Yeni Üyelik
17.
Bölüm

16. BÖLÜM(Hesaplaşma)

@nefelicalliope

Geldim bonjuklarım:) Ee nasılsınız bakalım? Yolunda mı her şey? Yorumlarda buluşalım.

"Hesaplaşma"

"İçi nasıl soğurdu bir insanın... Hesap verdiğinde mi? Hesap sorduğunda mı? Liyakat denilen kelimenin ağırlığı ile ezilen yürekler hiç mi sızlamıyordu? İnsan, iç dünyasındaki cevherin izini sürdüğünde, elmasını bulmaz mıydı?

"Birce! Sen ne yaptın!" dedi, elektrikle şok verilmiş bir ifade ile etrafına baktı.

Birce kendi gürültüsünden, arkadan gelen Tunahan' ın sesini zor bela ayırt ederek ona doğru döndüğünde, bu şekilde yakalanmayı hiç düşünmediğini far etti. Ama yaptığından bir gram bile pişman olmadığı belli olan o şirret ifadesi ile Tunahan' a bakarak, "Beğendin mi Tuna? Şaheserim asıl olmuş?" dedi, suratındaki ekşimiş bozuk yemeğe benzeyen gülümsemesi, Tunahan' ın midesini bulandırdı.

Birce kendinden emin ama insanın içini ürperten o iğrenç tiz sesiyle, "Bu sefer oldu Tuna! Bu sefer seni ikna etmeyi başardım." dediğinde, Tunahan tek kelime dahi etmeden onun kolundan tutup neredeyse sürükleyerek dışarıya çıkardı.

Birce hiç itiraz etmiyordu. Tek kelime etmemişti.

"Bin şu arabaya!"

"Seve seve canım." diyerek, ön tarafa yerleşti. Tunahan ise o sırada çenesindeki kemikleri az sonra çatlatacakmış gibi dişlerini sıkıyordu. Beynine saplanan ağrının, kalbine yayıldığını hissetti.

Karar vermeliydi. Bir an önce karar verip uygulamalıydı. "Mayda burayı asla görmemeli!" dedi, içinden. Ardından da pişkin pişkin güldüğünü zannettiği o kötü ifadeyle kendisine bakan Birce' ye baktı.

Madem öyle, oyun istiyorsun. Pekala, o halde oynayalım Birce Hanım!" dedi cebinden telefonunu çıkartıp arama tuşuna bastı.

"Alo Tunahan? Sen misin gerçekten?"

"Benim!"

"Bak, ben çok şaşırdım. Aramanı asla beklemiyordum. Neredesin yoksa burada mısın? Tunahan bak üzgünüm tamam mı? Konuşmamız lazım! Lütfen beni dinle."

"Acil buraya gelmen lazım! Gökçeağaç kasabasına. Çok acil duydun mu beni?"

"Evet, evet duydum. Tamam geliyorum."

"Tamam!"

"Tunahan?"

"Evet?"

"Sanırım sorunun ne olduğunu biliyorum."

"Hiçbir bok bildiğin yok! Sik kafalı! Hemen gel! Şimdi çık! Duydun mu beni! Yoksa ben gelirim!"

"Tamam." dedi, telefonun diğer tarafındaki.

Tunahan, tekrar arama tuşuna bastı.

"Efendim Tunahan?"

"Yakup, şimdi sana söyleyeceklerimi yapman lazım, Mayda, Nergis ablanın orada yemek yiyor. Bir şekilde onu orada ya da senin orada tutman lazım. Ben bir süre yokum. Beni merak etme. Halletmem gereken çok önemli bir iş var. Bu arada Mayda sorduğunda ona şehre gittiğimi acil olduğunu birinin yardımına gittiğimi falan söyle işte bilmiyorum. Sağlam bir şeyler uydur."

"Neler oluyor Tunahan?"

"Sonra anlatırım kardeşim. Soru sorma dediğimi yap. Çok önemli Mayda işyerine asla gitmemeli."

"Bu arada senin bağ evinde olacağım. Sadece sen bil diye söylüyorum."

"Tunahan anlat bana neler oluyor, Birce mi? Yanında mı şu an ne yapacaksın?"

"Merak etme, sen sadece dediklerimi yap lütfen."

"Tamam, kardeşim umarım ne yaptığını biliyorsundur."

"Eyvallah." diyerek, telefonu kapattı. Ardından da telefonunun sesini kısarak aracına bindi.

"Ee, nereye gidiyoruz?"

"Telefonunu ver."

"Neden?"

"Sadece ver şu lanet telefonu!"

Birce küçücük bir an düşündü sonra da telefonunu çantasından çıkartıp verdi.

Tunahan telefonu kapatıp arabaya koydu.

