Yeni Üyelik
15.
Bölüm

BÖLÜM 13(Doğum Günü, Yavuz' un Gerçeçk Yüzü,Gökbey Takip)

@nefelicalliope

ENVER AİLESİ

Doğum Günü

Abim ve Yavuz aynı anda birbirlerine doğru hareket etmeye başladılar. Leyla abimin ynında, ben ise Yavuz' un yanında onlarla beraber adım atıyorduk. Göz göze geldik. Leyla ve abim sorgularcasına bakıyorlardı, hatta abim de bir tık asabiyet seziyordum. Ben tam lafıma başlamak üzereydim ki, Yavuz benden önce davranıp elini uzatarak,

''Merhaba, ben Yavuz Selim Cebesoy, Cebesoy Holding' in Başkanıyım, aynı zamanda Süreyya'nın erkek arkadaşıyım. Tanıştığımıza çok memnun oldum.''

Gayet resmi bir şekilde kendini tanıtıyordu. Leyla' nın gözleri büyüdü tabii, böyle bir şeyi bana nasıl söylemezsin der gibi, kaşlarını havaya dikerek yüzüme bakıyordu. Haklıydı. Yavuz, şuan her şeyi berbat ediyordu. Abimde şaşırmış ama belli etmeyen bir ifadeyle bakıyordu. Önce bana sonra uzatılan ele baktı. Başımı hafifçe yana eğerek, üzgünüm der gibi, yüzüne baktım. Yine de ters bir şekilde davranmasını istemiyordum o sırada elini uzatıp Yavuz' un elini sıktı.

''Merhaba, ben de Ahmet Kağan Enver. Süreyya'nın abisiyim, aynı zamanda Enverler Tekstil Holding' in Ceo' suyum.'' Diyerek, o da gayet resmi bir şekilde tanıttı kendini.

Ortamda ciddi bir elektriklenme vardı. Gözle görülecek hale gelmesine ramak kalmıştı. Yavuz, Leyla' ya dönerek "Siz de kız kardeşi olmalısınız, çok memnun oldum Leyla Hanım." diyerek, ona da elini uzattı. Leyla da karşılık verdi.

''Evet, kardeşiyim, biz sizin hakkınızda pek bir şey bilmiyoruz fakat sizin için aynı durum geçerli değil sanırım'' diyerek bana laf çarpıyordu. Yine haklıydı.

''Haklısınız, aslında bu şekilde tanışmak pek hoş olmadı. Daha müsait bir zamanda, ilişkimizi önce Süreyya' dan duymak istediğinizi anlıyorum. Süreyya da böyle olmasını istemişti, lakin ben sabırsız davranıp ona sürpriz yapmak istedim ve buraya gelerek onu biraz zor durumda bıraktım. Öncelikle hepinizden özür dilerim.''

Yavuz çok dikkatli ve nazik konuşuyordu, en azından batırdığı durumu suçu tamamen üzerine almaya çalışarak, düzeltmeye çalışıyordu. Abim ise bakışlarını üzerinden hiç çekmemiş, söylediklerini tartıyordu.

''Anlıyorum, öyleyse daha müsait bir zamanda, tekrar tanışalım Yavuz Bey. Umarım siz de beni anlıyorsunuzdur? Ailem içeride, ve bu nahoş karşılaşmayı onlarında yaşamasını istemem.''

Bir insan kibarca nasıl yerin dibine sokulurdu ki? İşte böyle! Abimin yaptığı gibi. Beni üzmek istemediğini anlıyordum fakat bu duruma da göz yumamazdı. İlk benden duymalıydı. Çünkü biz böyleydik, aramızda gizli saklı olmazdı. Sevinçlerimizi de hüzünlerimizi de paylaşırdık. Yavuz bu durumdan hiç hoşlanmamıştı, hissediyordum ama ne beni ne de kendini, daha fazla zor durumda bırakmak istemiyordu. O yüzden geri adım attı. Hafifçe gülümseyerek,

''Pekala, o zaman en kısa sürede sizinle ve ailenizin tamamı ile tanışmak isterim, müsait olduğunuz bir gün lütfen haber verin, tekrar çok memnum oldum Ahmet bey'' diyerek, elini sıktı. Leylaya bir baş hareketi yapıp, bana dönerek "Görüşmek üzere." dedikten, sonra gitti.

*****Yavuz

Yavuz, arkasını dönüp gitmeye başlamıştı. Ama burnundan solumak tabiri, tam olarak her yerinden akıyordu. Bu sinirle nasıl başa çıkması gerektiğini de biliyordu.

''Tekrar tanışalımmışşş, nahoşş karşılaşmaymışşş!!!! Ulan ben sana yedirirdim bu lafları da zamanı var. Bunların acısını, Süreyya benim olduğunda ondan fitil fitil çıkarmazsam. Bakalım o zaman ne bok yiyeceksin hıyar herif! ''

Söylene söylene arabanın yanına gelmişti. Serhat, kapıyı hemen açmıştı ama ne fark ederdi. Hemen açmasaydı da şerefsiz bu ifadeyle ağzına sıçmak için, hazırda bekliyordu zaten. Serhat, Türkiye Cmhuriyeti Devleti' nin bu soysuzun hırtlağına çökeceği günü dört gözle bekliyordu.

