Yeni Üyelik
16.
Bölüm

BÖLÜM 14 (Gizli Operasyon)

@nefelicalliope

GİZLİ OPERASYON

****** Pazartesi merkez

Gökbey, sabah erken saatte ekibi toplamıştı. Pazar günü başkana operasyona dair tüm bilgileri vermişti. Öğlen yapılacak olan, Yasin ve Yavuz' un toplantısı önemliydi. Bu toplantının seyrine göre hareket edeceklerdi. Zekeriya cumartesi gecesi yaşanan son olayları, ekibin kalanıyla daha önce paylaşmıştı. Herkes durumun ciddiyetinin farkındaydı. Gölge, ilk defa bu olay yüzünden ortaya çıkma gereği duymuştu. Nihat Usta, bu operasyonun hayırlısıyla, bir an önce nihai sonuca varmasını umuyordu. Aziz' le, Yaman bile her zamanki gibi didişme modunda değillerdi. Mustafa ise, zaten o gecenin gerginliğini henüz üzerinden atamamış diken üstünde duruyordu. Gökbey, toplantı odasına geldiğinde herkes ayaklandı.

''Oturun, rahat olun''

''Emredersiniz efendim.'' Dediler hep bir ağızdan,

Gökbey, moralsiz olduklarını görebiliyordu.

''Zekeriya, Yasin' le irtibat kurdun mu? Toplantı ile ilgili her hangi bir değişiklik var mı?''

''Kuruldu efendim, her şey planalandığı gibi. Toplantı, Yavuz' un şirketinde gerçekleşecek.''

''Serhat' tan yeni bilgi var mı? Yani Barlas' a inanıyor değil mi Yavuz iti? Herhangi bir tuzak olma ihtimali?

''Yok, efendim, tamamiyle inandı. Şüphesi yok.''

''Güzel, işte bu iyi haber! Şimdi bekleyeceğiz, bakalım bu toplantı sonucunda ne çıkacak.''

''Süreyya' nın konumu ne?''

''Efendim, dün Yavuz evine gitti. Ailesi ile tanışmaya, sonra birlikte çıktılar. İsterseniz görüntüleri açabilirim. Süreyya dün akşam Paris' e döndü.''

Düşündü Gökbey, rahatsız oluyordu aslında sonuçta bir insanın özel hayatı söz konusuydu, bu düşüncesi Süreyya için geçerliydi ama ne yazık ki Yavuz' un hayatına, dahil olduğundan beri takip edilmek zorundaydı.

''Peki, şimdi görüntüleri açabilirsin.''

Kimseden çıt çıkmıyordu. Gökbey, ifadesiz bakışlarını ekrandan bir süre çekmedi. Görüntüler bittiğinde, Nihat usta dayanamadı,

''Evlenecek bu kızla, bu sıçtığımın herifi, asla bırakmaya niyeti yok, aha şuraya yazıyorum'' dedi masada bir yeri öfkeyle göstererek. Mustafadan geldi yanıtı,

''Haklısın Nihat abi , o gece olanlardan sonra ben de anladım asla peşini bırakmayacak, sevmiyor bile it herif! Takıntı haline getirmiş, sapkınca dolanıyor peşinde, hiç acımayacak hem de hiç! İnsaf etmeyecek yazık çok yazık, şizofren k... sıtrlanı!

Hepsi az önce, Süreyya' nın yumuşadığını artık daha ikna olmuş bir halde olduğunu görmüştü. Görmemesi gereken şeyleri de görmüşlerdi. Yavuz hergelesi kızı sonunda öpmüştü.

Gökbey, tek kelime etmeden, bekledi. Sonra da bir anda ayağa kalktı.

''Bir saat yokum.'' Diyerek çıktı gitti.

Yaman: Âşık mı oldu acaba Süreyya' ya?

Aziz: ''Bana da öyle geliyordu da, söylemeye dilim varmıyordu.''

Zekeriya:'' Ben, ilk defa onu böyle görüyorum. Yapmadığı şeyleri yapıyor evet ama kontrollü olarak, yani bilinçli yapıyor gibi âşık mı bilemem, sanmıyorum ama başka bir şey olduğu kesin.''

Nihat :''Bırakın aşkı meşki şimdi. Gökbey' den bahsediyoruz. Operasyon sırasında hem de, imkânı yok! Haa üzülüyor olabilir, kızın bu her şeyden bir haber haline aptal gibi görünmesine, bu durumu yaşamasına tahammülü yoktur evet ama âşık falan değildir!''

Mustafa: ''O gece...'' Durdu, sonra devam etse mi bilemedi bir an.

Nihat : ''Eee, devam etsene koca adam bilmediğimiz bir şey mi oldu?''

Mustafa:''O gece, Yavuz gittikten sonra, Süreyya' nın yanına odasına girdi. Sadece 40 saniye kaldı. Süreyya' nın evine giderken de, oradan dönerken de ben yanındaydım. Nasıl gittiğini de, döndüğünü de biliyorum. Hissettiği, aşk değil eminim. Ama Zekeriyaya katılıyorum.''