"Şimdi söyleyecek misin, nereye gidiyoruz."

"Kes sesini kemerini bağla."

"Bu kadar sert olmak zorunda değilsin, ayrıca sana hiç yakışmıyor."

"Susmazsan seni arabadan artarım."

"Tamam, sustum." dedi kemerini bağlayarak, Tunahan arabayı çalıştırdı ve yola çıktı.

Yakup' un içine kurt düşmüştü bir kere, "Bu adam neden böyle! dedi, içinden Tunahan' a söylenerek, "Bana neler olduğunu söylemeliydi ben Mayda' yı şimdi nasıl zapt edeceğim." dedi, kendi kendine canı sıkılmış keyfi kaçmıştı. Bir yandan Tunahan'ı merak ederken bir yandan da Mayda' ya ne söyleyeceğini düşünüyordu.

"Düşün Yakup, düşün. Bul bir şeyler." dedi, kendi kendine sonra bir anda aydınlandı. Aklına gelen fikir tutmalıydı çünkü başka bir şey düşünemiyordu.

Kafeden çıkıp Nergis ablanın yerine gitti. Yolda giderken de Tunahan' a mesaj attı. "Tunahan, Mayda' ya benim özel bir işimle ilgili benimle olacağına ve uzun süreceğine dair bir mesaj at." dedi. Ardından da restorana girdi.

"Selam."

"Selam Yakup, hoş geldin." dedi, Nergis onda bir gariplik olduğunu sezmişti.

"Hayrola oğlum nen var senin?"

"Selam." dedi Mayda. Hasan da,

"Ne dikelip durun gee oturuver."

"Yok, Hasan amca oturmayacağım. Acil bir işim çıktı da."

Herkes sorgularcasına yüzüne bakıyordu.

"Özel, kusura bakmayın ama kafeyi bırakacak birine ihtiyacım var." dedi, gözlerini Mayda' ya dikerek, Mayda eliyle kendini işaret etti. "Ben mi? Bana mı diyorsun Göreli? Ben yarım saate batırırım orayı, aklın varsa bana teslim etmezsin. Hem birazdan Tunahan gelecek. Onunla yapacağımız işlerimiz var."

Aslında, Tunahan gelmeyecek bana yardım etmesi lazım. Az önce konuştuk."

"Ama beni aramadı. Bizde az önce konuşmuştuk." dedi, Mayda afallamıştı.

"Tamam, işte biz de çok yeni konuştuk o seni arar. Mayda, acelem var lütfen kafeye bakar mısın? Bugünlük sadece."

"İyi de ben kahve yapmaktan anlamam ki."

"Nergis abla sana arada yardım eder." dedi, ısrarla "Olmaz mı Nergis abla?" dedi, ona bakarak.

"Ederim tabii," dedi, çekimser bir tonla bu arada ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Ama." dedi, Mayda.

"Aması maması yok Mayda, senden ilk defa bir şey rica ediyorum."

Hasan araya girdi. "Yap gızın halleden sen ne olcek, hem ben de yoruudun baya Tunahan' ın yerine yarın baksak daha iyi emi." dediğinde, Mayda' nın kararsız bakışları hepsinin yüzünde gezerken.

Yakup, "Tamam o zaman anlaştık. Anahtar kasanın altında, gece çıkarken makineleri kapattığından emin olsan yeter. Temizliğe gerek yok. Ben daha sonra hallederim." dedi, o sırada Mayda' nın telefonuna mesaj geldi. Mayda mesajı okurken şüphe ile Yakup'a baktı.

"Bir şey olmuyor değil mi Yakup? Yani bilmem gereken bir şey yok değil mi?"

"Mayda, lütfen bu sadece benimle ilgili daha sonra konuşuruz. Şimdi gitmem lazım kafede müşteriler var." dedi, onu daha da ikna etmek istercesine,

"Peki, tamam acele ettirmesene yahu elim ayağıma dolaşacak."

"Bir şey olmaz. Sen halledersin. Ve teşekkürler bu iyiliğini unutmayacağım." diyerek, çıktı kafeye gidip arabasının anahtarını aldı ve gitti.

"Ay gitti bu beni beklemeden." dedi, Mayda şaşkın şaşkın.

"Demek ki gerçekten önemli canım sonra öğreniriz ne olduğunu." dedi, Nergis ateşe körükle gitmedi o an ama o da şüphelenmişti ikisinin birden acil ne işi çıkmış olabilirdi ki, hem de bu kadar gizem yaparak.

Mayda' ya dönerek, "Sen git kızım, ben yanına uğrarım."

"Tamam, tatlımı da orada yerim." dedi, gözleri parıldadı. "İyi madem gidiyorum." dedi, Nergis' e hesabı ödeyecek oldu. Nergis "Acelesi mi var canım ödersin. Kafe boş kaldı git sen."

