Yeni Üyelik
20.
Bölüm

BÖLÜM 18(Paris Dönüşü&Vakıf)

@nefelicalliope

Süreyya&Paris&Dönüş

Ekiple, iki gün önce veda yemeği yemiştik. Madelyn, ile tekrar haberleşeceğimizi konuştuktan sonra Paris'ten dönüş için hazırlıklarımı tamamlamıştım. Paris'i, Şirketi, çalışmalarımı, ekip arkadaşlarımı en önemlisi de esmayı geride bırakmak beni çok üzüyordu. Tüm her şeyi arkadaşlarımı ve evimi çok özleyecektim. Bir sayfayı daha şimdilik kapatıyordum. Paris'in ve orada yaşadıklarımın yeri benim için çok özel ve başkaydı. Kolyemi tüm arama çabalarıma rağmen bulamamıştım. Kendimden bir parçayı burada bırakarak ayrılmak çok üzücüydü. Kaybettiğime hala inanamıyordum. Esma havaalanına benimle birlikte gelmişti. O da çok üzgündü. O gün ile ilgili daha sonrasında hiç konuşmamıştık ama benim aklımın bir köşesinde hala duruyordu. Ona sormakla sormamak arasında kaldığım bir anda ondan gelen tuhaf soruyla ne düşüneceğimi bilememiştim.

''Süreyya, o gün yavuz geldiğinde yani o gün mü gelmişti? Yoksa bir gün önce mi gelmişti, gerçekten haberin yok muydu?''

''Hayır, Esma gerçekten bana sürpriz yaptı. Evet, o gün öğlen gelmiş otele geçmiş ve oradan da yanıma gelmiş. Sorun ne? Neden şimdi yavuzu soruyorsun?''

Endişeliydi, kararsızdı ve samimiyetle bakıyordu bana ama onu rahatsız eden şeyi tam olarak söyleyemiyordu.

''Esma, lütfen söyle o gün üzerine gelmek istemedim, ama şu an aklımda olan tek soru bu? Beni buradan bu şekilde gönderemezsin, birbirimize söz vermiştik. Benim bilmediğim ve seni huzursuz eden şeyi söyle artık, ne biliyorsun, ne saklıyorsun benden?''

''Canım, saklamak değil sadece emin olmadığım için seni boş yere endişelendirmek istemedim. Ama o gece yani, seni de davet ettiğim ama gelmediğin gece, kulüpte yavuzu gördüğümü sandım. Tam olarak göremediğim için ve şartları da düşününce yani biliyorsun biraz sarhoştum.''

Mahcup bir şekilde konuşuyordu. Dikkatli olmaya çalışıyordu. Söyledikleri önemliydi, ama emin değildi. Her zaman ki gibi düşünceli davranmaya çalışıyordu.

''Kiminle gördün Esma?''

''Yanında, bir kadınla çıktığını gördüğümü sandım canım. Ama dediğim gibi emin değilim. Peşinden gitmeye çalıştım ama kimseyi göremedim. Seni endişelendirmek ya da üzmek istemedim. Hala istemiyorum ama bilmen gerektiğini de düşünüyorum. Şimdi sen bu söylediklerimi düşün ve nereye koymak istersen koy ben her zaman yanındayım.''

''Anlıyorum, demek o yüzden o gün yavuzu görünce o hale geldin. Keşke daha önce söyleseydin. Böylelikle ona sorabilirdim, konuşabilirdim. Yine de teşekkür ederim söylediğin için ama zannetmiyorum. O öyle birisi değil. Esma gidince ailesiyle tanışacağım. Benimle evlenmek istediğini söyledi.''

''Sen ciddi misin? Evlenme mi teklif etti sana, neden bundan haberim yok?''

''Sakin ol, kızma hemen evlenme teklifi almadım henüz, ama bunun için adımlar atıyor benimle konuşuyor. Birlikteliğimizin o yönde olmasını istediğine dair. O çok açık sözlü ve samimi Esma, ben de ona ve hislerine inanıyorum. Ama bu durumu da onunla konuşacağım. Merak etme, evlenme teklifi aldığımda haberiniz olacak. İlk sizinle paylaşacağım. Yanımda olacaksın değil mi?''

Esma şaşırmıştı. Ne ara bu noktaya gelmişlerdi. Süreyya evlilik düşünen biri değildi, erken olduğunu düşünüyordu her zaman ama yavuz onu değiştirmeye başlamıştı bunu görebiliyordu. Tek istediği arkadaşının mutlu olmasıydı.

''Elbette yanında olacağım deli misin bunu nasıl sorarsın? Her detayı bilmek istiyorum canım. Sen yeter ki mutlu ol Süreyya seni çok seviyorum bunu biliyorsun.'' Diyerek, sarılmıştı bana baya baya gözlerimiz dolmuştu. Hem ayrılık hem de anlattığı şeyler canımı sıkıyordu.

''Biliyorum ben de seni çok seviyorum ve seni çok özleyeceğim. Ama merak etme fazla ayrı kalmayacağız. Vakfın organizasyonu için beni bekliyorlar biliyorsun. En kısa sürede geceyi organize edeceğim ki seni de bir an önce tekrar göreyim. Geleceksin değil mi?''

''Tabii ki geleceğim.'' Dedi ağlamakla gülmek arası bir ses tonuyla.

''O zaman en yakın sürede görüşeceğiz.'' Diyerek tekrar sarıldık ve uçağımın anonsuyla birlikte ayrıldık. İkimiz ayrı yönlere doğru ilerledik. Yavuz, gelip beni almak konusunda çok ısrar etmişti onu ikna etmek gerçekten çok zordu. Ama ikna olmuştu, zaten işleri yoğundu ve yanıma yeni gelmişti. Kendi başıma dönmek istedim. Bu şehre, yaşamıma yalnız veda etmek istedim.

Artık uçaktaydım. Tüm işlemlerimi bitirmiş ve yerimi almıştım. Hüzünlü bir yolculuğun ardından Türkiye' ye, İstanbul' a iniş yaptık. Çok şükür! Abim beni almaya gelecekti. Telefonumu açtığımda aradığını görüp hemen açtım.

''Canım indin mi? Ben bekliyorum geldim.''

''Evet, abi geldim.''

