Yeni Üyelik
3.
Bölüm

BÖLÜM 1 (Aile)

@nefelicalliope

Bölümlerle ilgili kısa bir açıklama yapmak isterim; İlk bölümler size kısa gelebilir bu durum sizi yanıltmasın. Bölümleri ilk başlarda özellikle kısa tuttum. Asıl hikayenin başlangıcı ve geçiş süreci ayrıca karakterlerin olaylara dahil olması ile ilgili böyle olması gerekiyordu. Bilginize, kurgu sizi okudukça içine alıp ilgiyle devam etmenizi sağlayacak.

İlk bölümler kısaymış yazar yazmak için yazmış sadece diye düşünenler için yeterli bir açıklama olduğunu düşünüyorum. Bölümler kısa deyip pes eip gitmeyin olur mu hemencik:))

 

Buraya okumaya başladığımız tarihi yazalım mı? 🎈✨🔥

MUHTELİF ZAMAN YILDIZI SÜREYYA' YI SEVECEĞİNİZİ UMUYORUM. BENİM İÇİN MUHTELİF ZAMAN YILDIZI SÜREYYA' YI SEVEREK OKUMANIZ HER ŞEYDEN ÖNEMLİ ELBETTE AMA YILDIZLARINIZ ⭐️ VE SATIR ARASI YORUMLARINIZA DA TALİBİM... 🌟 YORUMLARDA BULUŞALIM. 🪐 MZYS ' ya OLAN DESTEĞİNİZİ GÖRMEK BENİ HEP MUTLU AYRICA MOTİVE EDECEKTİR.

O muhteşem sabah, sıcacık yuvamda uyanmamla başladı. Üniversitede geçirdiğim keyifli ve yoğun dört yılın ardından yüksek lisansımı Paris Sanat Koleji'nde tamamlamıştım. Paris'te eşsiz anlar yaşamıştım. Staj için yurtdışına adım atma hayalimi gerçekleştirmiştim. Sevdayla bağlandığım alanım beni gururlandırırken, bu yolda ilerlerken içimdeki mutluluğu hissediyordum. Kimseye ihtiyaç duymadan ne istediğimi biliyordum. Elbette zor zamanlar yaşadım ancak kararlılığım ve tutkum hiç eksilmedi. Ailemin sevgisi ve desteği, beni çok mutlu ederken, her zaman yanımda olan sıcak yürekli dostlarımın varlığı da benim için paha biçilmezdi.

Esma, Paris'te yaşıyordu ve bu iki yıllık serüvende bana çok desteği oldu. Esma, kimyager kimliğinin ardında parfüm yapma hayaliyle yanıp tutuşuyordu ve bu arzusu için Paris'e adım atmış, kendine bir yer edinmiş ve iş bulmuştu. Benim Paris'teki macerama rehberlik ederek başvurularımı yapmamı sağlamıştı. Yarın, yani hafta sonu İstanbul'a dönüş planları yapıyordu. Onun gelişiyle birlikte veda yemeğimizde buluşacak, sevincimize sevinç katacaktık. Çünkü staj başvurum olumlu yanıtlanmıştı. İçim coşkuyla dolarken bu mutluluğu sevdiklerimle paylaşmanın heyecanıyla yanıp tutuşuyordum. Önce kahveye ihtiyacım vardı. Günaydın o vakit!

Sabahın aydınlığıyla, günlük işlerimi hallettikten sonra annemin mutfakta kahvaltı hazırladığını düşünerek yanına indim.

Ona sarılarak, "Günaydın annem."

"Günaydın deli kızım, ay dur ellerim dolu." Onu, umursamadan gülümsedim.

"Babam çıktı mı?"

"Ee uykucu, babanın bu saate kadar evde kaldığı nerede görülmüş?"

"Haklısın. Abimler ve Leyla'lar geliyor değil mi?"

