolay gelsin." Başı gerçekten de ağrıyordu ince bir sızı girmişti tam olarak kafe' ye adım attığı anda başlamıştı hem de arabasına gitti ve;

"Mayda arabanı alabilirsin, herhangi bir işlem ve ödeme yapmana gerek yok." Dediğinde, sessizce indi arabadan Mayda, arka koltuğa uzanıp poşetlerini de alarak dışarıya indiğinde sıcak hava yüzüne vurdu. "Klimanın gözünü seveyim" dedi, içinden.

Arabasına gitmeden önce, uzaktan onları izleyen adama baktı. Sonra bakışlarını gerçekten de yorgun görünen Tunahan'a çevirdi.

"Ateşkes." Dedi, Tunahan'ın Emre'de olan bakışları, ani bir hareketle Mayda' ya döndü ne dediğini çok iyi duymasına rağmen...

"Efendim?"

"Duydun işte, seninle didişmekten usandım. Ben böyle biri değilim, yani normalde ama seni her gördüğümde sinirlerim zıplıyor nedenini de bilmiyorum. O yüzden sorma bir şey. Yardımın için tekrar teşekkür ederim. Cidden hemen gitmem lazım yoksa çok geç kalacağım. Hoşçakal..." Diyerek, Tunahan'ın bir şey söylemesine fırsat vermeden yanından uzaklaştı. Arabasına binerken başıyla Emre'ye de teşekkür mahiyetinde hareket yaptıktan sonra oradan gitti.

Tunahan ise, hala az önce olanların etkisindeydi. Sürekli değişen ruh haline güvenmeli miydi? Ateşkes mi ilan etmişti, iyi de bana sormadı ki? Dedi, içinden kendi kendine söyleyeceğini söyleyip çekip gitmek de yok öyle küçük hanım dedi ve o da arabasına binip ardından yola düştü. Mayda, iyi mi yoksa kötü mü yaptığını düşünüyordu. Ateşkes ilan etmekle ama o an yorulduğunu hissetmişti ve bu histen hoşlanmamıştı neyse ne dedi fırına ve bakkala uğrayıp hemen eve gitmesi gerekiyordu. O yüzden de acele ederek sürdü arabasını işlerini de hallederek hemen eve geçti adamlar yoldayken aramışlardı biraz da söylenerek, geç kaldığını dile getirmişlerdi. Neyse ki çok geç kalmamıştı. Elindekileri alelacele buzdolabına tıktı. Sonra da adamları yönlendirerek eşyaların taşınma olayına daldı.

Tunahan, evine giderken bu defa sabah onun geldiği yönden gitmek istedi. Orada bayadır boş olan bir ev vardı acaba oraya mı taşınıyor? Diye, içinden geçirerek devam etti. Tahmin ettiği gibiydi evin önünde küçük bir kamyon ve yabancı adamlar vardı. Geçip gitmesi gerekiyorken, aracını yavaşlattı ve durdu. Onları izlerken aklından, bu ıssız sayılabilecek yerde bu adamlarla neden tek başına olması gerektiğine canı sıkıldı. Gitsem mi acaba dedi, yok dedi içinde ki ses gerek yok! İyi de tek başına dedi, sanane dedi içindeki ses, haklısın banane değil mi? Burada mı beklesem dedi, o da sana uymaz dedi ses, kızı haklı mı çıkaracaksın takipçi misin sen? Arada kalmıştı kendi kendine sinir oldu! Hiç böyle kararsız bir adam olmamıştı hem de hiç! Evine gitmeye karar verdi ve gitti.

Mayda, yaklaşık 2 saat süren taşıma yerleştirme işini, bitirdikten sonra rahat bir nefes aldı! Hava hala çok sıcaktı, duş muş kesmez beni dedi. Hadi kızım sezonu açmanın vaktidir diyerek, odasına çıktı ve mayosunu giydi üzerine de keten beyaz elbisesini geçirerek sahilin yolunu tuttu. 5 dakikalık yürüme mesafesinin verdiği mutluluğu düşündü güldü. İstanbul'da çektiği trafiği anımsayarak... Mayda denizi çok severdi yaz ya da kış fark etmezdi. Deniz olmayan bir yerde yaşayabileceğini asla düşünmüyordu.

