Yeni Üyelik
16.
Bölüm

15. BÖLÜM(Sinek Vızıltısı)

@nefelicalliope

Yeni bölümle geldim nazarlıklarım:))

Hadi bakalım okuyun okutturun:) Arkadaşlarınıza önerin okurken gülüp eğlendiğiniz keyif aldığınız kurguyu sadece kendinize saklamayın :) Şaka bir yana kurgunun ilerlemesi için bol bol tanıtıma ihtiyacı var. Bebek Mayda' m, bebek adımları ile ilerliyor. 5K olduk şükür oyun 1K olmasına sadece parmak sayısı kadar ihtiyaç kaldı.

Yıldızımızı parlatmayı unutmadıysak. Buyurun hikayeye;

"Sinek Vızıltısı"

"Sessizliğimin içindeki sırrı, yalnızca bana ait olan içimdeki toprağa gömmüştüm. Sineğin üzerine toprak atınca, ölüyor muydu? Toprağım gittiğim yer miydi? Geldiğim yer miydi? Giden miydi en çok yarım olan, kalan mıydı?"

Ben alık alık iç sele konuşurken, o bir anda bir eliyle belimden tuttu. Diğer eliyle yataktan destek alarak, ikimizi de oturur konuma getirdi. Bu ani hareketleri ile daha önce kalbimi pıtı pıtı attırırken, şimdi kalbime pata küte girişmişti. Ben aramıza giren mesafe ile özlemini çekerken, o bunu nasıl başarıyordu bilmiyorum. Çünkü dudaklarının davetkâr duruşuna daha ne kadar dayanacaktım emin değildim. Bakışlarımın dudaklarına kaydığını fark etmiş olacak ki bana olan bakışları yine ısınmıştı. Başını bana doğru eğdiğinde beni öpmesi için kıvranıyordum. Adi köpek kıvranmamı görmek hoşuna gitmiş gibi çapkın çapkın gülümseyerek yaklaştı ve tembel öpüşüyle dudaklarımı şımarttı.

İçime yapışan ve her zaman orada olan o yapışkan ölü sinek vızıltısını görmezden gelerek kendimi ona teslim ettim. Tam kendimi kaptırdığım anda karnım yine guruldamaz mı? Tunahan beni bıraktı. Tabii ki bırakırdı ben olsam ben de bırakırdım.

"Allah'ım canımı al al da bu utançtan kurtulayım."

"Yemekleri boş ver, neredeyse sabah oldu. Ben duşa girip ardından sana mükellef bir kahvaltı sofrası hazırlayacağım." dedi,

Hala üzerimde gülmekten sarsılırken, "Ben duştayken seni bu büyük utancınla baş başa bırakıyorum. Hızlı bir duş olacak. Yoksa seni de yanımda götürmekten büyük zevk duyardım ama güzelim karnişin buna müsaade etmiyor ne yazık ki o yüzden, birlikte alacağımız duşu sonraya saklıyorum. Sonra sen de duşa girersin." dedi.

Beni hızlıca alnımdan öperken üzerimden de kalktı. Ve ben daha ne olduğunu anlayamadan o arkasını dönüp, yanımdan uzaklaşıp kapısı kırık banyoma rahat bir şekilde girdi. Benim evimde bu kadar rahat hareket etmesi ayrıca çekici geliyordu.

"Uyuz deve ne olacak." dedim birden bire ağzımdan kaçtı. Hâlbuki içimden söylemeyi planlamıştım. O bunu duymazdan gelerek,

"Beni izlemeyi gerçekten de seviyorsun değil mi?" dedi, kahkaha atarak.

"Böbürlenmeyi kes!" dedim, ardından. O gözden kaybolunca ben de olanları düşündüm.

Gerçekten de hızlı bir duş alıp çıkmıştı. Yanıma gelip beni öperken ıslak saçları gıdıklanmama neden oldu. Gülümsedim. "Kes şunu Tunahan."

"Emredersiniz leydim." dedi, "Farkından mısın bilmiyorum ama bugün benimle fazlasıyla emir kipiyle konuştun. Ve bu cezasız kalmayacak."

Afallamış ve irileşmiş gözlerimle ona bakarak "Bu sayılmaz. Olağanüstü bir durumdu."

"Ne olursa olsun yapmamalıydın." dedi, fısıldayarak.

"Hadi ama!" dediğimde mızmızlanarak,

"Belki bu olağanüstü durum, cezada indirime gitmeme sebep olur. Tabii sonraki hareketlerinin durumuna bağlı."

"Ukala deve ne olacak." dedim, sırıttı.

"Kabullendin yani, hem de bu kadar çabuk."

"Etmese miydim?" dedim, kabahatini bilen çocuklar gibiydim. Her türlü indirim kabulümdü

"Et tabii, etmeye mahkûmsun da sen de bir haller var ama çözeceğim." dedi, tam bir akıllı bıdıktı. Konunun yönünü değiştirmek isteyerek,

"Cezam ne olacak peki?"