"Tamam, haklısın abla o zaman görüşürüz." diyerek, çıktı.

Ne yapacağını bilemez bir halde alık alık sağa sola bakındı Mayda, "İnşallah bu işi kıvırırım." dedi, kendi kendine "Çocuk kırk yılın bir şey istedi senden Mayda yaparsın." dedi. Yine kendi kendine.

"Yangın çıkarmayıp bir şeyleri kırıp dökmezsem, her şey hallolur." dedi, yine kendi kendine o sırada bir müşteri sipariş için geldi.

"Hadi bismillah." dedi, Mayda ve siparişi aldı. Kasayla biraz mücadele etmesi gerekti ama sonunda onunda çözdü.

"Bugün de ekstra bir yoğunluk var sanırım." dedi, bir ara yorulduğunu hissederek oturdu. Telefonunu aldı, aradan iki saat geçmişti. Tunahan'ı merak edip aradı ama aradığı kişiye ulaşamadı.

Nergis, fısıltı perisini okuduktan sonra daha da çok şüphelendi. "Mayda bunu görmez inşallah, bu çocuklar bir iş çeviriyor ama ne hayır olsun." dedi, onun yanına giderken.

Kafeden içeriye girdiğinde Mayda' nın dalgın bir halde telefonuna baktığını gördü.

"Nasıl gidiyor bakalım canım?" dedi gülümseyerek.

Telefondan başını kaldırıp Nergıs' e bakan Mayda, "İyi abla ama çok yoruldum. Bu iş hiçte göründüğü gibi kolay değilmiş."

Nergis, güldü "Her işin zorluğu kendine hastır demişler."

"Doğru demişler o zaman." dedi, gülümsedi ama aklı hala ulaşamadığı Tunahan' daydı.

"Yakup'tan haber var mı abla?"

"Yok, niye sordun ki?"

"Hiç Tunahan'a hala ulaşamıyorum da merak ettim."

"Canım o sana müsait olunca döner. Sen bir daha arama istersen."

"Niye öyle dedin Nergis abla?"

"Yani, ne bileyim erkek kısmını çok bunaltmaya gelmez ya."

"Ama sabah ona iyi sahip cık diyordun."

"Canım o başka bu başka, hem ben tam öyle demedim." dediğinde, Mayda' nın yüzü allak bullaktı.

Nergis, gülümseyerek "İlahi, görende çocuk seni aldatmaya gitti sanır. Gelirler merak etme." dediğinde,

"Ağzından yeller seller alsın ablacığım ne diyorsun sen tövbe de!"

"Aman, tövbe canım ben onu lafın gelişi söyledim."

"Ay o laf öyle gelmesin abla, gözünün yağını yiyim deme bir daha."

"Demem canım, tamam tövbe estağfurullah." dedi, gülümsedi.

Ama gelmediler. Gece yarısı olduğunda Mayda, hala Tunahan'a ulaşmamıştı. Kafeyi kapatıp eve giderken de. İçi içini yiyordu. Ama ona güveniyordu. Sadece başlarına bir şey gelebileceğinden endişeliydi. "Bu kadar gizemli olan ney olabilir?" dedi, Yakup benim her şeyimi biliyor. Ben niye bilmiyorum." diyerek, kendi kendine yükseldi.

O kadar yorulmuştu ki, yol boyunca söylenmişti. Eve gidince duş alıp koltuğuna yerleşti sıcak bir papatya çayı içerken uyuya kaldı.

Tunahan, Yakup'tan gelen mesajı görür görmez Mayda' ya mesaj attı. Arkadaşına bir kere daha minnet duydu. "Güzel fikir." dedi, içinden başka türlü onu zapt edemezdi, gülümsemişti.

"Sen neye gülüyorsun öyle." dediğinde Birce,

"Sana sesini kes demiştim." dedi, gayet ciddi bir tonla.

"Tunahan beni korkutmaya başladın. Nereye gidiyoruz? Cevap versene, telefonumu da aldın. Hem sen, kiminle konuşup mesajlaşıyorsun. Sen de kapat o telefonu o zaman."

"Sus Birce, sadece sus tamam mı?"

"Of, senin şu emirlerin, kes Birce, sus Birce, bin Birce." dediğinde, Tunahan aynadan yolu kontrol ettikten sonra o kadar ani frene bastı ki, emniyet kemeri takılı olmasaydı Birce cama yapışabilirdi.

Şok içinde Tunahan'a baktı. "Sen delirdin mi? Ne yapıyorsun?" dediğinde, Tunahan ona tıslar gibi konuştu.