"Evet, Süreyya tabii gelecekler. Senin içinde bizim için de geri sayım başladı. Ah kızım şurada gitmene kaç gün kaldı." Annem hüzünlüydü, bu hakikatin farkındaydım. Onun içsel dünyasından, duruşundan, sesinden bu gerçeği okuyabiliyordum. Aynı zamanda onun benim için çok sevindiğini biliyordum. Çünkü anneciğimin, hayallerimi gerçekleştirdiğimi ve bu uğurda yürümemin değerini çok iyi anladığını biliyordum.

Yüksek lisans için evimden ve ailemden ayrılmak hepimiz için zorlu bir süreçti. Biz, birbirine sımsıkı bağlı bir aileydik. İlk olarak abim Ahmet Kağan evlenmişti ve Göktuğ adında tatlı bir oğlu olmuştu. Ardından kız kardeşim Leyla da evlenmiş, prenses gibi bir kızı dünyaya gelmişti. Herkes hayatını kurmuş, mutlu ve güzel evlilikler yapmıştı. Ancak benim hala evlenme gibi bir düşüncem yoktu; önceliklerim farklıydı.

"Hadi kahvaltıya Süreyya, oyalanma daha akşam için hazırlık yapacağım."

"Tamam, minik annem."

Hala annemin küçük prensesi olduğum günlerdi. Annemle olan bağımız eşsizdi, babamı da seviyordum. Onlar, bana bu hayatta en çok değer verenlerdi. Onları çok ama çok özleyecektim...

Kahvaltı sonrası bahçeye çıktık, kahvelerimizi yudumladık. Havada bir tazelik vardı ve manzara büyüleyiciydi.

Evimiz Kavacıktaydı, kocaman bahçesi vardı. Annem, bahçeyle ilgilenmeyi çok severdi. Bir şeyler ekmeyi, toprakla haşir neşir olmay bayılırdı. Ben de öyle. Her hafta bahçeyle ilgilenmeye gelen Hüseyin amca, ''Bana bir iş bırakmıyorsunuz Münevver Hanım.'' diye tatlı tatlı söylenirdi. Annem, kahvesinden bir yudum alıp ayaklanmıştı. Kesin yine solan bir yaprak ya da üzgün olduğunu düşündüğü bir çiçek gözüne ilişmişti.

''Anne, yine ne oldu? Nereye?''

''Ee, kızım baksana küsmüş bu boynunu bükmüş.''

''Sevgisiz bıraktın muhtemelen.''

''Süreyya! Bak kızdırıyorsun beni yine! Nerede görülmüş benim onları sevgisiz bıraktığım, baksana şunların güzelliğine."

Gülmeye başladım. ''Anne.''

''Ama öyle kızım.''

''Yok yok ilgisiz kalmışlar. '' Anneme takılmak beni eğlendiriyordu.

''Deli kız, uğraşıyorsun benimle yine. Özleyeceğim seninle bahçe sohbetlerimizi.''

''Merak etme anne, seni Paris'e gittiğim zaman da rahatsız edeceğim, söz!''

''Her zaman Süreyya, her zaman edebilirsin sevgili kızım.''

''Annem, gel buraya bir yanak ver hemen!''

"Canım kızım benim, gel sana güzelce sarılayım pamuk kokulum. Hadi ama işler beklemez, Sevinç Hanım birazdan yardıma gelir. Ben içeriye giriyorum.''

Annem, beni bahçede bırakıp eve girmişti. Ben ise sessizliğin ve manzaranın büyüsünü daha fazla hissetmek istedim. Birkaç saat içinde ev, adeta rengarenk balıkları andıran bir nehir yatağına dönecekti. İlk olarak Leyla ve prenses Zeynep Hanım geldi. Eniştem akşama doğru gelecekti. Zeynep, üç yaşındaydı; neşeli, hiç yerinde durmayan ve son derece sevimli bir kızdı. Hemen üzerime atladı. Onu çok özleyecektim... O masum kokusunu içime çektim. Derhal prenses oyunu oynamak istedi. Tahmin edin, nerede? Zeynep, benim kıyafetlerime, takılarıma ve makyaj malzemelerime büyük bir ilgi duyardı. Hazine kelimesinin anlamını bilmiyordu fakat odama adım attığı anda gözleri parlar, ağzı açık kalır, sevinçten ne yapacağını şaşırır neşeli çığlıklar atardı.

