Yeni Üyelik
3.
Bölüm

BÖLÜM 1(DUDAKTAN KALBE)

@nefelicalliope

 

GELİNCİK LU' BETÜ' L - AYN

 

DUDAKTAN KALBE

Gelincik, düğün yerine gidecekken ahırdan gelen sesle irkildi. Huysuzlanıp duran Beyaz'a bakmadan duramazdı. Teni ne kadar renklerin her tonuna inat beyazsa, kendi de o kadar inatçıydı. "Nuh der peygamber demez." diye, bildiklerinden atını görmesine izin verdiler.

Çocukluğundan beri at sırtında büyüyen babasının süslü kızına hediyesi olan atıyla arasındaki bağ, kimse tarafından sorgulanamazdı.

Gelincik ve Beyaz arasındaki bu bağ, zaman zaman gözle görülen, zaman zaman ise görünmez olan bir köprü gibiydi; bir tarafında Gelincik'in sevgi dolu bakışları, diğer tarafında ise Beyaz'ın sakin ve anlayış dolu duruşu vardı. Onların arasındaki iletişim, sözlerden öte, hislerin ve anlayışın derin bir dansıydı. Birlikte geçirdikleri zaman, atın adı gibi beyaz ve saf, Gelincik'in ise renkli ve coşkulu dünyasını birleştiriyordu. Gelincik için Beyaz sadece bir at değildi. O, yılların hatıralarını taşıyan, sevgiyle şekillenen yaşayan bir dosttu.

Atının yanına gittiğinde, "Beyaz'ım, neyin var senin? Neden huysuzluk ediyorsun? Hasta mısın yoksa? Yüreğimi hoplatıp ağzıma getirme benim." diyerek, o gür lekesiz süt beyazı yelelerini sevmeye başladı.

Atta onun huyundan suyundan almıştı. Kendi gibi inatçıydı. Yüz vermek istemiyorsa asla vermezdi ama bu öyle değildi. Beyaz'daki huzursuzluk Gelincik'e de bulaştı. "Hayır olsun benim hırçın Beyaz'ım, bu hayra alamet mi? Söyle bana böyle önemli bir günde senin içini sıkan ne?" diyerek, yine sevdi okşadı. Beyaz onu burnuyla dürttü. Bu hareketi ne zaman onun yanağına yapsa, Gelincik bilirdi ki at sürülmek isterdi.

"Tamam, istediğin bu mu? Sen yeter ki iste, biz de düğüne senle gideriz. Şimdi anladım derdini, burada yalnız kalacaksın diye sıkıntın, hadi o zaman." diyerek, onu hazırladı. Yularından tutup dışarıdaki ailesinin yanına gitti.

Annesi onu görür görmez, "Olmaz kızım, katiyen olmaz. O düğüne Beyaz'la gitmeyeceksin!" Kızının niyetini hemen anlamıştı.

Gelincik, dudaklarını büzerek babasına baktı. "Ama anne, çok huysuz."

"Sana olmaz dedim. Nesini anlamıyorsun?"

Gülerek, "Ben anlıyorum da Beyaz anlamıyor." Babası da bıyık altından gülmeye başladı.

"Hanım, dur sanki kızını bilmezsin."

"Kızımı da bilirim, seni de bilirim bey, sen yüz veriyorsun bir kere de hayır de! Olmaz de!" Burnundan soluyordu.

Babası düşünür gibi yaparken Gelincik'e çaktırmadan göz kırptı. Gelincik babasından aldığı bu gazla "Çınar abi biraz tutar mısın? Ayakkabımı değiştirip geliyorum." Uçuşan elbisesinin görüntüsünü, ardında bırakarak gözden kayboldu. Bir dakika içinde ayağına botlarını geçirip topuklularını da Çınar'ın eline bırakırken "Abi, bunu arabaya koyar mısın?" Annesinin kınayıcı bakışlarına aldırmadı.

"Tamam, süslü koyarım." Çınar kendini tutamadı ve güldü.

"Hepiniz yüz veriyorsunuz! Ne süslüsü, iki dakika süslü kalabiliyor da sanki!" Söylenerek arkasını döndü. "Dikkatli gel, beni merak ettirme. Beyaz'ın da senin de canına okurum yoksa yayla yolu tehlikeli olur." Şalının ucunu savurarak arabaya bindi.

