@nefelicalliope
|
Aile Bağları
Gökçeağaç kasabasının sahilinde, dalgaların hafifçe kıyıya vurduğu bir akşamüstüydü. Festival alanı, rengârenk ışıklarla süslenmiş, her köşesinde neşeli kahkahalar yankılanıyordu. Lunaparkın dev dönme dolabı gökyüzüne kadar uzanırken, balonlar, pamuk şeker tezgâhları, rengârenk oyuncaklar festivalin ruhunu tamamlıyordu. Mayda, enerjik adımlarla festivalin girişine yaklaşırken arkasında Tunahan, Yakup, Ilgar, İlay Yağız ve Selin de peşinden geliyordu. Mayda’nın gözleri şimdiden lunaparkın parlak ışıklarına dikilmişti. "Yaa, şu lunaparka bakın! Resmen çocukluğuma döneceğim." dedi heyecanla zıplarken. "Bu dönme dolaba binmeden gitmek yok!" Tunahan, gülümseyerek ona baktı. "Senin çocukluğun bitmedi ki, aşkım." dedi alaycı bir tonla. Mayda, gözlerini devirip Tunahan'ın omzuna hafifçe vurdu. "Bunu söylediğine göre sen de çocuk kalmışsın demek ki, birlikte bineceğiz!" Yakup gülerek Mayda’ya katıldı. "Beni de yazın, dönme dolapta zirveye ulaştığımızda aşağıya bakmak mükemmel olacak." Ilgar, soğukkanlı bir tavırla omuz silkti. "Yükseklik korkum yok ama dönme dolap pek bana göre değil. Zaten sırf sizin için buradayım." Mayda, Ilgar’a bir an baktı, sonra kaşlarını hafifçe kaldırıp ona laf atmaya karar verdi. "Ilgar, bana söyle, sen hep böyle soğuk musun yoksa festivallerde mi buz tutuyorsun?" dedi gülümseyerek. Ilgar, kısa bir an duraksadı. “Hayat tecrübelerim beni soğuk yapıyor.” dedi hafif bir tebessümle. “Ama bu, eğlenmeyeceğim anlamına gelmez.” Mayda, onun bu ciddiyetini bozmak için devam etti. "Ah, anlıyorum. Demek tecrübeler dedin... Yoksa aşka tövbe eden Ilgar mı karşımda?" Ilgar’ın kaşları aniden kalktı ama sonra sakin bir gülümseme yerleşti yüzüne. "Senin gibi çenesi düşük biri karşısında sır saklamak zor." dedi. "Ama belki tövbemi bozmak için yeterince çılgın bir sebep bulurum." Tunahan, Mayda’ya göz kırparken “Ilgar’ı da çözüyorsun galiba, yakında herkes senin oyuncağın olacak." dedi eğlenceli bir tavırla. Mayda’nın yüzünde yaramaz bir sırıtış belirdi. "Ben sadece eğlenceli anlar yaratıyorum! Hem, belki bu festivalde bir mucize olur, kim bilir?" Bu sırada İlay, elindeki pamuk şekere dalmış, keyifle izliyordu. Mayda, ona döndü. “İlay, hadi şu yarışmaya katılalım! Tatlı yeme yarışması varmış, sen şimdiden hazırlanıyorsun gibi.” İlay, gülerek pamuk şekerini gösterdi. "Tatlı rekabet mi? Beni yenmen zor olacak!" Yakup, kolunu İlay’ın omzuna attı. “İlay kesin kazanır, tatlı yemekte üzerine yok. Ama benim gözüm ödüllerde, belki bir şeyler kazanırız.” Selin de gülerek sohbete katıldı. "Yarışmalardan sonra herkes lunaparka hücum eder zaten. Mayda, sen şimdiden dönme dolap sırasına yerleş." Yağız sevgilisinin tebessümüne bakıyordu. Mayda, Selin’e dönüp kaşlarını oynattı. “Sen bana baksana Selin, Yağız’ la geldiniz ama belki yarışmadan sonra o da yalnız döner.” Yağız, kahkahayla Mayda’ya döndü. “Ben daha döndürülecek adam değilim, Mayda. Ama şaka bir yana, şu basket atış yarışmasında beni göreceksiniz!” Tunahan, arkadaşlarına göz kırpıp ellerini ovuşturdu. “O halde herkes dağılsın, yarışmalara başlıyoruz. Kazananlar, kaybedenlere dönme dolapta bir tur attırır, anlaştık mı?” Festivalin enerjisi gittikçe yükselirken, Mayda’nın grubu tatlı yarışmalarına, oyunlara ve sokak lezzetlerine daldı. Her anı kahkaha dolu, her meydan okumada dostça takılmalarla dolu bir gün geçiriyorlardı. Kasabanın sahilinde, dalgalar ve festival ışıkları, onların neşesine eşlik ediyordu. Festival alanı Ege’nin en canlı renklerine bürünmüş, her yerden sıcak bir samimiyet ve bolca kahkaha yükseliyordu. Mayda, bir yandan Tunahan’ın elini tutmuş, diğer yandan yerli halkın şen kahkahalarına gülümsüyordu. Ege şivesiyle konuşan insanları dinlemek, onu hem eğlendiriyor hem de festivale bambaşka bir hava katıyordu. Yarışmalardan biri dikkatlerini çekti: Yöresel otlardan yapılmış yemekleri tanıma yarışması. Bir grup yerli kadın, otların isimlerini sayıp yarışmacılardan doğru olanı tahmin etmelerini bekliyordu. Mayda, Tunahan’ın kolunu çekip heyecanla, "Hadi katılalım! Bakalım kaç ot tanıyorsun." dedi neşeyle. Tunahan, hafif bir sırıtışla ona döndü. "Bahçede büyüdüm ama bu otları tanıdığımı hiç sanmıyorum. Ama denemeye değer." dedi, biraz da meydan okuyarak. Yarışmanın başında yerel halktan yaşlı bir kadın, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle herkese seslendi: "Heee, gari, bakalım kim tanıycek bunları! Ege'nin otları kolay değil ha, ona göre." Mayda, kadının bu şirin konuşma tarzına bayılmıştı, gülümsemesini tutamadı. "Valla ben hiçbirini tanımam ama bu kadın harika!" diye fısıldadı Tunahan’a. "Şimdi size şunu göstereceyim gari," dedi kadın, elinde bir demet ot sallayarak. "Bu ney bakalım?" Ilgar, gözlerini kısarak düşünceli bir şekilde otlara baktı. "Bu radika olabilir mi?" Kadın kaşlarını kaldırarak Ilgar'a baktı. "Hee, aferin oğlum, bunu bildin!" dedi ve arkasından bir alkış koptu. Mayda ise hemen atıldı: "Ben de sırada bir şey bileceğim! Tunahan, senin hiç şansın yok!" dedi alayla. Ama tahmin ettiği ot 'turp otu' çıkmayınca, bir kahkaha patlattı. "Evet, kesinlikle kaybedeceğim!" Tunahan ise onu izlerken bir an için sadece ona odaklandı. Mayda’nın bu coşkulu hali her zaman onu büyülemişti. Başını eğip ona yaklaştı. "Kaybetsen de seni izlemek yeterince eğlenceli." diye fısıldadı kulağına. Mayda bir an durakladı, onun bu aniden romantikleşen hali karşısında şaşkın ama hoşnut bir şekilde gülümsedi. "Hadi ya, sen romantik cümlelerle beni kandırıyorsun ama buraya ot tanımaya