Yeni Üyelik
30.
Bölüm

29. BÖLÜM (Kulak Misafiri)

@nefelicalliope

Ertesi gün hep birlikte kahvaltı etmeye karar verdiler. Tunahan Mayda’ nın kardeşlerini evinde ağırlamak istediğini söylemiş ve kabul etmişlerdi. Mayda’ ya tatlı da yapacağını söylediğinde, İkna etmek için çok çabalamasına gerek kalmamıştı. Açılış gecesi güzel keyifli bir akşam geçirip ardından vedalaşmışlardı.

Tunahan’ın bahçesi, sabahın erken saatlerinde hafif bir esintiyle serinlemişti. Ağaçların altında kurulmuş büyük masada Beliz, Sayina, Nariya, Yakup, İlay, Ilgar, Mayda ve Tunahan oturuyorlardı. Masada taze pişmiş ekmekler, peynir çeşitleri, zeytinler ve Tunahan’ın elleriyle hazırladığı gözlemeler vardı. Sabahın huzurlu atmosferi içinde herkes hafif neşeli sohbetlere dalmıştı.

Beliz, çayından bir yudum aldıktan sonra gülümseyerek konuşmaya başladı. “Bu kadar sessiz sakin bir yerde yaşamak harika olmalı. Ama sanırım ben şehir gürültüsünü özlerdim.”

Mayda, biraz keyifle biraz da ablasını rahatlatmaya çalışarak, “İlk başta zor geliyor ama zamanla alışıyorsun. Hem Beliz, bir süre daha burada kalacaksın ya, o zamana kadar iyice dinlenirsiniz.”

Sayina, göz ucuyla Nariya’ya baktı. Nariya ise düşünceliydi. Arada bir, Ilgar’a bakıyor ama göz göze gelmemeye çalışıyordu. Açılış gününden sonra Ilgar’ la arasındaki mesafe hissedilir bir şekilde büyümüştü.

Tunahan, kahvaltının ortasında Beliz ve Sayina’ya dönerek, “Bu arada, sizin burada biraz daha kalmanız iyi oldu.”

Mayda atıldı. “İşler şimdiden yavaş yavaş hareketlenmeye başlıyor. Dün ilk müşterilerimizi bile aldık.”

Beliz keyifle ekledi: “İlk günden müşteri almanız harika! Senin adına çok seviniyorum canım.”

Nariya, sessizce çayından içti. Sonra birden başını kaldırdı ve Mayda’ya doğru döndü. “Bu arada internet sitesiyle ilgili ne yapmayı düşünüyorsunuz?”

Mayda İlay’ a baktı. Yüzünü buruşturmuştu. İlay biz bu konuyu düşünmedik değil mi?”

“Hayır, aslında benim aklımdaydı ama bu hengamede tamamen aklımdan çıkmış.”

“Bulursunuz bir şeyler mutlaka normal unutmanız.” dedi Tunahan Mayda’ nın üzülmesini istemiyordu. “Belki biz bir araştırırız. Değil mi Yakup?”

“Yani—“ dediğinde Ilgar ilk defa araya girerek konuştu. “Elinizde bir cevher varken, fırsatı başka yerlerde aramak mı?” dediğinde, bakışlarını Nariya’ ya sabitlemişti.

Nariya ona gözlerini kısarak baktı. Karşılaşmalarından kimseye bahsetmemişti ve bahsetmeye de niyeti yoktu. Beliz ikisi arasında geçen bakışmayı sezerek, tam araya girecekti ki Nariya sözü aldı.

“Ben sana güzel bir sayfa tasarlayabilirim. Modern ama biraz da minimalist olacak. Logonu da belki biraz daha sadeleştirebiliriz.”

Mayda, kız kardeşine sıcak bir bakış attı. Sesindeki heyecan fark edilir derecede konuşmaya başladı. “Gerçekten mi? Bunu benim için yapar mısın?”

“Elbette neden olmasın? Bir süre daha buralardayım.”

“Harika olur Nariya, senin çizimlerin ve tarzın zaten mükemmel. Eminim güzel bir şey ortaya çıkacak.”

Beliz şüphe dolu bakışlarını Ilgar ve Nariya arasında gezdirip, Nariya da kaldı. “Emin misin? Yani bir süre daha kalacağından?” ses tonu ima içeriyordu.

Sayina her an çıkabilecek bir gerilimin sinyallerini almıştı. Araya girerek, “Bunu yapmayı teklif etmen çok nazik bir davranış. Ben de eminim çok güzel olacak.”

“Evet eminim. Teşekkür ederim Sayina ama abartmaya gerek yok. Benim için kolay bir iş.”

Yakup sandalyesini geri iterek yavaş bir hareketle ayağa kalktı. “Evet Mayda bir sorunun daha çözüldüğüne göre artık keyif kahvesi içebiliriz. Kahve isteyen?” herkes olumlu anlamda başını sallamıştı.

Mayda ve İlay tebessümle Nariya’ ya baktı. Tunahan da bu üçlüyü seyrediyordu. Mayda Nariya’ ya döndü. Cidden beni büyük bir dertten kurtardın. İşte bu yüzden

Yakup sana kahve ısmarlayacak.” Dedi ve göz kırptı. O sırada Yakup Mayda’ ya gözlerini devirerek içeriye doğru yöneldi.

Nariya gözlerini devirip omuz silkti ve etrafı seyrederken meyve ağaçlarının olduğu kısımda durdu. “Ağaçlar çok güzel. Sen mi ilgileniyorsun?” sorusunu ağaçlara bakarak sormuştu.

Tunahan da başını çevirip onun baktığı yöne baktı. Tebessüm ederek, “Evet öyleler. Ben ilgileniyorum. Bu ev ailemindi. Biz burada yokken de Yakup ilgilendi. Ama artık buradayım ve ilgileneceğim sadece ağaçlar değil.” dediğine, Nariya gözlerini kırpıştırarak hafif şaşkın bir halde ona baktı. Tunahan Mayda’ ya gerçekten de çok değer veriyordu. Hoşlanmıştı ondan, sıcaktı, samimiydi ve dürüsttü. Aynı zamanda korumacı bir yapısı vardı.

“Ailen şimdi nerede peki?”

Beliz Nariya’ nın bir yabancıyla bu kadar iletişim kuruyor olmasına şaşırmıştı. Aslında şaşırmamam gerek diye düşündü. Tunahan’ ın aurası dikkat çekiciydi. Merak uyandırıcıydı ve kız kardeşlerinin hayatında önemli bir yere sahipti. Tüm bunların dışında iyi ve kaliteli bir insandı. Ben tüm bunları görebiliyorsam Nariya neden görmesin ki. dedi, kendi kendine.