Serhat tetikte, bu defa ne yapacak diye beklerken, suratına yumruk yemeyi beklemiyordu. Tokat belki, tükürük belki, hakaret belki ama bir anda gelen yumruk onu sersemletmişti. ''Bin lan arabaya it'' diye de bağırıyordu. Bir yandan da etrafına bakarak, görülmek istemiyordu. Kendini tutmalıydı ama tutamamıştı. Süreyya' nın abisi gözünün önüne gelmişti. Serhat'a değil, ona vuruyordu aslında. Bu böyle olmayacaktı o kadar sinirliydi ki vurmak yetmemişti. ''Her zamanki yere götür'' dedi. Her zaman ki yer demek, tecavüz demekti! Serhat' ın beyni yandı. Süreyya ne yapmıştı da, bu göt böyle delirmişti. Hakediyordu etmesine de, ya sonrası, başka kadınlar için işkence demekti, ölüm demekti. Halbu ki bir süredir kadınları rahat bırakıyordu. İçi elvermedi. Bir şeyler yapmak istedi ama ne? Kimseye haber veremezdi, baskın yaptıramazdı, bunlar operasyonu tehlikeye atardı. Düşün serhat, düşün! Dedi. Kendi kendine yola çıktıklarında o sırada bir araba kırdı önlerineişte aradığı fırsat buydu. Bilerek çarptı arabaya kaza yaptı. Biliyordu her halükarda bedelini ödeyecekti ama bu gece biri ölmemeliydi.

Yavuz, neye uğradığını şaşırdı. Söverek Serhat' a döndü. ''Lann ne oluyor, senin ayarların iyice bozuldu serhat! Biz bir ara toplayalım onları'' dıye, kükrüyordu. Çileden çkmıştı. Serhat inşallah engel olabilmişimdir, hevesi kaçmıştır diye içinden geçirirken, defalarca emekle özür dilemekle mesguldü. Ulan dedi yavuz arabadan inerken ağzından köpükler saçacaktı neredeyse kudurmuş köpek.

''Taksi bul bana, hemen evin adresini de ver. Eve geçiyorum ben sen de hallet şu tantanayı sonra hesaplaşacağız'' dedi. Çok şükür eve gitmeye karar vermişti. İşe yaramıştı. Dudağımın kenarı inceden kanıyordu ama ben keyiften dört köseydim.

Yavuz, eve gitmişti gitmesine ama hala sinir küpüydü. Planlarını Serhat iti yüzünden gerçekleştirememişti. Bütün akşam, deli danalar gibi dolaştı durdu. Ne yaptıysa da sakinleşemedi. Birden aklına Süreyya geldi ve tabii abisi Ahme Kağan ona en kısa sürede bir ders vermeliydi. O ukalaya, nahoş kelimesini inlete inlete yutturacaktı. Bunları düşününce daha da çok delirdi.

**** Merkez

Zekeriya, Gökbey' e yeni gelen bilgileri geçti. Serhat'tan şifreli mesaj almışlardı.

Yavuz'un çok sinirlendiğini, şu an kendinde olmadığını, bilinçli yaptığı kaza sayesinde bu gece ki tecavüz ve cinayet eyleminin önüne geçtiğini, yavuz'u operasyonu tehlikeye atmadan, şimdilik durduğuna dair.

Ama tehlikenin de henüz geçmemiş olabileceğine dair de uyarmıştı. O yüzden, gözünüz Süreyya' nın üzerinde olsun, özellikle bu gece diye de ekstra uyarmıştı.

Gökbey tüm bunları yine ifadesiz bir şekilde dinledi.

''Süreyya şu an nerede?''

''Arkadaşlarıyla birlikte, bebekte bir mekanda.''

''Yavuz onu burada da takip ettiriyor mu?''

''Evet efendim.''

''Tamam, takibe devam edin. Herhangi ters bir durum olursa, bana haber verin.''

''Mustafa nasıl?''

''İyi efendim.''

''Tamam çıkabilirsin.''

Gökbey saatine baktı, saat 23: 30 olmuştu. Merkezdeki odasına gidip hızlıca duş aldı, üzerini değiştirip biraz dinlenmeye geçmişti. İki gündür hiç uyumamıştı. Pazartesi Barlas Yavuz toplantısı vardı. Yoğun bir gün olacaktı. Yarın da da öyle. Başkana tüm bu gelişmelerin raporunu yarın verecekti. O yüzden, biraz dinlense iyi olacağını düşünerek yatağına uzandı ve gözlerini kapattı.

****** Yavuz

Saat gece, 02: 30 olmuştu. Süreyya eve gelmişti onunla konuşmuş, ama yine de sakinleşememişti. Muhtemelen şu an uyuyordu. Garajına indi, özel zamanlarda kullandığı aracını aldı ve hiç düşünmeden yola çıktı. Aklında ki tek şey ise Süreyya' ya gitmekti. Ne yapacaktı. O da emin değildi. ''Doğaçlama olur artık ''diye içinden geçirdi. Süreyya' nın evine yaklaştığında arabasını pak etti, araçla daha fazla yaklaşamazdı.

***** merkez

Zekeriya, Süreyya' nın evindeki adamlarından gelen bilgiyle şaşkına dödü. ''Yok artık! Bu kadar da olamaz, cidden yavuz oradaydı, ne yapmayı planlıyordu ki soysuz.'' Serhat onları uyarmıştı. Haklı çıkmasını beklemiyordu. Hemen Gökbey' in odasına gitti. Kapıyı vurmasıyla, içeri girmesi de bir oldu. Durum acildi, bekleyemezdi.

Gökbey, kapının tıkırtısı ile anında gözlerini açmıştı, Zekeriya içeriye daldığında ise, çoktan ayağa kalkmıştı. Acil bir şey olmasa bu şekilde odasına dalmazdı.