Nihat:''Bu konu, burada kapansın. Bir daha Gökbey' in yanında sakın bu konuyu açmayın. Diyerek, son noktayı koymuştu. Herkes anlaması gerekeni anlayıp onaylamıştı.''

 

********Pazartesi; Barlas&Yavuz

Barlas, saat tam 13: 30' da Cebesoy holding' e giriş yaptı. Yavuz' un özel misafiriydi, kapıda karşılanması için adamlarını göndermişti. Kendisi de, odasının dışına çıkmış orada bekliyordu.

''Hoşgeldin ortak.'' Diyerek memnun bir ifadeyle Barlas'ı karşıladı. Yanında hem şoförü, hem de koruması Arif ve yardımcısı Mert' de vardı. Serhat' ta Yavuz' un yanındaki yerini almıştı.

''Hoşbulduk Yavuz'' elini uzattı, el sıkıştılar bir yandan da, Yavuz' un odasına girerek.

Bir süre, gelen kahveler eşliğinde hep beraber sohbet ettikten sonra,

''Ortak, baş başa konuşmanın zamanı geldi. Ne dersin?''

''Dur bakalım, henüz ortaklık konuşacak değiliz, daha önce de söylemiştim. Arif, mert bize biraz müsaade edin.''

''Konuşuruz konuşuruz, Serhat sen de çıkabilirsin.''

Herkes gittikten sonra, Yavuz hiç beklemeden konuşmaya başladı.

''Bak Barlas, seninle çok güzel işler yapacağız. Bunu hissediyorum, sağlam bir ortaklığımız olacak bana güven, ben bu ortaklığa güveniyorum. Duydum ki Katar' a da açılmayı düşünüyormuşsun, benim bir ortaklığım var Katar daki dostlarımla. Sizi tanıştırabilirim böylelikle piyasaya daha kolay giriş yaparsın.''

''Ben kendime güveniyorum Yavuz, orada sıkıntı yok zaten. Katarda ortakların olduğunu henüz bilmiyordum. Güzel bir teklif sayılır ama benden tam olarak ne istiyorsun?''

''Biliyorsun lojistik ağ önemli, bizim de büyük bir lojistiğimiz var fakat Katar için yeni bir lojistik ağ oluşturmak istiyoruz. Bunu da dışarıdan sağlamak için çalışmalarımız devam ediyordu. Yani tam zamanında Türkiye' ye dönüş yaptın. Senden hoşlandım, kafalarımız aynı gibi diye düşünüyorum. Bu kadar büyük bir serveti oluşturmanın da kolay olmadığını biliyorum. Bunun aynı şekilde devam etmesi için yeni yollar, ortaklılklar arayışında olduğunu da biliyorum. El ele verip bu işin altından beraber kalkabileceğimize inanıyorum.''

Çok ikna edici konuşuyordu elbette, ama hala dikkatliydi bu ortaklığın tam olarak neyle ilgili olduğundan hala bahsetmiyordu. Yine risk almam gerekiyordu. Onun dilini çözmek bana düşüyordu. Hadi bakalım Barlas döktürme sırası sende!

''Çok güzel konuşuyorsun Cebesoy, seni anlıyorum. Ama eksik bir şeyler olduğunu hissediyorum. Bana karşı tam olarak dürüst olmadığın gibi.'' Durdum, devam etmeden önce tepkisini ölçmek istedim. İfadesi çok fazla değişmemişti ama bir anlığına boynunu belli belirsiz hareket ettirmişti. İşte görmem gereken de buydu. Devam ettim.

''Yanlış anlama, elbette seni itham etmiyorum, sadece hissettiğim şeyi söyledim. Ancak ortaklık kuracağım adama, ben de tam anlamıyla güvenmek isterim. Çocuk oyuncağı değil yağtığımız iş sonuçta. Senin de, çok iyi vakıf olduğun gibi, çok büyük risklere gebe. Elimi hangi taşın altına koyduğumu bilmek, ona göre devam etmek, yol izlemek isterim. Emin ol aynı şeyi sen de düşünürdün.''

''Haklısın, işte tam olarak bu yüzden, seninle ortak olmak istiyorum. Yaş tahtaya basmazsın, çok zeki, çalışkan gerektiğinde risk alan ve sorun olursa çözüm odaklı düşünen bir beynin var, tıpkı benim gibi. Ama anlatacaklarımdan sonra, buradan ya ortağım olarak çıkarsın, ya da ölü bir iş adamı olarak? Önce bunun kararını vermelisin. Madem dürüstlük istiyorsun! İşte top sende! Düşünmek istersen anlarım. Ama bence buraya gelirken zaten bunların hepsini düşündün.''

İşte şimdi aynı dilden konuşmaya başlıyorduk. Gerçek yüzünü gösteriyordu. Bu saaten sonra, hayır deme gibi bir lüksüm olmadığını da! Çok fazla ipucu vermişti, çünkü ya ortaktık ya da ortak! Aslında bana seçenek sunmuyordu. Bok kafalı herif! Ben bunları düşünürken, beni izledi.

''Bir şey içmek ister misin? Daha sert bir şey?

''Hay hay tabii, senin zevkine güveniyorum.'' İkimize de viski söyledi. Bu sırada ben hala düşünüyormuş gibi yapıyordum.