“Ailem İngiltere’ de, kısa süre öncesine kadar ben de oradaydım. Artık döndüm ve burada yaşıyorum. Sen de yurt dışındasın değil mi? Neredesin?”

“Evet, Prag.”

“Güzel şehir. Oraya gitmiştim.” sadece sesli söylemedi sanki birkaç saniyeliğine anılarıyla da oraya gidip gelmişti. Bu durum Mayda’ nın dikkatinden kaçmadı. Tunahan acaba oraya Birce’ yle mi gitmişti diye düşünmeden edemedi. İçi buruldu.

Nariya kendisinden asla beklenmeyen bir şeyi daha sordu. Kimsenin özel hayatına dair bu kadar sor sormazdı. “Neden döndün?”

Bu arada Yakup, kahve fincanlarını getirip herkese dağıtmaya başladı. Nariya’ nın sorusu ise havada kaldı. Herkes kahvelerini yudumlarken Tunahan’ın yaptığı tatlıları övmeye başladılar.

Tunahan konuşmaların arasından Nariya’ ya dikkatle baktı. “Öyle icab etti diyelim. Sen neden gittin?” dediğinde, Aynı cevabı Nariya’ dan alacağını biliyordu. “Aynı sebepten diyelim.” dedi, kahvesini eline alırken kısa bir tebessümle Tunahan’ a baktı. Tunahan da ona tebessüm etti. Sohbetleri buraya kadardı.

Tunahan, herkes sohbete dalmışken bir anlık sessizlikte Ilgar’a göz kırptı ve kalkıp mutfağa doğru yöneldi. Ilgar da arkasından onu takip etti. Mutfakta ikisi baş başa kalınca Tunahan alçak sesle konuşmaya başladı.

“Mayda'nın işlerinin yoğun olduğu bu dönemde kız kardeşleri de yanında olacak. Bu yüzden farkına bile varmaz. Bu hafta sonu İstanbul’da dalış eğitimiyle ilgili bir seminer olduğunu söyleyeceğim. Aslında, o sırada Arda’nın peşine düşmek için bir fırsat yaratacağız.” O kadar ani söylemişti ki Ilgar bile şaşırmıştı. “Bunu gerçekten de şu an da mı konuşacağız?”

“Evet, bunu düşündüm ve vakit kaybetmek istemiyorum.”

Ilgar kaşlarını çattı, derin bir nefes aldı ve yavaşça başını salladı. “Tamam, ama bu iş düşündüğünden daha karmaşık olabilir. Onun her adımını takip etmek zorundayız, ben birkaç arkadaşımla konuştum onlardan haber bekliyorum. Yakalanmadan halletmeliyiz.”

Tunahan ciddi bir tonla cevap verdi, “Planı en ince ayrıntısına kadar yapmamız lazım. Mayda’nın hiçbir şeyden haberi olmayacak.” Tam o sırada, Nariya mutfağın kapısında belirdi. İkiliyi alçak sesle konuşurken görünce duraksadı, gözlerinde şaşkınlık ve şüphe belirdi. Birkaç adım atıp onlara biraz daha yaklaştı. Arda’ nın ismini duyduğundan emindi ama aynı Arda mı ondan emin değildi.

“Burada neler oluyor?” diye sordu Nariya, gözleri Tunahan’dan Ilgar’a doğru kayarken. Şüpheyle doluydu. “Ne semineri? Ve neden bu kadar gizli konuşuyorsunuz?”

Tunahan ile Ilgar bir an duraksadılar. İkisi de Nariya’nın bu kadar ani bir şekilde dahil olmasını beklememişti.

Ilgar soğukkanlılığını koruyarak konuşmaya başladı. “Sadece iş meselesi. Dalış eğitimi hakkında bir şeyler konuşuyorduk.”

Nariya, gözlerini kıstı, dudakları ince bir çizgiye dönüştü. “Öyle mi? Oysa bu konuşma bana hiç normal bir iş toplantısı gibi gelmedi. Yoksa Mayda’nın bilmediği başka bir şey mi var?”

Tunahan bir anlık tereddüt etti. Nariya'nın gözlerinde bir şeyler sakladığını hissediyordu. Sonra sessizce bir adım atarak, “Arda meselesi hakkında bir şeyler biliyorsun, değil mi?” dedi. Nariya’nın yüzü gerildi, gözleri öfkeyle parladı. Bir an için sessiz kaldı, sonra yavaşça konuşmaya başladı. “O adam… O adam Mayda’ya ne yaptı biliyor musunuz? Siz sadece yüzeydeki şeyleri biliyorsunuz. Ama ben daha fazlasını biliyorum. Yoksa yine onun peşine mi düştü?”

Ilgar, Nariya’nın gözlerindeki kararlılığı ve öfkeyi görünce onun söylediklerinde bir gerçeklik payı olduğunu fark etti. "Yine derken neyi kast ediyorsun? Ne biliyorsun?" diye sordu, sesi alçak ama kararlıydı.

Tunahan gerilmişti. Ne demekti bu? Yine’ den kastı neydi? Bu işin artık gizliliği kalmamıştı. En azından Nariya’ dan gizleyemeyeceği aşikardı. “Nariya, Mayda ondan daha önce de mi kaçtı?”

Nariya derin bir nefes aldı, sesi titriyordu ama ciddiyetinden ödün vermedi. "Mayda’nın yaşadığı şeyler düşündüğünüzden çok daha derin ve acı. Onun peşinden gitmek tehlikeli olabilir. Ama siz plan yapıyorsanız, beni de dahil edin. Çünkü onun intikamını almak istiyorum. Ve bunu sadece ben yapabilirim.”

Tunahan ve Ilgar, Nariya’nın ciddiyeti karşısında bir an sessiz kaldılar. Nariya kararlıydı, Mayda’nın bu defa tekrar zarar görmesine asla izin vermeyecekti.

Tunahan, Nariya'nın öfkesinin nedenini anlamak için derin bir nefes aldı. Ortamdaki sessizlik ağır bir hale gelmişti. Ilgar'ın yoğun düşünceleri daha da belirginleşmişti, Nariya'nın sözleri onu kaygılandırıyordu.

Tunahan, Nariya’ya dönerek, yumuşak ama kararlı bir sesle sordu: “Nariya, senin bu kadar öfkeli olmanı sağlayan şey ne? Arda’yla ilgili bildiklerin neler? Bu kadar kararlı olmanı gerektiren bir durum var belli?”