''Ne var?'' dedi buz gibi soğuk ve keskin bir ifadeyle.

''Efendim, yavuz'' dedi sadece lafının gerisini getiremeden,

''Nerede?'' dedi hemen, yanağında belli belirsiz bir hareket belirmişti sadece hala ifadesizdi.

''Süreyya' nın evinde.'' demesiyle Gökbey' in çenesinde ki kaslar gerildi.

Saate baktı hemen, ''ara hemen adamımızı'' telefonu aldı. ''Efendim şu an evi gözlemliyor'' dedi telefonda ki ses, ''içeriye girecek bu pislik gözünü karartmış çok belli ne yapayım efendim?''

Şaşırmamıştı Gökbey, bu sapkından her şeyi bekliyordu, abisinin posta koyuşu kansıza dokunmuştu bunu biliyordu.

''Efendim '' dedi. Karşıdaki ses tekrar, şu an içeriye giriyor. Ağzından dolu dolu okkalı bir küfür savurdu bu kez Gökbey. ''Siktir lan! Elimde kalacak bu ibne, eceline susamış! Takibe devam et ben geliyorum'' dedi sonunda,

Zekeriya şaşkındı, gölge ortaya çıkmazdı. Bu durum hem beklendik hem de beklenmedikti.

''Zekeriya bana mustafayı bul, hemen otoparka gelsin. Söyle hazırlıklı olsun.'' dedi arkasından Zekeriya çıkarken o da hazırlanıp gitti.

Mustafa otoparkta bekliyordu. Durumu Zekeriya anlatmıştı. Bu gece herkes dolu dolu sövüyordu. Kendisi de dahil.

Son sürat Süreyya' nın evine doğru yola çıktılar. Olabileceklerin düşüncesi, çoktan belirmişti hepsinin aklında ama dile getirmeyi kimse istemiyordu. Gökbey, sadece arabayı sürdü.

''Adamımızı ara hemen! Son durum ne öğren?'' dedi. Çenesi hala kaskatıydı. ''Hoparlöre ver!''

''Yavuz içeride, direkt Süreyya' nın odasına gitti. İçeri gireli 2 dakika oldu. Henüz çıkmadı .''dedi kısa ve net.

''Görüşün ne?''

''Sadece gölgesini görebiliyorum, ayakta dikiliyor, çok yakınım ama emriniz efendim?''

''Bekle!''

******Yavuz

İşte buradaydı. Tam önünde uyuyordu. Odası da, kendi gibi şahane kokuyordu. Dokunmamıştı henüz, uyanmasını istemiyordu. Çıt çıkarmıyordu. Sadece izliyordu. Aklından onun ağzına bastırdığını, o incecik pijamalarını üzerinden söküp attığını geçirdi. Hayalini yaşıyordu şu an. Gerçeğini de yaşayacaktı. O sırada Süreyya yastığa serilmiş saçlarından yüzüne düşen tutamlardan habersizce kımıldadı, Yavuz, ''bekle'' dedi kendine inceik örtüsü, yana kaymış o uzun zarif bacağını ortaya çıkarmıştı. Çıldırıyordu, onu buradan zorla alıp götürmek ve istediği şeyleri yapmamak için kendiyle oldukça ciddi bir mücadele veriyordu.

*****Gökbey

''Durum ne?'' Gökbey kaskatı ve dümdüz bir ses tonuyla konuşuyordu.

''Efendim, müdahale etmemiz gerekebilir ben şu an her şeyi çok net görebiliyorum. Sanırım süreyyayı kaçıracak.''

Mustafa ''sikerler lan, bu soysuzu '' diye bağırıyordu bir yandan göz ucuyla Gökbey' e bakarken.

''Sakin ol, koca adam!''

Gökbey, ne yapacağını düşünüyordu.

''Bekle! Geldik bizde. Konum ne?''

''Ön cephe, 3. Kat teras.'' Ne yapılacağını bulmuştu.

''Tamam, şimdi ses çıkar. Ufak, sadece Yavuz' un duyabileceği bir ses. Ürkütelim sırtlanı birazcık.'' Dedi. Sesinde, kendinden emin bir ton vardı. Bzen basit şeylerle çok büyük eylemler önlenebilirdi. Şimdi gülümsüyordu.

'' Emredersiniz'' dedi. Ve denileni yaptı. İşe yaramıştı.

****

Yavuz sesi duymuş ve girdiği hayali dünyasının transından çıkmıştı. ''Başka zaman dedi içinden, söz veriyorum başka zaman.'' Süreyya' nın odasından çıktı. Etrafı kontrol ettikten sonra da oradan uzaklşmaya başladı. Daha önce, Süreyya' yı takip eden adamını aramış, oradan uzaklaştırmıştı çünkü bu yaptığını kimse bilsin istemıyordu.

***

''İşe yaradı efendim''

''Görüyorum.''

Yavuz' un elini kolunu sallayarak gidişine baktı. Mustafa ise o sırada onun gelmişine geçmişine destan yazıyordu. Gittiğinden emin olduktan sonra, Mustafa'ya, ''burada bekle'' dedi ve terasa çıktı. Adamı da inyordu o sırada. Ona gitmesini söyledi. Kendisi girmişti oadaya bu sefe, iyi olduğunu kendi gözleriyle görmesi gerekiyordu. Onu bu kadar yakından ilk defa görüyordu. Güzeldi, narindi ve en önemlisi çok savunmasızdı. Evindeydi, nihayetinde en güvenli hissettiği yerdeydi. Bunun bozulmasına asla izin vermeyecekti. Süreyya' ya karşı hissettiği, öngöremediği şevkate engel olamıyordu. Yüzüne düşen saç tutamını kenara çekti ve çıktı.

