Yeni Üyelik
17.
Bölüm

BÖLÜM 15(Havada Bir Yerde)

@nefelicalliope

Helikopterle, kısa bir yolculuğun ardından sonunda uçaktaydık. Herkes yerini almıştı. Zekeriya dediğim şeyi yapmış. Konumunu an be an bana gönderiyordu. Şimdi ufak bir pürüzümüz vardı. Yavuz' un iti!

Yaman, Aziz Yavuz' un iti sizde, hiçbir şey anlamadan onu nasıl ekarte edeceğinizi düşünmek için 5 dakikanız var! Aziz' le Yaman, birbirlerine baktılar.

''Ne oldu? Bir Hacivat Karagöz oyunu yaparsınız bir zahmet.''

''Emredersiniz efendim!''

''Bu ikisinin bulacağı çözümden, hayır mı gelir Gökbey?''

''Senin parlak fikirlerini de, duymak isterim Mustafa!?''

Yaman ve Aziz, sesli gülmemek için kendilerini zor tutuyorlardı. Bir yanda Gökbey, bir yanda Mustafa vardı. Bu gülme, onlara çok pahalıya patlardı. Onun yerine Yamanın aklına gelen planı konuşmaya başladılar. Aziz onayladı.

''Söyleyelim mi Yaman?''

''5 dakika doldu mu?''

''Yok, henüz değil. Beklesek mi?''

''Lan! Git manyak mısın? Hadi, başla görmüyor musun adamları? Ateşle barut gibiler.''

''Ulan Yaman, sana da böyle benzetme yakışırdı ha aklın fikrin zamparalık oğlum baksana kurduğun cümleyi sikerlar lan!''

''Tamam, lan çok konuşma hadi anlat.''

''Siz ikiniz çözüm buldunuz herhalde, çeneniz açıldığına göre?''

''Bulduk efendim.''

''Hımm, olay ilginçleşiyor Mustafa, dinlesek mi ne yapsak? Hala, senin parlak fikrini merak ediyorum.''

''Hakettin oğlum sen! Daha beterini hakettin. Efendim, afedersiniz ama ben sıçtım sıvadım, benim fikrimin ince gülü kopmuş gitmiş. Ne deseniz haklısınız! Boynum kıldan incedir. Benim, yediğim boku temizlemeye gidiyorsunuz. Cezama razıyım!''

''Tamam, lan uzatma sana şimdi değil demiştim! Bunu sonra konuşacağız şu boku bir temizleyelim de!''

''Anlatın sizde nedir?''

''Efendim, sarhoş olup kızlara asılacağız. O İtte, aklı sıra bizi uzaklaştıracak mecbur sonuçta Süreyya Yavuz' un kıymetlisi. Ee bizde icabına bakacağız. O sırada da Alper Süreyya' ya saldırır, saldırırken kurtarırız bu arada delil de ortaya çıkmış olur. Bu kadar.''

''Sayıyla mı veriyorlar lan sizi bana, tövbe yarabbim ya! Yok ya adam olmayacaksınız sız! Lan kızın zaten geçmişte, travması var bir de siz mi asılacaksınız? Görmediniz mi, karakola düştü kız, niye düştü o kız karakola? Yok illa biz bununla yetinmeyiz, bir de tımarhaneye mi girsin diyosunuz! Hem ne biçim laf o lan kıymetlisi falan anmayın şu o.. çocuğunun adını!''

Yine ayarı kaçmıştı. Bu ayarları toptan ateşe verecekti az kalmıştı.

Efendim, müsadenizle bir şey diyeceğim, ama sövmeyin! Bence gayet iyi buldukları fikir, etraflıca düşününce mantıklı. Süreyya bacım sağlamdır. Evet dedikleriniz doğru, ama biz orada, o adamın hakkından nasıl geldiğini de gördük, o kızı tacizden canı pahasına nasıl kurtardığını da gördük. Ayrıca tedavi kaydı da yok. Süreyya bacım psikolağa da gitmemiş. Tabii etkileri kalmıştır, ama onu yıkacak kadar değildir. Bu iki zırtapoz mu onu o dediğiniz hallere düşürecek? Hiç sanmıyorum, bana kalsa, o Alper itini de ona bıraksak vallahi sağ çıkamaz bu defa elinden.'' Bu son söylediğinden birazcık pişman olmuştu Mustafa.

Gökbey düşündü, tartıyordu söylenenleri. Hala içine sinmiyordu ama Mustafa söylediği şeylerin bir kısmında haklıydı. İçine sinmeyen bir durumdu ancak bu pürüz de ortadan kalkmalıydı. Bize göre gayet basit, lakayıt iki serserinin yaptığı, umarsızca bir hareket, saçma, akıl almaz bir davranış olabilirdi. Ama bu Süreyya için öyle olmayabilirdi ki olmayacaktı da, benim tanıdığım kadarıyla yaşadıklarıyla ve hala yaşıyor olduklarıyla, bu onun için boşverip yoluna aynı şekilde devam edebileceği bir olay olmayacaktı. Bu bir riskti. Mustafa bana bu riski alacak mısın diye soruyordu aslında. Hala yüzüme dikkatli bir şeklde bakmaya devam ederken, peki ben bu riski alacak mıydım? Kendimi çok pis köşeye sıkışmış gibi hissediyordum. Üzülmesinden, ne kadar nefret etsem de, üzmek için her şeyi yapıyormuş gibi ama çıkış yolunu bulamayan labirentte ki fare gibi çaresizdi ruh halim, çıkış yolunun da çaresizliğinden bi haber. Daha erken alabilir miydik alperi, belki evet ama alsakta serbest kalacaktı. Kanıt olmadan yapılan ve yanına kar kalınan, bu dünyadaki diğer tüm çirkinlikler gibi, onun çirkinliği de serbest dolaşacaktı bu hayatta. İstediğim bu değildi, lakin istediğim şeye giden yolda bu değildi. Operasyon elimi kolumu bağlıyordu. Her şeyi riske atabilirdim, gerekirse canımı bile, ama tek riske atılamayacak olan ''tuzak'' operasyonuydu. Mustafaya döndüm, sabırlı ve olabildiğince anlayışlı bir şekilde benden cevap bekliyordu. Süreyya' yı dünyadaki bu çirkin varlıktan kurtarmak için yine o çirkinliğe yem yapmaktı fikri...

