Yeni Üyelik
28.
Bölüm

27. BÖLÜM(Gencebay mı? Tilbe mi?)

@nefelicalliope

Gencebay mı? Tilbe mi?

 

Mayda güneşin ilk ışıklarıyla uyanırken içindeki heyecanı hissediyordu. Bugün spa merkezinin açılışı için son hazırlıkların yapılacağı gündü. Kahvaltı masasında bir araya gelen Beliz, Sayina ve İlay, bu özel gün için sabırsızlanıyorlardı. Mayda, kahvaltı masasına otururken,

“Kızlar, bugün çok heyecanlıyım! Açılış için hazırlıklarımızı yapacağız, her şeyin mükemmel olması gerekiyor.” dedi, gülümseyerek.

Beliz, “Ben de sabırsızlanıyorum!” diye yanıtladı, kahvesinden bir yudum alarak.

Sayina, “Sadece hazırlık değil, aynı zamanda bu spa merkezinin sunduğu imkanları da deneyimlemek için sabırsızlanıyorum. Rahatlamak için güzel bir gün olacak.” dedi, heyecanla.

İlay, “Kesinlikle! İlk önce biraz deniz, ardından spa hazırlıkları! Kahvaltıdan sonra plaja gitmeliyiz.” diyerek öneride bulundu. “Deniz beni çok dinlendiriyor.” ilay kısa sürede Mayda’ nın kız kardeşlerine alışıp ısınmıştı. Aynı şekilde onlarda İlay’ ı sevmişti.

Kahvaltıdan sonra, Mayda, Beliz, Sayina ve İlay, plaja gitmek üzere evden çıktılar. Güneş parlıyordu ve deniz sakin görünüyordu. Kumsalda yürüyerek denizin kıyısına geldiklerinde, hafif bir rüzgar tenlerini okşadı.

Mayda, denize girmeye karar verdi. “Hadi, suya girelim! Yüzmek ve biraz dinlenmek iyi gelecek.” dedi. Hızla mayosunun üzerindeki askılı elbisesini çıkartıp suya daldı.

Beliz, Sayina ve İlay da onu takip etti. Su, sıcak güneş altında serinletici bir rahatlama sağlıyordu. Hepsi, birlikte gülerek yüzdüler, suyun keyfini çıkardılar. Denizden çıkıp kumların üzerine uzandıklarında, Mayda gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. “Bunu çok seviyorum. Rahatlamak ve kardeşlerimle zaman geçirmek harika.” dedi, mutlulukla.

Bir süre dinlendikten sonra, plajdan çıkıp eve döndüler. Akşam saatlerinde, açılış için son hazırlıkları konuşmak üzere bir araya geldiler. Evde, Mayda toplantı için gerekli notları hazırlarken, “Davetli listesi ve kokteyl için içecekler konusunda kesin karar vermemiz gerekiyor. Ayrıca, kanepeler ve atıştırmalıklar da çok önemli.” dedi.

Beliz, “Bence öncelikle içecekleri belirlemeliyiz. Misafirlerin hoşuna gidecek, ferahlatıcı bir şeyler olmalı. Mesela limonata, taze meyve suları…” diye öneride bulundu.

Sayina, “Ve tabii ki bazı alkollü içecekler de sunmalıyız. Şarap ve belki birkaç kokteyl? Misafirlerimiz farklı seçenekler arasında tercih yapabilmeli.” dedi, dikkatle dinleyerek.

İlay, “Kanepe konusunda ise, sebzeli ve peynirli çeşitler güzel olabilir. Ayrıca, humus ve pita ekmek de harika bir atıştırmalık olur.” diye ekledi. “Tatlılar için de birkaç çeşit düşünmeliyiz. Küçük pasta dilimleri veya tatlı atıştırmalıklar harika olur!”

Mayda, “Tamam, bu harika! Ben de menüyü oluştururken bu önerileri not alacağım. Beliz, sen içecekleri ve atıştırmalıkları bir araya getirirken ben de menüyü yazıyorum. Sayina, sen davetli listesini kontrol edebilirsin.” dedi, hepsinin katkılarıyla sürecin daha da verimli olacağını düşünerek. Hazırlıklar için birbirlerine destek olmanın verdiği enerjiyle, Mayda ve kardeşleri spa merkezine geçip akşam geç saatlere kadar çalıştılar.

Her biri, spa merkezinin açılışının mükemmel geçmesi için çabalarken, aralarındaki bağlılık ve sevgi bir kat daha arttı. Açılış günü geldiğinde, hepsi bu özel anın tadını çıkarmak için sabırsızlanıyordu. Her biri, birbirine destek olmanın, zorlukların üstesinden gelmenin ve aile olmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anımsadı.

Tunahan, sabah erkenden dalış dersi için hazırlıklarını yapmaya başladı. Denizin mavi tonlarının ve güneşin parlayan ışıklarının yansıdığı Gökçeağaç kasabasında, dalış yapacağı bölgeye doğru yürüyordu. Yanında bir öğrenci vardı. Elif, denizle ilgili büyük bir merakı olan genç bir kadın. Tunahan, Elif’in heyecanını gördükçe içindeki coşkuyu hissediyordu. Deniz kenarına geldiklerinde, Tunahan önce dalış ekipmanını gözden geçirdi. “Ekipmanı kontrol etmeden dalışa geçmeyiz, güvenliğimiz her şeyden önemli,” dedi, Elif’e dönerek.

Elif, Tunahan’ın kararlılığını takdir ederek başını salladı. Tunahan, derin bir nefes alarak ekipmanları tek tek kontrol etmeye başladı. “Maske, şnorkel, paletler… Hepsi tamam,” dedi, gülümseyerek. “Şimdi dalışa geçebiliriz. Ama önce, su altında yapmamız gereken bazı temel hareketleri gösterelim.”

Tunahan, Elif’e su altında nasıl hareket edeceğini ve nefes almanın tekniklerini anlattı. “Eğer bir sorun olursa, sadece bana işaret et. Nefes almayı unutma, suyun içinde derin bir rahatlama hissetmelisin.” diye ekledi.

Elif, dikkatle dinleyerek, “Tamam, Tunahan. Çok heyecanlıyım ama seninle dalış yapmak çok güzel!” dedi, gözleri parlayarak.

Dalış yerinin kenarına geldiklerinde, Tunahan dalış giysilerini giymeye başladı. Elif de onun yanındaydı, heyecanı yüzüne yansıyordu. “Tamam, şimdi dalış yapma zamanı!” diyerek suya doğru ilerlediler. Suya girdiklerinde, serinlik onları karşıladı. Tunahan, Elif’in arkasında, ona rehberlik etmeye başladı. “Suyun içindeki hareketlerimizi yavaşça yapmalıyız.” dedi Tunahan, Elif’in maskesini kontrol ederek. “Dalışa başlamak için derin bir nefes al ve yavaşça suya dal.”

