Yeni Üyelik
14.
Bölüm

BÖLÜM 12(Davetsiz Misafir)

@nefelicalliope

DOĞUM GÜNÜ PARTİSİ

******** Bir hafta sonra..

Biletimi, bu akşam için almıştım. 3 saat sonra yola çıkacaktım. Önümde ailem'le geçireceğim, koca bir hafta sonu vardı. Hepsini çok özlemiştim. Göktuğ için doğum günü hediyesi almıştım. Tabii prensesimi de unutmamış ona da en sevdiği oyuncaklardan almıştım. Aile'nin geri kalanını da elbette düşünmüştüm. Göktuğ' un doğum günü yarın öğleden sonra yapılacaktı. Doğum günlerini küçüklüğümden beri severdim. En çok da pasta ve hediye kısmını severdim. Valizim kıyafetlerimden çok hediyelerle doluydu. Yine çok yoğun geçen bir haftayı geride bırakmış, İşten erken çıkmış, eve gidip son hazırlıklarımı da tamamlamıştım.

Yavuz Selim'in tüm ısrarlarına rağmen beni almasına gerek olmadığını söylemiş biraz zor da olsa onu buna ikna etmiş ve kendim gitmeye karar vermiştim. Daha sık telefonda konuşuyorduk. İlerleme kaydediyorduk. Ona aşık değildim. Bunu artık anlamıştım. Etkilendiğim, hoşlandığım doğruydu ama kapılıp gidemememin sebebini biliyordum. Daha önce hiç aşık olmamıştım. Nasıl bir his olduğunu tam olarak bilmiyordum belki ama bu hissettiğim şeylerin aşk olabileceğinden de şüpheliydim. Ama hayatınız da illa, aşık olup da bir ilişkiye başlanacak diye de bir kaide yoktu. Bana değer veriyordu, bazen aşırı düşkündü, beni seviyordu, benden daha çok seviyordu, ben ise hala onu daha çok sevmeye çabalıyordum. Doğru kişi miydi? Bilemem, bunun için henüz erkendi, ama şu ana kadar beni hiç üzmemişti. Kaybetme korkusu vardı gözlerinde, benimle konuştuğu o gün hissetmiştim. Söylediklerinde, onu gerçekten anlamamı istediğini biliyordum ama bunun altındaki kaybetme korkusunu görebiliyordum. Ailesi ile tanıştırmak istediğinden bahsetmişti, benim için henüz erkendi ama o istediğini alan bir adamdı. Bir şekilde ikna etmişti beni kendisi de benim ailem ile tanışmak istiyordu. Onlara henüz ilişkimden bahsetmediğimi söylemiş, bu görüşmeleri bi daha ki gelişime ertelemeye zorla ikna etmiştim.

Beni almaya annem ve babam gelmişti. Halbu ki taksiyle geleceğim demiştim. Ama dinlemediler tabii. Çok özlemiştim. Çok sarılmıştım. Eve gitmiştik, sonunda evimdeydim. Annemin yemeklerinden yemiş, babamla benim yaptığım, Türk kahvesi eşliğinde sohbet etmiştik. Anneme ve babama hediyelerini vermiştim. Annem şalını çok sevmişti. Karizmatik babam da şapkasına bayılmıştı. O gece huzurlu bir uyku çekmiştim. Ertesi gün, yine maalie bizim evde kahvaltıda buluşmuştuk. Göktuğ beni gördüğünde havalara uçmuştu. Zeynep de öyle tepemden inmemişlerdi. Serra ile Leyla'ya çok sevdikleri parfümlerden almıştım. Abim Ahmet Kağan' la, eniştem Mehmet' e de birer parfüm ve şapka almıştım. Çocuklar, sofrada rengârenk macaronları gördüklerinde gözleri büyümüştü. Bu halleri beni çok güldürüyordu. Zeynep hayran hayran macaronlara bakıyordu, o bakarken Göktuğ pembe olandan yediği için ağlamaya başlamıştı.

''yam yamsın çennn piiis göğkk diye'' pıtı pıtı gözyaşları o minik pembe yanaklarından dökülüyordu.

''senin yanaklarında pembe onları da yicemmm'' diyerek gülüyordu Göktuğ zeyenebi daha da çok kızdırarak.