''Dışarıdan iyi görünse de iyileşmesi zaman alır. İyi görünmesi, iyileştiği anlamına gelmez! İnsan kalbindeki yük ile öğrenir, farkına varır, yol alır. Bizler çoğu zaman hakikatini algılayamadığımız yükler ile yol almaya, kendimizle mücadele ederek devam ederiz. Bu mücadeleden, kimsenin haberi olmaz. Hepimizin aydınlık ve karanlık yanlarımız var. Hangisini istersek onu gösteririz. Dağılır, yorulur, boğuluruz sonra da belki dağıtırız, yıkarız, bazen işte hayatta tam olarak budur. Ama ya dağıtamayanlar, ya yıkamayanlar... Ya Süreyya, yaşadığı karanlıkla içindeki aydınlığı tüketiyorsa, ya iyileşemezse! Yani sen, bana şimdi diyorsun ki bir darbe de sen vur, içinde kalan rengârenk tuale siyahından kat, karanlığına karanlık kat? Ha Mustafa öyle mi? ''

''Söylediğin her şey katıksız doğrudur, ama insan inancının gücünü de test etmeden bilemez. Bunu hiç birimiz bilemeyiz. Süreyya da büyük bir sınavın içinde şu an. Böyle olmasını biz istemedik. O da istemedi elbette ama dediğiniz gibi hayat! Daha nelere gebe olacak bu olaylar bilmiyoruz, bundan da sağ çıkması gerekecek, önündeki daha büyük, daha çirkin olandan kurtulması için bunu da atlatması gerekecek, çünkü sıradaki tam olarak yanında, hayatının tam orta yerinde hatta. Yavuz bombası henüz patlamadı. Kim bilir bu yaşadıkları, Yavuz' la yaşayacaklarına hazırlıktır, biz bunu şimdi göremesekte, o bunu şimdi bilmese de bence benim hissettiklerim bu yönde! Son söz sizindir, elbette ne emrederseniz biz hazırız efendim.''

''Anladım, ama hala senin başka bir fikrin olup olmadığını merak ediyorum Mustafa?''

''Mustafa ne olabilir diye düşündü. Gökbey' in bir bildiği vardı, ısrarla ona böyle demezdi yoksa! Ama neydi o fikir, bir türlü aklına gelmiyordu.''

''Sen düşünmeye devam et o halde Mustafa, bu söylediğiniz planı uygulamıyoruz. Anlaşıldı mı? Bizler için de tabii ki hisler önemli, bu inkâr edilemez lakin biz kimiz?''

Bu soruyu sorduktan sonra bekledi, ifadesiz katı bir şekilde hepsinin yüzüne baktı. Bir hatırlatmaya ihtiyacı vardı. Herkes pür dikkat dinliyordu. Mustafa planı kabul etmemesine birazcık şaşırmıştı ama yorum yapmamıştı.

''Biz Milli İstihbarat Teşkilatıyız! Bizim için, asıl olan devlete hizmet etmektir. İstihbarat ne yapar? Doğru soruları sorar! Biz Türk milleti' nin hizmetkârlarıyız. Devlet sırrı namusdur! Yüzlerce ve daha fazla isimsiz kahraman, geniş bir coğrafyada, gece gündüz fedakârlık yapar. Büyük oynamak mecburiyetindeyiz. Gizemli, sessiz, sabırlı, asil, akıllı, denetimli, babacan, sadık ve kararlı olmalıyız. Biz bunların hepsi ve daha fazlası olmak için eğitildik. Biz akıl yürütür, plan yapar, soyut düşünür, problem çözeriz. Zekânın kullanılması zihinsel bir süreçtir. Biz karmaşık düşünceleri kavrayıp, çabuk öğrenir ve tecrübelerden ders çıkarırız. Orataya çıkabilecek tehditleri ve fırsatları stratejik şekilde ele alırız. Ne demiştik istihbarat doğru soru sorar, haberleri doğru alır, onu en doğru şekilde de kullanırız. Devletimizi herhangi bir sürprizle karşı karşıya bırakmayız. Gerekirse devlet uğruna canımızı veririz! Hiç kimsenin kişisel duyguları, bu ülkeden daha değerli değildir!

Şimdi anladınız mı? Şu an da yaptığımız şey B planı, benimse A planım çoktan devrede.'' Mustafaya dönerek,

''Bu işi sana vermiştim. Alper ile ilgili bilgiler, senin elindeydi. Hatta elinde yeterince haber, kaynak ve doküman vardı. Ama sen kişisel duygularının görevimizin önüne geçmesine izin verdin Mustafa! Ben, size daha önce ne demiştim? Bu devlet, bir masuma zarar gelmesine ne zaman izin verdi!! Asla, vermez demedim mi? Bunu, zaten bilmiyor musunuz! O zaman ne diye unutuyorsunuz!!! Ne diye saçmalıyorsunuz? Kazıyın bunu aklınıza! Bir daha unutursanız hatırlatmam, aklınızı alırım!! Bildiğiniz şeyi yapın, zekânızı kullanmaya devam edin! Anlaşıldı mı?! ''

''Emredersiniz efendim!''