******Enver Ailesi

Abim bana dönerek,

''Dinliiyorum, neden tartışıyordunuz? Sana sesini yükseltmesine nasıl izin verirsin Süreyya?''

Sorduğu ilk şey buydu. Abim beni yanıltmıyordu. Kadınlara bağıran erkeklerden hoşlanmazdı. Kendisi de hiç öyle bir insan değildi. Bizlere ve eşine karşı hep saygılıydı. Biraz mahcup olarak,

''Tartışıyorduk çünkü habersiz gelmişti, bende sesimi yükseltmiştim yani bana göre aslında o sessizdi. Üzgünüm abi böyle olmasını istememiştim.'' Ben yeterince mahcup olmuşken o birden gülümsemeye başladı.

''Afferin kız, kendini sakın ezdirme. Haddini iyi bildirdin. Öyle habersiz dalınırmıymış aileye! Destur yani!''

Leyla da ben de gülüyorduk. Abim ikimize de sarılmıştı. Bir koluna beni, diğerine Leyla' yı alarak hep birlikte yürümeye başlamıştık. Bir yanda da söyleniyordu.

''Kimmiş bakalım bu denyo, bir araştıralım önce, sonra babama söylersin ama anneme söylemelisin bence kadının yüreğine inecek. Herkes gitti bir Süreyyam kaldı deyip sitem ederdi bize. Artık edemeyecek'' diyerek gayet keyifli bir şekilde gülümsüyordu.

''Abiiii! Söylemesene şöyle, ya cidden üzülecek. Hem dur bakalım kız evleniyorum demedi, abartmasak mı? Biraz sakin mi kalsak, önce bir Süreyya' nın ifadesini mi alsak!!???'' son sözlerini beni bakışlarıyla döverek söylemişti.

''Tamam, işte ifade alma kısmını sana bırakıyorum. Seversin sen! Ben başka türlü alacağım o hödüğün ifadesini''

Göz ucuyla bana bakıyordu, ne tepki vereceğime bakıyordu. Gülümsedim, daha sıkı sarıldım ardından,

''Senindir'' dedim gülerek.

''Mehmet enişteme yaptıklarını unutmadık. Adam ne çekmişti be senden, ama yine de Leylasından vazgeçmemişti. Değil mi Leyloşum.''

''Bırakın zevzekliği artık! Hadi, bizi merak etmişlerdir, içeriye girelim. Ben ilgilenirim en kısa zamanda Yavuz'la. Nasıl bozuldu da çaktırmadı ama afferin ona da'' dediğinde, hep beraber kahkahayı patlattık. İlk sınavdan geçmiş miydi yani.

Leyla ile yarın sabah kahvaltıdan sonra her şeyi konuşağımıza dair sözleşmiştik.

Parti bitmek üzereydi, bizimkilerle konuşup, kızlarla buluşmak için oradan ayrıldım. Arabama bindiğimde topuklularımdan kurtulup beyaz spor ayakkabımı ayağıma geçirmiştim.

Bebekteydik. Denizi çok özlemiştim. İstanbul' u boğazı. O yüzden kızlar sorduklarında bebek te görüşelim demiştim. Bu kez geciken güniz oldu. Cerene' le beraber, siparişlerimizi verdiğimiz sırada geldi. Cerenimom, yine diyete başladığından salatalara bakıyordu. Haftalıktı diyetleri, pazartesi başlar, cuma bitmeden çıkardı diyetten.

Güniz:''cidden mi ya, sadece salata mı yiyeceksin? Olmaz öyle seç şuradan güzel bir şeyler de biz de tabağından aşıralım dimi ama ya insanda zevk bırakmıyorsun.'' Gülümsemiştim.

''Sen aşırmıyorsun ki Güniz, kendi tabağını bitirip, bizimkilere göz dikiyorsun. Buna pek aşırma diyemeyiz ama değil mi canım? Hem rahat bırak Cerenimi diyeteymiş o.''

''Aaaaa yine mi be Ceren, yine mi diyet! Ben senin şu diyetlerinden bir şey anlıyorsam ne olayım. Ee hafta içi, salata bırakmıyorsun meydanda, hafta sonu allah ne verdiyse be gülüm? Ceylan gözlüm, nar yanaklım, kıyma be şu yanaklara bak vallahi yapma he!? Söyle şurdan bol karbonhidratlısından bir soslu makarna da günümüz şenlensin''

Daha fazla dayanamadım, cidden bu methiyelere kimse dayanamazdı. Ceren, huysuz huysuz bakarken ben yine gülmeye başladım.

''Güniz ya, yapmasana şunu! Ne güzel bugünden karar vermişim erken erken diyetime usulca girmişim, ne diye kanıma giriyorsun kızım sen vampir gibi. Kendi yemeğine baksana hem sen! Destekleyeceğin yerde, daha fazla gaza getiriyorsun. Nar yanaklımmış! Pehhh''

O sırada yanımıza gelen garsona aldırmadan, Güniz Ceren' in nar yanaklarına hamle yapmaya kalkınca, araya girmek zorunda kaldım. Öksür tıksır bi hal oldum.

''Eee karar verdiniz mi efendim'' diyerek benle birlikte garson da araya girmişti.