''Feyay teyçeeeeeee bana goçteyçeneeee.'' İsmim onun için böyleydi.

''Neyi tatlım?''

''Yeni ciciyeyiniiii.''

''Gel buraya prenses.'' Zeynep'i kucağıma aldım, ellerinden tutarak kendi etrafımızda dönmeye başladık. En sevdiği şeylerden biriydi. Şahane bir kahkahası vardı. Annem, "Gülüşü sana benziyor. Küçük yaramazlıkları da.'' derdi. Kaç tane rujumun mahvolduğunu saymıyordum artık. O sırada aşağıdan sesler duydum, sanırım abimin eşi Serra, Göktuğ Yusuf' la beraber gelmişti. Göktuğ beş yaşındaydı. Muhtemelen abim de akşam gelecekti. Zeynep'le birlikte aşağıya indim.

''Beni de al Süreyya hala, beni de al.''

''Tatlım dur bakalım, kollarım o kadar güçlü mü?''

''Güçlüsün Hala güçlü.''

Herkes güldü. "Öyle mi ufaklık?''

''Göktuğ gel bakalım, kocaman sarılalım.''

Leyla ve Serra aynı anda güldüler. "Süreyya'yı yormayın çocuklar.''

Sonrasında, Leyla ve Serra ile birlikte oturup biraz konuştuk. O sırada çocuklar da anneme seslenerek mutfağa geçtiler. Akşam olmuş annem masayı, yemekleri, her şeyi Serra ve Leyla'nın da yardımlarıyla halletmişti. Babam ve abim beraber geldiler. Biraz sonra da eniştem Mehmet geldi.

Babam, torunlarının geleceğini bildiği için eli boş gelmemişti. Onları, şımartmayı severdi. "Neredeymiş benim güzel torunlarım?'' Babam seslendiği anda çocuklar, mutfaktan fırlayarak çıktılar. Hediyelerini alıp merakla açtılar.

O sırada annem ''Hikmet Bey, hadi masaya geçelim artık her şey hazır.'' dedi. Herkes masadaydı. Keyifli, güzel bir yemek yenmişti. Sohbetler, gülüşmeler yemek boyunca devam etmişti. Yemekten sonra herkes evlerine gitmişti. Yolculuk Pazar günüydü. Yarın da Esma Paris'ten geliyordu. Esma ile birlikte, arkadaşlarımla vakit geçirecektim.

Esma&Paris Yolculuğu

CUMARTESİ

Esma saat 14: 00' de havaalanında olacaktı. Aksam 18: 00' de toplanacaktık . Cumartesi trafiğini göz önünde bulundurup ona göre hazırlanmalıydım. Geç kalmaktan hoşlanmazdım, ama hep geç kalırdım. O yüzden erken kalkmış, çoğu işimi halletmiştim. Valizlerimi hazırlamış, kitaplarıma da ayrı bir valiz yapmıştım. Okumayı çok severdim, okumak için zaman ayırmak benim için ayrı bir keyifti.

Sonra duşa girmiş hazırlanmıştım. Saat 17: 00 gibi çıkmaya hazırdım. Annemle vedalaştım ve evden çıktım. Cumartesi trafiği her zaman ki gibi berbattı.

Buluşmaya Güniz , Esma , Ceren, Yiğit Ali , Eymen ve Kaan gelecekti. Bizim grup işte! Güniz, Yapımcıydı Medya sektöründe çalışıyordu, Ceren Editörlük yapıyordu, aynı zamanda Blooger' di, Esma'yı zaten biliyorsunuz kimyagerdi ve Paris'te parfüm yapıyordu . Kaan Aras oyuncuydu, Yiğit Ali 'nin ailesi tekstille uğraşıyordu. O da işin başındaydı, Eymen kahve zincirlerinin sahibiydi, aileleri zengindi, evet işler babadan oğula geciyordu belki ama onlarda donanımlıydı.

