Yeni Üyelik
12.
Bölüm

BÖLÜM 10(Paris Yolcuları Sürprizi)

@nefelicalliope

SÜRPRİZ

Mesaj grup adı ''Paris Yolcuları'' Süreyya arkadaşlarına özlem duyarken, onların özlemi de onun ki kadardı. Sürpriz yapmak için cumartesi gecesi orada olacak şekilde, yola çıkacaklardı. Esma' nın da haberi yoktu. Yani sürpriz aslında ikisi için olacaktı.

Güniz: ''Selam herkese, nasılsınız bakalım paris sürprizleri?''

Ceren: ''Selam canım, ay inşallah yanlış gruba yazmıyorumdur, korkuyorum elim diğer gruba gidecek diye Güniz, şu an konumları alt alta çünkü.

Güniz:''Saçmalama Ceren, sakın öyle bir şey yapayım deme!''

Sürpriz dedik öyle de kalsın lütfen.

Eymen:''Selam, ben bekliyorum Ceren' den böyle bir hareket, hiç şaşırmam.''

Kaan Aras:'' Ceren bakıyorum da formundasın yine? Selam, bu arada.

Yiğit Ali:''Bana söyleyecek çok şey bırakmamışsınız. Cerenciğim, canım istersen yap, ama sonra bak o yanaklarını Güniz' in elinden kimse alamaz söyleyeyim.''

Ceren:''Çok mu zekisin sen acaba? Cümleye bak, insan der ki ben seni kollarım arkadaşım, sen ne yaparsan yap ben düzeltirim der. Hıhh uyuz!''

Güniz:''Heyy bırakalım şimdi bunları herkes hazır değil mi? Planladığımız gibi, bir problem yok yani? Son kez bir kontrol edeyim dedim. Yarın akşam 17: 30' da havaalanında görüşürüz. Hepinizi öpüyorum.''

Bir problem olmadığına dair hepsinden, aynı anda onaylama mesajları gelmişti. Her şey tamamdı. Biletlerimizi almıştık yarın akşam Paris' e gidiyorduk. Çok eğlenecektik.

******

Süreyya bütün işlerini halletmişti. Yarın yapılacak olan organizasyon, Montmartre'ta Bir Üzüm Bağı olan: Le Clos-Montmartre' de gerçekleşecekti.

Son derece mütevazı bir yerdi burası, ama Paris gibi büyük bir dünya metropolün de birdenbire kırsal bir havaya bürünen ortamı yaşamak gerçekten ilginç bir deneyim olacaktı. Paris' in ulu orta bir yerinde ama bir o kadar da gizli saklı bir köşesinde kalmış bir üzüm bağıydı burası.

Bünyesinde Pinot, Merlot ve Sauvignon Blanc başta olmak üzere 27 çeşit üzüm türünü barındırıyor. Üstelik burası göstermelik bir yer de değil, şehrin bilinen en eski üzüm bağının bulunduğu yer olması bakımından da özel ve anlamlıydı.

Bu bölgedeki üzüm bağlarının geçmişi Gallo-Roman döneme, yani iki bin yıl kadar önceye dayanıyordu. Bağ birkaç kez el değiştirmiş. Günümüzde ise burada Paris Belediyesi tarafından bağcılık yapılıyor.

Yapacağımız organizasyon da yeni üretime girecek olan bir şarap markasının tanıtımıydı. Yarın öğlen Montmartre Tepesin' de buluşmak üzere ekiple vedalaşıp eve geçmiştim.