Hassas bir vücudu vardı. Güneşe karşı alerjisi oluşmuştu son 4 yılda. Önceden hiç kullanmadığı kadar koruyucu boca etmişti kendine akşamüstü olmasına rağmen hastanelik olmak istemiyordu. Bir süre öylece oturup denizi ve hafiften pembeleşmeye başlayan gökyüzünü izledi. Sonra da suya attı kendini yüzmek çok iyi gelmişti 15 dakika boyunca suda kaldıktan sonra çıkıp kurulandı serdiği havlunun üzerine uzandı. Artık bir şey olmaz herhalde güneşin yakıcı sıcaklığı kayboluyordu. Diye, düşünerek serin olan su üşütmüştü azıcık! Başına geleceklerden habersiz uykuya daldı. 20 dakika sonra suratını yalayan sevimli bir köpek tarafından uyandırıldı.

Uyuyakaldığına inanamıyordu... Biraz daha köpeği sevdikten sonra eve geçip duş aldı. Aynada gördüğü kırmızı yüzü ve vücudunun şokuyla irkildi. Ama acı hissetmiyordu, muhtemelen bir ton para vermesi işe yaramıştı koruyucu etkiliydi. Hazırlanıp akşam yemeği için mutfağa gitti. Balığı hazırlayıp pişmesi için fırına koydu. Balık pişerken salatasını hazırladı. Masayı hazırladı ve keyifli, lezzetli bir yemek yedi. Deniz börülcesi de yapmıştı çok seviyordu. Ablasıyla bir saat konuştuktan sonra uyumaya gitti sabah erken kalkacaktı ve emlakçıyla görüşmesi vardı. Uyuması zor olmadı ama uyanışı akıllara zarardı. Ağlıyordu acıdan resmen. Her yeri yanıyor, vücuduna iğneler batırılıyormuş gibi oluyordu bir yandan da üşüyordu ateşi de çıkmıştı.

"İnanamıyorum sana Mayda" dedi, acıdan inlerken yatakta sanki çiviler vardı. Daha önce de bu yüzden hastanelik olmuştu. Perişan bir haldeydi. Üzerinde kısa şort ve salaş bir tişört vardı. Her şey ona şuan fazlalık geliyor tenine değen her şey ona ekstradan acı veriyordu. Evde ilaç krem hiçbir şey yoktu. Saatine baktı, yataktan zorla doğrulup gece yarısını geçmişti. Hastaneye gitmem gerek bir an önce dedi, neler olacağını, başına neyin geleceğini çok iyi biliyordu. İki çeşit iğne ve serumla geçecekti gecesi! Ofladııı cidden canı fena halde yanıyordu. Saçı başı dağılmıştı bu kadar canım yanarken nasıl araba kullanacağım ben Allah'ım nerenin bokunu yedimde uyudum, ben nasıl böyle bir hata yaparım diyerek, sızlanıyordu.

Zorla çıktı yataktan, donuyordu resmen ama giyinmemeliydi. Ona kalsa polar battaniye, sıcak su torbası falan anca ısıtırdı. Ateşim ne kadar yüksek acaba dedi, kendi kendine arabasının anahtarını, çantasını ve telefonu alarak kendini kapıya attı. Ayakta bile duramıyorsun Mayda, yürümek adım atmak bile canını yakıyorken, nasıl araba kullancağım. Dedi, kendine... Sonra bir ses duydu, sahil tarafından sesin geldiği yöne ürpererek baktı. Bahçe ışıkları yanıyordu Allahtan! Kim var orada? Diye, seslenmek de deli cesareti olan bana yakışır ancak diyerek, söylendi kendine. Hırsız olsa, benim ben hırsız, azıcık evinizi saymam lazım mı diyecek, sorunun saçmalığına bak.

Köpek falandır dedi, aklına sahildeki köpeğin onu uyandırması geldi. Allah ondan razı olsundu, kim bilir o gelmese daha ne kadar uyuyacaktı orada! İyileşince ona mama almalıydı ödüle layıktı! Arabasına gitmeye çalıştığı sırada, aynı sesi yine duydu bu defa birazcık korktu. Bebek adımlarını hızlandırmaya çalıştı ama mümkünatı yoktu acıdan bağırmamak için kendini tutuyordu. Kendimi arabaya bir atsam, gerisi de gelir diyordu ama çok zordu onun için yürümek. Sonra sesin geldiği yöne baktı yine arabanın da kapılarını açmıştı. Hiç duymayı beklemediği bir ses geldi sonra kulağına;

"Mayda?" dedi, Tunahan'ın tanıdık sesi. İlk defa sesini duyduğuna memnun oldu Mayda.

"Tunahan sen misin?" diye, karşılık verdiğinde.