''Çok şükür canım benim. Tamam görüşürüz.''

Abimi görünce çok mutlu oldum. Yalnız gelmesini istemiştim. O da öyle yapmıştı. Sıkıca sarıldık birbirimize.

''Hadi bakalım ufaklık, hazır mısın? Eve gidiyoruz!''

''Ah hem de nasıl.'' Dedim gülerek. Eve gidene kadar Esma' yla konuşmuş, yavuzla da mesajlaşmıştık. En kısa sürede beni görmek istediğine dair bir mesaj daha atmıştı. İçimden bir ses evet görüşmeliyiz ve sana soracaklarıma dürüstçe cevap vermelisin dedi. Ama bunun yerine tamam yazabildim sadece.

Eve gitmiştik sonunda, Babam ve Leyla yoktu henüz ama annem ve Serra, Göktuğ ile birlikte beni karşıladılar. Sıcacık bol gülümsemeli bir karşılamaydı. Abim eşyalarımı aldırdıktan sonra, ''şimdi çıkmam lazım ama akşama görüşürüz.'' Diyerek, gitti. Göktuğ' u kucağımdan Serra zorla indirmek zorunda kaldı. Valizlerim odama taşınırken anneme döndüm.

''Babam nerede anne?''

''Vakıfta kızım, bir iki saate geleceğini, seni çok özlediğini söyledi.''

''Ben de özledim. Hepinizi çok özledim.''

''Hadi bakalım içeriye, aç mısın? Hemen yemek ister misin?''

''Yok, anne aç değilim. Bizimkileri bekleyelim. Ben önce odama çıksam bir duş alsam olur mu?''

''Tabii kızım nasıl istersen, git yerleş istediğini yap güzel kızım benim diyerek, sarılıp tekrar beni öptü.''

''Tamam, duştan sonra kahve içer miyiz?''

''Tabii içeriz, hadi çık sen.''

Odama çıktım. Hemen duşa girdim. Sonrasında ufaktan yerleşmeye başladım. Üzerimi değiştirdim ve kahve için aşağıya indim. Akşama kadar, bizimkilerle takıldım. Akşam maaile toplanmıştık. Yemek yemiş, bolca hasret gidermiştik. Sonra babamın yanına gittim vakıfla ilgili konuşmaya başladık. Annem, ''gelir gelmez iş mi'' diye söyleniyordu. Göktuğ da bana çizdiklerini gösteriyordu. Gerçekten yetenekliydi bu çocuk! Abim de, ''çocuğu da kendine benzettin görsen neler çiziyor halası'' diyerek Göktuğ' u destekliyordu. Göktuğ' u babaannesine postalayıp babamla vakıf üzerine konuşmaya devam ettik. Bu organizasyon benim için çok önemliydi. O yüzden arayı kapatmam lazımdı.

''Yarın geleceğim baba, Ersan Bey' le ve ekiple bir toplantı ayarlayabilir misin?''

''Tabii ki kızım, onlar da seni bekliyorlardı, biliyorsun. Yarın hallederiz her şey başlamak için hazır aslında ekip ön çalışma hazırladı.''

''Harika, bu çok iyi! Yetimhaneleri de ziyaret etmek istiyorum.''

''Bu ne acele kızım, biraz nefes al, dinlen. Sonra hepsini yaparız.''

''Baba, Mahir' den haberin var mı? Nerede şu an?''

''Var var olmaz mı, Amerika' daymış kerata! Geçen gün abini aramış sonrada beni aradı. Ama dönecek, vakfın gecesi için erkene çekmeye çalışıyormuş dönüşünü.''

''Harika! Çok güzel onsuz olmazdı. Tamam, geceyle ilgili ben bir şeyler düşüneceğim.''

Babama sarıldım öptüm. Güzel bir akşamdı. Sevdiklerim yanımdaydı. Babama kolyemden bahsedememiştim henüz! Belki aynısından alabilirim düşüncesi vardı aklımda, yarın ilk iş bununla ilgilenecek sonra da vakfa gidecektim.

**** Vakıf

Ertesi sabah, uyandığımda yavuzdan mesaj gelmişti. ''Yarın ailemle tanıştıracağım seni o yüzden bugün rahat bırakıyorum ama yarına plan yapma'' diyordu. Bu defa görüşecektim, kaçışım yoktu. Tabii heyecanlanıyor ve geriliyordum. Benim ailemle tanışmıştı bunu istemek en doğal hakkıydı. Bugün yapacaklarıma dair merakını gideren ve onaylayan bir mesaj gönderip hemen kalktım duşa girip hazırlandım ve kahvaltıya indim. Babam çoktan hazırlanmıştı. Kahvaltımızı yaptık ve arka arkaya vakfa gitmek için yola çıktık. Yolda Güniz' le konuşmuştuk. Çekimdeydi ''bugün işlerini bitir ve yanıma gel'' diye emrediyordu. Vakfa gitmeden önce birkaç tane babamın da hep gittiği kuyumculara uğradım. Kolyemin aynısından var mı diye araştırdım ama yoktu. Hayal kırıklığı bir kez daha içimi kaplamıştı. Vakfa gittiğimde o eski ama özlediğim kokuyu içime çektim. Ersan bey karşıladı bizi, sağ olsun yıllardır tanırdım onu benim için amca gibiydi. Sarıldı bana hemen,

''Kızım hoş geldin. Nasılsın bakalım, her şey yolunda mı? Özlettin kendini ufaklık.''

''Hoş bulduk Ersan amca, iyiyim teşekkür ederim. Ben de özledim hepinizi. Siz nasılsınız? Nasıl gidiyor? ''

''İyiyiz, kızım iyiyiz. Her şey iyi bağış gecesi için tüm ekip çalışıyoruz. Sen de geldin tam olduk. Ee, gel bakalım ne içersin, aç mısın?''

''Ooo Ersan Bey, Süreyya' yı görünce beni unuttun yahu?'' Diye sitem ederek araya girdi babam,

''Hikmet Bey kusuruma bakma, tabii uzun zaman oldu Süreyya kızımı görmeyeli, sitem etme sırası mı şimdi ha koca adamsın kıskandın mı yoksa?'' Diyerek birbirlerine takıldılar. Herkes gülümsüyordu.