Elif, Tunahan’ın komutlarını dinleyerek derin bir nefes aldı ve suya daldı. İlk başta suyun altında biraz gergin hisseden Elif, zamanla rahatladı. Tunahan, onun yanındaydı ve her anında güven veriyordu. Suyun altında rengarenk balıklar ve çeşitli deniz canlıları etraflarında dolaşırken, Elif bu güzellik karşısında büyülenmişti. “Bak, burası ne kadar güzel! Balıkların dans ettiğini görebiliyor musun?” dedi Elif, neşeyle.

Tunahan, Elif’in mutluluğunu görünce içten bir gülümseme ile yanıtladı, “Evet, suyun altındaki bu hayat, insanı her zaman şaşırtıyor. Şimdi, biraz daha derine inmeye ne dersin?”

İkili, suyun derinliklerine indikçe, daha fazla deniz canlısını keşfetmeye başladılar. Tunahan, Elif’e su altında nasıl nefes alacağını, dalış pozisyonlarını ve su altındaki iletişim tekniklerini gösterdi. Elif, öğrendiklerini hızla kavradı ve özgüveni arttı.

“Harika hissediyorum! Bu gerçekten çok eğlenceli!” diye bağırdı Elif, suyun altında olduğu için sesini pek çıkaramasa da gözleri parlıyordu.

Dalış süreleri dolduğunda, Tunahan Elif’in yanına geldi. “Şimdi yavaşça yüzeye çıkalım.” dedi. “Burada geçirdiğimiz zaman harikaydı, ama güvenli bir şekilde çıkmamız gerekiyor.”

Yüzeye çıktıklarında, Elif heyecanla, “Bunu bir daha yapmak zorundayız! Su altında gördüğüm her şey beni çok etkiledi.” dedi, mutluluğuyla gözleri parlayarak.

Tunahan, gülümseyerek, “Bunu duymak harika! Dalış eğitiminin bir parçası olarak bu tür deneyimlere devam edeceğiz. Yavaş yavaş daha derinlere inerek daha fazlasını keşfedebiliriz.” dedi.

“Gerçekten teşekkür ederim, Tunahan! Bu benim için unutulmaz bir deneyim oldu.” diye yanıtladı, içten bir gülümseme ile.

Tunahan, Elif’in heyecanını görünce mutlu oldu. “Seninle dalış yapmak benim için de çok keyifli. Bir sonraki dersimizde daha fazlasını öğrenmeye devam edeceğiz.” dedi, gelecekteki derslerinin heyecanını paylaşarak. İkili, dalış sonrası kumsala döndüler.

Tunahan, dalış dersinin ardından Ilgar ile buluşmak için kafasındaki düşünceleri toparlamaya çalışıyordu. Plajın sakinliği ve denizin huzur verici sesi, içindeki öfkeyi dindirmiyordu. Ilgar, geçmişteki zorlu günlerinin gölgesinde güçlü bir adam olmuştu ama Tunahan, bu sefer onu daha karanlık bir yola sürüklemek istiyordu. Gözleri, toplantı yerine varmak üzereyken önünde beliren kafeteryanın tabelasına takıldı. Kafenin dışındaki masalardan birine oturup beklemeye başladı. Ilgar birazdan gelmeliydi.

Tunahan, Ilgar’ın yaşadığı travmanın ağırlığını biliyordu; onu geçmişten beri tanıyordu. Yaşadığı elim olaydan sonra nasıl bir boşluk hissettiğini ve bu boşluğu nasıl doldurmaya çalıştığını unutamamıştı. Ama şimdi, Tunahan’ın içinde bir ateş yanıyordu; Arda’ya bir ders vermek istiyordu. Ilgar kafeden içeri girdiğinde, Tunahan’ın yüzündeki ifadenin ciddiyetini hemen fark etti. “Nasılsın, dostum?” diye sordu, yanına otururken.

Tunahan, derin bir nefes aldı. “İyiyim, Ilgar. Ama seninle konuşmam gereken önemli bir konu var.” Ilgar, dikkatle dinlemeye başladı.

“Seni dinliyorum. Ne oldu?”

Tunahan, gözlerini yere dikerek devam etti. “Biliyorsun, daha önce konuştuğumuz konu hakkında. Onun yaptıklarını öğrendim ve bu duruma bir son vermek istiyorum.”

Ilgar, merakla baktı. “Ne demek istiyorsun? Yani bana söylemedin ben de o zaman sormadım ama senin kiminle hesabın var? Artık bana söyleyecek misin?”

Tunahan, öfkesinin daha fazla yükselmesine engel olamıyordu. “Bu sadece bir hesap değil, Ilgar. Mayda’ya yaptığı her şeyden dolayı ona bir ders vermemiz gerekiyor. Ne olursa olsun, bu adamın yaptığı yanına kâr kalmamalı.”

Ilgar, Tunahan’ın ciddiyetini ve kararlılığını gördükçe endişelendi. “Tunahan bana kim olduğunu söyle artık! Kimden bahsediyoruz ve Mayda’ yla tam olarak ilgisi ne? Biliyor musun, geçmişte benim de bazı karanlık düşüncelerim olmuştu. Ama bunun sonu sadece daha büyük bir acıya yol açar. O yola girmemelisin.” dedi, sakin ama kararlı bir ses tonuyla.

“Biliyorum,” dedi Tunahan. “Ama Mayda’yı eski eşi Arda’ dan korumak için bunu yapmalıyım. İkimizin de geçmişinde yaşadığımız acılar var, ama benim artık sabrım kalmadı. Mayda’ya zarar veren bu adamı durdurmak istiyorum.”

Ilgar, başını salladı. “Demek eski eşi, anlıyorum. Eğer böyle bir şey yapmayı düşünüyorsan, bunun sonuçları olacaktır. Beni de kendini de karanlık bir yola çekmek istemiyorsan dikkatli olmalısın. Ama yine de neye ihtiyacın olduğunu söyle. Seni her zaman destekleyeceğim.”

Tunahan, Ilgar’ın desteğini duyduğunda bir nebze olsun rahatladı. “Bunu yapmak için bir planım var. Ama buna sadece senin yardımınla ulaşabilirim. Yani, senin özel yeteneklerinden yararlanmak zorundayım.” dedi, Ilgar’a dikkatle bakarak.

Ilgar, derin bir nefes alarak gözlerini Tunahan’a dikti. “Beni bilirsin, her zaman yanında olacağım. Ama burada işin içine girmemem gereken bir şey var gibi. Yani bunu yapmanın tekniği ne olacak?”

Tunahan, sessizce birkaç saniye düşündü. “Ona bir mesaj göndermeliyiz. Korkutucu bir mesaj, onun durumu anladığına emin olmalıyız. Bu sadece bir uyarı, ama Mayda’nın başına gelenlerin bir daha yaşanmaması için de gerekli.” dedi, kararlılıkla.