Kaan Aras mimarlık bölümündeydi son sınıf , Yiğit Ali ekonomi okumuştu, Eymen de işletme bitirmişti . Güzel, sıcak, samimi bir arkadaş grubumuz vardı. 15 dakika gecikmiştim! İçeriye girdiğimde gözlerim bizimkileri aradı. Mekan kalabalıktı, müzik her yerdeydi. Etrafa bakıyordum o sırada bana el salladıklarını gördüm. Hepsinin yüzü gülüyordu. Bu manzarayı özleyeceğimi düşündüm. Onlara doğru gülümseyerek ilerlemeye başladım ve yanlarına gittim.

''Selam, özür dilerim. Biliyorum geç kaldım.''

''Yine.'' dedi, Kaan.

''Alışığız bu duruma.'' dedi, Güniz.

''Gücenme ama en uzakta ben oturuyorum.'' dedi, Ceren.

''Kimse konuşmasın, Paris'ten geldim ben.'' dedi, Esma.

''Eh hepimize sarılırsan affedilirsin belki.'' diyerek, araya girdi Yiğit.

''Benden başla lütfen, ısrar ediyorum.'' diyerek, sarıldı Eymen.

Hepimiz gülmeye başladık sonra da birbirimize sarıldık. Akşamın çok güzel geçeceği belliydi. Herkesin keyfi yerindeydi. Masaya oturdum siparişlerimizi verdik. Çok acıkmıştım trafik beni acıktırıyordu bunu söylediğimde ise konu bi anda bunun nasıl olduğuna döndü ve bu duruma güldük.

Ceren'in daha önce kitabıyla ilgili söylediği şey aklımdaydı, hemen sordum ve tahmin ettiğim gibi kitabı onaylanmıştı. Herkes bilmiyordu o yüzden bir anda Ceren'i tebrik etmeye başladılar. Ceren'in en büyük hayaliydi kitap yazmak ve bunu hak ediyordu. Kutlamak için iyi bir haber daha vardı. Ama zaten bize eğlenmek için sebep gerekli değildi. Bir aradayken hep keyifliydik.

İlerleyen saatlerde Kaan'ın da yeni bir senaryo okumasına başladığını öğrendik. İyi haberlerle başlamıştı gecemiz. ''Bu arada ilk basım benim! Sakın başkasına söz verme, imzalamayı da unutma tatlım. Süreyya Feray Enver adına!" dedim, gülümseyerek ardından nedenler nasıllar masada uçuştu. Herkes ufak da olsa isyan etmeye başladı. Neyseki ısrarcı olmadılar. ilk basım benimdi konu kapanmıştı. Kitap kapağını çok uzun zaman önce ben tasarlamıştım. Herkes birbirine bir şeyler anlatıyor, gülüyordu. Bir an durdum hepsine tek tek baktım ve ''Hepinizi özleyeceğim. Hem de çok...''

''Bizim duygusal Süreyya'mızın gözleri mi doldu yoksa?''

''Bizde seni özleyeceğiz canım, ama unutma her zaman yanındayız.''

''Biliyorum, teşekkür ederim ve bana güzel haberler verdiğiniz için de minnettarım... Sizi seviyorum.'' Esma sayesinde ev işini gitmeden önce halletmiştim. Her şey hazırdı. Geriye sadece gitmek kalmıştı...

Çarpılma

SÜREYYA&YAVUZ

Yavuz

Toplantı sonrası imzalar atılmıştı. Katar'daki şirket için ortaklık kurulmuştu ve keyfim yerindeydi. Tabii ki kutlamayı hak ediyordu. Bebek' te bir mekan ayarlanmıştı, ortaklarla beraber gelmiş yemeğe başlamıştık. İş işti, eğlence de eğlence.

Benim keyfim yerindeyse ortaklarımınki de öyle olmalıydı. Dışarıya temiz hava almak için birkaç dakikalığına çıkmaya ihtiyacım vardı. Tam ayağa kalkmak üzereydim ki onu gördüm...

