Yeni Üyelik
9.
Bölüm

8. BÖLÜM(Melodi)

@nefelicalliope

"Aşkın hoyrat rüzgarında, ağacın dalı gibi bükülen kalbimi, ömür boyu körelmiş  saadetlerinin gölgesindeki  esarete sürgün etmişlerdi

 

"Aşkın hoyrat rüzgarında, ağacın dalı gibi bükülen kalbimi, ömür boyu körelmiş saadetlerinin gölgesindeki esarete sürgün etmişlerdi. Benim talan olan saadetim ise zalim ve umarsız kalplerce katledilmişti." Tunahan.

"Kırılan ruhumun, sonbaharın habercisi posta kuşlarının kanatlarından esen rüzgarla savrulan hisleri, bir melodinin notalarında yabancı ruhlarda can verdi." Mayda.


Tunahan&Mayda

"Tunahan, üzerimdeki boyalar kurudu artık tosbağama bulaşmaz değil mi?"

Tunahan düşünmüş gibi yaptı. "Bilmem berbat görünüyorsun Mayda."

"Kendine bak önce istersen. Sanırsın beyimiz İngiltere prensi, ben sana nasıl göründüğümü mü sordum."

"Tamam, celallenme hemen bir şey demedik."

"Az önce dediğin ne oluyor bu durumda?"

"Demedim say Mayda çok yorgunum, açım, senle mücadele edecek gücüm yok şu an."

"He yani normalde edebildiğini düşünüyorsun?"

"Eh yani bi bakıma evet."

"Çok yanlış düşünüyorsun. Ne büyük talihsizlik." İmalı bir şekilde konuşmuştu.

"Mayda?"

"Ne?"

"Cidden mi?"

"Ne o?"

"Mayda'm canımın içi, affedersin tamam mı? Hadi şimdi gidelim artık?"

"Vay canına, İngiltere prensimiz özür diliyor. Neden acaba?"

"Canımın içi neden olacak kaç dakikadır burada dikiliyoruz. Bu böyle sabaha kadar devam edecek gibi duruyor ve ben bunu istemiyorum."

"Lütfettiniz prensim. Ne istiyorsunuz acaba?" Dediğinde, Tunahan gülmeye başladı.

"Gülmesene!"

"Bunu sen istedin Mayda." dedi, bir anda hareket ederek Mayda'nın tam dibine gelmiş ona tepeden, ksılmış gözlerle bakıyordu.

Yakınlaşmanın ani etkisinden kaçmak isteyen Mayda, "Tamam hadi gidelim." dedi, çabucak.

Tunahan hareketlenen Mayda'nın kolundan tutarak. "Olmaz!"

"Tunahan, ne yapıyorsun? Bıraksana!"

"Cıks, bırakmam. Bırakamam."

Mayda ne yapacağını bilemedi.

"Mayda?" "Hım?" Bir şey diyeceğim?" "Sırası mı şimdi?" "Ama söylemem lazım." "Cin misin sen nesin acaba! Zırt pırt Alaaddinin sihirli lambasından çıkan cin gibisin iç ses!" dediğinde, iç ses kıkırdadı. "Ay sen neye gülüyorsun acaba?" "Bir susssan söyleyip gideceğim." "Off söyle tamam, vallahi bıktım hanginizle uğraşacağımı şaşırdım." "Sen beni bırakta şimdi sülünümüze bak." "Bakıyorum zaten ne olmuş?" "İyi sen böyle aval aval bakmaya devam et Mayda!" "Seni daltonlardaki avarelle çarparım iç ses! Ne söyleyeceksen söyle de defol hemen!" "İyi sen bilirsin. Söylüyorum." "Ay söyle, sihirili lamba bile çatlamak üzere artık!" "Hım merak mı ettin?" "Uzatma diyorum uzatma!" "Aman iyi be heyheylerin üzerinde yine gerçi hiç gitmiyorlar da neyse afedersin ama şimdi sıçtın sen Mayda." "Ne dedin sen?" dedi, hiddetle ve yine yüksek sesle konuştuğunu anlamadan.

"Bırakmam." diyerek cevabını yineledi Tunahan.

"Ay sana mı dedim ben! Sen de vakitsiz öten horoz gibi hemen cevap veriyorsun."

Tunahan ciddi bir ifade ile etrafına bakındıktan sonra "Acaba o küçük aklında neler dönüyor senin? Bizden başka kimse var mı burada Mayda?"

"Yok mu?" dedi, o da etrafına bakınarak içinden "Of ben niye sürekli sana mhacup oluyorum Tunahan. Vallahi ben olsam kendime katlanamazdım. Bu kız deli der, ondan uzaklaşırdım. Sen niye etrafımdaki sıcağı dağıtmak isteyen pervane gibisin." "Aa yokmuş. Şey biz gitmeyecek miydik?"

"Gideceğiz ama önce bana ne istediğimi soracaksın."

"Efendim!"

"Söylediğimi duydun."

"Duymadım canım, şey oldu aa kulağıma da boya kaçmış demekki ondan şey ettiysem duyamıyorsam demek. Hadi gidelim vallahi öldüm açlıktan. Birazdan midem alarm gibi ötmeye başlayacak."

"Kaçamazsın Mayda. Sor hadi."