geldik." dedi yaramazca. Yarışmanın sonunda Ilgar ve İlay, birinci çıkarken, Mayda ve Tunahan sonuncu oldular. Yakup, onlara gülerek takıldı, "Otlarla ilgili pek bilginiz yokmuş ama eğlenmeye devam ediyoruz." Festivalde gezmeye devam ederlerken, Ege’nin mis gibi kekik kokusu, taze toplanmış otlar ve deniz havası etraflarını sarıyordu. Bir başka yarışmanın sesleri yükseldi; Halat çekme yarışı. Mayda ve arkadaşları, hemen dikkatlerini oraya çevirdiler. "Bu tam bizlik!" dedi Tunahan heyecanla. "Hadi, takım kurup katılalım!" Mayda, Tunahan’ın bu heyecanına bayılıyordu. "Hadi, biz kesin kazanırız. Ilgar, sen de bize katıl, bak zaten güçlü görünüyorsun!" diye takıldı. Ilgar, bu meydan okuma karşısında hafif bir tebessümle omuz silkti. "Belki de sizi yenmemek için katılmamam daha iyi olur," dedi, alaycı bir şekilde. Yarışmaya katılan ekipler arasında yerlerini aldılar. Tunahan, Mayda, Ilgar ve Yakup bir tarafta; Selin, Yağız ve İlay ise diğer ekipteydiler. Halatı sımsıkı kavrayıp karşı takıma bakış attılar. Yarış başladı ve herkes var gücüyle asılıyordu. Mayda, yüzü kıpkırmızı olmuş, elinden geleni yapıyordu. "Hadi, daha sıkı! Ilgar, güç göster bakalım!" diye bağırdı. Ilgar ciddi ama kararlı bir ifadeyle halatı tüm gücüyle çekiyordu. Bir süre sonra takım galip geldi, Mayda zafer çığlıkları atarken Tunahan ona dönüp göz kırptı. "Biz asla kaybetmeyiz," dedi gülümseyerek. Tam o anda, Tunahan yavaşça Mayda’nın elini tuttu ve onu biraz kenara çekti. İnsanların kalabalığından uzaklaşarak sahile doğru yürümeye başladılar. Dalgaların sesi daha net duyuluyor, festivalin gürültüsü geride kalıyordu. “Sana bir şey söylemek istiyorum,” dedi Tunahan, gözlerini denizin mavisinden ayırmadan. “Bu anlar, seninle her anı paylaştığım anlar... Hep böyle olmalı. Seninle her yerde, her zaman böyle gülebilmek...” Mayda, onun bu sözleri karşısında yumuşadı. Hafif bir tebessümle elini sıktı. "Hep böyle olacak, Tunahan. Biz ne yaparsak yapalım, hep eğleneceğiz, hep güleceğiz." O sırada arkadaşlarının sesleri onları festivalin merkezine geri çağırıyordu. "Geliyor musunuz, yoksa romantik sahilde kalacak mısınız?" diye Yakup seslendi. Tunahan, kahkahayla ona döndü. "Sizi yalnız bırakmak istemem ama bizi zorla kopardınız!" diye karşılık verdi. Mayda ve Tunahan, festivalin eğlenceli atmosferine geri dönerek arkadaşlarının yanına katıldılar. Festival gecesi Ege şivesiyle neşeli muhabbetler, yarışmalar ve tatlı rekabetlerle devam ederken, grup her anı dolu dolu yaşamaya devam ediyordu. Festivalde Mayda'nın gözü, renk renk tatlı tezgâhlarında geziniyordu. Ege'nin meşhur lokmaları, üzeri mis gibi balla kaplanmış tatlılar ve sokak lezzetleri her köşede onu çağırıyordu. Mayda, gözünü tatlılardan ayıramadan bir lokma tezgâhına doğru ilerledi. Tunahan, onu izlerken hafif bir sırıtışla başını salladı. "Mayda, yine mi tatlılar?" dedi eğlenerek. "Bu hızla gidersek, festival sonunda seni yuvarlayarak eve götürmem gerekecek." Mayda, lokmayı ağzına atarken gözlerini kısmıştı. "Tatlı yemek bir sanattır, Tunahan. Sen anlamazsın," dedi şakayla karışık bir ciddiyetle. Tunahan, bir adım daha yaklaşarak onu izlemeye devam etti. "Senin o sanatsal bakışın, ağzına tıkıştırdığın her lokmayla daha da güzelleşiyor, farkındasın değil mi?" Mayda gülerek ona döndü, elindeki tatlıyı havada salladı. "Sen benim tatlı aşkımı kıskanıyorsun, kabul et. Hem, en iyi tatlıyı ben bulacağım!" Yakup, yanlarına gelip omzunu Mayda'nın omzuna attı. "Mayda, bir gün yemek için yarış açacaklar ve sen ilk katılan olacaksın. Hiç gözünü ayıramıyorsun." dedi alaycı bir tonda. Mayda, bir lokma daha alarak Yakup’a göz kırptı. "Beni tatlıyla ilgili eleştiren herkes sırada duruyor zaten. Ne demişler, tatlı yiyelim, tatlı konuşalım." Tam o sırada Tunahan, ona bir tezgâhtan aldığı tatlıyı uzattı. "Tamam, tatlı yarışında galip gelebilirsin ama şunu kabul et. Benim yaptığım tatlıların yerini hiçbir şey tutmaz." Mayda, elindeki lokmayı bırakıp Tunahan’ın verdiği tatlıyı aldı. Bir ısırık aldıktan sonra gözlerini kapadı, tadını çıkararak mırıldandı. "Mmm… Bu gerçekten harika. Ama… Belki de festivalin etkisindendir." Tunahan gülerek ona yaklaştı. "Bunu festivalden sonra evde tekrar yaparım. O zaman festival bahanen kalmaz." Ilgar, onları izleyip sessizce gülerken, sonunda dayanamadı. "Tunahan, Mayda tatlı yerken başka bir dünya yaratıyor gibi. Belki de sırf bu yüzden kazanıyorsun." dedi. Mayda, Ilgar’ın lafına karşılık bir kaşını kaldırarak cevap verdi. "Tatlı yemek bir aşk işidir. Her lokmada daha da mutlu oluyorum. Senin sorunun bu işte, Ilgar. Tatlı yemen lazım ki, aşka tövbe etme." İlay, bu atışmayı izlerken gülerek araya girdi. "Evet Ilgar, belki tatlı yemeye başlarsan senin için de işler değişir." Yakup, gülerek Mayda’ya döndü. "Benim anlamadığım şey şu; Bu kadar ince kalıp bu kadar tatlıyı nasıl yiyebiliyorsun? Bir sır mı var?" Mayda, ona bilmiş bir ifadeyle döndü. "Sır mı? Sadece düzenli spor ve bolca tatlı. İşte hayatın dengesi!" dedi göz kırparak. Tunahan, başını iki yana salladı. "Bu kız gerçekten mucize." dedi iç çekerek. "Hem zayıf kalmayı başarıyor hem de tatlıyı bırakmıyor. Ben böyle biriyle nasıl başa çıkacağım?" Mayda, son bir lokmayı ağzına attıktan sonra ona döndü. "Sen zaten en başından başa çıkamayacağını kabul etmiştin." dedi şakayla. "O yüzden bu kadar şanslısın." Mayda son lokmayı da iştahla yutarken, Tunahan ona gülümseyerek baktı. "Evet, seninle başa çıkmanın imkânsız olduğunu çoktan anladım. Ama şunu da kabul et. Beni asıl etkileyen şey, senin