@nefelicalliope
|
"Senden ilk gidişim"
İlk arkasını dönen Tunahan olmuştu. İlk konuşansa Mayda! Mayda, ılık bir duş aldıktan sonra bir ağrı kesici içip, kremlerini tüm vücuduna boca ederek yatağa attı kendini, ilk başta zorlansa da uykuya daldı. Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu ama uyandığında mis gibi bir koku yayıldı burnuna... Biraz daha kendine gelince, kokunun aşağıdan geldiğini anladı. Yemek kokusuydu bu en sevdiği... Gözleri büyüdü, kim gelmiş olabilirdi ki dedi içinden biraz da telaşlanarak zorla çıktığı yataktan aşağıya indi. Gördüğü manzarayla neye uğradığını şaşırdı. Tunahan mutfağındaydı. Onun mutfağında yemek mi pişiriyordu. Kime sormuştu da yapıyordu bunu, hayret bir şey bu adam cidden tuhaf dedi kendi kendine ama kokular onu öylesine cezbediyordu ki söylenmeyi aklından geçirse de susmayı tercih etti. Tunahan'ın içine sinmemişti onu öylece bırakıp gitmek. Eve gidip duş aldıktan sonra o da uyumuştu. "Bi saat kestirsem yeter" diyerek, saatinin alarmını kurup yattı. Uyandığında Mayda' nın da kendisi gibi aç olabileceği aklına geldi. Kendi evinden birkaç malzeme alıp Mayda' nın evine gitti. Kapıyı çalmıştı ama ses yoktu. Telefonla aradı yine cevap yoktu. Biraz telaşlandı elinde değildi bu kadın onu endişelendiriyordu. Mecburen girdi içeriye, kapı da açıktı zaten! "Nasıl kilitlemez, ne olursa olsun yalnız yaşayan biri tedbirli olmalıydı." Bununla ilgili de uyarı yapması gerektiğini aklında tutarak içeriye girdi. Etrafta ne bir ses ne de kimse yoktu, elindekileri mutfak adasının üzerine bıraktı. "Acaba yukarı çıkıp baksam, çok mu ileri gitmiş olurum." dedi, kendine. "Olursun, ama mecburen birinin ona bakması gerekiyor. Madem geldin, git kontrol et." dedi, içindeki ses. "Büyük azar yiyeceksin hazır mısın buna Tunahan?" dedi ses, "her zaman yaptığı şey zaten!" Diyerek, yukarıya çıktı. Odasının kapısı açıktı, açık olan pencereden giren rüzgarla perdeleri havalanıyordu. Yatağın tam ortasındaydı, uzun saçları yastığına yayılmıştı. Hala nemli görünüyorlardı. "Tamam, Tunahan bu kadar kontrol yeter, gördün işte uyuyor. Sen asıl işini yapmaya gidebilirsin." dedi, içinden.. "iyi de onu bir daha böyle göremeyebilirim." diye, geçirdi içinden. "Böyle masum, sessiz bir melek gibi..." Dedi, yine sonra başını sağa sola sallayarak çıktı odadan. Geldiği yere mutfağa dönerek. "Sebze çorbası yapmayı düşünüyordu, yanına zeytinyağlı kabak çiçeği dolması bir de salata yaparım olur biter." demişti. Böylece işe koyuldu. Mutfağı temiz sade ve düzenliydi. Gerçi evin her yeri temiz görünüyordu ve onun gibi kokuyordu. "Neydi bu koku?" Diye, geçiriyordu aklından yemeklerini pişirmeye odaklanmışken Mayda' nın geldiğini fark etmedi. Çorba ve diğer yemekler hazırdı geriye sadece masayı hazırlamak kalmıştı. Arkasını döndüğünde ona şaşkınlıkla bakan Mayda' yı gördü. Elindekileri adaya bırakıp açıklama yapmaya girişecekti. Mayda' nın söylenmeye başlaması an meselesiydi. "Ben..." Dedi, gerisini getiremedi çünkü beklemediği bir şey oldu. Karşısında şaşırmış bir Mayda vardı evet ama çemkirmeye başlayacak gibi görünmüyordu tam tersine şaşkınlığı kocaman bir gülümsemeye dönüşmüştü. Gözlerini kırpıştırdı Tunahan emin olmak istercesine. Gerçekten de gülüyordu. "Sana inanamıyorum." dedi, bir yandan da koşar adım ada tezgahın önüne gelmişti. "Tüm bunları sen mi yaptın? Hem de benim mutfağımda! Allah'ım sana geliyorum! Tunahan bu kokular ne böyle, Michelin yıldızlı bir restoranda mıyım ben? Yoksa rüya mı görüyorum? Lütfen rüya olmasın çimdikle beni Tunahan!" Dediğinde, Tunahan kahkaha atarak, "Emin misin? Sonra pişman olma." Demişti hala gülüyordu, "o değil de acaba senin yerine ben rüya görüyor olabilir miyim?" Eliyle hafif çıkmış kirli sakalıyla oynayarak. "Sakın! Lütfen şu an ikimizde rüya görüyor olmayalım çünkü kokusu bu denli şahane olan bu yemeklerin hemen tadına bakmak istiyorum." Diyerek, Tunahan' ı umursamayarak eline aldığı çatalla kabak çiçeğine uzanıyordu ki, Tunahan gülerek eline uzandı ve çatalı aldı. Şok içinde baktı Tunahan'a hevesle baktığı kabak çiçeklerinden bakışlarını çekerek. Huysuz bir şekilde bakıyordu kısılan gözlerinden yayılan sinir belli oluyordu. "Öyle olmaz! Masada yiyeceksin, sofra adabından haberin yok mu senin?" "Uyuzsun! Şu an mutlu olmamı çekemedin değil mi?" "Unutma şu an ki mutluluğunun sebebi benim! O yüzden bana dikkatli davransan iyi olur yoksa sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsın." Dedi imalı ve muzur bir şekilde.. Resmen eğleniyordu, onun bu halini görmeyi beklemiyordu. Tam çemkirmeye başlayacak olan Mayda kendine, "Saçmalama Mayda şu an çemkirmenin hiç sırası değil kızım yemeklere baksana! Offf ya ben sana bunun hesabını sonra sormaz mıyım? Sen göreceksin Tunahan Bey!" Diyerek, sıktığı dişlerinin arasından," Kinciyiz demek, öyle olsun! Hastayım o yüzden şimdi sana bulaşmak istemiyorum." Diyerek uslu uslu masaya giderken, karnının guruldaması hiç hoş olmamıştı. Astı suratını hemen "Tek kelime edersen seni gebertirim!" Diye cıyakladı. Karşılığında gelen hoş kahkaha bile sakinleşmesini sağlamadı. Ona dönüp baktığında ellerini teslim olur gibi havaya kaldıran ve gülümseyerek tatlı bir mimik yapan Tunahan gördü. "Şu an gerçekten de kızılacak bir hali yoktu, tam tersine sevilesiydi... " Dedi, içinden aynı zamanda salak salak gülümsüyordu. "Kendine gel Mayda, ne öyle yayıldın hemen iki yemeğe... Tövbe tövbe ..." "Ee böyle akşama kadar bekleyecek miyim? Sesi duydun, açım hem de çok açım!" Gülüyordu Tunahan masaya tabakları getirirken, "Duymaz olur muyum 1 km öteden tanırım artık ben bu sesi. Sen merak etme!" Dedi iğneleyici konuşuyordu. "Çok konuşmasak mı? Yemeğimi huzurla yemek istiyorum." "O huzurun sebebi de ben oluyorum hatırlatırım." Zorluyordu onu bilerek. Hazır eline fırsat geçmişken kullanmaktan çekinmeden. "Şansını zorlama istersen, bu yemeklere dua et! Yoksa biliyorsun." Her şeyi masaya taşıdıktan sonra tam karşısına kuruldu. "Bırak da ona ben karar vereyim?" "İyi ver madem bu kadar istiyorsun ver Allah aşkına bir şey demiyorum. Öldüm burada açlıktan! Şimdi izin verirsen" dedi, çorbayı göstererek, "Tabii tabii..." Dedi, Tunahan gülümseyerek "önden buyur lütfen afiyet olsun." "Teşekkürler..." "Demek ki istediğinde gayet kibar ve sakin biri olabiliyorsun Mayda, bu halini sevdim." Dedi imalı bir şekilde, o da henüz bir şey yememişti. Mayda' nın iştahı bulaşıcıydı. Sessizce yemeğini yemeyi tercih eden Mayda' ya eşlik etti. Mayda ise o sırada içinden, "Sana ne be adam, benim kibarlığımdan hayret bir şey! Sen bu kadar iyi yapmamış olsaydın bu yemekleri görürdün kibarlığı diye söyleniyordu."Dışı sussaiçi susmuyordu. Sakince yemeğini yiyor gibi görünürken. İkisi de yemeklerini yerken bir süre konuşmadı. Sonra Tunahan, "Biliyor musun? Beni daha da çok şaşırtıyorsun?" "Yine neye şaşırdınız acaba Tunahan Bey, şaşırmalara doyamadınız?" "Fazla sessizdin yemek boyunca, bunu beklemiyordum." dedi direkt aklındakini söylerken. "İyi ya işte beklenmedik bir insanım, her an her şey olabilir yani sen yine de alışma kendini kollamaya devam et." Dedi, imalı imalı gülümsüyordu. "Sen, pek alışılacak birine benzemiyorsun zaten sana alışmaya niyetim de yok merak etme." Dedi, aynı ima ile. "Meraklı olanın kim olduğu belli değil mi?" "Kim? Ben mi?" dedi ardından da sesli gülerek, "hiç sanmıyorum, tamamen yanlış düşünmüşsün." "Neyse ne Tunahan, çok da önemli değil sen şimdi boş ver bunları da, tatlı var mı tatlı? Tatlı da yaptım de ne olur?" Dedi, gözlerini büyütüp kırpıştırarak, üzerine bir de sevimli gülümseme takınarak. Tunahan ise konuyu değiştirme hızına şaşırarak, "nasıl bir kadındı bu böyle?" diye geçirdi içinden. "Teşekkür edip, eline sağlık diyerek tüm bu yemeklerle yetineceğine sorduğun soruya bak sana inanamıyorum! Yemeğe karşı olan bu aşkın beni korkutuyor." Kahkahayla güldü Mayda, öyle içten bir gülüştü ki hem de bakakaldı Tunahan. "Ne? Komik mi?" "Evet, komik! Tatlısız masa mı olur? Canım çekti ne var, kan şekerim şey ettiyse demek düştüyse işte!" "Elin tanımadığım adamı evime habersiz gelmiş, mutfağıma girip yemek yapmış, demiyorsun da tatlı yapmamamı mı sorguluyorsun? Cidden enteresan birisin." Dedi, gülerek hem de çok! "İdare etsen ne var yani, ben de böyle biriyim işte! Ee seni de biliyoruz takipçi sapık olmadığını anladık, ee komşuyuz da, hastaneye götürdün beni, esnaf da tanıyor belli ki katil, sapık, hırsız kategorisine girmiyorsun. Hem ben istemedim senden bunları yapmanı. Ama iyi ki yapmışsın şimdi hakkını da yemeyeyim. Gayet güzeldi. Yani benim için tehlike arz etmiyorsun Tunahan, o yüzden şimdi bana neden tatlımızın olmadığını açıklar mısın?" "Nasıl bir tehlikeden bahsettiğimize bağlı o." dedi, içinden... Sonra da, "Olmadığını kim söyledi." Dedi. Samimi gülümsemesi Mayda' nın kalbini bir anlığına tekletti ama gelmesiyle gitmesi bir olduğundan üzerinde durmadı. Şuan onun için önemli olan tatlı kısmıydı? "Harbi mi? dedi bir anda heyecanla ayağa kalkarak nerede dolapta mı?" Gülmeye başladı yine Tunahan. "Harbi mi ne yahu? Erkek çocuğu gibi, bir an kardeşim konuşuyor sandım. Gözün döndü resmen, sakin ol otur sen ben getiririm." Diyerek o da kalkmıştı masadan. "Ne yaptın, ne tatlısı yoksa losta mı?" "Demek biliyorsun buranın meşhur tatlısını. Buralısın değil mi sen?" "Evet, buralıyım." "Nereden geldin peki?" "İstanbul'dan taşındım." "Ya ailen? Onlar da burada mı?" "Buradalar." Dedi, sesindeki hüznü gizlemeden. Tunaha'nın dolaba uzattığı eli durdu ve ona döndü. Tam dibine kadar gelmişti Mayda tatlıya düşkünlüğünü kullanarak soru sormaya başlamıştı. Hakkında daha fazla şey bilmek istiyordu. Ama ailesine gelince sesi değişmişti Mayda' nın. "Neden hüzünlendin?" "Yoo onu nereden çıkardın ki? Hani tatlım?" "Mayda!" "Ne? Çok fazla soru soruyorsun? Bak bana ben soruyor muyum?" "Sor sende?" "Canım istemiyor, sormayacağım. Tunahan tatlı? Ne yaptın?" "Yapmadım!" Dedi, dolaba sırtını yaslayarak! "Cevap vermezsen sana tatlı matlı yok." "Cidden mi? Çocuk muyuz biz Allah