''Takılıyorum canım, Süreyya'm hemen neşe kattı ortama canım kızım'' dedi beni kendine çekerek.

''Aç değilim, Ersan amca ama şöyle güzel bir Türk kahvesine hayır demem sizinle beraber ben de içerim.'' Dedim babamın odasına doğru ilerlerken.

''Tabii kızım, içmez miyiz?'' İçeri girerken, kahveleri söylemişti bile.

 

Gözüm masaya ilişmişti, tahta kutuyu elime aldım ister istemez. Babam onu hala saklıyordu. Mahir abim, geçti içimden hemen. Babam anlatmıştı hikâyelerini, o gün bugün hiç bırakmamıştı Mahir abimin elini, hayatı boyunca destek olmuştu ama Mahir abimde dediğini yapmış, okumuş büyük adam olmuş, kendine o siyah arabayı almıştı. Yaşı çok büyük değildi benden ama abi demiştim ona küçükken hep de öyle kalmıştı benim için. Ankara Bilkent' te bilgisayar mühendisliği okumuş, üzerine Amerika' da M.I.T' de iki yıl yüksek lisans yapmış ve Türkiye' ye dönmüştü. Akıncı Teknolojiyi kurmuş ve başarılı bir şekilde de devam işine ediyordu. Babam hep derdi, ''bu çocuk zehir gibi adam olacak'' hep belliydi zaten başarılı olacağı. Azimliydi, kararlıydı, istikrarlıydı, dürüst, güvenilir ve saygılı bir genç adamdı. Popülerdi de aynı zamanda, çok canlar yakmıştı o ela gözleriyle, boyuyla posuyla yakışıklı endamıyla göz dolduruyordu. Amerika' dayken bir sevgilisi vardı. Hiç unutmuyorum kız bildiğin köpek gibi aşıktı, ama bizim ki kariyer derdinde olduğundan devam etmedi ilişkileri, hem vatanımı bırakmam ben der dururdu. Öyle de yaptı. Ara ara yurt dışına gider gelirdi. Yeni gelişmeleri takip eder bir şekilde Türkiye' ye, şirketine entegre ederdi. Hala eğitim aldığı zamanlar olurdu. Sürekli gelişmekten ilerlemekten bahsederdi. Takdir edilesiydi. Babamın da takdirini hep almıştı. Vakfa yardımları da devam ediyordu. Yetimhane de büyümüştü nereden geldiğini unutmazdı hiç. Öyle de vefalı biriydi.

Çocukken, abim ben Leyla Mahir abim Esma Güniz hep beraber oynardık. Babam Mahir abiyi ve Esmayı yanımıza getirirdi. Bizde kalırlardı. Bizi de yanında yetimhaneye götürürdü çoğu zaman. Biz zaten hep kardeş bildik onları. Güniz' in babası da en başından beri babama hep destek olmuştu. Vakıf konusunda da yüreklendirmişti babamı! Hepsine el atmıştı, büyümelerine okumalarına hep yardım etmişti. Esmayı başka bir yetimhane de bulmuştu babam. Görür görmez sevdim derdi. Ayırmak ne mümkün ama ona canı kaynamıştı, onun da babama. O gün bugün Esma da bizimleydi işte. Bizimle olmasını istediğim biri daha vardı ama o artık yoktu. İçim onu her düşündüğümde acırdı.

''Kızım, hayırdır neye daldın bakayım öyle?''

Babamın sesiyle, ona yöneldi bakışlarım elimdeki kutuyu masaya bıraktım.

''Hiç baba, mahir abimi düşünüyordum. Özledim onu acaba ne zaman gelecek?''

''Madem özledin bir ara konuş kızım? Önce şu organizasyona bakalım da bir hem ona da bilgi verirsin.''

''Evet, haklısın baba, Ersan amca çalışmalar ne durumda?''

''Birazdan toplantı odasına geçeriz, ekip sana bilgi verir kuzum. Hatta ben bir gidip bakayım, size haber veririm.''

''Teşekkürler Ersan amca, görüşürüz.''

Ersan amca çıkarken ben de bazı belgelere bakmak için, dolaba yöneldim o sırada bir albüm geçti elime, babama dönerek,

''Baba bu ne? Daha önce hiç görmemiştim bunu?'' Babam bana dönerek elimdeki albüme baktı gülümseyerek,

''Hay Allah, o mu ben daha önce göstermedim mi onu sana? Gel bak getir beraber bakalım. Yetimhane albümüm o, yıllardır saklarım ama oraya koyduğumu hatırlamıyorum. Burada kilitli çekmecemdeydi.''

Babamın yanına geçtim. Teker teker, usulca albümün sayfalarını çevirmeye başladı, bu arada da anlatıyordu.

''Bak, burada o gördüğün tekerin sahibi arabanın fotoğrafı var. Mahirin arabası'' Dedi gülümseyerek, ''bu da onun resmi nasıl bakıyor baksana kerata! Çok zekiydi çok! Canım evladım benim. ''

Babam bana o zamanlara ait fotoğrafları tek tek gösterirken, sanki geçmişe gitmişti. İç çekiyordu, derin nefesler alıyordu.

''Bak buda toplu fotoğrafımız, o zamanın müdiresi, çalışanlar ve çocuklar. Çok hatırlamıyorsun değil mi o günleri? Hepsi, bir yerlerde şimdi az çok bilirim kim nerede ne yapıyor, hayatları nasıl hala takip ederim elimden geldiğince. Biri hariç!''

Ben, o sırada Mahir abimden bakışlarımı çekmiş, başka bir noktaya odaklanmış dalmış bakıyorken.

''Biri hariç mi? Nasıl yani, ne oldu ona? Kim o baba, göstersene?'' dedim bakışlarımı o çocuktan çekerek. Ama babam, tam da benim baktığım noktayı gösteriyordu şu an,

''Bu çocuk, bak şu'' eliyle gösteriyordu. Az önce benim takıldığım çocuğun üzerinde durdu. Sanki oradan sevebilecekmiş, dokunabilecekmiş gibi hissederek fotoğrafa dokunuyordu. Eskiydi fotoğraf ama yüzler zor da olsa seçiliyordu. Çok hüzünlü bir yüz vardı orada, ağzı kıpırdanırken çekilmişti fotoğraf bir şey söylemeye çalışmışta söylediği şey duyulmamış yarım kalmış gibi...