Kapı eşiğindeki varlığı, baştan aşağıya inceliyorum. Üzerinde, büyülü bir elbise vardı. Sanırım o, camgöbeği yeşilinden yapılmıştı. Bu rengin kökenini hatırlamamak gerçekten garip değil mi? Zarif, inci gibi ayakkabıları vardı. Ayakkabının bilek kısmı, narin bileklerine sıkıca sarılmış, elmas parıltılarıyla süslenmiş gibiydi. Bu kadın, gerçekten giyimin inceliklerini biliyordu.

Gözlerimin önünde yaşanan, adeta ağır çekimle ilerleyen bir film sahnesi gibiydi. Saçları, huzur veren rüzgarla dans eden geniş bir buğday tarlasını anımsatıyordu. Gözleri bal rengi miydi acaba? Emin değildim, fakat yakın gelecekte o gözlere sahip olacağımı biliyordum. Bu duygu içimi akıl almaz bir heyecanla dolduruyordu. Ve o sıcak gülümsemesi, şüphesiz büyüleyiciydi.

O, bir zamanlar var olan birinin kollarında olmasına rağmen, ben büyülenmiştim. Gerçekten biraz nefes almam gerekiyordu. Bu duygu neydi? İçimde hiç tanımadığım bir his vardı. Kendime gelmem için kesinlikle biraz temiz hava almam gerekiyordu, bu yüzden dışarı adım attım. Bir süre sonra geri dönmek zorundaydım, ancak önce Serhat'la konuştum. O kadının kim olduğunu, ne yaptığını, hayatı hakkında her şeyi öğrenmesini istedim. Bu benim için kaçınılmazdı. Büyük bir merak beni ele geçirmişti.

İçeri adım attım ve masaya oturdum. Ancak o andan itibaren gözlerimi bir an olsun üzerinden ayıramadım. Gecenin sonuna kadar o mekândan ayrılana dek. Ortaklarım arasında konuşmalar geçiyordu, ara sıra onlara cevap veriyordum tabii ki; fakat tam bir cümle kuracakken, o kahkaha sesini duyuyor, o kahkahayı yanımda duymayı arzuluyordum. O an o sesi hep yanımda istedim. Hiç susmayacakmış gibi, kalbimde yankılanacakmış gibi... Hiç bitmeyen bir melodi gibi kulaklarımda kalbimde çınlasın istedim. Öyle de olacaktı!

Süreyya

Paris'e gidiyordum, uçağa binmiştim. Çok sevdiğim ailemi, dostlarımı ve İstanbul' u bir süreliğine geride bırakmak zorundaydım. Bunu daha önce de yaşamış ve atlatmıştım. O yüzden artık tecrübem olduğundan bir garip hüzün dışında daha iyiydim. Esma da yanımdaydı. Beraber dönüyorduk. Havaalanından direkt benim evime geçtik.

"Aman Allah'ım! Esma, burası çok güzel, cidden bu kadar kısa sürede böyle tatlı bir evi nasıl buldun? Çok teşekkür ederim canım her şey için."

"Rica ederim canım, al bakalım anahtarların."

"Harika! Ee, kahve mi yapsak? Biraz sersem gibiyim evde kahve var mı? Onu bile bilmiyorum gerçi."

"Daha iyi bir fikrim var. Evin altındaki kafede birer kahve içmeye ne dersin? Bana teşekkür etmek için sen ısmarlıyorsun."

"Bunun için sadece bir kahvenin yeterli olacağını düşünmüyorum ama elbette hadi gidelim."

"Daha sonra da yerleşirsin ama ben kalamayacağım yani tek başınasın."

" Anlaştık, sorun değil."

Kahvelerimizi içip, biraz daha sohbet ettikten sonra evlere dağıldık. Evi bir kere daha turladım. Çok büyük değildi tabii ama benim için yeterliydi. Yerleşmeye başladım. Büyük ölçüde her şeyi düzenledikten sonra acıkmaya başladım ve markete gitmeye karar verdim. Ev bomboştu. Alışverişimi tamamlayıp eve geldim ve kendime güzel bir makarna yaptım. Yemeğimi yedikten sonra evdeki ilk aklıma gelen eksikleri not aldım.