"Benimle konuşmak istiyor musun?"

"Şey, ben..."

"Sen ne Birce, soruya cevap ver?"

"Evet."

"O zaman gideceğimiz yere kadar susacaksın. Anladın mı?"

Cevap gelmeyince bir daha sordu.

"Beni anladın mı?"

"Anladım." dedi, somurtarak.

Tunahan tekrar hareket etti.

Yakup' un bağ evine gittiklerinde Birce, "Tunahan, benimle baş başa vakit geçirmek istediğini keşke daha önce söyleseydin. O zaman bu kadar hır güre gerek kalmazdı." dedi, yüzünde pişkin bir gülümseme vardı. Tunahan buna cevap yerine eve doğru yürüdü ve anahtarı Yakup' un sakladığı yerden çıkartıp kapıyı açtı. Sert bir kahveye ihtiyacı vardı. O eve girerken, Birce de etrafı inceledi. Etraf çok sessizdi.

İçeriye girdiğinde Tunahan' ı kahve hazırlarken gördü.

"Taze mi? Bana da yapar mısın? Başım ağrıyor da biraz." dedi, Tunahan yine cevap vermemişti.

"Buraya sessizlik oyunu oynamaya mı geldik?" dediğinde, Tunahan kendisine doldurduğu kahveden bir yudum içti.

"İstersen kendin al. Elin yok mu senin." dedi ters ters.

Birce onu umursamadı. Makinenin başına giderek kendine kahve koydu.

Tunahan bahçeye çıkıp oturdu. Yorulmuştu. Başı çatlıyordu ve bu temiz havada bile doğru düzgün nefes alamıyordu. İçinden, "Mayda' mı özledim." dedi, cebinden çıkarttığı telefonundan gelmesini istediği kişiye konum attı. Karşılığında, "Yoldayım, havaalanına gidiyorum. En fazla 5 saat sonra oradayım." cevabını aldığı bir mesaj geldi.

Bu kadar sürede Birce ile ne yapacağını düşündü. Konuşmak istemiyordu. "Onu bir yere mi kapatsam acaba." dedi, içinden sonra da "Mantıklı." dedi, yine kendi kendini onaylayarak.

Birce onun arkasından çıktı. Yanına oturdu.

"Burası çok hoş bir yer. Senin mi?" dediğinde, Tunahan yüzüne bile bakmadı.

Bu Birce için bardağın taşan son damlasıydı.

"Kime diyorum ben, hani konuşacaktık! Susmaya mı geldik! Yeter ben sıkıldım!"

"Tamam, sakin ol. Benimle gel. Konuşacağız." dediğinde Birce, şüpheli bakışlarını ona dikti.

"Doğruyu mu söylüyorsun? Hem nereye gideceğiz bu ıssız yerde."

"Konuşmaktan vazmı geçtin? Sana bir şey göstereceğim."

"Hayır, tamam geliyorum." dedi, Birce Tunahan önden giderken, o da tam arkasından yürüyordu.

Tunahan, ahırın önüne geldiğinde, Birce' yi belinden tutarak içeriye bıraktı ve kapıyı yüzüne çarparak onun çıkmasına fırsat vermeden kilitledi.

"Oh be, başka türlü hiç çekilmezdi." dediğinde, içeriden Birce' nin cıyak cıyak bağırdığını duydu. Ama bu çığlıklar onu etkilemedi.

"Tunahan! Ne yaptığını sanıyorsun çıkar beni buradan!" diye ardı arkası kesilmeden bağırmaya devam etti.

Tunahan ise onu umursamadan eve gidip bahçesinde oturarak kahvesini içti. Biraz ileriden gelen tehdit dolu cümlelere kulağını kapatmıştı.

Birkaç saat sonra yüzüne esen ılık rüzgarla, Tunahan uyuyakaldığı yerde uyandı. O sırada telefonun da çaldığını duydu.

"Alo?"

"Ben geldim, attığın konuma bir saat gösteriyor."

"Tamam, bekliyorum." dedi, Tunahan dümdüz bir sesle.

Sonra telefonunu kontrol etti. Mayda' dan arama vardı. Yakup' ta aramıştı. Önce Yakup' a döndü.

"Tunahan? Bitmedi mi hala işin? Bana artık söylesen iyi edersin öldüm lan meraktan."

"Sakin ol Yakup, bitmedi. Beklediğim biri var. Bir saate burada olacak. Ondan sonra işim çok uzun sürmez. Mayda' dan haberin var mı? Beni aramış ama şu an onunla konuşamam."

"Yok, aramaya çekiniyorum kızı, yalan da söyledim lan senin yüzünden. Bak bu böyle olmaz. Mayda her an beni arayabilir. Ne diyeceğim ben ona?"