Tunahan artık iyice yaklaşmıştı "Sen bu saatte ne yapıyorsun?"

"Asıl sen bu saatte burada ne yapıyorsun? Beni korkutup kaçırmaya mı çalışıyorsun?"

"Formundasın yine maşallah. Üzgünüm, seni korkutmak istememiştim. Ben sadece yürüyüşe çıkmıştım uyuyamadım." Dediğinde, Onda bir tuhaflık olduğunu anlayacak kadar yakınına gelmişti. Gözleri ıslanmıştı. Ağlıyor muydu? Sesi de bir tuhaftı zaten.

"Sen ağlıyor musun? Ne oldu?"

"Tunahan ben..." dedi, "benim çok acil hastaneye gitmem lazım! Lütfen ben kullanabilecek durumda değilim."

Hemen harekete geçti Tunahan anahtarı aldı önce, sonra Mayda'nın kolundan tuttu. Yardım etmek istiyordu ama kolundan tuttuğu an Mayda çığlık attı. "Dokunma bana!" Diyerek, Tunahan Mayda' nın çığlığı basmasıyla anında çekti ellerini. Şaşkınlık içindeydi.

"Ne? Ne oldu, neyin var? Canını mı yaktım?"

"Senin bir suçun yok, ben şu an, iğneler batıyor her yanıma sanki çok ağrım var Tunahan ateşimde var. Dediğinde, Tunahan kolunu anlık tuttuğunda hissetmişti aşırı sıcaktı. "Tamam, hemen gidelim, hadi bin arabaya."

"Şu an benim için yürümek ne kadar zor haberin var mı? Sanki ben çabuk olmayı istemiyor muşum gibi konuşuyorsun! Dedi, inleyerek.

"Tamam, afedersin nasıl yapalım kucağıma alsam seni?"

"Az önce ben niye çığlık attım sence, keyfimden mi? Canım acıyor bana dokunamazsın ."

"Haklısın, düşünemedim. Tamam, sen bildiğin gibi yap." Dedi, haline üzülmüştü gerçekten canı fena halde yanıyordu belliydi.

"Neyin var peki? Ne oldu sana?"

Zorla arabaya binebilmişti, Tunahan ise koltuğu ayarlamakla meşguldü.

"Güneş." Dedi, Mayda inleyerek "Güneşe karşı alerjim var. Eger kendimden geçersem diye bil yani. Acile götür beni ne olur? Acele et çin işkencesinden beter inan bana şu yaşadığım..."

Tunahan biliyordu bu durumu, daha öncede karşılaşmıştı..

"Cidden mi? Siktir!" dedi, ağzından kaçmıştı bir anda Mayda'yla göz göze geldi. Tam özür dileyecekti ki...

"Hah işte aynen ondan!" dedi, Mayda da. Yol boyunca inledi, Tunahan alnına dokundu yavaşça yanıyordu.. Gözleri kapalıydı artık ama inlemeye devam ediyordu hatta ara ara gözyaşı döküyordu olabildiğince hızlı çıktı anayola, oradan da hastaneye arabayı acilin önünde durdurdu. Mayda kendinden geçmişti, ateş yüzündendi. "Mayda" dedi, cevap gelmedi. "Mayda uyanmalısın." Dedi, yine ses gelmedi mecburen dedi başka yolu yoktu. Telaşla arabadan indi ve Mayda' yı olabildiğince yavaş hareketlerle kucağına aldığında ani bir inilti koptu dudaklarından... Gözlerini hala açmamıştı, hızlıca acile girdi.

"Yardım edin." Dediği, an hemşirenin yönlendirmesiyle onu sedyeye yatırdı. Ne kadar yavaş olsa, onu pamuklara da sarsa o pamuklar ona iğneydi biliyordu.

"Nesi var böyle?" dedi, hemşire bir yandan da doktora seslendi.

"Alerji, güneşe alerjisi varmış ateşi de yükselmiş." Dedi, bir çırpıda.

Doktor gelmiş ve müdahaleye başlamıştı. "Ne kadar kalmış güneşte?" dedi, kızarmış yüzünü ve bacaklarını inceliyordu.

"Ben tam olarak bilmiyorum." Dedi, Tunahan.

"Tamam, hemşire hanım hemen damar yolu açın seruma katacağınız ilaçlar bunlar." diyerek, reçeteyi uzattı. "Ateşine ve tansiyonuna da bakın."

"Başka bir şeye alerjisi var mı?"

"Bilmiyorum, ben sadece kendinden geçmeden önce bana bu kadarını söyledi."