Mustafa gerilmişti. Yüzü kaskatı kesilmiş, tüyleri diken diken olmuştu. Haklıydı, söylediği her şeye kalıbını basardı. Zaten kendisi de biliyordu, nasıl böyle hata yapardı. ''Kalıbına sıçayım, senin mustafa! Neydi hemen düşünemediği o şey? Sonra bir anda aklına geldi. Hafızası Alperle ilgili bilgileri tararken. ''

Herkes durumun ciddiyetle farkındaydı. Hala sessizce dinliyoralardı. Gökbey A planını kimseye söylemeden yapmıştı zaten çok vakti de yoktu. Onun A planıyla Zekeriya ve Nihat usta ilgileniyordu. Her ihtimale karşı B planı oluşturup harekete geçmişti.

''Pekala, her şey anlaşıldığına göre, zekeriyadan haber gelene kadar, B planını uygulamaya devam ediyoruz! Ama sadece yaman ve aziz kısmını gerçekleştireceğiz. Alper ve Süreyya asla karşılaşmayacak! Amacımız Alperin Süreyya' ya ulaşamadan alınması! Anlaşıldı mı? Yaman, Zekeriyay' la konuş, kızların konumunu öğren? Nerdeler ne yapıyorlar? Ayrıca alperin Paris' e inmesine ne kadar kalmış? Konferans nerede, saat kaçta? Bu herif konferansa gidecek mi? Planlarını bugün mü, yoksa ne zaman gerçekleştirmeyi düşünüyor?

''Emredersiniz efendim''

''İnmeye ne kadar var?''

''38 dk efendim''

''Alper?''

''23 dk efendim.''

Güzel, bu bize 15 dakika kazandırıyor gayet yeterli bir süre, Mustafa, sen iner inmez Alperi takibe alıyorsun. Kızların konumu ne?

''Evet efendim.''

''Kızlar yemek yedikleri yerden çıktılar. Başka bir eğlence mekanına gidiyorlar. Süreyya alkol almasa da Esma kullanıyor. Eğer, o mekanda kalırlarsa bizim için, planımızı uygulamak daha kolay olur.''

''Tamam, sizde hazırlanmaya başlayın, kılık kıyafet tip dğişimini halledin her türlü vakit kazanmak işimize yarar. Arabalar hazır mı? ''

''Hazır efendim, havaalanında bizi bekliyor olacak şekilde ve içlerinde gerekli her şey mevcut. Paris hepsini organize etti.

''Güzel.''

Paris' e planladıkları saatte inmişlerdi. Onlar için, hazırlanmış olan 3 ayrı araca geçtiler. Mustafa Alper' in gelmesini bekliyordu. Ekip, Alper' in ve arkadaşının fotoğrafına uçaktayken bakmıştı. Her ihtimale karşı arkadaşının da telefonu takip ediliyordu. Yaman ve Aziz önden, Süreyya ve Esma' nın bulunduğu mekana doğru yola çıkmışlardı. Paris' le buluşup, hem kızları hem de Yavuz' un adamını izleyeceklerdi. Mustafa Alper' i bekliyordu o sırada onu almaya gelen arkadaşının da havaalanına giriş taptığını tespit etti. Her bilgi, an be an, Gökbey' e de bildiriliyordu. Gökbey, aracında beklemedeydi. Mustafa gelen arkadaşının araç plakasını ve detaylarını da herhangi bir gözden kaçırma ihtimaline karşı Zekeriya'ya geçmişti. Yaklaşık 10 dakika sonra ikinci sırtlan araca binerken görülmüştü. Mustafa, kulaklığa doğru sert bir şekilde, '' başlıyoruz!'' dedi.

*****Esma ve Süreyya

Esma ve Süreyya, her şeyden habersiz eğleniyorlardı. Esma, alkolü biraz fazla kaçırmıştı. Süreyya alkolden cidden hoşlanmıyordu ama bu onun kararıydı. Arkadaşlarını asla yargılamazdı. Gülümseyerek izliyordu Esma' nın komik dans edişini. Gittikleri mekan, hoş ve kaliteli bir yerdi. Öyle herkesin kafasına göre girdiği bir yer değildi. Esma dans ederken o düşüncelere daldı. Yaşadığı, zorlu süreci atlatabilmek adına kendini eğitimine adamıştı, o olaydan sonra ayrıca savunma dersleri de almıştı. Aikido öğrenmişti. Yabancı dil konusunda da, biraz abartıya kaçmış olabilirdi. 4 dil öğrenmişti. Üniversiteyi, başarılı bir şekilde bitirmiş, tamamen kariyerine odaklanmıştı. Üniversite ve yüksek lisans dışında bölümüyle ilgili de çeşitli ekstra eğitimlere devam etmişti. O zamanlar yani çok yoğun olduğu zamanlar bazen hatırlamıyordu, o zamanlar iyiydi. Kendini meşgul tutmak iyi geliyordu. Kendine, düşünmek için zaman tanımıyordu. Şikâyet etmediği için bazen pişmanlık duyuyordu, ama hemen bu düşünceyi de kafasından kovalıyordu. Eğer bu olmasaydı, yani başına bu gelmeseydi, başka bir şey olacağına, daha kötü bir şey yaşayacağına inanıyordu. Belki de bu sadece onun uydurduğu bir kaçıştı ya da sığınmak istediği bir şeydi. Her neyse diyerek aklına gelen bu düşüncüleri savuşturdu. Neden şimdi bunları düşünüyordu ki unut Süreyya! Dedi içinden.