''aanneçiğiiiimmmmm beni de yicekmiş pissss göğkkkkk'' diyerek ağlamaya devam etti, bir yandan da annesine koşarak.

Göktuğ da peşinden gidince evin içinde bir çığlık bir kargaşa başladı tabii, en son araya girerek zeynebi kucağıma aldım. Ağlamasına son vermek için,

''şimdi beni iyi dinleyin bakalım, henüz hediyelerinizi vermedim. Kavga etmeyi bırakırsanız, ancak o zaman veririm anlaştık mı? ''

İkisi de birden susmuş, meraklı gözlerle bana bakıyorlardı.

''süvevvaa teyçemmm bana hediye mi almıç''

Dedi Zeynep o koca gözlerini daha da açarak, aynı şekilde Göktuğ da pırıl pırıl parlayan gözlerle bakıyordu. İkisinin de elinden tutup odama götürdüm. Ara ara, hala birbirlerine ters ters bakıyorlardı. Neyse ki uslu uslu gidebildik. Göktuğ metal oyuncak araba hayranıydı. Koleksiyonuna neredeyse bu yaşta başlamıştı, ilgisi büyüktü. Ona araba almıştım. Görünce havalara uçtu ''ben de bunlardan yoktu teyzeee şimdi tamamlandı'' diyerek boynuma sarılmıştı. Zeynep bu durumdan hiç hoşlanmamış sabırsızlıkla kendi hediyesini bekliyordu. Milyonlarca tütü eteği olmasına rağmen, asla bıkmıyordu. İki tane tütü eteği görünce, ''prencessss etekkk'' diye bağırdı, ardından da elsa bebeği görünce, o minik ellerini çırpa çırpa odanın içinde dönmeye başladı. İkisi de mutlu olmuştu. Onlar mutlu ben memnun, heyecanla hediyelerini göstermek için aşağıya indiler.

Doğum günü organizasyonu İstanbul Bosphorus Hotel' deydi. Serra bir oranizasyon şirketiyle anlaşmış, çocuklar için gerekli tüm süsleme ve eğlence alanının yapılacağını söylemişti. Leyla, araya girip midilliler bile olacak dediğinde benim bile gözlerim büyümüştü. Çok severdim atları, ara ara binicilik eğitimi almıştım. Tam neeeee midilli mi diye sesimi yükseltiyordum ki Serra' dan uyarı dolu bir bakış aldım. Yani sürprizdi. Bir iki saate çıkacaktık. Hazırlanmak için herkes dağıldı. Hazırlığım bitmişti. Annem, aynı arabayla gidelim diye ısrar etmişti ama parti sonrası kızlarla buluşacağım için kendi arabamla gitmek istediğimi söylemiştim. Yalan yok, arabamı da özlemiştim. Minik kaplumbağama ihanet ediyormuş gibi hissetmiştim ama ilk göz ağrım babamın aldığı bu arabaydı. Vaktim çok yoktu, o yüzden bir güne çok şeyi sığdırmaya çalışıyordum. Yavuz' la da yarın görüşecektik, çünkü akşama Paris'e dönüyordum. Otele gittiğimizde davetliler, yavaş yavaş gelmeye başlamışlardı. Organizasyon şirketi, gerçekten iyi iş çıkarmıştı. Her yer göz alıcı güzellikteydi. Üzerime yüksek bel, midi boy mat siyah bir balon etek, üstünede payetli, turuncu ve koyu mavi karışımı bisiklet yaka, uzun kollu mini bir bluz giymiş, altına da siyah topuklu bir sandalet giymiştim. Zeynep kendini tutamayıp,

''çeen de prençeçç omuçççun teysesiii'' demişti kıkırdayarak beğendiğini bu şekilde ifade etmişti.

Küçük moda ikonum benim, gel buraya bi yaniş ver bakalım.''

Pasta geliyordu, Göktuğ artık 6 yaşına girmişti. Mumların üflenmesi sırasında zeyneple aralarında, yine küçük bir kriz yaşanıyordu ki Serra ve Leyla olaya çabucak el attılar. Kriz büyümeden son bulmuştu. Kendimi tutamayıp, çocuklarla beraber midillileri görmek için dışarıya çıktım. Çocuklar midillilerin başında heyecanla beklerken. Bir tane de at olduğunu gördüm. O an çocuklardan farkım yoktu. Koşar adım atın yanına gittim. Simsiyahtı, tüyleri o kadar güzeldi ki dokunmadan edemedim. Biraz huysuzlandı önce ama sonra alıştı. Arkamdan gelen sesle irkildim.