Yemeğimi bitirdikten sonra, koltuğuma uzanıp en sevdiğim kitaplarımdan olan, Algernon'a Çiçekler'i elime alıp kaldığım yerden devam ettim. Bitmek üzereydi, zaten çok geç uyumak istemiyordum. Kitap bittiğinde içimden,

''Sanırım uzun süre etkisinde kalacağım bir kitap olacak Algernon'a Çiçekler.. Bu kitabı okuduktan sonra hüngür hüngür ağladığıma inanamıyorum. 'Moron- Dâhi' Charlie Gordon'un hikâyesi beni alt üst etmiş durumda. Bu okunmaya değer bir kitap "Bazı kitapların sonunu getirmiyorum okumuyorum, biliyorum ki kötü bitecek devamını hayalimde canlandırıyorum" Ne kadar saçma bir düşünce olduğunu biliyorum evet hala saçma olduğunu düşünüyorum ama zaten biz insanlar hep çok mantıklı şeyler yapmıyoruz. Ama yine de ısrarla bile isteye bu saate kadar okudum ve bitti.''

Kitaptan alıntı: "Tüm hayatı boyunca yarı uyur yarı uyanık kalmış bir adam gibiyim, uyanmadan önce nasıl biri olduğunu bulmaya çalışan... "

#algernonaçiçekler #danielkeyes

#algernonaçiçekler #danielkeyes

Yazar: Daniel Keyes

Kitap: Algernon'a Çiçekler

Sabah hala kitabın etkisinde olarak uyanmıştım. İçimde biraz hüzün vardı. Kitap okumayı çok seviyordum, aynı anda iki veya üç kitaba devam edebiliyordum. Her türden kitap okurdum. Bittiğine üzüldüğüm kitapları, daha bir başka seviyordum. Hazırlanıp, Montmartre Tepesin' e gitmek üzere yola çıktım. Minik kaplumbağam beni o tepeye kolayca çıkarırdı. Bağa gittiğimde herkes henüz gelmemişti ama Zoe, Agathe, Harwey ve Nicole oradaydı. Herkes görev dağılımına uygun bir şekilde çalışmaya, kontrolleri sağlamaya bile başlamıştı. Ekibin kalanını da 1 saat içinde gelmiş, hatta konuklar da yavaş yavaş gelmeye başlamıştı.

Kulağa hoş gelen yumuşak müzikler seçmiştik. Madelyn, her zaman ki memnun gülümsemesiyle, yanıma gelip ''her şey çok hoş, senin gibi biriyle tanıştığım için çok memnumun tatlım'' demişti. Ben de öyleydim hepsini seviyordum işimi de Paris' i de seviyordum. Tanıtım'ı ekip olarak bitirmiş, marka sahibine ve tüm konuklara keyifli bir gün yaşatmıştık. Herkes memnun ben memnun yüz ifademi takınmış organizasyonun bitmesini bekliyordum. Yorgundum, eve gider gitmez aklıma gelen bütün tembellikleri, yapmayı planlıyordum. Allahtan, ev derti toplu temizdi. Çünkü planladıklarım arasında temizlik yapmak yoktu. Dağınıklıkta tembellik yapamıyordum, maalesef huyum kurusundu. Telefonuma gelen mesaj sesi ile bu düşüncelerimi kenara itip baktım.

Mesaj: Yavuz Selim; ''Merhaba güzelim, yoğun olduğunu biliyorum sadece şu an nasıl olduğunu merak ettim?'' belki sadece bu değildir özlemiş' te olabilirim? ''

Yavuz selim bu mesajı yazarken, okuduğu anı da aslında görebiliyordu. Merak ediyordu, ona yazdığında ya da aradığında yüzünün aldığı ifadeyi bilmek istiyordu. O yüzden önce adamını aramış Süreyya' nın yakınında olduğunu doğrulamış ve ondan fotoğraf istemişti.

Gülümsedi Süreyya önce, bal rengi gözlerini etrafta gezdirdi. Sonra tekrar mesaja dönüp okumaya başladı. Bulunduğu bu hoş ortamdan mı, müziklerden mi, neden bilemedi ama o da cevap yazdı. Yazdığı cevaba biraz da şaşırarak. İzlendiğinin gram farkında olmayarak!

''Merhaba, teşekkür ederim iyiyim, sorman ne hoş... ayrıca ben de özlemiş olabilirim belki...'' diyerek, yazdıklarından pişman olmadan hemen telefonu kapatıp çantasına koydu. Yüzü mü kızarıyordu? Biraz sıcak mı olmuştu yoksa.