"Anladım, tamam hastanın kimliği sizde mi?"

"Bir saniye, arabada olması lazım." Diyerek, acilden çıkıp arabadan çantasını alıp geldi. Mecburen kurcalayacaktı çantayı, kimliğini bulup bankoya gitti ve kaydını yaptırdı. Mayda Balcıoğlu, bekâr, 25 yaşında, doğum yeri Selimiye. İşlemlerden sonra Mayda'nın yanına gitmişti hala kendinde değildi. Ya tesadüfen orada olmasaydı ne yapacaktı. Tek başına nasıl gelecekti. Yolda gelirken kendinden geçebilirdi. Endişeleniyordu onun için hem de bugün olanlardan sonra, daha da çok endişelendiğini fark etti. Endişelenmemeliydi...

Doktor Mayda'yı kontrol ettiğinde,

Doktor Mayda'yı kontrol ettiğinde,

"Ateşi 39 dereceye çıkmış, düşürmemiz lazım. Soğuk kompres yapılacak mecburen, serum da etkisini göstermeye başlar. Hemşire Hanım, ateş düşürücüde ekleyin seruma. Bu bitince ateşine bakıp, ikinci serumu takarsınız, solunuma da bakalım."

"Tabii Doktor Bey, hemen ilgileniyorum."

"Tansiyonu kaç?"

"11' e 6."

"Hımm, biraz düşük. Tamam, şimdilik durumunu takip edelim."

Tunahan, saate baktığında gece 4'e geliyordu. Mayda'nın iniltileri, yaklaşık yarım saattir daha da azalmıştı. Üçüncü serumu alıyordu. Arada uyanır gibi olmuştu. Gözlerini kısacık da olsa araladığında, göz göze gelmişlerdi ama tek kelime edemeden tekrar kapanmıştı gözleri. Saat 05.30 olduğunda, serumu çıkardılar. Ateşi de tansiyonu da daha normaldi ama hala acı çekiyordu, şiddeti azalsa da devam ediyordu. Uyanmıştı, üşümesi de hafiflemişti. Bütün gece tir tir titremişti. Buna rağmen birde üzerine buz kompresi yapılmıştı. Çocuklar gibi isyan ettiğini, mızmızlandığını muhtemelen hatırlamayacaktı.

"Daha iyi misin Mayda?"

"Tunahan sen misin? Sen neden buradasın?"

"Hatırlamıyordu, normaldi o kadar ateşle ayakta durması bile mucizeydi."

"Seni hastaneye getirdim. Hatırlamaman normal, ateşin çok yüksekti ama şimdi düştü."

"Saat kaç?" dedi, yutkunarak gözleri şişmişti boğazı kurumuştu.

"Sabah olmak üzere, su ister misin?"

"Evet, lütfen." Dedi, hafiften inleyerek...

Tunahan, su şişesini aldı ve yanına oturdu. "Hadi bakalım, birazcık doğrulsan yeterli ." dedi ve suyu içirdi. Karşısındaki kişi, sanki sürekli ona atarlanan ve tartışan aynı kadın değildi de başka birisiymiş gibiydi o anda...

"Ağrın hala çok mu?" dediğinde, gece o haldeyken bile ona çemkirmesi geldi aklına gülümsedi ama yüzüne yansıtmadı bu defa sadece içtendi....

"Daha iyi en azından, dayanılmaz değil."

"Çok şükür, beni gerçekten korkuttun."

"Üzgünüm, ben de korktum bu defa ki çok daha ağırdı."

"Daha önce kaç defa oldu?"

"3 defa. Alerji olduğunu fark edene kadar yani."

"Peki, ne diye güneşlendin o zaman, saf mısın? Deli misin?"

"Evet, aynen o dediğindendim! Manyak mısın? Sence, ben bilerek bu acıyı çeker miyim? Tövbe yarabbim ya!"

"Ne oldu öyleyse? Nasıl oldu da bu hale geldin?"

"Hayret bir şey ya! 10 dakika yüzeyim dedim. Malum hava da deli gibi ya bu aralar, sonra sudan çıkınca dalmışım işte."

"Uyudun mu güneşin altında! Sana inanamıyorum. İyi ki bilerek yapmamışsın!"

"Neden bana bağırıyorsun sen yine? Tabii ki bilerek yapmadım!"

"Hak ediyorsun da ondan! Sen insanı çileden çıkartırsın! Daha dikkatli olmalıydın Mayda!"