Nariya, Tunahan’ın gözlerinin içine bakarken gözleri parlıyordu. “Belki de Arda’nın geçmişte yaptıkları, sadece Mayda’yı değil, beni de etkiledi. Onun yüzünden bir sürü şey yaşandı. Bunu bilmeden karar veremezsiniz,” dedi, sesi biraz daha sakinleşmişti ama öfkesinin kıvılcımı hala hissediliyordu. Tek istediği her ne yapacaklarsa onu da dahil etmeleriydi. Bu yüzden onları ikna edercesine konuşuyordu.

Tunahan, onun söylediklerini ciddiyetle dinlerken, Ilgar da durumu dikkatle gözlemliyordu. Nariya’nın geçmişine dair daha fazlasını öğrenmek istiyordu ama o an için bu zor görünüyordu. İçinden geçen düşüncelerle, onun ardında daha derin bir acı olduğunu hissediyordu.

“Ne saklıyorsun, Nariya? Bu işin içindeki gerçek ne?” diye sordu.

Nariya, bu soruyla biraz daha derinlere inmeye karar verdi. “Arda’nın benim hayatımda yarattığı tahribatı kimse bilmiyor. Onun yüzünden, hayatımda ne kadar kayıplar yaşadım, belki de başkalarının hissetmeyeceği şeyler. Mayda'nın yaşadığı şeyler benim içimdeki yara gibi. O yüzden intikam almak istiyorum. Çünkü onun peşinden gitmek, belki de ona son vermek, bir çeşit özgürlük olacak.”

Tunahan, onun bu ifadeleri karşısında içsel bir sorgulamaya daldı. “Belki de onun için bir şeyler yapmalıyız, ama bunu yaparken dikkatli olmalıyız. Arda’nın peşine düşmek tehlikeli olabilir,” dedi.

Ilgar, o sırada derin düşüncelerle meşguldü. Nariya’nın öfkesinin ardındaki gerçek, onun için daha karmaşık bir hale geliyordu. “Acaba Nariya, bu öfke, senin geçmişinde yaşadıklarınla mı bağlantılı? Arda’nın etkisi, belki de senin yaşadığın travmanın bir uzantısı mı? Eğer böyleyse, bu durumu çözmek için yalnızca intikam almak yeterli olacak mı?” diye düşündü.

Nariya, bu soruların ağırlığını hissediyordu. Sadece Arda’nın Mayda’ ya neden olduğu hasar değil, kendi içindeki yaralar da canlanıyordu. “İntikam almayı düşündüğüm kadar, ondan kurtulmak da istiyorum. Ama bu süreçte Mayda’ya zarar gelmemesi için elimden geleni yapmalıyım,” dedi.

Tunahan, onun içsel savaşıyla ilgili düşündükçe daha fazla empati hissetmeye başladı. “Bu durumda birlikte hareket etmeliyiz. Ama Nariya, senin acını ve öfkeni anlıyorum. Ama kendine de zarar vermemek için dikkatli olmalısın.”

Ilgar, Nariya’nın sözüne katılarak, “Eğer Arda’yı durdurmak istiyorsak, Nariya’nın bildiklerini ve hissettiklerini daha iyi anlamamız gerekiyor. Bunun için seninle daha derin bir konuşma yapmalıyız, Nariya. Ve dikkat etmeliyiz,” diye ekledi.

Nariya, derin bir nefes aldı ve gözlerinde bir kararlılık belirdi. “Tamam, o zaman birlikte hareket edelim. Bu sadece Mayda’nın hikayesi değil, aynı zamanda benim de hikayem.”

Tunahan ve Ilgar, Nariya’nın kararlılığını görünce biraz daha rahatladılar ama içlerinde hala belirsizlik vardı. Arda’nın peşine düşmenin getireceği tehlikeleri düşünerek, ne yapacaklarını tartmaya devam ettiler.

Nariya, Tunahan ve Ilgar’ın bakışları arasında kendini garip bir ikilemde buluyordu. İçinde sakladığı gerçekler, adeta onu boğuyordu. Sözlerini dökmek, belki de tüm bu karmaşayı çözmenin bir yoluydu ama aynı zamanda onu daha da derin bir belirsizliğe sürükleyebilirdi. “Onlara her şeyi anlatmalı mıyım?” diye düşündü. “Ya bana inanmazlarsa? Ya söylediklerimi ciddiye almazlarsa?” Kafasında dönüp duran bu düşünceler, kalbinde bir ağırlık oluşturuyordu. Kendi içsel savaşında, güçlü bir karaktere sahip olmasına rağmen, hayal kırıklığı ve korku arasında gidip geliyordu. Gözleri, kahvaltı masasında oturan Tunahan ve Ilgar’ın ciddiyetle birbirlerine bakışlarını izlerken, onların güven dolu bakışlarının altında yatan soru işaretlerini görebiliyordu. “Gerçekleri öğrenirlerse, bana nasıl tepki verecekler?” Endişe içinde çalkalanırken, kendisini daha fazla açmanın getireceği riskleri de düşünüyordu. “Onlar benim yaşadıklarımın ağırlığını taşıyamazlar mı? Yoksa bu durum beni daha da zayıf mı gösterecek?” Nariya, içindeki duygularla savaşıyor, özgürlüğünü elde etmek ve geçmişinin karanlık gölgelerinden kurtulmak için onlara güvenmeyi istiyordu. Ama aynı zamanda, bu güvenin karşılıklı olması gerektiğini biliyordu. “Peki, bana gerçekten inanacaklar mı?” Kendini sorgularken, bir yandan da bu sorunun yanıtının nasıl olabileceğini merak ediyordu. Karar vermek, bir yandan özgürleştirici bir eylem gibi görünse de, diğer yandan onu köşeye sıkıştıran bir yük haline geliyordu. “Güçlü olmak zorundayım. Ama güçlü olmak, her zaman doğru olanı yapmak demek mi?” Kendi içindeki çatışma, yüzeydeki kararlılığıyla zıtlık oluşturuyordu.

Nefes alırken, geçmişindeki anılar tekrar gözlerinin önünde belirmeye başladı. Arda'nın etkisiyle yaşadığı travmalar, zayıflık hislerini kabullenmesini zorlaştırıyordu. “Bunları paylaşmak, onları korkutabilir mi?” Kafasında yankılanan sorular, onu daha fazla düşündürmeye itiyordu. “Onlara olan güvenim, geçmişimdeki acıların yeniden gün yüzüne çıkmasına neden olacak mı? Yeterince güçlü müyüm?” Sonunda, Tunahan’ın ve Ilgar’ın bakışlarının kendisinde beliren kararlılığı gördüğünde, içindeki cesaretin yeniden canlandığını hissetti. “Beni anlayacaklarsa, bunu paylaşmalıyım. Ama onları ne kadar içime alabilirim?” Yine de, gerçeklerin ağırlığını taşımak için yalnızca kendisine güvenmek zorunda olduğunu biliyordu. “Belki de onlara gerçekleri anlattığımda, beni daha iyi anlayacaklardır. Ama bu, aynı zamanda bana bir risk aldırıyor,” diye düşündü.