''Hayret dedi, genelde yabancılara asla dokundurmaz kendini huysuzdur gölge bey! Ama size karşı pek direnmedi.''

''Sahibi siz misiniz? Gerçekten çok yakışıklıymış, gölge bey. Adıda pek güzel kendi gibi.''

''Evet dedi kartını uzatarak, aslında burada olmaması gerek ama midillileri getirirken, onu da bir yerden nakletmemiz gerekiyordu. Mecburen iki işi aynı anda yapmak zorunda kaldık. Bu huysuz da gezmiş oldu. Daha sonra görmek isterseniz bekleriz. Kartta adres de yazıyor.''

''Çok isterim, teşekkür ederim.'' Dediğim anda arkadan gelen başka bir sesle daha irkildim.

''Süreyya''

Ben dönmüş ona bakarken geniş bir gülümsemeyle ''sürpriz'' diyordu birde.

''Yavuz Selim'' İnanamıyordum, şu an cidden burada olduğuna inanamıyordum. Birden çok öfkelendiğimi hissedip, attan uzaklaştım. Çünkü o da öfkemi hissetmiş, tekrar huysuzlanmaya başlamıştı. Hiç kimseyi umursamadan,

''Cidden mi? senin ne işin var burada, gelmemen gerektiği konusunda anlaştık sanıyordum!'' diyerek gayet ters bir şekilde çıkıştım. Şaşırmış gibiydi muhtemelen benden böyle bir tepki beklemiyordu.

''Affedersin, bir şeyi böldüm galiba, o yüzden mi bu kadar sinirlendin!? '' derken az önce konuştuğum adama bakıyordu ters ters.

''Sana inanamıyorum cidden mi kıskançlık mı yapacaksın şimdi hem de konumuzla hiç alakası yokken?!''

''Sana gelmek istediğimi, ailenle tanışmak istediğimi söylemiştim diye hatırlıyorum.''

''Ben de gelmeni istemediğimi söylemiştim!'' sesimi artık kontrol edemiyordum. Yetmişti artık bu sürprizler. İlk tartışmamızı yapıyorduk şu an ve geri adım atmaya hiç niyetim yoktu. Bana doğru adım atmaya başladığında elimi havaya kaldırıp,

''Sakın şu an bana yaklaşmaya kalkma! Cidden ne kadar sinirlendiğimi görmüyor musun? Emrivaki tavırlardan hoşlanmam! Bunu çok net belirtiyordum şu an. Daha önce söylediğimde anlamamışsın demek ki ? ''

Sorgular gibi bakıyordu yüzüme, ''daha önce derken'' artık o

da kızgındı.

''Evet yaptığın sürprizler, sürprizleri sevmem diyerek emrivaki tavırlarından hoşlanmıyorum demek istemiştim. Çok zekisin oysa Yavuz bunu anladığını düşünmüştüm.!'' Diyerek bam teline de basmıştım. Ohh Süreyya afferin kızım yine kaçtı ayarların.

İçimdeki ses, biz ona özü sözü bir diyoruz dedi.

Adam bu sürede nereden bilecek özü sözü bir insan olduğunu dedi diğeri, hah şimdi de içimdeki sesler tartışıyordu. Sussam ne olacaktı sanki, yüzümden sanki her şeyi belli etmiyormuydum. Bu zamana kadar, susmam hataydı zaten bebek adımları diye diye, pasif kalmıştım. Ben bu zamana kadar ki Süreyya değildim ki. Herkese karşı psikolog gibi konuşup, kendime gelince akıl hastası gibi davranıyordum. Yine, ani ruh değişimi yaşıyordum. Bunları bilmesi gerektiğini düşünüyordum, madem beni seviyordu. Şu an sinirliydim ve ben sinirliyken ısrardan asla hoşlanmazdım. O ise tam olarak bunu yapmaya çalışıyordu.

Ben bunları düşünürken sinirimden bana ne kadar çok yaklaştığını fark etmemiştim. Gözleri alev alevdi.