**** Alper

''Hoş geldin dostum? Naber, yolculuğun nasıldı?''

''Hoş bulduk, iyi geçti. Her şey, yolunda. Senden naber? Neredeler?'' sabırsızca pis pis sırıtarak soruyordu.

''Bu ne acele, önce konferansa gitmeyecek misin? Bir mekandalar, eğleniyorlar.''

''Yok, gitmeyeceğim. Kavuşmamızı daha fazla ertelemeye gerek yok. Madem eğlenmeye çıkmışlar, biz de katılalım değil mi? O kadar yoldan geldik. Hem Esma da iyi parçadır. '' Dedi. Kendinden emin bir şekilde gülmeye başlamıştı. Arkadaşı da dahil olmuştu bu sapıkça gülüşe.

''Yani fena değil ha, kızıl afet! Ee ne yapmayı düşünüyorsun? Öylece yanına gidip, selam mı vereceksin?''

''Doğaçlama yapmayı düşünüyorum.'' O sırada aklından iğrenç düşünceler geçiriyordu. Arkadaşı daha önce olanları tabii ki bilmiyordu. Ona da bir şeyler uydurmuştu.

***** Mustafa

Ekip telsiz konuşması;

''Takipteyim, konferansa gitmiyor tabii ki gitmeyecekti. Şaşırdık mı? Hayır!''

''Bunu bekliyorduk evet, daha iyi oldu. İşimiz kısa sürede bitecek! Yaman ne durumdasınız?''

''Mekana, geldik efendim. İçeriye giriyoruz. Şu iti aradan bir çıkartalım artık!

''Ben de gelmek üzereyim. Hadi çocuklar halledin şu işi ''

Yaman ve Aziz içeriye girmiş, sağ köşeden Süreyya' yı izleyen yavuz' un adamını görmüş. Çapkın çapkın, biraz daha sarhoş gibi bir hal takınarak, kızların masasına doğru ilerliyorlardı.

''Hadi kardeşim, küçük bir sorun çıkaralım.'' Dedi yüzünde yarım bir gülümsemeyle. Aziz de, aynı memnuniyetle bazı bakışlara maruz kaldığını bilerek, gülümsüyordu.

''Selam güzellik, sana da selam tatlım.''

''Selam kızlar, neden yalnız olduğunuzu düşünüyoruz yarım saattir. Bence bu güzellikler yalnız kalmayı haketmiyor değil mi?'' Pis pis sırıtıyordu.

Süreyya çileden çıkmak istemiyordu ama gerçekten bu olan da neydi şimdi. Esma ile göz göze geldiler.

''Sen de sorun var kızım, bak cidden çekiyorsun sen belayı! Ben artık emin oldum!'' dedi gülerek, sanki yanlarındaki tipler orada değilmiş gibi konuşmaya devam ettiler.

''Haydaaaa yine mi ya! Bence de sana kesinlikle katılıyorum bu sefer hiç itiraz etmeyeceğim kuzum.'' Kendi üzerinde gezindi gözleri,

''Var bir şey, bulacağım o mıknatısı, her neysen seni bulacağım!'' Dedi gülerek aynı anda Esma da gülmeye başlamıştı.

''Oooo, hanımlar neşenize ortak olsak ya bizde, beraber eğlenelim.'' Dedi Yaman geniş geniş sırıtarak. Kızlar onlar yokmuş gibi konuşmaya devam ediyordu.

''Ay dur ben de bakayım süriş, çok merak ediyorum çünkü çıkacak ben de biliyorum. Bulalım kız şu zımbırtıyı!'' Esma sarhoştu, Aziz ilk ona hamle yapmaya karar verdi.

''Adın ne güzelim? Şahane gülüyorsun, benimle takılmak ister misin? Bence istersin.'' Diyerek elini Esma' ya doğru uzatmaya kalktğında, Süreyya daha fazla dayanamadı. Kaale almamak çözüm olmayacaktı. Öfkeden patlamak üzereydi, Aziz' e dönerek,

''O elini derhal indir. Bunu yapmak için izin aldığını sanmıyorum!'' Dedi dişlerini sıkmaktan çenesi ağrımaya başlamıştı. Yaman araya girerek,

''Sakin ol güzelim, muhabbet etmek istiyoruz sadece, neden bu kadar büyütüyorsun? Gerçi bu ukala halin de çok çekici.''

''Belki ukala bir insan değilimdir; sadece gerizekalısındır! Seninle konuşmak istemiyorumdur! Sence de mantıklı değil mi?'' dedikten sonra Esma' ya döndü elinden tutup çıkmak için harekete geçtiğinde, Yaman Süreyya' ya dokunmak gibi bir hata yaptı.

O anda telsizden hunharca gülme sesi geldi. Yaman içten içe deliriyordu. Hangisiydi gülen, Gökbey mi Mustafa mı? Yoksa, her ikisi mi? Süreyya, onu resmen bokun içine sokup çıkarmıştı. Harbi kızdı!