Bakıyorum da pek bir heveslisin." dedi, sorgularcasına. Ee adama sürekli carla inatlaş sonra da hemen kabul edince herhâlde şüphelenecekti. Neyse ki şüphelendiği ile kalacaktı. Bir şey de gözünden kaçsın be sülün.

"Heves demeyelim de hatamı anladım diyelim."

"Bu daha da enteresan." dedi.

Onu kendimden uzaklaştırmaya çalışarak,

"Hani sen bana kahvaltı hazırlayacaktın?" dedim, karnımı işaret ederek. "Bu gece yeterince rezil oldum. Hatta rezil olmalara doyamadım. Sen de bundan baya bir keyif aldın. Benim nazarımda da bunun bir cezası olacak Tunahan Bey." dedim, altta kalır mıyım?

"Heh işte benim Mayda' m geri döndü." dedi, gülümseyerek alnımdan öptü.

"Haklısın," dedi, elini karnıma götürerek, "Seni çok fazla aç bıraktım. Bu da benim hatam. Cezama razıyım yeter ki senden gelsin." dedi, bakışları yine güneşin sıcaklığına kavuşmuştu. Onu böyle görünce içim rahatladı. Gülümsedim onun sıcaklığında içim ısındı eridim.

"Ceza indirimi istiyorsan, hemen görevini yapmaya başlasan iyi olur."

"Emrederseniz leydim." dedi, yine gülerek.

"Sen sevdin bunu bence, bundan sonra ben hep öyle konuşayım ne dersin Tunahan?"

"Seni seviyorum Mayda, bundan istediğin kadar istifade edebilirsin." diye çat diye yüzüme bir gerçeği daha patlatmıştı.

Acımasız kopek! Aklımı da kalbimi de yerinden söküp almıştı. Dilim de lal olmuştu sanki bir şey diyemiyordum.

"Sen bu anlaşmayı bir düşün." dedi, gülümseyerek ben gözlerimi kırpıştırarak ona bakarken,

"Ama duşunu alırken düşün." dedi, beni de kendisiyle birlikte kaldırıp "Hadi banyoya."

"Ben asli görevime gidiyorum." dedi, yatak odamdan çıkarken sanki varlığı uzun zamandır her zaman oradaymış gibi rahat ve doğaldı.

"Nasıl olsa mutfağın yabancısı değilsin. Keyfine bak." dedim, ardından da duşa girdim.

"Ucuz atlattın Mayda, aferin kız, valla bir aferini hak ettin." dedim kendi saçımı aynanın karşısında okşayarak.

Tunahan aşağıda kahvaltı hazırlarken, ben de hızlı bir duş alıp üzerimi değiştirdim ve yanına indim.

Masayı görünce dilim tutuldu

Masayı görünce dilim tutuldu. Gerçekten de kahvaltı çok güzel görünüyordu. "Miden bayram edecek Mayda." dedim, kendime. Gülümsemem genişlemiş bir halde masaya doğru ilerlerken Tunahan da bana döndü.

"Çeneni kapat çeneni." dedi, gülümseyerek.

"Bunu nasıl başarıyorsun bilmiyorum ama her defasında beni tam kalbimden vuruyorsun."

Bana elinde omlet tavası ile yaklaştı.

"Hedefime odaklıyımdır." dedi, sırıtarak bir elimle çıplak omuzuna vurdum."

"Ukalalık seviyen arttı senin sanki hım."

"Vurmasana, seni bu gece pek bir şiddete meyilli gördüm."

"Ah hiç hatırlatma." dedim, bir yandan da omlet tavasından gelen kokunun büyüsüne kapılarak ona doğru eğildim ve kokladım.

O bana gülerken, ben mest olmuştum. Gözlerimin kalp şeklini aldığından emindim.

"Hadi!" dedim, kolundan tutarak "Artık yiyelim ne olur, bakarsın birazdan yangın çıkar. Evi su basar falan neme lazım bende bu şansızlık varken." dedim. Gülmeye başladığında, onu da sürükleyerek masaya götürdüm.

"Mayda, sus inan benimde başka bir olayı kaldıracak gücüm kalmadı. Hem aç olan sadece sen değilsin. Hadi yiyelim."

Tabiri caizse o çayları doldurmaya gittiği an omlete yumuldum. Aman Allah' ım bu nasıl bir lezzetti böyle. Bu adam cidden inanılmazdı. Bir omlet ya, bir omlet en fazla ne kadar lezzetli olabilirdi.

"Büyücüsün sen." dedim, çay bardakları ile yanıma geldiğinde, yüzüme şok içinde baktı.

"Anlamadım?"

"Yemek büyücüsüsün." dediğimde, yine sarsılarak gülmeye başladı.

Onu izlerken, bu şahane manzarayı ömrüm boyunca unutmayacaktım.

Çatalını alırken, "Ee devam etsene." dedi, ben onu seyre dalmış bakarken.