aşkına! Hadi çekil de tatlıya kavuşsun midem." dedi sevimli olmaya çalışarak. "Evet, cidden ayrıca çocuk olmadığımızın gayet farkındayım." Dedi aradaki yakınlığı hissederek... "Ee, o zaman, hadi tatlımızı alıp masaya geçelim? Bak şimdi gereksiz yere gerilmenin ne lüzumu var hem. Kibar çizgimden çıkmak istemiyorum." Dedi usulca... Tunahan buzdolabına yaslanmış ekollarını da göğsünde birleştirmişti. "Yemezler canım, kibar çizgiymiş." Dedi bıyık altından tebessüm ederek. "İlla diyorsun ki, cadaloz ol Mayda! Gönlünle vermezsen ben de cebren alırım o tatlıyı Tunahan!" "Al da görelim Mayda! Tabii onun yerine cevap da verebilirsin? Tercih senin." En doğal, dağınık haliyle karşısındaydı Tunahan' ın bundan dolayı ne hikmetse rahatsızlık duymuyordu. Saçlarını eliyle şöyle bir geriye atmıştı ama dağınık ve pespaye göründüğünün farkındaydı. Üzerinde kısa bir yatak şortu ve tişört vardı. Çıplak ayakları ile onun omzuna anca geliyordu. Bu sabah mezara gidecekti. Gece hastalandığı için yine gidememişti. "Eğer sorduğum soruya dürüstçe cevap verirse ben de ona cevap veririm." dedi, içinden. Tunahan ondaki değişimi fark ediyordu, bir şeyi düşündüğü barizdi hatta ciddi bir şeyi. Deli gibi merak ediyordu onu, bilmek istiyordu her öğrendiği şeyle de daha fazlasını merak ediyordu. Onu önemsemeye başlamıştı biliyordu farkındaydı. Ama bununla henüz ne yapacağını bilmiyordu. "Sana bir soru soracağım, cevabına göre de karar vereceğim kabul mü?" "Kabul." Dedi, Tunahan hiç düşünmeden. "Neden buradasın Tunahan?" Gözlerinin içine bakarak sormuştu ve hala bakmaya devam ediyordu. "Seni merak ettiğim için geldim, iyi olup olmadığını kendi gözlerimle görmem lazımdı. Çünkü seni önemsiyorum. Nedenini henüz çözemedim ama çözdüğümde onu da öğrenirsin." Çok net, samimi ve dürüst bir şekilde ifade etmişti kendini. Bu da Mayda' ya yetmişti. "Tamam, ben üzerimi değiştirip geliyorum biraz bekler misin?" Şaşkınlıkla "Olur tabii..." Dediğinde, Mayda çoktan ondan uzaklaşmış, merdivenlerden çıkıyordu. "Ne planlıyor acaba" dedi, tedirgin olmakta haklıydı. 10 dakika sürmemişti aşağıya inmesi, Tunahan da o arada bulaşıkları toplamıştı. Titizdi elinde değildi. Ama hastalık derecesinde de değildi. dağınıklıtan hoşlanmıyordu. "Nasıl bulduysan öyle bırak felsefesi." "Hadi gidiyoruz. Beni takip edersin." Tunahan anlamaya çalışıyordu. Madem istediği buydu ona uymaya karar verdi. "Bu sefer sen istiyorsun takip etmemi, ona göre sonra çemkirme bana" demeyi de ihmal etmedi. Güldü Mayda, "evet ne istediğimin farkındayım." Yola çıktılar, istikamet belliydi. İki gündür gidememişti annesi ile babasına böyle gitmek nasipti demek ki... Üzerine keten siyah bir elbise giymişti, yanına annesinin en sık kullandığı oyalı çemberini almıştı. Mezarlığın orada park ettiklerinde Tunahan henüz arabadan inmeden almıştı cevabını lakin onu burada yalnız bırakmayacaktı. Çok üzülmüştü. "Acaba ailem, ailesini tanıyor muydu? Ya da biz çocukken karşılaştık mı?" diye içinden geçirdi arabasından inip Mayda' nın yanına giderken... Aklında bir sürü soru vardı. Mayda ezbere bildiği yere çekiliyordu ağır adımlarla, yüreğinde geçmeyen sızı da hissetmiş olacak ki daha çok sızlamaya başlamıştı. Ağlamak istemiyordu. Ama onları her ziyaretinde, içi çıkana kadar ağlıyordu. Şimdi farklı olan şey yanında Tunahan' ın olmasıydı. Şaşırmazlardı ona herhalde misafiri hep severlerdi. Tunahan sessizce takip ediyordu Mayda' yı anne babasının başına gelince durdu Mayda. Onunla birlikte Tunahan'da. "Buradalar dedi, beraberler." Yüzüne bakmadan konuşuyordu. "Başın sağ olsun! Allah rahmetiyle muamele etsin..". Dedi usulca... Anne, baba geldim buradayım... Özür dilerim, gelir gelmez yanınıza gelecektim ama işte gelemedim. Sizi çok özledim. Baba yolda gelirken lastiğim patladı. Öğrettiğin gibi yapmaya çalıştım. Telaşlanma, yardım aldım ve evimize sağa salim geldim. Herkes iyi merak etmeyin. Sadece hepimiz sizi çok özlüyoruz. Anne, sana bir haberim var, bana zamanında içime sinmiyor kızım demiştin ya hani haklıydın. Senin içine sinmeyen benimde içime sinmedi Arda ile boşandık. Ama iyiyim, hem de çok iyiyim. Kanatlarımı kırmasına izin vermedim. Beni daha fazla üzmesine izin vermedim tıpkı bana öğrettiğiniz gibi bir kadın oldum anne... Seni dinlemediğim için üzgünüm beni affedersin değil mi anne? Geç de olsa seni dinledim. Çoktan affettiğini biliyorum. Eve yerleştim ufak tefek aksilikler dışında, her şey yolunda. Tabii güneş alerjimi saymazsak, biliyorum baba üzgünüm ama onu da atlattım. Burada ki insanlar, gerçekten de çok samimi ve yardımsever. Balıkçı İdris amca ile seni andık. O da seni özlüyor baba... Tavla arkadaşıymışsınız bana hiç söz etmemiştin. Anne, Nergis Hanım'la tanıştım çok sıcak bir kadın tıpkı senin gibi gülümsüyor. Buraya sandığımdan daha çabuk alıştım, sevdim. Beni merak etmeyin artık daha çok yanınıza geleceğim için mutluyum. Sizi çok seviyorum... Diyerek, duasını da yaptı. İlk defa her zaman ki gibi hırçın değildi gözyaşları... Tunahan' a döndüğünde, gözlerindeki anlam yüklü bakışta takılı kaldı. Aklından neler geçtiğini tam olarak bilemezdi. Sormayacaktı da... Tunahan, başında çemberi ile yüzündeki ıslak ve buğulu gözlere kilitlendi. Kızarmıştı gözleri, hüzünlüydü ama mutsuz değildi. Daha önce görmediği gerçek halinden bir parçayı sunuyordu Tunahan' a... Sunma şekline hayran oldu... Farklıydı Mayda en başından beri hissettiği buydu belki de, o yüzden önemsiyordu onu. Bilemedi emin olamadı yine de... iİk konuşan Mayda oldu. "Gidelim mi?" "Gidelim." Arabaların yanına geldiklerinde, Tunahan Mayda' nın yakınına gitti ve gözlerinin içine bakarak, aklındaki ilk soruyu sordu. "Neye göre karar verdin?" "Dürüst ve samimi olup olmadığına göre karar verdim." Dedi, hiç tereddüt etmeden kısaca ve net bir şekilde almıştı cevabı Tunahan. Gözlerini hiç kırpmadan birbirlerine baktılar. Tunahan "şimdi seni neden önemsediğimi anlıyorum." Dedi, içinden... Mayda, "içimi görüyormuş gibi bakıyorsun, bakma öyle be adam!" Diye, aynı anda içinden geçirirken... Telefonun çalan sesiyle ikisi de daldıkları deryalardan çıktılar. "Efendim?" "Merhaba Mayda Hanım, nasılsınız? Benim Samet emlakçı?" "Aa evet, merhaba Samet Bey, teşekkür ederim siz nasılsınız?" "Teşekkürler, görüşmeye gelecek misiniz?" "Görüşme mi? Saat kaç? Ben hemen geliyorum Samet Bey." Dedi telaşla. "Peki, bekliyorum o zaman sizi." "Teşekkürler." "Allah beni bildiği gibi yapsın! Yürü Tunahan yürü, geç kaldım. Saat kaç olmuş! Nasıl unuturum ya çok ayıp oldu." "Bir saniye neye geç kaldın? Kimdi o arayan? Samet dedin ama emlakçı olan Samet olabilir mi?" "Evet, nereden biliyorsun sen? Aa tabii ya bilirsin. Benim ki de soru. Neyse hadi gitmemiz lazım. Saat 14: 00 şu an benim orada olmam lazımdı!" "İyi de benim de onunla randevum vardı ve tam olarak bu saatte ben de orada olmalıydım! Off geç kaldım!" "Nasıl yani? İkimize de aynı saate mi randevu vermiş? İyi ama nasıl olur?" dedi, şaşkınlıkla. "Bilmiyorum Mayda, çok da şaşırmıyorum artık olanlara hadi gidelim geç kaldık. Niyesini nasılını orada konuşuruz." "Haklısın, yeterince geciktik. Ama böyle karşılaşmaya bir son vermeliyiz demiştim!" Dedi, gülerek arabasına atladı. Tunahan da gülüyordu. Emlakçıya gittiklerinde yarım saat gecikmişlerdi. "Neyse ki bu kadarla yırttık. Yani yırtmışızdır değil mi Tunahan? Sen tanırsın Samet Bey'i hım?" "Bilemiyorum, emin değilim Mayda, artık sen bir numaralar çevirirsin duruma göre." dedi ve göz kırptı içeriye girerken. "Sen az önce bana göz mü kırptın? Hey kime diyorum ben?" Diye, ona seslenirken Samet Bey kapıda belirdi. Kendini hemen topladı Mayda. "Merhaba, Mayda Hanım değil mi?" diyerek, elini uzattı Samet. "Merhaba" diyerek, anında kibarlaşan Mayda, göz ucuyla Tunahan' a baktığında bıyık altından gülümsediğini gördü. "Uyuz şey" dedi içinden. "Hoş geldiniz? Sizi beraber beklemiyordum Tunahan? Tanışıyor musunuz?" "Evet" dedi Tunahan, "hayır" dedi Mayda aynı anda. Kafası karışan Samet ikisine de alık alık baktı bir an. "Yani, yeni tanıştık." Dedi, Tunahan Samet'e. "Benim randevum da Mayda Hanım'ınkiyle aynı saatte olduğu için denk geldik. Neden aynı saatte buradayız senden duymak isterim Samet." "Şey, Tunahan ben sana randevu verdiğimi unutmuşum kusura bakma kardeşim." Dedi mahcup bir sesle. Mayda'dan küçük bir kıkırtı geldi. İkisi de dönüp ona bakınca ciddileşti hemen. "Peki, durumu anladığımıza göre şimdi nasıl olacak?" "Şöyle yapalım isterseniz, önce Mayda Hanım için mekâna bakalım, sonra da senin yere bakarız olur değil mi Tunahan?" "Başka seçeneğimiz olduğunu sanmıyorum Samet." Dediğinde, Mayda ile göz göze geldi. Gülmek ister gibi bir hali vardı ama kendini tuttuğu da belliydi. "Anlayamadım" Dedi, Samet. "Anlamasan da olur kardeşim, hatta daha iyi olur." Ben ettim sen etme derdi ama şimdi hiç çekemezdi Mayda' nın çenesini. Mayda her şeyin farkında olarak sustu. "Gidelim mi karar verildiyse artık malum geciktik zaten?" "Tabii, hemen geliyorum. Bir dakika bekleyin lütfen." Diyerek, emlak dükkânına gitti. "Aferin, akıllı bir adamsın. Benimle mücadele etmemen gerektiğini nihayet anladın." Dedi, gülerek. "Orası hiç öyle değil inan bana Mayda." Dedi sıkkın bir şekilde. "Hangi kısmı Tunahan akıllı olduğun kısmı mı?" Dedi, yine gülerek. "Benimle inatlaşmak istemezsin." Dedi, ciddi ciddi. "Ne istediğimi asla bilemezsin. " Dedi, aynı ciddiyetle. Birbirlerine meydan okurcasına dik dik bakıyorlardı. Samet dışarıya çıktığında anlam veremedi olanlara, "bir tuhaflık var ama" dedi içinden, "acaba ne oluyor?" "Buyurun gidelim, ben önden gideyim beni takip edersiniz." "Bugünde herkes gönlüyle takip edilmek istiyor." Dedi, Tunahan "ne hikmetse!" diye de ekledi imalı imalı. Anında kaptı imayı Mayda, "buralarda takip etmek mesele değilse demek." "Bir sorun mu var?" Dedi, Samet araya girerek. "Yok!" dedi ikisi de aynı ciddiyetle, aynı anda. "Gidelim mi Samet?" "Tabii." "Şimdi kim kimi takip edecek? Biraz kafam karıştı da" dedi, Mayda uzatmak istemiyordu ama durum komikti de her şeyden bir haber