Yeni Üyelik
20.
Bölüm

19. BÖLÜM(Sürpriz)

@nefelicalliope

Ben geldim nazar bonjuklarım:) Evet daha sonra yayınlayacaktım ama bölüm hazır olunca dayanamadım:) Sabırsız yazarım ya ondan:)

Keyifli okumalar. Öpüldünüz:) Yıldızımızı parlatın olur mu?

"Sürpriz"

Tam tamına 3 gün. Koskoca 3 gün, böyle geçmişti. Artık sabrım kalmamıştı. Tunahan her gece yarısında gelip sabaha karşı gidiyordu. Eve geldiğinde o kadar bitkin ve yorgun oluyordu ki neredeyse kendini bilemez hâlde duş alıp yatağa giriyordu. Ağzından laf almak için kerpeten kullanmayı dahi düşünmüştüm, ama o bile fayda etmemişti. Dişlerini penseyle sökmekle tehdit bile etmiştim. Ne zaman ardından gidecek olsam, beni geri döndürmek için çeşitli bahaneler ve çabalar sarf ediyordu.

Ne desem kar etmedi, çarşıya gittiğim bir gün kasaba halkını örgütlediğini öğrendim. Beni asla yanına ve işyerime yaklaştırmıyordu. Her defasında yenik bir halde vazgeçip eve dönüyordum.

Gece adamın tepesine de bindim ama bana mısın demedi. Zaten beni görecek hali de yoktu. Bir yandan haline acırken bir yandan da kızıyordum. Meraktan ölmek üzereydim, aa devlet sırrı mıydı canım? Tamam, bana sürpriz yapmak istiyordu, anlamıştım. Ama bir işin ucundan da ben tutmak istiyordum. Ama benim Tunahan, Nuh diyor, peygamber demiyor, inadından vazgeçmiyordu.

Bu sabah öyle olmayacaktı, tam bir sinsi gibi davrandım. Uyandığını ve evden çıktığını anlamıştım. Ondan önce uyandım ama uyuyor taklidi yaptım.

"Kız Mayda, sen ne fenasın." "Öyleyim, delirtti beni sonunda. Daha ne kadar sürecek bu benim gibi sabırsız birine yapılır mı? Ben ona göstereceğim." "Aman canım, ne yapacaksın?" "Kılık değiştireceğim. Beni kimse tanıyamaz. Bende rahat rahat neler dönüyor anlayacağım." "Emin misin? Bak, Tunahan her yere ajan yerleştirmiş." "Tunahan, o ajanları külahıma anlatsın." "Seni daha tanımıyor tabii. Yazık sülünümüze." "Bana yazık değil mi?" diye, yükseldim. "Kız, bağırmasana sabah sabah, karga gibi sesin." "Sensin o karga. Hemen onu savun tabii, sen." "Ama o sülünümüz çok üzülüyorum ona. Senin için ne kadar uğraşıyor o baksana."

"Bakıyorum evet, ama bu gizem neden? Niye bu kadar gizemli? Yakup'un da alacağı olsun." "Çocuk ne yapsın, arkadaşı ne derse onu yapıyor." "Ben göstereceğim hepsine. Sen dur daha Mayda kim tanımadı onlar daha." "Mayda, bırak yapsın işte." "Lan, özledim Tunahan'ı, sevgilimi görmeyi." "Heh, şimdi anladım senin derdini." "Başka neymiş benim derdim? Senin o aklındaki fikirleri döverim iç ses." "Aman sanki normalde dövmüyorsun. Yalan mı? Kudurdun işte." "Sus, tövbe de." "Ben ne diyeceğim? Sen de. Her şey o kitaplar yüzünden. Okudun, okudun, yok bir de seriymiş, devamını okumak lazımmış. Ben de yedim." "Kız, sus yolacağım şimdi seni."

"Eh, ama sen de haklısın. Tunahan yanında, ama sevemiyorsun. Koynunda uyuyor ama dokunamıyorsun." "La havle, hala konuşuyor." dedi. Bir yandan aynadaki haline baktı, topladığı saçlarını şapkanın içine sokmaya çalışıyordu.

"Acayip farklı oldun ha, Mayda." "Neden olmadı mı?" "Kızım, adam senin kokunu 5 metreden alıyor, sen şimdi kendini gizlediğini mi sanıyorsun?" "Hım, öyle sanıyordum." dediğinde, bahçeden sesler geldi. Mayda koşar adım bahçeye çıktığında, bir adamın arabasını bırakıp gittiğini gördü. Anahtarı da bahçedeki masaya bırakmıştı.