Pes eder gibi pes bir nefes verdikten sonra,

"Ya sabır ya selamet! Ömür törpüm olmaya mı karar verdin Tunahan? Hani yorgundun, hani açtın, hani yemek yiyecek, kahve içecek, üzerine de tatlı, hatta dondurma, losta da olur browni de. Kazandibi mi yesek. Tunahan kazandibi çekti canım özellikle o yanmış kısımların daha fazla olanından ama of! Hım ne dersin Tunahan?" dedi, masumca bakıp gözlerini kırpıştırarak. Tatlıları sayarken kendinden geçmiş ve kaptırıp gitmişti.

Tunahan ise Mayda'nın kendini tatlı dünyasına kaptırmasına kahkaha atarak tepki verdi. Mayda, bu sırada kahkaha ile gülen Tunahan'a hayranlıkla baktı. İçinden,

"Bu kadar samimi, içten ve güzel gülmen şart mı be adam! Şimdi oldu mu bu? Eriyorum burada görmüyor musun? Resmen işkence." dediğinde, işkence kısmını da sesli söylediğinin farkına vardığında artık çok geçti. Sessizce söylemişti halbu ki...

"Duydum seni Mayda."

"Demedim bir şey."

"Dedin. Resmen işkence dedin. Hangi kısmı işkence?"

Mayda derin bir nefes aldı ve aldığı nefesle birlikte cevap verdi.

"Gülüşün Tunahan, gülüşün. Tamam mı? Oldu mu? Bitti pes ediyorum. Benden bu kadar!"

"Tarih yazıyorsun şu anda enteresan."

Mızmızlanarak, "Tamam, hadi yazdık bitti. O tarihi de hallettik. Gidelim artık tatlı alalım."

"Tatlı diyor hala ya."

"Ne diyeceğim başka Tunahan, konuşturup duruyorsun beni ee aklımdan türlü türlü tatlılar geçiyor."

"Cidden inanılmazsın."

"Öyleyim değil mi?" dedi, gülerek.

"Öylesin ve bu beni çileden çıkartıyor."

"Beter ol Tunahan." dedi, elinden kurtulmaya çalışıp aralarına biraz daha mesafe koymak istedi ama Tunahan buna izin vermiyordu.

"Bir bilsen Mayda."

"Bilmek istemiyorum Tunahan, yemek yemek istiyorum. Tatlı istiyorum."

"Zaten biliyorum diyorsun yani?"

"Ben varya ben, bir şey biliyorsam ne olayım. Bilgisiz, cahil cühela, kültürsüzün tekiyim ben!"

"Sormayacaksın değil mi?"

"Cevabını bildiğin sorular sorduğun sürece sormayacağım Tunahan."

"Belki de artık duymak istiyorum?"

"Belki mi? İstiyor musun? Sen önce buna karar ver. Ama yemekten sonra düşün. Şimdi değil hadi Tunahan." dedi kolundan çekiştirerek.

"Tatlıyı ben alırım. Sen hemen yemekleri yap. Ne yapacaksın ay şöyle çeşit çeşit meze olsa ne güzel olur."

"Şimdi sormadığın için pişman olacaksın Mayda." dedi, geri çekilirken sırıtıyordu.

"O ne demek Tunahan?" dedi, Tunahan aracının kapısını açarken.

"Cevabını bildiğin soruları sorma sırası sende mi Mayda?"

"Hain domdom kurşunu, seni pis deve, gıcık uyuz!" diye bağırdı.

"Bitti mi?" dedi, arabasına bindiğinde.

"Bıtmedi. Gel buraya, nereye? O ne demek söyle? Hey kime diyorum ben! Maviş dur sakın gitme." dedi arabanın kapısını tutarak.

"Heh ben de diyordum ki mavişle ne zaman sohbete başlayacaksın."

"Ay sorma onu da ihmal ettim bugün. Canım maviş üzülme sakın. Telafi edeceğim." dediğinde, Tunahan gülümsedi. "Gelmiyor musun? Gitmek ıitiyordun, bir sürü mızmızlandın. Yemek tatlı diye az önce başımın etini yedin!"

"Mızmızlanmadım ben, önce sen mızmızlandın hem hatırlatırım."

"Mızmızlandığını kabul ediyorsun yani?"

"Ben onu mu diyorum!" dediğinde, Tunahan gülerek,

"Kazandibini bende çok severim. Bolca al, evde görüşürüz." dedi, arabasınn kapısını kapatıp gülümseyerek Mayda'dan uzaklaştı.

"Deveye bak ya! Beni burada bırakıp gitti. Bir saniye, ne demek istedi o? Ben neden pişman oluyorum hem! Sensin pişman, offf Tunahan ya ne haltlar karıştıracaksın zaten beynimin içinde mikser gibi dönüyorsun bir de bir de beton attın gittin. Hayırsız deve!"

"İyi yaptı az bile yaptı sana." "Sen yine niye geldin?" "Senin yüzünden, ben mi sıktım kendi topuğuma? Adama sorsan cevap verecek kimbilir ne tatlı şeyler söyleyecekti." "Nereden biliyorsun acaba sen bunu, ya öyle değilse?" "Mayda cidden pes pes! Gelmez olaydım, noti kafa noti mermersin cidden!" "Sen şu an bana kafasız mı diyorsun iç ses? Hayırdır bu cesaret de neyin nesi!" "Benimle kavga edeceğine Tunahan'ın seni nasıl pişman edeceğini düşün sen!" "Bana bak, zaten gerildim beni daha da fazla germe. Senin benim yanıma olman lazım ama sen hep onun tarafndasın!" Adam şahane ne yapsaydım mal Arda'yla takılırken de senin tarafındaydım işe yaradı mı? Uzaklaştın mı ondan? Yok!" "Bu biraz ağır oldu." "Mayda ben..." "Sus ve git." "Peki..."