tatlılara olan aşkın." dedi alaycı bir şekilde. Mayda, Tunahan’ın bu tatlı lafına karşılık hafifçe ona sokulup gözlerini devirdi. "Tatlılara olan aşkım mı? Demek öyle... Peki ya sana olan aşkım nereye koyuluyor, Tunahan Bey?" Tunahan, sahte bir düşünme hali takınarak parmağını çenesine götürdü. "Sanırım tatlılarla aynı seviyedesin. Belki de biraz gerisinde." dedi göz kırparak. Mayda'nın gözleri büyüdü ve yüzüne abartılı bir şaşkınlık ifadesi yerleşti. "Gerisinde mi?! Tatlılardan bile mi az seviliyorum? Bu cümleyi unutma, Tunahan. Eve dönünce bu konuyu yeniden açacağız!" dedi yarı ciddi, yarı şaka bir tonla. Yakup bu atışmayı izlerken kıkırdayarak araya girdi. "Bu nasıl bir ilişki? Bir an tatlılar yüzünden kavga edecekmişsiniz gibi geliyor ama sonra yine barışıyorsunuz." Tunahan, Yakup’un lafına gülerek karşılık verdi. "Tatlılar bizim ilişkimizi besliyor. Mayda tatlı yer, ben de onu izlerim. Dengemiz bu." Mayda gözlerini kıstı ve hafifçe Tunahan'ın koluna vurdu. "Ayrıca sen de az tatlı yemiyorsun, itiraf et." Tunahan, bu sefer daha ciddi bir yüz ifadesi takınarak başını salladı. "İtiraf ediyorum; Senin tatlı yeme hızına yetişemem, ama senin yediğin her lokmayı izlemek de keyif verici." Bu sırada, İlay tezgâhlardan birinde taze yapılan baklavayı işaret etti. "Bakın baklava! Bunu denemeyen kaldı mı?" Mayda gözleriyle baklavayı takip etti ve hızla tezgâha doğru yöneldi. "Beni tutmayın, baklava demek Mayda demek!" dedi neşeyle. Hemen bir dilim baklava aldı ve iştahla ağzına attı. İlay gülerek ona baktı. "Mayda, seni bir daha asla aç bir halde dışarı çıkarmamalıyız. Her şeyi yutuyorsun." Mayda baklavayı yutarken omuz silkti. "Tatlılar zaten ruhu doyurur. Ben bu festivalde ruhumu şımartıyorum. Hem Tunahan burada, dolayısıyla hiç endişem yok. Beni tatlılarımla baş başa bırakırsa, pişman olur." dedi yine Tunahan'a alaycı bir bakış atarak. Tunahan, kollarını göğsünde bağlayıp başını salladı. "Seni tatlılardan kıskanmamak elimde değil ama kabul ediyorum; böyle mutluyken seni izlemek çok keyifli." dedi sıcak bir gülümsemeyle. O sırada Ilgar, elindeki suyu yavaşça yudumlayıp sessiz bir şekilde bu atışmayı izliyordu. En sonunda gözlerini Mayda’ya dikti ve ciddiyetini koruyarak şunları söyledi, "Tatlıya bu kadar düşkün olmak aslında büyük bir cesaret. Aşk gibi... Bir bakarsın, bağımlı olmuşsun." Mayda, Ilgar’ın bu ani derin yorumu karşısında şaşırmış bir ifadeyle ona baktı. "Vay, Ilgar’dan da tatlı üstüne felsefe geldi. Kendi içinde bir tatlı bağımlılığı mı gizliyorsun yoksa?" Ilgar hafifçe gülümsedi ve başını iki yana salladı. "Yok, sadece gözlem yapıyorum." Yakup araya girdi. "İyi gözlem Ilgar, ama tatlı felsefesi biraz ağır kaçtı galiba." Mayda, kahkaha atarak başını salladı. "Yani sonuç olarak; tatlı yiyelim, tatlı konuşalım. İlham verici ve lezzetli!" Festivalin her köşesinde renkli ışıklar ve tatlı kokuları arasında, grup hem atışmalarına devam ediyor hem de keyifli anlar yaşıyordu. Mayda’nın tatlı tutkusu, Tunahan’ın ona olan ilgisini daha da büyütürken, arkadaşları onların bu zeki ve eğlenceli atışmalarını büyük bir keyifle izliyorlardı. Güneş batarken, gökyüzü pembeden mora doğru dönerken, sahilin üzerinden hafif bir esinti geçiyordu. Kumsalda ateş başında toplanmış küçük bir grup, yanan odunların çıtırtıları ve arada bir çalan gitarın melodisiyle ortamı dolduruyordu. Mayda, Tunahan, Ilgar, İlay, Yakup, Yağız ve Selin festival alanından sahile doğru yürüyüp bu huzurlu atmosferin tadını çıkarmak için oturan grubun yanına yaklaştılar. Ayaklarının altında ince kumlar serinlemişti ve denizin hafifçe vurduğu dalgalar, ortamın huzurunu pekiştiriyordu. Kamp ateşi çevresindeki insanlar şarkılar söyleyip, birbirleriyle şakalaşıyorlardı. Birkaç kişi gitar çalarken, sahilin ucunda oturan bir adamın elinde küçük bir mızıka vardı. Adamın parmakları mızıkayı nazikçe kavrıyor ve mırıldanır gibi hafif bir melodi çalıyordu. Mayda, mızıkayı fark ettiğinde gözleri aniden parladı. Çocukluğundan beri mızıka çalmayı severdi ama uzun süredir kimseye göstermemişti bu yeteneğini. Kalbinde aniden bir heyecan hissetti. Tunahan’a dönüp elini hafifçe sıkarken, gözleri ışıldıyordu. “Bak, mızıka çalıyor!” dedi heyecanla. Tunahan, onun yüzündeki ifadeye şaşırarak baktı. "Sen mızıkaya bu kadar düşkün müydün?" Mayda, başını sallayarak hızla sahilin diğer ucundaki adama doğru yürüdü. Geriye kalanlar onun bu ani hareketini şaşkınlıkla izlerken, Mayda adamın yanına ulaşıp ona gülümsedi. "Merhaba," dedi nazikçe. "Mızıka sesini de çalmayı da özlemiştim. Siz çalmaya devam eder misiniz, ben de katılabilir miyim?" Adam, Mayda’nın bu isteğine hafif bir tebessümle karşılık verdi. Mızıkayı ona uzatırken, "Tabii ki," dedi. "Buyur, senin olsun." Mayda, eline aldığı mızıkayı nazikçe dudaklarına götürdü. Parmakları mızıkanın üzerinde hafifçe oynarken, melodiyi hissetmeye başladı. İlk birkaç saniye sessizlik vardı, herkes Mayda’nın ne yapacağını merak ediyordu. Sonra, mızıkadan hüzünlü bir melodi yükselmeye başladı. Tunahan ve diğerleri, başta şaşkınlıkla izlerken, Mayda’nın melodisi yavaş yavaş kalplerine dokunmaya başladı. Melodi yavaş, derin ve hüzünlüydü. Sanki denizin dalgaları gibi, bir yükselip bir alçalıyor, dinleyenleri sessiz bir huzura sürüklüyordu. Ateşin çıtırtıları, gitarın hafif yankısı ve Mayda’nın mızıkası, gecenin karanlığında birer yankı gibi büyüyordu. Kumsalda oturan herkes derin düşüncelere dalmıştı. Tunahan, Mayda’yı izlerken onun ne kadar farklı ve özel biri olduğunu bir kez daha fark etti. Onun deli