"Söylüyorum ya işte bilerek olmadı diye anlamıyor musun sen? Aklın mı kıt biraz, delireceğim ya!"

"Çenenin maşallahı var ama yerinde olduğuna göre gerçekten iyileştin demek ki?" dedi, imalı bir şekilde hala kızgındı.

"Çenemin sebebi sensen demek ki!" dedi, Mayda gözlerini öfkeyle kısarak.

Hemşirenin sesi geldi yandan, öksürür gibi yapmıştı. İkisi de başını aniden sinirli bir halde o yöne çevirdi.

"Mayda Hanım, iyi misiniz? Ateşiniz 36.7' ye düştü. Geldiğinizde 39 dereceydi."

"Ne? O kadar çok muydu gerçekten?"

"Evet, tansiyonunuz da düşüktü. Şimdi nasıl hissediyorsunuz?"

"Ben, daha iyiyim ama canım hala acıyor. Biliyorum hemen geçmez ama iğne falan yapsanız olmaz mı?"

"Doktorunuz size reçete yazacak. Serumunuz bitti, 3 tane serum aldınız dinlenmeniz gerek."

"Anladım, yani çıkabilir miyim artık?"

"Evet, hemen ayağa kalkmayın ama tansiyonunuzdan dolayı başınız dönebilir."

"Evet, biliyorum. Benim tansiyonum normalde de düşüktür alışkınım ben sorun yok."

"Pekâlâ, o zaman doktor sizi gördükten sonra işlemler için bankoya gidebilirsiniz."

"Teşekkür ederim."

"Geçmiş olsun Mayda Hanım."

"Sen önce yavaşça oturmaya çalış bakalım sonra ayağa kalkarsın. Ben gelmeden kalkma sakın! İşlemleri halledip geliyorum."

"Tamam." İtiraz edecek hali olmadığından susmuştu. O sırada Doktor yanına gelmişti.

"Mayda Hanım, nasılsınız? Daha iyi görünüyorsunuz. Size yanık kremi yazdım ayrıca ağrınız olursa diye onun içinde krem yazdım. Her ihtimale karşı iğne de yazıyorum. Bugün gün içinde rahatsız hissederseniz yaptırırsınız. Birkaç gün daha sürebilir."

"İyiyim, teşekkür ederim. Biliyorum, Doktor Bey dayanılmaz olan kısmı atlattığıma memnunum."

"Pekâlâ, geçmiş olsun istediğinizde gidebilirsiniz. Bol bol sıvı alın ve güneşten kaçının."

"Teşekkür ederim."

Tunahan geldiğinde, Mayda ayağa kalkmıştı başı çok az dönüyordu, sendeledi o sırda Tunahan,

"Ben gelmeden kalkma demedim mi? Sen niye hiç söz dinlemiyorsun?"

"İyiyim ben, geçti merak etme."

"Belli iyisin, az önce sendeledin. Demek ki tansiyonun hala iyi değil."

"Gerçekten iyiyim bir anlık bir şeydi. Artık gitmek istiyorum."

"Gidelim, eczaneye uğramamız gerek."

"Evet, o ilaçları almam lazım."

"Tamam, ben halledeceğim. Yürüyebilecek misin?"

"Evet, sana da bir sürü zahmet verdim. Özür dilerim, keşke beklemeseydin teşekkür ederim."

"Teşekküre de, özre de gerek yok."

Minnetsiz deve ne olacak. Bana yardım ettiğin için bu defa susacağım. Dua et hala halim yok. Diye, içinden geçirmekle yetindi bu kez.

Tunahan, nöbetçi eczanede durup reçetedeki ilaçları almıştı sonra da Mayda' nın evine gittiler. Onu evine bıraktıktan ve iyi olduğundan emin olduktan sonra kendi evine geçti sabaha kadar hiç uyumamıştı. Gitmeden önce de çantasından daha önce çıkardığı telefonuna numarasını yazmak için "telefonun şifresini açar mısın? Demişti.

"Neden?"

"Neden olabilir acaba? Numaramı kaydedeceğim Mayda, başka ne olabilir!"

"Tamam." Dedi, yalnızca...

"Hayret, itiraz etmedi diye içinden geçirdi Tunahan. Böylelikle numarasını kaydettikten sonra onun numarasını da kendi telefonuna kaydetti.

"Şimdi dinlen, öğlen seni kontrole gelirim." Diyerek, cevap vermesini beklemeden gitti.

...

 

Yorum yapmayı unutmayın, tabii yıldıza basmayı da... Keyifli okumalar...

 

Loading...
0%