Kendisi ile yaşadığı bu iç çatışmadan sonra yaralı bir halde aracına gitti. Müziğin sesini açtı. Uçuşan saçlarına aldırmadan, gözünden akan bir damla yaşın akmasına izin verdi. Orhan Gencebay, tam da "kapını çalarsa mazinin eli." derken, sesi biraz daha açtı. Şarkıdaki sözlerin geçmişindeki yerini aradı aklının kırılmış köşelerinde. O sırada Orhan abisi, "nasıl bir yanlışa ben adım attım." diye içli içli söylerken, Mayda kendini daha fazla tutamadı. Yol boyunca, uzun zamandır içine akıttığı gözyaşlarının firar edip, onu zamansız yakalayan bir katil gibi can evinden vurmasına izin verdi.

 

İÇ BENİM İÇİN

KAPINI ÇALARSA MAZİNİN ELİ,

NE OLUR BİR ŞİŞE AÇ BENİM İÇİN.

BEN HİÇ AYILMADIM GİTTİN GİDELİ,

SENDE BİR KAÇ KADEH İÇ BENİM İÇ.

BİR GECE VEDA ET TATLI UYKUNA,

GİRDİĞİN GÜNAHI SARHOŞKEN KINA.

YARIDA BIRAKMA ALLAH AŞKINA,

BU GECE KENDİNDEN GEÇ BENİM İÇİN.

NASIL BİR YANLIŞA BEN ADIM ATTIM,

NASIL BU GÜNAHIN ZEVKİNİ TATTIM?

SANA NASIL KIYDIM NASIL ALDATTIM?

ANLATMAK O KADAR GÜÇ BENİM İÇİN.

HOŞ GÖRME AFFETME YAPTIKLARIMI,

KALDIR YERYÜZÜNDEN ARTIKLARIMI.

TUTUŞTUR RESMİMİ MEKTUPLARIMI,

SAVUR KÜLLERİNİ SAÇ BENİM İÇİN.

MAZİDEN ESERSE HASRETİN YELİ,

O GÜZEL GÜNLERE UÇ BENİM İÇİN.

BEN HİÇ AYILMADIM GİTTİN GİDELİ,

SENDE BİR KAÇ KADEH İÇ BENİM İÇİN.

Altı porsiyon kazandibi aldıktan sonra eve giden Mayda, hızlı bir duş alıp, saçlarını kuruttuktan sonra üzerine askılı beyaz bir elbise ve topuklu limon sarısı sandalet giyerek hazırlığını tamamladı. Gitmeden tarçına mama vermek için seslendi ama tarçın ortada görünmüyordu. "Kimbilir nerede?" dedi, kendi kendine mamayı tarçının mama kabına boşaltıp, suyunu tazeledi. Sonra tekrar eve geçip buzdolabına bıraktığı tatlıyı aldı ve Tunahan'ın evine gitti.

Evin ışıkları yanıyordu. Bahçeye adım attığında barbeküden etrafa yayılan dumanı gördü. Tunahan ortada görünmüyordu. Bahçede özenle hazırlanmış olan masaya baktı. Bir kere daha hayret etti Tunahan'ın masa düzenine. Cidden bir erkekten beklenmeyecek şekilde özenliydi. Etrafa şöyle bir göz gezdirirken, içeriden gelen müziğin sesiyle gözleri doldu. Göz pınarlarında biriken damlalar kararsızdı. Ağlasa sadece yaş olup dökülecekti. Ağlamasa içinde kanayan yaraya tuz olacaktı. Hangisinin daha çok canını yakacağını bilmiyordu. Tunahan'ın sesi ile kendine geldi.

"Mayda, gelmişsin. Hoş geldin, gelsene neden orada öylece dikiliyorsun." dedi, elindeki meze tabaklarını masaya bırakırken kontrol etmek için ateşin başına gitti. Mayda'nın hala sesinin çıkmadığını fark edince, ona dönüp baktığında gözlerindeki kızarıklığı ve akmaya hazır yaşları gördü. Hızlı adımlarla yanına gitti.

"Mayda güzelim sen iyi misin?"

Mayda, buğulu bakışlarının yanında kızaran burnu ile gülümsedi Tunahan' a, "İyiyim, tatlı." dedi, elinde tuttuğu tatlıyı uzatarak.

Tunahan tatlıyı alırken göz temasını kesmeden "İyi bir yalancı değilsin." Saatine baktı. "Yaklaşık 40 dakikadır görüşmüyoruz. Bu süreçte gözlerinin dolmasına sebep olan ne olabilir bilmek isityorum?"

"Duman." dedi, acele ile Mayda.

"Duman?"

"Hı hı, duman yüzünden. Sanırım ona da alerjim var. Neyse boş ver tatlıyı dolaba koymalısın."

"Hala iyi bir yalancı değilsin Mayda ama dediğini yapacağım. Sadece endişelenmeli miyim?"

"Ben iyiyim Tunahan, her ne kadar ikna olmak istemesen de. Haklısın yalanla aram iyi değildir hatta nefret ederim ve sana yalan söylemek en son bile istemeyeceğim bir şey o yüzden kıymetli tatlımızı şimdi götürür müsün?"