"Ediyorum. Ama sen niye üzerine bir şey giymedin?"

"Neden? Rahatsız mı oldun?"

"Hayır yani,"

"Yani ne?"

"Dikkatimi dağıtıyorsun Tunahan oldu mu!"

"İyi, bu güzel. Dikkatin hep bende dağılsın." dedi, yine muzurluk peşindeydi. Gülümsedim.

"Olur, kabul. Seve seve."

Sohbet ederek kahvaltımızı bitirdiğimizde, masada bir şey kalmamıştı.

"Of çok yedim." dedim, sızlanarak.

"Çok yemedin ama hızlı yedin." dedi, çokbilmiş.

"Hazımsızlık yapacak."

"Şu an inan umurumda değil." dedim keyiften.

"Belli belli."

"Eline sağlık Tunahan, hepsi çok güzeldi. Midemi şımarttığın için teşekkür ederim."

"Her zaman." dedi, gülerek.

Evet, saltanatım buraya kadardı. Masayı toplarken, "Tunahan?" dedim,

"Efendim güzelim." dedi, her şey o kadar güzel ve huzurluydu ki, dün geceki kabustan eser yoktu. Hatta benim, kendi kabusumdan da yoktu.

"Dün gece olanlar..." dedim, sustum ikimizde tezgahın yanındaydık. Ayakta yan yana dururken, onun gerilen yüzünü ve kilitlenen çenesini gördüm.

Ona uzandım, bir elimle yüzüne dokunup, "Senin suçun değildi." dedim. Elindekileri tezgâha bırakıp, bana döndü. Bakışları yine koyulaşmıştı.

"Yanılıyorsun Mayda, benim suçumdu. Benim yüzümden bunları yaşadın."

"Hayır, Birce' nin yüzünden bunları yaşıyoruz. Lütfen kendini suçlama. Çünkü ben seni suçlamıyorum." Bilmesini istiyordum. Onu gerçekten de suçlamadığımı hatta her zaman yanında olacağımı bilsin anlasın istedim.

"Biliyorum güzelim ama benimle olan bağı yüzünden bunları yasadığımızı deştirmez.

"Eskiden, o bağ eskidendi ve atık onunla bir bağın yok. Bunu çok net görebiliyorum ve senin adına mutluyum."

"Bunca şeyden sonra bunu söylüyor olman büyük nezaket."

"Hayır, beni anlamıyorsun. Bana bak? Dedim, ısrarla "Bak bana Tunahan, sence bunu nezaket olsun diye mi söylüyorum?"

"Sen çok başkasın Mayda." dedi, gözleri yumuşamıştı.

"İşte benim Tunahan' ım." dedim, "Gözlerindeki grilerden ve gölgelerden hoşlanmıyorum ve seni öyle görmek istemiyorum. Önce bu konuda bir anlaşalım." dediğimde, gülümsedi.

"Sen de çok başkasın Tunahan ve ben bu başka adamı seviyorum."

Gözlerinin içinde, yıldızlar kaymaya başladı. O yıldızlardan bir dilek diledim.

Her zaman birlikte ve mutlu olmayı diledim.

"Bak bu iyi geldi." dedi, az önce kendi kendime konuştuğumu düşünmüştüm.

"Nasıl yani?"

"Yukarıda, seni sevdiğimi söylediğimde, bir an bu ilişkide kendimi yalnız hissetmiştim."

"Ne? Olamaz nasıl böyle hissedersin. Ben yaptığımın arkasında duran bir kadınım ve bu yarı deli kadın seni çok seviyor bunu o kütük kafana kazısan iyi olur." dediğimde, yine gülümsedi. Dudağının kenarı yukarı kıvrılmıştı. Bu küçük mimiğini hep seviyordum.

"Anlıyorum." dedi, tembel bir şekilde belime sarılıp beni kendine yapıştırdı.

"Anlıyorum ve bu çok hoşuma gidiyor." dedi, kafasını yüzüme eğerek. Dudaklarımı yine şımartmak istediğini o an anladım. Öpüşü, yavaş sakin ama sıcacıktı. Hiç acele etmeden dudaklarımın tadına bakıyordu. Sayesinde ben de onun o özlediğim dudaklarına kavuşmuştum.

Tarçının havlama sesi ile bir anda irkilerek öpüşmemizi kesmek zorunda kaldık.

"Olamaz!" dedim, bir elimi başıma götürerek.

"Yine mi?" dedi, Tunahan bıkın bir halde "Of!" diyerek.

"O olamaz değil mi? Kadına sanki sinyal gidiyor. Biz bir araya gelince ortaya çıkıveriyor." dediğimde, Tunahan güldü.

"İlginç bir teori bunu araştırabiliriz." dedi, hala bana sarılıyordu.

"Ee, bu sefer kim bakacak sen mi ben mi?"

"Belki o değildir."