''Ne söylüyordu acaba?'' Hala fotoğrafa bakarken, kelimeler sessizce dökülmüştü dilimden...

''Ben biliyorum, ne söylediğini yani bak hemen önümdeydi mahirin yanındaydı. Zor duymuştum ama ev demişti. Ev...'' Babam çok hüzünlüydü, nedenini bir bakıma anlıyordum, ne zaman yetimhane çocuklarından bahsetsek üzülürdü ama bunda başka bir şey vardı sanki, çok merak etmiştim. Bir anda çöken ruh halinin sebebini...

''Ne oldu o çocuğa baba?'' Diye tekrarladım sorumu, babam içini çekti, derin bir nefes daha verdi.

''Kayboldu!'' dedi hüzün dolu, mahcup, bir o kadar da onun kaybolmuşluğunun tüm ağırlığını üzerinde hissediyormuş gibi...

Çok üzülmüştüm, o tek kelimeyi tekrarladım.

''Kayboldu... ama nasıl neden?''

''Bilmiyorum kızım, inan ben de bilmiyorum. Çok aradım, hala da ara ara arıyorum. Ama bulamadım. Sanki yer yarıldı da içine girdi. Hangi yer yarıldıysa, onu da bulmaya çalıştım ama yok! Mezarlara bile baktım. Bırak İstanbul' u il il aradım bunca yıl. Ama çocuk resmen yok oldu. Hiç var olmamış gibiydi. Adını bile ben koymuştum biliyor musun? Bebekken gelmişti, denk gelmiştim. Müdire hanım, kimlik işlerini halletmemiz lazım diyordu. İsim bulmamız lazım. Kimsesi yok araştırdık, bulamadık demişti.''

İkimizde dalmış o fotoğrafa bakıyorduk, babamın hüznünü o güne dair anılarını ta içimde, yüreğimin, en derin en saklı yerinde hissediyordum. Şu an burada benimle değil, orada o gündeydi. O sırada aklıma geldi tam ismini soracaktım ki, kapının çalmasıyla ikimiz de irkildik. Babam hemen toparlandı, albümü kapatıp çekmecesine özenle yerleştirdi. Sanki sertçe bıraksa onların canını yakacakmış gibi nazik bir şekilde albümü bıraktı. Ben de toparlanmaya çalışarak ve soracağım soruyu içimde tutarak doğruldum yerimde.

''Gelebilirsiniz''

''Hikmet bey, ekip hazır toplantı odasında sizi bekliyorlar.''

''Geliyoruz kızım. Hadi Süreyya gidelim, bekletmeyelim.''

''Tabii baba'' dedim, hemen ama aklım o kaybolan çocuktaydı hala, çok etkilenmiştim. Çocuktan mı, o duyulmayan sesinden mi, yoksa onunla birlikte babamdan da bir parçanın kaybolmuş olabileceğinin farkına o an varmamdan mıydı? Bilmiyordum... Birlikte toplantı odasına geçtik.

Toplantı gayet verimli geçmişti. Ekip, çok sağlam hazırlanmıştı. Gecenin yapılacağı mekan, bağışçılar, davetli listesi, bağışta satışa çıkarılacak sanat eserlerinin temini, bağışların yapılacağı hesaplar, müzik, ikramlar, sunumlar, konuşmacılar, alanda çalışacak olan ekip güvenlik, vale hizmeti vb tüm detaylar, bir sürü iş kabataslak profili ile hazırdı. Davete sosyeteden, iş adamlarına, ünlü simalara, bürokratlardan, büyükelçilere kadar herkes katılım sağlayacaktı. Toplantı, bittikten sonra babama Güniz'le görüşeceğimi söyleyip çıktım. Önce uğramam gereken başka bir yer vardı. Mezarlığa gidecektim. İstanbul' un özlemediğim tek yanı trafikti. Güniz hala çekimdeydi. Aradığımda,

''Canım yoldayım, geliyorum ama malum trafik çok bilgin olsun.''

''Stüdyodayım çekim devam ediyor. Olsun sorun yok. Konum atıyorum gelince mesaj at bana beni seni bulurum. Öptüm ''

''Tamam ben de öptüm.''

''Kanala gittiğimde, henüz otoparktayken Güniz' e mesaj attım. Adımı güvenliğe verdiği için, beklemeden içeriye girmiştim. Stüdyoların olduğu yönde ilerlerken gelip beni buldu.Kocaman sarıldık, öpüştük. Hunharca kucakladı beni.

''Kızım bir dur ay nefes alamıyorum. Sana ne oldu katır gibi güçlüsün yahu!'' Dediğimde gülmeye başladı bir yandan da,

''Katır mı? Katır he, ben şimdi sana göstereceğim Süreyya katırı'' derken arkadan programın sunucusunun yaklaştığını görmüyordu.

''Merhaba sayın yapımcım, demek katır gibi güçlüsün!'' Diyerek takılmıştı Güniz' e,

''Bak ya, siz de mi ama! Süreyya gördün mü yaptığını bak şimdi gerçekten sinirleniyorum. Hatta kuduruyorum saçlarını yoldurtacaksın bana illa, küçükken olduğu gibi. Kızım gelir gelmez rezil ettin beni sunucuma ya!''

''Tamam, tamam aman sinirlenme bu kadar canım, az idareli sinirlen bir ayarın yok ki Laz damarın tuttu yine!'' Dediğimde gülmeye başladı, onunla beraber bende gülüyordum.

''Tamam, şimdilik affettim. Doğru diyorsun sinirimi idareli kullanmam lazım. Malum çok şey var sinirlenecek'' diyerek göz devirdi.

''Gel buraya ara verdik bir kahve içelim. Çekimden sonra yemeğe gideriz.''

''Olur, valla güzel olur ben de acıkmaya başlıyorum. Cereni de arar mıyız?''

''Ararız tabi, hatta istiyorsan bizimkileri de çağırırız. Hatta dur birazdan gruptan mesaj atarız.''