''Beni kışkırtıyor musun sen şu an Süreyya? Çok güzeldi. Her şeyiyle harika görünüyordu ve bu üzerindeki sinirle şu an çok çekiciydi. O hırçın dudaklarına yapışmamak için kendimi zor tutuyordum. Hatta devamı geldi gözümün önüne, canını yakmak istedim. O güzel gür saçlarından çekip, ağzını sıkıca kapatıp, o dehşet dolu bakışlarını bal rengi gözlerinde görmek istedim. Ona zorla sahip olmayı deli gibi istiyordum. Bir gün bunlar gerçekleşecekti, ama tamamen benim olduğunda karım olduğunda!

''Nasıl algılıyorsan öyle, ısrardan hiç hoşlanmam'' orman yeşili gözlerinden bir an olsun bakışlarımı ayırmadan dik dik bakmaya devam ettim. Gülmeye başladı birden, geri adım atıyordu bunu beklemiyordum.

''Komik olduğunu sanmıyorum, ama sen burada kalıp gülmeye devam edebilirsin! Sakın içeriye gelmeye kalkma!'' diyerek uzaklaşmaya çalışıtığım an bileğime yapıştı. Bakışlarım bir an da bileğimi tutan ele kaymıştı. Hayır hayır! Yine oluyor olamazdı. Bu bir haftada başıma ikinci defa geliyor olamazdı. Şimdi değil, Yavuz o değil! O değil! Kendi kendime tam delirmek üzereydim ki ismimi söylemesiyle, kendime geldim.

''Süreyya, Süreyya! Bana bak lütfen?''sakince bakışlarımı yüzüne kaldırdım.

''Özür dilerim, biliyorum emrivaki oldu ama seni çok özlemiştim ve gerçekten hazır gelmişken, kısa da olsa aileni tanımak seni de ailemle tanıştırmak istedim. Üzgünüm senin düşüncene saygısızlık etmek istememiştim. Lütfen artık tartışmayı bırakalım.'' Derken abimin sesini duydum. Kahretsin cidden mi? offf hiç hoşlanmadığımı belli eden bir ses tonuyla

''Mecburen tanışacaksın'' dedim. Gülümsemesi büyüdü bileğimi bırakmıştı.

''Hay hay güzelim''

Leyla ve abim ne kadar süredir oradaydı, bilemiyordum. İkisinin de yüz ifadesinden anladığım ise, tartışmamızı görmüş olmalarıydı.

***** Gökbey

Gökbey, merkezde Yasin ve Mustafa' dan rapor bekliyordu. Bir hafta geçmişti neredeyse bu süreçte Yasin' den, Yavuz' la ilgili bir atak bekliyordu. Çünkü yavuz tuzağa istenilenden de çabuk düşmüştü. Mustafadan ise hala ses yoktu. Ama kendinden emindi. Şu an bilmediği ise Süreyya 'ya kim ya da kimler tarafından bunun yaşatılmış olduğuydu. Yavuz olamazdı, hayatına girdiği andan beri takip ediliyordu. Önesin de, Yavuz takip edildiğinden bunu biliyordu. Gökbey, maalesef daha önce de böyle şeylere şahit olmuştu, o yüzden hemen anlamıştı. Halinden, tavrından çok ciddi bir travma yaşadığını. Aklı bu düşüncelerle doluyken kapı çaldı.

''Gel.''

''Efendim, Yasin' den haber var.''

''Dinliyorum Zekeriya? ''

''Pazartesi günü öğlen toplantıları var. Yavuz İşle ilgili, yani ortaklıkla ilgili ciddi ciddi görüşmek istemiş. Yasinde bu sefer sadece bir görüşelim bakalım diye yanıtlamış.''

''Her şey yolunda yani?''

İlerleme kaydediyorlardı, bu kadar hızlı olmasını Gökbey de beklemiyordu ama sonuçtan memnundu.

''Evet efendim.''

Yasin, tanışmalarından sonra iki kere daha yavuzla görüşmüş aynı ve benzeri iğrenç durumları yaşamıştı. Yavuz sabırsız ve hırslı olduğundan daha fazla dayanamamış avını gözüne kestiren sırtlan gibi ortaklık diye tutturmuştu. Her şeyden bir haber olduğundan emin olduktan sonra da Yasin görüşme teklifini kabul etmişti.

''Peki Mustafa?''