olan Samet Bey' in hali daha da komikti. "Ya sabır! Başladık yine!" "Sen başlattın!" "Ben neyi başlatmışım?" "Benim randevu saatimdesin, bilmem farkında mısın?" "Aynı zamanda sen de benimkindesin." "Bu benim kabahatim mi?" "Peki, ben niye kabahatli oluyorum?" Başlamışlardı yine kedi köpek didişmeye, nasıl oluyordu nerde başlıyor nerde bitiyordu artık kestiremiyordu Tunahan. "Şey" dedi Samet, "benim hatam kusura bakmayın." "Senlik bir şey yok." Dedi, ikisi de aynı anda. Bu cevap Samet'in susmasına yetmişti. Hemen oradan uzaklaşarak arabasına bindi. Ortada kalıp kaza kurşununa denk gelmek istemedi. "Al işte Samet'i de kaçırdın. Gidelim diyorum, sen uzatıyorsun." "Benimle ne alakası var! Uyuzluk eden sensin basma damarıma o zaman ben de söylenmeyeyim." Elleriyle kafasını tutarak "ofladı" Tunahan. Derin bir nefes çekti sonra içine. "Bu böyle uzayıp gidecek değil mi?" "Orası sana bağlı?" "Tamam, ben gidiyorum." "Pes mi ettin?" "Etmedim, geç kalıyorum." "Pes ettin yani?" Dedi inatla. "Pes etmek ne demek ben sana sonra anlatacağım Mayda bin şu arabaya!" Dedi, dişlerini sıkarak konuşuyordu. Mayda' yı kolundan tutmuş itiraz etmesine izin vermeden, aslında kendisi de tam olarak ne yaptığının farkında olmayarak, kendi arabasına bindirdi ardından kendisi binip arabayı çalıştırdı ve Samet' i takip etmeye başladı. "İyi de..." dedi, Mayda. "Konuşmadan da yolculuk edebiliriz." Dedi, Tunahan sözünü keserek. "Ama..." dedi, Mayda. "Mayda, lütfen rica ediyorum." "İyi ama dinlemiyorsun ki beni!" "Söz, sonra dinleyeceğim. Şimdi susar mısın?" "Arabam orada kaldı ama!" Diye, bağırınca yavaşladı Tunahan ona dönerek. "Zorla bindirdin beni arabana zorba mısın sen? Hayır, yani öyleyse bileyim de ona göre davranayım. Tamam, çok lezzetli yemek yapıyor olabilirsin. Bu bir artı da olabilir. Benim yemeğe olan düşkünlüğümde malum ama yine de bu zorbalığını görmezden gelmeyeceğim haberin olsun!" Dediğinde, Tunahan önce baktı baktı sonra kahkahayla gülmeye başladı. "Ne gülüyorsun? Adam delirdi sonunda delirsin. Umurumda mı? Değil, istediğin kadar delir ama beni niye peşinden sürüklüyorsun be adam? Haksız mıyım? Hayır, yoo hiç değilim. Hala gülüyor. Hani sinirliydin sen?" Dedi, nefes almadan konuşuyordu sanki her kelimeyi ardı ardına sıralayarak... "Artık değilim, sinirim geçti." "Ne çabuk geçiyormuş öyle?" "Ben de onu düşünüyorum, inan bana seninleyken hep aynısı oluyor. Sebebini bilmek istediğimi fark ettim." "Neyin sebebi? Ne diyorsun Allah aşkına şu klimayı da aç istersen artık bayılacağım birazdan!" "Camı aç yok sana klima!" "Pis deve!" "Bak ya!" "Hiç bakma öyle dik dik uyuzsun." "Tamam öyleyim." "Aynen." Tunahan, ara ara güldü yol boyunca ama inceden başı da ağrımaya başlamıştı. Başı böyle sık sık ağrımazdı hâlbuki. Eliyle alnını ovuşturdu. Mayda aynen dedikten sonra konuşmadı bir daha. Gözünün ucuyla başını tutan Tunahan' a baktı. "Başı mı ağrıyor acaba dedi içinden, aman sana ne ki, ne diye merak ediyorsun! başı kopasıca!" Çantasına uzandı gayri ihtiyari bir ağrı kesici çıkardı yan kapıda ki suyu da alıp, Tunahan'a uzattı bir şey demeden. Tunahan da aldı ona verilen ilacı ve suyu tek kelime etmeden suyu açıp içti. "Tadilat yapabilir miyim Samet Bey, sordunuz mu mülk sahibine hatırlarsanız bunu sormanızı özellikle rica etmiştim." "Evet, konuştuk Mayda Hanım, çok büyük değişiklikler olmadığı sürece mülk sahibi onay verdi." "Anladım, tutuyorum o halde çok beğendim. Tam olarak bana istediğimi verebilecek kapasitede." "Öyle mi, memnun oldum beğenmenize Mayda Hanım. O zaman ben sözleşmeyi en kısa zamanda hazırlamaya çalışacağım." "Sevinirim, çünkü tadilat için zamana ihtiyacım var ama açılışı da bir an önce yapmak istiyorum." "Anlıyorum, hayırlı olsun diyelim mi o zaman?" "Teşekkür ederim." Dedi, uzanan eli sıkarak. "Pekâlâ, burada işimiz bitti. Artık gidebiliriz, zaten gideceğimiz yer uzak değil." Etrafı inceleyen Tunahan, onlara döndü "güzel yer beğendim. Hayırlı olsun, Mesleğini hala bilmiyorum gerçi?" "Teşekkürler." dedi Mayda, Diğer soruyu duymazdan gelerek. "Çıkalım mı?" Dedi, Samet Bey ve hep beraber çıktılar. Araca bindiklerinde, Mayda dayanamadı. "Hayır da yani, ben niye geliyorum şuan sizinle!" "Ben niye seninle geldiysem, aynı sebepten Mayda Hanım!" "Ben mi bindim arabana, senin yüzünden oldu." "Beynimi yedin dırdırınla, ben o sırada ne yaptığımı biliyor muydum sence?" "Bilseydin! Beynin gayet iyi bence!" "Sayende evet, başlattığın ağrıyı mahcup olduğun için kesmek istedin herhalde!" "Benimle ne alakası var senin baş ağrının? Her şeyi benden bilmekten vaz mı geçsen artık!" "Yalan mı? Senin yüzünden ağrıyor başım!" "Hala ağrıyor mu? Geçmedi mi? Doktora gidelim mi? " Dediğinde, ona hayretle baktı Tunahan ciddi olup olmadığından emin olmak istercesine ama gayet ciddi soruyordu. "Cidden, sürekli değişen ruh halin beni çıldırtıyor. Nasıl başarıyorsun bilmiyorum ama bunda çok iyisin kabul ediyorum!" "Sen şimdi bana hakaret mi ettin iltifat mı?" "İkisi de değil Mayda, ikisi de değil..." Yılmıştı, kabul etti kendi içinde. Bu kadın onu delirtmeye devam edecekti. "Bu gidişle sen daha çok ağrı kesici içersin Tunahan! Aklını sikeyim senin ben!" Dedi içinden. Arabayı park ediyorlardı. "Geldik." dedi sadece Tunahan. Mayda sessizce gezdi mekânı güzeldi gerçekten. "Acaba ne iş yapıyordu? Aman sana ne Mayda sen kendi işine bak." Dedi içinden. Tunahan da beğenmişti. Burayı görmeyi çok istemişti ancak sahipleri ilan açtırmalarına rağmen anahtarı bırakmamışlardı Samet'e o yüzden de gecikmişti. Hiç düşünmeden "tutuyorum" dedi Tunahan. "Hayırlı olsun kardeşim, burayı seveceğini biliyordum tam Senlik bir mekân." "Aynen öyle, sağ ol." Dedi, el sıkıştılar. "Tamam, o zaman ben her iki sözleşmeyi de hızlandırmaya çalışacağım biliyorum senin de acelen var. Haberleşiriz sonrası için." diyerek, vedalaşıp gitti. "Hadi bizde gidelim." "Gidelim. Sana kaldım mecburen!" "Kalma Mayda! İstemiyorsan kalma!" "Mecburum, keyfimizden değil herhalde, hani bak görüyor musun benim güzelimi burada? Ben göremiyorum, kimin yüzünden acaba?" Dedi imalı bir şekilde. Tunahan arabaya bindi konuşmamıştı. "Hayret, verecek cevabın olmadığını anladın sonunda herhalde?" Dedi tripli tripli. "Geliyor musun gelmiyor musun?" Dedi, arabanın motorunu çalıştırmış, camı açarak konuşuyordu. "Aslında seni burada bırakıp gitmek var hak ediyorsun küçük hanım. Sen olsan kesin beni bırakıp gitmiştin çoktan." "Aynen o dediğinden." Dedi, Mayda "haklısın beni iyi tanımışsın!" "Ya sabır!" Dedi, Tunahan "eve gidince ayaklarını tuzla suya koy iyi gelir." Diyerek, gaza bastı. Mayda' nın şaşkın ifadesini gerçekten görmek istediği için uzaklaşmaya başlamıştı. İstediğini de aldı, o güzel suratı afallamış dudakları o biçimini almış bir şekilde bakıyordu arkasından... Oh be rahatladım hak etti. Ama aynadan alamıyordu bakışlarını, "söyleniyor mudur şimdi acaba? Söylenmek ne demek ağzını burnunu kıracak senin Tunahan hazır ol." Dedi, kendi kendine ama keyfi yerine gelmişti gülüyordu. Sonra da kendi haline güldü. "Ne yapıyorum ben böyle dedi?" Hiç onluk bir hareket değildi çünkü geri dönmeye hazırlandı. Aynaya baktığında Mayda' yı göremedi. Döndüğünde," nereye kayboldu bu yahu." Dedi, Etrafa bakınarak. Mayda, şok içinde kaldı orada! Bunu ona yaptığına pişman edecekti. Sağına soluna bakındı söylene söylene, "tuzlu suymuş ben sana gösteririm tuzlu suyu!" Dedi, bakkalı gördü etrafına bakınırken hemen gitti "bir şişe buz gibi meyve suyu aldı en şekerlisinden olsun. Birde bardak rica edebilir miyim?" dedi. Bakkal verdi. Şişedeki vişne suyunu bardağa koydu. Tunahan dönmüş Mayda'yı arıyordu. "Bak sen bak, daha çok ararsın beni!" Dedi, içinden. En sevimli halini takınarak bardağı arkasında saklayarak bakkaldan dışarıya çıkıp seslendi. "Beni mi arıyorsun?" "Nereye kayboldun iki dakikada? Hadi yürü gidelim güldük eğlendik bitti." "Güldük, eğlendik, bitti öyle mi Tunahan?" Dedi, ardından da "demek ki bir de gülmüş bana deve!" Dedi, sevimli sevimli yaklaşmaya devam etti. "Beni bırakıp gidemeyeceğini biliyordum." "Ya sorma vicdan yaptım! Aşırı vicdanlı biriyimdir anlamışsındır. Hadi Mayda, cidden yorgunum ve işlerim var." Araba yolun kenarında çalışır vaziyette duruyordu. İyice yaklaşmıştı Tunahan'a o tam arabaya doğru dönmeye başladığı sırada, bir bardak meyve suyunu yüzüne ve üzerine boca etti. Anında kaçıp arabaya bindi. Suratındaki ifade karşısında kahkahayla gülüyordu. Tunahan, şoktan şoka giriyordu; hangisinden girip hangisinden çıktığını bilmeden... Çılgına dönmüştü. Mayda, kendini arabaya atıp kapıları kilitlediğinde hala olduğu yerde dikiliyordu. Sonra hışımla ona gülen Mayda'ya döndü. Beyaz tişörtü kanla kaplanmıştı sanki... Yüzü de korku filmlerindekileri andırıyordu kesin. Yüzünden damlayan meyve suyunu öfkeyle sildi. Çok sinirliydi. Bunu gerçekten yaptığına inanamadı. Sonra kendine geldi. Bas bas bağırıyordu, arabanın kapılarını zorlayarak "aç şu kapıları Mayda! Aç diyorum sana, çocukluk bile değil bu yaptığın! Aç şu kapıyı." dedi dişlerini sıka sıka konuşuyordu, bir eliyle de camı yumrukluyordu. Mayda, hala gülerek camı azıcık araladı. Sesini duyabileceğinden emin olarak ama "kendi bağırtısından duyabilirse" tabii. Dedi, Ardından da, "İmkânlarım kısıtlıydı Tunahan, bu seferlik bununla idare et." Diyerek, gaza basıp gitti. Evet gitti. Geride öfkeden deliye dönmüş, hatta çıldırmış bir Tunahan bırakarak!" Acaba fazla mı ileri gittim dedi, bir an yoo" dedi. Sonra "hiçte bile gayet de hak etti. Kızım! Adamın arabasını da yürüttün iyi mi? Polise gitmez inşallah! Abartma kızım ya ne polisi dedi." Kendi kendine söylenerek, yola devam etti. İstikamet emlakçı. "Bakalım kıymetli arabası nasılmış?" Diyerek, keyifli keyifli sürüyordu arabayı! Tunahan ise koşuyordu, evet o kadar sinirliydi ki sıcaktan yapış yapış olmuştu 5 dakika alık alık yalı kazığı gibi dikildi orada! Sonra da bir anda koşmaya başladı. Bağırıyordu koşarken ona dönen bakışlara aldırmadan! "Seni bir elime geçireyim, göreceksin sen! Köpekler gibi pişman