Süreyya ve Yavuz' un adamı, aynı an da harekete geçtiler. Süreyya omzunda ki eli kavrayıp yamanı yere fırlattı. Keyiflenmişti aldığı aikido dersleri işe yarıyordu. Yaman ise, yaşadığı dehşeti nasıl atlatacağını düşünüyordu. Aziz' in ağzı açık kalmış en son havada uçan arkadaşına bakakalmıştı. Geriden yaklaşan yavuz' un itine göz ucuyla bakarak. Esma ise kahkahalarla gülmeye başlamıştı. Resmen Süreyya' ya tezahürat yapıyordu. ''Afferin be süriş, iyi yapıştırdın! Ben sana oynuyorum kızım'' diye bağıyordu. Tüm bu olanlar bir anda gerçekleşmeye başlamış mekan karışmıştı. O sırada Gökbey, olan biteni keyifle ve gülerek, evet evet gerçekten o derin tek yanağındaki gamzesini ortaya çıkararak gülerek izliyordu. Yaman haketmişti. Ama Süreyya' dan böyle bir hareket beklemiyordu. Hemen anlamıştı ders aldığını yoksa o bünyeyle koca cüsseli yamanı o şekilde fırlatmasının başka bir açıklaması olamazdı. Mustafa ise, telsizden gelen sesleri anlamaya çalışıyor, ''ne oluyor bana da söyleyin? Efendim siz neye gülüyorsunuz allah aşkına?'' diyordu hala takipteyken ''gelmek üzereyiz bu arada. ''

Gökbey,'' hadi toparlanın artık'' dedi bir anda ciddiyete bürünerek. Aynı zamanda eğilmiş o kargaşada, Süreyya' nın boynundan koparak, yakınına gelen kolyeyi eline almış bakıyordu. Bu bir yıldız kümesiydi. Elmas bir yıldız kümesi kolyenin ucunda parlıyordu. Gökbey, gölge misali izleyip hareket ediyordu. Varlığından kimsenin haberi yoktu.

Aynı anda, aziz kendine gelmiş Süreyya' ya doğru tam hamle yapmak üzereyken yavuzun adamı sonunda dahil olmuş, azizi çekip savurmuştu. Azizde yamanla göz göze geldikten sonra mekanı iyice karıştırmaya başlayacak olan yumruğu atmıştı. Sonrası kaos, sonrası yaman, yavuzun adamı ve aziz kendilerini dışarıda buldular ''yavuzun adamı nakavt'' dedı aziz. Yaman konuşamıyordu çıt çıkarmıyordu. Süreyya' dan aldığı darbe onu bitirmişti.

Süreyya, Esma' ya yapışmış, ''hadi artık çıkalım.'' dediğinde Esma hala gülüyordu. Çok eğleniyordu. Ama eğlencesi bir anda midesinin bulanmasıyla bölünmüştü.

''Midem, süriş midem çok kötü.'' Diyerek, üst kattaki lavaboya koşturarak gitti. Süreyya da arkasından hesabı istedi ve masada kalan eşyalarını toparlayıp arkadaşının yanına gitmek için harekete geçti.

O sırada, Alper mekana giriş yapıyordu. Mustafa da peşinden gözünü ondan bir an bile ayırmadan içeriye girdi.

Kargaşaya denk gelmişlerdi. ''Bu da ne böyle?'' Dedi, arkadaşı. Alper ise sadece aradığı şeye odaklanmıştı. O sırada yukarıya doğru çıkmaya çalışan Sürayya' yı gördü. Gözeri parıldadı bir anda, hemen peşinden gitmek üzere harekete geçti. Arkadaşı arkasından, ''heyy Alper nereye, dur oğlum'' dıye peşinden takip etmeye başladı. Alper dönüp ona bakarak, ''sen burada kal, ben birazdan geliyorum.'' Diyerek, uzaklaştı o karmaşadan. Peşindeki iki adamın varlığından habersiz.

Süreyya, tuvaletlerin olduğu bölüme gelmişti gelmesine, ama içeriye girmek mümkün değildi. Çok kalabalıktı ve sıra vardı. Seslenmeye çalıştı arkadaşına ama bulamadı onu. Oflayarak döndü etrafında, ortalık hala karışıktı, herkes her yerdeydi onların başlattığı olay büyümüştü. Mekan, üç katlıydı en son katta teras vardı. Karışıklık her yere yayılmış, herkeste bir panik hali vardı. Telaşla tekrar etrafına bakındı, Esma' yı bulmalıydı.

Mustafa, tam olarak Alper' in ensesindeydi, tek bir hareketle herifi bayıltmıştı. Süreyya' ya ulaşmasına çok az bir an kala hemde. Hemen omzunun altına girip sanki sarhoş olan arkadaşını taşıyormuş gibi döndü ve mekandan çıktı. Alper'i direkt arabaya götürdü. Ellerini, ayaklarını ve ağzını bağladıktan sonra, başına küçük siyah bir çuval geçirip bagaja yerleştirdi.

Gökbey, olanları izlemişti. Etrafı kontrol ettikten sonra o da Mustafa' nın peşinden çıktı. Telsizden, ''adamı aldık herkes, aracına havaalanında buluşuruz'' dedikten sonra Mustafayla karşılıklı bakıştılar ve ayrı araçlarla yola çıktılar. Yoldayken Zekeriya aramış, Alper' in daha önce taciz ettiği başka bir kız arkadaşıyla görüşme sağlandığını, kızın şikayet etmeyi kabul ettiğini hatta sürpriz bir şekilde elinde o zamana ait darp ve taciz edildiğine dair doktor raporunun da olduğunu öğrendiğinin bilgisini geçmişti. İşte şimdi, bu insan müsveddesinin işi bitmişti! Haberi duyduklarında, çocukların yüzünün alacağı hali düşündü. Bu yaşadıkaları Mustafaya iyi bir ders olacaktı. Biraz sarsılmıştı ama böyle durumlarla zaman zaman karşılaşabilirlerdi. Bunu düzeltmek Gökbey' e düşüyordu. O da öyle yapmıştı. Bir kişi hariç herkes iyiydi, operasyon başarılıydı, önemli olan buydu. Elini cebine attı. O küçük elmas kolyeye dokundu. Unutmuştu, o kargaşada tamamen aklından çıkmıştı bu kolye...