''Az önce görüştüm, gelmek üzere. Bu arada Süreyya İstanbul' a geldi. Yeğeninin doğum günü bugün. O yüzden gelmiş. Şu sıralar İstanbul Bosphorus Hotel' de olmalı.''

Kapı tıkladığında, aradan 5 dakika geçmemişti. Gelen Mustafaydı. Yüzündeki karanlık ifadeden bulduğunu anlamıştım.

Bir dosya uzatıyordu, dişlerini birazdan yanağını kesip koparacakmış gibi sıkıyordu. Elinde ki dosyaya bakıp, aynı zamanda ''anlat'' dedim.

''Efendim dosyanın içinde gerekli bilgiler var. Herifi hala takip ettiriyorum.''

''Pekala, çıkabilirsiniz.''

Mustafa ve Zekeriya önce bakıştılar sonra da sessizce çıktılar.

Adı soyadı: Alper Yıldırım

Yaş:27

Doğum yeri: İzmir

Medeni hali: Bekar

Eğitim: İstanbul üniversitesi diş hekimliği

Yaşadığı yer: İstanbul

Çalıştığı yer: Şişli kendine ait özel muaynane

Sicili: iki kere, tacizden şikayet oluşturulmuş ama kanıt olmadığından serbest kalmış, hakkında her hangi bir işlem yok. Şu an sevgilisi var.

Süreyya Enver ile bağlantısı, üniversitede ortak arkadşları Cansu Kaya sayesinde tanışıp, 9 ay sevgili olmuşlar. Ayrılık sebebini kimse bilmiyor. Cansu, Esma ve Güniz' le aynı üniversitede okumuş. Cansu ile bağlarını koparmışlar. Kız sebebini bilmiyor. Alperin öğrenciyken oturduğu ev bulundu. O zamana ait kamera görüntüleri arasından bir görüntü usb içinde, izleyebilmeniz için hazır. %99,99 bu olayı gerçekleştiren kişi, Alper Yıldırım. Süreyya şikayyette bulunmamış.

Gökbey okuduklarından sonra yumruk haline gelen ellerini açtı, elinde tuttuğu usb 'yi kırmamak için masaya bıraktı. Haklı çıkmıştı, oysa ki bu konuda, haklı çıkmayı istememişti. Görüntülere bakmak la bakmamak arasında kalmıştı.

Süreyya' nın binaya girmesi ve çıkması arasında en fazla geçen süre, 30 dakikaydı. Binadan perişan bir halde fırlayarak çıkmış, çıkmasıyla da koşmaya başlaması bir olmuştu. Arkasına hiç bakmadan koşuyordu. Taki polis arabasını görene dek. O an durmuş arkasında bakmıştı ilk defa. O hayvan herif de çıkmıştı bir süre sonra arkasından, biraz sağa sola bakındıktan sonra vazgeçmişti. Alkollüydü evet ama sadece alkol değildi. Gözlerini yakınlaştırdı, baktı evet tahmin ettiği gibi hap da almıştı. S....... G.... Süreyya, dağılmış, ağlıyordu, yüzü kıpkırmızıydı, üstü başı hali yürek parçalıyordu. Nefes nefese, öylece kalmış polis arabasına bakıyordu. Gitmeyi düşünmüştü ama vazgeçmişti. Çaresizce olduğu yere yığılıp kalmıştı. Dudaklarından sessizce dökülen sözlere baktım. '' Sanki tüm dünya uzaya taşınmış da, beni unutmuşlar gibi...'' tahmin ettiğim gibi arkadaşı gelmişti onu almaya. Muhtemelen sonrası daha beterdi. Kızın evine gittiklerinde görüntüler son buluyordu. Gökbey, tekrar o cümlenin söylendiği ana geldi.. kendi de tekrarladı Süreyya ile birlikte... Böylesine büyük yıkılmışlığın, bu denli güzel ifade edilebileceğini hiç düşünmemişti.