Yavuz kendinden emin bir şekilde gülümsedi. Aldığı risk işe yaramıştı. Yanılmamıştı bu defa Süreyya' yı etkilemeyi başarmıştı. Zafer kazanmış edası ile gülüşü daha da büyüdü.

Artık işimiz bitmişti, ekibin beraber yemek yeme teklifini üzülerek reddetmiş eve doğru yola çıkmıştım. Gerçekten yorgundum. Hiçbir kuvvet beni evimden dışarıya çıkaramazdı.

Yemeğimi bile hazırlayamayacak kadar tembellik yapmak istiyordum. Yolda giderken, uğrayıp almış eve öyle geçmiştim. Çok sevdiğim pamuklu, koalalı pijamalarımı giyip yemeğimi de salon da yiyecek şekilde yayılmıştım. Annem görse, ''böyle kucakta yemek mi yenir!'' diyerek, beni kesin azarlardı. Çatık kaşları, gözümün önünde belirdi. Kendi kendime gülmeye başlamıştım ki yüksek sesle cevap verdim yanımda olmayan anneme, ''şimdi olmaz anne bugünlük beni idare et'' özlemim çekilmez bir hal almıştı artık, neyse ki hafta sonu yanlarına gidecektim. Az kalmıştı. Yemeğime gömüldüm bir yandan da izlemek için film seçiyordum. Yarın tatildi ne de olsa, istediğim kadar uyuyabilecektim. Hah işte aradığım film,'' Begin Again'' bu filme ve müziklerine bayılıyordum. Önce mutfağa gidip, daha çok atıştırmalık almalıydım. Saat 19: 00 'a geliyordu.

***** Güniz

17: 30 ' da havaalanıdaydık. Herkes tam zamanında gelmişti. Uçağımız 18: 30' da kalkacaktı. İnşallah rötar yapmaz diye geçiriyordum içimden. Herkes, kendi halinde takılırken. Bir terslik olmazsa 22: 30 civarı Esma ve Süreyya' yı sürplizleyecektik. Bu benim dün uydurduğum bir kelimeydi. O değilde, Paris'e gittiğimizde bölünmemiz gerekecekti. Hücreydik sanki biz. Bu ikisi neden aynı evde oturmuyorlardı ki. Neyse artık bir çaresine bakacaktık. Her şeyi ben mi düşünecektim canım diyerek içimden öyle kendi kendime yükselirken uçuşumuz anons edildi. Çok şükür! Herkesin, aynı zamana kendini ayarlaması, bir tık zor olmuştu ama sonunda gerçekleşiyordu. Pazar gecesi maalesef dönmemiz gerekiyordu.

*******

*******

Filmimi açmış, atıştırmalıklarımı da yanıma almış bir güzel keyif yapıyordum. Filmi daha önce de izlemiştim. Ama bu benim için sorun değildi. Okuduğum, etkilendiğim kitapları bir daha okur, çok sevdiğim filmleri de tekrar izlerdim. Bu film de benim için öyleydi. Hiçbir şey düşünmek istemediğim zamanlarda, bu tekrarları daha sık yapardım. Leyla bu huyumu sevmezdi, sonunu bildiğin şeyleri tekrarlamaktan sıkılmıyor musun sen diye sorardı hep, o da her zaman benden aynı cevabı alacağını bildiği halde. Kardeşimi de özlemiştim. Minik prensesimi de. Off şimdi aklıma neden geliyordu ki. Dayanamadım filmi durdurup, telefonumu alıp mesaj yazmaya başladım.

Ben: '' Ne yapıyorum bil bakalım? İpucu, tekrar!''

Leyla:'' Hangi film? Yoksa kitap mı? Ya da her ikisi mi?''