"Ay gönül ister bir göz, Allah vermiş iki göz. Arabam geldi." "Eee, neden bu kadar sevindin ki?" "Ee, köy merkezine nasıl gidecektim?" "Yani, sende haklısın tabii. Kılık başka, araba aynı olunca hiç tanınmazsın." dedi, iç ses kahkaha atıyordu. "Kes lan, gülmeyi!" "Kusura bakma ama ben artık sana götümle bile gülerim." "O götünün yanağını keser, köpek balıklarına yem yaparım. "Sen kendi salaklığını ne yapacaksın onu düşün bence hıh." diyerek, ses kayboldu.

"Haklı Mayda, haklı. Sen nasıl bunu atlıyorsun, of." dedi. Elindeki şapkayı yere fırlattı.

Tarçın havladı.

"Tarçın, ben ne yapacağım ya, offf! Her şeyden çok uzak kaldım, kenara itilmişim gibi hissediyorum. Bana da yazık değil mi?"

Havladı Tarçın, burnunu Mayda' nın bacağına sürttü.

"Sence ne yapayım? Eski Mayda olsa yaramazlık yapmadan durmazdı. Ama şu an neden beni bir şey durduruyor?" "Tunahan, o Tunahan." dedi, iç ses. "Sen hala burada mısın ya?" diyerek, ayağındaki ayakkabıyı fırlattı görünmeyen iç sese doğru.

Arabasını incelemeye başladı. Çizik tamamen düzelmişti. Birce aklına gelince tüyleri ürperdi, silkelendi. Anahtarı da alıp tekrar içeriye girdi.

"Eh, madem ne yapalım, yaramazlık yapmayalım bugün de bekleyelim. Ama bu son daha da beni kimse tutamaz," dedi içinden.

Kat kat giydiği saçma kıyafetlerden kurtulup kendine kahvaltı hazırlamaya karar verdi. Bugün için kendine plan yapacaktı. Telefonu titreyince baktı.

"Ardımdan gelmediğin için teşekkür ederim sevgilim. Bugün son, söz veriyorum. Sonra seninim tamamıyla." diyordu Tunahan.

"Alçak köfte! Uyuz deve ne olacak?" dedi, Mayda mesaja karşılık.

Facebook'a düşen bildirimi fark etti. Sonra çay suyunu koyarken ona baktı. "Ne yumurtlamıştı acaba yine her şeyi bilen fısıltı perisi, ne hikmetse benim olayla ilgili yazmıyordu. Tunahan bunu da örgütledi sanırım. Sana da uyuzum fısıltı perisi." diye telefona homurdandı.

Fısıltı Perisi: "Günaydın Gökçeağaç kasabası. Kasabada hala bir takım belirsizlikler varken bir yandan da bazı şeyler netleşiyor. Ali, Aslı' sına kavuşmak için gün sayıyormuş. Aslı' nın abileri ecel terleri döktürse de, kan kusup kızılcık şerbeti içirse de, sevdasından vazgeçmedi. Aldığımız duyumlara göre düğün hazırlıkları için ailesiyle İstanbul'a gitmiş. Aşiret düğünümüz var dostlar, hazır mısınız? Ege'nin incisinde, töre kurbanı olmayan Ali'nin sevdasına şahit olmaya!"

"Ayy, ne diyor bu? Hale bak, her şeyden geri kaldım. Of, Tunahan." dedi.

"Nergis abla, biliyordur. Bari ona kahveye gitsem ya." dedi. Sonra Tunahan'a mesaj attı:

"Ben Nergis ablaya kahveye gideceğim. Çatladım yalnızlıktan Be vicdansız adam, herkesi de korkutmuşsun. Kimse yanıma yanaşamıyor. İtiraz istemiyorum."

"Tamam, ama sadece Nergis'e."

Mayda boşluğa, "Haspam izin verdiğini sanıyor." dedi, gülerek.

"Ay boş ver Mayda, hemen çık kızım sen." dedi, kendi kendine. Üzerini değiştirip evden çıktı.

"Nergis iş yerini yeni açmış, masalardaki çiçekleri suluyordu. Mayda' yı arabasını park ederken görünce, "Eyvah, şimdi ne yapacağım?" dedi, panikle.

Mayda arabadan inerken, Nergis'in panik olan yüzünü görünce, ona rağmen gülümseyerek, "Nergis ablacığım, günaydın."

"Sana da günaydın balım da senin burada olmaman lazımdı."

"Ayy, Nergis abla, sen de mi? Delirdim kaç gündür bak, hey heylerim üstümde, üstüme gelme sakın." diye, önce yükseldi. Sonra da, "Hadi ama hem sana geldim. Kahvaltı yaparız, kahve içeriz." diye, "Ayrıca," dedi, yüzünü asarak, "Tunahan'ın haberi var."

"Hım, tamam o zaman kızım, öyle desene."