dolu karakterinin altındaki bu derin duyguları görebilmek, Tunahan’ın kalbine dokunuyordu. Tunahan’ o an düşünmeye başladı. "Mayda… her zaman enerjisiyle etrafı aydınlatan biri. O neşesi, o deli dolu halleri, beni hep güldürür, ama şimdi… Bu melodi, bu an… İçinde bambaşka bir dünya saklıymış meğer. Nasıl bu kadar farklı şeyleri bir arada tutabiliyorsun? Hem bu kadar renkli olup hem de bu kadar derin olabilmek… Seni her gün daha fazla tanıyor ve her geçen an sana daha da aşık oluyorum." Melodi son bulduğunda, ateşin çevresindeki herkes derin bir nefes aldı. Hüzünlü bir ağırlık bırakmıştı melodi, ama aynı zamanda huzur vermişti. Sessizlik bir süre devam etti. Kimse bu büyülü anı bozmak istemiyordu. Yakup, gözleri dolmuş halde başını iki yana sallayarak konuştu. "Mayda, ne yaptın bize? Hiçbirimiz böyle bir şey beklemiyorduk." İlay, gözlerinde hafif bir nemle gülümsedi. "Gerçekten çok etkileyici… Bu kadar yetenekli olduğunu bilmiyordum." Tunahan, Mayda’ya bir adım daha yaklaşarak, onun gözlerinin içine baktı. "Bu kadar yeteneği saklıyordun ve bana hiç bahsetmedin mi? Beni böyle etkilemeye çalışıyorsan, başarılı oldun." dedi yavaşça. Mayda gülümsedi, yüzünde hafif bir utangaçlık vardı. "Ben sadece… Uzun zamandır çalmamıştım ve burada fırsat buldum. Hem ben de çok eğlendim." Tunahan, onun elini tutarak hafifçe sıktı. "Senin her haline hayranım, Mayda. Ama bu gece bir kez daha bana neden aşık olduğumu hatırlattın." Mayda, başını eğip hafifçe güldü. "Tatlılardan daha mı çok seviyorsun beni?" diye şakayla sordu. Tunahan, gözlerini Mayda’nın gözlerine dikti ve ciddi bir ifadeyle cevap verdi. "Tatlılar ancak senin yanında ikinci sıraya düşebilir." Bu sırada Ilgar, sessizce ateşin başında oturmuş, dalgın bakışlarla denizi izliyordu. Melodi ona da dokunmuştu. Herkesin içinde bir şeyler kıpırdamıştı o an, ama Ilgar için bu an çok daha derindi. Sessizce mırıltıyla, "Müzik gerçekten insanın en derin duygularını ortaya çıkarıyor." dedi içinden. Ateşin çevresinde bu derin anlar yaşanırken, gece sahilde yankılanmaya devam ediyordu. Denizin sesi, ateşin cızırtıları ve sahildeki insanların kahkahaları, Mayda'nın mızıkasıyla harmanlanmıştı. ------ Tunahan ve Mayda, festivalin sonunda kumsaldan ayrılıp Mayda’nın evine doğru yürümeye başladılar. Yıldızların altında, sahilin sessizliğinde yalnız başlarına kalmışlardı. Aralarındaki elektrik neredeyse elle tutulacak kadar belirgindi. Mayda, biraz önce çaldığı mızıkanın etkisinden henüz çıkamamış gibiydi; yüzünde bir huzur ve derin düşünce hali vardı. Tunahan, onun yanında yürürken elini tutmakla yetinmedi, onu kendine doğru çekerek kolunu omzuna doladı. Mayda, başını hafifçe onun omzuna yasladı. "Bugün çok güzeldi, değil mi?" diye fısıldadı, sesinde hala o melankolik melodi vardı. Tunahan, Mayda’nın saçlarının kokusunu içine çekerek başını onaylar şekilde salladı. "Evet… Hem çok güzeldi, hem de beklenmedik şekilde duygusal. Senin o mızıka performansın... Beni derinden etkiledi." dedi yumuşak bir tonla. Mayda hafifçe gülümsedi. "Seni şaşırtabildiğime sevindim." dedi gözlerini ona dikerek. Gözlerindeki parlaklık, içindeki hisleri fazlasıyla belli ediyordu. Eve vardıklarında, içeride hafif bir loş ışık vardı. Mayda kapıyı açıp içeri girdiğinde, Tunahan da arkasından içeri adımını attı. Evin sessizliği onları bir an için yalnızlıklarına geri çekti. Mayda, Tunahan’ın elini bırakmadan mutfağa yöneldi. "Biraz su ister misin?" diye sordu ama Tunahan ona cevap vermek yerine ona biraz daha yaklaştı. "Su falan istemiyorum. Şu an sadece seni istiyorum." dedi derin bir ses tonuyla. Mayda, onun gözlerindeki ciddiyeti fark ettiğinde hafifçe irkildi ama bu irkilme, heyecanla karışık bir duyguydu. Tunahan, ona daha da yaklaşıp beline sarıldığında, kalbi hızla atmaya başladı. Mayda, yavaşça gülümseyip başını hafifçe yana eğdi. "Tunahan, her seferinde beni şaşırtmayı başarıyorsun." dedi hafif bir nefesle. Ellerini onun göğsüne koydu, ama uzaklaştırmak için değil, tam tersine daha da yakınlaşmak için. Tunahan, onun dudaklarına bakarak bir an tereddüt etti. "Seni seviyorum, Mayda." dedi alçak bir sesle. Bu kelimeler, odanın içindeki sessizliği bozan ama aynı zamanda içten bir yankı gibi hissedilen bir itiraftı. Mayda, onun bu içten sözleri karşısında başını kaldırıp dudaklarına doğru eğildi. "Ben de seni seviyorum," diye fısıldadı ve ardından dudakları hafifçe birleşti. Öpücük, ilk başta yumuşak ve nazikti, ama zamanla derinleşti, duygularını tamamen ortaya koyan bir hale büründü. Tunahan, Mayda’yı daha sıkı bir şekilde kendine çekti. Aralarındaki tüm mesafe yok olmuş, sadece ikisi kalmıştı. Evin loş ışıkları altında, birbirlerine sarılmış halde sessizce odanın içinde dans eder gibi hareket ettiler. Mayda, Tunahan’ın sıcak nefesini boynunda hissettiğinde titreyerek ona daha da yaklaştı. Tunahan’ın elleri onun saçlarında gezindi, parmakları Mayda’nın yüzüne, omuzlarına, beline doğru yavaşça kaydı. Her hareketi, her dokunuşu, aralarındaki bağı daha da derinleştiriyordu. Bir süre sessizce birbirlerine sarıldılar, aralarındaki yakınlık giderek daha yoğun bir hal aldı. Sessizliğin içindeki bu an, onları birbirine daha fazla bağlayan bir büyü gibiydi. Tunahan, Mayda’yı hafifçe kollarının arasından kaldırdı ve onu odasına doğru yönlendirdi. Mayda, onun gözlerinin derinliğinde kaybolmuş halde, bir an bile tereddüt etmeden onunla birlikte odasına yürüdü. Her şey, ikisi için bu anın ne kadar özel ve anlamlı olduğunu hissettiriyordu. Yatak odasına vardıklarında, Mayda’nın