En kısa sürede o g... bulup bütün dişlerini kerpetenle tek tek sökmeye can atıyordu. Görüntüleri kapatıp usb ' yi cebine attı. Dosyayı da kapattı. Ortalığı kasıp kavurmamak için dışarı çıkmaya yeltendi. Çıksa ne yapacaktı, temiz hava mı alacaktı, nefessiz kalan Süreyya için, masmavi gökyüzüne mi bakacaktı, Süreyyanın karanlık gökyüzünü aydınlatmak için, ne yapacaktı unutulmadığını haykırmak için! Duramadı, içeride ne varsa başladı yıkmaya, masalar, sandalyeler, kahve bardakları alışıktı gökbey'in yıkımına... yetmedi aynayı yumrukladı, o ilk defa karşılaşıyordu ne de olsa ilkin günahı olmazdı... kapı açılmış içeriye Zekeriya ve Mustafa dalmıştı. Odadan çıkmışlardı ama uzaklaşamamışlardı, bekledikleri şey olmuştu. Gökbey yumruğundan akan damla damla kana değil, kırdığı aynada ki paramparça olmuş Süreyya' nın yüzüne bakıyordu. Mustafa Gökbey' in elini görüp tekrar dışarıya çıktı. İlk yardım malzemesi alıp, odaya geri döndü kapıyı kapattı. Gökbey, hala aynanın karşısındayken, Zekeriya bir sandalyeyi düzeltti. Mustafa Gökbey' i oturtup eline pansuman yaptı. Allahtan dikiş gerekmiyordu. Zekeriya odayı toparlamaya devam etti. Bu sırada Gökbey tek kelime etmedi.

En sonunda Zekeriya sessizliği böldü. Yeni gelen görüntüler vardı.

''Efendim, yeni gelen görüntüler var. Yavuz doğum gününe gitmiş.'' Dediğinde ilk tepkiyi de verdi.

''Aç!'' dedi sadece Zekeriya hemen isteneni yaptı.

Önce simsiyah bir atı seven Süreyya belirdi ekranda, sonra arkasında başka bir adam. Gülümseyerek sohbet ediyorlardı. Sonra, Yavuz çıktı ortaya, Süreyya da gözle görülür bir değişiklik vardı. Sinirlenmişti, çok öfkeliydi. Bir süre tartıştılar. Sonra Yavuz bileğinden yakaladı Süreyya' nın. Orada ipler yine kopmuştu, görebiliyordu Gökbey. Hatta artık mustafa ve Zekeriya da görebiliyordu. Yine kendini kaybedecekmiş gibiydi ama abisi ve kardeşi girdi ekrana görüntü orada kaldı.

Zekeriya: yavuz planlayarak oraya gştmiş, yüzünden belli sırtlanın!

Mustafa: ''evet belli Süreyya' nın tepkisinden anlaşılıyor. Abi ben anlamıyorum ya!'' dyerek artık kendini tutmayı başaramayan mustafa patladı.

Mustafa: ''Bu pis sırtlan, sapkın, tecavüzcünün, adi suçlunun teki, bu kız daha önce tacize uğramış başka bir it tarafından, gidip bula bula bu aşalığı mı bulmuş sevmek için! Beynim yanıyor, benim artık tahammülüm kalmadı cidden nasıl olur nasıl bir araya geldi bunlar. Bu kzıın bu herifle ne işi olabilir. Çıldıracağım. Bir darbe daha yerse kaldıramaz. Kendini öldürür, yaşayamaz. Bunu durdurmak için bir şey yapmayacak mıyız?? Lannnn bu k.... Herifine izin mi vereceğiz! Bu masum kız, elinde mi kalacak!!!'' Haklı isyanını devam ettirirken aslında herkesin düşüncelerini savuruyordu öfkeyle.

''O son andaki bakışlarını siz de gördünüz piçin! Süreyya' yla ilgili neler düşündüğünü buradan bile anlayabiliyorum. Ben bile dehşete düştüm bu kız ne yapcak! Lannnn s........ ler ya böyle işi!! Ya evlenme teklif ederse, ya evlenirlerse! Düğünü basarım başkanım ben bu kızı o sırtlana bırakmam. Haa teröriste asker vermişiz, ha bu göte masum insan! O derece berbat durum yani.''

Dedikten sonra duvara geçirdi yumruğunu. Zekeriya da isyan ediyordu bu duruma ama söylenecek her şeyi mustafa zaten söylemişti.

Gökbey, sonunda ayağa kalktı. Masa önündeydi, yaralı elini yumruk yapmış masaya vuruyordu, her kurduğu cümlenin ardından vurdu masaya!

''Biz ne zaman teröriste asker verdik lan!!'' diyerek kükredi önce!

''Biz ne zaman masuma kıyılmasına müsade ettik lannnn!''