"Ya ben bu hâllere düşmezdim de neyse." dedi, "Dedikodu var mı? Çatladım, kaç gündür sıkıntıdan. Sana da aşk olsun bir kere aradın. Koskoca üç günde bir kerecik. İnsan merak etmez mi?"

"Ettim yavrum, etmem mi? Aman hep bu Tunahan' ın işi, diretti de diretti." dedi.

"Neye diretti abla?" dedi, yanağından kocaman öptü.

"Ay deli kız, öyle şap diye öpülür mü?" dedi, Nergis gülerek.

"Ben öperim ablam." dedi, sarılarak, "Sen ver o elindekini bana, ben sulayayım. Ne sulanacaksa ben sularım. Hatta bana iş ver, daha fazla iş ver abla. Vallahi çatladım sıkıntıdan." dediğinde, Nergis kahkaha attı.

"Haklısın valla, sen iyi bile dayandın." dedi, gülerek.

"Ha, bunu şimdi söylemende ki ironiyi de anlıyorum." dedi Mayda.

"Tamam, sana kendimi affettireceğim. Sen bu işi hallederken ben sana kahvaltı hazırlayacağım." dedi,

Mayda, gözlerinden kalp saçarak. "En sevdiğim, anne kahvaltısı mı yapacaksın yoksa?" diye, sordu.

"Buradan bir yere ayrılma ama söz ver."

"Abla, tamam dedim ya, darlama beni." dedi.

"Tamam, tamam." dedi, içeriye girdi. Mayda' yı gören şeytan görmüş gibi bakıyordu.

"Ay ne var, insan bir günaydın der." dedi.

"Huysuz musun sen, ihtiyar? Tanımadın mı beni?"

"Sen ne bakıyorsun öyle be!" diye, diye herkese laf atıyordu. Ona bakıp fısır fısır konuşanları da görüyordu.

"Sen onlara uyma." dedi iç ses, "Hepsi Tunahan'ın ajanı."

"Ay, orasını da anladık ta, yani tövbe şeytan görmüş gibi bakıyorlar. Bu kadarı da fazla değil mi?" "Nasıl tembihlediyse artık." dedi, iç ses kıkırdayarak. Mayda, elindeki suyu boşluğa doğru fırlattı.

"Git başımdan, seni de çekemiyorum şu an." dedi, boşluğa doğru.

Mayda hızını alamayıp, masaların üzerini de silmeye başlamıştı, sandalyeleri düzeltirken Nergis geldi.

"Mayda, canım ben silmiştim onları."

"Olsun abla, pür pak olsun."

"Tamam, bırak da gel, hadi." dedi, elindeki tepsiyi masaya bıraktı.

"Ellerimi yıkayıp geliyorum." dedi, Mayda. Nergis her şeyi masaya koydu ve çayları almaya gitti. Sonra karşılıklı oturup kahvaltıya başladılar.

"Abla çok güzel olmuş, ellerine sağlık."

"Afiyet olsun canım."

"Sabah fısıltı perisini gördüm."

"Ha o mu, bende gördüm."

"Ali İstanbul'a mı gitti?" diye, sordu Mayda.

"Ay sorma, dayanamıyorum artık, Aslı'yı bana vermeyecekler diye ağlamış zırlamış. Annesi babası toplanıp dün gittiler."

"Ya, e çocuk haklı aslında, o iki öküz abisi varken işi zor." dedi, Mayda.

"Yani zor tabii, ama bence artık sorun olmaz. İkna olmuşlardı." dedi Nergis.

"Bilemiyorum, ben pek emin değilim. Olmadı biz de yardım ederiz abla, ben hallederim Mustafa'yı." dedi, gülerken.

"Sen de iyi alıştın adam dövmeye Mayda. İhtiyaç olursa hallederiz tabii." dedi, gülerken.

"Ee, dünden beri haber alamadın mı?" diye sordu.

"Aslında almadım. Ben de merak ediyorum."

"Abla arasan ayıp olur mu, çok merak ettim."

Nergis, "Olur mu? Olmaz. Dur benim de aklımdaydı zaten, arayayım." dedi. Telefonunu çıkarıp, o sırada Mayda, yine ona şaşkın şaşkın bakan birine çemkirdi.

"Ya ne bakıyorsun, ne? Nergis ablama geldim. Merak etmeyin. Tunahan'ın haberi var." diye bağırdı ulu orta.

"Nergis kıkırdadı. "İlahi Mayda, kız bağırma şimdi sabah sabah."

"Ama onlarda bana öyle bakmasınlar." dedi, gülerek.

"Ay dur çalıyor."

"Alo, Ali oğlum, günaydın nasılsın?" diye, sordu Nergis.

"Günaydın Nergis abla, iyiyim sen nasılsın?" dedi, Ali.