"Bunu duyduğuma memnun oldum ama beni asıl ilgilendiren senin iyi olman. Şimdilik seni dinleyeceğim ve kıymetli tatlımızı..." derken, tatlıyı havaya kaldırıp "Ait olduğu yere götürüyorum." dedi, gülümseyerek.

"Hayret, sakin bir şekilde kabul etmen beni endişelendirmeli mi Tunahan?"

"Sana kalmış güzelim." dedi, göz kırparak içeriye gitti.

"Bak ya bir de göz kırpıyor çapkın çapkın." dedi, Mayda ardından içeriye girerek, "Yardım lazım mı?" dediğinde, Tunahan gülümsedi. Tezgaha yönelmiş temizlediği balıkları cam borcama koyuyordu.

"İlk gün ambiyansı diyorsun yani." dedi, gülümsemesi sırıtmaya dönüştü.

"Bundan hiç kurtulamayacağız değil mi?" dedi, Mayda da kıkırdayarak.

"Kurtulmak mı istiyorsun?" dedi, Tunahan bir anda ciddileşerek.

"Hayır, yani bahsettiğim o değildi."

"Hım, peki o zaman salataya sosları ekleyebilir misin?"

"Elbette." dedi, limonu alıp kestiğinde.

"Balık ızgara var demek menüde bayılırım."

"Evet, sabah erkenden denizden gelen arkadaşımdan almıştım."

"Çok taze görünüyor. İştahım devasa bir ejderha modunda haberin olsun."

"İştahının modu da mı vardı. Bilmezmiyim, o yüzden bir sürü meze hazırladım. Bu arada izin var mı?" dedi, dolaptan çıkardığı rakıyı göstererek.

"Tabii şahane olur. İstanbul'u anımsattı bana."

"Rakı mı?"

"Evet."

"Hep gittiğim bir mekan var. Vardı... Daha doğrusu ablamla beraber ayda bir oraya gitmeyi rutin haline getirmiştik. Ben rakıyla pek dost sayılmam ama ablam sever. Kendimize bile itiraf etmekte zorlandığımız birçok şey o masaya dökülür sonra da silinirdi."

"Anlıyorum, güzel bir rutinmiş anlamlı."

"Evet ve tesadüfe bak ki bugün o rutini yapacağımız gündü. O yüzden biraz afallamış göründüm muhtemelen."

Şaşırma sırası Tunahan' daydı. "Ablanın yerini alamam belki ama seni dinlemeyi çok isterim."

"Bu arada o limonu daha ne kadar sıkmayı düşünüyorsun?" dedi, gülerek.

"Aa bitmiş bu afedersin dalmışım."

"Benden değil, limondan özür dile." dedi, gülümseyerek.

"Haklısın, limocuğum kusura bakma. Senin cılkını çıkkarana kadar sıkmışım affetsen olur mu?" dediğinde, Tunahan sesli gülmeye başlamıştı.

"Cidden inanılmazsın. Her şeyle konuşabilme kapasiten beni aşmaya başladı."

"Şüphen mi vardı daha önce?"

"Hadi gel, gel."

"Tamam, sen devam et geliyorum. Özrümü bitireyim, hemen geliyorum." dedi, neşeli bir tonla.

Tunahan, hazır olan ızgaraya balıkları yerleştirirken, Mayda da mutfaktan diğer malzemeleri getirdi.

"İstersen şarapta var?"

"Teşekkürler ama bu gece sana uyum sağlayacağım."

"Gözlerim yaşardı Mayda ve yaşarmasının sebebi duman değil." dedi, sırıtarak.

"Kötü çocuk olmaya çok yakınsın Tunahan."

"Yok, ben pis deve, hain domdom kurşununu tercih ederim. Onları seviyorum."

"Cidden deli olmalısın ama çaktırmayan delilerdensin."

"Bilmem belki de öyleyimdir."

"Ne bu şimdi?"

"Ne, ne?"

"Bu." dedi, eliyle Tunahan'ı işaret ederek, "Bu gizemli havalar."

"Bir değişiklik yapıp, gömlek giydim bugün ondandır." dedi, üzerindeki beyaz gömleğin ucundan tutarak, Mayda'nın üzerindeki beyaz elbiseyi işaret ediyordu.

"Hakikaten, resmen beni taklit etmişsin gözümden kaçtı sanma."

"Orası tartışılır. Kimin kimi taklit ettiği yani."

"Ay Tunahan, önce yemek yiyelim ne olur. Sonra tartışalım olur mu?" dedi, yine masum bakışlarını takınıp Tunahan'ın kalbine neşe gönderdiğinden habersiz.

"Bunu düşüneceğim." dedi, tekrar mutfağa yönelirken sesli gülüyordu.

"Vakit yok Tunahan, düşünmeden evet desen ne olur." dedi Mayda da peşinden giderken.

"Neye vakit yok Mayda? Bazen bilmece gibi konuşuyorsun. Benimle mi yoksa aklındaki o çılgın sesle mi konuşuyorsun? İnan aklım karışıyor."

"Senle konuşuyorum tabii ki Tunahan, delirme açız ya hani saatlerdir."

"Evet ama mükellef bir sofra ile kendimizi ödüllendirip o zamanı telafi ediyoruz."

"Ay evet." dedi, ellerini birleştirip çocuklar gibi çırparak. Gülümsemesi büyümüştü.

Tunahan rakıyı ve buzu alıp, "Hadi artık midemizi de neşelendirelim."