gözleri Tunahan’ın gözlerine kenetlendi. İkisi de bu gecenin, aralarındaki bağı daha da güçlendireceğini biliyordu. Mayda ve Tunahan ilişkilerinde, geçmişin yaralarını sarmayı öğrenmiş, ama bu yaralar onları birbirine daha da yakınlaştıran bir bağ oluşturmuştu. Mayda’nın eski evliliğinde yaşadığı şiddet dolu anılar ve Tunahan’ın ihanete uğradığı dönemler, onları kırılgan kılmıştı, fakat şimdi bu kırılganlıklarını paylaşmanın gücüyle birbirlerine daha da sıkı sarılıyorlardı. Bir akşam, birlikte Mayda’nın evinde, loş bir ışığın altında oturuyorlardı. Tunahan, Mayda’nın elini yavaşça tutmuş, baş parmağıyla onun ince parmaklarını okşuyordu. Sessizlik, aralarındaki bağın derinliğini hissettirdiği o özel anlardan biriydi. Mayda, geçmişini düşünürken hafifçe iç çekti. Eski yaraları tamamen kapanmamıştı ama Tunahan’ın yanında kendini güvende hissediyordu. Ona bakarak, “Biliyor musun, seninle olmak bana her şeyin gerçekten değişebileceğini hatırlatıyor,” dedi sessizce. Tunahan, bu sözlerin anlamını derinden kavrıyordu. Kendisini de yaralayan bir geçmişi vardı ve Mayda’nın da bu duygularla nasıl başa çıktığını çok iyi anlıyordu. Onun gözlerinin içine bakarak, “Ben de seninle yeniden güvenmeyi öğrendim. Seninle hissettiklerim... Her şeyden daha gerçek, daha saf.” diye cevap verdi. Mayda başını hafifçe eğdi. "Bazen o eski anılar geri geliyor. Korkularım… Sanki yine aynı şeyleri yaşayacakmışım gibi." dedi, gözlerinde beliren hafif bir kırılganlıkla. Tunahan onun yanına oturup elini daha sıkı tuttu. "Bu korkuları anlıyorum." diye yumuşak bir sesle konuşmaya devam etti. "Ben de bir süre güvenmeyi unuttum. Her adımımda acaba tekrar mı incineceğim diye düşündüm. Ama sen... Sen bambaşkasın. Biz bambaşkayız." Mayda’ nın dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi. "Seni bulduğum için çok şanslı hissediyorum." dedi ve onun gözlerine derin bir minnetle baktı. Tunahan, Mayda’ya daha yaklaştı ve alnına yumuşak bir öpücük kondurdu. "Biz ikinci bir şans yakaladık. Ama bu sefer ikimiz de biliyoruz ki, birbirimize zarar vermek yerine yaralarımızı iyileştiriyoruz." Mayda, onun bu sözleri karşısında rahatladı. “Bana güvenmek senin için zor oldu mu?” diye sordu merakla. Tunahan’ın geçmişi, yaşadığı ihanet, hala onun içinde bir yerlerde iz bırakıyordu, bunu biliyordu. Tunahan, kısa bir süre duraksayıp içini çekti. “Zordu, evet.” dedi dürüstçe. “Ama seninle her geçen gün daha fazla iyileşiyorum. Senin yanında kimseyle hissetmediğim bir rahatlık var. Seni tanıdıkça, o korkularımın nasıl silindiğini fark ediyorum.” Bu sözler, Mayda’nın kalbine işleyen bir merhem gibiydi. Aralarındaki ilişki, sadece bir aşktan ibaret değildi; birbirlerinin yaralarını sarma, güveni yeniden inşa etme ve geleceğe umutla bakma üzerine kurulu güçlü bir bağdı. O gece, birbirlerine sarılarak uzun süre konuştular. Geçmişlerinden bahsettiler, acılarından ve yeniden başlamanın zorluklarından. Ama her konuşmada, her bakışta, birbirlerine daha fazla bağlandılar. Geçmişin gölgeleri onları yormuyordu; tam aksine, bu gölgeler onları daha güçlü bir ikili yapıyordu. Tunahan Mayda’nın gücüne hayran kalmıştı. Onun her şeye rağmen yeniden sevme cesareti, ona olan sevgisini daha da büyütüyordu. “Onu sevmek... Yeniden güvenmeyi öğrenmek gibi değil.” diye düşündü Tunahan. “Onu sevmek, hayata tekrar inanmaya başlamak demek.” Sabah güneşi, odanın penceresinden süzülen ışıklarıyla içeri dolarken, Tunahan uyanmıştı. Yavaşça gözlerini araladı, odanın sessizliği içinde, Mayda’nın huzurlu uykusunu izlemeye başladı. Mayda, yüzü hafifçe gülümseyerek yatıyordu; saçları yastığın üzerinde dağılmış, ince omuzları örtüsünden dışarı çıkmıştı. Tunahan’ ın, bu manzaranın güzelliği karşısında içini sıcacık bir mutluluk kapladı. Bir anlığına ona bakarak, günün ilk ışıklarıyla birlikte nasıl da hayat dolu olduğunu düşündü. Mayda’nın o masum hali, onun gözünde tüm dertleri unutturan bir tablo gibiydi. Hemen uyanıp onu rahatsız etmemek için dikkatlice yataktan kalktı ve parmak uçlarıyla sessizce hareket ederek mutfağa yöneldi. Mutfağa girdiğinde, sabahın taze havasını derin bir nefesle içeri çekti. Kahvaltı hazırlamak için elinden geleni yapmaya karar verdi. Dolabın kapaklarını açarak taze ekmek, peynir, zeytin ve domatesleri çıkardı. Ardından, tavaya biraz zeytinyağı koyarak, birkaç yumurtayı kırmaya başladı. Yumurtaların sızlayan sesleri, evin içindeki sessizliği kırarken, Tunahan kendini hazırladığı kahvaltının hayalini kurarak mutlu hissediyordu. Yumurtaları karıştırırken, bir yandan Mayda’nın ne zaman uyanacağını düşündü. Gözleri, mutfaktan odaya doğru yöneldi. Mayda, hala derin bir uykudaydı. Tunahan, bir yudum çay almayı ihmal etmeden, ona da bir fincan hazırlamak için kaynamış suyu beklemeye başladı. Bir süre sonra, mutfaktan gelen güzel kokular Mayda’yı uyandırdı. Yavaşça gözlerini açtı ve Tunahan’ın mutfakta olduğunu fark etti. İçinde bir sıcaklık hissetti; onun mutfakta olduğu düşüncesi bile sabahına güzellik katıyordu. Yavaşça kalkmaya karar verip, kendini toparladı. “Günaydın,” dedi Mayda, gözlerini ovuştururken. “Günaydın, uyandın mı? Kahvaltı hazır, gel!” diye yanıtladı Tunahan, gülümseyerek. Mayda, hafif bir gülümsemeyle odadan çıkarak mutfağa doğru ilerledi. Tunahan, masanın üzerindeki kahvaltıyı düzenlerken, gözlerini ona dikip keyifle izliyordu. Mayda, masada gördüğü güzellikler karşısında şaşırdı. “Bunlar ne kadar güzel görünüyor!” diye mırıldandı. “Senin ellerin değmiş, kesinlikle harika bir kahvaltı olmalı.” “Benim kadar iyi olmasa