"Onun süsü adında, gülüşünde gizli Hasibe Sultan." Yanından hızla uzaklaşmaya başlayan eşine yetişerek.

"Beyaz şanslı mısın sen, yoksa ballı mı?" Yularından tutup atın üzerine kusursuzca bindi.

Babası, "Dikkatli ol Gelincik, beni buna pişman etme." Arabaya binen eşinin yanına yerleşti.

"Ne zaman pişman ettim babacığım." Arkasından neşeyle bağırdı. Araçlar yola çıkarken Gelincik de atına komutu verdi.

"Beni nereye götüreceğini biliyor musun?" Eğilip kulağına fısıldayarak "Yaylamıza gidiyoruz Beyaz, sana bırakıyorum git bakalım özgürsün!" dediğinde Beyaz öne atıldı ve arabaları birer birer geçerek gözden kayboldu.

"Ah bu deli kız, yanlış olmuş bu bak ben sana diyeyim. Azıcık hanım olur, usturuplu olur kız dediğin ama bizimki nasıl asi, inatçı bildiğinden şaşmaz, şaşırtır! Hep siz yüz veriyorsunuz başına bir hal gelecek diye ödüm kopuyor bu başına buyrukluğu yüzünden!"

"Bir şey olmaz Allah'ın izniyle, at sürmeyi yeni öğreniyor değil ya hanım, sevdalılar onlar birbirine ben nasıl ayırayım bu iki küçük yüreği."

"Ben de bilirim aralarındaki bağı ama her şeyin zamanı var. Ay nerede görülmüş abisinin düğününe atla gelen kız kardeş!"

"Hasibe Sultan, tek derdimiz bu olsun. Kapatalım konuyu, bak nasıl uçtu gitti."

"Uçtu valla, nerede o, gitti mi görünmüyor da, hay Allah ne olurdu şurada gözümün önünde dursaydı, göz bebeğim."

"Üzülme hanım, çok değil az zaman sonra kavuşacağız." dedi, gülümseyerek elini eşinin sırtına teskin eder gibi koydu.

"İnşallah bey, inşallah."

Yaylada olacaktı düğün; Atlas abisi dar kapalı yerleri sevmezdi. Hem, Karadenizli dediğin düğününü yaylada yapardı. Uçsuz bucaksız bulutlarla buluşmadığı manzaradan başkasına manzara demezdi.

Yayla ona göre hazırlanmıştı. Eh, Karadeniz'in iki büyük ailesinin çocukları evleniyordu, ne de olsa. Sadelikten şaşmadan ama şıklıktan ödün vermeden hazırlanmıştı. Neredeyse tüm misafirler alanı doldurmuştu.

Yaylaya yakın, üzerinde taştan köprülerin olduğu o köprülerin dile gelse anlatacağı ne sevdalarla doluydu yaylanın etrafındaki ırmaklar. Gelinin kardeşi Narin, daha 12 yaşındaydı. Kuzeniyle oynaya oynaya farkında olmadan düğün alanından uzaklaşmıştı. Şen Yuva Köprüsüne gittiklerinde eşsiz manzaranın güzelliğinde kaybolmuşlardı. İstanbul'da yaşayan gelin, yeşili en fazla bahçelerinde görmüştü.

Narin, "Suyun kenarına da inelim Hazar." dedi, Hazar da dediğini iki etmezdi, kuzenini severdi ve onu kollardı. Aralarında üç yaş vardı.

Narin su kenarına indiğinde, o da peşinden gitti. Narin, berrak suyun şeffaflığından emin olmak istercesine dokundu. Avucuna aldığı suyu Hazar' a attı.

"Yapma Narin!" diye ona bağırdı. Narin şen bir kahkaha attı ve yine yaptı. Hazar kızmaya başladı.

"Yapma diyorum Narin!" dedi ısrarla yüzüne çarpan su damlalarına karşı koymaya çalışırken, Narin' i tutup çekmek istedi ama tutamadı. Narin gözlerini kocaman açarak ellerinden kayıp suya düştü.