"Tabii, bu saatte başka kim olabilir ki, kadın evimin yolundan başka bir yere gitmiyor ki! Sabah akşam arşınlıyor. Kamp kurdu kesin!" dediğimde,

"Bunlar aklına nereden geliyor?"

"Bende akıl mı kaldı Tunahan, tarçın hala havlıyor."

"Hadi açalım şu lanetli kapıyı da ne olacaksa olsun." dedim, pes ederek.

"Açalım." dedi, o da pes etmişti.

Kapıyı açtığımızda tarçının kapının dibinde durduğunu gördük. İkimizde şaşkın şaşkın sağa sola bakarken tarçın koşarak içeriye girdi.

"Ee?" dedim, afallamıştım. Tabii bünye alışmıştı kaosa.

"Kimse yok." dedi, Tunahan.

"Emin misin?"

"Evet." dedi, etrafı inceleyerek.

"Allah Allah." dedim, tam arkamı döndüm birde baktım tarçın mama paketinin dibinde onu açmaya çalışıyor.

"Tarçın!" diye, bağırdım.

"Yanlış alarm." dedi, Tunahan gülerken.

"O da acıkmış, ne yapsın haklı." dedi.

"Ben onu şimdi pataklamaz mıyım. Yüreğim ağzıma geldi." diyerek, tarçının yanına gittim.

"Sen, gel bakayım buraya." diyerek, onu sevmeye başladım o da elimi yaladı.

"Çok mu acıktın sen? Tamam, yemeğini vereceğim. Hadi sen dışarıya bakayım." dedim, tarçın kuyruğunu sallayarak dışarı çıkarken, Tunahan, "Seni ciddi ciddi dinliyor." dedi.

"Ne sandın, benim sadık dostum o. O olmasa çok daha kötü yanmıştım biliyorsun. O günden sonra aramızda bir bağ oluştu. Farkında olmadan onu sahiplendim."

"Güneş alerjin." dedi, o da gülerek.

Tarçının mamasını ve suyunu bıraktıktan sonra içeriye girdim.

"Bu böyle olmayacak. Ben gidiyorum."

"Ne neyle olmayacak? Nereye gidiyorsun. Ay adam celallendi."

"Ne olduğunu biliyorsun. Hep böyle tetikte mi olacağız. Bu durumdan hiç hoşlanmadım."

"Evet, ben de hoşlanmıyorum ama."

"Aması yok Mayda, seni tekrar rahatsız etmesine izin veremem."

"Seni de demek istedin herhalde?"

"Evet, senin rahatsız olman, benim rahatsız olmam demek. Bunu çözmem lazım."

"Evet, haklısın ama nasıl? O çok gereksiz yere inat ediyor. Hiç anlamıyorum."

"Ben de anlamıyorum ama yakın zamanda anlayacağım." dedi, kararlı bakışları ve tavrıyla.

"Ne yapmayı düşünüyorsun Tunahan? Sakın bana onunla konuşacağım deme!"

"Hayır, yani şimdilik öyle bir planım yok ama onu uzak tutacak bir şeyler düşüneceğim. Bu süreçte de onu araştıracağım."

"Neyi?"

"Neyin peşinde olduğunu?"

"Nasıl yani?"

"Buraya sırf pişman olduğu için ya da beni hala sevdiği için geldiğine asla inanmıyorum. Mayda, bir şeyler dönüyor ve bunun ne olduğunu bulacağım."

"Anladım, haklı olabilirsin. Peki nasıl yapacaksın?"

"Londra da arkadaşlarım var. Onlarla görüşeceğim. Mutlaka bir şey biliyorlardır."

"Doğru ya haklı olabilirsin."

"Bakalım konuştuktan sonra karar vereceğim." dedi, düşünceli bir halde.

"Ee peki, en azından bununla ne yapacağımıza karar verdik. Şimdi ne yapacağız? Bir sürü iş bizi bekliyor."

"Evet, her türlü karar karasızlıktan iyidir. İşler birikti ama bugün benim dersim var." Saatine bakarak, "Yaklaşık iki saat sonra yani istersen sahilde koşabiliriz. Dersten sonra da buluşup işleri yoluna koyarız."

"Olur, ben üzerimi değiştireyim."

"Tamam, ben de eve gidip üzerimi değiştireyim. Benim evin orada buluşalım."

"Tamam." dedi, Mayda, Tunahan o sırda üst kata çıkıp tişörtünü alıp giydi ve aşağıya inerek Mayda' yı öperek, "Görüşürüz güzelim." dedikten sonra kendi evine gitti.

Mayda da üzerini değiştirmek için odasına çıktı.

Kırık banyo kapısına bir süre baktıktan sonra kafasını sağa sola sallayarak iç çekti. "Tunahan nasıl olsa halleder." diyerek, kıyafetlerini değiştirip aşağıya indi. Güneş yeni doğmaya başlamıştı. Mayda, koşarak Tunahan' ın evinin oraya kadar gitti. Tarçında peşindedyi.

Sahilde esneme hareketleri yapan Tunahan' ı görünce günü yeniden aydınlandı.