''Ağzını topla önce, bana kendini vurdurtma!''

''Herkes kendine gelsin, herkes haddini bilsin! Biz kimiz ki öfkemize yenik düşüyoruz lannnn!!''

''Böyle mi öğrettiler sana burada, ha böyle mi!? Sen kimsin mustafa sen hiç kimsesin lannn!!''

''Bu gördüklerimiz ne ki lannn haa! Ne bunlar, daha beterlerini görmedik mi lannn !!??''

''İntikamlarını almadık mıııı lannnn haaa koca adam cevap ver!!! Hangi Şehidimizin kanını yerde bıraktık. Hangi namussuzu gebertmedik?''

''Tuzak operasyonu, önceliğimiz bunu o kalın kafanıza sokun! Bir daha hatırlatma gereği duymam bu ilk ve son! Süreyya, bu operasyonun riski, bunu daha ilk günden fark etmedim mi anlamadım mı sanıyorsunuz? Kimim lan ben! ha kımim? Kim var karşınızda ne çabuk unuttunuz! Gölgeyim ben! Ağzından çıkanı önce kulağın duyacak! Yanında ben değil de başkası olsa senin o varsayımınla şu an mezarda olurdun. Bilirim ne niyetle dediğini, lakin deme kardeşim deme!

Masayı yumruklamayı bırakmıştı artık, kanıyordu eli, tüm o acı olayları hatırladığı an, eliyle beraber yüreği de kanıyordu.

 

not: olmayan aşkın ızdırabı gibi oldu:) umarım beğenirsiniz.. sevgiler..

 

Gamzedeyim Deva Bulmam' şarkısının hazin hikayesi;

Hey, hey
Hey, hey, hey, hey, hey, hey, hey, hey

Gamzedeyim, deva bulmam
Garibim, hiç yuva kurmam
Gamzedeyim, deva bulmam
Garibim, hiç yuva kurmam

Kaderimdir hep çektiğim
İnlerim, hiç reha bulmam
Kaderimdir hep çektiğim
İnlerim, hiç reha bulmam

Hey, hey
Hey, hey, hey, hey, hey, hey, hey, hey

Elem beni terk etmiyor
Hiç de fasıla vermiyor
Elem beni terk etmiyor
Hiç de fasıla vermiyor

Nihayetsiz bu takibe
Doğrusu ömür yetmiyor
Nihayetsiz bu takibe
Doğrusu ömür yetmiyor

Tüm şarkıların bir hikayesi vardır. Şarkılar, kendisini severek dinleyen her gönülde gizli kalmış bir aşk hikayesini çağrıştırır.

Gamzedeyim Deva Bulmam şarkısı da bu tür şarkılardan biridir.

Hikayenin kahramanı Kemani Tatyos Efendidir. 1858 yılında İstanbul'da doğmuş Türk musikisine bestekar, güftekar olarak 50 ye yakın eser bırakmış, ömrü yokluk içinde geçen öldüğünde kilise defterine 'Tatyos, 1913 Çalgıcı' olarak kaydı yapılan bir keman virtiözü...

Tatyos pek konuşkan biri değilmiş. Onun ne düşündüğünü neler hissettiğini okuyabilen anlayabilen birkaç arkadaşı, dostu varmış. Koltuğunun altında kemanı, tütünden sararmış bıyıkları, çökmüş avurtları, uykusuzluk ve aşırı içkiden kan çanağına dönmüş göz çukurları ile hayatın yükünü omuzlarında taşıyan, çocukluğundan beri dilini gönlüne hapseden ruhuyla ancak kemanıyla anlatacaklarını anlatan, önceleri düğünlerden kıt kanaat geçimini temin eden daha sonra Galata'daki Pirinççi gazinosundaki hayatı ve yaptığı besteler, semailer, peşrevlerle tanınmış ve İstanbul'un dört bir yanında düzenlenen fasıl heyetlerinde Tatyos Efendinin eserleri çalınır olmuş.

Tatyos Efendinin en yakın iki dostu yazar, gazeteci, besteci Ahmet Rasim Bey ve gazinodan arkadaşı kemençeci Vasili'dir. Bir akşam Beyoğlu'ında Ahmet Rasim, Vasili ve Tatyos Efendi 'Ehl-i aşkın neşvegah-ı kuşe-i meyhanedir. İle başlattıkları musiki meşki 'Bilsen ne bela geçti şu biçare serimden' semaisiyle devam etmiş Tatyos Efendi gece boyunca kemanı elinden hiç bırakmamış. 'Mani oluyor halimi takrire hicabım' gibi içli şarkıları peşpeşe döktürmüş.