Tam o sırada deli gibi bağırmaya başladı. Narin, yüzmeyi çok iyi bilmezdi. Çığlıkları düğün alanından duyulabilirdi lakin müzik sesini bastırıyordu. Ona ulaşmaya çalıştı ama ulaşamadı. Korkudan aklını yitirmek üzereyken Gelincik' i at sırtında köprüden geçerken gördü.

Çılgınlar gibi el kol hareketi yaparak, onu durdurdu.

"Abla Narin, Narin suya düştü." dedi, feryat ederek suda çırpınan Narin' i gösterdi.

Hiç düşünmedi Gelincik "Hemen git haber ver. Çınar' ı bul, Atlas'a söyle yardıma gelsinler." dedi, telaşlı sesiyle ve gözlerini suya Narin' in düştüğü yöne çevirdi. Ayakkabılarını çıkartıp fırlattı ve suya atladı. Serin su, bedenini sardığında, Narin' i kurtarmak için harekete geçti. Suyun yüzeyine yayılan halka halka dalgaların ritmi, o anın gerilimini arttırdı. İçindeki heyecan ve adrenalin patlamasıyla birlikte Gelincik, Narin' in olduğu yere bakarken, içinde bir kararlılık ve cesaret uyandı. Hiç düşünmeden suyun içine daldı.

Atlas'ın en yakın arkadaşı Emirhan, o sırada düğün alanına geliyordu. Aracıyla geçtiği sırada hızla yanından at üstünde beyaz tenine inat can çekişen kırmızı ipek elbisesiyle geçip giden kızı gördüğünde hayal gördüğünü düşündü.

Sütten ak atın üzerinde, kandan kırmızı elbiseyle uçan bir melekti sanki gördüğü. Gözlerini kırpıştırıp açıp kapayıncaya kadar kız yok olmuştu sanki.

Köprüye geldiğinde, şoförüne arabayı durdurmasını söyledi. Gördüğü meleğin atı oradaydı ama kendisi yoktu. Hemen arabadan inip etrafı taradı. Suda çırpınan kızı ve ona ulaşmaya çalışan az önce yanından atıyla geçip giden kızın suyun içinde ona ulaşmaya çalıştığını gördü.

Hiç tereddüt etmeden, onlara yardım etmek için suya atladı.

Serin su bedenine çarptığında, bir an için her şey durdu. Gözleri, Gelincik'in sakin ama kararlı hareketlerini izlerken, onun cesaretine hayranlıkla baktı.

Gelincik'in ani hamlesini izlemişti. İçinde bir endişe ve merak uyandı. Gözleri, onun hızla suya atlayışını izledi, ardından hiç tereddüt etmeden kendisi de suya atladı. Su, bedenini sararken, o anın heyecanı ve olağanüstü bir durumda hissettiği güç, onu etkisi altına aldı.

Karadeniz hırçındır, bir dakika önce güzelliğiyle seni büyüleyip içine alır, bir dakika sonra içine aldığı yerden dibe fırlatır. Ne olduğunu anlamanıza izin vermez. Sorgulatmaz kendini, ruhu karadır. Dipsiz kuyu derler ona; aldığını kolay kolay vermez.

Gelincik, "Narin, geliyorum. Çırpınma canım, kendini rahat bırak. Serbest bırak vücudunu," dese de Narin, onun söylediklerine anlamayan gözlerle baktı. Gelinciğin aklı yerinden çıkacakmış gibiydi. "Ya ona bir şey olursa." dedi içinden, bir yandan da dalgalarla boğuşurken yorulduğunu hissetti.

Ama asla pes etmezdi. Etmeyecekti. Pes etmek onun lügatında hiçbir zaman olmamıştı.

Beyaz' ı, kendine alıştırmak için kaç defa sırtından attığının sayısını bilirdi. Yüzlerce kez denemiş, vazgeçmemişti. Ancak pes etmediğinde gönlüne gireceğini biliyordu.

Emirhan, yüzerek onlara ulaşmaya çalışırken, "Ne gözü kara bir melek, hiç düşünmeden suya atladı. Nasıl bir kadın bu!" dedi, Gelincik ardından geleni görmüyordu. Gözünü Narin' den bir an olsun ayırmıyordu.

"Abla, artık dayanamıyorum." diye bağırdığında, Gelincik belki daha hızlı ulaşabilirim düşüncesiyle kendini akıntıya bıraktı.