Grup mesajı: Eymen, Yiğit Ali, Ceren, Kaan, Esma

''Gençler selam, herkes nasıl? Süreyya geldi!! Şu an benimle kanalda, buradan çekimim bitince yemeğe geçeceğiz. Müsait olanlar derhal o naif kıçlarını kaldırıp yanımıza gelsin!''

''Ciddi misin Güniz ya? Ben müsaitim ama gelemiyorum maalesef! Malum Paris' teyim hala!''

''Canım Esmam, kızma be! Seni de çok özledik!''

''Tamam kızmıyorum. Sizi seviyorum ve öpüyorum iyi eğlenceler. Sürişim' e iyi bak!''

''Canım bizde seni seviyoruz. Dikkat et kendine!''

''Ayyy Süreyya geldin mi, hoş geldin! Tamam, ben ayarlamaya çalışacağım.''

''Ceren kuzum diyette misin bugün? Diyetteysen gelme kurban olduğum aç kalıyoruz he senin yüzünden! ''

''Tatlım tamam sen bakma Güniz' e bekliyoruz. Konum bilgisi atarız.''

''Ne var ya gerçeklerden bahsediyorum. Şurada hakikatli bir arkadaşınız var kıymetini bilin!''

''Tatlım tamam, bak ne yapıyorduk. İdareli sinirleniyoruz!'' Gülüyordum Güniz yanımdaydı ama gruptan yazıyordum.

''İdareli sinir ne? Yine uydurmuşsunuz tuhaf bir şeyler! Kim buldu bunu?''

''Sence Eymen, kim olabilir Süreyya tabii ki!''

''Kaan' la Yiğit Ali' den ses yok? Neredeler biliyor musun?''

''Yiğit Ali, yurt dışında iş için gitti, yakında döner. Kaan' ın da pirelerle işi vardır muhtemelen! Uyuyordur o kesin.''

''Anlaşıldı tamam. Duymasın böyle dediğini. Daha sonra görüşürüz.''

''Görüşürüz.''

Yiğit Ali dışında herkes gelmişti. Akşama hep beraber güzel keyifli bir yemek yemiş, hasret gidermiştik.

****Süreyya&Yavuz Aile Tanışma

Ertesi sabah, kahvaltıda annemle babama yavuzdan ve beni ailesi ile bugün tanıştırmak istediğinden bahsettim. Babam,

''Bu iş ciddi yani, kızım öyle mi? Ne düşünüyorsun, ne hissediyorsun çekinmeden konuş bizimle yavrum? Benim için sen ve ne düşündüğün, hissettiğin önemli.'' Diyerek, beni cesaretlendiriyordu. Annem de sanki yarın evlenecekmişim gibi bakıyordu yüzüme.

''Anne lütfen, bana öyle bakmaya devam edersen konuşamam ama hem bir yere gittiğim yok ki sadece ailesi ile tanışmamı istiyor.''

''Hanım dur telaşlanma hemen, bırakalım da Süreyya konuşsun.''

''Telaş değil de Bey, ne bileyim biraz hüzünlendim. Kızım büyüdü, evlenecek tabii o da biliyorum ama yine de ne bileyim işte.'' Anneme sarıldım.

''Babacığım, ne olursa olsun bunu seninle konuşmak benim için biraz zor açıkçası. Kısaca dediğin gibi, ciddiyiz. Beni seviyor, değer veriyor. Ona inanıyorum. Henüz teklif almadım ama oraya doğru gidiyoruz, sanırım benim yüzümden bekliyor yoksa ona kalsa çoktan teklifini yapmıştı. Şimdi izniniz olursa bugün öğleden sonra ailesi ile tanışmaya gideceğim. Sonrasına da hep beraber bakarız.''

''Tamam kızım, seni almaya gelecek mi?''

''Evet, beraber gitmek istedi. Beni evden alacak, ailesinin evine götürecek.''

''Anladım, kızım nerede oturuyorlardı.''

''Sarıyer tarafında sanırım.''

''Tamam. Bir git gel, bakalım da akşama yine, konuşuruz.'' İkisini de öpüp odama çıktım. Leylayı aradım ne giymem gerektiğine dair hiçbir fikrim yoktu. Tutulup kalmıştım sanki. O tecrübeliydi.

''Kaynananla mı tanışacaksın sen şimdi?'' Diye, dalga geçip gülüyordu.

''Leyla! Dedim, ciddiyetle zaten gerginim niye böyle yapıyorsun! Bugünü bir atlatayım da öyle dalga geçersin kızım sırası mı ya şimdi?''

''Süreyya sen de var ya acayip seversin böyle şeyleri, düğün isteme vs bayılırsın! Aman tamam be azıcık uğraşayım dedim ne var yani!''

''Sonra uğraş Leyla, şimdi tecrübene ihtiyacım var!'' Dedikten sonra kardeşim kardeşliğini yapmaya devam etti. Beni güzelce yönlendirdi, onun sayesinde biraz sakinleşmeyi başarmıştım. Giyinmiş hazırlanmıştım.

Hazırlanmışmış, kendimi hiçte hazır hissetmiyordum. Bu kadar gerilmem normal miydi? Tamam, kızım ya abartma işte o nasıl tanıştıysa sen de aynen öyle tanışacaksın. Kendin ol yeter! Yavuz, geldiğine dair mesaj atmıştı. Zaman ne ara geçmişti. Aynaya baktım son kez iyiydim, hoş görünüyordum. En fazla ne olabilirdiki, bugün güzel geçecekti. Tüm telkinlerime rağmen, hala heyecanlıydım ama yine de gitmek için o gücü kendimde topladım. Aşağı inip annemle babama sarıldım ve çıktım. Bahçe kapısına gittiğimde Yavuz kapıdaydı, arabadan inmiş beni bekliyordu. Serhat yoktu kendi kullanıyordu. Heyecanımı anlamış olacak ki, elimi tutup alnımdan öptü.