olacaksın! Özrün de kurtaramayacak seni Mayda! Arabamı nasıl alırsın!" Kıymetlisiydi arabası, eski arabaları seviyordu. O da biliyordu bunu bilerek yapmıştı. Öfkesi daha da kabardı içine sığmıyordu ne kadar hızlı koşarsa koşsun sakinleşemiyordu. Araba tekledi, Mayda' nın da kalbi tekledi. "Ne oluyor be?" Dedi araba bir daha tekledi. "Hayda ne oluyor lan sana? Sahibin gibi huysuz musun sende? İki dakika bindik kendi arabamıza gideceğiz yemedik seni!" Araba yine tekledi cevap olarak! "Eyvah" dedi Mayda! "Külüstürsün işte! Güzelmiş, neren güzel be benim güzelimin yanında!" Dediğinde araba durdu. "Eyvahlar olsun, alıngan birde sahibi gibi." Dedi, yine. El frenini çekip arabadan indi. "Hay ben böyle işin, ağzımı bozduracaksın bana şimdi neden ya neden? Neden şurada az bir yol kalmıştı. Neden benim elimde bozulmak zorundasın." Diyerek, tekrar bindi arabaya çalıştırmayı denedi. Olmadı, bir daha, bir daha, yok defalarca denedi olmadı. Birde dumanlar çıkmaya başladı motordan. "Allah'ım sen beni Tunahan'ın gazabından koru! Ne olur Allah'ım bir daha yapmayacağım!" Diyerek, kaputun kapağını açtı. Çıkan dumanla öksürdü. Eliyle kovaladı dumanları, zaten sıcak olan hava iyice bunaltıcı olmuştu bir de üstüne yaşadığı stres! "Kızım sen bittin bu sefer. Bu adam burnundan fitil fitil getirir. En hassas noktasından vurdun onu! Senin arabanda kıymetli değil mi? He nasıl böyle bir hata yaparsın. O seninkini alıp kaçsa, sen ne yapardın he! Akılsız niye düşünmeden hareket ediyorsun!" Diye, sızlanıyordu resmen. "Zaten fazla da uzaklaşamadım. Bari emlakçıya kadar gidebilseydin!" Tunahan arabasını durmuş halde gördü. Görmez olaydı!" Duman mı çıkıyordu motordan?" Elleriyle yapış yapış olan yüzünü avuçladı. Gerçi her yeri yapış yapıştı! "Siktir! Ne oluyor lan orada! Motorumu yaktı bu kaçık! Bittin sen Mayda bittin! Seni İstanbul'a geri postalayacağım! Buralar dar kızım sana artık!" Diyerek, tekrar koşmaya başlamıştı. Mayda ne yapacağını bilemez bir halde, motora bakarken dumanların arasından korku filmi sahnesindeki gibi bir Tunahan görüntüsüyle karşılaşacağını beklemiyordu. "Tunahan..." dedi, Bastığı çığlığın ardından! İçindeki ses "sakın durma kaç hemen kaç!" Diye, bağırıyordu. Tam onu dinleyecekken koluna yapışan yapış yapış ele bakmakla yetindi. Kanlı eller! "Ne yaptın sen? Diye kükredi Tunahan!" "Şey, hangisini soruyorsun?" Dedi, eliyle onu işaret ederek "bunu mu? Yoksa bunu mu?" Dedi, arabayı göstererek. Şirinlik yapmaya çalışıyordu ama Tunahan'ın bakışları sinirden alev alev yanıyordu. Terden sırılsıklam olmuştu. "Deve koşarak yetişmiş bana dedi içinden! Kendi arabasından hızlı. Azme bak!" "Mayda!" Diye kükredi birden Tunahan. Mayda'nın yerinden sıçramasına sebep olmuştu. "Bağırmasana be korkunç korkunç aklımı aldın!" "Sadece aklını almayacağım Mayda! Sen bittin!" Dedi, son kısmı Mayda' nın yüzüne yapışmış ve kısık bir sesle söylemişti. Ürkütücüydü, "cidden kızmış" dedi Mayda içinden. "Vallahi ben bir şey yapmadım, hız bile yapmadım Tunahan. Ne olduğunu anlayamadan tekledi bu..."" Külüstür diyecekti anında kesti cümlesini. Yangına körükle gitmenin âlemi yoktu. Değil mi? Mayda dilini eşşek arıları mı soksun illaki!" "Bu ne! Bu ne Mayda devam et söyle!" "Anında anlamıştı köpek. Bu araba işte" dedi. "Sana söyleyecek söz bulamıyorum! Senin bu yaptığının, kelime olarak karşıtı olduğunu düşünmüyorum! TDK 'da bile yoktur karşılığı. En ağır cezalara layıksın sen! Arabama ne yaptın böyle?" Diye, hala bağırmaya devam ediyordu. "Sus Mayda sus, zaten kolunu da bırakmıyor yapıştı vantuz gibi. Kaçacak yerin yok bu defa! Özür dilerim..." "Dileme... Sus! Aklın varsa tek kelime dahi etmezsin." Dedi, gözlerinden ateşler saçarak burnundan soluyordu. "Geç şu arabaya, dediklerimi yapacaksın!" Tam cevap verecekti sustu Mayda. Kartal bakışlı Tunahan öldürecekti onu konuşursa. O şoför koltuğuna geçerken, Tunahan bagajı açıp, alet çantasını çıkardı. Sonra suyu aldı. Önce yüzünü yıkadı öylesine! Götünden soluyordu resmen! Biraz uğraştıktan sonra "marşa bas!" Diye, emir verdi. Mayda dediğini anında yaptı. Birkaç denemeden sonra, araba çalıştı. Mayda sevindi ama Tunahan da tık yoktu. Alet çantasını kaptığı gibi bagaja attı. "İn!" Dedi, İndi, Mayda. Kolundan tutup yan tarafa oturttu onu! "İyi" dedi Mayda içinden, "beni bırakıp gidebilirdi. Vicdanlı köpek" dedi, sever gibi sonra iç sesi girdi devreye, "bırakıp gitse daha iyiydi senin için bence." Dedi, dudaklarını kemirmemeye başladı. "Haklısın, bu hiç hayra alamet değildi." Önce emlakçıya gittiler. "İn." Dedi, Tunahan yine tek kelime ile iletişime devam ediyordu karşılıksız. İndi Mayda. Bastı gitti Tunahan. Kalırsa kötü olacaktı, kalbini kırabilirdi bu defa gerçekten ve kırmayı hiç istemiyordu. Herhalde kafasını boklu klozetin içine de sokup çıkarsa bu kızın kalbini kıracak bir şey yapmazdı. Mayda ise baktı sadece arkasından... Tunahan önce evine gitti. Duş alıp temizlendikten sonra da tamirhaneye. Neyse ki ciddi bir şey yoktu. Oradan da hedefine kilitlenmiş kartal edasıyla Mayda'nın evinin yolunu tuttu. Hala sakin değildi. Bir süre de olacağa benzemiyordu. "İntikam soğuk yenen bir yemekti! Hiç te bile dedi içinden sıcağı sıcağına halledeceğim!" Mayda da eve gider gitmez kendini duşa atmıştı. "Oh" dedi, çıktıktan sonra, "evim güzel evim!" Askılı bir bluz ve kot şort giymişti. Çok mu ileri gitmişti evet gitmişti. Yalan yok ama deli ediyordu onu Tunahan! Elinde değildi. Tam sakinleştiği anda bir şey söyleyip çileden çıkarıyordu. Uzun zamandır böyle şeyler yapmıyordu. "Tuhaf "dedi, "neden böyle oluyor ki! İnşallah arabasında ciddi bir şey yoktur." dedi. Sonra aklına tatlı geldi. Tunahan' ın yaptığı o meşhur tatlı. "Lann! Ben nasıl unuturum o Zat-ı Muhterem'i. Tatlı hala burada buzdolabımda! Off var ya bunca gerilim ve aksiyonun üzerine, ne iyi gidecek." Diyerek, dolaba yöneldi. Gözleri irileşti, "gerçekten de losta tatlısı mı yapmış? Şaka gibi bu adam!" Dedi, tatlıya uzanarak. "Onun hakkı da bana kaldı aman ne ala" diyerek, gülümsedi. Tatlıyı alıp servis tabağına koydu oradan da salonuna geçti. Bir çatal aldı. "Aman Allah'ım cidden deli bu adam ama becerikli bir deli! Çok güzel." dedi kendi kendine. "Çok yazık oldu Mayda bu tatlıdan her gün yiyebilirdin kızım! Kendi kendini mahrum bıraktın bu mutluluktan!" Derken bir yandan da iki porsiyon tatlıyı gömmekle meşguldü. Tam son lokmasını ağzına tıkıştırıyordu ki kapısının yumruklanmasıyla koltukta olduğu yerde havaya zıpladı. "Allah Allah geldi, vallahi geldi! Ne sanmıştın Mayda seni öylece bırakacağını mı?" "Offfffffffffff yaaaa! Ben nasıl çıkacağım bu işin içinden! Acır mı ki bana? Acıtasyon yapsam!" Kapı yine yumruklandı. "Aç Mayda şu kapıyı, evdesin biliyorum. Aç dedim sana, kırdırtma bana bu kapıyı!" Diye, kükreyen bir adet Tunahan devesi! "Kapının suçu ne be!" Dedi, kapının arkasından konuşuyordu! "Aç dedim sana ciddiyim! Aç çabuk!" "Tunahan, vallahi özür dilerim. Bilerek yapmadım!" "Hangisini Mayda? Hangisini bilerek yapmadın! Kaçıksın sen! Aç şu kapıyı!" "Cidden kıracak, ne yapacağım ben" diye, döndü olduğu yerde. Tatlıyla göz göze geldi. "Bari şu son lokmamı da yiyeyim, öleceksem öyle öleyim. "Dedi, sesli söylüyordu o sırada Tunahan, camdan içeriye girmişti bile! Onu izliyordu. O ise tatlıyı! Trajikomik bir andı! Mayda için ise, tam bir trajediye dönüşmek üzereydi. "Ye be Mayda ne olacak. Niye sustu ki bu? Kapıyı da yumruklamıyor!" Diyerek, tam arkasına dönüyordu ki duvara benzer olan sert bir cüsseye kafasını çarptı. Tunahan dibindeydi artık Mayda ona çarpıp yere yuvarlanmıştı. Tunahan ise hiç istifini bozmadan yerdeki Mayda' ya bakıyordu. Ellerini göğsünde kavuşturmuştu. Sinir, öfke, kızgınlık, çıldırmışlık, kudurmuşluk artık aksi olabilecek hangi türlü ifade varsa, hepsinin karışımı bir yüzle. O ise bir ona, bir tatlıya bakıyordu. "Gerçekten ama gerçekten, bana yaptıklarının üzerine buraya gelip benim." Dedi, üzerine bastırarak, "benim yaptığım tatlıyı bitirmekle mi meşguldün!" "Öküz müsün sen ya! Nerden girdin sen? Kırdın kafamı, insan bir özür diler. Sen tatlının hesabını mı soruyorsun!" "Sana olan hayretlerime şaşırmakla meşgulüm şuan, hem kapı kırılacağına kafanın kırılması işime gelir." Dedi, umarsızca! "Aferin tebrikler Tunahan." Dedi, alnını tutarak "acıyor diyorum!" "Hiç cıyaklama güzelim yemezler! Acıyormuş, böyle numaralarla kurtulacağını mı sanıyorsun." Dedi, üzerine yürüyerek yine dibine girmişti. "Bir şey sandığım yok!" Dedi, "ölmeden önce son lokmamı yemeye çalışıyordum!" "Ha biliyorsun yani sonunu! Hala tatlı diyor çıldıracağım!" "Ama Tunahan, bir şey daha diyeyim mi? Tatlın efsane olmuş. Sen nasıl yaptın bunu? Ciddiyim şahaneydi yani. Aşçılık eğitimi mi aldın sen bakim hım? Yine yaparsın değil mi?" dedi, gözlerini kırpıştırarak. Sevimli olmaya çalıştı. Tunahan' ın yerinde olsa o da kendine inanmazdı. Tunahan ise, onu bastan aşağıya süzüyordu. Planı için gayet uygun giyinmişti. İstese bu kıyafetleri giydiremezdi. "Heyyy sen nereye bakıyorsun be! Ağır ol! Kime diyorum ya ben? Ne diye bakıyorsun öyle! Tepemin tasını attırma benim. Yarım bıraktığım işi tamamlarım!" "Ne yaparsın ne yaparsın!" "Arabanı iyice bozarım!" "Öyle mi? Özür dileyeceğin yerde birde tehdit ediyorsun. Aferin Mayda, böyle devam et. Az sonra yapacaklarım için içimi rahatlatıyorsun. Artık kusura bakmazsın. İyi bir dersi hak ediyorsun sen!" Dedi ve içeriye girerken kenara bıraktığı ipleri aldı. Bir anda harekete geçti ve Mayda' nın kendini savunmasına fırsat vermeden, bir eliyle ipi diğeri ile kaçmaya çalışan Mayda'yı tuttu ve onu bağlamaya koyuldu. Önce ellerini sonrada ayaklarını bağladı. Mayda ise kıpırdayamaz halde şok içinde bakıyordu. "Delirdin mi Tunahan, ne yapıyorsun? Çöz beni! Hemen çöz dedim." Diye, çığlık attı. "Kusura bakma." Dedi, işini bitirdiğinde. "Bunu sen istedin! Geldiğin günden beri burnumdan getiriyorsun! Yettin artık!" Diyerek, onu omzuna aldığı gibi koltuğa bıraktı. Sonra da tabakta ki tatlı dilimine baktı. Mayda' nın bakışları da onu takip etti.