O sırada Hazar, Atlas' ı ve Çınar' ı arıyordu. Onları gördüğünde koşarak yanlarına gitti. Nefes nefeseydi. Konuşmaya mecali kalmamıştı. Kendini sakinleştirmeye çalışarak kuruyan boğazını tuttu.

"Narin! Narin suya düştü!" dedi panikle.

Atlas' la Çınar önce birbirlerine sonra Hazar' a baktı. "Ne diyorsun sen Hazar? Nerede söyle bize nerede?" dedi, Atlas "Gelincik ablam da suya atladı." dedi, zar zor iki büklümdü. İkisi de panik içinde koşmaya başladılar. Su kıyısına geldiklerinde kimseyi göremediler.

Akıntıyla beraber iyice yorulan Gelincik, son bir gayretle Narin' e ulaşıp onu tam battığı yerden çekip aldı. "Narin, canım Narin!" diye seslenip bağırdı ama Narin duymadı.

Su üstünde kalmaya çalışarak etrafına bakındığı sırada ne yapacağını düşünürken, "Allah'ım yardım et! Lütfen Allah'ım, henüz çok küçük!" diye Allah'a yakarırken güçlü bir kol onu bileğinden yakalayıp sımsıkı tuttu.

Gelincik, afallayarak eline tutunan tanımadığı o ele, sonra da yüzüne baktı.

Gelincik, Narin' e ulaştıktan sonra suyun içinde doğrulduğunda, Emirhan ona yardım etti.

"Tuttum seni göz bebeği." dedi, Emirhan.

3 kelime 19 harften oluşan bu cankurtaran, duamın kabulü olmuştu.

Kim olduğunu bilmediği adama sıkı sıkıya tek koluyla sarıldı. "Lütfen, yardım et, çok su yuttu. Kendinde değil!"

"Onu bana ver!" dedi, emreder gibiydi yumuşak ama erkeksi sesi.

Tedirgin gözlerle, adamın simsiyah dipsiz kuyuya benzeyen gözlerinin içine baktı.

Emirhan, göl gibi belirsiz gözlere baktı. Kendinden emin bir ses tonuyla, "Sizi asla bırakmayacağım." dediğinde, Gelincik başını tamam der gibi hareket ettirdi.

Narin'i ona verdi. Tek eliyle Narin' i tutan Emirhan, diğer eliyle Gelinciğin belinden tutup onu kendine çekti.

Emirhan hemen yanındaydı. İkisi, suyun içinde birbirlerine bakarken, etraflarındaki dünya adeta donmuş gibiydi. Gözlerindeki bakışlar, derin bir anlayış, sevgi ve hayranlıkla doluydu. Bu an, ikisinin de kalplerinin ilk kez birbirine doğru çarpmaya başladığı andı. Suyun serinliğine aldırış etmeden aralarında bir bağ oluştu ve o an, ikisinin hayatında unutulmaz bir iz bıraktı.

"Korkma, buradan çıkacağız." diyerek, kıyıya doğru yüzmeye başladı.

O sırada Atlas ve Çınar da koşarak, ırmak boyunca akıntıyı takip ederek suda Gelincik' i ve Narin' i arıyorlardı. Beyaz da yol gösterir gibi onların önünden gidiyordu.

"Abi, Beyaz'ı takip edelim. O yerini bilir."

"Tamam." dedi Atlas, kasılan çenesi kırılmak üzereydi. Yüreği ağzında, dehşet içinde korkuyla koşuyorlardı.

Hazar, diğer herkese de haber vermişti. Düğün alanı yangın yerine döndü. Herkes ırmağa koştu.

Emirhan, kollarında sıkı sıkıya tuttuğu iki meleği de sudan çıkardı.

"Sen iyi misin?" Emirhan'ın dikkati, karşısında duran genç kadına takıldı.

"İyiyim, ben iyiyim." dedi, Gelincik öksürüyordu. Kabına sığmayıp deli gibi çarpan yüreğine elini götürdü. En çok hangisi için çarptığından emin olmak istercesine.

Gelincik, kendi içinde bir maceranın eşiğinde olduğunun farkında olmadan, cesurca atladığı sudan çıktığında kalbinin sahibini bulmuştu ama bunun henüz farkında değildi.