"Biraz daha idare et Yakup, bu işi kökten çözmem lazım."

"Lan oğlum başlayacağım köküne sapına, Mayda' dan bahsediyoruz. Bilmiyormuş gibi konuşuyorsun. Kapıma dayanırsa şaşırmam." dediği sırada Yakup' un zili çaldı.

"Aha! Vallahi Mayda geldi. Boku yedim ben hep senin yüzünden!"

"O olduğunu nereden biliyorsun. Telaşlanma idare et. Ben sizi arayacağım."

"Ben sana bunun hesabını soracağım Tunahan!" dedi ve telefonu kapattı.

Kapıya gittiği sırada zil ısrarla çalmaya devam ediyordu.

Mayda bir anda irkilerek uyandı.

"Uyuyakalmışım, of çok iyi geldi ama dinlenmek." diyerek, kalkıp mutfağa gitti. Bir bardak su içtikten sonra telefonunu eline aldı Tunahan' ı aradı. Tunahan açmayınca Yakup' u aradı. O da açmayınca kendini kötü hissetti. Hava sıcak ve bunaltıcıydı. Bahçeye çıkıp Tarçını sevdikten sonra telefonuna tekrar baktı. Nergis' in ona daha önce attığı mesajı okudu. Sonra da Fısıltı Perisi' nin sayfasına girdi. Yaklaşık bir saat önce bir haber paylaşmıştı.

Fısıltı Perisi; "Duyumlarımıza göre, Tunahan bir işler karıştırıyor. Ne olduğu belirsiz, lakin radarlarımız hala bölgede sinir küpü bir halde dolaştığını görüntüledi. Bu süreçte Mayda sanırım iş yerine üzülmekle meşgul. Siper alın, ortalık fena kızışacak! Hesaplaşma günü!"

Mayda, ne olduğunu anlayamadı ilk başta "Bu ne saçmalıyor böyle?" diyerek, tekrar okuduğunda, dehşete düştü. "İşyerim mi!" dedi, içinden "Olamaz yoksa Birce mi?" dedi, sonra "Yok canım o kadar ileriye gidemez." dedi, yine kendi kendine ama içine kurt düşmüştü bir kere. Tunahan da Yakup da garip davranıyordu.

"Bu böyle olmayacak yetti bana bu kadar gizem!" diyerek, hışımla eve girdi. Üst kata çıkıp altına kot şort, üzerine de salaş bir tişört giyerek, telefonu, anahtarlarını alarak evden çıktı.

Arabasına bindiğinde, ilk durağı iş yeri olacaktı. Oraya vardığında, kapının kilitli olmadığını görünce tedirgin oldu.

Bocalayarak acaba içeriye girmesem mi? Polisi mi arasam?" dedi kendi kendine sonra da düşünmeden hareket etti ve içeriye girdi.

Karşılaştığı manzara karşısında nutku tutuldu. Neye uğradığını şaşırmış bir halde ona eziyet eden ve kalbini kıran manzaraya bakakaldı.

Öfkeden yüzünün kızarmaya başladığını hissediyordu. "Birce!" dedi, yüksek sesle, "O yaptı kahretsin! Şimdi anlıyorum her şeyi, Tunahan kesin biliyorsun. Biliyorsun ve bunu benden sakladın öyle mi?" dedi, yine kendi kendine konuşuyordu. Hışımla dışarıya çıkıp arabasına gitti. Telefonunu alıp Nergis' i aradı.

"Nergis abla bana hemen Yakup' un evinin nerede olduğunu söyle. Sakın bana ne oluyor diye sorma!" dedi, öfkeli ve ciddi bir sesle.

"Eyvah! Ama Mayda, sen ne yapacaksın ki Yakup' u?"

"Abla söylüyor musun? Yoksa başkasında mı öğreneyim?" dediğinde, Nergis onun cidden çok kızgın olduğunu ve laf dinlemeyeceğini anlayarak, adresi verdi.

Mayda tam telefonu kapatacakken, Nergis, "Mayda, canım lütfen sakin olmaya çalış." diyebildi.

Mayda hiç düşünmeden harekete geçti. Arabasına binip Yakup' un evine gitti. Aradığında açmadığı için tekrar arama zahmetine girmedi.

Yakup, kapıyı açtığında Mayda' yı öfkeden deliye dönmüş bir halde karşısında görünce hiç şaşırmadı. "Bu savaştan sağ çıksam bari." dedi, kendi kendine Mayda hiçbir şey demeden içeriye resmen dalarken.

Çığırından çıkmıştı ve artık gözü dönmüştü. Yani kimse onu durduramayacaktı.