Mustafa ondan önce gelmişti. O da bir 5 dakika sonra Havaalanına gelmişti. Şimdi kusması gereken dev bir öfkesi vardı. Uçakları özel bir alanda bekliyordu. Alana geldiğinde kükremeye başlamıştı. Burnundan sinirli bir nefes verdi. Plan başarıyla sonuçlanmış olabilirdi ama bu hala öfkeli olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Onlar giderken polis sirenleri duyuldu. Yolda zekeriyayı arayıp mekanın kaydedilen kamera görüntülerini bir kopyasını aldıktan sonra yok etmesini istedi.

''Nerede lan, o soysuz sapık! '' Boynunu bir sağa bir sola kırdı tam önündeki yığına bakarken boynundan kütürtü sesleri geliyordu.

Mustafa ayağının dibinde elleri, ağzı, ayakları bağlı ve kafasına çuval geçirilmiş bir halde yığılmış duran Alperi tekmeledi, ''ayıl lan bok kafalı! Şimdi bittin sen şerefsiz köpek!! '' Diyerek tekmeledi.

Karagöz, Hacivat, koca adam maskeler yüze derhal! Bana da bir tane getirin hemen! O kadar bağırıyordu ki sanki tüm siniri öfkesi sesiyle beraber çıkacakmış gibi, çıksın gitsin istiyordu.

Maskeyi getirdi karagöz, aldı taktı. ''Aç lan şu sapığın yüzünü!''

Çekti aldı mustafa çuvalı saçlarının bir kısmıyla beraber çıkarmıştı çuvalı alperin çığlıklarından tiksindi ''kes lan o iğrenç sesini.''

''Canın mı yandı.'' dedi gözlerinin içine bakarak saçlarına yapışan Gökbey. ''Kalk lan ayağa'' diye gürledi. Alper zorlanarak kalktı ayağa, lakin kalkmasıyla aldığı darbenin şiddeti aynı anda çarpıştı ve yere yığıldı tekrar.

''Kalk lan!'' diye kükredi yine Gökbey, kalkamıyordu it.

''Namussuz insan müsveddesi! Soysuz sapık! Kalksana lannn! Adam mısın sen şimdi ha? Erkek misin lan sen?!!'' Diyordu tekmesini savurduğu sırada,

''Bak bak, sen anca öyle dehşet içinde bakarsın'' dedi başka da bir şey demek gelmedi içinden yumruklarını savuruyordu sadece.

Mustafa araya girmese öldürecekti. Yakıp yıkacak, fırlatacak bir şey yoktu malum, hala bir nebze olsun azalmayan öfkesiyle ''ayıltın şunu dökün suyu hadi!! '' Diye bağırıyordu.

Yaman halletti o işi de! İnleye inleye sayıklıyordu sadece gitti tuttu çenesinden sertçe, ''bundan sonra ne olacak bilmek ister misin? Bugün ölmediğine pişman olacaksın. Öyle şeyler yaşayacaksın ki, keşke ölseydim diyeceksin. Sen artık bittin! parise geldin ama hiç dönemedin. Hapishanede tek kişilik bir hücrede her gün ölme isteğiyle kalacaksın. Çürüyüp gebereceksin. Seni yerin 7 kat dibine canlı canlı gömmek vardı ya! Neyse... alın şunu karşımdan'' derken bi tane daha yapıştırdı burnuna!

''Kırılmışmı bak bakalım karagöz?''

''Muhtemelen efendim''

''İyi iyi toparlanın gidiyoruz''

Alperi uçağın ayrı bir bölmesine götürdüler. Gökbey ve Mustafa, uçağa binmek için yöneldi.

Herkes yerine oturdu. Dönüş başlamıştı. Operasyon başarılıydı. Alper ellerindeydi. Msaum bir canda sağ kalmıştı...

****Esma Süreyya

Neredeydi bu kız! Esma, tuvaletten yüzünü ekşitmiş bir halde, midesini tutarak çıktı.

''Nerdesin Esma, iki saattir seni arıyorum. İyi misin?''

Ehh işte der gibi bir el hareketi yaptı ''iyiyim''

''Hadi tatlım, bir an önce eve gidelim de seni yatıralım.''

''Hı hı sürişim, yatalım uyuyalım, çok uykum var.'' dedi esneyerek,

Süreyya gülümsedi, arkadaşınn koluna girip mekandan çıktı.

Yavuzun adamı, kendine geldiğinde, ne olduğunu anlayamamıştı. Sonra hatırlamaya başlamış ve haıtrlamasıyla birlikte, panik de olmaya başlamıştı. Yavuz beye bundan bahsedemezdi. Onu asla sağ bırakmazdı. Hemen toparlanıp hızlı bir şekilde Süureyya 'nın evine gitti. İyi olduğundan emin olmalıydı, bir şekilde sonrasına bakardı. Süreyya'nın evine gelmesinin ardından 5 dakika geçmişti ki bir taksi durdu ve içinden beklediği kişi indi. İçi rahatlamıştı bir şey olmamış evine gelmişti.