Gelincik, içinde yükselen heyecanıyla neşeyle dolan kalbini anlamaya çalıştı. Gözleri, önünde uzanan serin sulardaki gizemli maceraya odaklanmıştı. Emirhan' ın ona olan ilk temasıyla birlikte kalbinin ritmi hızlandı, adrenalin vücudunu sardı. Düşüncelerinden sıyrılıp,

"Narini kurtarmamız lazım, lütfen Allah'ım yavrum, ona bir şey olmasın!"

"Olmayacak." dedi Emirhan, "Narin' e suni teneffüs yapmaya başladı."

O sırada Gelincik, içinden hem dua ediyor hem de onu izliyordu. Öksürmesi bir türlü durmuyordu ama önemsemedi.

Olayı duyup geride kalan aile üyeleri çoktan ambulansı, polisi ve itfaiyeyi yardım için aramışlardı.

Gelincik onu izlerken, "Ne yaptığını biliyor gibi duruyor." dedi içinden.

"Sen, sen ne yaptığını biliyor gibisin." dedi, ona kekeleyerek.

"Evet, biliyorum. Merak etme kendine gelecek." dedi, şiir gibi sesiyle.

Suni teneffüse devam ederken, Narin' i ters çevirdi. Narin öksürmeye başladığında ağzından sular çıktı.

Gelincik, hışımla önce Narin' e eğildi. "Narin, canım Narin? Cevap ver, iyi misin? Nefes al kızım."

"Sakin ol, ona zaman tanı, daha iyi olacak ama yine de hastaneye gitmesi lazım." dediğinde, Gelincik yine öksürmeye başladı. Emirhan ona şüpheyle ve dikkatle baktı.

"Tamam, hadi, onu da alıp gidelim." dediğinde, Narin kıpırdanarak öksürdü. "Gelincik abla." dedi zor bela yattığı yerden.

"Gelincik..." dedi, Emirhan fısıldayarak ismini tekrar etti.

"Canımın içi, çok şükür seni buradan götüreceğim. Tamam mı?" dedi, usulca.

Narin, adı gibi narince başını salladı. Hala küçük küçük öksürüyordu.

"Gidelim hemen, doktor görsün." diyerek, ayağa kalkmaya çalışan Gelincik' in nefesi kesildi. Bir anda yere yığıldı. Farkında değildi, ama o da su yutmuştu.

Emirhan, hiddetle bağırmaya başladı. Onu sarsarak "Gelincik! Gelincik bir şey söyle bana lütfen!"

"Sakın, sakın, sakın!" dedi, kendi kendine hemen ona da suni teneffüs yapmaya başladı.

O, suni teneffüs yaparken geriden Atlas ve Çınar koşarak yanlarına geldiklerinde, şok içinde bakakaldılar. Yerde yatan Narin' e, Gelincik' e ve Emirhan' a bakıyorlardı.

Atlas ellerini saçlarına götürerek hışımla çekiştirdi. "Emirhan, ne oluyor? İyiler mi? Bana iyi olduklarını söyle!" dedi, bağırtısı karşı kıyıya çarpıp kendisine geri dönmüştü.

Çınar da bağırıyordu. "Gelincik, canım benim kardeşim." Sesi ağlamaklıydı.

İkisi de Emirhan' ın onlara hiç bakmadan ilk yardıma devam etmesini dehşet içinde izledi. Atlas korku dolu bakışları ve titreyen küçük bedeniyle onlara bakan Narin' in yanına oturdu. Onu kucağına alıp "Korkma Narin, korkma canım, geçti." dedi, bir yandan da ceketini çıkartıp üzerine örttü.

Çınar "İyi misin ablacım? Ses ver, bir sesini duyalım?" dedi çaresizce.

"Ben iyiyim, ama Gelincik abla o iyi olacak mı?" dedi, ağlayarak, "Beni o kurtardı."

Emirhan, son bir kez daha suni teneffüs yaptı, sonra Gelincik' in ince bedeninin üzerinde hafifçe doğrulup bekledi. Onu yan çevirdi.