''Anlat o zaman her şeyi bilmek istiyorum. Her detayı, bu işe gireceksem şu an şartım bu!'' keyfi yerine gelmişti, viskisini içerken, bir yandan da keyifle gülümsüyordu.

''Aslında seni birkaç sınavdan geçirecektim, ama o gece söylediğin bir söz, buna ihtiyaç duymamamı sağladı. O gece ne söylediğini sen de gayet iyi hatırlıyorsun. Geri dönüşün yok bu saatten sonra, onun için beni iyi dinlemeni tavsiye ederim.''

Açık açık tehdit ediyordu beni sırtlan suratlı. Ne söylediğimi tabii ki biliyordum. Uyuşturucu teklif ettiğinde, kullanmakla ilgilenmiyorum, demiştim risk alarak. Beyinsiz sırtlan da hemen atlamıştı.

''Restini görüyorum Yavuz, devam et!''

''Uyuşturucu taşıyoruz, ülke dışına, oralardan da buraya. Önceleri, üretim kısmına dahil değildik. Bu, son yaptığım Katar ortaklığı ile bu işin üretim kısmına da yeni başlıyoruz, hazırlık çalışmalarımız devam ediyor''

Hımmm üreticiliğe de soyunduklarından, haberimiz yoktu. Bu yeni ve önemli bir bilgiydi. Merkeze acilen bildirmem gerekiyordu. Olay büyüyordu, daha ne kadar sarpa saracaksa artık!

''Senin şirketinin öncelikli görevi, bu lojistiğe destek atmak, sonrasında seni Katar' daki dostlarımla tanıştıracağım. Öncelikle, bir kaç başarılı sevkiyatı halletmen lazım. Güvenlerini kazanmalı ve bu işi ne kadar çok istediğini göstermelisin. Sonrası, kolay zaten. Ayrıca, bu işlere çok da uzak olmadığını sezinliyorum. Sanırım yanılmıyorumda. Kolay kolay yanılmam Barlas ALPDOĞAN. ''

''Yanılmayı tercih edeceğini sanmıyorum CEBESOY. Yakın zamanda gerçekleşecek bir sevkiyat var mı peki?''

''Oooo hızlıyız, sevdim. Evet, kısa bir süre sonra önemli bir sevkiyat var. Büyük iş, çok büyük iş, Barlas. Senin gibi bir desteğe ihtiyacım vardı.''

Bir süre daha yaptığı sevkiyatların, lojistiğin ve üretim işinin üzerinden geçtikten sonra, yeteri kadar detay verdiğine inanıp,

''Avukatlarım, ortaklık için tüm belgeleri ayarlayıp hazırladıktan sonra, seninle tekrar iletişime geçeceğim. Önce şu ortaklık işini resmiyete dökelim ha ne dersin?''

''Tamam, sen belgeleri hazırlat. Sonrasına bakıp, ona göre devam edelim. Bu iş beni heyecanlandırdı. Uzun zamandır böyle hissetmemiştim.'' Diyerek kadehimi ona uzattım. Kadehler tokuşturulup, ilk kutlama bu şekilde yapıldıktan sonra oradan ayrıldım. Artık peşime adam takacağını bilmem için Serhat' tan bilgi beklemeye gerek yoktu.

****** Pazartesi Hikmet Bey & Vakıf

****** Pazartesi Hikmet Bey & Vakıf

Hikmet bey, şirketin yükünün büyük kısmını, oğlu Ahmet Kağan' a bırakmıştı. Fakat tamamen kopmuş değildi. Ama kimseye emanet edemediği şirketini ilk kurduğu zamanlarda, büyümeye başlamasıyla beraber vakıf kurmak için asgari sermayeye ulaşmıştı. Hayali, hiçbir kar gütmeyen bir vakıf oluşturarak, yetimhane de hayatta kalmaya çalışan, yalnız çocuklara yardım eli uzatmaktı. Bunu yıllar önce gerçekleştirmişti. Vakfın adı, FERAY Yetim Çocuk Eğitim Vakfıydı. Kızına da, bu çok sevdiği ismi vermişti. Uzun yıllardır gelen bağışlarla ve kendi şirketinden gelen katkılarla bu vakfı ayakta tutmayı başarmış, şirketi ile beraber vakfı da büyütmüştü. Yakın zamanda, yeni bir organizasyon düzenlemek istiyordu. Bu konuyu Süreyya ile konuşmuşlardı. Organizsyonu Süreyya döndükten sonra, gerçekleştirme kararı almışlardı. Hikmet bey kadar, Süreyya da vakıfla ilgilenmeyi seviyordu. Yetimhane ziyaretleri yapıyor, çocuklara giysiler, oyuncaklar dağıtıyorlar. Kısaca, ne ihtiyaçları varsa vakıf çalışanlarıyla beraber karşılıyorlardı. Bu vakıf, Hikmet bey'in üç evladı dışındaki başka bir nadide göz bebeğiydi. Bu sabah da kahvaltıdan sonra çıkmış, önce şirekete uğramış kontrollerini yaptıktan sonra da vakfa gitmişti.