Ben:'' Begin Again, sırıtan emoji' yi de yanına ekleyerek, ardından da Semerkant' I okuyacaktım. Dedikten sonra kahkaha emojisi ile beraber'' gönder tuşuna bastım.

Leyla:'' Hayırdır? aynı emoji ile karşılık verirken, yine neyi düşünmek istemiyorsun?''

Ben:''Nokta atışına pek ihtiyacım yoktu aslında.'' Göz deviren emoji aldı kahkahanın yerini.''

Leyla:'' Annem'le konuştuk haftaya gelme ihtimalin varmış. Çok sevindim. Göktuğ da, Zeynep de çok sevinecek. Ikisi de seni çok özledi.''

Leyla, beni bunaltmazdı, anlatmak istediğim zaman anlatacağımı biliyordu, o yüzden konuyu değiştiriyordu. Canım kardeşim benim.

Ben:''Bana, hemen şu an kokularını gönderme imkanın var mı? '' dedim olmayacağını bile bile, işte o kadar çok özlemiştim can parelerimi.

Ben:'' Evet pazartesi Madelyn ile görüşeceğim bu konuyu, gelmeye çalışacağım. Umarım sorun çıkmaz.''

Seninle konuşmam gereken şeyler de var hem demek istedim. Ama beni asla konuşturmadan durmazdı, bunu bildiğimden şimdilik Yavuz Selim meselesini kendime sakladım. Kardeşimle dertleşmeye ihtiyacım vardı.

Leyla:'' keşke gönderebilsem, ama imkansızı istemekte üstüne yok Süreyya. O zaman geldiğinde görüşürüz abla. Seni Seviyorum...

Ben: ''Ben de seni seviyorum kuzum, görüşürüz. Kocaman öpüyorum sizi. Benim için Zeynebimi kokla, Göktuğu da...'' diyerek, kapattım telefonu.

İmkansız isteklerime, dur diyerek filmimi izlemeye devam ettim. Saat 22:00 olmuştu, henüz erkendi ama benim gözlerim kapanıyordu. Yavuz Selim, aklımda bir soru işareti gibi belirmişti. Büyük bir soru işareti hem de. Nedenini bulmak, çok da zor değildi benim için aslında o karanlık günleri atlatmaksa bir o kadar zordu. Hala içimde bir gölge misali durduğunu biliyordum, beni hiç bir zaman tamamıyla terk etmemişti. Ama uzun zamandır o gölge' nin varlığını hatırlamıyordum.

Yavuz Selim yüzündendi. Bilmeden, konuşmuş o pislik herifin sözlerinin aynısın, söylemişti bana. Bu sözler tokat gibi çarpmıştı bir zamanlar kırılan, onarmak içinse çok uğraştığım kalbime.

İçimde bir yerlerde bir şeyler kırılmıştı, kırılmasına değildi de gücenişim, yine içimin beni acıtmasınaydı kederim... bu denli beni mahcup edişi yadigar kalmıştı o günden, beni içime küstürmüştü, beni bana sitemlerle bırakmıştı. Kafam allak bullaktı yine... Ayağa fırladım birden bu içime düşen gölge'den kurtulmak istercesine duşa girmeye karar verdim. Ama önce, tembellik buraya kadardı, ortalığı biraz toparladıktan sonra banyoya gittim.

 