Sanki dünya sessizliğe bürünmüştü, o an kimseden çıt çıkmıyordu. Beyaz hariç. Beyaz huysuzlanarak sesler çıkarıyordu. Gelincik'in başına gelmişti, o da burnuyla yanağına dokundu. Emirhan bir an şaşırdı, tam müdahale edecekti, Atlas "Bırak, dokunma ona bırak yapsın." Sesi o kadar kısıktı ki, son bir umuda tutunurmuş gibi Beyaz' a tutunuyordu.

O saniyeler içinde Gelincik öksürmeye başladı. Pembeden mora dönen dolgun dudaklarından farkında olmadan yuttuğu sular çıktı. Gözlerini bir anda açtığında karşısında duran iki dipsiz kuyunun karanlığıyla karşılaştı. Sırılsıklam olmuş, ipekten incecik vücudunu saran elbisenin içinden taşan bembeyaz bacağını kıpırdattığında, "Bu haldeyken dudaklarımın bu denli kavruluyor olması normal miydi?" diye düşündü. Bir çift siyah gözün içine bakarken dudaklarını birbirine bastırdı.

Kar gibi beyaz, pamuk gibi yumuşak teninin içinde yemyeşil ormanda kaybolmuş gibi bakan bir çift gözle karşılaştığında, derin bir nefes alıp "Şükürler olsun, şükürler olsun." diye mırıldandı dili. Sessizleşen dünyanın sessizliğini yırtarcasına konuşmuş, sözlerini havaya bırakmıştı.

"Çok şükür." dedi Atlas, tuttuğu nefesi bırakarak.

"Gelincik, canım benim, iyi misin? Ses ver süslüm?" diye sordu Çınar.

Gelincik, dipsiz kuyuların içinde kaybolmuş olan sesini arıyordu. Acıyan boğazını tutarak yutkundu. Doğrulmak istercesine bir hamle yaparak kımıldadığında, Emirhan Çınar' dan önce onun kopacakmış gibi duran belinden tutup yardım etti.

"İyi misin?" diye sordu, tok ve derinden gelen bitkin sesiyle. Her zerresiyle kavrulan dudaklarını birbirine bastırdı. Dudaklarındaki ateş, kalbine de dokunmuş hızlanmasına sebep olmuştu.

O anda, dünya etrafında dönerken, zamanın durduğunu hissetti. Gözleri, Gelincik'e doğru çekildi ve bir an için etrafındaki her şeyi unuttu. Gelincik'in zarif duruşu ve sakin gülümsemesi, onun içinde bir fırtına başlattı. Saçları, rüzgarın kollarında dans ederken, onun doğal güzelliği gözlerini kamaştırdı. Emirhan, adım adım Gelincik'e doğru ilerlerken, kalbi hızla atmaya başladı. Onun yakınında olmak, adeta bir büyü gibi etkisi altına aldı. Bu an, Emirhan'ın hayatında bir dönüm noktasıydı. O anda, Gelincik'in güzelliği ve zarafeti karşısında kendini kaybederken, kalbinin yeni bir yola girdiğini hissetti.

Gelincik başını hareket ettirdi. Bulamadığı sesine içinden söylenerek, "Neyim var benim, neden konuşamıyorum?" diye düşündü. Lal olan dilinin sebebini hala ona pür dikkat bakan bakışlarda aradı.

Emirhan'ı gördüğü an, adeta zaman durmuş gibiydi. Onun güçlü duruşu ve derin bakışları, Gelincik'in içinde derin bir etki yaratmıştı. Gözleri, Emirhan'ın yüzündeki her detayı yakaladı. Nazik gülümsemesi, gözlerindeki derinlik, saçlarının rüzgarda hafifçe dalgalanması... Bu an, Gelincik'in kalbinin bir kez daha ona ait olduğunu fark ettiği an oldu. Heyecanla nefes alırken, etrafındakileri unutmuş gibiydi, çünkü gözleri sadece Emirhan'la doluydu. O an, Gelincik'in hayatının dönüm noktasıydı ve o anda bir başka dünyaya adım atmış gibi hissediyordu.

Çınar hemen yanındaydı. Elinden tuttu. "Gelincik, konuşsana bir şey söyle, iyi misin?" dediğinde öksürerek, "İyiyim abi, Narin?" diye sordu hemen.

"Narin iyi."