****Paris dönüşü merkez

Zekeriya, olanları mekanın kamera kayıtlarından görmüştü. Yaman' ın Süreyya tarafından, nasıl nakavt edildiğini izlerken gülmeden edemedi. Nihat da yanındaydı.

''Bu kızda mangal gibi yürek var, helal olsun ona da onu yetiştiren ailesine de!''

''Öyle, sanırım ders almış yaşadığı olaydan sonra, o hareketi bilmeyen yapamazdı. Yaman üzerinde uygulaması büyük şanssızlık oldu.''

''Şimdi Yamanın halini düşünemiyorum. Yüzündeki şoku, ölsem de unutmam!'' dedi gülerek, Zekeriya da katıldı ona bir kahkaha patlattılar.

''Ekip nerede Zekeriya dönmediler mi henüz?''

''Gelmek üzereler, Alperi teslim ediyorlar. Oradan da merkeze gelecekler.''

''Namussuz it! Bundan sonra ona gün yüzü yok. Sürünsün köpek! Ne yapmışlar öylece alıp getirmiyorlar değil mi? iyice benzetselerdi sapık herifi.''

''Canı sağ bir tek usta, gerisi enkaz bildiğim kadarıyla. Daha fazlasını hakediyor şerefsiz!''

''Şu görüntüleri bir daha açsana Zekeriya, hazır keyfim yerindeyken bakalım?''

Zekeriya görüntüyü ekrana vermiş, tam oynat tuşuna basmak üzereyken, kapı açıldı. Gökbey girdi önce içeriye, ardından da ekibin kalanı. Ayaklandılar hemen hazır ola geçtiler.

''Hoşgeldiniz''

Gökbey yalnızca bir baş hareketi yaptı. ''Oturun beyler.'' Yerine geçti oturdu. Mustafa, Yaman ve Aziz de geçip oturdular.

Yaman ekranda ki görüntüye bakıyordu. Bir süre, öylece baktı kaldı, sinirliydi. Merkezde alay konusu olmuştu. Belli ki izlemişlerdi, yüzlerinden okunuyordu. Haşin bakışlarını tek tek herkesin yüzüne çevirdi. Ama pek umursanmadı. Gökbey, Zekeriya' ya çevirdi bakışlarını,

''Durum raporu?''

''Efendim, Alper'in daha önce taciz ettiği kız, yani o zaman sevgilisiymiş, Süreyya gibi anlattıklarına göre o gece alkollüymüş ama sadece alkol değil anladığımız kadarıyla hap da almış kıza önce şiddet uygulamış ardından da tecavüz etmiş. Sonrasında da hiçbir şey olmamış gibi davranmış. Kız yanından kaçtığında kendinde değilmiş, o şekilde kaçtım diyor. Hastaneye gitmiş rapor allmış, ama korkmuş şikayet etmemiş. O raporu da saklamış. Uzun süre de psikolojik tedavi görmüş. Nihat abi görüştü kızla ikna etti. Hastane raporu ve psikoloji raporu da olunca savcılık hemen tutuklama emrini çıkardı. Kızın tek isteği vardı, adının açıklanmaması. Bütün rapor ve dökümanları kızın ifadesiyle beraber teslim ettik.

Diğer kızla da görüştük o da ifade verecek.

Yasin yarın sabah yavuzla ortak oluyor. Evraklar tamamlanmış. Ortak olur olmaz da bir sevkiyat gerçekleştirilecekmiş. Yasinin şirketi yapacak bu sevkiyatı. Yarın daha net bilgiler alacağız. Olan biteni kendisine aktardım. Yanınızda olamadığı için endişelendi. Ama görevinin başında bu arada yavuzun adamlarının takibine beklediğimiz gibi alındı. Herhangi bir sorun yok.''

''Anlaşıldı. Hepinizi tebrik ederim. Başarılı bir operasyon gerçekleştirdik, gerçi bu bizim için çerezlik bir durumdu. Şimdi bunu atlattığımıza göre tuzak operasyonuna odaklanabiliriz. Süreyya ve esmadan haber aldınız mı? ''

''Evet, efendim Paris güvende olduklarının bilgisini geçti. Yavuzun iti sahibine bilgi vermedi bu durumla ilgili, bu da tahmin ettiğimiz gibi oldu''

''Anlaşıldı! Ekip, dinlenmeye geçebilirsiniz. Daha sonra tekrar toplanacağız. Zekeriya ben başkana rapor vereceğim sonra da iki saatliğine eve geçiyorum. Herkese kolay gelsin.'' Dedikten sonra merkezdeki odasına geçti.

Gökbey çıktıktan sonra, Mustafa, ''Beyler ben hata yaptım. Bu olanlar benim dikkatsizliğim yüzünden yaşandı. Öyle laflar etti ki Gökbey, haklıydı da ama keşke konuşmak yerine cezalandırsaydı beni, çekip vursaydı da o sözleri duymasaydı bu kulaklarım. Amacım şikayet etmek değil, sakın ola yanlış anlaşılmasın! Ama yüreğimin ortasına taş olup oturdu. ''

Nihat:'' senin başına gelen bizim başımıza da gelebilirdi Mustafa, artık kendini suçlamayı bırak. Olan oldu, sorun da halledildi kazasız belasız çok şükür. Bizler de insanız bazen yanılırız şaşarız beşeriz. Önemli olan, sonuç. Hem senin topladığın bilgiler sayesinde, o şerefsiz şu an olması gereken yerde. Sen işini yaptın. Gökbey de işini yaptı.''