*******

Güniz

Havaalanındaydık, çok şükür gelmiştik. İşlemlerden ve kontrollerden sonra Yiğit Ali, kiraladığı arabalar için yanımızdan gitmişti. Bizde valizlerimizi alıp yanına gitmek için hareketlendik. Bizimkiler önce kime gideceğiz, nasıl yapsak diye tartışırken, araya girip önce Esma' ya gidelim onu da alıp, Süreyya' ya geçeriz diye fikrimi söyledim. Çünkü en mantıklısı buydu. Hepsi yüzüme onaylarcasına bakıyordu. Ohh dedim bir de bunun için tartışıp vakit kaybetmeyecektik. Zira yorulmuştum, çünkü çok yorucu bir çekimden çıkıp gelmiştim. Hiç bitmeyecek, geçikeceğim diye de korktuğumdan her şeyi ışık hızında yapmaya çalışmıştım. Neyse ki onu da halletmiş. Her şeye rağmen buradaydım. Yiğit Ali, bir araca geçmişti yanına bindim Ceren de arkaya atladı, yol boyu kitap okumuştu editoryus! Okurken keyfine değil de, çalışıyormuş gibi görünürdü gözüme o yüzden biraz üzülürdüm. Diğer arabaya Kaan Aras' la, Eymen geçmişti. Esma'ya gittik önce planladığımız gibi. Sevinçten havalara uçtu şaşkın! Zor zapt ettik kızı. Şaşkın nidalarını uzun süre hafızamda tutacaktım. Şahane kokuyordu her zaman ki gibi, sarılınca bırakasınız gelmezdi. Eymen' e sarıldı sonra geri çekilmek istediğinde, kızı bırakmadı köpek!''

'' Biraz daha dedi hiç çekinmeden, sen parfüm yapmıyorsun bence, fabrikada parfüm havuzunda yüzüyorsun muhtemelen, yoksa bu koku nasıl açıklanır.'' Dedi. Artık uzaklaşırken, evden de buram buram mis şahane vb kokular yayılırken. Gülümsemesi kahkahaya dönüştü önce Esma' nın sonra da hepimizin.

Yiğit Ali'nin o arada ''Lan bize de bırakın, ben de bir sarılayım özledik yahu!'' demesiyle, Eymen'nin enseye tokatı atması da bir oldu. Kaan eksik kalır mı hiç nursuz'

'Ev arkadaşın çok şanslı hissediyordur kendini, bir sorsak mı? öylemiymiş nerede kendisi? Diye sorar gözlerle bakıyordu içeriye. Belli belirsiz, pabucumun çapkını.

Herkes yine bir anda konuşmaya ve gülüşmeye başladı tabii. Taki Esma' nın ay Süreyya şok olacak, hemen arayıp haber vermem lazım diyerek telefonuna uzandığını gördüğümde, çığlık atarak ''hayırrrrr!'' dedim. Bir an da dondu kaldı kız tabii, ne oluyor dercesine benim tepkime eş bir tepkiyle. Ceren durumu açıklayınca anladı garibim,

''heyecandan, ben ne yaptığımı biliyor muyum ki? Çok mutlu oldum, o da çok mutlu olacak. Buna, ihtiyacımız vardı'' dedi.

Yiğit Ali, ''hadi hazırlansana ne duruyorsun bir an önce gidelim, oyalanmadan sonra keyfimize bakarız.''

''Tamam'' dedi. Minik serçem, uça zıplaya, kuşla tavşan arası bir şeye dönüşerek odasına gitti. Kahve kokuyordu içerisi Ceren çoktan başına tünemişti bile, birer bardak doldurmuştu düşünceli kızım benim.

******

Duştan ferahlamış bir şekilde çıktım. Oh be, gerçekten iyi geldi diyerek, mutfağa yöneldim. Kahve zamanım gelmişti. O hazır olurken, üzerimi giyinip saçlarımı kuruttum. Günde 3 kez de yıkansam sorun değildi ama bu saçları kurutmak benim için zulümdü. Bitmek bilmeyen süreler, geçmişti ama hala hafif nemliydi. Saçlarıma mini bir bakım yapıp, tepemde salaş bir şekilde toplayarak çıkmıştım. Asla sıkıca bağlayamıyordum, başıma ağrılar giriyordu hemen, çocukken de böyleydi, bir süre çözememişlerdi bizimkiler, başımın neden ağrıdığını. Annem, korkmuştu doktora bile götürmüştü. Kendi sorunumu yine ben bulmuştum. O günden sonra asla sıkıca at kuyruğu yapılmadı saçlarım, bazen hayret ederdim, o şekilde saatlerce bağlı saç kullanan kadınlara, hiç mi ağrımıyor başınız diye sormamak için kendimi zor tutardım. Pijamalarımdan da bunalmış yarım tayt ve bol bir beyaz tişört geçirmiştim üzerime bunu da sık sık yapardım. Bugün fazla bunalmıştım anlaşılan.