Yüreği, zayıflığın getirdiği korkularla doluyken, kalbinde büyüyen bir umut da vardı. “Güçlü olmak, acıları paylaşabilmekten geçiyor. Ama bunu yaparken, onların bende taşıdığı güveni boşa çıkarmak istemiyorum.” Sonunda Nariya, bu ikilemde durarak, kararlılığını pekiştirdi. “Eğer güveneceklerse, bu yolda birlikte yürümek zorundayız. Ama yine de, aradaki mesafeyi korumak gerektiğini de unutmamalıyım.” Kendisiyle barışık olmanın ve geçmişin yüklerini hafifletmenin yollarını ararken, bu içsel mücadele onu daha güçlü birine dönüştürüyordu. “Kendimi açmanın, belki de hayatımda yeni bir dönemin başlangıcı olabileceğini bilmeliyim.”

Nariya, derin düşünceler içinde kaybolmuşken, Tunahan ve Ilgar onun sessizliğini izlemeye devam ediyorlardı. Tunahan, yüzündeki merak ifadesiyle, Nariya'nın içsel çatışmalarını çözmeye çalışıyordu. Ilgar ise, gözlerinde bir derinlik taşıyan bakışlarla, Nariya'nın hislerine odaklanmıştı. “Onun içinde bir şeyler dönüyor,” diye düşündü. “Ama ne? Neyi gizliyor?” Havada oluşan yoğun sessizlik, Tunahan'ın içinde bir şeyleri harekete geçiriyordu.

Sonunda, bu sessizliği bozmaya karar verdi. “Nariya,” dedi, sesi nazik ama ciddiydi. “Bana Mayda ile ilgili düşündüklerini söylemek ister misin?”

Gözleri, Nariya'nın tepkisini izlemek için dikkatle açılmıştı. Nariya, Tunahan’ın sorusu karşısında bir an şaşırdı. Düşüncelerinin içinde kaybolmuşken, bu beklenmedik soru onu düşünmeye sevk etti. “Mayda’nın hissettiği korkularla ilgili bir şeyler biliyorum.” diye düşündü. “Ama Tunahan, gerçekten ona olan hislerini bilmiyorum. Kafası karışık olabilir. Peki ya sen? Onu gerçekten ne kadar seviyorsun? Bu ilişki nereye gidiyor sence?” İçinde büyüyen merak, kalbinin derinliklerinden geliyordu.

Tunahan, Nariya’nın dikkatli bakışlarını görünce, içine bir kıpırtı düştü. “Gerçekten onu seviyorum.” dedi ama sözleri yeterince içten gelmiyormuş gibi hissetti. “Ama Mayda’nın geçmişi ve Arda ile olan ilişkisi benim için zorlayıcı. Ama üstesinden geleceğiz.”

Nariya, Tunahan’ın sesindeki belirsizliği fark etti. “Ama evlenmek istiyor musun?” diye sordu. “Yoksa sadece anın tadını mı çıkarmak istiyorsun?” Nefesi, bir hayli gergin bir şekilde kalbinde yankılandı. Böyle bir soruyu sormak onun için de çok zordu ama sormak zorundaydı. Mayda bunu duysa küplere biner, delirirdi gerçi her şeyi göze almıştı.

Tunahan, bu soruya düşünmeden cevap veremeyeceğini biliyordu. “Evlenmek… Sana karşı dürüst olacağım. İlk başlarda bunu düşünmedim, henüz ilişkimiz çok yeni ve bilmediğin benim de geçmişimde yaşadığım bazı kötü zamanlarımın olduğu. Ama artık eminim kendimden de Mayda’ dan da. ” dedi, sesindeki tereddütler kayboldu. “Ama Mayda ile aramızda bir şey var. Bu, sadece bir ilişki değil. Ama evliliğin getireceği sorumluluklar da var. O noktada Mayda’nın korkularını anlayıp anlamadığımı da bilmiyorum. İşte o yüzden Arda sorununu çözmeden ona böyle bir teklif yapamayacağımı biliyorum.”

“Onunla konuşmalı ve ona bu korkularını sormalısın. Onu ne kadar sevdiğini inan görebiliyorum. Yoksa seninle böyle bir konuşma yapmazdım. Benim içinde zor, ayrıca Mayda bunları duyarsa gerçekten benim sonum olur.” dedi Nariya, cesaret verici bir ses tonuyla. “Belki de kaybetme korkusu yaşıyor. Geçmişinin gölgeleri üzerine konuşmalısınız.” İçindeki anlayış, Tunahan’ın kararsızlığını biraz olsun hafifletmeye çalışıyordu.

Ilgar, Nariya’nın bu konuşmasına dikkatle dinliyordu. Kendi içinde bir huzursuzluk hissediyordu. “Mayda’nın içindeki korkular, ilişkilerinin sağlamlığını sarsacak mı?” diye düşündü. Nefesini tutarak, bu ikilinin ne kadar ilerleyebileceğini merak etti.

“Mayda Arda ile olan ilişkisini ne kadar anlattı?” Nariya’nın aklındaki soru, Ilgar’ın zihninde de yankılanıyordu. Nariya, Tunahan’ın cevaplamasını bekliyordu.

Tunahan, derin bir nefes aldı. “Her şey yolunda gitmiyor. Ama Mayda’nın o geçmişle başa çıkmasına yardımcı olmak istiyorum. Bazı şeyleri anlattı ama ne kadarını bilmeliyim?” Belli ki dahası vardı. Tunahan çok gergindi. Ama bilmek istiyordu her şeyi bilmek…

Nariya, Tunahan’ın kafasında dönen düşünceleri okuyabiliyor gibiydi. “Bazen gerçekler ağırdır, ama yüklerini paylaşmak, ikinize de iyi gelebilir.” dedi.

Ilgar, bu diyalogların ardında, Nariya’nın tavırlarının ve sorularının altında yatan derin anlamı kavramaya çalışıyordu. “Bu ikisi, geçmişlerinin etkisinde kalmış görünüyorlar. Belki de doğru adımlar atmamız gerekiyor.” diye düşündü.