Beyaz usulca yanlarına yaklaştı, Gelincik' e burnunu sürttü.

"İyiyim, Beyaz benden öyle kolay kurtulacağını sanıyorsan yanılıyorsun." dedi, tebessüm ederek.

Emirhan hayretle onların arasındaki bağı izledi. Tanıdık gelen bu bağla tebessümü yüzüne yayıldı.

Atlas ve Çınar da kardeşlerine sıkı sıkıya sarıldılar. O ana kadar kendilerini tutmuşlardı ama canlarından can gidecekmiş gibi sabırla nefes almasını beklemişlerdi. İki adamın da gözünden hiçte yabancısı olmadıkları yaşlar aktı.

"İyisin, iyisin, nefes alıyorsun. Beyaz' a laf bile yetiştiriyorsun." dedi Çınar, gülmekle yetindi. Konuşmaya mecali yoktu.

"Abi?" diye sordu Gelincik.

Ona sarılan kollar öyle güçlüydü, öyle sıkıyordu ki Gelincik' i.

"Şu Karadeniz'in yırmağu beni boğamadu ama siz iki deli boğacasunuz." dedi, öksürerek gülümsemeye çalıştı.

"Haklısın süslü. Abi, bırak darladuk kızı."

Emirhan varlığını hatırlatırcasına "Arabam burada, hemen hastaneye gitmeleri lazım. Ne olur ne olmaz." dediğinde, üç kardeş de aynı anda bakışlarını ona çevirdi. Gelincik titriyordu.

Atlas "Doğru diyorsun Emirhan, hadi gidiyoruz." dedi, Narin' i kucağına alarak ayağa kalktı.

Çınar da Gelincik' e yeltendi hemen kucağına almak için ama Gelincik;

"Ben iyiyim abi, yürüyebilirim." diyerek, onu durdurdu.

"Yürümesen daha iyi olur." dedi, Emirhan onu kendi kucağına alma isteğine gem vurarak.

Gelincik, ciddi bakışlarının içinde gizlenen endişesini ve başka bir şeyi daha görmüştü.

"Evet, inat etmeyi bırak da gel buraya." dedi, Çınar ceketini çıkartıp üzerine örterek onu kucağına aldı.

Hep birlikte arabaya doğru köprünün oraya gitmeye başladılar. Biraz yol gittikten sonra onları aileleri ve davetliler karşıladı. Hepsi endişeden ölüp ölüp dirilmişti. Karşılarında onları sağlıklı görünce nerdeyse sevinçten havaya uçacaklardı.

Atlas, herkesi sakinleştirip, "Hastaneye gitmeleri gerek. İyiler ama bakılması lazım." diyerek tüm karmaşaya sakin ama kararlı bir şekilde nokta koydu.

Emirhan'ın arabasının yanına gittiklerinde, Gelincik peşlerinden ayrılmayan Beyaz' a baktı.

"Beyaz, gel buraya, korkma, iyiyim ben. Abi, beni yere bırakır mısın?"

Çınar itiraz edecek gibi oldu ama Gelincik ona öyle bir baktı ki onu bırakmak zorunda kaldı. Tüm bu olanları Emirhan dikkatle izliyor ve hafızasına kazıyordu.

Elini Beyaz' ın yelesinde gezdirdi. Beyaz, burnunu yanağına sürttüğünde Gelincik başını ona yasladı. "Ne demiştim ben sana, merak etme öyle kolay pes etmem."

"Abi, Beyaz ne olacak? Biliyorsun onu kimseye emanet edemem." dediğinde, Atlas,

"Tövbe estağfurullah, hala Beyaz diyor. Gelincik, bin şu arabaya hadi, inatlaşmanın sırası değil." dedi, gerçekten de endişeliydi.

"Henüz inatlaşmaya başlamamıştım." dedi, gözlerinin altından abisine bakarak.

"Başlayacağını herkes biliyor."

"Biliyorsanız o zaman ne diye durdurmaya kalkıyorsunuz?"

"Gelincik, yapma." dedi Çınar.

"Sana sordum abi, Beyaz ben gidince ne olacak?"

"Tamam, lan, tamam, ben Beyaz' ı eve götürüp öyle hastaneye gelirim."

"Tamam, şimdi oldu." dedi Gelincik öksürerek.