Kapı çaldığında elimde kahvemle salona geçiyordum, tembelliğe devamdı. Kimseyi beklemediğimden, kahveyi sehpaya bırakıp merakla gittim kapıya ''acaba yine o mu geldi.'' Dedim içimden, ''Yok canım!'' dedi diğer içimden gelen ses. ''Olabilir canım dedi öbürü sever böyle şeyleri.'' ''Offff'' dedim sesli sesli. Vallahi bana bir şeyler oluyordu, sıyırdım mı ne? Açtım kapıyı.

Esma dememle birlikte arkadan bir gümbürtü kopmaz mı! Neye uğradığımı şaşırarak, kapıyı çat diye kızın suratına kapattım. Sesler bir anda kesildi tabii. Millet şok geçiriyordu muhtemelen. Hemen geri açtım. '' süreyya kızım, ödleksin sen, ne korkak tavuksun'' diye söylenirken. ''Özür diledim'' çabucak üzerlerine doğru çığlık atıp koşarak.

Yaaa siz, nerden, nasıl geldiniz? İnanamıyorum size?'' diyerek, hangisine sarılsam diye açmıştım aynı anda kollarımı ki az önce yediğim haltı hemen unutsunlar diye ama malesef hepsi söz birliği yapmış gibi beş karış suratla ve büzüşen dudaklarla bana bakıyorlardı.

Sesime üzgün bir tını yerleştirip,

''Neeee? Ama o kadar gürültüye, kim olsa korkardı? Haklıydım! Affetseniz olmaz mı?'' diyerek en can alıcı masum bakışımı atmıştım. Yine aynı anda tepki verdiler aynı gürültüyle hem de! Manyaksınız siz diyerek koştum tepelerine bindim hemen, biraz da sevinçten gözyaşı dökerek! Geç kalmışlardı ama yine de hep birlikte ''Sürpriz'' diye bağırıyorlardı bir yandan da beni zapt etmeye çalışarak. Iyi ki gelmişlerdi, iyi ki şu an, buradaydılar. Çok ama çok mutlu olmuştum.

Kaan: ''Daha ne kadar kapıda bekleyeceğiz böyle, istemiyorsan döneriz hemen'' diyerek huysuz huysuz bakıyordu bana,

Güniz: ''Delimisin sen? Hala uçak kokuyorum, biraz Paris kokmadan asla gitmem. Herkes gülüyordu.

''Hadi gelin, huysuzlanma kara oğlan, hadi geç içeriye ölsem bırakmam!

Eymen:'' uçak kokmak ne demek Güniz? Ben hala oradayım, açıklama yapmanı bekliyorum?'' bu sırada gözlerini devirerek salona ilerliyordu.

Ceren:''Paris var bir de, öyle de kokacakmış hanımefendi, onu da açıklasın bari?? Dediğinde, cidden herkes kopmaya başlamıştı.

Yiğit Ali:'' Hadi güniz saçmalıyor da, size ne oluyor hiç anlamadım? Derken yüzünü buruşturmuştu.

Ben ise hala olayın şokundan çıkamamıştım, arkadaşalarım buradaydı, şu an çok da büyük olmayan, salonumun ortasında durmuş sohbet ediyorlardı. Tek tek baktım herkese, ne kadar çok özlediğimin bir kez daha farkına vararak.