Etrafta pek kimse yoktu. Tunahan da onu henüz görmemişti. "O yüzden doyasıya izle Mayda." dedi, kendine bir sure baktıktan sonra yanına gitti.

"Gelmişsin, hadi koşalım

"Gelmişsin, hadi koşalım."

"O kadar çok şey yedik ki, haklısın başka türlü erimez." dedi, Mayda.

"Ben başka bir yol daha biliyorum." dedi, Tunahan sırıtarak.

Omuzunda anında bir küçük yumruk hissetti.

Sonra 40 dakika koştular. Eve döndüklerinde, tekrar buluşmak üzere ayrıldılar.

Mayda' yı kapıda başka bir sürpriz bekliyordu.

Nergis elinde yeni bir yemek sepeti ile bahçede oturuyordu.

Fısıltı Perisi; "Günaydın gökçeağaç kasabası! Dün geceki fırtınayı hissettiniz mi? Mayda' nın evinde gök gürlemiş, şimşek çakmış! Hatta birileri kulağıma yıldırım düştüğünü bile söyledi. Güzel bir gün olsun hava nasıl da pırıl pırıl. ;)"

Nergis, elinde telefon fısıltı perisini okuduğu sırada, Mayda bahçeye girdi.

Nergis abla, günaydın." diye, seslendiğinde, Nergis başını telefondan kaldırıp ona baktı.

"Canım, günaydın." dedi, ikisi de birbirine yaklaştı.

Nergis, sarılmak için hamle yaptığında,

"Çok terliyim Nergis ablacığım." dedi, çekinerek.

"Olsun kızım, gel sen yine de özledim. Seni çok merak ettim." diyerek, sarıldılar.

"Sen daha dün kaybolup, hastanede yatmadın mı? Bu koşma azmi de ne böyle bakayım?"

"İyiyim ben Nergis abla, merak etme."

"Ay merak etme demesi kolay. Öldük meraktan."

"Hadi gel içeriye girelim. Böyle ayakta kaldık." dedi, Mayda evin kapısına yöneldi.

"Olur, senle şöyle güzel bir sabah kahvesi içelim. Bana neler olduğunu anlatırsın."

"Tabii ablacığım." dedi, Mayda içeriye girdiklerinde Nergis yemek sepetini tezgaha bıraktı.

"Neden zahmet ettin abla, çok sağ ol. Hem önceki yemek için hem de bunlar için."

"Ne zahmeti canım benim, sen git üzerini değiştir. Öyle terli terli kalma hasta olursun."

"Tamam, hemen geliyorum. Sen keyfine bak."

Nergis sepetteki yemekleri dolaba yerleştirene kadar Mayda da gelmişti.

"Abla kahveni nasıl içersin?"

"Orta şekerli canım bu arada kahvaltı etmişsin galiba aç aç kahve dedim ama."

"Ettim abla."

"Tamam." dedi, Nergis Mayda kahveyi yaparken, telefonunu açıp mesajı tekrar okudu.

"Mayda?"

"Hım." dedi, Mayda da kahveleri masaya bırakırken.

"Sana bir şey soracağım?"

"Sor ablacım."

"Sen telefonuna bakabildin mi hiç?"

"Aa ben onu unuttum şarjı da bitmişti. Nerede acaba?" dedi, kendi kendine konuşur gibi etrafa baktı telefonu sehpanın üzerindeydi. Muhtemelen Tunahan şarja takmıştı diye içinden geçirdi. Düşünceli sevgilim benim. dedi, içinden gülümseyerek.

"Ne oldu ki abla?" dedi, telefonunu almaya giderken.

"Sana bir mesaj göndermiştim. Onu görüp görmediğini merak ettim." dedi, Nergis ihtiyatlı bir şekilde.

Mayda, telefonu alıp Nergis' in yanına geldi.

"Görmedim. Önemli miydi? Şimdi bakıyorum." dediğinde,

"Bak canım, bak."

Mayda, şaşkın bir halde Nergis' e baktı. Mesajı okumuştu. "Bu da ne demek abla? Kim bu?"

"Bilmiyorum, kimse bilmiyor. Hatta bak bu sabah ne paylaşmış." dedi, telefonunu ona uzatarak. Mayda mesajı okurken,

"Dün gece neler oldu Mayda?" dedi, Nergis.

"İnanamıyorum, nasıl biliyor." dedi, afallamış bir halde.

"Neyi bilmiş?" dedi, Nergis meraklı görünmek istemiyordu ama meraktan da çatlamak ürereydi.

"Of, bir bu eksikti. Tunahan bunu biliyor mu?"

"Evet, sen kayıpken ona da göndermiştim."

"Ee, anlatmayacak mısın?"

"Hiç sorma abla, aslında sabaha kadar uyuyamadım. Birce evime geldi."

"Yok artık! Gecenin bir yarısı hem de."

"Aynen, sabaha karsı hatta."