Öfke ve hiddetle kendini sıkarken ona şaşkın ve mahcup bakan Yakup'a, "Bana sadece Tunahan'ın nerede olduğunu söylemek için ağzını açacaksın Yakup!" diye, bağırdı.

"Mayda lütfen, önce bir dinle."

"Kes zırvalamayı! Sana bir soru sordum."

"Eh sikerim lan!" dedi, tepesi atan Yakup, "Tamam, haklısın gel benimle, Tunahan' ın yanına gidiyoruz."

"Hayır, ben tek gideceğim." diye, ateş saçan gözleriyle Mayda gürledi.

"Olmaz, eğer ben gelmezsem sen de gidemezsin." dediğinde,

"Ya sabır!" dedi, küçücük ellerini yumruk yapmıştı. Dağınık dalgalı saçları sinirden elektriklenmiş, dokunan herkesi çarpacak gibi duruyordu.

"Tamam, ama benim arabamla gideceğiz." dediğinde,

"Tamam." dedi, içinden de "Ne olacaksa olsun." dedi ve evden çıktılar.

Yakup yolda giderken konuşmaya yeltendiğinde Mayda onu susturdu.

"Konuşmak istemiyorum. Sadece yolu tarif et."

"Ona da tamam lan." dedi, Yakup ve sadece yolu tarif etti.

Mert, Tunahan'ın verdiği adrese sonunda ulaştı. Havaalanından kiraladığı arabayı, evin dışına park edip indi ve evin bahçesine girdi. Tunahan bahçede oturuyordu. Onu görünce derin bir nefes aldı.

"Merhaba." dediğinde, Tunahan sesle birlikte ona dönüp soğuk bir sesle,

"Sonunda geldin."

"Uzun bir yoldan geldim Tunahan. Nasılsın?" dediğinde, Tunahan öfkeden kızardığını hissetti.

"Gel, sana nasıl olduğumu göstereyim." dedi, beraber ahırın oraya doğru gittiler.

"Bu da ne demek? Tunahan burada ne işimiz var?" dediğinde, Birce sesleri duyarak irkildi.

"Tunahan aç su kapıyı, yeter bana bunu yapmaya hakkın yok." diye tekrar bağırıp kapıyı yumruklamaya başladığında, Tunahan kapıyı açıp Birce' nin elinden tutarak dışarı çıkarttı ve Mertle ikisinin ortasına savurur gibi bıraktı.

Birce, Mert' i görünce sanki her yanını buz kesmiş gibi ürperdi.

Mert' in tepkisinin de ondan aşağı kalır yanı yoktu.

Tunahan ise sadece onları izledi.

Birce sonunda kaybettiği sesini bularak, "Bu kadar yeter! Ben buradan gidiyorum." diye, hamle yaptığında Tunahan onun koluna yapışıp durdurdu.

"Dur bakalım Birce, hesaplaşma zamanı o yüzden hiçbir yere gitmiyorsun."

Olduğu yerde donan Birce, Tunahan'ın onu bırakmayacağını anladı.

"İyi hesaplaşalım o zaman hadi önce siz başlayın ne de olsa yakın arkadaştınız!" diyerek, can alıcı cümleyi ikisinin arasına haykırdı.

Mert şok içindeydi.

"Hiç utanman yok değil mi?" dedi, Tunahan Birce' ye sonra da Mert' e döndü, "Ya sen, sende kaldı mı azıcık?" dediğinde, Mert yutkundu. Bir gün Tunahan' la yüzleşmeyi umuyordu ama bu şekilde olacağını düşünmemişti.

"Tunahan beni dinle, bak ben çok pişmanım tamam mı, çok özür dilerim. Biliyorum, özrüm faydasız ama çok uzun zamandır senden özür dilemek istiyordum.

"Kes sesini Mert, seni buraya benden özür dile diye çağırmadım." dediğinde Mert başını yere eğdi.

"Yarattığın yıkımı toplaman lazım, kendi pisliğinizi kendiniz temizleyeceksiniz. Bu kadın, buraya gelip benim hayatımı alt üst edemez. Etmesine izin vermeyeceğim. Duydun mu beni? Şimdi onu da al ve buradan bir daha karşıma çıkmamak üzere defolun."

Mert tüm bunları hak etmişti ve yine boktan bir durumun içindeydi. Yine Birce yüzündendi. Tekrar özür dilemek için bir hamle yaptığında,

"Gerçekten mi Mert? Gerçekten de benden özür dileyerek bu yaptığınız iğrençliği affedeceğimi mi düşünüyorsun?" Aslında soru sormuyor, yaptıklarını üzerine basa basa söylediği her kelime ile yüzlerine vuruyordu. Efendilik buraya kadardı.