''Eee, nasılsınız? açmısınız, yorgun musunuz? Yolculuk nasıl geçti? Kimin fikriydi bu? Esma sen biliyor muydun? Aşk olsun ne sırcısın, gibi garip sorularımı peş peşe bir nefeste, sıralamaya başlamıştım. Kaan çoktan taze olan kahvemi almış, umarsızca içmeye başlamıştı. Gözüm ona takılmıştı. Güldüm. Size de kahve yapayım mı? Hıı diyerek, salonuma yerleşmeye çalışan arkadaşlarıma dönüyordum ki, Kaan sırıtarak yüzüme bakıp,

Kaan: ''kahven sıcakmış, hadi sen hazırlan dışarı çıkıyoruz. Evde takılacak halimiz yok heralde, hem bak Güniz Paris kokmak istiyormuş!! İmalı imalı, söylemişti bu kısmı sonuna da ''ne demekse artık!?'' diye ekleyerek sırıtışı iyice büyümüştü.

Güniz: ''Seni gebertirim Kaan, yolarım senin o gür kara saçlarını'' diyerek, hışımla üzerine atlamak üzereyeken, yarı yolda Eymen tarafından beline sarılarak durdurulmuştu. Ama bu gözleriyle alev saçmasına engel değildi.

Herkes yine kahkahalarla gülüyordu.

Esma:''Kızdırmayın arkadaşımı, tamam bu kadar cıvıklık yeter! Süreyya, hadi canım hazırlan sen, Kaan sen de kızların valizini getir baksana hellerine eşofmanlarla dışarı çıkmayacaksanız tabii!'' diyerek tek kaşını havaya kaldırmıştı.

Esma' m olaya el atmıştı net! Afferin kız Esma, nasıl da güzel organize edermiş. O sırada Kaan' ın huysuz bakışlarıyla mücadele ediyordu.

Kaan: ''Ben niye gidiyormuşum, Yiğit Ali gitsin, onun arabada valizler'' der demez Yiğit Ali anahtarları keyifli bir şekilde çıkarıp ona uzatıyordu.

Sonuç olarak, Kaan, Yiğit Ali ve Eymen üçlüsü, aşağıya inip valizleri almış, salonumun orta yerine bırakmışlardı. Ceren'le Güniz küçük misafir odamda, hazırlanmaya gitmişlerdi... Bende kendi odama geçmiştim. Canlı, parlak, kayık yaka, uzun kollu mini elbisemi giymiş saçlarıma maşa yapmış, hafif buğulu makyajımı tamamlamış, ayaklarıma da gümüş rengi, önü kapalı arkası açık sivri topuklularımı giyerek, gecemin kombinini tamamlayarak odamı da toparlayarak salona çıkmıştım. Esma zaten hazırdı, o kızıl saçlarını daha da ortaya çıkaran koyu yeşil, mini bir elbise giymişti, çok güzel görünüyordu. Çocuklar, bir ona bir bana, hayran hayran baktılar. Bir süre sonra kendi aralarında bakıştılar.

Kaan:'' Böyle olmayacak, ben de üzerimi değiştireceğim diyerek valizini kaptığı gibi odana geçiyorum müsait mi?'' Dedi. Ardından, Eymen' le Yiğit Ali de, bizde bizde diyerek takıldılar Kaan' ın peşine. Onlar gittiğinde, arkalarından güldük Esma' yla. O sırada da, kızlar gelmişti. Güniz, siyah bir elbise ile şahane görünüyordu aynı şekilde Ceren de öyle.

Ceren: ''Ee bizimkiler nerede? ''

Güniz:''Onlar da hazırlanmasın mı tatlım.'' Kocaman sırıtıyordu. Bu gece işleri zor. Dedi, hepimize bakarak kızlar şahaneyiz bence! Kaan kesin kıskanmıştır diyerek lafı yapıştırdı. Yine güldük, haklıydı.

Üçüde hazırlanmış gelmişlerdi, çok hoş yakışıklı görünüyorlardı.

Kaan:''Kusura bakmayın altta kalamazdık! Diyerek sırıttı.

Eymen: ''Hiç bakmayın öyle, bu sefer haklı''

Yiğit Ali: ''Bu gece işimiz zor, bana bakın uslu duracaksınız?'' Diyerek sorgulayan bakışlarını üzerimize dikti. Hepimizin adına Güniz cevabı yapıştırdı.