Ilgar, kendine güven duyarak, “Tamam, eğer bu konuda kesin karar verdiysen yanındayım. Ama sonrasında ne olacağını düşünmelisin. Hükümetle ya da polisten uzak durmalısın. Eğer başına bir şey gelirse, yalnızca sen değil, benim de başım belaya girebilir. Bunun da kimseye faydası olmaz. Ne Mayda’ ya ne de sana.”

“Anlıyorum,” dedi Tunahan. “Ama bunu yapmazsam içimdeki öfkeyi bastıramam. Mayda için bunu yapmak zorundayım. Kendim için bunu yapmak zorundayım.”

İkili, bu karanlık düşüncelerin ve ağır yüklerin ağırlığında daha fazla konuşmadan oturdukları masada sessizleştiler. Hava sıcak ama içleri daha sıcak olan bir gerilimle doluydu.

Ilgar, geçmişindeki acıları hatırladı; intikam duygusunun pençesindeki günler. “Beni dinle, Tunahan. Benim o yola düşmemin sonuçları ağır oldu. Hayatta kalmak için savaştım ama bazen savaşmak, her zaman kazanç getirmiyor.”

Tunahan, Ilgar’ın derin gözlerinde geçmişin acısını gördü. “Senin yaşadıklarını anlıyorum, dostum. Ama bu sefer benim için bir şeyler değişmek zorunda.”

Ilgar, bu cümledeki kararlılığı hissedince başını salladı. “Tamam, ama bunu yaparken dikkatli olmalısın. Hayat, bize sunduğu fırsatlarla dolu ama bu karanlık yolda kaybolmak da bir o kadar kolay.”

“Soyadı ne bu herifin?”

“Arda Kayalar.” Tiksintiyle çıkmıştı kelimeler ağzından.

“Neciymiş bu dallama?”

“Zengin piçiymiş!”

“Lan oğlum ben onu mu diyorum. Orasını anladık zaten iş güç?”

“Kayalar Holding zımbırtısı işte.”

“Tamam anladım.”

İki dost, geçmişin izleriyle dolu bir geleceğin karanlığına adım atmaya karar vermişti. Tunahan, Mayda’yı koruma arzusuyla doluydu ve Ilgar, onu bu yolda desteklemek için hazırdı. Ancak, ne olursa olsun, içlerindeki acının gölgesinin her zaman peşlerinden geleceğini biliyorlardı.

Ilgar, Tunahan’la buluşmasının ardından kafasında çarpıcı düşüncelerle doluydu. Dalış dersi sırasında ve sonrasında yaşadığı tüm hisleri bir kenara iterek, Arda hakkında bilgi almak için eski iş arkadaşlarını aramaya karar verdi. Bu, her ne kadar zor olsa da, her şeyden önce Mayda’yı korumak adına bir adım atması gerekiyordu.

Öğleden sonra, Ilgar’ın aklında Arda’nın kimlerle takıldığını, nerelerde vakit geçirdiğini ve ne zaman ne yaptığını öğrenmek vardı. Kalbinde beliren öfkeyi ve adalet arayışını gizleyerek, telefonunu çıkardı ve eski ekibinden birkaç kişiyle iletişime geçti.

Bir süre sonra, eski bir arkadaşının sesi, telefonda yankılandı. “Ilgar, uzun zamandır görüşmüyoruz. Nasılsın?” diye sordu sesi, neşeli ama bir o kadar da meraklıydı. “İyiyim, Gürkan. Sen nasılsın?”

“İyiyim, çok şükür. Ama senin sesindeki tını farklı. Bir şey mi var?”

“Evet, aslında sana sormak istediğim bir şey var. Arda Kayalar hakkında bir şeyler duydum. Hakkında bilgi almak istiyorum. Nerede, kimlerle takılıyor? Bunun gibi ve daha özel bilgilere ihtiyacım var.”

Gürkan’ın sesi ciddileşti. “Arda Kayalar mı? Sen neden onun peşine düşüyorsun? Bir şey mi var?”

“Bak Gürkan sana açık açık konuşacağım. Bir dostumun bana ihtiyacı var ve ona bir ders vermek istiyor.”

“Anladım. Arda, zengin bir ailenin çocuğu. Son zamanlarda sık sık lüks restoranlarda ve gece kulüplerinde takılıyor. Etrafında genelde onun gibi zengin arkadaşları var. Geçen hafta sonu bir parti düzenlemişti, birçok tanıdık oradaydı. Bu akşam da yeni bir mekânda olacağı söyleniyor.” Arkadaşı Ilgar’ ı sorgulamamıştı bile ona sonsuz güveniyordu. Ilgar da aynı şekilde ona güvenirdi.

Ilgar, bilgileri not alırken kafasında bir plan kurmaya başladı. “Bugünden sonra bana onun tüm rutinlerini saatlerini her detayı verebilir misin? Ama dikkatli ol başını belaya sokmak istemem.”

“Tamam, sen merak etme ben bu işi hallederim. Bir iki haftaya kadar her şey netleşir. Ama senin de dikkatli olman lazım, o adam oldukça göz önünde biri.”

“Tamam, teşekkür ederim Gürkan. Bunu bilmem iyi oldu. Dikkatli olacağım.” dedi Ilgar, telefonu kapatmadan önce. Bir süre daha birkaç eski iş arkadaşıyla konuşan Ilgar, dostlarından zamanı gelince yardım edecekleri sözünü almıştı.

Planı kafasında şekillenmeye başlamıştı. Arkadaşlarından edindiği bilgiler, Arda’nın hareketlerine dair bir resim çizmeye yardımcı olmuştu. Bütün bu düşüncelerin içerisinde, geçmişin gölgeleriyle dolu bu karanlık yolculukta, Ilgar’ın kalbinde bir umut ışığı yanıyordu. Bu işin sonucunda her şeyin Tunahan ve Mayda için daha iyi olmasını umuyordu.

Tunahan, Ilgar ile konuşmasını bitirdikten sonra, kafasında yoğun düşüncelerle birlikte, hızla mavi kamyonetine yöneldi. Mavi rengi ve eski model yapısıyla dikkat çeken kamyoneti, Mayda'nın gözünde bir anlam ifade ediyordu. Onun için bu araç, sadece bir ulaşım aracı değil, aynı zamanda Tunahan’ın kişiliğinin bir yansımasıydı; özgür ruhu ve maceracı tarafını temsil ediyordu. Kamyonetin kapısını açtığında, soğuk hava yüzüne çarptı. İçeriye girdiğinde, motordan gelen o tanıdık sesi duydu. Hemen motoru çalıştırıp, hızlanırken aklında tek bir düşünce vardı; Mayda’yı görmek. Spa merkezine doğru yola çıkarken, kendini bir parça rahatlamış hissediyordu. O an, Tunahan’ın aklında Mayda’nın gülümsemesi, enerjisi ve samimiyeti dolanıyordu.