"İkinizde pişmanlığınızda boğulun isterdim ama görüyorum ki Birce hala pişman değil ama umurumda değil. Bunu o kalın kafana sok Birce, umurumda değilsin. Tek istediğim, senden uzakta sevdiğim kadınla mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamak."

Mert, durumun daha da kötüye gedeceğini biliyordu. Birce' nin durmayacağını da biliyordu.

"Sevdiğim kadın derken, o cadalozu mu seviyorsun!" dediğinde, Tunahan hışımla onun üzerine yürüdü. Bu sırada Mert' te araya girmek için hamle yaptığında Tunahan acınası bir kahkaha attı.

"Senin sevdiğin kadın da hala Birce, demek ki!" dedi, aşağılarcasına. "O zaman kadınının benim peşimde ne işi var Mert?" dedi, sözcükler ağzından tıslar gibi çıkmıştı.

"Beni kışkırtma Tunahan!"

"Kışkırtırsam ne olur!" dedi, Tunahan ona yaklaşarak, burun buruna geldiler.

Kendi gürültülerinden, gelen arabanın da arabadan inip yanlarına gelen Mayda ve Yakup'un da seslerini duymamış onları fark etmemişlerdi.

Mayda, onları gördüğünde koşarak yanlarına gitti ve Yakup, onu tutamadan Birce' nin üzerine doğru atlayarak onun yüzüne nereden geldiğini anlayamadığı okkalı bir tokat attı. Birce' den gelen çığlık sesi gecenin sessizliğinde yankılandı.

"Mayda!" dedi, Tunahan afallamış bir ifade ile.

Birce yanağını tutarken, Mert' te ne olduğunu anlamaya çalışarak şaşkın bir ifadeyle Mayda' ya baktı.

"Sana, benden de sevgilimden de uzak dur demiştim

"Sana, benden de sevgilimden de uzak dur demiştim. Sevdiğim her şeye zarar verdin!" dedi, tekrar Birce' nin üzerine yürüyerek, "Bunun yanına kalacağını mı zannediyordun? Eğer öyleyse çok yanlıyorsun." dedi, tam üzerine atlamak üzereyken, Mert, onu kolundan tutunca Tunahan bunu gördü ve aniden Mert' in yüzüne "Bırak onu, sakın dokunma!" diyerek, yumruğunu indirdi.

Mert aldığı darbeyle sendelerken, Mayda' yı bıraktı. Bir an afalladıktan sonra o da Tunahan'a vurdu.

"Gel lan! Madem bu dilden konuşacağız gel!" dediğinde, Tunahan tam onun üzerine atlayacakken, bu defa Yakup araya girdi.

"Yeter be! Kesin artık insan gibi konuşacaksanız konuşun!" dedi, bu sırada Tunahan'ı tutmak için büyük çaba harcıyordu. Birce bu fırsatı değerlendirerek oradan uzaklaşmaya çalışırken, Mayda' nın kıskacında olduğunu fark edemedi ve sacına yapışan ellerle bozlağından acı dolu bir çığlık daha koptu.

Onun çığlığıyla erkeklerin hepsi onlara döndü.

Birce "Bırak beni cadaloz!" diye, bağırırken,

"Seni yaptıklarına pişman etmeden olmaz! Ee madem cadalozum hakkını vereyim ama değil mi canım?" diyen Mayda onu yere yapıştırıp üzerine çıktı ve tekrar tokatladı.

"Özür dile hemen sana bir şans veriyorum. Benden de Tunahan'dan da özür dile ve buradan defol git."

"Asla!" dedi, Birce. "Onu seviyorum. Tunahan'ı hala seviyorum." dedi, Mayda' nın bir anlık dalgınlığından yaralanıp onu üzerinden attı. Mayda' dan bir ah sesi geldi. Dizi yaralanmıştı.

Mayda düştüğü yerden hırlar gibi konuştu." Seviyormuş! Kedi uzanamadığı ciğere miyav dermiş! Sen o çirkin kalpli kedisin işte!" dediğinde, Tunahan kıkırdamıştı. "Laflara bak laflara." dedi, fısıldayarak.

"Çok düşünüyor musun canım sen bu lafları?"

"Canın çıksın! Yok, senin o kötü kalbini her gördüğümde zihnim açılıyor!"

Tunahan hemen Mayda' nın yanına koştu ama Mayda ona "Bırak beni!" diye bağırıp, tekrar Birce'ye uzandı. İkisi tekrar münakaşa etmeye başladılar. Mayda onu hırpalarken, Birce' de boş durmadı ve tırnaklarıyla onun kollarını çizdi.

Yakup ve Tunahan "Yeter!" diyerek, araya girdiler ve Tunahan Mayda' yı sıkı sıkı tutarken, Yakup'ta Birce' yi tuttu.