Kahvesini keyifle yudumlarken, vakıf müdürü Ersan bey, son gelişmeleri aktarıyordu. Uzun zamandır beraber çalışıyorlardı. Artık ahbaptılar. Yılların vermiş olduğu bu ahbaplıkla, aslında karşılıklı sohbet ediyorlardı. Planladıkları organizasyon için, ekip ön çalışma hazırlıyordu.

''Demek Süreyya kızımı bekliyoruz, gelecek organizasyon için ha? Paris' te değil mi? Ne ara büyüdüler de başka diyarlara gidiyorlar Hikmet bey, benimkiler de öyle ele avuca sığmaz oldular.''

''Öyle, bıraksan bir dert, bırakmasan ayrı, gerçi sanki bırakmazsak gitmeyeceklerde. Bizde ki de düşünce işte.'' Dedi gülümseyerek.

Ersan bey' in gözleri, masaya ilişti. Masasında, küçücük bir oyuncak araba tekeri vardı. Tahtadan yapılmış, içi kadife bir kutunun içinde saklardı. Anısı var, derdi.

''Hikmet bey, bu tekerin hikâyesinden hiç bahsetmezsin, her gördüğümde meraklanırım?'' Dedi. Daha önce de, bir kere sormuş ama hiç cevap alamamıştı. Bu kez de, cevap vermezdi diye düşünürken, Hikmet bey derin bir nefes çekti, kahvesini bırakıp kutuyu eline aldı. Anlatmaya başladı.

''Bir gün, vakfı yeni kurduğum zamanlar, tabii gencim bende hala cahilim, bir yetimhane ziyaretimde çocuklara oyuncak götürmüştüm. Keratalar çok sevinirlerdi onlar sevindikçe benim yüreğim genişlerdi. Daha fazlasını yapabilmem için desteğe ihtiyacım vardı. Kimse bilmez, ama o çocukların sevinçleri benim görünmez desteğimdi. Bir çocuk vardı 5 yaşlarında falan küçücüktü elleri, yüreğinin aksine. Görsen, bakışlarında sanki bizim oranın hırçınlığı vardı. Karadenizde, kaybolmuşta, sonrasında bulunmuş gibi bakışları karanlıktı.

Dikkatimi çekmişti, diğer çocuklar gibi değildi, pek yanaşmıyordu. Elime siyah metal bir oyuncak araba alıp, usulca yanına gittim. Gülümsedim önce saçlarını sevdim. Arabayı uzattığımda yüzü aydınlandı. ''Siyah sevdiğimi nereden bildin abi?'' dedi. ''Bilirim, bilmem mi dedim.'' ''Al.'' Dedi, arabayı bana geri verdi. ''Niye veriyorsun sevmemiş miydin?'' dedim. ''Sevmez miyim, bir tekereni çıkar, o senin olsun. Bu çok yeni, ben alışkın değilim yeni şeylere, ben bozuk şeylere alışkınım.'' dedi. ''Büyüyünce, kendim para kazanacağım, o zaman, bozuk olmayan oyucak alacağım abi.'' Dedi. İnat etti, çıkarttırdı bana. Bu teker, o teker be Ersan. Ben, o günden beri, eskiyen, bozulan eşyalara, daha çok değer verdim. Onları daha çok sevdim... Bu çocuk, bana o yaşta harbi ders vermiştir. O yüzden saklarım şuncacık şeyi. Unutursam, eger bir gün hafızam bana unutturursa hatırlatsın diye! Birde albümüm var, uzun yıllardır sakladığım, çocuklarımla fotoğraflarımın olduğu, onun içinde o bozduğumuz oyuncak arabanın da fotoğrafını saklarım. Şu sözler gelir aklıma, "Biz çocuklarımıza hayata dair her şeyi öğretmeye çalışırken, çocuklarımız bize hayatın ne olduğunu öğretiyor." –Angela Schwindt, Evde Eğitim Annesi - bir tanesi budur, hiç unutmam!

Diğeri de "Bir çocuğa ne zaman yaklaşsam içimde iki duygu birden uyanır – şu an olduğu, kişiye karşı hassasiyet, ve olabileceği kişiye karşı saygı." – Louis Pasteur, Fransız Kimyager ve Mikrobiyolog. O yüzden, benim için tüm çocuklar kıymetlidir. Nerede canı yanan bir çocuk görsem içim parçanır.

Ersan bey, sadece dinlemiş ve ''Eee, büyükler de bazen küçülür, Hikmet bey diyebilmişti. ''Yaşamımızda, en önemli şeyin, kazançlarımızı kullanmak olduğunu düşünürüz çoğu zaman, önemli olan ise kayıplarımızdan kazanç sağlayabilmemizdir. Bu zeka gerektirir; akıllı insanlarla aptal insanlar arasındaki fark budur.''

Ersan bey, çıkmıştı. Hikmet bey' in, aklına albümü düşmüştü. Çıkardı değerlisini baktı, tek tek hiç acele etmeden, her bir anısını gözünde canlandırarak... Bir fotoğrafın üzerine geldiğinde, ise durdu bir süre ''Acaba şimdi neredesin gök gözlüm'' dedikten sonra öylece bakmaya devam etti.