"Sakın!" Dedi, "o benim hakkım yeme onu." "Ben iki kişilik yapmıştım." "Bitti, hepsi bitti. Son kalan o." "Yuh sana hepsini mi yedin?" "Yedim ne var? Seviyoruz dedik, hem güzeldi de. "Dedi, masumlaşarak "eline sağlık bu arada." "Sana bir daha kanarsam..". Dedi, gerisini getirmedi. Ardından tatlıyı abartılı bir şekilde bitirdi. Mayda yutkunurken dayanamadı bu görüntü karşısında. "Tunahan, cidden şuan tatlıyı yediğim için mi kızıyorsun bana hem de yutkunuyorsun. Ne varsa gömmüşsün zaten!" Diyerek, ardından kahkaha atmaya başladı. "Tamam, Tunahan, bu kadarı yetti bana akıllandım. Çöz artık beni." "Bana yetmedi ama! Seninle daha işim bitmedi!" "Uzatmayalım istersen, bak komşuyuz şunun şurasında!" "Ya evet, harika bir komşusun!" "Tamam, çöz beni öyle konuşalım!" "Başka arzunuz hanımefendi?" "Tunahan..." "Sus Mayda" diyerek, ağzını da bağladı. Ardından da kucağına aldı. Önceden sahile iki tane sandalye ve bir tane şemsiye koymuştu. Mayda, cidden şok içindeydi. Artık bağıramıyordu ama çemkirmeye devam ediyordu kendince... Tunahan'ın kucağında sahile doğru gittiklerinde" ne yapabilir ki bana" diye, geçiriyordu içinden. "Biliyor musun? Böyle, bu halinle çok daha sevimlisin." Dedi, Tunahan pis pis sırıtarak. Mayda ise, onun kollarında gayet savunmasız bir haldeydi ama ondan korkmuyordu. O Arda değildi. Hem de hiç alakaları yoktu. Açıkçası güveniyordu da ona, ne ara bu his içinde yer etmişti bilmiyordu ama güveniyordu. "Esas güvenilmez olan sensin Mayda! Adam haksız sayılmaz. Böyle çuval gibi taşınırsın işte!" "Rahat mısın?" Dedi, Tunahan onun düşünceli olduğunu fark etmişti. Amacı onu korkutmak ya da zarar vermek değildi. "Aa doğru, cevap veremezsin. Gözlerini kırp anlarım ben!" Dedi, keyifli keyifli güneş tam tepedeydi! "Sürpriz!" Dedi, Tunahan şemsiye ve sandalyelerin olduğu yeri işaret ederek. Mayda hala anlamıyordu. "Sen şimdi beni niye buraya getirdin? Sahilde piknik mi yapacağız? Ne alaka. Diye, söyleniyorsun içinden değil mi?" dedi, Tunahan. Gözlerini kırpıştırdı Mayda, "cidden de ona yakın bir şey geçmişti aklından!" "Aynen öyle yapacağız!" Dedi, onu sandalyeye oturtarak ama bir dakika bir şey eksikti. Güneş ışınları direkt Mayda' ya vuruyordu! Şemsiyeyi sadece kendine göre ayarlamıştı! Dehşete düştü. Ona bakıp pis pis sırıtan Tunahan'ı gördüğünde! "Cidden bunu yapacak mısın? Yememiş, içmemiş planlamış deve!" Diye, bağrınıyordu ama ne dediği anlaşılmıyordu tabii Tunahan anlıyordu. "Ne sandın yaptıklarından sonra? Üzerine soğuk su içeceğimi mi?" "Kinci. İntikamcı. Pislik köpek!" "Aynen o dediklerinden!" Tunahan, planını yaparken Güneş alerjisini araştırmıştı. Hatta doktor arkadaşına bile sormuştu. Güneşe en fazla, ne kadar maruz kalabileceğini hesaplamıştı. Psikopat değildi neticede ama iyi bir dersi hak ediyordu! Hala dehşetle ona bakan Mayda' nın gözünün içine bakarak termostan soğuk içeceğini çıkardı. Acele etmeden içti. Bir yandan da saatine bakıyordu. 4 dakika yeterli diyordu. Aslında 10 dakikaya kadar tutabilirdi ama gerek yoktu bir şeyler ters gider farklı tepki gösterirse diye, yine kıyamıyordu. 2 dakika geçmişti. Mayda' nın çırpınışları çok eğlenceliydi. Son 1 dakika kala ağzını çözmeyi planlıyordu. O çırpınırken, Tunahan mutlu mesut takılıp gülüyordu. Ama bilmiyordu, Mayda bunun acısını ondan kat be kat çıkaracaktı. Saatine baktı tekrar, Mayda o delici bakışlarıyla ne küfürler ediyordu ona hissediyordu. Uzanıp çözdü bağını... "Bunu yaptığıma pişman olacağım." Dağılmıştı yine saçı başı, dağınık topuz yaptığı saçları boğuşma sırasında daha da dağılmıştı ama bu hali bile güzeldi. "Seni, öyle bir pişman edeceğim ki. Köpekler gibi yalvaracaksın bana! Seni doğduğuna bile pişman edeceğim Tunahan. Çöz beni derhal. Sana diyorum! Gülüyor birde! Sen biliyorsun neler çektiğimi bunun şakası mı olur ya deve!" Tunahan umursamadan saatine baktı. 30 saniye... "Ya ben kime diyorum. Sen bunu cidden yapacak mısın?" Neredeyse ağlayacaktı gözleri dolmuştu. Hemen ayaklandı Tunahan, ellerini çözdü önce sonra da ayaklarını Mayda hışımla kalktı kalkarken de tüm gücüyle Tunahan'ı itip yere düşürdü. "Pis kinci! Seni öldüreceğim" diyerek, üzerine atıldı saçlarından yakaladı resmen çekiştiriyordu. Tunahan homurdanmaya başladı. "Cidden mi Mayda çek şu ellerini" diyerek yakaladı ikisinin arasında zorla zapt ettiği ellerine baktı Mayda. Şu an ne yapıyorlardı. Gözleri öfkeden kızarmış dolu dolu bakıyordu Tunahan' a, ikisi de yerde dizlerinin üzerinde birbirlerine gayet yakın dururken. İlk önce Mayda bakışlarını çekti Tunahan'dan, önüne eğdi sonra bacaklarının hafifçe pembeleştiğini görünce çığlık attı. Panikle "bırak beni, al işte kızarıyorum!" Dedi ve hışımla ayağa kalkıp şemsiyenin altına girdi. Sonra da ters ters baktı Tunahan'a. Hiçbir şey demeden gülen Tunahan da baktı ona. Mayda şemsiyeye asılıp çıkardı yerinden. Sonra da ardına bakmadan koca şemsiyenin altında minicik bir kız çocuğu gibi görünerek hızlı adımlarla eve doğru gitmeye başladı. Tunahan da arkasından düştü peşine. Mayda zor bela taşıyordu şemsiyeyi. Evin kapısına gidince kapıyı açtı durdu biliyordu arkasındaydı Tunahan. Döndü ona doğru elindeki şemsiyeyi üzerine fırlattı. Zar zor kaçtı Tunahan. "Zorbaymışsın! İyi oldu erkenden anladığım. Sakın bir daha karşıma çıkma!" Diye bağırıyordu Tunahan' ın yüzüne ama Tunahan' ı ilgilendiren kısım söyledikleri değildi. Gözünden akan yaşlardaydı tüm dikkati. Ağlaması her şeyi alt üst etmişti. "Mayda..." "Kes sesini!" Dedi ve kapıyı yüzüne çarptı. "Senin yaptıkların neydi Mayda? Sen yapınca zorbalık olmuyor da ben yapınca mı oluyor? Bu yaptığımız eğer zorbalıksa ki değil! Demek ki herkesin kendine ait bir stili varmış! Ayrıca beni dinleyeceksin. Ben sana zarar verebilecek bir şey yapar mıyım hiç? Biliyorum duyuyorsun. Aç şu kapıyı konuşalım." "İyi sen bilirsin! Benden günah gitti o zaman." Diyerek, zaten açık olan camdan daldı yine içeriye... Mayda onu duymuştu ama daha fazla dinlemek istemiyordu. Sinirleri bozulmuştu hem hemen ilaçlarını sürmeliydi. Hala inanamıyordu cidden bunu nasıl yapmıştı! Yatak odasına çıktı her yerini kontrol etti bir şey yok gibiydi. Yine de elini yüzünü bacaklarını soğuk suyla yıkayıp kremlerini sürdü. Üzerini de değiştirip aşağıya indi. Askılı mavi keten bir elbise giymişti. Dağılan saçlarını aynı şekilde toplamıştı. Merdivenlerde kaldı salonun ortasında ki Tunahan' ı görünce. "Çık dışarı! Sen laftan anlamaz mısın? Zırt pırt izinsiz gireceksen ona göre önlem alayım?" Dedi, ama gayet ciddi konuşuyordu. Yakışmıyordu böyle konuşmak ona tamamen yanlış anlamıştı. Tunahan ölse de kendini anlatmadan bu evden çıkmayacaktı. "Haklısın, evine izinsiz girdiğim için özür dilerim ama beni buna mecbur bıraktın. Beni dinler misin lütfen? Tamamen yanlış anladın. Benim sana zarar verebileceğimi gerçekten düşünüyor musun?" "Düşünmüyordum! Sayende düşündüm ama! Yanlış anlaşılan bir şey yok git buradan" dedi, aralarına mesafe koyarak odada ilerledi. "Mayda lütfen, 4 dakika kaldın sadece hesabını yaptım. Hatta doktor arkadaşıma bile sordum. 10 dakika kalabilir dedi, ama ben uzatmadım. Sadece sana bir ders vermek istedim. Kalbini kırmak, seni üzmek hiç istemediğim bir şeydi. Ara sor istiyorsan. Ciddiyim bana inanmıyorsan eğer arayıp sorabilirsin." "Lütfettiniz Tunahan Bey! Dersmiş. Sen kimsin ki bana ders veriyorsun. Yemedik arabanı bozulası varmış elimde kaldı benim suçum mu bu? Bir araba ya! Bir araba yüzünden şu yaptığına bak! Plan yapmış birde üşenmemiş kaç yaşındasın sen?" "Ya sen? Senin yaptıkların, sen kaç yaşında oluyorsun bu durumda! Hadi uzatmayalım iş başka yerlere gitmesin." "Ne oldu planların istediğin gibi tutmadı mı?" "Mayda yapma! Birbirimizi kırmak istemiyoruz biliyorum." "Nereden biliyorsun? Belki ben istiyorumdur. Beni tanımıyorsun Tunahan." "Doğru bilmiyorum. Dengesiz davranışlarını anlamak mümkün değil." "Anla diyen mi oldu sana?" Gözlerini kapattı Tunahan! "İşte" dedi "yine başlıyoruz" dişlerinin arasından. "Başlamıyoruz, başlamadan bitiriyoruz!" "Mayda, üzgünüm böyle olsun istemedim ama buna sebep olan sadece ben olamam! Öyle her şeyi bana yıkıp sıyrılamazsın. En önemlisi de beni yanlış değerlendirmeni istemem." "Ben gördüm göreceğimi! Bana yetti bu kadarı!" "Kıyaslıyor muydu? Beni eski kocası ile mi kıyaslıyor yoksa diye, geçirdi anlık içinden Tunahan! Geçmişinde ne yaşamıştı da böyle düşünmüştü. Girme oralara Tunahan dedi içinden. Seni ilgilendirmez. İyi de beni yanlış anladı. Böyle olmaz." "Ne oldu? Ne söyleyeceğini mi düşünüyorsun. Zahmet etme. Lütfen gider misin?" "Gidiyorum." Dedi gitme demesini bekleyerek. "Güle güle." Dedi kalmasını isteyerek... Tunahan Olayın bu noktaya geldiğine inanamıyordu. "Onunla sadece uğraşmak istediğini anlayamıyor muydu? Başından beri onun yaptığı da bu değil miydi? Nerede kopmuştu ipler, hangi noktada iş çığırından çıkmıştı da Tunahan bunu görememişti." Kendine kızıyordu... Kalbini kırmış olabileceği düşüncesi bile onu mahvediyordu. "Peki neden?" Asıl sorulması gereken soruyu da kaçırmak istemiyordu. "Mayda neden onu bu kadar ilgilendiriyordu ki? Henüz birbirlerini tam olarak tanımıyorlardı bile, evet bazı şeyleri mezarlıktayken duymuştu ama Mayda sadece bilmesini istediği şeyleri ona duyurmuştu. Orada duyduklarının dışında hakkında ne biliyordu ki? Bir sürü soru varken aklında henüz cevabını bulamamış yenileri ile karşılaşmayı beklemiyordu." Ona her şeyi açıklamak ve düzeltmek için hiç fırsat vermemişti. Bir insanın kalbinin kırılmasının ne demek olduğunu bizzat yaşamıştı. Yaşadığı kalp kırıklığının yanında hissettiği hayal kırıklığı da cabasıydı. Kendi yaşadığını kimseye yaşatmayacağına dair söz vermişti kendisine... Bu hayatın ona öğrettiği bir dersti. Kendisine ve başkalarına verdiği sözleri her daim tutardı. "Bir insan önce kendine değer vermeli, böylelikle etrafında olup biten her şeye ve herkese de değer vermeyi öğrenebilirsin. Bunu unutma evlat. İnsanlar erdemli olmanın ne demek olduğunu unuttu. Sen unutanlardan olma, sen değerlerine, verdiğin kararlara sonuna kadar sahip çık." Derdi babası. Haklıydı, o gün bugün bunun öneminin daha bir farkında olarak yaşıyordu Tunahan. Üzgündü ama aynı zamanda da kırgındı. Mayda' da gördüğü farklılığın düşündüğü gibi olmamasının tam olarak arkasında ki kapı gibi yüzüne çarpılmasından dolayı da hayal kırıklığı içindeydi. İçeride kaldığı o son saniyelerin her anında eskisi gibi yine söylenmeye başlayıp, çılgınca davranarak konuyu değiştirmesini beklemişti. Aklı karışmıştı bir defa, sebep olandaydı çözümü biliyordu. Ona gitmekten başka çare bırakmayanda... "Senden ilk gidişim" dedi sadece kendisinin duyabileceği bir sesle o anı zihnine kazıyarak arabasına doğru giderken... Mayda Kapanan kapının ardından bakarken öylece kaldı Mayda. Olduğu yerden milim kıpırdamadan. Tunahan' ın az önce tüm varlığıyla doldurduğu evinden hava da gitmişti sanki onunla beraber. Salon dile gelse haksızlık ettin Tunahan' a diyecekti. Öyle boğucuydu sessizlik. Üzerinde Annesini emdiği sırada, süt gelmeyen bebeklerin hırçınlığı