Mayda, Tunahan' ın kollarında tepinerek "Bırak, onunla işim daha bitmedi!" diye bağırdı.

Birce de "Bırak Tunahan gelsin, gelsin de ona bu defa gününü göstereyim." diye bağırıyordu.

Mayda' dan dalga geçercesine bir kahkaha yükseldi.

"Günümü gösterecekmiş! Hadsiz! Gel, gel de o tezekli topuklularınla senin her yerini morartayım."

Yakup "Ya sabır! Lan ben nerenin bokunu yedim de bu olaya karıştım!" diye bağırdı.

"Birce' nin boklu ayakkabılarından sana da bulaşmıştır Yakup, o boktur yani o dediğin." dedi Mayda. Bu sırada onu tutan Tunahan gülmemek için kendini tutsa da dudakları yukarı kıvrılmıştı. Yakup' ta gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Ardından,

Kollarının arasında kıpır kıpır hareket eden Birce' ye "Sen de bi dur be kızım." dedi, "Debelenip durma boşuna seni çiğ çiğ yiyecek görmüyor musun?" dediğinde, Birce silkinerek Yakup'tan kurtuldu. "Bırak!"

"Aman bizde meraklı değiliz sana dokunmaya. Az öteye git te orada tepin."

"Aynen Yakup dokunma o bitliye! Mikrop bulaşır sana!" diye özellikle bastıra bastıra söyledi.

Mert sonunda konuşmaya karar vermişti.

"Onca yolu buraya Tunahan'dan yumruk yemeye ve senin ona hala aşık olduğunu duymaya gelmedim. Bana bu kadarı yetti. Hiç değişmeyeceksin Birce, senin sözlerine kandığım için kendimden nefret ediyorum ve hep edeceğim. Benim hatamdı kabul ediyorum." dediğinde, herkes sustu Tunahan'a dönüp, "Senden ne kadar özür dilesem de beni affetmeyeceğini biliyorum. Büyük şerefsizlik yaptım. Haklısın keşke zamanı geriye alabilseydim Tunahan seni ve arkadaşlığını çok özlüyorum ama seni çoktan kaybettim. Üzgünüm umarım mutlu olursun. Ama gördüğüm kadarıyla sen ruh eşini çoktan bulmuşsun"

"Mayda kıs?" "Hım?" "Sana diyor." "Hı hı." "Kız alıklaşma sana ruh eşisin dedi." "Ay duydum duydum!" diye, içinden iç sesine bağırdığında iç ses "Bana niye kızıyorsun be git şu sarı sidikliyi döv!" "Döveceğim içimde kaldı tam yolamadım!" Mayda iç sesiyle konuşurken Mert devam etti.

"Sana yapabileceğim son bir iyilik varsa bu da onu buradan götürmek olacak. Sana tekrar ulaşmaması için elimden geleni yapacağım. Özür dilerim." dedi, sonra Birce'ye yöneldi ve "Benimle geliyorsun!"

Birce tam itiraz edecekken, "İtiraz etmeden önce bir kere daha düşün istersen, ailenin tüm bu olanlardan haberi var mı? Yaptığın tüm iğrençlikleri bilsinler ister misin?" dediğinde, Birce dondu kaldı.

"Beni anlayacağını biliyordum. Zehrini içinde tutacaksın. Onları rahat bırakacaksın. Yoksa seni buna pişman ederim." dedi, öfkeyle. Ardından da kendini tutamayıp,

"Yediğimiz bokun ceremesini de biz çekeceğiz duydun mu beni!" dedi, kolludan tutu ve "Yürü gidiyoruz. Bu kadar yerin dibine batmak bana yetti."

"Gitmek istemiyorum!"

"Hükmen mağlubuz bunu gerçekten de göremeyecek kadar kör müsün?" dedi, tekrar koluna yapıştı. "Gidiyoruz!"

Tunahan hiçbir şey demedi ama Yakup "Hadi selametle gidin. Bıktırdınız lan! Rahat rahat yiyin ne bokunuz varsa!"

Mayda, hala Tunahan' ın güçlü kollarının arasındaydı. Kurtulmaya çalışmıyordu artık ama hala sakin değildi.

"Seni benim elimden kim alacak bakalım Tunahan Bey!" dedi içinden

"Seni benim elimden kim alacak bakalım Tunahan Bey!" dedi içinden.

Fısıltı Perisi; "Göreli' yi çileden çıkaran hayat, acaba ona da bir şaka yapar mı? Bu gece eteklerdeki taşlar döküldü. Bakalım yerde 5 taş oynamak için yeteli taş var mıymış?"

Devam edecek...

Bölüm sonu yorumlarınızı buraya alalım?

 

Loading...
0%