 

****** Merkez

Tam bir saat sonra merkezdeydi Gökbey, gelir gelmez Zekeriya onu yeni ve çok önemli, bilgilerle karşılamıştı. Yasin' den gelen şifreli mesajlar da bilmedikleri bir şey vardı. Narkotikte bilmiyordu bu yeni oluşum hazırlıklarını, Zekeriya onları da bilgilendirmişti.

''Yavuz, Yasin' i takip ettirmeye başlamış. Ortaklık için belgeleri hazırlatıyormuş. Efendim, şimdi elimizde daha ciddi deliller var ayrıca toplantı görüntüleri de elimizde.''

''İzleyelim hemen aç?''

''Tabii efendim''

''Şimdi anlaşıldı o gençlere verdiği şeyin ne olduğu. Yeni mallarını deniyorlardı! Ama beklemedikleri bir şey oldu. Yeniden deneyeceklerdir.''

 

**** Paris

Süreyya, Paris' teki evinin sabahında güne Yavuz' un gönderdiği şakayıklarla başlamıştı. Bu artık alışkanlık haline gelmişti, öyle olduğunu yeni fark ediyordu. Çünkü hazırlanırken farkında bile olmadan, kendi kendine mırıldanarak, ''Bir şey eksik sanki, şakayıklarım gelmedi bu sabah'' demişti. Her gün gelmesine, alıştığı şakayıkların aslında Yavuz Selim alışkanlığı olduğunu bilmeden. Bunların hepsi, Yavuz'un bilinçli hareketleriydi. Sonunda Süreyya' yı kendine farkettirmeden alıştırmak konusunda başarılı olmuştu. Süreyya' nın stajının bitmesine 1. 5 aydan daha az bir zaman kalmıştı. Biraz buruk hissetse de, hazırlanıp şirkete gitmişti. Günler sıradan ve yoğun geçiyordu. Süreyya için, geri sayım başlamıştı. Esma ile dışarı çıktıkları bir akşamdı bundan bahsettiğinde. Buruktu, Esma' yı geride bırakacağı için, sevdiği işini bırakıp gitmek zorunda olduğu için, Paris' i geride bırakmak zorunda kaldığı için... Değişmeye başlamıştı, hissediyordu. Artık yalnız değildi, Yavuz hayatındaydı. Yanında, onu destekleyip güven veren bir adam vardı. Çalkantılı bir başlangıç yapmışlardı, ilişkileri düzene girene kadar Süreyya kendi içinde, Yavuz'dan habersiz daha çok çabalamıştı. Bu biraz yorucu olsa da, sonuçta geldikleri noktadan memnundu. Tek bir his kalmıştı içinde, nedense ondan bir türlü kurtulamıyordu ama artık anlıyordu, o boğucu his ona geçmişten kalmıştı. Artık bundan temelli kurtulmalıydı. Belki Paristeyken bir psikologla görüşmeliyim diye, aklından geçirdiği zamanlar oluyordu. Esma' yı da ikna etmeye çalıştığı zamanlar oluyordu. Ounla birlikte dönmesi için, mütemadiyen baskı yapıyordu. Bir parçam eksik olacak sen olmazsan, tıpkı şu anda Güniz' in burada olmaması gibi diye duygusal baskılar çemberine alıyordu. Dönmek istememesini anlıyordu. Esma' nın bir ailesi yoktu. Yetimhanede büyümüştü. Babasının vakfı sayesinde tanışmışlar, çok iyi dost olmuşlardı. Ama onun ailesi aynı zamanda bizdik. Babam babalık, annem annelik, abim de abilik yapmıştı Leyla ile ben de kardeşleriydik. Babamla tanışana kadar, zor bir hayatı olmuştu. Ondan sonrası ise, iyilik, güzellik. Bu düşüncelere dalmışken, Esma aramıştı.

''Tatlım naber napıyorsun? Hafta sonu kimseye söz verme, umarım herhangi bir organizasyonun yoktur''

''İyiyim canım, senden naber? Evdeyim kitap okuyordum. Haftasonu ne vardı ki?''

''İyi bende, işte yemek hazırlıyordum, yeni geldim sayılır. Biz varız, haftasonu bizim dışarıya çıkalım mı? Biraz bunaldım da dağıtalım mı sadece ikimiz ne dersin? ''

''İlahi Esma, tamam canım seninleyim. Sen ne dersen o''

''Tamam, öpüyorum seni. Açım, yemek lazım bünyeme görüşürüz. ''

''Ben de, kocaman öptüm canım afiyet olsun. Görüşürüz ''

 