Mavi kamyonet, kasaba yollarında ilerlerken, Hızlı adımlarla spa merkezine varmıştı.

Kapıyı açtığında içeriye girdi. Spa merkezinin girişinde, sakin ve huzurlu bir atmosfer hâkimdi. Farklı aromalar, hafif müzikle birleşerek bu alanı daha da çekici kılıyordu. Tunahan, Mayda’nın yüzünü arayarak ilerlemeye başladı. Derin nefes alarak, kendini bu anın tadını çıkarmaya hazırladı. Sonunda, spa merkezinin geniş salonunun köşesinde Mayda’yı buldu. Mayda, kardeşiyle birlikte oturmuş, neşeli bir şekilde gülüşerek bir şeyler konuşuyordu. Tunahan, onu izlerken içindeki mutluluk tarifi zor bir hale geldi. Sanki her şeyin daha güzel olduğunu hissettiği içini aydınlatan bir duyguydu. Onun neşesi, tüm endişelerini silip süpürüyordu.

“İyi akşamlar, herkes burada. Kolay gelsin hanımlar.” dedi Tunahan, gülümseyerek yanlarına yaklaştığında. Mayda, hemen yüzündeki gülümsemeyi daha da büyüterek Tunahan’a döndü.

“Tunahan, hoş geldin.” dedi ayağa kalkıp ona doğru çekilerek. Mayda onu görünce içinin ısındığını hissetti. Tunahan güneş gibi sıcaktı. Tunahan Mayda’ nın Güneş’iydi.

Kızlarda selam verdiler.

Tunahan, Mayda’nın gülümsemesine sabitlediği bakışlarıyla cevap verdi. Hoş buldum. Nasılsın bakalım? Seni özledim.” Mayda bu içten sözleriyle kalbinin daha hızlı atmaya başladığını hissetti.

“Ben de seni özledim. İyiyim çalışıyoruz gördüğün gibiyiz yani.” dedi gülerek, “senin günün nasıldı? Ders nasıl geçti?”

“İyiydi Elif baya heyecanlıydı. Derslere devam etmek istedi. Dersten sonra da Ilgar’ la lafladık biraz.”

“Elif?”

“Efendim?”

“Elif kim Tunahan?” Sesinde bir şüphe vardı.

“Öğrencim Mayda işte dedim ya.”

“Hım onu anladık. Ne varmış bu kadar heyecanlanacak.” Sesinin tınısı şüphe ve kıskançlık yayıyordu.

“Cidden mi Mayda?” dedi Tunahan, tek kaşını havaya dikerek.

“Cidden evet. Ne alaka yani bu kadar heyecan alt tarafı dalış yapıyorsun iki balık görüyorsun onlarda zaten alık alık bakıyor bu böyle sürüp gidiyor işte ne yani?”

“Mayda’ m canım sevgilim.”

“Ne?”

“Nefes al güzelim. Başladın yine aralıksız hücuma.” dedi artık gülüyordu.

Mayda gözlerini devirerek baktı. “Alıyorum ben nefesimi gayette güzel alıyorum ama bakalım o Elif mi ne o bir daha ki derse kadar nefes alabilecek miymiş?”

Tunahan bu defa kahkaha atmıştı. “Kıskanç sevgilim gel sana bir sarılayım ben sen beni fazla özlemişsin ondan bu huysuzluğun biliyorum.” dedi onu kollarının arasına alıp sarıldı.

“Bir ben özledim değil mi? Tabii öyledir.” dedi hala dır dır ederek.

“Güzelim özlemesem soluğumu burada mı alırım. Özledim Mayda’ m hem de çok özledim.” dedi, son sözlerini kulağına eğilip fısıltıyla söylemişti. Çünkü onları merakla izleyen bir grup güzel kadın vardı.

“Mayda tam ağzını açıp tekrar dırdıra başlayacakken Tunahan onun dudağının kenarına bir öpücük kondurup. “Merhaba.” dedi, fısıltıyla “en çok burayı özledim ama meraklı güzel kadınlar bizi izlerken daha fazlasını yapamıyorum.” dedi, gülümseyerek Mayda’ nın kırpıştırdığı gözlerine baktı.

Beliz Sayina ve İlay, Tunahan’ın ve Mayda’ nın olduğu yöne doğru bakarak merakla dinlemeye başlamışlardı.

“Ay bunlar tartışıyor mu abla?”

“Saçmalama niye tartışsınlar ki?”

“Bilmiyorum ama baksana Mayda’ nın sanki yüzü düştü.”

“Sahi mi? Ben bu taraftan tam göremiyorum ki emin misin?”

“Evet, bence de tartışıyorlar. Mayda çemkiriyor sanki.” dedi, İlay da destekleyerek.

“Değil mi bak bence de kesin öyle. Acaba ne oldu ki?”

“Sürekli tartışırlar mı yoksa?” dedi Beliz sesinin tınısı ciddiydi ve birazda endişeli. Aklı geçmişe gitmişti.

“Bilmem, yoo. Yani gerçi onlar bu kadar didişmenin arasında nasıl aşık oldular birbirlerine ben hala onu da çözemedim ya neyse.” dedi İlay bu sözleri ile dikkati kendisine çekmişti. Beliz ve Sayina şüpheyle ona baktılar.

“Ne demek şimdi bu?”

“Yanlış anladınız. Şöyle yani onların atışması tüm kasabaya yayılmıştı. Öyle başlamış aşkları yani hani tatlı atışma gibi.” hala anlamamış gibi yüzüne bakan gözleri görünce devam etti. Tunahan ona deli gibi aşık onun için yapmayacağı şey yok bence. Sadece hani birbirlerine çok gıcık olmuşlar baştan öyle de bağlanmışlar farkında olmadan iyi anlaşırlar yani hem de çok iyi keşke ben de onlar gibi olabilsem.” dedi son sözlerini hülyalı bir şekilde söylemişti.

Bu söylediklerine kızların ikisi de güldü.

“İlahi İlaycığım sen de yani daha dur çok gençsin. Yaşarsın elbet sen de yaşarsın.“

Kızlardan yükselen kahkaha sesleri ile Tunahan ve Mayda da onlara doğru yürümeye başladılar. Mayda, “Hayrola siz bu kadar neye güldünüz?”

“Hayır canım. Öylesine sohbet muhabbet.” dedi, Beliz.

Otursanıza ayakta kaldınız.” dedi Sayina da kıkırdayarak. Mayda ona gözlerini devirerek baktı. İkisi de geniş fuayede ki koltuklara oturdu.

“Nasılsınız? Her şey yolunda mı?”

“Sağ ol Tunahan iyiyiz her şey güzel yolunda son hazırlıklar işte. Sen de iyisindir umarım.” dedi Sayina.

“İyiyim teşekkürler. Yardım etmeye geldim ama sanırım pek bir şey kalmamış.”