"Evet, işte senden beklediğim sözler bunlar." dedi Mayda gülerek. Bahçeye çıktılar. Tunahan balıkları pişirip masaya getirdi.

Mayda, irileşen gözleri ile yutkundu.

"Off mis gibi kokuyor. Bayılıyorum ızgara kokusuna, en iyi pişirme şekillerinden biri degil mi sence de?"

"Öyle, ben de çok severim. Daha sağlıklı hem balıkta da ayrı bir güzel, lezzetli oluyor tabii." dedi, Mayda'nın tabağına balığını bırakırken.

"Eline sağlık Tunahan, şahane görünüyor. Sabrettiğime değecek."

"Afıyet olsun." dedi, Tunahan kendisine de balık alırken.

"Ee nasıl içmek istersin?"

"Sek olsun, yarımdan bir tık az ama buzlu."

"Hım peki, öyle olsun bakalım." diyerek, rakı bardaklarını doldurdu.

"Sen ne sıklıkla içersin Tunahan?"

"Bana, benimle ilgili gerçek bir soru sorduğunun farkındasın değil mi?" dedi, gülümseyerek.

"Evet, farkındayım ve?" dedi, son kelimeyi uzatarak.

"Kırk yılda bir desem inanır mısın?"

"İnanırım."

"Hangi hatıra denk geldim peki ben?" dedi, ciddiydi.

"Geleceğin hatırına desem, inanır mısın?" dedi, ciddiyetle ve tebessümle Mayda'ya bakarken.

"İnanırım." dedi, Mayda'da göz temasını kesmeden bu defa afallayan Tunahan olmuştu.

"Beni her türlü şaşırtmaya devam ediyorsun. Tam artık şaşırmayacağım diyorum ama samimi bir açıklıkla bir şey söyleyip beni alt üst edebiliyorsun."

"Yapıyorum değil mi?" dedi birazcık mahcup hissederek, "Eh neye içiyoruz o zaman?" dedi, kadehine uzanıp. Tunahan da kadehini kaldırıp "Lastiğinin patlamasına içelim." dediğinde, Mayda gülmeye başlamıştı. "Başlangıç olarak daha iyi bir sebep bulamayabilirdim." dedi. İkisi de kadehlerinden birer yudum alıp gülümseyerek birbirlerine baktılar.

"Sana düşünmen için zaman tanıyacağım." dedi, Tunahan "Sonraki yudumu sen belirleyeceksin."

"Pekela, biraz ilginç bır oyuna benziyor. Sevdim bunu." dedi, balığından yerken "Bu arada yine döktürmüşsün. Sen nasıl oluyor da bu kadar iyi yemek pişiriyorsun? Benden gizlediğin şey ne Tunahan gerçekte aşçı falansın değil mi?"

"Şöyle ki..." dedi, gülümseyerek Mayda'nın dikkatini bu giriş cülmlesi ile çekmeyi başarmıştı.

"Şöyle ki derken; yoksa doğru mu?"

"Hayır, yani aşçı değilim ama yurt dışında bunun için eğitim aldım. Kısa bir süreliğine aşçı olmayı istediğim çılgın bir dönemim olmuştu."

"Kaç yaşındaydın ki? Hem gayet başarılısın neden devam etmedin?"

"17, o zamanlar her şeyi yapabilme gibi bir tutkum vardı. Yani esas tutkumu bulabilmek için arayıştaydım. Herkes gibi aslında ama ben sadece hayal etmekle kalmıyordum aynı zamanda deniyordum da. Öyle işte."

"Vay canına bu enteresanmış." dedi, ilgili gözlerle Tunahan'a bakarak.

"Ne o baya ilgini çekmişe benziyor."

"İtiraf etmeliyim evet, yeteneklisin. Tutkuların seni doğru yerlere götürdü mü peki?"

"Evet, çoğunlukla. Yaptığım hiçbir şeyden gönül rahatlığı ile pişmanlık duymadım diyebilirim."

"Anlıyorum." dedi, Mayda ses tonunun rengi değişmişti. Neşeden ziyade bir tık hüzünle karışık huzursuzluk seziliyordu.

"Peki ya sen?" dedi, Tunahan "Senin tutkun neydi Mayda?"

"Aslında..." dedi, daldığı düşüncelerden sıyrılıp, "Ben piyano çalmayı çok istemiştim."

"İstemiştin? Hiç çalmadın mı?"

"Çaldım, hatta eğitmenim iyi olduğumu söylüyordu. Yani başlamak için biraz geç kalmış olduğumu ama yine de denemem gerektiği konusunda beni ikna etmişti.

"Anladığım kadarıyla vazgeçtin."

"Pek öyle denemez ama evet bıraktım. Benim tutkularım genelde ya spor ya da müzikle ilgiliydi. Ben bedenimizin ve ruhumuzun dengesinin çok ilginç olduğunu düşünmüşümdür. Birbiri ile olan bağlantısı beni hep hayrete düşürmüştür. Bu mesleklerinde dengeyle ilgili olduğuna ınanırım. O yüzden de hep ikisi arasında gidip geldim. Nihayetinde spor galip geldi."

"Ee ne kadar çalabiliyorsun merak ettim?"

"Elbette ettin." dedi, gülerek.

"Hadi ama sen de ederdin."

"Ederdim evet, şöyle ki hocam iyi bir kulağım olduğunu söylmişti ve bu yeteneğimi parmaklarımın sihire dönüştürebileceğinden bahsetmişti. Ama ben biraz odaklanma konusunda zayıftım."