"İyi canım, biz de merak ettik sizi, ne var ne yok?"

"Abla hazırlık yapıyoruz, yola çıkacağız. Akşama dönüyoruz."

"Aa, öyle mi? Hayır olsun peki, iyi geçti mi?"

"Evet, abla, düğünümüz 1 ay sonra."

"Ay sen ciddi misin? Aman nasıl sevindim." dedi, Nergis.

"Abla ne oluyor? Bana da söylesene?" dedi, Mayda.

"Ay hadi hayırlısı olsun canım." dedi, Nergis.

"Abla kime diyorum ben?"

"Kız dur, dönüyorlarmış." dedi, Nergis eliyle telefonu ahize kısmını tutar gibi yaptı.

"Tamam, tamam, ben seni tutmayayım. Gelince konuşuruz, hayırlı yolculuklar. Annenlere selam söyle."

"Sağ ol abla, görüşürüz," dedi, Ali.

"Neymiş, neymiş?" dedi, Mayda, Nergis telefonu kapatırken.

"Ay dur, ben de heyecanlandım şimdi, 1 ay sonra düğün varmış." dedi.

"Yaşasın, çok şükür." dedi, Mayda.

"Çok şükür valla, bir terslik olacak diye korktum."

"Ne olabilir ki abla, alt tarafı düğün olacak." dedi, Mayda çayını içerken.

"Eh, bunu da atlatalım da hayırlısıyla sonra sıra sizde." dediğinde, genzine kaçan çayla Mayda boğulmak üzereydi.

"Mayda canım, ay dur, su getireyim. Kız, iki damla çayla boğulacaksın? Neden düzgün içmiyorsun şunu?"

Mayda, öksürmekten acıyan boğazını tutarak.

"Kendi dediğine hiç bakmıyorsun da çaya mı kusur buluyorsun abla?" diye sordu.

"Aman ne dedim kızım, yalan mı evlenmeyecek misiniz?"

"Ay abla, dur, şimdi de suyu içerken diyorsun." dedi, öksürerek.

Nergis güldü. "Hep böyle sevgili mi kalacaksınız o da olacak bir gün?"

"Bi gün... Bilmiyorum ki ben, biz, şey bunu hiç konuşmadık abla. Hem daha yeni sevgili olduk."

"Sen öyle sanıyorsun, siz ilk günden oldunuz kızım." dedi, Nergis.

"Abla!"

"Ne var? Yalan mı? O günlerinizi hatırladım da şimdi ne çok kavga ediyordunuz." dedi, gülerek. "Çok ateşliydiniz Mayda." dedi, sesini alçaltarak.

Mayda, bir anda ayağa fırladı. "Nergis abla!" diye çığlığı bastı.

"Utanma yavrum, bunu görmeyen mi kaldı? Hem sizin gibi ateşli çiftleri görmeyeli uzun zaman oldu." dedi, içten bir şekilde.

Mayda, kızaran yanaklarını tutarak yerine oturdu.

"O zaman birbirimizi tanımıyorduk."

"Ya öyle mi? Ama hiç öyle hissettirmediniz. Kırk yıllık karı koca gibiydiniz."

"Nergis abla, şu karı koca olayına sen fazla mı takıldın?"

"Takıldıysam ne olmuş canım, kötü bir şey mi diyorum? Mutluluğunuzu taçlandırmak istedim, işte ne güzel."

"Abla, ben zaten bir kere evlendim ve yeni boşandım sayılır. Yeniden evlenmek... Bilemiyorum, benim için erken."

"Öyle mi kızım, bilmiyordum. Amacım seni üzmek değildi."

"Biliyorum abla." dedi, sesi durgunlaşmıştı.

"Neyse, sen canını sıkma. Ne olmuş canım, ben de boşandım. Allah Allah, boşanan çiftler evlenemez diye kanun mu var?"

"Sahi abla, sen neden ayrıldın? Hiç anlatmadın bana?"

"Mayda'm güzel kızım, bence bu konuşmalar sabahın bu saati için biraz fazla. Elbette konuşalım ama başka bir zaman. Hem hazırlık yapmam lazım daha."

"Tamam, ablacım haklısın. E, ben sana yardım edeyim."

"Öyle mi diyorsun? Hım."

"Tabii ederim. Ne yapılacaksa sen bana söyle."

"Peki, o zaman bugün üç kafile turist gelecekmiş. Baya yoğun olacak aslında seni Allah gönderdi. Yardım isteyecektim ama Tunahan yüzünden aramamıştım seni."

"Ya abla, neden aramadın ki? Ah, Tunahan. Neyse, biz işimize bakalım o zaman. Ben önce burayı toplayayım, sen de bana yapacaklarımı söylersin."