''Çok hoş ve güzel görünüyorsun güzelim. Bizi bekliyorlar, hadi gidelim'' deyip arabanın kapısını açtı. Yol boyunca pek konuşmadım! Abimle Leylanın bu fasıllarını yaşarken çenem yerlerdeydi halbuki, Leyla benimle uğraşmak istemesinde haklıydı. Kendi kendime gülümsedim. Onları düşündüğümde bir nebze de olsa rahatlamıştım. Eve gittiğimizde kapıyı hizmetçileri açmıştı. Ondan başka kimse yoktu. Açıkçası bizde durum böyle olmamıştı. Biraz tuhafıma gitse de Yavuzun yönlendirmesiyle içeriye girdim. Hizmetçi, bize salona kadar eşlik etmiş, sonrada kapıda dikilmeye başlamıştı. Bizimde yardımcılarımız vardı ama bu resmiyetten pek hoşlanmamıştım. Neyse ki bizi gördüklerinde ailesi ayağa kalkmıştı. Önce babası Halim Bey' e yönlendirdi Yavuz beni, eğilip elini öptüm, o da ''hoş geldin kızım'' diyerek bana sarıldı. Sonra annesine yöneldim annesi Keriman Hanım, elini öptürmedi bana sarılarak yanağımdan öptü. ''Hoş geldin kızım, maşallah sana bu ne güzellik'' diye de gülümseyerek bitirdi cümlesini. Sırada iki tane genç vardı, bunlar yavuzun kardeşleriydi.

''Tamer Cebesoy'' diyerek elini uzattı, aynı şekilde diğeri de elini uzattı Kenan ''hoş geldin, memnun oldum.'' ''Bende Süreyya Feray Enver dedim, elimi uzatarak memnun oldum teşekkürler. ''

''Otursana kızım, ayakta kaldın.''

''Evet, Süreyya Feray otur bakalım.''

Yavuzla beraber aynı anda hareket ettik ve oturduk. Babasının ismimi söyleme şekli beni rahatsız etmişti. Nedenini anlayamasam da aynı şekilde Kenan'dan da değişik bir enerji hissetmiştim. Bakışlarında bir şey vardı. Emin değildim, ya da çok gergindim. Keriman hanım bana döndü,

''Süreyya kızım ne içersin? ''

''Türk kahvesi, zahmet olmazsa efendim.''

''Ne zahmeti kızım, lale kızım getirin ikramları hemen.''

''Tabii efendim.''

Kapıda bekleyen hizmetçi hemen cevap vermiş ve gözden kaybolmuştu.

''Ee, kızım yeni dönmüşsün Paris' ten, nasılsın, yolculuğun nasıldı?''

''İyiyim efendim, teşekkür ederim. İyi geçti. Siz nasılsınız?''

''Teşekkürler kızım, iyiyiz. Yavuz Selim senden bahsetti, açıkçası seni merak ediyorduk. Sonunda tanışabildiğimize memnunuz. Bizimle tanıştırdığı ilk arkadaşı sensin doğrusu biraz şaşırdık. Yavuzun kalbini çalmak kolay değildir.''

Yavuzun babasından bunları duymak açıkçası beni mahcup etmişti. Onun kalbini çalan ben değildim. O işi yavuz halletmişti. Her neyse dedim içimden bunlara ne cevap verecektim ki... O sırada Keriman Hanım araya girdi halden anlar bir şekilde beni zor durumdan kurtarmak istercesine,

''Süreyya' yı mahcup ediyorsun Halim Bey, söylenir mi hiç öyle. Sen ona bakma Süreyya heyecanlandığı için böyle konuşuyor.''

''Aslında, ben onun kalbine girebilmek için çok uğraştım baba, onu çok seviyorum. Beni kabul ettiği için kendimi çok şanslı hissediyorum. Yavuz bana bakarak ve gülümseyerek konuşuyordu. Bu hali içimi ısıttı. Şu anda beni en iyi anlayan oydu. İçimden teşekkür etmiştim.

Yaklaşık 1.5 saat süren sohbetin sonunda, tabii bana bu süre 24 saat gibi gelmişti. Ailelerin de tanışması için söz aldılar benden. Halim Bey bir an önce babamla tanışmak istediğini dile getiriyordu, Keriman Hanım da aynı şekilde ''senden haber bekliyoruz'' diyerek, samimi ve sıcak gülümsemesi ile uğurladı beni.

Yavuz beni eve bıraktı. Aynı şekilde bizim evde de bu görüşmenin detaylarını konuştuk. Babam ''o halde bize en iyi şekilde ağırlamak düşer, Halim Cebesoy ve ailesini, hanım sen bir zaman söyle Süreyya da iletsin davetimizi'' diyerek son noktayı koymuştu. Çok şükür bu mevzu şimdilik kapanmıştı. Yavuza sormak istediğim bir şey vardı ama arada kaynamıştı. Esmanın dedikleri aklımın bir köşesinde telsizden gelen tiz bir ses gibi duruyordu.

*** Merkez

Süreyya, İstanbul' a gelmişti. Gökbey' in adamları hala takipteydi. Tabii Yavuzun adamı da. Geldiği günden şu ana kadar tüm yaptıkları merkeze iletiliyordu.

Zekeriya ve diğerleri hala araştırmaya devam ediyorlardı. Küçük küçük ip uçları ortaya çıkmaya başlamıştı. Ama henüz net bir şey yoktu. Herkes harıl harıl çalışıyordu.

*** Süreyya&Yavuz

Bir hafta sonra, aileler Süreyya' nın evinde, bir araya gelmişlerdi. Bu sürecin bu kadar hızlı ilerlemesi Süreyya' yı biraz afallatmıştı. Tam olarak istediği bu değildi ama olaylar kendiliğinden gelişiyor ve müdahale edemiyormuş gibi hissediyordu. İstanbul' a henüz yeni gelmiş sayılırdı. Buradaki hayatı bir rutine oturmamışken kendini başka bir rutinin içinde bulmuştu.

Süreyya bütün gün koşturmuş annesinin bir komutan edasıyla yağdırdığı tüm görevleri emir eri kıvamında yapmıştı. Leyla ile Serra da bundan nasipleniyorlardı elbette kaçış yoktu. Annesi tüm hazırlıklarını titizlikle yaptı. Temizliğe bir kaç gün önce başlamıştı. Özel misafirleri olduğunda yemekleri kendisi yapardı yardımcıları da vardı elbette. Birkaç gündür resmen teyakkuz halindeydi herkes. Neyse ki bu olağan üstü hal bu akşamdan sonra bitecekti. Bütün aile toplanmıştı. Herkes her şey hazırdı. Geriye yalnızca misafirlerin gelmesi kalmıştı.