Canım çay istiyordu, kahve kesmemişti. Şöyle bergamotlu bir çay demlese biri bana getirse, ne güzel olurdu. Hımmm kalk Süreyya, kendi çayını kendin demleyeceksin. Kitabı elimden bırakıp mutfağa geçtim. Çayımı demlendikten sonra, kitabımı okumaya devam ettim. Bitirmek üzereydim. Nasıl bir çaya özlemse artık bendeki, bir demlik çayı kitabımla beraber bitirmiştim. Ne zaman bir kitabı bitirsem, sonunda mutlaka yorumlardım. Böylesi daha bir içime sinerdi. Mesela, şimdi bitirdiğim kitapla ilgili içimden geçenler; ''İnsanlığın nasıl yok oldugunu gözler önüne seren bir eserdi. Nasılda, kör olmuş insanlar, nasıl vazgecmişler insanlıklarından, nerede ve ne zaman yok olmuş o ince çizgi... Sadece izlemeye seyretmeye yok oluşları; sessiz sedasız nasıl varmışlar... Vicdanları nasıl elvermiş; sorgulamadan neden, nasıl demeden, öylece bakmaya ne zaman başlamışlar... Hayret içerisinde okudum kitabı... Şimdi değişecek, şimdi birisi çıkacak, diye diye kitabın yarısına geldim. Ne bir şey değişti, ne de birisi çıktı... Ortadan ikiye çatladım, çatlayacağım derken, ilk defa daha önce hiç yapmadığım bir şeyi yaptım, sonunu okudum. Elim varmaya varmaya ... Hasan Ali Toptaş, ters köşe yapmış kendi usulünce tabii, ama sonuç içimdeki gerginliği ve hüznü azaltmadı, bilakis daha derinden yaraladı beni... Yazar istediğine bende ulaştı. Biten insanlığın, nasıl yüze çarpıldığını, işlediği olay örgüsüyle, seçtiği konuyla ve edebi diliyle bu kadar güzel ancak Hasan Ali Toptaş yapabilirdi. Saygılar... Neyin, neye sebep olabileceğini, asla bilemeyiz ve okuduğumuz kitabın, bize ne zaman, ne şekilde ve nasıl ışık tutacağını da... Bir kitabın daha sonuna gelmiştim. Çayım da bitmişti zaten, keydim de kaçmıştı. Saate baktım epey geç olmuştu. Yatağıma gittim ve uyudum.

 #hasanalitoptaş#benikörkuyularda#okudumbitti#bookstagram#booklover#kitapönerisi#kitapönerileri#kitapkurdu#kitapokumak#kitaptavsiyesi

#hasanalitoptaş#benikörkuyularda#okudumbitti#bookstagram#booklover#kitapönerisi#kitapönerileri#kitapkurdu#kitapokumak#kitaptavsiyesi

Esma ile hafta sonu için plan yapmıştık, şimdi o planlara uymak üzere evden çıkıyordum. Emir büyük yerdendi ne de olsa. Öğleden sonra çıkıp, önce yemek yiyip akşama da müzik dinleyip eğlenebileceğimiz bir mekana geçecektik.

''Yemekler harikaydı Süreyya, ben daha önce burayı nasıl keşfedememişim cidden ilginç.''

''Eh, biz de bir şeyler öğrendik tatlım burada yaşarken, hadi şimdi nereye gidiyoruz bak gece hayatı da sen soruluyor üzülme.''

''Hımmm, çok güzel bir yer inan bana canım, çok eğleneceğiz.'' Dudağının bir kenarı yukarı kıvrılmıştı Esma' nın yüzünde, hınzır bir gülümseme vardı.

''Esma, bu konuşma şeklinden hiç hoşlanmadım şuan haberin olsun, o ne kızım öyle filmlerdeki gibi, sanki beni tuzağa çekiyormuş gibi bir halin var, sinsi sinsi gülüyorsun.''

Bir kahkaha attı bu söylediğime karşılık,

''Belki de öyledir, bilemiyorum artık mızıkçılık yok ne dersem o .''

'''Aman tamam bir şey demedim.'' Ben de gülerek koluna girdim. Mekana, doğru ilerledik.

''Cidden çok hoş bir yermiş, sevdim.''

''Sana söylemiştim, bak işte bir muzurluk yapmıyorum. Sadece eğlenelim olur mu Süreyya?''

''Eğlenelim.'' dedim ve içeriye girdik.

 

******Alper

Cansuyla karşılaşmak benim için ilginç bir tesadüf olmuştu. O yıllarda yani o olaydan sonra pek iletişimde kalmamıştık. Kimse bilmiyordu. Süreyya ile büyük bir kavga edip, ayrıldığımızı sanıyorlardı. Bir süre, onun hakkında haber almaya devam etmiştim. Başladığım şeyi bitirememiştim. İçimde kalmıştı. Sonra üniversiteyi bitirip de, işlere dalınca unutmuştum. Bundan birkaç ay öncesine kadar, basında yaralanmalı bir olaya karıştığını gördüğümden bugüne kadar tabii. Haber yabancı bir ajansda geçiyordu küçük bir haberdi, yayılmamıştı ama tek bir yerde aniden karşıma çıkmıştı. Elimde değildi, kokusu hala aklımdaydı. Gözleri, o güzel narin vücudu. Şimdi ise elime fırsat geçmişti. Aslında, kendim gitmeyi planlıyordum ama böyle bir fırsat olacağını hiç düşünmemiştim. Karşısına çıkmak için bahanem hazırdı. Madem, beni şikayet etmemişti. Demek ki o da istiyordu. Beni özlemiş midir acaba? Diye, düşünmeden edemiyordum o haberi gördüğüm günden beri. Heyecanlanmıştım. Acaba nasıl görünüyordu, daha da güelleşmişti kesin. Onda doğal bir çekicilik vardı. Hep nefesimi kesiyordu. Dünyaca ünlü bir diş hekiminin, mesleğimizle ilgili, yapacağı ve seçilmiş Diş hekimlerinin bir arada olacağı bu konferans ayağıma kadar gelmişti. Paris'te olacağını öğrenemden önce, ilgimi çekmemişti. Şimdi gidiyordum. Ona, çok yakın olacak, hatta onu bulacak ve yarım kalan aşkımızı zevkle tamamlayacaktım. Uçağım 1. 5 saat sonra kalkıyordu. İşe bakın ki orada ki, bir arkadaşım Süreyya' nın arkadaşı olan Esmayı bulmuştu. Esma da bizi Sureyya' ya götürmüştü. Demek ki kaderde bunun gerçekleşmesini istiyordu. İstediği olacaktı. Bekle beni aşkım geliyorum.