Nariya, Tunahan’ın gözlerine bakarak, içindeki cesareti hissediyordu. “Seni seviyor ve sana güveniyor. Ama korkuları var. Onları anlamak için biraz zaman harcamanız gerekebilir.”

Bu sözler, Tunahan’ın içinde bir şeylerin yer değiştirmesine neden oldu. “Gerçekten Mayda’nın korkularını anlayabiliyor muyum?” diye düşündü.

Bu düşüncelerin içinde, Nariya kendini daha güçlü hissetti. “Belki de doğru olanı yapmalıyım.” dedi kendi kendine. “Onların içinde bulunduğu bu karmaşayı çözmek, benim elimde.” Ve sonunda, kendisini ifade etmeye karar verdi. “Gerçekleri öğrenmek, güveni pekiştirebilir.”

Tunahan Nariya’ yı ilgiyle ve sabırla bekledi.

Nariya, uzun bir sessizlikten sonra derin bir nefes aldı. İçindeki düşünceler ve hislerle dolu karışıklık, yavaşça açılmaya, bir kapı aralamaya başlıyordu. Kalbinin derinliklerinde gizli bir yük vardı; bu yükü taşımanın ne kadar zor olduğunu biliyordu. Ama şimdi, Tunahan ve Ilgar’ın yanında, bu gerçeği paylaşmaya hazır hissediyordu.

“Biliyor musunuz.” dedi, sesi titrek ama kararlıydı. “Hayatımda bazı şeyler oldu. Duygularım ve geçmişimle ilgili konuşmak benim için çok zor. Ama... Artık bunu içimde tutmanın beni daha fazla yıprattığını düşünüyorum.” Gözleri, yüzlerine odaklanmıştı; onların destekleyici bakışları, cesaretini artırıyordu.

Tunahan, Nariya'nın sözlerini dikkatle dinlerken, yüzündeki merak ifadesi derinleşti. “Seni dinliyoruz.” dedi, sesi yumuşak ve destekleyiciydi. “Ne olursa olsun, buradayız.”

Nariya, kalbindeki yükün bir parçasını paylaşmaya başlarken, içindeki korkuları yenmeye çalıştı ve ona minnetle baktı.

“O zamanlar, bazı olaylar yaşadım. Çok derin yaralar açan travmalar. Yıllar boyunca, bu anılarla yaşamak zorunda kaldım.” dedi, sesi hafifçe titrerken. “Ve bazen, bu yaralar yüzünden insanlara açılmak istemedim. Korktum; ya anladıklarını düşündükleri gibi anlayamazlarsa?”

Ilgar, Nariya’nın yüzündeki ifadeleri gözlemliyordu. İçindeki acıyı ve korkuyu görebiliyordu. “Kendini açmak zor, bunu anlıyorum. Ama yaşadıklarını paylaşmak, sana da iyi gelebilir. Hayatın bir parçası olduğunu kabullenmek... Belki de bu seni özgürleştirir.”

Nariya, Ilgar’ın sözlerine derin bir anlam yükledi. “Özgürleşmek...” dedi, hafifçe gülümsedi ama gözleri hala hüzünlüydü. “Ben özgürleşmeyi buradan uzaklaşmak sanmıştım. Ama yanılmışım. Belki de sen haklısın. Kendimi açtıkça, içimdeki ağırlık hafifleyecek. Ama geçmişin gölgeleri, insana daima eşlik eder. İşte o yüzden korkuyorum.”

Tunahan, Nariya’nın cesaretini takdir ederek, “Geçmişte yaşananlar seni tanımlamaz. Onlar, senin hikayenin bir parçası ama sen daha fazlasısın.” dedi. “Ve biz burada, senin yanındayız. Ne zaman hazırsan, o zaman konuşabilirsin.”

Nariya, yüreğindeki ağırlığın yavaşça azaldığını hissetti. “Sanırım, paylaşmaya hazırım.” dedi, kararlılıkla. “Geçmişimle yüzleşmek ve kendimi bulmak istiyorum. Bu, bana güç verebilir.” İçinde bir şeylerin değiştiğini hissediyordu; korkularını aşmaya ve kendini ifade etmeye bir adım daha yaklaşmıştı. Artık yalnız olmadığını biliyordu. “Bunu sizinle paylaşmak…” dedi, gözlerinde bir parıltı belirdi. “Belki de bu, yeni bir başlangıçtır.”

İkisi de, onun yanında dururken, Nariya’nın yeni bir yolculuğa çıkma cesaretini takdir ediyorlardı. Geçmişin gölgeleriyle yüzleşmek, belki de ona gerçek bir özgürlük getirecekti. Ve bu yolda, dostlarının desteğiyle, Nariya kendini yeniden keşfetmeye hazır hissediyordu.

Nariya, derin bir nefes alarak hikayesini anlatmaya başladı. İçindeki yük ağırlaşıyordu, ama şimdi, bunu paylaşmanın zamanı gelmişti. “Bir gün, Mayda ve Arda ile birlikte bir davete gitmiştik.” dedi, sesi titrerken. “O gece her şeyin güzel olacağını düşünmüştüm; müzik, sohbet ve dostlar... Fakat o gece benim için tam bir kâbusa dönüştü.”

Nariya, anılarına daldı. “Arda, her zamanki gibi havalıydı; etrafındaki herkesin dikkatini çekiyordu. Ama o, beni de hedef almıştı. Gece boyunca yanımda durdu, sürekli bana yaklaşmaya çalıştı. Gözlerinin o çapkın bakışları, içimdeki huzuru mahvetti. Her seferinde, Mayda ve kardeşlerim yanımda olmasına rağmen, o sarkıntılı tavırlarına maruz kalmak zorunda kaldım. Bunu öyle bir yapıyordu ki benden başka kimseye hissettirmiyordu. Onun zekası, hafife alınacak bir şey değil. Kimse fark edemedi. ”

Kendini o anı yeniden yaşarken buldu. “Arda’nın davranışları, beni hem rahatsız ediyor hem de kendimi çok güçsüz hissettiriyordu. O an, Mayda’nın yanındaki gülümsemesi ve neşesi, benim için bir maske gibiydi. Kimseye, bu durumdan ne kadar tedirgin olduğumu söyleyemedim. Onlar için sadece neşeli bir kardeş olmayı sürdürdüm.” dedi, sesindeki titremeyi, ve iğrenmeyi bastırarak.