vardı. Yoksunluk hissinin ne demek olduğunu çok iyi biliyordu. Önce annesini, sonra da babasını kaybettiğinde hissettiği duyguya benzer bir duyguyu şuan yaşıyor olduğuna inanamadı. Gözü sehpanın üzerindeki tatlı tabağına kaydı. İstemsizce güldü, kendi gülüşüne bile söz dinletemiyorsun Mayda. Adam' ın boş tatlı tabağına da bakıp gülünmez ki ama diye söylenmek istedi kendine belli ki ona da izin yoktu çünkü söylenmesi gereken yerde içinin sızlaması olacak şey değildi. Hiç normal değildi bu olanlar. Gerçi onunla karşılaştığından bu yana pek de normal şeyler yaşamamışlardı. Düşününce bu kısacık sürede bunca şeyi yaşadığına da şaşırdı. Sanki yıllardır tanışıyormuş gibi özgür, rahat ve samimiydi onunlayken... Neden şimdi bunları düşünüyordu ki orası da ayrı bir muammaydı. "Mezarlıktayken, ona kıyısından köşesinden içini dökmüşlüğü de olmamış mıydı? Neden yapmıştı ki bunu?" Aklında birçok soru vardı kendisinin cevaplaması gereken ama hayatına bir anda paldır küldür giren Tunahan' ın da payı yok muydu bu cevapsız sorularda?" "O da aynı şeyi düşünmüş olabilir mi?" Dedi, "sonuçta sen de daldın adamın hayatına itina ile hem de!" Dedi, yine söylenme sazını eline almıştı. "Pişmansın." Dedi, içindeki ses. "Hissettiğim hüznün sebebi bu mu ki?" " Başka ne olacaktı? Olayı büyüten sensin?" "Neden benmişim?" "Söyledim az önce nedenini!" "Onun gibi konuşma benimle." dedi, kızarak! "Nasıl içine işlediyse demek ki?" "İçime işlediği falan yok!" "Hı hı görüyoruz!" "Delirtme beni Tunahan!" Dediğinde, irkildi olduğu yerde "ne saçmalıyorsun Mayda sen gerçekten kaçık gibi davranmayı kes!" Gidiyordu, arabasının sesini duydu. "Çık hemen konuş onunla?" "Hayır, ben niye konuşuyorum o gelsin!" "Kız, adamı sen kovmadın mı az önce?" "Olsun kovduysam o da hemen gitmeseydi. Meraklıymış gitmeye demek ki?" "Bence orası öyle değil ama yine de sen bilirsin." "Aynen ben bilirim. Sen kimin tarafındasın hem?" Dedi. İçindeki tartışma da böylelikle son buldu. "Çıksam mı acaba?" Diye, düşünürken ayaklarının onu kapıya götürecek adımlarının ilkini attığından habersiz. Kararlı kararsız kapıyı açtı. Orada olmasını umarak ama yoktu. Ne arabası, ne de Tunahan yoktu. Sadece onun gittiği yolda havaya kalkan toz bulutları vardı ondan geriye kalan... Oflayarak evine geri döndü. Keşke sadece tozu kalsaydı dedi içinden... İkisi de birbirini iki koca gün boyunca görmemişti. Mayda, bu sırada evine tamamen yerleşmişti. Sabah uyandığında, koşuya çıkmıştı. Fakat ona rastlamamıştı. Sonrasında fırına gitmiş, göreli' ye uğrayıp kahve almıştı. Balıkçı İdris'le, Dıdık Salih' le sohbet etmişti. Bu arada esnafa dair yeni ve önemli bilgiler de edinmişti. Mesela bakkalın sahibinin Hakyemez Mehmet olduğunu, lügat' ına bir lakap daha katarak öğrenmişti. Fırıncı Kemal' in neden lakabının olmadığına ise şüpheyle yaklaşmıştı. Cidden merak ettiği bu konuyu daha sonra İdris amcaya sormak için aklının bir köşesine yazmıştı. İdris amca da her şeyin cevabı olduğuna dair, bir hisse kapılmıştı nedense. Emlakçıdan hala haber yoktu. Sabırsızlanıyordu çünkü buraya tatile gelmemişti. Eh birikiminin çoğunu da işyeri için harcayacağından zaman kaybetmek istemiyordu. Kitap okumak, koşmak, insanları tanımak, lakaplara özellikle dikkat etmek ve sokak hayvanlarını sevip onlarla dertleşmenin dışında her gün denizde yüzmek gibi yeni bir keyfi de vardı. Evininin denize çıkan yolunu sevip her defasında şükrediyordu. Son yaşadıklarını annesiyle paylaşmak için mezarlığa gitmişti. Annesi sessizce dinlemişti... Ertesi gün yine gitmişti yine anlatmıştı yeni öğrendiği her şeyi... Her gittiğinde duasını etmeyi de ihmal etmiyordu. Fazla sakindi, son iki gündür... Onu düşünmemek için her şeyi yapmıştı. Temiz olan evini tekrar temizlemek gibi... Zırt pırt, olur olmadık yerlerde karşılaştığı adam, sanki ortadan kaybolmuştu. "Tesadüfler bile bana karşı!" Dedi içinden, "demek onu görmek istiyorsun?" Dedi, içinde ki baş belası, "ne münasebet." Dedi, Mayda. "Merak ediyorsun ama?" "Hiçte bile, ben niye onu merak edecekmişim ki! Hem o etsin!" "Etmesine fırsat mı verdin ki?" "Vermedim mi?" "Vrmedin vallahi, kovulan adam neyi merak etsin?" "Aman tamam ya, iki de bir yüzüme vurma sende şunu!" "Yalan mı? Değil." "Yalan, tamam mı oldu mu?" Çıt yoktu... Cılız bir ses, "ha şöyle yola gel biraz..." Dedi, sanki varla yok arası. "Kes sesini Tun..." Diyecekti, sustu. Kendine öfkelendi yine! Tunahan Tunahan, neredeyse 24 saat boyunca marangozhanesinden çıkmadı. Babasının yeriydi. Çalışmak, ona her zaman iyi gelirdi. Nergis Hanım' ın sipariş ettiği sandalyeleri tamamlamak üzereydi. Özellikle ondan yapmasını istemişti. İki adet sallanan sandalye... Yorgunluktan bitap düşmüş bir halde, tüm gün yediği beynine, uykuya dalarak nefes alma şansını geri vermişti. Baş ağrısı ile uyanmayı beklemiyordu. Kendine özensiz bir kahvaltı hazırladı. Ne iştahı, ne de keyfi vardı. Ağrı kesiciye uzandığında Mayda ile yaşadığı o an geldi aklına. Ondan istemediği halde ilaç vermişti. O da itiraz etmeden içmişti. Kafasını sağa sola salladı, gözünün önüne gelen görüntüyü kovalamak istercesine... Yüzmek, kafasını boşaltmasında en büyük yardımcısıydı. O yüzden, yüzmeye karar verdi. Döndükten sonra sandalyeleri bugün bitireceğim demişti kendi kendine ama malzemesi eksikti. Buradan uzaklaşmak için bahanesi hazırdı. Merkeze gitmek için hazırlandı. Gününün yarısı kahvaltı ve yüzmeyle geçmişti. Muhtemelen yarısı da yolda geçecekti. Gitmeden önce İdris'i aramış merkezden isteği olan varsa, mesaj atsın bana demişti. Kural gibiydi sanki onlar için merkeze gidecek olan kim olursa olsun, herkese haber verirdi. Bu sessiz, adı konmamış kural yardımlaşmak adına, yaptıkları diğer şeylerden sadece biriydi. Yolda giderken mesajlar tek tek gelmeye başlamıştı. Bu Tunahan' ın normalde gülümsemesine sebep olurdu. Mesajlar genelde onu güldürürdü. Bu defa gülümsemedi. ... "Dört koca gün." Dedi, Mayda, sanki 4 yıl gibi gelmişti. "Neyim var benim böyle? Neden kendimle kaçak bir dövüşün içindeymişim gibi hissediyorum?" Dedi, yine cevabını tam veremediği bir soruyla karşı karşıya kalmış bezgin bir haldeydi. Sabahın bu saatinde, gözlerini açar açmaz aklına bunların gelmesi de cabasıydı. Tarçın' ın sesini duyunca terasa çıktı. Adını tarçın koymuştu. O gün onu daha fazla haşlanmaktan kurtaran köpek artık bahçesinde yaşıyordu. Yaşasındı, canına minnetti. Hem sonuna kadar hak etmişti. Mayda, onu her gün sevmiş, söz verdiği gibi de ödül mamasını götürmüştü. O günden sonra köpek peşinden ayrılmayınca da ona isim vermişti. "Kızım uyandın mı sen de, acıktın değil mi?" Diyerek, seslendi terasından, karşılığında iki kez "hav hav" geldi. "Geliyorum bekle." Diyerek, hazırlanıp aşağıya indi. En sevdiği renk olan mavi taytını giydi. Mama kabını doldurdu, bir de en sevdiği atıştırmalığı verince tarçın sevinçle Mayda' nın etrafında döndü. "Gönüllü koruyucum benim." diyerek, başını okşadı. "Sen kahvaltını yaparken ben de meyvemi yiyeceğim. Sonra da koşacağız tamam mı?" Dedi ve içeriye geçti. Artık koşarken yalnız değildi. Tarçın her yere peşinden gidiyordu. 1 saatlik koşunun ardından eve dönüp duş aldı. Kendine yemek hazırlayacaktı ama eksikleri olduğunu görünce alışverişe gitti. "Hadi bakalım, bugün hangi ilginç lakapları öğreneceğiz." Dedi, kendi kendine gülümsedi. "Sence bugün görür müyüz?" "Niye pişman sın değil mi?" "Öf iç ses yedin beyni mi?" "Sen hallediyorsun o işi bana gerek var mı ki?" "Sus tamam. Ne diye düşünüyorsam. Hem sana cevap ver diyen oldu mu?" "Ee sordun ama?" "Öfffff." ... Tunahan sandalyeleri bitirmişti. Bugün gidip teslim edecekti. İkisini de, garajda duran mavi kamyonetine yükledi. Günlerdir düşündüğü bir şey daha vardı. Aslında ona göre normal olan hayatı, bir anda ağır çekimden, hızlandırılmış çekime geçmiş gibiydi dört gün öncesine kadar... Şimdi ise, ikisi arasında sıkışmış kalmış, saçma sapan bir hale gelmişti. Hiç hoşlanmamıştı bu yeni mevzudan orası kesindi. Henüz çözmediği hisler onu yoruyordu. Rölantide kalmıştı bir süredir sanki... "Neyse" diyerek, bu düşünceyi de kovaladı. Yola çıkarken... Bilerek uzak duruyordu Mayda' dan. Onu sadece bir kere uzaktan koşarken görmüştü. Kendisi denizdeydi o sırada, o gün her zamankinden daha çok açılmıştı. O, koşup uzaklaşırken Tunahan ondan kaçtığı denizde yine ona dalmıştı. Ona gitmek istediği her defasında, görünmez eller tarafından tutuluyordu sanki. Bir şey, onu engelliyor tutuyordu. Yaşadığı hayal kırıklığı mı yoksa kafa karışıklığı mıydı onu tutan o eller bilmiyordu. Ama kendini zor tuttuğunu biliyordu. Tunahan, Nergis Hanım' ın iltifatlarına bolca maruz kaldığı sırada, İdris amcayla sohbet eden Mayda'nın sesini duymuştu. Yemek için et almak istiyordu ama kasabın kapalı olduğunu görünce midesi hayal kırıklığı yaşamıştı. Gerçi tek hayal kırıklığı yaşayan midesi değildi. Mavi bir kamyonetin arkasına park etmişti bu defa yanlış olmadığından iyice emin olarak. Çok güzel bir arabaydı. Tam da buralar için uygun, kimin acaba? Dedi, merakla. Rengine de bayılmıştı. Biraz daha inceledikten sonra da balıkçı tezgahına yanaşmıştı,; "Kolay gelsin İdris amca. Nasılsın?" "Sağ ol gızım hoş gelivedin? Eyiyin sen nasısın bakem alıştın mı burlara?" "Alıştım, alıştım." Dedi, gülümseyerek. "Ben et alacaktım ama kasap kapalıymış. Bugün açmayacak mı?" "He Keser Yaşar'ı deyon sen?" "İlahi İdris amca keser Yaşar ne yahu?" Dedi, kahkaha atarak. "E hani alıştıydın gızım." Dedi, o da gülerek. "Garısını doktora götürcedi o, gelmesi yakındır. Bekleyivee azcık vaktin vaaasa." "Anladım, tamam beklerim. Sağ ol İdris amca, ben bir kahve alayım o gelene kadar." "Al gızım al, git göreli' ye atık biliyon." "Bilmem mi göreli' yi bildim sayende." Dedi, o gün gelmişti aklına Tunahan, yine gülümsemesine sebep olan anılarının içindeydi. Birden yüzü düştü. Heveslendiği kahveye artık o kadar da hevesli değildi. Ama onlar konuşurken Yakup' un sesi geldi kulağına. "Sanırım ismimi duydum. Dedi gülümseyerek, Merhaba." "Aaa sen burada mıydın oğlum Mayda' ya gahve hazırlamısın?"""" "Merhaba." Dedi, Mayda da gülümsedi. "Tabii, İdris amca." Dedi, Mayda' ya dönerek "aynısından mı olsun?" Dedi. "Evet lütfen. Teşekkür ederim." "Tamam. Rica ederim." Diyerek, uzaklaşıyordu ki, "gelmiyor musunuz?" Dedi. "Geliyorum tabii." Diyerek, yan yana ilerlediler. Dalgındı Mayda, gözünde canlanan anılar yüzündendi. Hüzünlenmişti. "Siz iyi misiniz?" Dedi, bunu fark eden Yakup. "İyiyim, neden sordunuz?" "Dalgınlaştınız da bir anda?" "He o şey ya, Yaşar keser yoktu da, o yüzden et alacaktım." Diyen, Mayda' ya baktı önce sonra da gülmeye başladı. "Ney yoktu? Ney?" Dedi, Yakup kahkahalarının arasından. Ona şaşkın şaşkın bakan Mayda' ya. "Yine yanlış söyledim değil mi?" Dedi, o da gülmeye başlamıştı. "Evet." Dedi, Yakup hala gülüyordu. Kafenin girişindeki masaların orada dururken. "Bünyem bu lakapları, kabul etmiyor galiba." Dedi, gülmeye devam ederken. "Zamanla alışırsınız." Dedi, aynı şekilde Yakup. Hoş kızdı, ayrıca komikti de... Bu ikisi bir arada daha da hoş duruyor. Diye