"Bakalım, elin de dilin gibi tatlı mı Mayda Hanım?" dedi, gülerek. "E, sana taş gibi çocuk vereceğiz. Seni tartıp görelim marifetlerini, değil mi?" dedi, gülerek.

"Nergis abla, hani o konuyu konuşmayacaktık."

"Gel buraya deli kız." dedi, onun saçlarından öperek. "Hadi topla da mutfağa gel."

"Tamam."

"Yakup, üç gündür pestilimiz çıktı burada resmen. Bizi bir kahveyle ödüllendirsen iyi olurdu." dedi, Ilgar.

"Aynen." dedi Yağız, "Şu an buz gibi kahveye kimse hayır demez."

"İyi de, beni bu durumda kim ödüllendirmiş olacak?" dedi, Yakup. Çocuklar ona anlamadıkları bir ifadeyle baktılar.

"O da ne demek? Ne emek istedi Tunahan bu şimdi?" dedi, Yağız.

"E, kahveyi o yapacak ya, kendisine de yapınca ödül bunun neresinde diyor." dedi Tunahan sırıtarak.

"Lan, tamam." dedi, Yağız. "Ben çocuklardan birini gönderir, tatlı aldırırım. Sen şu kahveleri nazlanmadan yap."

"Ne nazı lan, bittim burada, bittim. Ah, Tunahan, başıma ördüğün çorapların hesabını yazıyorum oğlum." dediğinde,

Tunahan gülerek. "Yaz lan, sen de benim elime düşersin elbet."

"Ya bu aşık oldu diye biz neden eziyet çekiyoruz ben anlamadım ki." dedi, Yakup.

"Arkadaşımsın da ondan Yakup, senin zekan da gerilemiş bu arada. Çok yorulmak sana yaramıyor." dedi Tunahan.

Ilgar, "Tantanayı kesin artık da Yakup, kahveleri yapsın. Hatta bak, sana yardım edeyim, benimde enerjim bitti." dedi.

"Hop, sen nereye Ilgar? Daha işin bitmedi." diye, itiraz etti Tunahan.

"Lan, arada mı vermeyeceğiz? Az kaldı zaten, Tunahan bi sal yakamı. "

"Ya beni anlıyor musun şimdi?" dedi, Ilgar' a Yakup. Bezgin bezgin sırıttı.

"Anlıyorum kardeşim, yürü gidelim. Yağız tatlıyı alsın, enerjim bitti benim."

"Tamam, lan ne dırdır ettiniz, ben çocuklara söyleyim alsınlar. Hem şu havuza bakayım." diyerek, uzaklaştı.

Tunahan da "Acele edin, gidip orada kıçınızı yaymayın." dedi. Ardından "Mayda, Nergis ablanın yanına gitti. Dikkatli olun Yakup, onu görürsen beni görüntülü arasana lan çok özledim."

"Lan, siktir git! Manyak mısın? Adımı tacizciye çıkartacaksın. Mal bu ya." dedi, Yakup.

"Lan, özlediysen git görüşsene biraz." dedi, Ilgar.

"Cıks olmaz, hadi gidin. İyi ki bir şey istedik." dedi Tunahan mızmızlanarak.

"Tunahan, senin isteklerin bitmiyor ki anacağım."

"Hadi kaybolun." dedi. Elindeki bezi, Yakup'a attı.

İkisi de gülerek arabaya bindi.

"Tunahan'ı hiç böyle görmemiştim, çok aşık, aptala dönmüş resmen. Kaç gündür harıl harıl çalışıyor. Hayır, bizim suçumuz ne? Aşık olan o değil mi?" dedi, Ilgar.

"İşte, bende onu diyorum. Sen başından beri dahil olmadın birde Ilgar."

"Ulan, ne çektin be Yakup, bu iş bitsin de bir rahat nefes alıp dertleşiriz."

"Aynen, çok ihtiyacım var. Hem olanları sana anlatırım." dedi. Gitmek için yola çıktılar.

Kafenin önüne arabayı park edip indiler. Yakup, Nergis'in işyerine doğru baktı, Mayda ortalıkta görünmüyordu.

"Uykusuzluktan ölüyorum Yakup."

"Al benden de o kadar."

"Ben, neden tamam dediysem?"

"Seni bırak da, ben neden dedim? Ben kafama sıçayım." dediğinde, ikisi de gülerek içeriye girdi."

"Yakup abi, hoş geldin." dedi Yakup'un komşusunun oğlu. Onu ikna etmek için Tunahan'dan dalış dersi sözü almışlardı fırlamaya.

"Hoş bulduk Batur." dedi, Yakup. "Ne var, ne yok? Her şey yolunda mı?"

"Yolunda abi, merak etme, sizin işiniz bitti mi?"

"Yok, Batur nerde, kahve almaya geldik?"