"Bir de iyiyim diyorsun!" dedi Atlas öfkeli bir şekilde.

Emirhan öksürür gibi yaptı. "Atlas, gitmemiz lazım."

Atlas bir anda onun varlığını tekrar fark edip, "Emirhan, kardeşim sana ne kadar teşekkür etsem az, can borcum var sana sağ ol. Onları hayatta tuttuğun için var ol."

"Can borcun yok Atlas, konuşma böyle." dese de Atlas itiraz etti.

"Var hem de iki can borcum var!" dedi. O sırada ambulanslar geldi.

Gelincik abisine dönerek, "Hastaneye gitmeme gerek yok bence."

"Gelincik! Attırma damarımı!" diye, kükredi Atlas.

"Sen ve o güzel damarın." dediğinde, Emirhan dudaklarını birbirine bastırsa da gülüşünü saklayamadı. Gelincik kaçamak bir bakış attı.

"Bak, hala konuşuyor."

"Benim damarımı hafife alma istersen abi, hatırlatayım dedim."

Emirhan içten içe gülümsüyordu. Az önce ölümden dönen kız abisine kafa tutuyordu. Hem, bunlar hangi damardan bahsediyordu ve bu damardan kaç çeşit vardı?

"Heh, siz ikiniz yiyin birbirinizi burada, aferin tam zamanı ya zaten!" dedi Çınar abisine bakarak. "Narin' i ver." dedi; o sırada ambulanstaki sağlık görevlileri de yanlarına gelmişti.

Narini alıp ambulansa yerleştirdiler. Gelinciğe dönüp, "Siz de böyle gelin lütfen." dedi sağlık görevlisi.

Gelincik huysuzca mecburen gitti. Onlar önden, aileleri peşlerinden hastanenin yolunu tuttular. Emirhan da kendi aracına binerek onları takip etti.

"Son Söz"

"EMİRHAN KARAHANLI"

Gelincik, ambulansa binmeden hemen önce ki yaşanan kargaşada Emirhan ilk defa hislerine kulak verdi. Onu ilk defa gördüğü andan şu ana kadar yaşadıklarını düşündü.

"Zarif duruşu ve güzelliğiyle bütünleşen gülümsemesi, Emirhan' ı derinden etkiledi. Gözleri, Gelincik'in her hareketini takip ederken, kalbi hızla atmaya başladı. Saçlarının rüzgarda hafifçe dalgalanışı, onun doğal güzelliğine ayrı bir çekicilik katıyordu. Emirhan, Gelincik' in yanına yaklaştığında, heyecanla dolup taşan duygularıyla başa çıkmaya çalışmıştı. Onun varlığı, onda bir tür büyülü etki yaratmıştı; adeta dünyanın geri kalanı onların etrafında kaybolmuştu. Bu an, Emirhan'ın hayatında bir dönüm noktasıydı ve o anda Gelincik' e aşık olduğunu bilmese de kalbinin bırakılacak bir hazine gibi olduğunu hissetti."

"GELİNCİK ULUSOY"

Yaşanan karmaşada herkes bir şeyler söylerken Gelincik, kendi iç dünyasına daldı.

"Birden bire ortaya çıkıp kalbinin ritmini değiştirebilen adama baktı. Gözleri, Emirhan'a doğru kaydı ve bir anda kalbi hızla atmaya başladı. Emirhan'ın duruşu, onun içinde bir fırtına başlattı. Derin bakışları, Gelincik'in iç dünyasına doğru yolculuğa çıkmasını sağladı. Saçları, hafif rüzgarla dans ederken, onun doğal güzelliği ile büyülendi. Gelincik, adım adım Emirhan'a doğru çekildiğini hissetti ve içindeki heyecanı dizginlemeye çalıştı. Onun yanında olmak, adeta bir masalın içine adım atmış gibi hissettirdi. Bu an, Gelincik'in hayatında bir dönüm noktasıydı. O anda, Emirhan'ın varlığı karşısında kendini kaybederken, kalbinin yeni bir yola girdiğini hissetti."

DEVAM EDECEK...

Bölüm sonu, ilk bölüme dair yorumlarınız neler?

Okumaya başladığınız tarihi de buraya bırakır mısınız?

 

Loading...
0%