Tunahan, Nariya'nın gözlerindeki acıyı gördüğünde, içindeki öfke kabardı. “Nariya, bu durumu neden Mayda’ya anlatmadın? Sadece sessiz kaldın. Neden kendini bu kadar yalnız hissettin?” dedi, sesi sertleşerek. İçinde ona nasıl yardım edebileceğini bilemeyen bir çaresizlik vardı. Mayda’ nın yanında Nariya da kendisini kurban hissetmişti. Hiçbir kadın bu durumda olmamalı ve hissetmemeliydi. Arda’ ya olan öfkesi çığ gibi büyüyordu.

Nariya, başını öne eğerek, “Çünkü onlara yük olmak istemedim.” dedi, gözlerinden yaşlar süzülmeye başlarken. “Yıllarca bu durumu içimde saklamak zorunda kaldım. Kimse bilmedi, herkesin yüzünde bir gülümseme varken, ben içimdeki acıyı taşıdım. O geceye dair pek çok anı var içimde. Ama bir gün bu durumu paylaşmanın zamanının geleceğini düşündüm. O günden beri, Arda’nın tavırları beni sürekli rahatsız ediyor. Geçmişin izleri üzerimde hep var.”

Ilgar, Nariya’nın gözyaşlarını görünce, içindeki öfke daha da büyüdü. Nariya’ yı yeni tanımıştı ama içi sanki uzun zamandır tanışıyormuş gibi bir yakınlık hissiyle doldu. “O şerefsiz, sana böyle davrandıysa bunu asla affetmem. Benim için buna göz yummak mümkün değil. Nasıl bu kadar kötü ve namussuz olabiliyor?” dedi, sesi sertti ama içindeki acı gözlerinden okunuyordu. Nariya göz ucuyla ona baktı.

Ardından, Tunahan’a baktığında, onun gözlerindeki yıkılmışlığı görebildi. “Onunla başa çıkmak zorundaydım, ama Mayda’ya da anlatamadım. Onunla birlikteyken bile, kendimi güçlü hissetmiyordum. Ama artık bu acıyı içimde tutmak istemiyorum.” dedi, içten bir isyanla.

Tunahan, Nariya'nın anlattıklarını duydukça yüreğinde büyük bir boşluk hissetti. “Seni bu kadar çaresiz görmek beni çok üzüyor. Yaşadıkların, yaşadıklarınız için çok üzgünüm.” diyerek kendi içindeki karmaşayı yansıttı. Duygularının derinliği, ona adeta yıkılıyormuş gibi geldi.

Ilgar, Nariya’nın yaşadığı anıları dinlerken, içinde biriken öfkeyi tutmaya çalışıyordu. “Bunları yaşamak zorunda kaldığın için ben de çok üzgünüm. Artık yalnız değilsin.” diye ekledi, fakat gözlerini Nariya'dan kaçırıyordu. Gözlerine bakmaya cesaret edemiyordu; çünkü o an onu çaresiz bırakacak olan bir acı vardı.

Bu zorlu yolda, birlikte ilerleyeceklerdi. Her biri, Nariya’nın hikayesinin sonunda, belki de kendilerini bulacaklardı. Ve Nariya, sonunda içindeki yaralarını sarmaya başlamıştı; geçmişin karanlığından sıyrılmaya ve özgürleşmeye bir adım daha yaklaşmıştı.

Nariya, derin bir nefes aldı ve kararlılıkla konuşmaya başladı. “Artık bu yükü taşımaktan yoruldum. Planınıza katılmak istiyorum. Özellikle İstanbul’a gitmek ve Arda ile yüzleşmek için bir fırsat bu.” dedi. Gözleri parlıyordu; içindeki kararlılığı dışa vurmak için sabırsızlanıyordu “Geri dönecektim ama bu konuyu çözmeden gitmek istemiyorum. Biliyorum, bu durum hem beni hem de sizleri zorlayacak, ama kaçış değil, yüzleşme istiyorum.”

Tunahan, bu kararın ne kadar cesur olduğunu düşündü. “Nariya, bu durumu çözmeden gitmek istemediğini söylemen çok önemli. Ama aynı zamanda, bunu yapmadan da gitmek istemen, içinde hâlâ bir şeylerin çözülmemiş olduğunu gösteriyor.” dedi, sesi kaygılıydı.

Ilgar, Nariya’nın kararını duyduğunda içindeki karmaşık duygular daha da derinleşti. “Prag’a mı? Yani gerçekten gideceksin?” diye sordu. İçinde bir parça kıskançlık, bir parça kaygı vardı. “Neden hemen gitmek zorundasın? Bunu hemen yapmak zorunda değilsin.”

Nariya, Ilgar’ın duygularını hissedebiliyordu. “Ilgar, bunu yapmam gerektiğini biliyorum. İçimde bu mesele çözülmeden duramaz. Ayrıca, bu süre zarfında sizlerle olan bağımı daha da güçlendireceğime inanıyorum.” dedi, cesaretle. “Gideceğim, ama bu benim için bir kaçış değil. Aksine, dönüş yolculuğumun ilk adımı olacak.”

lgar, Nariya’nın bu kararlılığını gördükçe içindeki karmaşa daha da arttı. Onun ne kadar güçlü olduğunu anlamıştı, ama aynı zamanda kendi içindeki korkuları da bastıramıyordu.

Nariya, Ilgar’ın kendisine duyduğu desteği hissetti ama yine de içindeki kararlılığı korumak istiyordu.

Tunahan, bu konuşmanın ortasında, Ilgar’ın kararsızlığını ve Nariya’nın cesaretini izleyerek kendi duygularını sorguladı. “Hepimizin bir yolculuğa çıkması gerekiyor” diye düşündü.

“Ama bu süreçte yanındayız, bunu unutma.” dedi, Nariya’nın yüzündeki kararlılık, Ilgar’ın içinde karmaşık duyguları uyandırırken, Tunahan ise iki kardeş arasında bir köprü olmanın verdiği huzuru hissetti. Her biri, bir adım atmaya hazırlanırken, aslında birlikte bu yolculukta ilerleyeceklerini biliyorlardı.

Yakup, mutfak kapısını açıp içeri girdiğinde, sohbetin tonunun hemen değiştiğini hissetti. “Herkesin keyfi yerinde mi?” diye sordu, şüpheyle gülümseyerek. Elinde bir tepsi vardı. “Tatlı almaya geldim, anlaşılan masadakiler yetmedi.”

Tunahan, gülerek ona yaklaştı. “Harika bir zamanlama, Yakup. Her şey yolunda. Tatlının fazlasından zarar gelmez.” dedi. Ilgar ve Nariya ise aralarında geçen konuşmayı bir kenara bırakıp Yakup’ a tebessümle baktılar.