"Anladım abi, müşteri çağırıyor, ben gideyim."

"Tamam, sen bak işine." dedi Yakup. Kahve makinesinin başına geçti. "Kaç kişiydik Ilgar biz?"

"Dur bir dakika." dedi, Ilgar. İçinden saydıktan sonra, "On beş."

"Yuh lan, o kadar varmıymış?"

"E, Yağız'ın ekibiyle beraber evet." dedi Ilgar.

"Tamam, sen otur. Ben hazırlamaya başlayayım."

Ilgar, oturduğu masaya başını koydu.

Yaklaşık yarım saat sonra kahveleri hazırlayan Yakup, Ilgar' a seslendi.

"Ilgar, kalk lan, kahveler hazır. Yardım ette taşıyalım." dedi. Ilgar' dan ses gelmedi.

"Ilgar?"

"Lan, kime diyorum? Uyudun mu, şerefsiz?"

"Hı?" dedi, Ilgar kıpırdanarak. Yakup masaya tekme attı.

"Kalksana, ben burada cebelleşirken hemen uyudun mu? Fırsatçı seni."

"Bağırma be, iki dakika gözlerimi yumdum sadece."

"Ne dakikası be, yarım saattir uyuyorsun."

"Harbi mi lan?"

"Harbi, kalk hadi. Tunahan arıyor, bak şu telefona, elim dolu."

"Sabırsız adam ya, iki dakika yakamızı salmadı."

"Hadi aç, aç. Söylenecek şimdi iki saat."

"Lan, bana bak, biz aşık olmayalım. Aşık olunca bundan oluyor demek ki." dediğinde, Yakup kahkahalar attı.

"Alo?" dedi huysuz bir sesle.

"Nerde kaldınız siz? Kahveyi yemenden mi getiriyorsunuz? Söyle o Yakup' a yakalanmasın."

"Lan, bir sus! Sen, bu kadar dırdırcı mıydın Tunahan?"

"Hâlâ bana cevap veriyorsun, çıktınız mı yola?"

"İzin verirsin çıkacağız Tunahan." dedi, yine huysuz.

"O ses ne öyle Ilgar Bey, huysuz ihtiyarlar gibi konuşma benimle."

"Sende dırdır etme, kapatıyorum."

"Dur, kapatma."

"Yine ne var?" dedi, oflayarak.

"Mayda' yı gördünüz mü?"

"Hala Mayda diyor. Lan akılsız. Nerede göreceğiz kahve hazırladık biz."

"Sen mi hazırladın kahveleri?"

"Uyudum desene." dedi, kınayarak bakan Yakup.

"Sus, sen de ispiyoncu musun Yakup?"

"Ne diyor Yakup? Siz ne karıştırıyorsunuz? Beni oraya getirtmeyin."

"Aman Tunahan, sakın. Geliyoruz biz, kapa şu telefonu."

İkisi dışarıya çıktılar. Yakup elindekileri masaya bırakıp Nergis'in o tarafa bir daha baktı.

Ilgar, gözlerini kısarak onun baktığı yöne baktığında, Mayda' yı elinde bir sepet dolusu meyveyle yürürken gördü.

"Buradaymış gerçekten de." dedi Ilgar.

"Evet, versene şu telefonu." dedi, Tunahan'ı görüntülü aradı.

"Cidden mi Yakup?"

"Ne yapayım, kıyamıyorum öküze." dedi görüntüyü Mayda' ya çevirerek.

"Kurban olduğum, nasıl da kuş gibi süzülüyor." dedi Tunahan'ın neşeli sesi.

"Vallahi, ergen bu," dedi Ilgar.

"Kes lan, kıskanma."

"Ne kıskanacağım?"

"Kıskanıyorsun işte, senin yok da ondan."

"Allah korusun Tunahan, eksik kalsın."

"Büyük konuşma bence Ilgar. Yakup, görmüyorum tam adam gibi tut şu telefonu, ne taşıyor o?"

"Teşekkür edeceğine, yine dırdır ediyorsun Tunahan, bu kadar yeter. Gördün bitti, hadi bay." dedi, telefonu suratına kapattı.

Ardından ikisi de güldü. Kahvelerin hepsini alıp arabaya yerleştirirken, Mayda onları fark etti, hızla yanlarına geldi.

"Yakup?" dediğinde, Yakup yerinden sıçradı.

"Mayda."

"Ilgar?"

"Mayda, ne bu şimdi?"

"Ne, ne?" dedi, Yakup.

"Aman neyse, Tunahan da burada mı?" dedi, sağa sola bakarak.

"Arama yok o."

"Nerede?"

"Boş ver şimdi onu, sen ne yapıyorsun?"