"Ee?" dedi, kahvesini içerken.

"E' si çıldırdım."

"Yani? Yalnız mıydın?"

"Şey..." dedi Mayda biraz utanarak.

"Utanma kızım, biz de genç olduk." dedi, Nergis gülerek. Mayya ondan cesaret alarak.

"Tunahan da buradaydı. Ortalık fena karıştı."

"Ne istiyormuş?"

"Tunahan'ı."

"Yok devenin nalı! Daha neler!"

"Aynen abla vazgeçecek gibi durmuyor. Ne yapacağım bilmiyorum."

"Tunahan ne düşünüyor?"

"Onun bir şeylerin peşinde olduğunu ve bu neyse onu bulacağını söyledi. Sabah onunla koştuk. Dersi vardı o yüzden gitti. Ben de toparlanıp işyerime gidecektim. Biliyorsun hala çok iş var."

"Anladım, halledersiniz siz." dedi, düşünceli bir halde.

"Bak canım, seni telaşlandırmak istemesem de bu iş kötüye gidecek gibi duruyor."

"Daha ne kadar kötüye gidecekse." dedi, Mayda bıkın bir halde.

"Orası da doğru."

"Ben sizin için çok seviniyorum. Yani ikinizi de çok seviyorum. Tunahan'ı uzun zamandır tanırım, seni de yeni tanıdım ama çok sevdim. İyi, güzel bir kalbin var. Kendini kasabaya hemen sevdirdin. İkinizi çok yakıştırıyorum. Daha en başından, o tatlı didişmelerinizi izlerken dedim, yeni aşkımız hayırlı olsun diye. O yüzden ne olursa olsun birbirinizden vazgeçmeyin. Ben sizin yanınızdayım. Herkes öyle."

Madya, duygulanmıştı. "Teşekkür ederim Nergis abla, ben de seni, sizi çok seviyorum. Beni kasabaya sorgusuz sualsiz kabul edip içinize aldığınız için. Tunahan için ne düşündüğümü söylememe gerek yok sanırım." dedi, gülerek.

"Yok, canım yok onu gayet açık gösteriyorsun." dedi, Nergis de gülerek. "Ama bu aranızdaki büyük sorunu bir an önce çözmeniz lazım, o kadın büyük sorun ve Tunahan' ın peşinde. Sebebi ne olursa olsun o bir tehlike, tehlikeyi nerede görsem tanırım." dedi, içli bir şekilde.

Bu Mayda' nın gözünden kaçmamıştı. "Tunahan ondan nefret ediyor. Ona güveniyorum. Ne kadar tehlikeli olsa da onunla başa çıkabilirim."

"Ah benim canım kızım, biliyorum elbette çıkarsın. Bu arada canım arabanı ne hale getirmiş acımasız."

"Ay onu hiç hatırlatma abla, içim parçalanıyor." dedi, üzgün bir halde.

"Neyse, olan oldu. Bundan sonrası için daha dikkatli olmalısın."

"Elimden geldiğince olacağım."

"Abla?"

"Efendim canım."

"Desteğin ve yanımda olduğun için teşekkür ederim."

"Bana teşekkür etme canım, hiç lüzumu yok. Sen benim kızım gibi oldun. Ne zaman neye ihtiyacın olursa yanındayım."

"Senin çocuğun yok mu?" Nergis abla dediğinde, Nergis' in yüzü düştü.

"Var, bir kızım var. Sen yaşında sayılır."

"Öyle mi? Ne güzel peki nerede?"

"Babasıyla birlikte yurt dışında. Biz boşanınca onula gitmeyi tercih etti."

"Ya, üzüldüm. Ayrı kalmak zor olmalı."

"Öyle evet, onu çok özlüyorum ama onun beni özlediğini sanmıyorum."

"O da ne demek abla? Senin gibi bir anne özlenmez mi?"

"Neyse." dedi, Nergis konuyu değiştirerek, "Ben artık kalkayım. Senin de işlerin varmış."

"Evet te, acelem yok biraz daha kal."

"Yok canım, restoranı açmam lazım."

"Anladım, peki Nergis ablacığım, ısrar etmeyeceğim ama yine konuşalım olur mu? Yine gel."

"Ay olmaz mı olur tabii güzel kızım." dedi, ona sarılarak.

Vedalaştılar ve Nergis gitti.

Mayda, Nergis' in ardından, onun da yarası var hem de büyük ve geçmeyen bir yara acaba neler yaşadı diye aklından geçirdi.

Ardından da banyoya gidip duş alarak hazırlandı. Ve evden çıktı.

Tunahan, evine gidip hızla duş almış ve oyalanmadan derse yetişmek için çıkmıştı. Mayda' nın evinin önünde Nergis' in arabasını gördüğünde içi rahatladı. Onu kontrole geldiğini anlamıştı. Yalnız olmadığı içinn memnun bir şekilde yoluna devam etti. Yolda giderken Yakup' u aradı.

"Yakup?"