da,” diye yanıtladı Tunahan, hafifçe gülerek. “Ama umarım beğenirsin.” Birlikte masaya oturup, kahvaltıya başladılar. Mayda, ilk lokmayı ağzına attığında gözleri parladı. “Vay canına, bu yumurtalar mükemmel olmuş! Neden daha önce yapmadın?” dedi. “Günaydın dedikten sonra seni izlemeyi düşünüyordum ama bu da bir seçenek.” dedi Tunahan, şakacı bir tavırla. “Ama biliyorsun, seni sevindirmek için her fırsatı değerlendirmek gerek.” Mayda, kahvaltıya devam ederken, aklında bir düşünce belirdi. “Birkaç gün spa merkezinin açılışını yapacağız, değil mi?” dedi. Sesindeki heyecan sanki tüm vücudunu sarmıştı. “Evet sonunda o gün geldi çattı. Hazırlıklar tamam mı?” Tunahan, bir an duraksadı. “Evet, tabii ki. Birkaç detay kaldı. “Açılış için her şeyin tam olması gerekiyor. Onları da İlay’ la halledeceğiz.” “Senin bu kadar heyecanlı olduğunu görmek harika. Çok çalıştın bu proje için. Bir sürü insanı etkileyeceksin, eminim.” “Umarım! Bu benim için çok önemli.” diye yanıtladı Mayda, heyecanla. “Hedeflerime ulaşmak için o kadar çabaladım ki… Her şeyin yolunda gitmesini istiyorum.” Tunahan, onun içindeki azmi görünce gururlandı. “Biliyorum, bu senin için büyük bir adım. Ama unutma, yanında ben varım. Her zaman destek olacağım.” Mayda gülümsedi. “Seninle her şey daha kolay. Beraber başaracağız!” dedi, gözlerinin içine bakarak. İkisi de kahvaltılarının tadını çıkarırken, birbirlerine olan destekleriyle bir adım daha ileri gitmenin heyecanını paylaşıyorlardı. Bu sabah, geleceğe dair umut ve mutlulukla doluydu. Kahvaltının ortasında, Mayda bir an duraksayıp derin bir nefes aldı. “Beliz ve Sayina da gelecek ama Nariya’yı henüz aramadım. Yurt dışında olduğunu biliyorum, gelmeyi düşünüp düşünmeyeceğini merak ediyorum.” Tunahan, Mayda’nın sesindeki üzüntüyü hemen fark etti. “Nariya’nın gelmeyeceğini düşünüyorsun. Sen yine de onu arayıp haber vermelisin. Gelip gelmemek ona kalmış. O yüzden peşin peşin üzülmeyi bırak. Kardeşlerin yanında olacak ve her şey yolunda gidecek.” diye cesaret verdi. Mayda başını salladı. “Biliyorum ama Nariya’nın son zamanlarda bizden biraz uzaklaştığını hissediyorum. Onu bu kadar özlüyorum ki... Aramızdaki mesafe beni gerçekten üzüyor.” Tunahan, Mayda’nın elini nazikçe tuttu. “Bazen insanlar kendi yollarını bulmaya çalışırken, yakınlarına mesafe koyabiliyor. Belki de ona biraz zaman vermen gerekiyor. Açılış için motive olup onu aradığında belki de destek olacaktır.” “Umarım,” dedi Mayda, gözleri dalarak. “O, benim için çok özel. Onun gelmesini çok isterim. Beliz ve Sayina burada olunca ona daha fazla moral vermeye çalışacağım. Belki biraz konuşabiliriz.” “Aslında bu durum hepinizi bir araya getirmek için harika bir fırsat.” diye yanıtladı Tunahan. “Belki de orada onunla özel bir an paylaşabilirsin. Bu açılışın sadece iş için değil, aynı zamanda aile bağlarınızı güçlendirmek için de önemli olduğunu unutma.” Mayda, gözleri parlayarak Tunahan’a baktı. “Doğru söylüyorsun. Beliz ve Sayina da çok heyecanlı, aslında birlikteyken çok eğlendiğimiz zamanlar oluyordu. Onlar buradayken Nariya’nın da biraz olsun geçmişi hatırlamasını umuyorum.” Tunahan gülümsedi. “Onun yanında olmanıza ihtiyacı var. Kardeşler arasındaki bağ her zaman güçlüdür, sadece bazen bu bağları yeniden hatırlamak gerek.” Mayda, kahvaltısını bitirirken bir yandan düşüncelere dalmıştı. “Nariya ile konuşmak zor, ama onu özlüyorum. Umarım bir gün tekrar aramızdaki bağı güçlendirebiliriz.” “Bunu yapabileceğine inanıyorum,” dedi Tunahan, onu desteklercesine. “Herkesin mutlu olacağı bir atmosfer yaratacaksınız.” Tam o sırada, kapı çaldı. Mayda kapıya gidip açtığında karşısında kız kardeşlerini görmeyi beklemiyordu. Şaşkınlıkla onlara baktı. “Beliz, Sayina ben sizi beklemiyordum. Gelsenize içeriye ay heyecandan ne diyeceğimi şaşırdım.” dedi biraz geriye çekilerek ve Mayda’nın kız kardeşleri Beliz ve Sayina içeriye girdi. Neşeyle gülümseyerek “Günaydın! Kahvaltının harika koktuğunu duyduk!” dedi Sayina. Mayda, onların enerjisiyle hemen kendine geldi. “Günaydın! Kahvaltıda benim özel şefim Tunahan var. Harika bir şeyler hazırladı!” diye yanıtladı, mutlulukla. O sırada Tunahan da masadan kalkıp kapıya doğru yöneldi. “Hoş geldiniz, ben Tunahan.” dedi çekimser bir şekilde elini uzatarak. İkisiyle de tokalaştı. “Hoş bulduk, sürpriz yapalım dedik. Ama bize de sürpriz oldu.” dedi manidar bakışlarını Tunahan’a çevirerek tebessüm etti. “Hoş bulduk, bende Beliz memnun oldum.” dedi Beliz de tebessüm ederek, “Rahatsız olmayın lütfen.” “Estağfurullah lütfen içeriye geçin.” dedi Tunahan. Beliz, masanın üzerindeki yiyeceklere göz atarak “Hadi bakalım, o zaman kahvaltının keyfini çıkarmaya başlayalım! Acıktık ama yolda vakit kaybetmek istemedik.” dedi. Sayina da masada gördüğü lezzetlere hayran kaldı. “Mayda, bu çok iyi görünüyor! Ne zaman böyle bir şeyler yapmaya başladın?” diye sordu. “Geçmişteki denemelerimin üzerine ekledim. Umarım beğenirsiniz.” diye Mayda cevapladı. Bu sırada Tunahan başını yere eğerek gülümsedi. Mayda göz ucuyla ona baktı. “Ee hadi ne duruyorsunuz oturalım.” Hep birlikte masaya geçip oturduktan sonra Beliz ve Sayina için servis getiren Mayda’ ya bakan Beliz imalı nir bakış attı. “Tunahan hakkında çok şey duydum; özellikle yemek yeteneklerini!” dedi, gözleri parlayarak. “Bunu tatmak için sabırsızlanıyorum.” Tunahan, biraz utanmış bir ifadeyle, “İnşallah beğenirsiniz. Afiyet olsun.” dediğinde, Mayda’ nın yanakları kızarırken Sayina ne olduğunu anlayamadı. Mayda Beliz’ e Tunahan’ dan daha önce bahsetmişti ama Sayina