Leyla, kimse gelmeden resmen bir gizli görev edasıyla birer Türk kahvesi yapmayı başarmış, Süreyya ve Serra' yı da alarak terasa kaçırmıştı. Bu büyük taarruzdan önce, bir sigara molasına ihtiyaçları vardı. Hiç biri kullanmıyordu aslında ama arada kaçamak yapıyorlardı.

Enver kadınları diye mesaj grubu açmıştı;

Leyla: ''Konum bildiriyorum, Süreyya' nın terasına Türk kahveleri ile kaçtım. Canını seven peşimden gelsin.''

Serra:'' Sana inanamıyorum Leyla! Annem radarlarını açmış vaziyette, ya yakalanırsak!''

Leyla: ''Saçmalama Serra, zaten bitap düştüm, vakit kaybetmeden gelin hadi! Hayır, yani söz bile değil daha sadece tanışma bundan sonra olacakları hayal bile edemiyorum.''

Süreyya: ''Münevver sultan vallahi billahi canımıza okur.''

Leyla: ''Kızım sen bittin bittin! Daha başına geleceklerden habersiz garibim. Serra kime diyorum ben kız gelsenize bir daha kaçamayız!''

Serra:''Tamam ya! Bağırmasana geliyorum. Süreyya, neredesin görüş alanımda değilsin?''

Süreyya: ''Çünkü şu an bahçedeyim. Neden diye hiç sorma! Annem hangi görevi verdi diye hiç hiç sorma! İmdat! Kaçıyorum ben de çık sen!''

Leyla: ''Ne bağırması be! Ay Serra senin kafan gitti iyice, ohhh mis gibi de yapmışım kahveyi vallahi ellerime sağlık! Köpüklü küpüklü...''

Süreyya: ''Hain kardeş! Beklesene bizi!''

Süreyya en sonunda Leylanın yönettiği, gizli operasyona katılabilmişti. Kızlar terasta kahvelerini huzurla yudumlarken, basıldıklarının farkında bile değillerdi. Ahmet Kağan ve Mehmet Serra' dan şüphelenmiş birbirlerine bakmış sonra da onu takip etmişlerdi. Kızlar ellerinde birer tane sigara ve kahveyle huzurlu birkaç dakika geçirmek istemişlerdi belli ki. Sessizce bastıkları gibi geri gittiler. Aşağı inerken de gülümsediler.

''Hak ettiler, bırakalım da biraz dinlensinler.''

''Evet, abi ilaç gibi gelir şimdi bu süre onlara!''

''Annem, kaç gündür perişan etti herkesi. Her zaman ki hali işte!''

Konuşmaya devam edeceklerdi ama o sırada küçük taarruzcular ortaya çıktılar. Zeynep ve Göktuğ bağırarak yukarıya doğru çıkıyorlardı ama basamakları bitiremeden babaları tarafından havaya kaldırılıp çoktan kuş olmuşlardı. Kıkırtıları kulağa gelen hayattaki en neşeli can alıcı sesti, babaları için bir süre sonra hepsinin gülmesi kahkahaya dönüştü.

Leyla, Serra ve Süreyya son rötuşlar için odaya geçtiler, hepsi hazırdı.

Serra: ''Çok güzelsin kuzum.''

Leyla: ''Güzel de ne demek, eksik kalır, o değil de cidden çok güzelsin Süreyya! Yavuz Selimi anlıyorum aslında hemen evlenmek istemesi normal!''

Süreyya:'' Leyla!! Saçmalamasana sen artık ya! Evlenmiyorum şu an ben farkında mısın? ''

Serra: ''Kızma ama Süreyya, Leyla haklı! Evlenmek için adımını attın bile, sadece farkında değilsin.''

Süreyya:'' Sizce de çok hızlı gelişmiyor mu her şey? Ben çok gerginim. Neden böyleyim? Bu normal mi?'' diyerek ellerini yüzüne kapatıp yatağına çöker gibi oturdu bir anda. Leyla ve Serra önce birbirlerine baktılar sonra da yanına gittiler.

Serra: ''Hey sakin ol canım. Tabii ki normal, hepsi hissettiğin her şey normal. O yüzden kendini sıkma. Anın tadını çıkarmaya çalış! Ben de senden farklı değildim, aynı heyecan aynı gerginlik bunlar tadı tuzu canım benim diyerek sarıldı Süreyya'ya. Aynı şekilde leyla da sarılmıştı.

Leyla: ''Canım ablam benim, her şey çok güzel olacak bak gör.'' Bu sırada annemin sesi yankılandı evde,

''Gelmek üzereler, siz daha hazır değil misiniz? Neden kapandınız odaya kime diyorum ben?''

Serra: ''Münevver sultanı kızdırmayalım, hadi bakalım sil şu gözyaşlarını da inelim artık!''

Leyla: ''Bir şey diyeceğim, bence yavuzun kalbine inecek seni görünce boşuna endişeleniyorsun gülümse bakayım.''

Hep birlikte aşağı indiler. 5 dakika sonra da misafirleri gelmişti. Yavuz Süreyya' ya gerçekten de bir kere daha vurulmuştu. Elinde tuttuğu şakayıklarla, gözlerini Süreyya'dan alamıyordu. Abisi durumu fak etmiş. Hafif bir öksürükle Yavuz' u kendine getirmiş, dikkatini kendi üzerine çekmişti. Ne olursa olsun, henüz nişanlısı ya da eşi değildi. Bu bakışlar elbette tanıdıktı. Süreyya güzeldi hem de çok güzel. Buna hiçbir erkek kayıtsız kalamazdı. O da Serra' ya aynı duygularla bakmıştı zamanında, ama abilik duyguları kabarmıştı bu akşam. Gözünün gördüğüne, yüreği tepki veriyordu ister istemez. Bu sırada, Hoşgeldinler, nasılsınlar havada uçuştu. Cebesoy ailesi de elleri dolu dolu gelmişti.

Halim bey, Hikmet bey' in ''zahmet etmişsiniz. Teşekkür ederiz'' diyen nazik cevabına,

''Ne derler bilirsiniz efendim, tatlı yiyelim tatlı konuşalım'' diyerek karşılık vermişti.