“Kalmadı sayılır. Biz hallettik ufak tefek bir iki şey sadece.”

“Ne içersin Tunahan abi?”

“Burası içeriye girdiğimde şahane kokuyordu. Siz ne içiyorsunuz? Ben de ondan alırım zahmet olmazsa.”

“Bitki çayı içiyoruz. Hemen hazırlayıp getiririm.”

“Sağ ol İlay.”

“Ee neler yaptınız? Nasıl buldunuz burayı?”

Sayina hiç düşünmeden gülümseyerek cevapladı. “Bayıldık tek kelimeyle şahane. Önce biz denedik her şeyi değil mi Beliz?”

“Evet gerçekten de burası hayalden bile öte Mayda sen burada yaşlanmazsın. Masaj ekibinin olmaması eksi puandı tabii.”

Tunahan gülümsedi. “Sanırım Mayda onun için de görüşmelerini tamamlamıştı. Beğenmenize sevindim.”

“Evet açılışa onlar da gelecek. Geldiklerinde tanışırsınız. Ayrıca haklısın abla yaşlanmayı planlamıyorum” dedi gülerek Tunahan’ a baktı.

“Ay öyle mi? Gelsinler tabii ben seve seve onların işini de deneyimlerim. Müşterilerden önce test etmek lazım değil mi ama dedi neşeli bir kahkaha atıp devam etti. “Masörün adı ne Mayda’ cığım?” Yüzünde muzip bir ifade vardı.

“Sayina biraz yavaş ol istersen.” dedi Beliz Tunahan’ ı işaret ederek “ayıp oluyor.”

“Masör mü? dedi Tunahan tek kaşını havaya kaldırdı. “Bundan haberim yoktu.“

İlay elinde fincanla birlikte yanlarına döndüğünde, “Neyden haberin yokmuş.” dedi fincanı Tunahan’ a uzattı ve yerine oturdu.

“Fark eder mi Tunahan kadın ya da erkek?”

“Etmez mi?” dedi, oturduğu yerde dikleşerek.

“Etmemeli!”

“O masörle bir de ben tanışayım o zaman. Sana elini bile süremez haberin olsun Mayda! Ve ayrıca konu tartışmaya kapalı!”

“Ben kapatmadan hiçbir konu kapanmaz Tunahan! Hem ne o öyle günümüzde böyle bir olayı konu yapmak da neyin nesi?”

“Ne demek şimdi bu? Mayda bak benim ayarlarımla oynamaya başlıyorsun yine bence yapma güzelim.”

“Yaparsam ne olurmuş! Sende benim ayarlarımı bozma istersen sonuçlarını biliyorsun.”

Mayda ve Tunahan yine atışmaya başlamışlardı ve etraflarındaki kimseyi gözleri görmüyordu. Onlar atışırken kızlar hayretle ikisini dinliyor ve izliyordu. Sayina çaktırmadan gülerken, Beliz ne ara bu konuya geldiklerini anlamaya çalışıyordu.

“Canım sakin olsanıza biraz, durduk yere şimdi ne diye atışıyorsunuz? Hem daha ortada masör filan da yok.”

“Abla sen araya girme istersen, bu konu daha uzar bence.” dedi ilay da gülerek.

“Sonuçlarına başlatma Mayda dokunmayacak dediysem dokunmayacak!”

“Dokunacak, masaj dokunmadan yapılır mı hiç?”

“Mayda konumuz bu mu güzelim. Hem beni de mahcup ediyorsun. Geri kafalı bir adam gibi göstermesene beni.”

“Sen de öyle davranma o zaman onun suçlusu da benim yani pes!”

“Alemsiniz ya siz hep böyle misiniz? Gerçi çok tatlısınız. Yok enişte ben seni öyle görmüyorum. Haklısın yani.”

“Haklı mı? Nesi haklı Sayina? Senin benim tarafımda olman gerekmiyor mu?” dedi gözleri alev saçarak.

“Mayda canım sakin olur musun? Masajı ben yaptıracağım sana ne oluyor. Hem adam kıskanıyor işte nesini anlamıyorsun.” dedi gülerek.

Mayda bir ona bir Tunahan’ a baktı. Tunahan’ ın yüzünden düşen bin parçaydı.

“Anlamaz o Sayina illa böyle kafasına vura vura söylemem gerek.” dedi sesi hem kırgın hem de kızgındı.

“Neyi anlamıyormuşum? Beliz bir şey söylesene!”

“Canım Tunahan söylenmesi gereken her şeyi söylüyor ya işte.” dedi o da artık kendini tutamayıp kahkaha attı.

“Yok Beliz yok. O şimdi neyi anlamadığı kısmı üzerinden de bir süre benimle tartışıp inatlaşacak. Bizim esas konu dağılacak bu böyle sürüp gidecek.” dedi, sinirleri bozulmuştu. Fincanına uzanıp eline aldı ve bir yudum içti.

“İç Tunahan abi o çay seni sakinleştirir.” dedi, İlay tebessüm ederek.

Daha fazla dayanamayan Sayina, Beliz ve İlay’ dan derin bir kahkaha yükseldi.

Tunahan ve Mayda öfkeli ve hırçın bakışlarını onlara yönelttiler.

“Al işte gülüyorlar. Şimdi rahatladın mı? Seni her an özlüyorum. Her fırsatta görmek için deliriyorum. Sonra da yanına geliyorum ama senin yaptığına bak. Rezil olduk. Ben gidiyorum.”

Mayda ayağa kalkan tunahan’ a baktı. Sonra kardeşlerine, “Nereye? Saçmalama otursana ben de özledim. Hep özlüyorum. İyi yaptın gelsin sen gelmesen ben gelecektim. Bir sen mi fırsatçsın?” dedi hırçın bir sesle o da ayağa kalkmıştı. Son söylediğinin farkında ile değildi. Tunahan kahkaha atarak ona döndü. “Neyin ben neyim?” dedi. Sarsılarak gülerken diğerleri de kendini tutmayı bırakmışlardı.

“Ne? Ne dedim ki? Neye gülüyorsunuz siz? Off!”

“Gel buraya güzelim, gel de sana şöyle sımsıkı sarılayım. Anladım ben seni.”

“Neyi anladın Tunahan.” dedi Mayda onun kollarına kendini bırakırken.

Birbirlerine sarılır vaziyette ayakta dururken kızlar da onlara bakıyordu.

“Çok özlemişsin sen beni ondan hep bu huysuzluğun. Ben de seni özledim.” dedi, saçlarından öptü.

“Ha şöyle ya tartışmak da ne? Öyle her şey için kavga mı edilir.” diyen Beliz’ di.

“Bırak abla etsinler. Çok komikler baksana.” dedi Sayina hala gülüyordu.