Gece nihayete ererken meyhanede birkaç müşteri ve sandalyeleri toplayıp yerleri süpüren birkaç çocuktan başka kimse kalmamışken Vasili ve Ahmet Rasim Bey'de tam gitmeye hazırlanırken Tatyos Efendi kemana uzanmış sanki saatlerdir içen ve çalan o değilmiş gibi kemanı omuzuna yerleştirip, hafifçe başını kemana eğerek, dudaklarında acı bir tebessümle o ana kadar duyulmamış o uşşak şarkıya giriş yapıyor;

Gam-zedeyim deva bulmam/Garibim bir yuva kurmam/Kaderimdir hep çektiren/İnlerim hiç reha bulmam.

Elem beni terketmiyor/Hiç de fasıla vermiyor/Nihayetsiz bu takibe/Doğrusu takat yetmiyor.

Ehl-i dilin yoktur kadri/Uğraşma gel Tatyos gayri/Eserin çok kıymetin yok/Git talihine küs bari.

Tatyos kemanı omuzundan indirdiğinde hiç kimsenin tek bir kelime edecek hali yoktur. Vasili hıçkıra hıçkıra ağlıyor meyhane de kalanlar da göz yaşlarını birbirlerine sezdirmeden silmeye çalışıyorlar. Birkaç hafta içinde İstanbul'da bu şarkıyı ezberlemeyen ne hanende ne sazende kalıyor.

Tatyos'un naaşı Kadıköy'de bir kilisenin ayin salonuna getirildiğinde, iki elin parmaklarını geçmeyen kalabalığa ibretle bakan Ahmet Rasim, daha dün Galata'da Beyoğlu'nda onu dinlemek için yüzlerce kişinin akın ettiği salonları düşününce, insanların vefasızlığına hayıflanıyor.

Cenazesinde üç bacısı, dul eşi, Ahmet Rasim, kendisiyle yıllardır çalıştığı iki sazende ve kilisenin uzak köşesinde ağlayan bir kadından ibaret küçük bir topluluk uğurluyor son yolculuğuna Tatyos'u...

Bu şarkının hikayesini Ahmet Rasim'e vefatından hemen önce Vasili hasta halinde anlatıyor:

-Tatyos'un Ortaköy'de bir çocukluk aşkı varmış. Kendi cemaatinden olan kızın ailesi aniden Erivan'a göçünce kavuşamamışlar. Tatyos'da sonradan şimdiki eşiyle evlendirilmiş. Beraber içtikleri o gece kızın İstanbul'a döndüğünü ve otuz yıldır evlenmeyip kendisini beklediğini öğrenmiş Tatyos.

Ahmet Rasim Bey Tatyos'un kilisede yapılan cenaze töreninin sonunda oturduğu yerden kalkarken kilise sırasına bırakılmış bir zarfı farkediyor. Zarfın üzerinde 'Tatyos ile birlikte defnedilecektir' yazmaktadır.

Zarfı otuz yıl önceki çocukluk aşkı olan kadın Ahmet Rasim Bey'e fark ettirmeden onun yanındaki sıraya koymuştur. Ahmet Rasim zarfı alıp usulca ceketinin cebine koyar. Zarfın kendi yanına konulmasının bir tesadüf olamayacağını düşünüp ve zarfın içindekileri okumanın belki de Tatyos'a karşı ifa edilecek son görev olacağına kanaat getirerek yalnız Ahmet Rasim Bey tarafından görülen ve yarım saat sonra Tatyos'un naaşı ile birlikte toprağa verilen zarfın içinde ki kağıt da şu dizeler yazılıdır:

Gam-zedesin devan benim/Garip kuşsun yuvan benim/Çektiğimiz yeter gayri/Kaderimsin inan benim

Takat yetişmez eleme/Bülbül imrenir çileme/Bizim şu kara sevdamız/Kalsın öteki aleme/

Elbet kadrini bilirim/İste canımı veririm/Küsme talihine Tatyos/Çok durmam ben de gelirim.

 

Loading...
0%