"Efendim kardeşim." Yakup, henüz uyanmıştı. Sesinden belliydi.

"Günaydın."

"Günaydın Tunahan, hayırdır oğlum sabah sabah rüyanda beni mi gördün? Mayda iyi mi?"

"İyi iyi, senden bir şey rica edecektim."

"Hayır olsun. Neler oluyor?"

"Dün gece Birce, Mayda' nın evine geldi. Anlayacağın yine ortalık karıştı."

"Of, cidden mi ya! Yetti bence bu Birce artık ne kadar inatçıymış."

"Hiç sorma, bana da yetti. Baya sert ve ters davrandım ama bu iş böyle devam edecek gibi duruyor."

"Asla pes etmiyor değil mi?"

"Etmiyor kardeşim."

"Ee, sen bana ne diyecektin?"

"Ben şimdi yoldayım. Derse gidiyorum. Mayda da işyerine gidecek. Senden ona göz kulak olur musun diye rica edecektim. Biliyorum, senin de işlerin var ama en azından Birce ortaya çıkarsa falan gözün kulağın acık olsun. Ben dalışta olacağım çünkü." dediğinde,

"Tabii ki olurum kardeşim, sen merak etme."

"Eyvallah Yakup."

"Ne demek."

"Ama yanına gidip tepesine de dikilme. Mayda seni kovalar biliyorsun." dedi gülerek.

"Bilmez miyim." dedi, Yakup o da güldü. "Ben hallederim, belki bir ara ona kahve görürüm."

"Tamamdır, süper olur bol kremalı, en tatlısından olsun. Teşekkürler Yakup."

"Oğlum ikide bir teşekkür edip durma. Hadi kendine dikkat et görüşürüz."

"Görüşürüz Yakup."

Tunahan' ın , içi ancak böyle rahat edecekti. Nedense Mayda' nın yalnız kalmasını istemiyordu. Yalnızken fevri düşünüyor ve hareket ediyordu. Dün geceki olayın tekrar yaşanmasına elinden geldiğince engel olmaya çalışıyordu. Ona en ufak bir zarar gelsin istemiyordu.

Böylelikle içi biraz daha rahat bir şekilde dalış yapabilecekti. Çünkü aklı ondayken dalmak onun için de tehlikeliydi. Bu düşüncelerle yoluna devam etti.

Mayda, önce merkeze uğradı. Yanık Hasan' la olan işi henüz bitmemişti. O yüzden başka bir işi olmadığını umarak yanına gitti.

"Günaydın, Hasan amca. Nasılsın?"

"Günadın gızım, iyiyin, sen nassın?"

"Bende iyiyim sağ ol."

"Duyduk ki gayboluvemişin? Nası becedin?" dediğinde, Mayda gülmeye başladı.

"Bunu yalnızca ben becerebildim. Haklısın Hasan amca. Kayboldum işte ben de anlamadım."

"Ee yaralanmışın." dedi başını işaret ederek.

"Ufak bir şey, önemli değil."

"İyi bakem, aman gızın gendine eyi bakcan."

"Bakacağım Hasan amca sağ ol."

"Ee, sen neye gedindi?"

"Seni almaya geldim." dedi, Mayda, en masum ifadesini takınarak.

"Umarım işin yoktur. Benim yarım kalan işleri tamamlasak diyordum."

"Oluu gızın bencede bitirelin bi an önce."

"Sağ ol Hasan amca, öğlen yemeğin benden." dedi, gülerek. "Arabada seni bekliyorum."

"Gelion gızın acele ettimesene."

"Tamam." dedi, Mayda arabasına bindi. Biraz sonra Hasan elinde alet çantasıyla geldi ve birlikte işyerine gittiler.

Bir süre sonra Yakup, elinde bol kremalı ve şekerli kahveyle Mayda'nın işyerine gitti.

"Mayda?" diyerek kapıdan seslendi.

"Kimse yok mu?" dediğinde, Mayda, içeriden çıkıp Yakup' a "Günaydın."

"Günaydın. Ne haber nasılsın?"

"İyiyim sağ ol sen?"

"Ben de iyiyim sağ ol."

"Senin ne işin var burada?" dedi, elindeki kahveyi görünce gözleri ışıldadı. "Ay sözümü geri alıyorum. Hoş geldin. O elindeki banadır umarım." dedi, gülerek.

Yakup'ta güldü. "Hiç buradan geçecektim bir yere uğramam lazım geçerken yolumun üzerinde olduğunu fark ettim. Elim boş uğramak istemedim. Merak ettim işler nasıl gidiyor diye."

"İyi yaptın da benim burada olacağımı nereden bildin?" dedi, Mayda şüpheyle.

"Tahmin ettim canım, nereden bileceğim." dese de Mayda tuhaflığı sezmişti.

"Ee, yaran ne durumda?" diyerek, tekrar sordu. Konuyu değiştirmek istiyordu ama daha iyi bir şey bulamadı.