Güniz:'' Sen onu Kaan Aras' a söyle! Diyerek bütün bakışların ona dönmesini sağlamıştı.

Yiğit Ali, bir off çekerek elleriyle yüzünü kapatıp sonunda da omuz silker gibi bir hareket yaparak gülmemize neden oldu.

******

Yavuz'un adamı, olan biten her şeyi, göndermişti. Yavuz, gelen bilgilere bakarak, kaşlarını çatmıştı. Pek hoşlanmadı bu durumdan ama şu an yapacak bir şeyi yoktu. En kısa zamanda hepsiyle tanışmalıyım diye geçirdi içinden.

Peşinden ayrılma sakın, kendini de belli etme diyerek adamını tekrar uyardı, bu sefer fark edilebilirdi.

****

Aynı bilgiler Gökbey' e de gitmişti.

****

Hep birlikte çıkıp, önce güzel keyifli bir yemek yemiştik. Tıka basa dolu olmama ragmen, ben de yemiştim. Mutluluktan, dedim kendime herhalde. Ortam şahaneydi ama yanımdakilerin varlığı ve enerjisi sayesindeydi. Yemekten sonra, eğlenebileceğimiz müzikli bir yere gitmiştik. Herkesin keyfi yerindeydi, Yavuz' dan mesaj gelmişti dışarı çıktığımı hissetmiş gibi, ne yapıyorsun neredesin? Diye sormuştu direkt. Durumu kısaca açıklamış, ben de ona bazı sorular sorduktan sonra yazışmayı kısa tutarak telefonu minik çantama koymuştum.

Ceren, Kaan, Esma, Güniz, Eymen hepsi dans ediyordu. Ceren ve benim dısımdaki herkes alkol alıyordu. Yiğit' le masada başbaşa kalmıştık. Güniz yanımıza gelip,

''Eee hadi kalkın, bu ne ya oturup kaldınız, bekçi gibi burada'' diye sitem etmeye başlamıştı.

Yiğitle bakıştık, ''ee hadi madem'' dedim, elinden tutarak ayağa kaldırdım. Beni de Güniz, elimden tutmuş sürüklüyordu. Dans etmeye başladık, tüm olumsuz enerjimi üstümden atmak istercesine dans ettim, taki artık ayaklarım acıyana kadar. En son pes ettim, Ceren' de pes edince beraber masaya geçmiştik. Dikkat çeken bir gruptuk. Cidden çok eğleniyorduk. Bazı bakışları üzerimizde hissediyordum ama umursadım mı hayır! Ceren' le bakıştık, ''hepsi sarhoş oldu'' dedi melül melül, ''çocukları otele bizi de eve ikimiz bırakacağız farkında mısın?'' dedi içli içli.

Saat epey geç olmuştu. Güniz, hafif yalpayarak geldi yanımıza, ''ne yapıyorsunuz siz burada? Hadi Eyfel' e gidelim Süreyya noğğlurr'' diyerek güldüm haline.

''Gidebilecek misin emin misin?''

''Tabiiiiiii'' dedi uzatarak.

Ceren: ''hı hı tabi ya'' dedi.

Kaan kolunda bir kızla yaklaşıyordu masaya, diğerleri de gelmişti, o sırada herkes gitme konusunda hem fikir olunca mekandan çıktık. Kızı, orada bıraktık tabii ki! Kaan, hala surat asıyordu. Huysuz! iki arabaya doluştuk. Birine ben, diğerine Ceren geçmişti. Güniz başımın etini yiyordu, ''Eyfel' e gidelim'' diye Ceren' i aradım ''Eyfel'' dedim sadece tamam dedi.

Kıramazdım, sarhoştu şapşik ama tatlıydı. Bir süre de orada vakit geçirdikten sonra, Yiğit Ali'ye dönüp otel adresini sordum. Telefonunu çıkarıp bıraktı elime, konumu attım kendime hemen.

 

 

Loading...
0%