"Ne yapacağım, ev hapsinden kaçıp, Nergis ablaya geldim." dedi, imalı bir şekilde gözlerini devirerek konuştu.

"Mayda, ne olur sen de dırdıra başlama, vallahi Tunahan'ın dırdırından doyduk, yeterince." dediğinde Mayda güldü.

"Ya ne yapıyor benim devem?" dediğinde.

Ilgar' ın gözleri büyüdü, "Deve mi?" dedi, bir yandan da güldü.

"Hım, deve ne var?"

"Siz nasıl anlaşıyorsunuz gerçekten, şaşırıyorum," dedi.

"Onu ben de çözebilmiş değilim Ilgar." dedi. Mayda gülerken.

"Hadi biz kaçtık, görüşürüz," dedi Yakup. Uykusuzluktan şişmiş gözleriyle tebessüm ettiğinde.

Mayda, "Yazık." dedi içinden. "Çocukların içinden geçmiş, perişan etmiş." dedi.

"Sen iyi misin Yakup? Çok yorgun görünüyorsun."

"İyi değilim Mayda." diye, bağırası vardı, ama sustu. "İyiyim."

"Hım, bana pek öyle gelmedi ama istersen arabayı ben kullanayım. Sen dinlen." dedi, hevesle.

"Olmaz Mayda, beni kandıramazsın."

"Ama Yakup, ne var azıcık görmek istediysem?"

"Tunahan beni tefe koyar vallahi, kasabadan kovar da bu sınırlara bir daha yaklaşamam. Kendimi asla böyle bir tehlikeye atamam."

"Of!" dedi, Mayda, ayağını yere vurarak. "Ilgar, sen bahsetsen azıcık." dedi, masum masum.

"Ilgar bir ona, bir Yakup'a baktı. Yakup kaşlarını havaya kaldırmıştı.

"Olmaz Mayda, aklımı çelemezsin. Hadi biz gidelim, sana kolay gelsin, görüşürüz." dedi, hızla arabaya binip yola çıktılar. Aynadan baktıklarında, Mayda' nın huysuzca somurttuğunu ve ağzının kıpırdadığını gördüler.

"Sülalemize küfür ediyor kesin." dedi Yakup.

Ilgar sarsılarak güldü.

Mayda gerisin geri Nergis' in yanına döndü. İlk kafile gelmek üzereydi.

"Nergis abla, bunlar bitti. Var mı başka bir şey?" dediğinde, Nergis,

"Eline sağlık. Yok, kuzum şimdilik bitti. Servis var, birazdan geleceklermiş."

"Hadi bakalım, sen de çok yoruldun."

"Olsun abla, sorun değil. Ne güzel vakit geçiyor."

"Kahve mi içsek Mayda? Onlar gelmeden. Ne dersin?"

"İçelim abla, hatta dur, ben görelinin oradan ikimize soğuk kahve alıp geleyim."

"Olur, canım." dedi Nergis.

"Selam, bana iki tane buzlu Americano hazırlar mısın?" dediğinde Batur'un gözleri Mayda' yı süzmekle meşguldü.

"Hey, duydun mu beni?"

"Efendim, pardon duydum. Hemen hazırlıyorum. Sizi tanıyamadım da ondan özür dilerim."

"Tanıman mı gerekiyordu, çocuk?"

"Çocuk mu?" dedi, Batur yüzünü buruşturarak. "Kimsin sen? Yakup'un arkadaşı mısın?"

"Sayılır, komşuyuz Yakup abi ile."

"Anladım, peki." dedi Batur, kahveleri hazırlayıp Mayda' ya verince parasını uzattı.

Batur ondan bir türlü gözlerini alamıyordu.

Mayda, gözlerini kısarak, 'Kolay gelsin.' dedi ve çıktı.

Kahvelerini içtikten sonra kafile gelmişti. Mayda ve Nergis neredeyse hiç dinlenmeden bütün gün çalışmıştı. Mayda eve dönerken, yorgunluk üstüne dağ gibi çökmüştü. "Sıcak bir duşun çözemeyeceği bir şey değil." dedi, kendi kendine. Her yeri yemek kokuyordu.

Eve gidip duş aldı. Bütün gün o kadar çok şey yemişti ki, tıka basa doymuştu. Bir film seçti ve mısır patlatıp keyif yapmak niyetiyle ama film izlerken koltukta uyuya kalmıştı.

"Bitti!" dedi, Tunahan.

"Biz de bittik." dedi Yağız.

"Ama bitti sonunda, çok şükür." dedi. Yakup'la Ilgar.

Ortaya çıkardıkları işe gururla bakıyorlardı. Her yerin ışığını açmışlardı. Hiçbir eksik kalmamıştı.

"Teşekkür ederim. Sizsiz asla başaramazdım." dedi, Tunahan minnet dolu sesiyle.