"İyi yani daha iyi acımıyor çok." dedi, Mayda, ona uzattığı içeceğinden bir yudum alırken, "Bu çok iyi geldi. Teşekkürler göreli." kapının yanındaki küçük sekmenlere oturdular.

"Rica ederim, iyi olmana sevindim." dedi, bir süre sohbet ettikten sonra içeriden Hasan' ın sesi geldi.

"Gız Mayda, hani bana çıraklık edeceidin? Nere gactın." dediğinde, Yakup, "Yalnız değilmişsin." dedi, gülümsedi.

"Evet, Hasan amcayla kalan işleri bitiriyorduk."

"Eh o zaman ben sizi tutmayayım. Hadi kolay gelsin. Görüşürüz." dediğinde, Mayda iyice şüphelenmişti.

"Sende bir hal var ama neyse."

"Ne olacak Mayda seni ziyaret edemez miyim he bu kadar şüpheci olman iyi değil. Hadi ben kaçtım." dedi, oradan uzaklaşıp arabasına bindi.

Madya, onun arkasından baktı. Sonra da "Geliyorum Hasan amca." dedi, içeriye girerken.

"Zaten pek bişi gamadıydı. Sen oturuve ben hallederin."

"Olmaz öyle, ben de sana çıraklık yapacağım." dedi ve öğlene kadar birlikte çalıştılar. Tesisat işi sonunda bitmişti.

"Ee, hadi baken, ben acıktım. Yemek yiyiverelim." dedi, Hasan "İşlei de bitidik."

"Ellerine sağlık Hasan amca, yemekten sonra Tunahan' ın oraya da bakar mıyız? O derste şimdi çıktıktan sonra yanımıza gelecek."

"Bakarık gızın, niye bakmaalım." dedi, birlikte merkeze yemeğe gittiler.

Fısıltı Perisi; "Duyduğumuza göre bizim yaralı ceylan Mayda işe koyulmuş. Birce' den hala ses yok. Tehlike çanlarını duyuyor musunuz? Gökçeağaç kasabası güne sakin başladı. Bu sessizlikteki sırrı merak etmiyor musunuz?"

Nergis, "Hoş geldiniz. Nasılsınız?"

iyiyin de açım Nergis bacım. Ahan bu gızın bana yemek ısmarlayacak. Sabahtan beridir beni çalıştırıp duru."

"Selam Nergis abla, ay niye öyle dedin Hasan amca şimdi sen aşk olsun."

"Olsun gari gızın, olacasa aşk olsun." dedi, Hasan gülerek.

"Takılıyor sana Mayda. Ne yersiniz?"

"Ne vasa getii sen bacım."

"Tamam, birazdan gelirim." dedi, Nergis eli kolu dolu dolu biraz sonra döndü.

Hasan ve Mayda sohbet ederek yemeklerini yerken, Birce onları izliyordu. Dikkat çekmemek için her zaman ki gibi giyinmemişti. "Hain planımı devreye koymamın tam zamanı." dedi kendi kendine, "Benden sana huzur yok Mayda, bunu o çelimsiz aklına kazıyarak yerleştireceksin." dedi oradan uzaklaşıp arabasına gitti ve motorunu çalıştırıp uzaklaştı.

Tunahan dersten çıkıp hazırlandıktan sonra Mayda' yı aradı.

"Canım?"

"Güzelim, neredesin?"

"Hasan amcayla Nergis ablanın oradayız. Yemek yiyoruz. Sen ne yaptın? Bitti mi dersin?"

"Evet, biraz önce bitti. Çıkıyorum o zaman yanınıza geliyorum."

"Tamam, sevgilim, ben sana da yemek getirecektim. Madem işin bitti burada yersin."

"Olur, güzelim, öpüyorum."

"Ben de canım." dedikten sonra Mayda, "Tunahan da geliyor. O da yemeğini yesin öyle gideriz olur mu Hasan amca?"

"Oluu gızın, tabii yesin genç adam." dedi, gülümseyerek.

Tunahan telefonu kapattıktan sonra yola çıktı. Yolu işyerlerinin üzerinden geçiyordu. Geçerken Mayda' nın işyerinin kapısının aralık olduğunu fark etti. Arabasının hızını yavaşlattı. Daha dikkatli bakınca kapının açık olduğunu gördü. Arabasını kaldırıma yanaştırdı ve park etti. "Mayda' m ah dalgın sevgilim. Kapıyı açık bırakıp gitmiş. Bu kız gerecekten de çok dikkatsiz." diyerek kapıya yöneldiğinde, içeriden gelen seslerle afalladı.

İçeride bir yıkım ekibi armış gibiydi gelen gürültüler. Bir saniye bile düşünmeden hışımla içeriye girdiğinde gördüğü manzara karşısında nutku tutuldu.

Devam edecek...

Bölüm sonuna bir Orhan Gencebay şarkısı patlatalım mı? Ne zamandır unuttuk sanki?:)

 

 

Loading...
0%