pek bir şey bilmiyordu. “Birkaç gün erken gelip seninle vakit geçirmek istedik. Nasılsın? Hazırlıklar ne durumda?” dedi Sayina tabağındaki pankekten büyük bir lokma ısırırken. “Çok iyi yaptınız. Çok mutlu oldum. Çok özlemişim sizi görünce bunu daha iyi anladım.” dedi, Mayda geniş bir gülümsemeyle. “Evet benim işlerimi toparlamam biraz zor oldu gerçi ama Sayina erken gidelim dediği an benim de içimden geçeni söyledi aslında o yüzden kabul ettim. İyi ki bu yönde karar vermişiz seni ve burayı ne kadar özlediğimi anladım.” dedi, Beliz çayını yudumlarken. “Benim artık gitmem lazım. Daha sonra tekrar görüşürüz. Siz özleminizi giderin hem konuşacaklarınız da vardır.” dedi Tunahan anlayışlı bir şekilde, ikisinin de enerjisinden etkilenmişti. “Tamam ama biz geldik diye gitmiyorsundur umarım.” dedi kaşlarını havaya kaldıran Beliz her zamanki açık sözlülüğü ile. Tunahan hafif bir gülümsemeyle. “Dalış dersim var, yanınızdan bir süreliğine ayrılmam lazım. Ama işlerim bitince size katılırım. Tanıştığıma çok memnun oldum. Görüşmek üzere.” “Bizde öyle mutlaka görüşelim seni daha yakından tanımamız gerekiyor.” dedi Sayina da her zamanki samimiyetiyle. Beliz ve Mayda Sayina’ nın sözlerine kıkırtı ile karşılık verdi. Tunahan ise kahkaha atmıştı. “Elbette daha çok vaktimiz olacak.” dedi ve kapıya yöneldi Mayda yanına gidip onu öptü “Görüşürüz sevgilim. Dikkatli ol.” “Sen de sevgilim. Görüşürz.” diyerek eşyalarını da alıp çıktı. Kendi evine yürürken, dalış dersine gidecek olmanın verdiği heyecanı hissediyordu. Su altında geçirdiği zaman, onu her zaman mutlu etmişti. Öğrencilerine sualtı dünyasının güzelliklerini göstermek, onlara dalışın heyecanını aşılamak için sabırsızlanıyordu. Yolda yürürken, aklında Mayda ve onun kız kardeşleri vardı. Aile bağlarının ve destek olmanın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anladı. “Bugün harika bir gün olacak,” diye düşündü, gülümseyerek evinin kapısını açtı. Kahvaltı sonrasında kızlar eşyalarını ve valizlerini alıp eve misafir odasına bıraktılar. Bu sırada Mayda kahveleri hazırladı ve bahçeye çıktılar. Tarçın yeni gelen misafirlere Hoş geldin gösterisi yaptıktan sonra ortadan kayboldu. Mayda, kız kardeşleriyle Nariya’nın durumu hakkında konuşmak için söze başladı. “Nariya bugün burada değil. Onu çok özledim.” Beliz, “Biliyorum, o son zamanlarda bizden biraz daha uzaklaştı onunla iletişim kuramıyorum. Belki açılışa gelir diye umuyordum.” Sayina da onaylayarak “Onu hepimiz özlüyoruz. Bugün onun için de önemli bence onu aramalısın Mayda. Yani ben onunla konuştum ama bu açılıştan bahsetmedim. Sen davet edersin diye düşünmüştüm.” dedi. Mayda, kız kardeşlerinin desteği karşısında içi umutla doldu. “Haklısın arayacaktım zaten ama geçenlerde ona mesaj bıraktım sesli mesaj ama geri dönmemesi beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Ayrıca seninle konuşuyor ama bize neden dönüş yapmıyor.” dedi sesi biraz kırgın gibiydi. Beliz ise gözleri irileşmiş bir halde Sayina’ ya bakıyordu. “Onunla konuşuyor muydun? Ne zamandır? Bana neden söylemedin? O iyi mi?” “Abla biraz sakin olur musun lütfen bu kadar şaşıracak ne var hem tabii ki konuşuyoruz. O iyi yani bana söylediği kadarıyla iyiymiş. Seninle neden konuşmadığını da sen düşün artık.” dedi göz kırparak Mayda’ ya döndü. “Hadi onu ara ve davet et.” Mayda gülümsedi. “Haklısın onu arayacağım ve o da gelecek. Hep birlikte olacağız ve bu açılış, aramızdaki bağı yeniden kurmamıza yardımcı olabilir.” diye düşündü. Herkesin birlikte yapacağı bu etkinlik, belki de Nariya’yı yeniden aralarına katmanın başlangıcı olabilirdi. Masada duran telefonuna uzandı ve Nariya’ yı aradı. Telefon ilk çalışında açılınca Mayda anlık şaşkınlık yaşasa da hemen toparladı. “Canım merhaba nasılsın?” “Merhaba Mayda sağ ol sen?” “Ben iyiyim, teşekkürler. Aslında—“ dedi ve sustu. “Aslında ne?” Beliz ve Sayina başları ile bir hareket yapıp devam etmesi için onu desteklediler. “Aslında ben bir spa merkezi açıyorum. Açılış birkaç gün sonra ve seni de davet etmek istiyorum. Hem nasıl olduğunu sormak hem de davet etmek için aradım.” Sessizlik… “Seni özledim Nariya…” “Tamam, gelirim. Bana tüm bilgileri gönderirsin. Görüşürüz.” dedi ve telefonu kapattı. “Ne dedi? “Mayda bi kendine gel istersen artık bırakır mısın şu telefonu. Ne dedi? Geliyor mu?” dedi Sayina Beliz’ in aksine sakin bir tonla konuşmuştu. “Tamam, gelirim dedi.” Mayda telefonu bırakırken birazcık şaşkındı. “Ben demiştim size işte gelecek. Bu şahane bir haber.” dedi sevinçle Sayina. “Hayret, ben hiç geleceğini tahmin etmedim. Ama bu gerçekten de güzel haber.” Mayda üzerindeki şaşkınlığı atıp gülümsedi. “Her şey harika olacak.” Güçlenmiş hissediyordu. Aile bağlarının önemini bir kez daha anımsadı; bu, sadece bir açılış değil, aynı zamanda duygusal bir yeniden doğuş olabilirdi. Bahçede, güneş yavaş yavaş yükseliyor, hafif bir rüzgar yaprakların arasında geziniyordu. Mayda, Beliz ve Sayina, bahçenin ortasında kurulan masanın etrafında toplanmışlardı. Masanın üstünde taze demlenmiş kahve kokusu yayılıyordu. Mayda, kahvesini yudumlarken, “Biliyor musunuz, bu bahçede ne kadar çok anımız var. Küçükken burada saklambaç oynardık, hatırlıyor musunuz?” dedi, gözleri parlayarak. Beliz gülümseyerek, “Tabii ki hatırlıyorum! Sen hep en iyi saklanan olurdun, nerede saklandığını bir türlü bulamazdı.” dedi. “O günler çok güzeldi.” Sayina, onlara katılarak, “Ama en çok annemizin bahçedeki çiçekleri sularken ki halini hatırlıyorum. Bize her zaman çiçeklerin bakımını öğretirdi.” dedi. “Onun