Sonunda birkaç kararsızlıktan sonra siparişlerimizi verip, garsonu yolladık. Ceren'le güniz de daha sakindiler artık. Size anlatmam gereken şeyler var diyerek. Doğum gününde olanları kısaca anlattım. Güniz abimin tepkisinden çıkamıyordu bir türlü,

Güniz: Ahmet abiye bak be, hiç paslanmamış! Yalnız yavuz bey de iyi idare etmiş. Durum 1-1 yani hımm Süreyya?

Ceren: ''Gül sen gül, seninkine de aynısını yapacak! Belki de daha beterini yapar dimi Süreyya?''

Güniz: ''Sanki seninkine yapmayacak. Kzım, Ahmet abiden bahsediyorruz. Trabzondayken az mı çektirdi bize, gerçi istanbulda da devam etti durum.'' Yüzünü buruşturarak söylemişti bunları.

Hep berbaber yine gülüyorduk.

''Koca burun, aşıktı sana. Onu da pataklamıştı. Lan sen komşunun kızına ne hediye veriyorsun diye, ay bir dakika meydi o hediyesi ya Güniz neydi?''

Güniz: ''Off nereden geldi aklına, yine şu çakır ali. Ne bileyim neydi?''

''' Vayyyy adını da unutmamışsın, ben söylememiştim adını halbu ki? Kız, yoksa seninde gönlün var mıydı? Çakır Ali de?'' imalı imalı bakmaya devem ettim, ''ne var be kendin söyledin hiç huysuzlanma diyerek, yoksa onun yüzünden m i başakasını sevemiyorsun.''

Güniz: ''Kaşınma Süreyya, bak valla çok pis dalarım he! Yavuzu ararım buraya çağırırım! Benim laz damarımı tuttuma!''

Ceren: ''Yoksa sen cidden sevmiş miydin çakır gözlü Ali' yi, sen yeter ki söyle buluruz hemen dimi süriş?

Güniz: ''Ayyy yeter boğaldummmm valla çakır Ali de boğalduuuuu sizden, düşün yakamızdan!''

Ceren: ''yakamızdan mı? Tamam, be tamam düştük. ''

Eve gittiğimde çok geç olmuştu. Duşa girip çıktım. Kendimi yatağıma bıraktım. Telefonumu elime aldığımda Yavuz'dan bir çağrı ve mesaj geldiğini gördüm.

''Uyuyorsun sanırım, bugün yaşananlardan sonra konuşamadık? Nasıl olduğunu merak ettim. Yarın saat kaçta müsaitsin?

Mesaja cevap vermek için açtım ama tam yazmaya başlamıştım ki tekrar aradı. Bir süre konuştuktan ve öğleden sonra müsait olduğumu söyledikten sonra kapattık.

GERÇEKTEN SEVDALUK MU?

Sabah, gece geç uyuduğum için erken kalkamamıştım. Annem, kahvaltı sofrasında, beni uyandırmaya kıyamadığından bahsediyordu. Bizimkiler, gelmişti yine hep beraberdik. Abim arada imalı imalı bana bakıyordu. Leyla ise bir an önce kahvaltıdan sıyrılıp şu daha önce yapmış olmamız gereken konuşma için sabırsızlandığını bana belli etmekle meşguldü. Çocuklar dedelerinin tepelerindeydi, her zaman ki gibi. Annem' le, Serra' yı mutfakta bırakıp, Leylay'la terasıma çıkmıştık. Ona her şeyi anlattım. Bıçaklanmakla başlayıp daha sonrasında olan her şeyi detaylı bir şekilde özet geçtim. Evet, Leyla'ya öylesine özet geçemezdiniz. Her detayı, tek tek bilmek istiyordu. Olanlara özellikle bıçaklanmama çok üzülmüştü elbette, sımsıcak sarılmıştı, sanki sarılarak iyileştirmeye çalışıyordu, çoktan iyileşmiş olan yaramı.

''Aşık mısın Süreyya?'' Öyle dan diye de sormuştu soruyu. Aşık mıydım?

Tüm hissettiklerimi samimi ve dürüst bir şekilde anlattım. Ona anlatırken kendime de, sanki sesli söylüyordum.

''Kendine zaman tanı, acele etme kardeşim. İlla ki aşık olacaksın diye de bir şey yok, sevgi daha değerli. Hem bak Serra' ya o ada abime ilk zamanlarda aşık dğildi.''

''Ama sonradan oldu Leyloşum.'' Gözlerimi devirdim.

''Olmaması mümkünmüş de sanki..''

''Abimizi kayırıyorsun şu an bu hiç hoş değil.'' Dedim gülerek.

Bunu ben de biliyordum. Sonuçta hemen evlenecek değildim.

''En azından tanımaya değer birisi, hem abim yakında tüm seceresini döker önüne merak etme. Bir terslik varsa anlarız. Bugün görüşecek misiniz?''

''Evet, öğleden sonra buluşacağız. Biliyorsun fazla vaktim yok akşama dönüyorum.''

Anneme ne zaman söyleyeceksin? Yani beni dinlersen eğer gitmeden konuş, bu Yavuz gözünü karartmış bence baya aceleci sanki hım?''

''Haklısın, annemle de konuşmalıyım.''

O sırada annemin sesi geldi aşağıdan, ''tırsıyorum ben cidden münevver sultanın her yerde kulakları var sanki hımm leyloş?

''Kahveler hazır nerdesiniz kızlar hadi bekliyoruz.''