"Sen de çok uğraştın kabiliyetin var Tunahan. Hem ne demek rica ederiz." dedi, Yağız. Ekibini öncesinde göndermişti.

"Ben hiç ne demek rica ederiz demeyeceğim." dedi Yakup, "Bunun acısını senden kat kat çıkaracağım, haberin olsun." dedi.

"Tamam, lan, istediğini yaparsın." dedi, ona sarılarak. "Size güzel bir akşam yemeği borcum olsun, en kısa zamanda." dedi.

"O kadarla kurtulacağını sanıyorsan yanılıyorsun." dedi Ilgar.

"Gel lan, sende kıskanma." dedi, ona sarılarak.

"E, ne zaman göstereceksin?"

"Önce eve gideceğim, bu leş halimi bir adam edeyim." dedi. Sakalları da uzamıştı. "Sonra da Mayda' yı alıp geleceğim. Sabahı bekleyemem."

"Yani biz de öyle düşünmüştük." dediler sırıtarak.

"Bu villanın bu hale geleceğini hiç düşünmemiştim." dedi, Yakup. "Gerçekten de çok güzel ve havalı oldu."

"Değil mi Mayda' m içine çok yakışacak." dedi, sırıtarak.

"Lan, bunun aklı fikri Mayda' da. Hadi biz toparlanıp gidelim. Geberiyorum artık ayakta duracak halim yok." dedi Ilgar.

Sonra da dağıldılar. Tunahan evine giderken, Mayda' nın ışıklarının yandığını gördü. "Kesin uyuyakalmıştır." dedi, içinden. Sonra aceleyle evine gitti, hazırlanıp çıktı. "Kapı yine kilitli değil." dedi, homurdanarak. Tarçın tam havlamak üzereyken, "Sus Tarçın, sakın havlama." dedi, kafasını okşarken. Köpek onu dinliyordu. Gülümsedi Tunahan, içeriye girerken.

Mayda, koltukta uyuyordu. Televizyonda açık bir film bitmek üzereydi.

"Mayda." dedi usulca, "Sevgilim, ben geldim."

"Tunahan sen misin?" dedi, Mayda mırıldanarak.

"Benim sevgilim." dedi, yeni tıraş olduğu sakalları yüzünden. Onun gıdıklanmasına sebep olacak şekilde öptü.

Madya kıkırdadı. "Tunahan, yapma." dedi, tam arkasını dönecekken. Tunahan onu belinden sararak üzerine eğilip dudaklarından öptü.

"Uyan sevgilim, bir yere gitmemiz lazım." dediğinde, Mayda huysuzlanarak gözlerini açtı. Açmaz olaydı, "Bu ne böyle? Bu kadar da olmaz. Bu adam gece gece neden bu kadar yakışıklı? Hayır, yani ben ağzım açık uyurken o nasıl bu kadar tatlı ve güzel." dedi. Tüm bunları sesli söylediğinin farkına, Tunahan o muhteşem kahkahasıyla karşılık verince anlamıştı.

"Ben hepsini sesli söyledim, değil mi?" dedi.

Tunahan başını öne arkaya salladı.

"Allah beni kahretmesin, ben bu huyumdan ne zaman vazgeçeceğim ya, kendimi rezil ettim yine, değil mi?" dediğinde, tam konuşması devam ederken Tunahan onu öpücüğüyle susturdu.

"Seni çok özledim." dedi, dudakları ayrıldığında.

"Ben de özledim Tunahan, hem de çok." dedi, omuzuna vurup. "Neredesin sen, beni yalnız bıraktın."

"Telafi edeceğim, söz. Artık ayıldın, hadi kalk gidiyoruz."

"Ay dur, nereye gidiyoruz?"

"Sürprizime." dedi, Tunahan göz kırparak.

Heyecanlanan Mayda, "Şimdi mi?" dedi.

"Evet, aşkım, şimdi. Hadi."

"Dur bir dakika, bu kıyafetle gelemem, bekle, hemen geliyorum." dedi. Tunahan'ı iterek koltuktan hızla kalktı. Tunahan onun yokluğuyla boşalan yere uzandı, gözlerini kapayıp kokusunu içine çekti.

Fısıltı Perisi: "Mayda, tutsak olmaktan kurtulmuş gibi görünüyor. Bütün gün Nergis Hanıma yardım etmiş. Ali ailesiyle dönmüş haberler iyi, düğün var yakında, haber netleşti. Yakup, Ilgar ve Yağız bitik durumda, evlerine dönerken görüldü. Ama ne hikmetse, Tunahan'ın hali bitik değildi. Enerjisi tüm kasabada hissedildi. Duyumlarımıza göre, bu gece harman dalı oynayacakmış. :)

 

Loading...
0%