Tuanahan dolaba yöneldi ve tatlıları tezgaha çıkarmaya başladı. “Yakup getirsene tepsiyi, kalanları da siz alır mısınız?” dedi, Ilgar ve Nariya’ ya dönerek. Hepsi tatlıyla beraber dışarı çıkarken, Yakup ve Tunahan yine sohbet etmeye başladılar. “Son zamanlarda işlerin nasıl gidiyor, Yakup?” diye sordu Tunahan. “İyiyim, birkaç yeni projeye başladım. Müşteri memnuniyeti odaklı çalışıyoruz. İyi geri dönüşler alıyoruz.” dedi Yakup, mutlulukla. “Harika! Demek yeni proje? Neyle ilgili?”

“Sosyal medyayı daha aktif kullanmakla ilgili. Aslında bu fikri bana İlay verdi.”

“Böyle fikirler zaten ondan başka kimseden çıkamazdı.” dedi Ilgar tebessüm ederek.

“Sen yine bana laf mı sokuyorsun abi?”

“Yok canım onu da nereden çıkardın?” dedi Ilgar gülerek. İlay gözlerini devirdi.

Nariya’yı göz ucuyla süzdü; onun da mutlu görünmek için çabaladığını fark etti.

Tatlılarını da bitirdikten sonra kahvaltı masasını yavaş yavaş toplamaya başladılar. Mayda, Beliz ve Sayina, İlay ve Nariya günün programını gözden geçirirken heyecanlı bir sohbet içinde kaybolmuşlardı.

“Spa merkezine gitmek için sabırsızlanıyorum.” dedi Mayda, gülümseyerek. “Hem işleri toparlarız hem de biraz kendimize zaman ayırmak harika olacak.”

“Kesinlikle! Bugün kendimizi şımartmak şart.” diye ekledi Beliz, gözlerini parıldatarak.

Sayina, Nariya’ya döndü. “Sen de bizimle gel, Nariya! Biraz eğlenip, rahatlamaya ihtiyacımız var. Yalnız kalma, bizimle gel!”

Nariya, gülümseyerek başını salladı. “Teşekkür ederim, ama ben gitmeyeceğim. Bugün yalnız kalmayı tercih ediyorum.” dedi, sesi hafifçe titreyerek. İçinde hala anlattığı olayların etkisi vardı ve bu huzursuz hislerle tek başına başa çıkmak istiyordu.

Kızlar bir an birbirlerine baktılar. “Neden?” diye sordu Mayda. “Yalnız kalmak istemezsin. Birlikte daha iyi hissedersin! Hem web sitesi üzerinde çalışmayacak mıydın?”

“Gerçekten, Nariya. Seninle daha fazla vakit geçirelim. Geçmişi geride bırakalım. Haydi!” dedi Sayina, ikna etmeye çalışarak.

“Yok, gerçekten. Bugün biraz motorumla dolaşmak istiyorum. Rüzgarı hissetmek… Kafamı dağıtmak için bu en iyi yöntem, web sitesi aklımda ve onun için yeni fikirler üretmeye ihtiyacım var.” diye yanıtladı Nariya, içten bir gülümsemeyle ama içindeki duygusal karmaşa belirginleşmişti.

Kızlar, onun kararına saygı gösterdiler ama yüzlerinde biraz hüzün vardı. “Tamam, ama daha sonra mutlaka uğra olur mu? Fikirlerini merak ediyoruz.” dedi Mayda, içten bir şekilde.

Nariya, hafifçe gülümsedi ama içindeki sarsıntıyı, hissettiği boşluğu ve yalnız kalma arzusunu saklayamadı. “Size iyi eğlenceler! Ben biraz yalnız kalmayı, düşünmeyi ve belki de yeni çizimler yapmayı tercih edeceğim.” dedi, son bir kez gülümseyerek.

Kızlar, Nariya’yı sıkıca kucaklayarak ona veda ettiler. Aynı şekilde Tunahan da ona sarıldı. Diğerlerine başıyla selam verir gibi yaptı. “Kendine dikkat et, tamam mı?” diyerek dışarı çıktılar.

Nariya, kapı kapandığında derin bir nefes aldı. Kalbinde hissettiği karmaşayı biraz olsun hafifletmek için motorunu almaya çıkarken, kafasında dönüp duran düşüncelerle baş başa kalmanın rahatlığına ermek istiyordu. “Bazen insanın kendi içinde sessizliğe ihtiyacı vardır.” diye yolda yürürken kendi kendine mırıldandı. Motorunu alırken, güneşin sıcak ışıkları ona eşlik etti. Nariya, motorunu çalıştırıp kasabanın dışına doğru yola çıktığında, arkasında bıraktığı tüm düşüncelerin peşinden gitmekten vazgeçtiğini hissetti. Kendi yolculuğuna, içindeki sessizliğe doğru adım atıyordu.

Yakup, kahvaltının ardından evden çıkarken, Ilgar ve Tunahan’la birlikte kapının önünde durdu. “Hadi, ben gidiyorum. Sizlere iyi eğlenceler! Belki akşam tekrar buluşuruz.” dedi gülümseyerek.

“Görüşürüz, Yakup! Kendine dikkat et,” dedi Tunahan, elini kaldırarak.

Yakup, arabasına doğru yürürken, Ilgar ve Tunahan bir süre daha kapının önünde beklediler. Yakup uzaklaştıktan sonra, Ilgar ve Tunahan birbirlerine döndü. “Artık bu meseleyi konuşmalıyız.” dedi Tunahan, ciddileşerek. “Nariya eğer kendini yalnız hissediyorsa, ona daha fazla yardımcı olmalıyız.”

Ilgar, derin bir nefes aldı. “Evet, Nariya’nın duygusal durumunu anlıyorum. Ama Arda’nın yaptığı şeyleri de unutmamak lazım. O meseleyi çözmeden ilerleyemeyiz.” diye yanıtladı. Tunahan, düşünceli bir ifadeyle başını salladı. “Tamam, ama bu sefer plan yapmalıyız. Bunu yapmadan önce Nariya ile de konuşmalıyız. Belki de ona ne yapacağımızı açıkça anlatmalıyız.”

Ilgar, Tunahan’ın fikrini beğenmiş gibi görünüyordu. “Evet, ona nasıl hissettiğini sormak iyi bir fikir. Ayrıca, kendi içsel mücadelelerinde ona yardım edebilmeliyiz.” dedi.

“Peki, ne zaman gideceğiz?” diye sordu Tunahan, gözlerini Ilgar’a dikerek. “Önümüzdeki hafta sonu bence uygun olur. Bu süre zarfında hazırlıklarımızı yapabiliriz.”