 

***** Merkez & Gökbey

Yavuz, tuzaktan habersiz tam da bizim istediğimiz gibi adım atıp ilerliyordu. Yasin nerede, ne zaman risk alacağını çok iyi biliyordu. Bildiklerini uygulamış bize zaman kazandırmıştı. Operasyona beklediğimizden de hızlı ve kolay dahil olmuştuk. Narkotik bilgilendirilmişti. Odamda her şeyin üzerinden tekrar geçiyordum. Ama bugün gelen tüm iyi haberlere rağmen, pek keyfim yoktu. Canımı sıkan bir şey vardı. Hem rahatsız eden hem de dikkatimi dağıtan. O sırada kapının çalmasıyla başımı önümdeki dosyalardan kaldırdım.

''Gel''

Zekeriya: ''Efendim! Mustafa geldi. Size bilgi vermesi gerekiyormuş. Acil olduğunu söyledi.''

''Hemen geliyorum.''

''Peki efendim.''

''Biliyordum, az önceki, o rahatsızlık hissi boşa çıkmayacaktı. Hiçbir zaman öyle olmamıştı.''

Ofise gittiğimde, Mustafanın beti benzi atmıştı. Alper dedim içimden bu uğursuz rahatsızlık hissinin ta kendisiydi Alper.

''Mustafa sorun nedir? Yüzünün bu hali ne?''

''Efendim, Alper iti havalanına gidiyormuş. Diş zıkkımm bişeysi mi varmış ne konferans mı ne hah işte ondan gidiyormuş. ''

''Tamam, takibe devam edin, bunun nesi acil!'' diye söylenerek odadan çıkıyordum ki bir anda dank etti. Tabii ya, Paris' e gidiyordu. Dikkatimi dağıtan bir şey var demiştim değil mi!!'' Arkamı döndüğümde, mustafa şok olmuş bir şekilde bana bakıyordu. Ahhh koca adam ahhh topla lannn kendini bakma öyle bana nası bu hataya düştün der gibi. Bir bu eksikti. Kahretsin!!

Daha ne kadar bana öyle bakmayı düşünüyorsunuz!!?? Zekeriya, Aziz, Yaman Mustafa ve bana, hemen Paris' e uçuş ayarla, tüm işlem, belge ne varsa 20 dakİka içinde hallet! Aksilik istemiyorum. Ben, başkana bilgi vereceğim. En geç yarım saate uçakta olmak istiyorum. Süreyya nerede şuan? O it, tam olarak nereye gidiyor? Hadi hadi, zaman işliyor.'' dememle herkes hareketlenmişti.

Zekeriya diyerek seslendim tekrar tam odadan çıkıyordu. '' O it saat kaçta biniyor, nerede inecek, nerede kalacak, ne yiyip ne içecek, yalnız mı herseyi bilmek istiyorum duydun mu? Süreyya' nın Paris' te olduğunu bildiğine dair herhangi bir bilgi almış mıydınız mustafa daha önce cevap versenize lannn!!!''

''Efendim, sanmıyorum peşine düşmemişti şu ana kadar, nereden nasıl öğrenecek!'' Salaksın, oğlum süzme salaksın! Adam haklı, sonuna kadar haklı!!

''Bunun cavabını, bana sen vereceksin mustafa??!! Derken, ateş tüm vücudunu ele geçiriyordu. Bunun için sana onu bul dedim, bunun için peşine adam tak dedim, bunun için anlıyor musun? Kimi taktın peşine, adamımız kim? Niye kimse işini doğru düzgün yapmıyor burada!!! Oyun mu oynuyoruz lannn burada adam tecavüzcü!! Böyle bir hatayı nasıl yaparsın sen mustafa he cevap ver bana bu detayı nasıl atlarsın?'' Sesinin desibelinden, odadaki camlar tıiremeye başlamıştı.

''Onu ilk bulduğumuzda gebertmeliydik. Geç kaldık, daha önce boğazını kesmeliydim o itin!''

''Kes sesini lannn!! Katil miyiz biz bok kafalı! Saçmalama kendine gel! Bu iş bitsin, ben o zaman göstereceğim size kim olduğunuzu! Unuttunuz, nerede olduğunuzu kim olduğunuzu unuttunuz siz! Zıvanadan çıkartmayın lan beni!!''