“Sayina o masör sana da dokunamaz haberin olsun!” dedi, Tunaahn kollarında Mayda’ yı tutarken, Mayda da dahil Sayina’ nın düşen yüzüne karşı kahkahayı patlattılar.

“Konu ne ara bana geldi?”

“Konu senin başının altından çıktı. Gözümden kaçtığını düşünüyorsan çok yanılıyorsun. Mayda’ nın kardeşi demek benim de kardeşim demek. Sanırım gayet açık konuştum.” dedi Tunahan sakin ve seri bir şekilde.

“Aman tamam, kapansın bu konu artık.” dedi Sayina Beliz’ le göz göze geldiğinde, Beliz’ in bundan ne kadar keyif aldığını fark etti.

“Sanırım senin içinde geçerli abla.” dedi burun kıvırarak.

“Benim için hiç sorun değil canım.” dedi, Beliz alaycı bir sesle.

“Ee sen şimdi gidecek misin?” dedi Mayda, sesi normale dönmüştü. Hırçınlığı da gitmişti.

“Evet, aslında iş yerine gitmem lazım birkaç şey var halletmem gereken. Yakup’ ta gelecekti.”

“Anladım. Peki sonra görüşür müyüz?”

“Elbette işim bittikten sonra haberleşiriz güzelim.”

“Tamam o halde dikkatli ol.”

“Sen de güzelim.” dedi Tunahan onu öptü. “Hanımlar görüşürüz. Bir şeye ihtiyacınız olursa arayın.”

“Teşekkür ederiz. Olursa ararız. Kolay gelsin.” dedi Beliz. “Görüşürüz.” dedi, diğerleri de böylelikle Tunahan oradan ayrıldı.

Onun ardından yerine geçen Mayda’ ya bakan Beliz, “Ben Tunahan’ ı sevdim. Sonunda doğru kişiyi bulmuşsun ve çok şanslısın. bu şansını doğru kullanmalısın. Çok beyefendi ve akıllı bir adam.”

Mayda ise tam “Evet o doğru kişi, hem de dosdoğru…” derken,

“Ablamın da onayını aldığına göre ne zaman evleniyorsunuz?” dedi Sayina tebessüm ederek.

Mayda’ nın yüz ifadesi bir anda gerildi. Beliz Sayina’ ya uyarıcı bir bakış attığında, Sayina ne dediğini o zaman fark etti. “Affederdin ben karışmak istememiştim. Sadece ikinizi bir arada gören herkes aynı şeyi düşünür. Gerçekten seni üzmek istemedim Mayda.” dediğinde, İlay anlam veremeyerek kardeşlere bakıyordu.

Mayda kendini toparlayıp, “Biliyorum Sayina, beni senin söylediklerin üzmedi. Kendini suçlama sakın. Evet bir daha evlenirsem ki bu yalnızca Tunahan’ la olur. Ondan eminim. Ama evlilik şu an düşündüğüm şey değil.”

“Haklısın canım, neyse hadi işimize dönelim. Açılışa son iki gün kaldı.” dedi, Beliz yumuşak bir ses tonuyla. “Ayrıca gıy gıy gıy bu müzik beni fena baydı. Yok mu bir Yıldız Tilbe cd si İlay açsana dinleyelim.” dedi.

Mayda’ nın Orhan Gencebay şarkıları tutkusunun aksine Beliz’ de Yıldız Tilbe şarkılarının tutkunuydu. İlay yine anlamsızca soru işaretleri ile dolu bakışlarını ortamda gezdirirken, Sayina ve Mayda güldü. “Sen dur tatlım ben hallederim. Bilgisayar neredeydi? Heh şurada. Geliyorum ben hemen.” diyerek uzaklaştı.

“Evet, devam edelim. Gerçi Orhan Gencebay’ dan çalsaydı daha iyi olurdu ama neyse ki misafirimsin, bugünlük seninle inatlaşmayacağım.” dedi güldü.

Kısa bir an sonra spa merkezinin içinde Yıldız Tilbe’ nin şarkısı yankılanmaya başladı.

İlay Sayina’ ya dönerek kulağına eğilip bağırdı. “Sen de Ferdi Tayfur hayranı çıkarsan hiç şaşırmam.” dediğinde, Sayina kahkaha ile güldü.

İlay şüphe dolu muzip bakışlarını üç kız kardeş arasında gezdirerek işine devam etti.

Vaktin nasıl geçtiğini anlamadan çalışmışlardı. Beliz kızlar ben acıktım. Saat kaç olmuş baksanıza hadi bu kadar yeter. Daha sonra devam ederiz olur mu?” dediğinde, Mayda saate baktı.

“Evet, akşam olmuş. Ben de çok açım.” dediği sırada telefonu çaldı.

Beliz, “Hadi toparlanın yemek yemeye gidelim.” dedi Mayda telefonu açıp Tunahan’ la konuşurken.

Kızlar “tamam.” diyerek ayaklandılar.

“Efendim Tunahan?”

“Selam güzelim, hala çalışıyor musunuz? Acıkmadınız mı?”

“Bizde şimdi çıkacaktık ve evet çok açız.”

“Bu akşam nasıl bir etkinlik var, bir şeyler planlıyor musunuz peki?” diye sordu Tunahan.

“Aslında henüz bir şey planlamadık.”

“O zaman sor bakalım kimler balık yemek ister? Hep beraber deniz kenarında güzel bir yere gidelim mi? Ya da bana da gidebiliriz.”

“Güzel fikir ama kzılar çok kapalı ortamda kaldılar. Dışarda yesek daha iyi olur sanki.”

“Tamam güzelim. Biz Yakup’ la geliyoruz. Ilgar’ ı da ararım. Seni ben alırım, arabanı Beliz’ e verirsin. Sana da uyarsa tabii.”

“Olur sevgilim. Bekliyoruz.” diyerek telefonu kapattı. Ardından kızlara dönerek konuştu.

“Kızlar planımız belli oldu. Tunahan geliyor. Yakup ve Ilgar’ da gelecek. Hep birlikte dışarıda yemek yiyelim dedi, ben de kabul ettim.”

“Olur güzel olur hatta.” dedi, Sayina. Bence de dedi İlay. Hepsi Beliz’ e baktı.

“Ee madem herkese uyuyor benim içinde fark etmez. Yemek yiyelim de.”

“Tamam o zaman toparlanalım. Abla sen benim arabayı alırsın. İlay Ilgar da yoldaymış. Beni de Tunahan alacak. Uygun mu?”

“Tamam tabii uygun.”

Kızlar toparlanıp hazırlandılar ve kapıya çıktılar. Bir süre sonra iki araç kapının önüne yanaştı. Tunahan mavi kamyonetiyle gelmişti.

Mayda kamyonete yaklaşıp, “Ne haber maviş özledim seni, ne zamandır ortalarda görünmüyorsun?” dediğinde, Sayina ona döndü. Bu sırada Tunahan ve Yakup da arabadan indi.