Ilgar, bir süre düşündükten sonra, “Evet, hafta sonu uygun görünüyor. Bu zamana kadar her şeyi netleştiririz. Biraz daha zaman tanımalıyız kendimize.” diye yanıtladı.

Tunahan, gülümseyerek, “O zaman hemen plan yapalım. İstanbul’a giderken mutlaka Nariya’nın da yanımızda olması gerektiğini unutma.” dedi. Ilgar, hafifçe gülümsedi. “Tamam, anlaştık. Zamanı geldiğinde ona da söyleriz. Ama önce, şu an için aklımızda net bir plan olmalı.” dedi.

Tunahan, “Evet, o zaman akşam buluşalım ve detayları konuşalım. Birkaç gün içinde her şeyi organize edelim.” diyerek onayladı. İkili, aralarındaki bu önemli planı yapmanın verdiği rahatlıkla gülümsediler. Zaman geçtikçe, Nariya ile olan ilişkilerinin derinleşmesi gerektiğinin bilincindeydiler ve bu konuda kararlılıkları artıyordu. Onlar kapıda konuşmalarını sonlandırırken kızlarda gitmek için kapıya geldiler ve vedalaşıp ayrıldılar.

Ilgar, Tunahan ile konuşurken aklında Nariya’nın nerede olabileceğiyle ilgili düşünceler dolanmaya başladı. Nariya’nın yaptığı açıklama, içindeki karanlık düşünceleri ve eski travmalarını gün yüzüne çıkarmıştı. Onun için ne kadar zor bir süreçten geçtiğini anlıyordu, ama şu an ne yaptığını merak ediyordu.

“Acaba yine göl kenarına mı gitmiştir?” diye düşündü. Nariya, çocukken sıkça kaçıp gittiği yerdi burası. Herhangi bir şeyden kaçmak için gitmeyeceği bir yer olamazdı. “Orada yalnız kalmayı mı tercih etti? Yoksa başka bir şey mi arıyor?” Göl kenarında, suyun kıyısında kendini bulmayı umuyordu belki de. Bu düşünceler aklını kurcalarken, Tunahan’ın sesi onu geri çekti.

“Ben şimdi işime dönmeliyim. Biraz daha işim var.” dedi Tunahan, Ilgar’a dönerek. “Sen de dikkatli ol. Nariya ile ilgili bir şey olursa bana haber ver.”

Ilgar, başını salladı. “Evet, sen de dikkat et. Ben de gideyim artık.” dedi. Ardından evden ayrıldı ve arabasına binerek uzaklaştı. Ancak içindeki huzursuzluk, Nariya’nın yalnızlığını düşünmekten kurtulamıyordu. Evine yürürken, aklı hala Nariya’daydı. Onunla ilgili hissettiği karmaşık duygular, içinde büyük bir merak ve endişe uyandırıyordu. Nereye gittiğini öğrenmek istiyordu, ama bunu nasıl yapacağını bilemiyordu. Bir yandan onun yalnızlığını anlıyor, bir yandan da o süreçte ona yardım edebilmek için elinden geleni yapmak istiyordu. Kafasındaki sorularla, evinin kapısını açtı ve içeri girdi. Artık kendisine biraz zaman tanımalı ve düşüncelerini toparlamalıydı. Yatak odasına gidip hızlı bir duş alıp üzerini değiştirdikten sonra iş kıyafetlerini giyindi. Ardından kendisine sert bir kahve yaptı ve verandasında ağaçların hışırtısının ve hiçliğin ortasında kahvesini içerken düşünmeye devam etti.

Nariya’yı merak etmesi, Ilgar’ın içinde yeni bir his yarattı. Bu his, daha önce hiç hissetmediği bir şeydi; karışık, karmaşık ve bir o kadar da derin bir çekim hissi. Bir anda Nariya’ya karşı hissettiği şeyler aklını karıştırmaya başladı. Kafası, Nariya’nın içsel mücadeleleriyle doluydu ama kalbinde bir şeyler farklıydı. Beni neden bu kadar etkiliyor?” diye sorguladı kendi kendine. Nariya’nın o içe dönük, derin dünyasında kaybolmuş gibi görünmesi, ona bir şeyleri hatırlatıyordu. “Acaba onun içindeki acı ve korku benim geçmişimle mi örtüşüyor?” Nariya’nın geçmişte yaşadığı travmalar ve onunla olan hisleri, kendisini çok derinden etkiliyordu. Bir yandan ona yardım etme arzusuyla dolarken, diğer yandan içinde büyüyen bir şey vardı; “korku.” Kendini düşüncelere kaptırırken, bir yandan da Nariya’nın gözlerinin derinliğinde kaybolma isteği içinde dolanıyordu. “Onun yanında olmak, ona destek olmak, ama bir o kadar da içimdeki bu yeni hisle yüzleşmek zorundayım.” Bu düşünceler, Ilgar’ın kafasını karıştırmaya devam ediyordu. Nariya’yla olan ilişkisini düşünürken, daha önce hiç hissetmediği bir şekilde merak ve çekim arasında gidip geliyordu.

“İçinde ne var Nariya?” diye düşündü. Onun karanlık sırları, geçmişteki acıları, nasıl bir dayanıklılıkla hayata tutunduğu onu etkiliyordu. “Bu kadar karanlık bir geçmişle nasıl başa çıkabiliyor?” Kendisi ise geçmişteki acılarla savaşırken, Nariya’nın yanında olmak ve ona destek olmak istiyordu. Ama bu durum, ona nasıl yaklaşması gerektiği konusunda kararsızlık yaratıyordu. “Kalbim mi yoksa aklım mı daha ağır basacak?” diye sorguladı. “Onu tanıdıkça, hislerim daha da derinleşiyor. Bu benim için nasıl bir anlam ifade ediyor?” Ilgar, bir kadın için bu kadar karışık hissetmenin kendisini nasıl etkilediğini anlamaya çalışıyordu. Daha önce yaşadığı her şeyden sonra, Nariya ile olan bağlantısının derinliği, onu daha da çok düşündürüyordu. İçinde büyüyen bu duygu, sadece bir çekim değil, aynı zamanda bir bağ oluşturmaya başlamıştı. Göl kenarına gitmek ve Nariya ile bu hisleri paylaşmak için bir cesaret bulması gerektiğini düşündü. “Ama bunu yaparsam, ne olur?” Kafası kalbinin sesine karşı, bu yeni hisle nasıl başa çıkacağı konusunda savaşmaya devam ediyordu.

... 13.10.2024 pazar günü yayımladım

 

Loading...
0%