"Hareketlisin, pek yerinde durduğun söylenemez ya da sen yerinde dursan bile beynin ve kelimelerin durmuyor. Kısaca kıpır kıpırsın Mayda."

"Hoş bir tanımlama diyeceğim neredeyse." dedi, gülümseyerek.

"Hakkımı yememelisin."

"Eh işte, kötü çocuklukla pis deve terazini ortaladın yine."

"Anlıyorum bana özel bir de terazin var demek? İlginç. O zaman neye içiyoruz?" dedi, kadehini kaldırıp.

"Hım..." dedi, Mayda dudaklarını ısırarak kadehini eline aldı "Güneş alerjime." dedi, muzip bir şekilde tebessüm etti.

"Bu iyiydi." dedi, yudumunu tamamdıktan sonra. "Hala çalıyor musun?"

"Bazen, çok nadiren aslında."

"Bir gün dinlemeyi çok isterim."

"Eminim istersin. Belki bir gün senin için çalarım." dedi, tebessümle.

"İçeriden ayarlanmış olan müzik, bahçeye hoperlörle entegre edilerek çalmaya devam ediyordu. O sırada çalan ise "Orhan Gencebay'dan Sendin." parçasıydı.

 

Sendin

Gökyüzünden pırıl pırıl, yıldız kaydı şu dünyama

Karanlıklar aydınlandı, aşkı vurdu yollarıma

Sendin; dünyama düşen o yıldız

Sendin; hem gecesiz, hem sabahsız

Sendin kaybolan o yıllarımda, her an aradıgım o günahsız

Gözlerimin gözü aydın, olaydın ta baştan sen olaydın

Gözlerimin gözü aydın, dolaydın ömrüme sen dolaydın

Gözlerimin gözü aydın

Mutlulugum herşeyimsin, aldığım her nefesimsin

Sende iste beni benden, ben seninim sen benimsin

Korkma; aşkta kaybolursun diye

Korkma; bir gün kahrolursun diye

Korkma; sevmek yaşamak demektir

Sevmek, tanrı'dan bize hediye

"Bu müzik listesi farklı?"

"Evet, yeni düzenledim nasıl beğendin mi?"

"Tabii ki beğendim. Beğenmeme gibi bir şey söz konusu dahi olamaz. Bunu sorguluyor olamazsın değil mi? Bu arada aynı sanatçıyı ve müziğini beğeniyor olmamız çok ilginç değil m?"

"Tamamen delilik." Tunahan gülerek "Bak şimdi sıradaki şarkıyı sana ithaf ediyorum. Benden sana gelsin." dedi göz kırparak.

"Gelsin madem." Kadehine uzandı "Ee neye o zaman?"

"Sence?" dediğinde, ikiside gülerek Orhan babaya dediler.

Aşkımı Sakla

Ben seni böyle sımsıcak bilmezdim

Eridi gönlümün karlı dağları

Senden önce kimseyi beğenmezdim

Çözüldü gönlümün buzdan bağları

Dur sana şöyle bir bakayım

Aşkımı sakla bir ben bulayım

Dur sana şöyle bir bakayım

Aşkımı sakla bir ben bulayım

Geç kalmadık sevilmeye sevmeye

Hasret kaldık biz muhabbet etmeye

Sırılsıklam eden aşk yağmurları

Sürüklüyor beni Mecnun etmeye

Dur sana şöyle bir bakayım

Aşkımı sakla bir ben bulayım

Dur sana şöyle bir bakayım

Aşkımı sakla bir ben bulayım

 

Mayda, "Sürüklüyor beni mecnun etmeye, dur sana şöyle bir bakayım, aşkımı sakla bir ben bulayım." diye, mırıldanırken tatlı tatlı Tunahan da onu seyre dalmıştı.

"Ee bitti bu. Rica etsem?" dedi, Tunahan'a kadehini uzatırken o da "Tabii, hemen." diyerek, kadehini doldurdu.

"Bu arada Gül' den haber var mı?"

"Aa ben sana söylemeyi unuttum. Evet, var bugün attı. Bir saniye." dedi, çantasına uzanıp telefonunu çıkartı.

Tunahan, "Bilgisayarımı getireyim bekle bir saniye, daha iyi bakarız." dedi ve alıp geldi. Çizimleri kendine gonderdi ve açtı. O sırada Mayda yanına gidip oturduğu zmaan Hem çare Hem dertsin çalmaya başladı. Kadehinden yudum alırken, Mayda derin bir iç çekti. Tunahan bu iç çekişe bir nefes uzaklığında dertlendi.

 

Hem Çare Hem Dertsin

Hem çare hem de dertsin

Sen hem bensin hem sensin

İsterim kaderimiz hiç değişmesin

Ağlamak, inlemek yok artık bundan sonra

Gözlerin her zaman gülsün, gönlün sevinsin

Her damla gözyaşı sanki o feleğe

Gönlümün isyanının baş kaldırışıdır

Her damla mutluluk sanki o yıllara

Gönlümün isyanının baş kaldırışıdır

Akan gözyaşlarım ızdıraptan değil

Sevinç gözyaşlarıdır

Akan gözyaşlarım ızdıraptan değil

Sevinç gözyaşlarıdır

Hayat yaşanınca seven sevilince

Kıymet bilinince, dünya ne güzel?

Ömrüm senin olsun, aşkım canın olsun

Dünya bizim olsun, sevmek ne güzel?