neşesi, bu bahçeyi cennete çeviriyordu.” Bu sözler, Mayda’nın kalbinde derin bir duygusal yankı uyandırdı. “Evet, annemiz ve babamız her zaman bahçeye büyük bir sevgiyle yaklaşırdı. Onların özlemi içimde her gün biraz daha büyüyor.” dedi, gözleri dolarak. Beliz ve Sayina da başlarını salladı, duygularını paylaşıyorlardı. “Onları kaybetmek, hayatımızın en zor dönemiydi.” dedi Beliz, sesi titreyerek. “Ama burada, bu bahçede geçirdiğimiz anılar onları hep yaşatıyor.” Mayda, “Belki bugün mezarlığı ziyaret etsek iyi olur. Onlara olan özlemimizi paylaşabiliriz.” dedi, kararlılıkla. “Birlikte gitmek, bizi bir araya getirebilir.” Sayina, “Evet, bu çok güzel bir fikir. Onlarla konuşmak, hislerimizi ifade etmek için harika bir fırsat.” dedi. “Sadece biz değil, onların anısını yaşatmamız da önemli.” Üç kardeş, bu düşünce üzerinde uzlaşarak kahvelerini bitirdiler. Mayda, gözleri yaşlı ama kararlı bir şekilde, “Onları asla unutmadık ve unutmamalıyız. Birlikte anılarımızı paylaşmak, onları daha yakın hissettirecek.” dedi. Ardından eve girip hazırlandılar. Mezarlığa kadar Mayda’ nın arabasıyla gittiler. Arabayı park ettikleri bahçeden çıkıp mezarlığa doğru yürürken, rüzgar hafifçe esiyor, güneş ise gökyüzünde parıldıyordu. Kardeşler, birbirlerinin elini tutarak birlikte yürüdüler. Yüreklerinde acı ama aynı zamanda bir bağlılık hissettiler. Mezarlığa vardıklarında, duygular yoğunlaştı. Kimi zaman gülümseyerek, kimi zaman hüzünle anılarını tazelemek için oradaydılar. Mayda, mezarın önünde durduğunda derin bir nefes aldı. “Anneciğim, babacığım,” dedi, sesinde bir titreme. “Bugün buradayız, sizi özlüyoruz. Bize hep güç verdiniz. Hayatımıza kattığınız sevgi için minnettarız.” Beliz ve Sayina da sırayla mezara yaklaşarak, aynı hisleri paylaştılar. “Sizi çok seviyoruz,” dedi Beliz. “Ve her gün sizinle birlikteyiz. Bu bahçede, bu evde her anınız yaşıyor.” Sayina, “Her zaman bizimle olacaksınız. Sizin için buradayız ve sizden bir parça her zaman içimizde.” dedi. Kardeşler, gözyaşları içinde duygusal bir an yaşarken, birbirlerine sarıldılar. Bu an, sadece geçmişe özlem değil, aynı zamanda bir arada olmanın ve ailenin önemini de hatırlattı. Mezarlıkta geçirdikleri bu süre, onlara hayatın geçici ama aile bağlarının kalıcı olduğunu bir kez daha gösterdi. Sonunda, mezarın başında durarak ellerini birleştirdiler. Dualarını da yaptılar. Mezarlık ziyaretinin ardından eve dönerken, ruh halleri biraz daha sakinleşmişti. Ancak içlerinde hala derin bir hüzün ve özlem vardı. Bahçeye girmeden önce, Beliz, Mayda ve Sayina arasında Nariya’nın geleceği konusunu tekrar açmaya karar verdi. Bahçedeki masaya oturduklarında, Beliz derin bir nefes aldı. “Nariya’nın geleceğinden emin misin?” diye sordu, sesi biraz sert çıkmıştı. Gözleri, kız kardeşlerinin yüz ifadelerine odaklanmıştı. Mayda, Beliz’in öfkesinin altında yatan derin hisleri anlayarak, “Bilmiyorum, Beliz. Nariya’yı çok seviyoruz, ama onun kararlarını zorla değiştiremeyiz. Ben davet ettim ve o da geleceğini söyledi.” dedi, karmaşık bir hisle. “Yurt dışında, kendi hayatını kurmaya çalışıyor. Bu durumda ona nasıl yaklaşmalıyız bilmiyorum.” Sayina, iki kız kardeşi arasında kalmış gibiydi. “Nariya’yı anlıyorum.” dedi yumuşak bir sesle. “Bazen aramızdaki mesafe onu uzaklaştırmış gibi hissedebiliriz. Ama bu durum, onu sevmediğimiz anlamına gelmiyor. Biz her zaman onun yanındayız.” Beliz, bu noktada biraz daha sertleşerek, “Ama Nariya, ailemizi ve bizleri görmezden geliyor. Geçmişteki sorunlar yüzünden neden bu kadar soğuk kalıyor? Bunu anlamıyorum.” dedi, sesi yüreğindeki öfkeyi yansıtarak. Mayda, Beliz’in bu duygularını anlıyordu, fakat onu sakinleştirmek istedi. “Beliz, belki de Nariya’nın bu soğuk tavrı geçmişte yaşadığımız acılardan kaynaklanıyor. Kayıplarımız onu etkilemiş olabilir. Bunu kişisel olarak almamalıyız.” dedi, gözlerini Beliz’in gözlerinden ayırmadan. Sayina, “Belki de biraz daha zaman tanımalıyız. Ona ulaşmak için elimizden geleni yapmalıyız ama aynı zamanda onun hislerini de anlamalıyız.” dedi, araya girerek. “İletişim kurmak önemli. Kardeşiz ve bu bağ asla kopmayacak.” Beliz, bu sözleri duyduğunda biraz yumuşadı ama içinde hala bir öfke vardı. “Evet, ama Nariya bizi gerçekten seviyor mu? Bazen onun bu tavırları beni derinden yaralıyor.” dedi, gözleri dolarak. “Sanki bizden uzaklaşmak için bir bahane arıyor.” Mayda, ablasının bu duygusal çığlığını hissederek, “Hepimiz bu kaybın yükünü taşıyoruz. Ama Nariya’nın özlemini, sevinçlerini ve acılarını paylaşmak için aramızda bir köprü olmalıyız.” dedi. “Bunu yapmadığımız sürece, yalnız hissedecektir.” Sayina, “Nariya’yı seviyoruz, bu yüzden onu anlamaya çalışmalıyız.” dedi. “İçinde bulunduğumuz bu karmaşık durumdan hepimiz etkileniyoruz. Ama sevgi, tüm bunların üstesinden gelmemize yardımcı olacaktır.” Beliz, derin bir nefes alarak, “Umarım haklısınızdır. Ama bu duygularla başa çıkmak zor.” dedi. “Onun bizimle olmaması, kalbimde bir boşluk bırakıyor.” Mayda, “Bu boşluğu doldurmak için birbirimize daha sıkı sarılmalıyız.” dedi. “Bunu başarmak için elimizden geleni yapalım. Nariya’yı tekrar yanımızda görmek için çaba göstermeliyiz. Onu sevgiyle sarıp sarmalamalıyız.” Kardeşler, bu duygusal konuşmanın ardından birbirlerine sarıldılar. İçlerinde biraz hüzün, biraz umut vardı. Geçmişteki acıların ve kayıpların üzerlerinde yarattığı etkileri paylaşırken, aralarındaki bağın ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha hatırladılar. Sevgi ve dayanışma, onları birbirine daha da yaklaştırdı.
|
0% |