Bizde el mecbur indik tabii. Şamata patırtı, sohbet muhabbet derken benim gitme vaktim gelmişti. Ben hazırlanmaya çıkıyorum diyerek odama gittim.

Yavuz ısrarla beni evden almak istediğini söylüyordu. Bu ısrarları bazen başımın ağrımasına sebep oluyordu. Kızsam mı, yoksa izin mi versem bilemiyordum. Abimden aldığı uyarı hiç işlememişti kendisine. Aileme ondan bahsedeceğimi, o yüzden, beni 1 saat daha geç almasını söyleyerek, hazırlanıp aşağıya indim. O zafer kazanmış gibiydi yine, kime karşı bana tabii ki ben ise en sonunda pes edip mağlubiyeti kabullenmiştim. Ürkek ürkek abimin yanına gittim, durumu anlattım, araştırma yaptı mı onu da merak ediyordum.

''Hayırdır, bu halin ne senin bakayım? Bir sıkıntın mı var kuzum benim söyle hemen? Dedi biraz tedirgin bir halde gözlerini kısarak.''

''Abiii, araştıracağım demiştin ya hani, yapabildin mi?''

''Hımmm şu mesele, anladım. Yine mi tutturdu yoksa tanışacağım diye?''

''Evet, yani şey eğer sen de uygun görürsen, biz bugün görüşecektik. Beni evden almak istiyor. Yani öyle kaçak gibi olmazmış. Buraya gelince de merhaba demeden gitmek istemiyormuş.''

''Abim biraz düşündükten sonra, bizimkilerle daha konuşmadın değil mi?''

''Hayır, henüz değil, yani sen tamam dersen şimdi konuşacağım. ''Dedim biraz da temkinli bir şekilde.

''Konuşabilirsin, bencede bilmeye hakları var, erken merken olmaz öyle adam haklı, ben baktım biraz bir sıkıntı yok. Köklü bir aileden geliyorlar, Ankaralıymış. İki erkek kardeşi var ama onların aksine aile' yi yöneten yavuz gibi duruyor. Aklı başında birine benziyor yani şimdilik bu kadar. Gerçi emrivaki yapmasından pek hoşlanmadım ama yine de gelsin bakalım.''

''Teşekkür ederim abiciğim.'' Diyerek boynuna sarıldım. Leyla durumu havada kaptı tabii hemen yanımıza gelerek.

''Siz ikiniz bensiz' ne kaynatıyorsunuz?'' İkimize birden bakıyordu, ''ee biriniz bir şey desenize be!''

''Birazdan anlarsın, izle de gör bakalım. Süreyya babama uşaktan bahsedecek.'' Gayet keyifli bir şekilde sırıtarak söylüyordu.

''Amanınn ee yardım etmeyecek miyiz? Baksana şunun haline sarıydı iyice sararıp solmuş!''

''Leyla, inan şu an hiç yardımcı olmuyorsun. Ben sana böyle mi yapmıştım. Aşk olsun! Ya sen abi, ben olmasam Serra ile nasıl tanışacaktın! Yazıklar olsun size! Diye saydırmaya başlamıştım ki, ikisi de pes edip aynı anda ''tamam sus sen yeter ki sus'' dediler.

Salona geçtik, üçümüz de peş peşe düşmüş bir halde, salona giriş yaptık. Sanki bando takımıydık, mübarek el insaf yahu bu kadar da belli edilmezdi ki, bakışlar döndü hemen bize tabii, annemden kaçar mı? Küçükken de, bir yaramazlık yapsak üçümüz böyle peş peşe girerdik babamın yanına, ''gelin bakayım uşaklar gene ne ettinuz?'' diye başlardı babam.

Hah işte annem gözlerini kısmış bize baktığı sırada, babam da döndü ve aynı cümleyi kurdu.

''Hanım, bu uşaklar bir fenaluk etmuşler belli, baksana halleruna şunların? Senin haberun varmidur?''

Babamın keyfi yerindeyse bazen karadeniz şivesine kayardı dili. Yoksa tam bir İstanbul beyfendisiydi.

''Yoktur bey, ben de merak ediyorum. Dökülsünler bakalım?

''Haçan deyun da, ne oldi?''

''Babacığım, canım benim valla yoktur bi fenaluk'' diyerek yanına oturdum hemen gülerek.

''Yoktur daaa babaçuğumm'' diyerek, diğer yanına da Leyla kıvrıldı. Birbirimize melül melül bakarken, annem de karadeniz şivesine sığınmıştı.

''Ayhhhh valla vardur! Bir şey, bey bunlar bir haltlar karuşturmış belli. Oğlum sen deee bagayum ne oluyor? Yüreğime mi indireceksiniz benim siz bu yaşta hımm?''

''Annee abartma istersen, bir şey yoktur da sadece kizunn sevdalanmuştur!''

Yerimden sıçradım tabii,

''Abimm! Canımmm abimmm, o ne demek? Güzel abim sevdaluk nedur da! Vur dedik, öldürdün ya sende'' derken salak salak gülümsüyordum ama babamın yüzüne daha bakamamıştım. İlk tepki annemden geldi tabii, sakinlik seviyesi eksi bilmem kaç derece olarak.

''Neymuş neymuş, ne olmiş, bi daha de bakayum sen onu bana? Abim, annemin sorusuna babama dönerek cevap vermişti.

''Baba, ben de yeni öğrendim sayılır. Biraz araştırma yaptım. Bir sıkıntı yok şimdilik, ama yarın daha iyi ilgileneceğim. İznin olursa tabii, tanışmak istiyormuş sizinle, Süreyya da bu akşam döneceği için daha fazla geciktirmek istemiyormuş. Ben daha müsait bir zamanda tanışılır demiştim aslında ama sanırım düğünümüz yakın görünüyor.''