Gökbey, resmen sinirden kükrüyordu. Telaşlı değildi, ifadesizdi çene kaslarının gerginliğinden başka bir şey yoktu görünürde, nasıl hemen düşünememişti. O ite inanamıyordu. Süreyya' nın Paris' te olduğunu tabii ki, biliyordu işi şansa bırakamazdı. Bunları düşünürken bir yandan da, emirler vermeye devam etti.

''Ben burada yokken, Yasin' e Nihat Usta ve sen destek olacaksınız. Her şeyin yolunda olduğundan emin ol, ayrıca bana sürekli bilgi geç! Hadi şimdi herkes hazırlansın istediğim bilgilere ulaştınmı?

''Süreyya, o kızıl arkadaşıyla beraber, dışarıda yemekteymiş efendim. Alper havaalına gitmek üzere ucuşu bir buçuk saat sonra.''

''Tamam, hadi acele edelim.'' Ha bu arada Yavuz' un adamı nerede? Yavuz bunu öğrenmemeli, mustafa çocuklarla bir şey düşünün. Adamı ekarte etmemiz lazım, temiz bir şekilde, neler olduğunu asla anlamamalı, öğrenmemeli beni duydunuz mu? Kızların, izini kaybettirecek bir şey lazım?''

''Emredersiniz efendim ''

Odama gittim. 10 dakikada hazırlanmıştım. Lenslerimi taktım. Başkana, bilgi geçtim ve çıktım. Bu operasyon gizliydi. Aslında biz Paris' e hiç gitmiyorduk. Ekip hazır bir şekilde ofiste bekiliyordu. Zekeriya, son bilgileri geçmek için benden onay bekliyordu.

''Şimdi, beni iyi dinleyin, az önce başkanla görüştüm. Bu operasyon çok gizli, son dakika gelişen, bir operasyon. Paris' e hiç gitmedik! Tamam mı?

Evet Zekeriya, nedir?''

Her şey hazır, pistteki helikopter hazır sizi havaalanına bırakacak. Oradan bizim uçağımızla Paris' e uçacaksınız. İzinler, onaylar, belgeler hepsi tamam. Bu çantada sahte pasaport ve kimlikleriniz hazır. Paris, sizin için mühimmatları ayarlıyor. Ayrıca hala süreyya' yı takip ediyor. Şimdilik iyiler. ''Hay dilimi eşşek arısı soksun, kovanlara gir sen Zekeriya direkt kovana dal oğlum sen!!''

Neyse ki Gökbey, kükremedi. Dikkatle beni dinliyordu. Mustafa Yaman ve Aziz' le birlikte. Kendime, sessizce sövdükten sonra, devam ettim.

''Efendim, Yavuz' un adamı sıkıntı, adam yemiyor içmiyor sanki afedersiniz sıçmaya bile gitmiyor s..k kafalı, Süreyya' nın peşinden bir an olsun ayrılmıyor. Gidince icabına bakmak zorunda kalacaksınız. Paris' in açığa çıkma riski var o yüzden o mudahele edemiyor su an.''

''Artık onun için yolda bir şeyler düşünürüm problem değil. Alper nerede gittimi? öğrendiniz mi nasıl biliyormuş?''

Havaalanına giriş yaptı. Muhtemelen siz ondan önce Paris' te olacaksınız ama fazla vakit yok. Telefonuna girdim, Süreyya' nın Paris' te bıçaklandığına dair, yabancı basın tarafından paylaşılan küçük bir haber var onu görmüş. Gidişi tabii ki tesadüf değil. Paris' te arkadaşı var araştırdık. Esma' yı bulmuş o da tabii onu Süreyya' ya götürmüş ve geldiğimiz nokta bu. Mustafa daha fazla dayanamadı. önce özür diledi sonrada,

Onun o çalışmayan beynini sikeyim ben bok çukuru akıllı, o. çocuğu. Yememiş içmemiş, kaç yıl sonra kzın peşine düşüyor. K... evladı.!!! Ah ulan ben nasıl böyle bir hata yaparım, senin kafanı siksinler Mustafa!!'' Ellerini yumruk yapmış sıkmaktan morartmıştı. Kendine olan öfkesi azalacak gibi değildi. Yaman ve Aziz de öfkeliydiler ama çıt çıkaramıyorlardı. Mustafanın omzuna değdi Gökbey' in eli usulca yaklaşmıştı.

Şimdi sırası değil Mustafa şimdi değil, kızın etrafı tecavüzcü sapkınlarla dolu! Bu senin suçun değil. Hangi birinden kurtulacağız, birini tutsak öteki saldırıyor!!!! Hay ben böyle işin, adammı yok lan, kızın sevdiklerine bak ya! Delireceğim. Hayır, kızda bir yamuk olsa, gerçi ne fark eder. Yamuk olsada kimse bunu yaşamayı haketmiyor. Hepsi sapık, kız masum lan!! Tamamen masum çıldıracağım mıknatıs gibi nasıl çekiyor bu k.. heriflerini kendine!! Uzaklaşmaya başlamıştı o sırada Mustafadan önündeki masaya döndü yine baktı önce, ulan sen de ne çektin benden be derken kaldırdı fırlattı.

''Çıkalım! Zekeriya o piçin havadayken bile konumunu istiyorum!''

 

Loading...
0%