“Sen ciddi misin? Arabayla mı konuşuyorsun?” dedi, inanamayarak güldü.

“Aa tabii ki arabamla konuşuyor. Sizin haberiniz yok tabii Mayda, mavişe hasta! Aman işte arabama benimde dilime doladı.” dedi ardından güldüler.

“İlahi Mayda, tamda senden beklenilen şey.” dedi, Beliz hiç garipsemeden güldü. “Hadi gitmiyor muyuz artık vallahi midem kazındı.”

“Tamam gidiyoruz. Bizi takip edin.”

Herkes aracına yerleşip peş peşe yola çıktıklarında, “Mayda cd çaları açıp Orhan Gencebay şarkısını seçti ve sesi yükseltti. Tunahan ona tebessüm ederek baktı. Bu sırada yan tarafa gelen Beliz de araba da son ses Yıldız Tilbe dinliyordu. Pis pis Mayda’ ya bakıp güldü ve gazı kökledi.

Tunahan tüm olan biteni şaşırarak izledi ve “O da mı senin gibi yoksa?” dedi ve kahkaha attı.

“Aynen bana gıcıklık yapıyor. Geç şunu Tunahan.” dedi. Ardından sesi daha da yükseltti. Yol boyunca bu durum böyle devam etti.

Gümüşlük Gökçeağaç kasabasına yakındı. Tunahan orayı arayıp öncesinde yer ayırtmıştı. Denize nazır bir restoranda, masada keyifli bir rüzgâr esiyor. Hafif dalga sesleri ve balıkçı teknelerinin hafif sallantısı, ortamı daha da huzurlu kılıyordu. Masaya yeni gelen kalamar ve salatanın kokusu iştah kabartıcı. Mayda, Tunahan’ın yanında oturmuş, sevgi dolu bir gülümsemeyle ona bakıyordu. Kız kardeşleri Beliz ve Sayina da, İstanbul’un yoğunluğundan çıkıp bu sahil kasabasında biraz rahatlamış görünüyorlardı.

Mayda, "Off, burası tam benlik! Mis gibi deniz kokusu, en sevdiğim deniz ürünleri… Abla, sen de Gümüşlük’ün bu salaş havasını sevdin mi?"

Beliz, bir yandan şarabından bir yudum alırken keyifle gülümsedi. "Kesinlikle. Beni bilen bilir, böyle sade ve kaliteli yerler tam bana göre. Şu an o kadar rahatladım ki, açılışı düşünmüyorum bile."

Sayina araya girip, şakayla karışık bir bakış atarak. “Biraz gevşeme zamanı abla, haklısın. Buradayız, keyif yapıyoruz. Çok güzel."

Tunahan gülerek Mayda’ya döndü, hafifçe omzuna dokundu. "Sayina doğru söylüyor. Zaten Mayda o kadar iştahla yiyor ki, belli ki açılış stresi falan kalmamış."

Masadakiler gülüşmeye başlarken, Yakup, kendine has bir ciddiyetle ortaya bir espri attı. "Tunahan, açılışı Mayda değil sen yapacaksın galiba. Yemekler senden, stres ondan. Bir yandan da gurme aşkı yaşıyoruz burada."

İlay, Yakup’un bu lafına gülerek cevap verdi. "Yakup, sana da biraz mutfağa girme fırsatı verseler fena olmaz hani. Tatlıyı Tunahan’dan bekliyoruz ama sen bir ara gir mutfağa, belki bir şeyler kaparsın."

Ilgar, bu muhabbetlere genelde mesafeli dursa da, ortamın enerjisi onu da rahatlatmış gibiydi. Bir lokma aldıktan sonra başını sallayarak Mayda’ya baktı. "Mayda, sen nasıl bu kadar fit kalıyorsun? Bu kadar tatlı yiyorsun, her şeyin tadına bakıyorsun ama..."

Mayda, gülerek çatalını bırakıp ve tüm samimiyetiyle karşılık verdi. "Sırrım basit: Yiyorum, sonra yakıyorum! Spor benim dengeleyicim. Ama bazen Tunahan’ın yaptığı tatlılar karşısında tamamen pes ediyorum."

Tunahan gülümsedi. "Mayda’nın iradesi güçlüdür ama onun tatlıya karşı olan zaafını hiçbir spor dengeleyemez. Mesela birazdan tatlı menüsüne bakalım, göreceksiniz."

Beliz göz kırparak araya girdi. "Tatlıyı boşverin, şu kalamarı bitirelim. Ama tatlıya da varım tabii."

Sayina da katıldı, elini kaldırarak şakacı bir tonda, "Ben varım! Herkes tatlı diyor ama sonuçta buraya deniz ürünü ziyafeti için geldik."

Herkes neşeyle gülüşüyor, masaya yeniden gelen taze mezeler ve balıkla birlikte sohbet derinleşiyordu. Gümüşlük’ün serin akşamı, masadaki sıcaklığı bozmuyordu; aksine denizin kokusu, balık ve mezelerin lezzeti, herkesin yüzündeki gülümsemeye yansıyordu.

Tatlı sohbet devam ederken, Mayda ile Beliz'in arasında müzik üzerine keyifli bir atışma başladı. Tunahan ve diğerleri de bu eğlenceli tartışmayı izlerken gülümsemeye başladılar.

Beliz, kalamar tabağına uzanırken, Yıldız Tilbe'nin bir şarkısının sözlerini mırıldanır. “Ne efsane bir şarkı!"

Mayda hemen kaşlarını kaldırıp, sevgi dolu ama meydan okur bir bakışla karşılık verdi. "Of, yine mi Yıldız Tilbe? Ablacım, sen ne buluyorsun bu kadar Yıldız’da? Tamam, seviyoruz ama... Bir Orhan Gencebay var, bir de diğerleri."

Beliz, kaşlarını kaldırıp eliyle dramatik bir hareket yaptı. "Yıldız Tilbe’nin deliliği ve duygusallığı bir arada Mayda! O şarkılar insanın içine işler. 'Delikanlım', 'Sevdanın Tadı', bunlar varken sen nasıl Orhan Gencebay diyorsun?"

Mayda, tabaktaki zeytini çatalla alıp ağzına atarken gözlerini kıstı. "Tamam, kabul, Yıldız duygusal olabilir ama hiçbir şarkı, Orhan Gencebay’ın 'Dil Yarası' kadar içe işleyemez. 'Hatasız Kul Olmaz' demiş adam, daha ne desin?"

Beliz, tatlı tatlı gülümsedi ama pes etmedi. "Senin Gencebay’ına saygım var ama Yıldız'ın şarkıları bir başkadır. Onun o kendine has çıkışları, acayip sözleri... 'Aşk Laftan Anlamaz Ki', bu kadar net!"