Diyerek son darbeyi de yüreğime indirmişti sağolsun canım ağabeyçumm!!!

Babam öylece, baktı önüne düşündü. Sonra bana dönüp, '' sevdaluk değil da nedur o zaman kızçem?

Haydaaa, kaçırmamıştı tabii tepkimi, canım babam! Ne diyeceksin şimdi Süreyya, de bakayum şimdi cidden sıçtın kızım sen, olaylar hiç beklemediğim bir şekilde sağolsunlar canım kardeşlerim sayesinde seriye bağlanmıştı. Yarın da, nikahımı kıysunlardu. Tam olurdi.!! Ne diyecektim ne? Cevap versene he, takıldın kaldın öyle!

Annem araya girdi, ''kızım kendi kendine, öyle içine içine söylenmen bittiyse, baban cevabını bekliyor hala!'' annemm ya bir tanem nasıl da tanıyordu kızını. Bu kadar tanımayaydı iyiydi.

''Hikmet bey bir şey oldu kıza, tutuldu kaldı baksana, konuşamıyor. Kızım bir şey söylesene gören de, hır gür çıkaracağız sanacak. Üstüme iyilik sağlık!''

Zaman ilerliyordu. Ben daha bir şey diyemeden, bu Yavuz gonzalesi valla gelip tanışıp giderde bizimkilerle, bende kedi gibi kalırım böylece. Konuş kızım gün bugündür.

''Bir süredir dedim, gerisi çıkmadı sesim biraz içime kaçmıştı tabii, boğazım da kurumuştu. Serra haimden anlamıştı da sağolsun bir bardak su getirmişti. Böyle şeyler nasıl denirdi ki ya vallahi ruhumu teslim etmeme şu kadarcık kalmıştı. Ben annemle konuşacaktım önce o babama anlatırdı. Hep abimin yüzünden. Pissss ne olacak. Öldürücü bakışlar atıyordum.

Bir süredir görüşüyoruz, babacığım, iznin olursa sizinle tanışmak istiyor. Bir saat sonra gelmek istiyor. Dedim bir solukta, başka da bir şey diyemedim. Ölsem de demezdim, daha da bitti benden bu kadardı. Afferin kız süriş söyledin bitti. ''abim anlatsın o dün tanıştı! Diyerek de topu ona atıp köşeme çekildim. Yüzüme öyle bir bakışı vardı ki mahallede yaşlı amcanın camını kırıp suçu abimin üzerine attığımda ki gibi şok ifadesiyle bakıyordu bana.

Annem ayaklandı, yanıma gelip elimden tuttu, ''yürü bakayım sen doğru mutfağa'' diyerek, beni çekiştire çekiştire götürdü. Peşimizden de Serray' la Leyla pıtı pıtı geldiler tabii.

Serra: ''Süreyya, kocama niye öyle yaptın sen şimdi kız? O sadece sana yardım ediyordu. Ayıp vallahi ayıp!''

Leyla: ''Yani, pek bi yardımını göremedik henüz ama Serracığım''

Annem: ''Bana bakın, bırakın şımarıklığı abuk sabuk konuşmayı da kim kızım, kimlerden, neciymiş sen bir anlat bakayım anneciğine.''

Münevver sultan, meraklı cici anne kıvamına dönmüştü. Biz mutfakta derin mevzulara dalmışken, aynı derin mevzular abime dalıyordu. Gülmeden edemedim. Neyse, acımak yok o bakardı başının çaresine. Anlattım işte anneme de dinledi usul usul. Sonra sarılıp kokladı beni, sevdi. İçerde de durumlar iyiydi. Yavuz' a mesajla durumu bildirmiştim. Lakin kapının çalmasıyla beni birden heyecan bastı. Normaldi sanırım.

Yavuz gelmişti, gayet efendi ve ciddi duruyordu. İçeriye davet edilmişti. Kısaca kendini tanıttı. Tüm ailem oradaydı. Kendinden emin bir şekilde konuşuyordu. Tanıştılar önce babamla, sonra annemle ve ailemin diğer üyeleriyle. Ortam bir tık gergindi. Anlıyordu. O yüzden çok dikkatli ve samimi davranıyordu. En son babama,

''Hikmet bey, izniniz olursa ben de Süreyya' yı ailemle tanıştırmak istiyorum. Takdir edersiniz ki ilişkimizi ileriye doğru resmiyete dökmek istiyorum.'' İtinayla seçiyordu tüm sözlerini,

''Süreyya Paris' ten döndükten sonra da ailelerimizin tanışması için bir yemek organize etmek istiyorum.'' Diyerek, tüm planlarını hayata geçirmek adına ilk adımını atıyordu. Bunları söylemesini beklemiyordum.

''Cidden evlilikten bahsediyordu şu an. Önce benimle konuşması gerekmiyor muydu?'' Böylece sohbet bir süre daha içilen türk kahveleri eşliğinde devam ettikten sonra,

Yavuz kendinden emin ve memnun olmuş bir şekilde Süreyya ile birlikte dün gece gizli gizli girdiği evden, ama bundan bi haber olan aile bireylerine tek tek bakarak ve veda ederek çıktı.