içinden geçirirken. O sırada onları uzaktan izleyen, izlerken de sinirlenen sonra da sinirine sinirlenen Tunahan' ın varlığından habersiz, sohbet etmeye devam ederken. "Biz onu düşünmekten helak olalım, hanımefendi keyfinden neredeyse göbek atacak. Şuna bak nasıl da gülüyor!" Diye, homurdanıyordu. Kendisini de izleyen, Nergis Hanım'ı fark etmeden. Sesini duyar duymaz, ani bir refleksle Nergis Hanım'la olan sohbetini bir anda kesip, o tarafa dönmüştü. Bu hareketi ise Nergis' in gözünden kaçmamıştı. "Ne konuşuyor bunlar? Bu kadar komik olan ne acaba?" Diye, devam etti homurdanmaya bir yandan da, içinde tam olarak bilmediği bir duyguyla karşılaştı. Artık onun ne olduğunu biliyordu. Sesini özlemişti. "Gerçekten mi Tunahan? Bunu kendine yapacak mısın?" "Çoktan yapmışım, yeni fark eden beynimin içine sıçayım!" "Ee ne yapmayı planlıyorsun? Böyle kendi kendine homurdanmaya devam mı edeceksin! Seni de kendine benzetti iyice, bilmem farkında mısın?" "Olmaz olaydım." dedi. "Bu mu çözümün?" "Susarsan eğer düşünüyorum!" "Efendim." Diyen, Nergis Hanım'ın sesiyle ona döndü. Bakışlarını zar zor aldığı, Mayda'dan. Gülme şöyle, Allah aşkına bende de bir yere kadar sabır var! Dedi, sonra da iyi de sende ki sabırdan haberi mi var, umurunda sanki! Dedi. Kendimle sınanıyorum cidden başımın belası. "Efendim" diye, karşılık verdi. "Ne dedin abla?" "Tunahan sen iyi misin?" "İyiyim abla neden sordun?" "Ee konuşan sensin ama bana efendim diyorsun oğlum?" En son homurtusunu dışından söylediğini anladı. "Yok, bir şey, yani bir şey demedim." "Anladım." dedi, Nergis Hanım imalı bir şekilde. "Neyi anladı acaba? Dedi, Tunahan "ben hiçbir boktan anlamıyorken." Bu kez içinden söylediğinden emindi. "Aa Mayda mı o?" Ses yok. "Çok sevimli, sıcak bir kız sevdim ben Mayda' yı. Çabucak da alışmış buralara belli ki." Ses yok. "Alışan sadece o mu abla?" Dedi, içinden... "Sen niye gitmiyorsun yanlarına Tunahan? Dedi, yine imalı bir şekilde ama Tunahan bu imayı görmezden geldi. Sanki birinin bunu söylemesini bekliyormuş gibi anında harekete geçti ama amacı da bu değildi aslında hala kızgındı Mayda' ya. Nergis hanım' a dönerek, "evet gideyim ben. Görüşürüz abla." Dedi, seri bir şekilde. "Git sen git." Dedi, kıkırdayarak belli belirsiz Nergis Hanım. "Hayırlısı bakalım, bu kadar didişme, kavga dövüş boşa gitmez inşallah." Dedi, ardından da... Merakla olacakları izlemeye koyuldu. "Ne diyeceksin Tunahan, gülme bundan sonra böyle insanlara mı diyeceksin? Ha! Nerenin gazı bu oğlum, bastın gidiyorsun." Diye, kendine homurdanıyordu. Bu arada üzerinde ki gerginlik tavan yapmıştı. Yine, götünden soluma moduna geçmişti. Onu ilk gören Yakup' du. O ise, sadece Mayda' ya odaklanmıştı. "Kardeşim hoş geldin? Ne haber?" "İyi, senden?" Söylediği ile gösterdiği birbirinden tamamen alakasız halde asık suratı ile dikildi orada. Mayda, duyduğu sesle yerinde irkildi. Gerçekten de oydu. İyi de, niye durduk yere heyecan yapmıştı ki? Sanki bilmediği birisi, değildi ya! Özlemiş olabilir misin? O yüzden heyecanlanmışsındır. Çok açıklayıcı oldun sağ ol, mümkünse sus sen! Dedi, bir yandan da kendini sakinleştirerek. "Neyin var senin?" Dedi, Yakup. Mayda ile aralarında bir gerginlik olduğunu fark etmek üzereydi. Mayda, araya girerek bölmeseydi eğer soracaktı. Mayda, yerinde kıpırdandı. Sonra da huysuz bir ses tonu takınarak, "kesin yine başı ağrıyordur. O yüzden aksi aksi konuşuyor." İçinden tamamladı gerisini. "Huysuz deve!" Diyerek. "Tam tersi, başım son zamanlarda hiç ağrımadı. Acaba neden?" Diye de, ekleyerek koca bir yalan söyledi. "Bir yalan söylemediğin kalmıştı Tunahan aferin." Al işte, dedi içinden Mayda, bana laf sokuyor yine. İyi de önce sen laf sokmadın mı? Öffff sende sus artık be anladık, kesin onun tarafındasın! Alakası yok. Ben tarafsızım. Belli belli. Gerilmişti Mayda, ya susup gidecek ya da burnundan getirecekti. Elbette burnundan getirmeyi tercih etti. Keza, ne zamandır kendi kendinin burnundan getiriyordu. Onun yüzündendi hem de! "Sen bana mı laf sokuyorsun şuan?" "Ne münasebet. O işi siz gayet güzel yapıyorsunuz. Bana ne hacet Mayda Hanım!" "Cidden mi Tunahan?" "Pardon, ne kadar başarılı olduğunuzu söyleyip tebrik etmeyi unuttum!" Diyerek, olayın seyrini değiştiren cümlesini de bitirmişti. Mayda altta kalır mı? Sesinin tonunu yükselterek, konuşmaya başlamıştı. Çenesinin kopan bağı umurunda değildi. Kopsundu. ""Ne bu tavır? Hayırdır yani? Hem suçlusun, hem güçlü! Ne kadar korktuğumu, hastalandığımı bile bile, beni o sıcağa attın! Acımasızca hem de! Yetmedi bir de elimi kolumu bağladın! O da yetmedi ağzımı bağladın. Sen olsan ne tepki verirdin? Kaç gündür ortada yoksun. O günden sonra, seni ilk defa görüyorum ama sen bir de bana laf sokuyorsun! Haklıymış gibi sonra da benden sakin olmamı mı bekliyorsun! Çok beklersin Tunahan!" "Haklıyım tabii! Bana kendimi açıklama fırsatı vermedin! Seni bile isteye incitebileceğimi düşündün! Bu beni ne kadar üzdü biliyor musun? Haberin var mı? Belli ki yok, hatta gördüğüm kadarıyla umurunda da değil! Neşeniz gayet yerinde hanımefendi!" Dedi, artık eli kolu da hareket halindeydi. Onları izleyen bakışların farkında değillerdi. Tam olarak yanlarında duran Yakup' u, bile gözleri görmüyordu. Herkes, duydukları karşısında şaşkınlık içinde izliyordu olanları. Tunahan devam etti. İkisi de öfkeyle konuşup bağırıyorlardı. "Kendi yaptıklarını hiçe sayıp, sadece beni suçlamak kolay tabii. Belli ki pişman da değilsin! Senden böyle erdemli bir davranış beklemek benim hatan zaten!" "Fazla ileri gidiyorsun." Dedi, dişlerinin arasından! "Lafını bil de konuş." Mayda, ona daha da yaklaşarak. Boyu yetmiyordu, yüz yüze gelmeye ama Tunahan kafasını ona eğdiği an istediği olmuştu. Gözlerini ona dikmişti. "Söylediklerine dikkat et!" "Etmezsem ne olur Mayda! Canım ne isterse onu yaparım." Diyerek, meydan okudu Tunahan. tam olarak, onun sözleriyle. "Olacaklardan ben mesul olmam Tunahan!" "Kaçaksın! Zaten sorun olmaz!" "Beni delirtiyorsun! Sensin kaçak! Neredesin kaç gündür? Çığlık, atacağım şimdi burada avaz avaz bağırtıyorsun!" "İstemez o çığlık içinde kalabilir! Sanki sen bana farklı bir şey yapıyorsun! Baş belası! Beni mi merak ettin sen? Hayret! Ettiğinle de kaldın herhalde. Telefonum çalmadı da! Hatırladığım kadarıyla kapımda çalmadı." "Sen daha bela görmedin Tunahan!" Dedi, yine dişlerinin arasından tıslar gibi. Diğer şeyleri duymazdan gelerek! "Görelim bakalım, Mayda! Çenenden başka nelerin varmış?" "Bekle bakalım Tunahan. Beklemek nasılmış görürsün." "Zaten bekledim Mayda!" Diye, kükredi. İdris araya girdi. "Çocuklaaa ne olup duruu? Bu neyin gavgası Tunahan ne deyo Mayda gızım öyle? Ne bağlaması ne, ne sıcağı ne diyon gızım sen?" İkisi de, burnundan soluyarak birbirlerine bakmaya devam ediyorlardı. Sakinleşeceğe de benzemiyorlardı. İdris' i de diğerlerini de görmüyorlar, duymuyorlardı. İlk arkasını dönen Tunahan olmuştu. İlk konuşansa Mayda! "Çıktım!" Dedi. Tunahan durdu. "Senin arkandan çıktım ama yoktun, çoktan gitmiştin!" "Peşinden mi gelmişti. Bunu nasıl bilebilirdi ki? Ee Tunahan, az önce borazan gibi bağırıyordun kıza, şimdi ne olacak? Hay sıçayım!" Dedi, içinden... Tam bundan, yani bu şey, her neyse ondan bir bok olmaz dediği an öyle bir şey söylüyordu ki, sanki eliyle kalbine dokunuyormuş gibiydi. Sadece tek bir kelimesi yetmişti Tunahan' ın olduğu yerde mıhlanmış gibi kalmasına. Mayda, sanki etraflarında kimse yokmuş gibi ne var ne yok dökmüştü ortaya, yetmemiş üzerine zehir zemberek sözler söylemişti. Hatta onu, merak ettiğinin özlediğinin kırıntılarından da, bahsetmişti. Dilinin ayarını bir türlü tutturamıyordu. "Ben dilimle beynimin arasındaki bağın anlaşmazlığına tüküreyim." Dedi İçinden... Keza Tunahan hala ona bakmıyordu! "Neden bakmıyor? Daha ne söyleyeyim?" "Duymadın mı ne dediğini?" "O kadar çok şey söyledi ki hangisini soruyorsun? Maşallah bensiz kalmak yaramış. Çene yarıştırıyor adi köpek benimle! Beni, benim silahımla vuruyor. Sorun şu ki hedefine tam isabet ettiriyor!" "Adam sana kırılmış Mayda! İncitmişsin işte!" "Hay ben onun incinen bağlarını!" "Bak ama hala ne diyorsun!" "Uzatmasın işte, ne var yani? Peşinden gittiğimi söyledim ya!" "Bekledin ama hemen çıkmadın!" "Bu kadar net nasıl hatırlıyorsun her şeyi maşallah senin de hafızan baya iyi!" "İyidir!" "Senin hafızana bir çakarım şimdi buradan fizana kadar pandalar gibi yuvarlana yuvarlana gidersin! Faydasız, baş düşmanım senmişsin meğer, içimde saklanıyormuşsun!" "Sen sordun ama?" "Bak hala! Ben bu işten nasıl yırtacağım sen onu düşün, çözümün yoksa da sus!" "Ilımlı olsan biraz daha!" "Ne olacağım ılımlı ya ukala deve! Burnundan kıl aldırmıyor baksana!" Mayda, adamın burnunda kıl olduğunu sanmıyorum, baksana şuna sülün gibi mübarek, sanki bronzlaşmış biraz değil mi? Yorgun yüzüne yakışan, kirli sakalına kurban olduğum!" "Aaaa şaşırdın sen iyice edepsiz sana ne adamın bronzundan sülününden! Laflara bak laflara!" "Ne var yani yalan mı?" "Yalan, külliyen yalan! Gelme üzerime artık! Benden bu kadar! Nazına da niyazına kurban olamayacağım hiç kusura bakmasın!" Mayda için hazırda bekleyen yelkenlerimin suya inmesine ramak kalmıştı. Yine yapıyordu işte... "Kendinle mücadele etmenin sırası mı şimdi Tunahan. Alt tarafı Yakup' la sohbet ediyor. Bu kadar delirmeni gerektiren ne var bunda!" "Varlığı yetmez mi Tunahan?" "Sok bıçağı sok, çekinme çevir birde." "Yakup, kahveyi başka zaman içeriz. Benim gitmem lazım, kusura bakma olur mu?" Diyerek, cevabını beklemeden hızlı adımlarla ilerleyerek, Tunahan' ın yanından geçip gitmeye başladı. "Onun kokusu değil miydi? Şu an burnunu da içini de kıpır kıpır sızlatan! Burnunun direğini sikeyim Tunahan!" Derken, yanından hızla geçen Mayda' nın koluna yapıştı. Bunu beklemeyen Mayda, önce koluna yapışan, bronz uzun kemikli, ince ama güçlü parmaklara baktı, sonra o parmaklara ne diye öyle baktığını düşündü. Sonra da bakışlarını, yüzüne yayılan tanımadığı bu yeni sıcaklık duygusuyla Tunahan' a kaldırdı. "Bırak beni mi demeliydi? Yoksa sakın beni bırakma mı" Bu ne anlamsız bir kararsızlıktı. Çemkirmeye hazırlanıyordu ki Tunahan'ın bakışlarında başka bir şey fark etti. Öfkeli bakmıyordu artık sakindi. Dalgalanan bakışlarında, ne olduğunu çözmeye çalışıyordu. O, dalmış düşünürken! "Benimle geliyorsun." Diyerek, kendisi ile beraber Mayda' yı da hareket ettirmeye başlamıştı. "Sakın itiraz etme." Dedi, ardından "gerekirse seni zorla götürürüm. Adam akıllı konuşacağız! Hiç çemkirme Mayda, böyle olmuyor çünkü hır gür içinde kayboluyor asıl söylemek istediklerimiz! Sakın dedim! Konuşma! Bak ağzını açtığın an seni omzuma atarım. Rezil olursun bunca insanın içinde!" Pıtı pıtı, onu sürükleyen Tunahan'ın peşinden giden Mayda ise aslında tek kelime etmemişti. Kıkırdadı istemsizce gidiyordu sessizce peşinden hâlbuki. "Tunahan ne kadar delirdi acaba? Konuşmadığımın bile farkında değil." Dedi, gülümseyerek. "Kızım adam sen daha çemkirmeye başlamadan önlemini alıyor! Akıllı sevdim ben! Aman sen sus Tunahan sevdalısı olup çıktın başıma."