Gördüğün her güzellik seninle tamamlanır

En güzel mutluluklar ancak senle yaşanır

Ben aşık, ben kölenim, senin için ölenim

Sevmenin sevilmenin şimdi tam zamanıdır

Her damla mutluluk sanki o feleğe

Gönlümün isyanının baş kaldırışıdır

Her damla gözyaşı sanki o yıllara

Gönlümün isyanının baş kaldırışıdır

Akan gözyaşlarım ızdıraptan değil

Sevinç gözyaşlarıdır

Akan gözyaşlarım ızdıraptan değil

Sevinç gözyaşlarıdır

Hayat yaşanınca seven sevilince

Kıymet bilinince, dünya ne güzel?

Ömrüm senin olsun, aşkım canın olsun

Dünya bizim olsun, sevmek ne güzel?

Hayat yaşanınca seven sevilince

Kıymet bilinince, dünya ne güzel?

"Çok iyi görünüyor. Her şeyi en ince detayına kadar düşünmüş. Peyzajla ilgili kısmı Yağız'a gönderiyorum hemen ne dersin?" dediğinde, Mayda'nın dalıp gittiğini fark etti.

"Mayda?"

"Mayda canım?"

"Efendim, afedersin bir şey mi dedin?"

"Evet, çizimler diyorum. Yağız'a peyzaj kısmını gönderiyorum hemen olur mu?"

"Tabii çok sevinirim."

"Neyin var senin?"

"Bir şeyim yok Tunahan, şarkıya dalmışım. Çok güzel değil mi sözleri içimi delip geçiyor."

"Öyle, her sözü ayrı ızdırap ama güzel manada."

"Bilmez miyim hem de nasıl." dedi, gülerek "Acının içinde heyecanı, aşkı, sevgiyi, özlemi, kederi, acizliği, değer vermeyi, mutluluğu bu kadar iyi anlatıp duyguları şaha kaldıran başka birini tanımıyorum."

"O yüzden Orhan Gencebay değil mi? Sen de çok güzel ifade ettin."

"Aynen öyle, teşekkürler iyi bir dinleyicisin Tunahan."

"Kendini hafife alma."

"Ben öyle bir şey demedim. Ayrıca benden sonra diyecektim." dedi imalı bir şekilde.

"Hep böyle kal Mayda olur mu? Hiç değişme."

"Onun pek mümkün olduğunu sanmıyorum zaten." dedi, gülümsedi. "Ama bunu senden duymak güzel, genelde değiştirmeye çabalarlar. Elinden seni sen yapan her şeyi almaya çalışırlar."

"Buna asla musaade etmemelisin. İnanılmaz bir auran var. Değişken ama eğlenceli, mahcup ama cesur, bunun en çok yakıştığını düsündüğüm kişi sensin."

"Teşekkür ederim Tunahan, içten sözlerin için minnettarım. Sen de değişme olur mu?"

"Buna bir kere izin verdim Mayda ikincisi olmayacak."

"O zaman neye?"

"Sana." dedi, Tunahan.

"Sana." dedi Mayda. Ardından,

"Ee ne diyorsun? Bu işin altından kalkabilir miyiz? Yoksa bir iç mimar bulmalı mıyım?"

"Sakın Mayda! Sakın bana mimar deme!"

"Neden ki?" dedi, Mayda, gülerek "Gökhan aslında işini çok iyi..." derken, Tunahan sözünü kesti.

"Sakın devamını getirme Mayda. Resmen ürperti geliyor o herifin adını duyduğumda." dedi, suratını asarak. Mayda kahkaha ile güldü.

"Asmasana suratını. Takıldım sadece uyuz kene gibi bir şeydi o!"

"Ha ona da lakap buldun yani?"

"Ama seninkilerden iyi değil Tunahan."

"Olsun sen yine de söyleme."

"Cidden mi Tunahan? Lakabını mı kıskanıyorsun sen şu an."

"Kıskanma meselesi değil bu!"

"Ne öyleyse? Basbaya kıskandın Gökhan'ı."

"Söylemesene şunun adını! Bilerek mi yapıyorsun."

"Sen ciddisin."

"Evet, ciddiyim. Benden dayak yemediğine şükretsin!"

"O kadar yani."

"O kadar ve fazlası Mayda, bir daha muhattap oldun mu onunla?"

"Ben..."

"Sen ne Mayda? Yoksa konuştun mu?"

"Ben..."

"Yapmasana şunu, cevap vermek bu kadar zor olmamalı." dedi, laptopu masada ıittirerek kadehini alıp fondipledi ve sinirle masaya bıraktı.

"Ay Tunahan ne yapıyorsun? Dur!" diye, eline uzandı Mayda ama nafileydi kadeh bitmişti.

"Ee cevap?" dedi, Tunahan bir tık gergin tondan.

"Konuşmadım Tunahan." dedi, aksi aksi.

"İyi konuşma zaten!"

"İyi konuşmam." dedi, yine aksi halde "Ama sen istediğin için değil, ben hoşlanmadığım için!"

"Bir zahmet Mayda! Birde hoşlansaydın laflara bak."

"Ne varmış? Hoşlanabilirdim de."

"Zevkinden şüphe etmeye başlıyorum."

"Benim zevkim seni ne ilgilendirir."

"İlgilendiriyor Mayda görmüyor musun? Hala bana bu soruyu mu soruyorsun?"

"Saçmalama Tunahan."

"Ben mi saçmalıyorum. Apır sapır konuşan sensin."