Süreyya kızgındı. Yavuz Bunu farketmişti, nedenini de çok iyi biliyordu. Emrivaki yapmıştı yine! Onunla konuşmadan evlilikten bahsetmişti. Sürayya' nın tepkisine hazırlıklı bir şekilde devam etti arabasını sürmeye o sırada ise Süreyya, ilginç bir şekilde sessizdi. Hava güzel ve güneşliydi o yüzden marinaya sürdü arabasını. Yatıyla açılacaklardı. Yatta kaptanın dışında aşçısı ve garsonu da hazır bekliyordu. Açıldılar sonra, Süreyya bir süredir o çok özlediği manzaraya dalmıştı. Yavuz da özlemini çektiği tek şeye bakıyordu.

Süreyya bakışlarını manzaradan çektiğinde Yavuz' un bakışlarıyla göz göze geldi. Ne olur bana kızma, ne halt yediğimi biliyorum ama sen yine de beni affedip sevmeye devam eder misin? Der gibi yüzüne bakıyordu.

''Sana kızgın olduğumu biliyorsun'' dedi savrulan saçlarını zapt etmeye çalışarak. Tatlı ılk bir rüzgar vardı.

''Biliyorum'' esen rüzgar gibi tatlı tatlı gülümseyerek yanında oturuyordu. Dün gece içine çektiği kokuyu bir daha sarıp sarmalayarak.

''Önce seninle konuşmalıydım, haklısın her zaman ki gibi sanırım gelecekti tek tartışma konumuz da bu olacak'' dedi gülerek. İster istemez Süreyya da güldü. Şeytan tüyü vardı bu gonzaleste artık emindi.

Denizin kokusuna, aşçının yaptığı harika yemeklerin kokusu da karışıyordu artık.. Aç değildi halbu ki ama denizden dedi büyük ihtimal ayrıca ülkesinin yemeklerine de özlem duyuyordu.

''Ailenle Paris' ten döndükten sonra tanışacağım.'' dedi net bir şekilde ''bugün değil!''

''Tabii'' dedi. Yavuz itiraz etmeden bunu bekliyordu bu sırada Süreyya' nın daha da yakınına girmiş ona sarılıyordu. Savrulan, saçlarıyla oynayarak.

''Hayret itiraz etmedin, enteresan. Yavuz bey sizden böyle bir hareket beklemiyordum doğrusu'' dedi imalı imalı bu yavuzun gülmesine sebep olmuştu bembeyaz dişlerini göstererek gülüyordu. Bir anda kıstı gözlerini, daha derin bakmaya başladı Süreyya' ya ve kulağına eğilip usulca, ''senin isteklerin benim için emirdir. Ben sadece beni gerçekten görrmen için çabalıyordum.'' Dedi. Dolgun dudakları çok yakındı. Süreyya'nın kalbi heyecanla atmaya başlamıştı. Yavuz da bunu hissediyordu. Daha fazla beklemek istemiyordu onun gibi bir adam için bu kadar zaman beklemiş olması bile mucizeydi ama Süreyya' nın bundan haberi yoktu.

Usulca yaklaştı, yüzünü elinin içine aldı sakince, ona bakmasını sağladı o bal rengi gözlerindeki sıcaklığı görmek istiyordu. Sonra usulca öpmeye başladı dudağından temkinliydi bekledi, kısacık bir an geri çekilir gibi yaptı ve bu defa daha derinden öptü. Nefessiz kalmış gibydi, uzun süredir suya hasret kalmış gibi içiyordu onun dudaklarını sanki. Süreyya, biraz mahcup olsa da hoşlanmıştı, sevmişti dudaklarında bıraktığı hissi. Bunu ona da hissettirmişti. Hazırlanan masaya gidip sohbet eşliğinde yemeklerini bitirdiler. Batan güneşin şahane manzarasıyla beraber marinaya döndüler. Artık gidip hazırlanması gerekiyordu dönüş saati yaklaşıyordu. Onu havaalanına bırakma konusunda ısrar etmedi bu defa Yavuz çünkü istediğini almıştı. Evine bıraktı, tekrar kısa bir öpücük kondurduktan sonra dudaklarına gitti.

Geri dönüş için vaktim gelmişti. Babam biz gittikten sonnra abimle konuşmuş, yavuzu araştırma işini tekrar gündeme getirmişti. Kızının emin ellerde olacağından kendince emin olmak isteyerek. Onu tedirgin etmek istemiyordum ama saldırıyla ilgili de gitmeden konuşmak istiyordum. Sakince çalışma odasına gittim. Annem bilsin istemiyordum. Uzakta olduğum için yeterince endişeleniyordu, ama bunu babamdan saklamak istemedim. Ve olan biten her şeyi babama anlattım. Tabii ki çok endişelendi ama baba gibi, babam gibi. Beni anlıyordu annemin, neden bilmemesi gerektığini anlıyordu. Annem her zaman bana destek olmuştu bunu göstere göstere yapardı her anne gibi ama babam en büyük destekçim babamdı. Aslında benim gizli dağımdı o. İnsan bazen kendine dağ olamıyordu belki ama babası hep dağ gibiydi arkasında. Konuşmam bittiğinde yanıma geldi bana sarıldı, ''demek Yavuz'a bir can borcumuz var öyle mi?'' dedi usulca. ''Ben de diyorum ki bu sarsılmaz özgüveninin sebebi ne? '' Gülümsedim o da gülümsedi. Sonra beni havaalanına götürmek üzere hep beraber evden çıktık. Paris' e içim rahatlamış bir şekilde dönüyordum. Babamın o kacaman yüreğinin hep yanımda olduğunu bilerek.

 

Loading...
0%