"Kardeşim ne yapıyorsun sen?" derken, ikisinin arasındaki ellerine baktı. "Ne yapıyor muşum?" Nergis "olaylar karışacak eyvah!" Diyerek, onlara doğru yöneldi. Onunla beraber diğerleri de. "Zorla götürürüm ne demek Tunahan? Neler oluyor bilmiyorum ama buradan bakınca hoş görünmüyor." Dedi, imalı bir şekilde bir ona bir Mayda' ya bakarak. Tunahan, onlara doğru gelen meraklı yüzleri gördü. Gördüğü gibi de ani bir uzaklaşma ihtiyacı duydu. Mayda ile konuşmadan onu bırakmaya niyeti yoktu. Yakup ise, hiç üzerine vazife olmayan bir şeye karışıyordu. Kimseyi üzmek istemiyordu. Yakup arkadaşıydı. Sakin bir şekilde, "Sen karışma bu işe Yakup. Bu bizim meselemiz." "Bizim meselemiz mi? Nasıl biz? Hangi biz? Biz ne?" Dedi Mayda içinden... İçinden bir kıkırtı geldi. Ona ait olmadığını çok bildiği. Gözlerini kıstı. "Anladım da..." Diye, devam etmeye çalışan Yakup'un, lafını arkasını dönüp yoluna devam ederek kesmişti. Kimseye laf anlatacak halde değildi. "Siktir!" Dedi, Yakup! İçinden... Ama başka bir şey diyemedi. "Aaa Tunahan, bu araba senin mi?" Dedi, hala birbirlerinin elini tutuyorlardı. Tunahan ise ona hayretle "sen gerçekten çok tuhaf bir kadınsın" der gibi bakıyordu. Daha sonra yüzüne söyleyeceklerine ekledi. Arabaya hayran hayran bakıyordu Mayda, Tunahan' la sanki kavga etmemiş, onu çıldırtmamış gibi. "Biliyor musun? Ben bunu diğer külüstürden daha çok sevdim. Bununla mı gideceğiz?" Dedi, iştahlı hevesini gözler önüne sermekten çekinmeden... "Sen gerçekten de ciddisin değil mi Mayda?" Diyerek, tüm dikkatini üzerine çekti. "Anlamadım, hangi konuda?" dedi, Mayda saf saf. "Evet ciddisin!" Dedi, Tunahan ayrıca, "külüstür lafını da ekliyorum, zaten kabarık olan hesabına!" "O mu? O şey yani, canım. Dedi, tatlı tatlı gülümseyerek... "Amma da alıngansın canım, arabanda senin gibi alınganmış zaten ona külüstür dedim diye durdu o gün!" Dedi huysuz bir şekilde. Yine konudan konuya ışık hızıyla geçen Mayda' ya artık hangi hayret mimiği ile bakacağını bilemeyen Tunahan. Aynı zamanda gülümsüyordu da! "Ne olacak böyle Mayda? Biz seninle ne yapacağız?" "Nem varmış benim? Bak başlama yine, açtırma benim bayramlık ağzımı? Sonra küsüp gidiyorsun!" "Küsmek?" Dedi, Tunahan şimdi gerçekten kahkaha atıyordu. ""Allah allah. Tunahan sen iyi misin? Ay çok mu üzerine geldim ben senin acaba, bir gülüyorsun bir öfkeleniyorsun. Dengesiz misin yoksa?" "Dengesiz?" Dedi, yine gülüyordu. Onları izleyen mahalle grubu da şaşkındı. Salih: "Az önce gavga etmiyolamıdı bunla?" İdris: "He ettile." Yakup: "Ben bir şey anladıysam Arap olayım!" Yaşar: "Ne olup duru odaaa bakem? Neye bakınıonuz siz?" Nergis: "Ay sormayın Yaşar Bey. Olanlar olmuş bence." Dedi imalı imalı gülümsüyordu. İdris: "Yakup oğlum, ne dedi sana Tunahan?" Yakup: "Bizim meselemiz dedi İdris amca." Nergis: "Gerçekten mi? Ay ne ara biz olmuşlar, ben nasıl kaçırdım?" Diye, tühlenen Nergis'e baktı hepsi şaşkın halde. İdris: "Ben, bu bizim oğlanı geberdirin! Gızla gavga edip duruu. Lennnn! Bizim oğlan! Diye, celallenerek onlara doğru gitmeye yeltendiği sırada, Nergis: "Dur İdris abi nereye?" diyerek, kolundan tuttu. Kavga değil onlarınkisi. İdris: "Ne diyip durun sen bakem sabahtır?" Nergis: "Karışmayalım biz. Kocaman insanlar ikisi de, bırakalım kendileri çözsünler." Gülmeye ara verebilmişti sonunda Tunahan. "Hadi Mayda biner misin? Gidiyoruz." "Nereye? Dedi şüpheyle, en son gittiğimiz yeri düşününce şüphe etmem gayet normal değil mi Tunahan? Hatırlatayım da!" "Ha normal diyorsun. Hatırlatma Mayda! Lütfen biner misin şu çok beğendiğin arabaya?" "Evet, çok güzel gerçekten. Arabanın hatırına ama bak. Ben mi kullansam." Dedi, hevesle. "Hı ne dersin? Dedi, gözlerini kırpıştırarak. "Aklından bile geçirme!" Dedi, Tunahan. Gülen yüzü solmuştu. "İyi be! Gayet kibar ve mülayim günümdeyim. O yüzden bu güzel arabaya çemkirmeyeceğim. Mavi en sevdiğim renk, canım benim." Dedi, arabaya gülümseyerek. "Cidden arabayı seviyordu. Beni değil, arabamı seviyordu. Ona gülümsüyordu. Bilseydim ilk bununla çıkardım karşısına." Dedi içinden. "Mülayim? Sen? Anlıyorum!" Dedi, imalı bir şekilde. "Sınırlarımın kenarındasın Tunahan. Her an düşürebilirim seni haberin olsun!" Dedi, arabaya binerken. "Beni çoktan düşürdün sen, kör kuyulara attın haberin yok!" Dedi, içinden arabasını çalıştırarak. "Nereye gidiyoruz? Derken, arabayı inceliyordu. Tunahan da onu." "Marinaya. İki makul insan gibi konuşabileceğimiz bir yere." "Olur, yemekte yer miyiz? Çok acıktım. Et alacaktım ama Yaşar keser dükkânı kapatmış. Alamadım!" "Ney ney?" Dedi, gülerek. "Ne ney?" "Keser Yaşar abi olmasın o?" "Hah işte o dediğinden." Dedi, gülerek "yine doğrusunu söylemedim değil mi?" "Cıks." Dedi, Tunahan gülerek. "Yakup' la da çok güldük. Ona da yanlış söylemişim." "Hımm, demek buna gülüyorlardı." Merak ettiği şeyi de öğrenmiş oldu. "Balık mı yesek?" "Et dedin ama?" "Vazgeçtim, sen şimdi Marina deyince, taptazedir balıklar. Offf yanında da mezeler..." Yine sesli güldü Tunahan, "bu kadar iştahlı olman ilginç. Kilonu düşününce." Dedi bir yandan da Mayda' ya bakıyordu. Sanki hiç kavga etmemişlerde normal bir şekilde yemeğe çıkıyorlarmış gibi rahatlıkla konuşması, Tunahan' ı ona çeken diğer şeylerden sadece biriydi. Radyoya uzandı Mayda, çıkan şarkı ise Çelik'ten Nazına Ölüyorum' du. Seviyordu, sesini açtı. Tunahan' ın bakışları hala ondaydı. Nakarat kısmına Mayda' da eşlik ediyordu.
Kal gitme kal, o gidişin kor bana Gel yanıma, sarıl yeniden Gel yanıma, sarıl yeniden Yana yana buraları dolaşıyorum Yana yana buraları dolaşıyorum Dur, bir daha düşün, bir daha, bir daha bak bana Gel yanıma, sarıl yeniden Yol boyunca bir süre sessiz kaldılar. "Hallettin kızım, barıştınız! Aferin sana. Küs kalmak hiç bana göre değilmiş." Dedi, içinden. "Yeni mi anladın." Dedi, iç ses. "Biraz geç olmadı mı?" "Hayret bir şey, seninle konuşan mı var? Ne atlıyorsun oradan hemen." "Bence daha barışmadınız? Baksana daha hesap sormadı bile?" "O kim bana hesap soracak? Bir hesap sorulacaksa ben sorarım!" "Göreceğiz birazdan! "Ne diye huzurumu kaçırıyorsun! Barıştık işte." "Öyle olsun." "Ee, "bende sinir minir kalmadı! Nasıl oldu bu şimdi?" Dedi, Tunahan içinden. "Merak etme seni yine sinirlendirecek bir şey yapar kesin!"" Evet, haklısın kesinlikle yapar." "Sen ne tür müzikler dinliyorsun Tunahan?" derken, bir yandan da cd çaları çalıştırdı. Çalmaya başlayan şarkı karşısında, şok geçiriyordu Mayda! Israrla Tunahan' a bakarken zaten büyük olan gözleri iyice büyümüştü. "Ne var ne?" Dedi, Tunahan kendini savunmaya geçercesine... "Gardını indirmeye gelmiyor!" "Ne yok ki Tunahan!" Dedi, "meğer içinde kocaman arabesk bir ruhu gizliyormuşsun!" İmalıydı sözleri ama çalan şarkının sözleri daha da imalıydı. Ayrıca asıl şaşırdığı o da değildi. Nasıl olurda kendi gizli Orhan Gencebay hayranlığına o da dahil oluyordu. Hangi hakla. Asıl şok geçirdiği şey buydu. Beni biraz anlasaydın, darılmazdık. Diyordu, Orhan Gencebay, bana biraz katlansaydın, ayrılmazdık! Çok severdi bu parçayı.
"Olamaz mı? Seviyorum evet. Ne diye bakıyorsun öyle?" Dediğinde ise, sustu Mayda şarkının sözlerini dinliyordu. Sıradaki parçaya geçince ise yutkundu. Sevecekmiş gibisin. Diyordu bu defa. Bunu da çok severdi. "Off dedi içinden Mayda sen mefta oldun, artık belin doğrulmaz senin." dedi Tunahan' a yandan bir bakış atarak. Ezbere bildiği, her defasında Orhan abisine bağıra çağıra eşlik ettiği sözleri dinliyordu. Her günün ardında senden bir ümit var Sevmek acı dolu sevmek çile dolu Ne sevdim diyorsun nede seviyorsun İçimde bir duygu gözümde bir hayal Her sözün ardında gizli bir davet var Gönül toprağına dert yağmurlarını yağdıracakmış gibisin Ne senle ne sensiz geçmez oldu hayat
Tunahan' da şaşkındı. Biraz daha fazla çemkirip, uğraşmasını umduğu Mayda susuyordu. "Başımıza taş yağacak muhtemelen bir o olmamıştı çünkü!" "Mayda' nın kendisi başlı başına taş değil mi be aslanım!" "Öyle değil mi?" dedi içinden. O sırada değiştirdi şarkıyı, sıradakinin bu olacağını bilseydi değiştirir miydi hiç. "Katiyen" dedi, içinden. "Mayda senin en çok sevdiğin değil mi bu?" "Sus iç ses sus. Beni dertlerimle yalnız bırak!" "İyi de o da seviyormuş işte ne güzel? Söylesene senin de hayranı olduğunu?" "Neresi güzel iç ses. Sakın ha!" "Ben bittim, ben öldüm. Ben eridim şuan görmüyor musun?" Orhan abisi inatla yeşil gözlerine aklım takıldı. Diye, içli içli söylerken! Dank etti bir şeyler! Fena halde gafil avlanmıştı. "Aç camı aç, aççç Allah aşkına hava gelsin!" Diyerek, zaten açık olan klimayı görmezden gelerek camı açtı Mayda! Göğsünün içindeki kalbi, minik bir kuşun ağır çekimde duyduğunuz kanat sesi gibi çarpıyordu içinde... "Ayrıca lütfen hiç kimse Orhan Gencebay şarkıları sevdamla dolu arabesk ruhumu sorgulamasın!" "Fanatikliğini de!" dedi iç ses. "Aynen." Dedi mayda. "Onun da sevdasıysa demek?" sana inanamıyorum iç ses! Sen ne ara bu kadar muzur bir şeye dönüştün? Arsız seni."
Evet Orhan abi, meğer yalnız değilmişim. Ailede tek kişilik "sen" fanatikliğimle yıllarca mücadele etmişken hemde... Meğer, Tunahan' da seviyormuş seni. "Sorsana Mayda favori parçası neymiş? o da aynısı çıkarmış!" Dedi kıkırdayarak. "Yok artık, daha neler. Olmaz, olamaz! Sormayacağım." "Kız Mayda, Türk filmi repliği gibi konuştun. Ay çok heyecanlı." "Başlayacağım şimdi sana ama ya!" "Mayda, filmlerini de izlediğini söylesene, belki o da izliyordur." "Kes sesini, asla söylemem! Dün gece hep seni seni düşündüm Yüzünde şüpheli bir anlam vardı Açık konuş benle doğruyu söyle Bir yanlışlık yaptım demedin amma Aklım takıldı fikrim takıldı Sevdim diyorsun gerçek mi bilmem Beni sevmeye mecbur değilsin Belki sana göre eski kafayım Belki isteyip de yapamadığın Aklım takıldı fikrim takıldı Yan taraftan gelen Tunahan' ın tuhaf bakışlarına ve "klima açık Mayda!" Uyarısına aldırış edecek durumda değildi. Cevap verse, ağzından muhtemelen aklım takıldı fikrim takıldı. Yeşil gözlerine, aklım takıldı Tunahan. Diyecek, gibiydi sustu... Sustuklarına takılıp kalarak. .... Okuduğunuz ve umuyorum ki sevdiğiniz için teşekkürler.. İşte o meşhur Losta tatlısı, tatlının hatırına da mı oy yok :)
|
0% |