"Apır ney?"

"Ona mı takılıyorsuın şimdi dedigim şeyi duymadın mı sen?"

"Aramızdaki enerjinin farkında değil misin cidden? Geldiğin günden hatta karşılaştığımız andan beri beynimi dırdırlarınla yerken, tatlığınla kalbimi çeliyorsun."

"Tunahan..."

"Ne Tunahan yalan mı?"

"Dırdırımdan bıkarsın diye umuyordum." dedi sakinleşmişti.

"Bıkmadım, bıkmayacağım da. Eğer bunu düşünüyorsan. Neden bana karşı koymaya bu kadar çaba harcıyorsun?" dediğinde, Mayda tokat yemiş gibi irkildi.

"Bunu görmediğimi mi sanıyorsun Mayda her şeyi görüyorum."

"Yapma Tunahan."

"Neyi Mayda?"

"Yapma... Beni bu kadar iyi tanımlama, böyle güzel ifade etme. Kalbimi hoplattırma, sözlerinle tavrınla. Beni kıskanma!"

"Neden Mayda? Bana tek bir geçerli sebep söyle? Bizi birbirimize bu denli çeken seye neden karşı koymaya calıştığını söyle bana?"

"Çalışmıyorum!"

"Öyleyse yaptığın ne! Senden hoşlanıyorum Mayda hem de karşı koyamayacağım bir şekilde. Senin de aynısını hissettiğini biliyorum ama sürekli inkar içindesin! Bana benden uzak durman için tek bir sebep söyle!"

"Kahretsin Tunahan!" dedi, bir hışımla bardağına uzanıp fondip yaparken.

"Bana şimdi cevap vereceksin Mayda kaçmak yok artık!"

"Kaçmıyorum Tunahan, kaçsam burada olmazdım! Kaçtığım sen değildin!"

"Seni yargılamıyorum Mayda, ikimizde geçmişte bir şeyler yaşadık. Adına aşk dedik, sevgi dedik ama yanıldık. Öyle değillerdi biliyorum. Bunu çok acı bir şekilde öğrendik. Farklı ülkelerde farklı insanlarla olsa da benzer duyguları yaşadık. Kalp kırıklığının ne demek olduğunu çok iyi bilirim. İçinde kalan yaradan kurtulmaya çalışmanın da ne demek olduğunu biliyorum! Seni anlıyorum Mayda..." dedi, son sözünü fısıldayarak söylemişti. Mayda'nın yüzüne düşen bir tutam saçını tutarak.

Mayda, ona bakarken saklamak istesede içinden geçen duygularını gözlerine yansıttığından o kadar emindi ki.

"Ben bizden bahsetmek istiyorum, geçmişten değil

"Ben bizden bahsetmek istiyorum, geçmişten değil. Gelecekteki şansımızdan, ben kayan bir yıldız yakaladım Mayda ve dileğimi diliyorum. Benim dileğime ortak olur musun?"

Göz pınarları sulanmaya başlayan Mayda'nın yüreği, tırtıldan kelebeğe dönüşüp kanatlarını ilk açtığı anı andırıyordu. Tunahan'ın sözleri karşısında suskunluğunu sürdürürken "Korkuyorum." diye fısıldadı.

Bakışlarını Tunahan'dan kaçırmıştı. Tunahan elleriyle yüzünü tuttu ve "Bana bak Mayda. Gözlerini benden kaçırma lütfen." dediğinde, Mayda bakışlarını Tunahan'ın derin mercan mavisi gözlerine kilitledi. Birbirlerine olan yakınlıklarının heyecanı ile kalpleri bir çarpmaya başlamıştı.

"Senin, o atarlı cesur tavrına aşık oldum ben Mayda şimdi bana korkuyorum mu diyorsun ve buna boyun eğmemi mi bekliyorsun. Üzgünüm bu sebep benim için yeterli değil." dedi dedi fısıldayarak başını eğdi.

Dudaklarını Mayda'nın yumuşak tüy gibi hafif hissettiren dudaklarına değdirdi. Cesarete ihtiyacı olduğunu anlıyordu. Ama ileri gitmek için iznine de ihtiyacı vardı. Bekledi, herhangi bir tepki vermesini bekledi Tunahan ama Mayda titrek bir nefes verdi... Beklediği tepkiyi alan Tunahan dudaklarına tekrar yaklaştı ve onu öpmeye başladı.

İnanılmaz bir duyguydu. Güneş gibi sıcak, yakıcı ve dünyadaki en güzel tatlı gibiydi tadı. Soluklanmak için bir nefes uzaklığında ayrıldıklarında Tunahan' ın ismi bahçede yankılandı. Sesin geldiği yöne döndüklerinde Tunahan, karşısında duran kişiye şok içinde baktı. Vücudundaki kaslar yay gibi gerildi. Bakışları bir anda öfke ile doldu. Sıktığı çenesindeki kasları seğirdi. Mayda' nın belini tutan eli kasıldı. Diğer elini yumruk halinde sıkıp yanında tuttu.

Bölüm buraya kadardı

Bölüm buraya kadardı... Okuduğunuz için teşekkürler. Yorumlarınızı ve düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız memnun olurum. :)

Peki bölümü nasıl buldunuz?

Bölüm sonu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Tunahan ve Mayda çatışması öpücükle taçlandı peki ya sonra neler olacak?

Tam da her şey yolunda derken gelen gizemli kişi kim olabilir?

 

Loading...
0%