Son bir kaç gündür yaşadığım yoğunluk, beni yormuştu ve yarın ilk iş günümdü. Sabah erken kalkacağım için elime kitabımı alıp yatağıma gittim. Daha 20 sayfa okumuştum ki gözlerimin kapanmaya başladığını anlayınca ışığı kapatıp uyudum.

Sabah erken uyanmıştım, biraz heyecanlıydım. İlk günden aksilik olsun istemedim. Hazırlanmıştım ve kahvaltı için aşağıdaki kafeye indim. Sonra da şirkete gitmek için yola çıktım. Şirket Şanzelize Caddesindeydi. Aslında evime çok da uzak sayılmazdı. 25 dakika yürüme mesafesindeydi ve ben yürümekten çok hoşlanırdım.

Şirketin adı "Graines D'etoiles" idi. Asansörle 4. kata çıktım. Şirkette Ceo ile birlikte toplam 10 kişiydik. Herkes çok sıcakkanlıydı. Hoş bir karşılama oldu. Biraz işleyişten bahsettiler sonra Ceo Madelyn Patrice Lambert ile tanıştım. Çok hoş bir kadındı! Ekipteki diğer herkesle de tanıştıktan sonra ufak ufak işlere dahil oldum. Burada ilk söyledikleri şey sabahları çok erken işe gelmemem gerektiği oldu. Sanırım zamanla ona da alışabilirdim.

Günler benim için hızlı ilerliyordu. Her gün mutlaka bir tanıtım, lansman gecesi vb. şeyler oluyordu. Sağlam, dünyaca ünlü markalarla çalışan bir şirkettik. Burayı sevmiştim. Hatta buradan olumlu yanıt alabilmek için çok uğraşmıştım. Nihayetinde de buradaydım. 3 hafta çok hızlı geçmişti. Bizimkilerle sık sık konuşuyorduk, onları çok özlemiştim. 4. hafta iki günlüğüne İstanbul'a kaçma ihtimalim vardı ama son anda başka bir iş çıkmış gidememiştim.

Evimin konforuna da alışmıştım. Her şey göz alıcı güzellikte, yoğun, hareketli bir şekilde ilerliyordu. 3 ay olmuştu ve ben sonunda iki gün İstanbul'a gidip özlem giderebilmiştim fakat yeterli olmamıştı. Hiç bir zaman yetmezdi... Önümüzde 3 büyük proje vardı. Hazırlıklar için çalışma gruplarına ayrılmıştık. Arada Esma bende kalıyordu. Vakit geçiriyorduk. Bazen de ben gidiyordum, o da yoğundu. 1 ay daha geçmişti. İlk proje için hazırlıklarımız tamamdı. Her şey çok güzel sorunsuz başladı ve bitti.

Arada Esma' yla kaçamak yaptık. Birkaç günlüğüne, beni Fransa'nın Güney 'inde yer alan Saint-Paul Dvence kasabasına götürdü. Çok güzel bir Orta Çağ kasabasıydı. Dönüşte ikinci proje hazırlıklarına başladık ve o da sorunsuz ilerledi.

Ekip çok iyi iletişim içindeydi. Son projemiz ise dünyaca ünlü tasarımcı Alexandre Thayer Depardieu ' nın defilesiydi. Bu proje kusursuz olmalıydı! Her şey çok yoğun, hızlı ve yorucuydu. Çünkü Alexandre Thayer Depardieu çok sorunluydu! Kolay birisi değildi ki bu da şaşırtıcı değildi! Tam her şey yolunda derken, mutlaka bir pürüz buluyordu. Fikirlerin çoğunu beğenmeme gibi bir ruh hali içindeydi! "Sanatçı kaprisi." diyordu, Madelyn ve "Biz bunun için buradayız!" Harika! O gün gelip çatmıştı işte...

 

 

 

Loading...
0%