Zekeriya:'' saatler önce, siz gitmeye hazırlanırken beni aradı odasına Alperin dosyasıyla birlikte gitmemi istedi. Dosyayı inceledikten sonra, Nihat abiyi çağırmamı istedi. İkimize birden, anlattı durumu. Eger bu plan gerçekleşmezse yedek plan da yapacağız dedi, zaten ben anladım onu derken iki planı da kafasında hazırdı. O her zaman her şeye hazırlıklıdır, bilirsiniz.''

Nihat:''İki planı da tutmasaydı 3. sünü de düşünmüştür. Başımızda ki adam Gökbey, canlar. Başkasıyla karıştırmayın onu, dediklerini alın aklınızla kalbinizle kucaklayın, sindirin öğrenin. Attığı her adımın bir sebebi mutlaka vardır. Çok şanslıyız ki yanımızda onun gibi bir deha var.''

Mustafa: ''Öyle ya doğru dersin. Bana dedikleri de azardan çok öğüttü zaten! Hem kızdı hem sahip çıktı. ''

Aziz: ''Abi, evet o nasıl bir boka sokup çıkarma şekliydi. Hem babacan hem de gaddar. Adam cool.! İnkar edilemez şekilde hem de! ''

Nihat : ''Ne dedi tam olarak, ne yaptı Mustafa? ''

Mustafa: ''Tam olarak; Biz Milli istihbarat teşkilatıyız! Bizim için asıl olan devlete hizmet etmektir. İstihbarat ne yapar? Doğru soruları sorar! Biz Türk milletinin hizmetkarlarıyız. Devlet sırrı namusdur! Yüzlerce ve daha fazla isimsiz kahraman, geniş bir coğrafyada, gece gündüz fedakarlık yapar. Büyük oynamak mecburiyetindeyiz. Gizemli, sessiz, sabırlı, asil, akıllı, denetimli, babacan, sadık, ve kararlı olmalıyız. Biz bunların hepsi ve daha fazlası olmak için eğitildik. Biz akıl yürütür, plan yapar, soyut düşünür, problem çözeriz. Zekanın kullanılması zihinsel bir süreçtir. Biz karmaşık düşünceleri kavrayıp, çabuk öğrenir ve tecrübelerden ders çıkarırız. Orataya çıkabilecek tehditleri ve fırsatları stratejik şekilde ele alırız. Ne demiştik istihbarat doğru soru sorar, haberleri doğru alır, onu en doğru şekilde de kullanırız. Devletimizi herhangi bir sürprizle karşı karşıya bırakmayız. Gerekirse devlet uğruna canımızı veririz! Hiç kimsenin kişisel duyguları, bu ülkeden daha değerli değildir!

Şimdi anladınız mı? Şu anda yaptığımız şey B planı, benimse A planım çoktan devrede. Bu işi sana vermiştim. Alper ile ilgili bilgiler senin elindeydi. Hatta elinde yeterince haber, kaynak ve doküman vardı. Ama sen kişisel duygularının görevimizin önüne geçmesine izin verdin Mustafa! Ben size daha önce ne demiştim? Bu devlet bir masuma zarar gelmesine ne zaman izin verdi!! Asla, vermez demedim mi?! Bunu , zaten bilmiyor musunuz! O zaman ne diye unutuyorsunuz!!! Ne diye saçmalıyorsunuz? Kazıyın bunu aklınıza! Bir daha unutursanız hatırlatmam, aklınızı alırım!! Bildiğiniz şeyi yapın, zekanızı kullanmaya devam edin! Anlaşıldı mı?! dedi abi! ''

Nihat: ''Helal olsun ona! Bizde duymuş, hatırlamış olduk sayende sen de varol Mustafa! ''

Herkes sesssziliğe büründü, Gökbey' in dedikleri yankılandı kulaklarında. Sessizliği bölen yamanın sesiydi. Buruşmuş bir yüz ifadesiyle,

Yaman: '' Bana ne demişti? Gerizakalımı, salakmı nasıl bır cümleydi o ya diye sesli düşündüğünü arkadaşlarından gelen gülme sesiyle farketti. Sesli mi söyledim lan ben bunu! Yüzü asılmıştı iyice hay ben bu işin... '' devamını getiremedi.

Aziz: ''Cümleyi tam olarak söylememi ister misin? ''

Yaman: ''Başlarım lan cümlene!''

Aziz: ''Ee sen sordun abi!'' Pis pis sırıtıyordu.

Yaman: ''Lan ben ne yaptığımın farkındamıyım, hayatımda kimse beni böyle bozmamıştı'' Diyerek, itirafta bulunduğu sırada ekip kahkahalara boğuldu. Mustafa kendine gelmeye başlamıştı.

Mustafa : ''Ah be yasinde burada olmalıydı.'' Dişlerini göstererk gülüyordu.

Zekeriya:''Mmerak etmeyin, ben o işi hallettim. En son hunharca gülüyordu. '' Dedi sırıtarak.'' Açayım mı görüntüleri, belli ki hafıza kaybı yaşıyorsun'' dediğinde yaman üzerine atılmaya hazır bir şekilde bakıyordu.

Yaman: ''Sana burdan bir uçarım! Görürsün sen hafıza kaybı nasıl olurmuş!'' Diye bağırıyordu.

Nihat: ''Hadi beyler dinlenmeye geçelim. Size doyum olmaz. Her an her şey olabilir. Bir saat dinlenelim. Gökbey yakında döner. ''

 

Loading...
0%