Mayda, çatalı bırakıp hafifçe öne doğru eğilip, daha ciddi bir havaya büründü. "Bak şimdi abla, Orhan Gencebay, bir kere sazıyla ruhu okşar. 'Batsın Bu Dünya' dedi mi, gerçekten dünya batar. Adamın felsefesi var. Yıldız Tilbe'yi seviyorum ama onun şarkılarıyla sadece kısa süreliğine hüzünlenir, coşarsın. Orhan Gencebay ise kalıcıdır, derinliktir."

Tunahan, bu tatlı inatlaşmaya dahil olup kahkahasını tutamadı. "İkiniz de iyi hoş diyorsunuz ama bu tartışma hiç bitmez. Biri sazın ustası, diğeri duygusal patlamaların kraliçesi. İkisi de ayrı kulvarlarda değil mi?"

Beliz, Tunahan’a gülerek baktı. "Tamam, belki de ikisi başka dünyaların insanları ama ben her zaman Yıldız Tilbe derim. Gencebay’ı dinlemek insanı biraz fazla derinlere sürüklüyor."

Mayda bu defa hafif bir iç geçirme ile karşılık verdi. "Anlamıyorsun Beliz! O derinlik, insanın ruhunu temizler. Yıldız’la coşarsın, Gencebay’la dinlenirsin."

Yakup araya girerek, güldü. "Ben de Müslüm Baba tarafında kalıyorum, sizin kavganıza karışamam." dediğinde, masada kahkahalar patladı. Mayda ve Beliz arasındaki tatlı inatlaşma herkesin yüzünde bir tebessüm bırakıyordu.

İlay, masadaki bu tatlı atışmayı büyük bir ilgiyle izlerken gülümsedi. Elini çenesine koyup, düşünceli bir tavırla bakışlarını gezdirdi. "Bence Yıldız Tilbe, duyguların sesi. Sesi patlayacak gibi gelir ama tam o noktada kalbinize dokunur. 'Vazgeçtim' var ya, o şarkı bana hep içimde bir şeyleri hatırlatıyor. Ama Orhan Gencebay’ın da öyle bir derinliği var ki… Evet, karar veremedim!"

Ilgar, bu konulara pek girmez gibi gözükse de biraz düşündükten sonra ciddi bir şekilde konuşmaya başladı. "Orhan Gencebay, kelimelerin ve müziğin ustasıdır. Adamın her şarkısında bir felsefe var. Dinleyince hayatı sorguluyorsun. Yıldız Tilbe ise deli dolu, evet, ama bana biraz fazla kaotik geliyor."

Tunahan, kendine has sakinliğiyle gülümseyerek araya girdi. "Ben iki tarafa da eşit mesafedeyim. Orhan Gencebay’ın ağırlığına ve derinliğine laf yok ama Yıldız Tilbe’nin de o samimi çılgınlığı başka bir şey. İkisini de seviyorum, moduma göre tercih ederim."

Yakup omuz silkerek esprili bir tavırla tekrar sözü aldı. "Yahu siz hep arabesk mi dinliyorsunuz? Orhan’ı da, Yıldız’ı da seviyorum ama bir Sezen Aksu yok yani! Sezen’in o derin sözleri ve duygusal vuruşları bir yana, kimse yanına yaklaşamaz bence."

Sayina hafifçe gülerek başını salladı. "Yakup, Sezen’i tartışmak zaten haksızlık olur. Ama benim için Yıldız, bu işin zirvesi. O tatlı deliliğiyle insanın içindeki her duyguyu harekete geçiriyor."

Beliz, Mayda’ya dönüp göz kırptı. "Görüyorsun işte, Yıldız fanları burada çoğunlukta. Boşuna uğraşma."

Mayda, ablasına meydan okuyan bir bakış atarak son noktayı koymaya hazırlandı. "Azınlıkta olabiliriz ama kalite her zaman kendini belli eder. Orhan Gencebay efsanedir, efsane kalır! Hem Tunahan sen ne ara Yıldızcı oldun. İtiraf etsene deli gibi Orhan dinlediğini"

“Güzelim benim tarafım her zaman belli.” dedi, göz kırptı.

Masadakiler hep birlikte gülüşürken, denizden gelen serin rüzgâr ve fondaki dalga sesleri bu eğlenceli ve samimi sohbeti tamamlıyordu. Tartışma tatlı bir rekabete dönüşse de herkes, müziğin birleştirici gücü altında keyifli vakit geçirmeye devam etti.

...

Yemek sonrası hep birlikte arabalarına doğru yürüdüler. Birbirlerine veda edip yola çıktılar. Mayda ve Tunahan, arabalarına bindiklerinde ise klasik tatlı atışmaları kaldığı yerden devam etti.

Tunahan, arabayı çalıştırırken bir yandan gülümsedi ve direksiyona doğru eğilerek konuştu. "Bence o son tatlıyı yememeliydin. Şu an kesin pişman oldun."

Mayda, kollarını kavuşturup biraz dikleşti ve gözlerini kısarak karşılık verdi. "Tatlıyı yememek mi? Asıl senin son mezeyi bitirmen hata. Sen daha pişmansındır."

Tunahan alaycı bir bakış attı. "Ben asla pişman olmam. Her şeyin tadını çıkartmayı bilirim, o mezeler birer sanat eseriydi."

Mayda gülümseyerek gözlerini devirdi. "Sanat mı? O kadar abartmasan mı? Ben sadece tadını çıkardım, sanat eseri olsa ne olacak, mideme indirdim bile."

Tunahan bir an direksiyondan elini çekip Mayda’ya doğru eğildi. "Senin o iştahına bir gün yetişmeye çalışacağım ama o gün asla gelmeyecek. Kabul et, bu konuda yenilmezsin."

Mayda, gözlerini devirmeye devam etti ama yüzünde hala tatlı bir gülümseme vardı. "Bunu zaten baştan beri biliyordun, Tunahan. Boşuna kendini yorma, ben kazanırım. Hem beni böyle seviyorsun."

Tunahan hafifçe gülerek arabayı sürmeye devam etti. "O zaman kabul ediyorum, kazandın. Ve evet seni seviyorum, her halinle."

Evin önüne geldiklerinde, Tunahan arabayı park etti ve motoru durdurdu. Bir an sessizlik oldu, ikisi de birbirlerine sevgi dolu baktı. Tunahan, kapısını açıp arabadan indi, Mayda’ya doğru yürüyüp onun da kapısını açtı. Mayda inerken bir anlık duraksadı ve gülümseyerek Tunahan’a baktı. "İyi geceler, sevgilim.” dedi uzanıp dudağından öptü.

Tunahan hafifçe başını eğip ona tatlı bir şekilde karşılık verdi. “İyi geceler, güzelim." Mayda eve doğru yürürken bir kez daha arkasına dönüp el salladı. Tunahan da arabaya binip uzaklaştı. Akşamın güzelliği içinde, aralarındaki bu tatlı atışmalarla günü mutlu bir şekilde tamamlamışlardı.

Loading...
0%