Hikmet bey, misafirlerini ana salona buyur etti. Herkes salonda yerini almış. Sohbete başlamışlardı. Münevver sultan,

''Buyurun masa hazır. Yemeğe geçebiliriz.'' Dedi 15 dakika sonra herkes masadaydı. Döktürmüştü gerçekten, bu akşam kızı için önemliydi. Her anlamda her şey mükemmel olmalıydı. Annesi olarak, kızına her anlamda destek oluyordu. Bunu gönülden yapıyordu. Süreyya ne kadar farkında olmasa da çok sevdiği Feray' ı yakın zamanda gelin olup gidecekti. Tıpkı, abisi ve kardeşi gibi. Münevver Hanım, emekli öğretmendi. Yıllarını eğitime adamıştı. Mukaddes bir mesleği bilinçli bir şekilde yerine getirmekle, beraber genç yaşta anneliği de üstlenmişti ve bununla her anne gibi gurur duyuyordu. Yemekten sonra, büyükler bir yerde, gençler ise ayrı bir yerde sohbete dalmışlardı. Yavuz ve Tamer Süreyya' nın abisi Ahmet ve eniştesi Mehmet ile koyu bir sohbete dalmışken, kızlar çay ve tatlı servislerine bakmak için mutfağa geçmişlerdi. Onların arkasından, babasının yanında oturan Kenan da hareketlendi. Mutfağa giderek, su istedi. Süreyya hemen Kenan'ı fark etti ve suyunu verdi.

''Teşekkür ederim, açıkçası su bahaneydi, sigara içmek için geldim bana eşlik etmek ister misin Süreyya?''

''Evet, elbette bahçeye geçebilirsin çay ya da kahve ister misin?''

''Çay olur, zahmet olmazsa.''

''Sen, geçebilirsin Kenan ben hemen geliyorum.''

Kenan mutfaktan bahçeye geçmiş, masaya oturmuştu. Süreyya, elinde iki bardak çay ile geldiğinde ona yardım edip elindeki bardakları aldı ve masaya bıraktı. Sigarasını çıkardı ve yaktı.

''Teşekkürler, Ailen gerçekten harika, sevgi dolu! Uzun zamandır böyle sıcak, içten ve gerçek insanlar görmemiştim.''

Hımm... Acaba kendi ailesini bu söylediklerinin dışında tutarak mı konuşuyor, yoksa ailesini böyle görmüyor mu diye merak etmeden duramamıştım.

''Teşekkür ederim, her aile böyledir sizinkiler de öyle. Bana karşı çok naziktiler.''

Kenan, imalı bir şekilde küçük bir tebessüm etmişti, sigarasının dumanını üflerken. Bu kız gerçekten abisine aşık mıydı, merak etti içten içe.

''Nazik mi? Benim ailem mi? bence bu kadar emin konuşmak için erken, ama tabii senin düşüncene de saygı duyuyorum.''

Ne diyeceğini bilemedi Süreyya, onları ziyaret ettiğinde de Kenan' dan gelen tuhaf bir enerji hissetmişti. O zaman da anlayamamıştı ne olduğunu tıpkı şu an da hissettiği şeye anlam veremediği gibi. Acaba abartıyor muyum diyerek içinden geçen emin olamadığı o hissin rahatsızlığını görmemeye çalıştı. Ama Kenan, buna izin vermeyecek bir cümleye daha başlamıştı.

''Yavuz Selim' e gerçekten aşık mısın Süreyya? O zor bir adamdır, onu gerçekten de tanıdığını düşünüyor musun?''

Süreyya, soru karşısında şoka uğramıştı. Abi dememiş, adıyla hitap etmişti. Bakışları, ses tonu ve düşüncelerini söyleme şeklinde küstahça ve yılışıkça bir üslup vardı. Sorduğu sorulardaki rahatsızlık, uslubu'nun vermiş olduğu rahatsızlığının yanında biraz anlamsız olsa da onu ziyadesiyle huzursuz ediyordu. Süreyya, düz bir kadındı. Öyle oyun dalavere pek ona göre değildi. Ne düşünürse bunu açıkça dile getirmekten yanaydı. Karşısındakinden de bunu beklerdi. İmalardan, yalanlardan samimiyetsiz insanlardan cidden nefret ederdi. Tahammülü yoktu. Şu an ise karşısında, ki kim olursa olsun ona hiç te samimi gelmiyordu. Eğer Kenan' ın kendisiyle ilgili bir sorunu varsa, bunu şimdi açık açık konuşmalıydı. O yüzden de daha fazla düşünmeden konuşmaya başladı.

''Biliyor musun Kenan, aslında bana tam olarak neyi sorduğunu anlamıyorum. Soru sormaktan ziyade sanki bana bir şey söylemeye çalışıyor gibisin? Bence daha açık ve net konuşabilecek yaş ve konumdasın. O yüzden gerçekten, içinden geçen şeyi söylemek istersen buyur seni dinliyorum ama bana saçma sapan sorular sorarak, neyi amaçladığını bilmediğim ve anlam veremediğim hiçbir şeye cevap vermem! Şu an kim olduğun önemli değil benim için, Yavuzun kardeşi veya Cebesoy ailesinin ortanca oğlu ya da tek başına Kenan olman. Karşıma geçip bu kadar küstah ve yılışıkça bir şekilde benimle konuşamazsın, beni bu şekilde rahatsız ve huzursuz hissettirmeye hakkın yok! Bana ister kız, ister darıl inan bana umurumda değil. Ben, senden hissettiğim o negatif şey her neyse onun ilk tanıştığımız andan beri farkındayım. Yani, benimle ilgili bir sorunun varsa şimdi burada konuş! Yoksa da kendine çeki düzen vermeni tavsiye ederim.''

Kenan bir süre sadece Süreyya' yı izledi. Konuşurken, neyi nasıl söylediğini. Mimiklerini, belli etmemeye çalıştığı siniriyle beraber hafife alınamayacak zekasını, nasıl kendinin farkında olmadan gayet doğal bir şekilde gösterdiğini. Anlayışını, samimiyetini ve dürüstlüğünü izledi. Öyle çabasız bir hal vardı ki tüm bunların içinde. Söyleyecek hiçbir şey yoktu. Tek bir cümle dışında...

''Sen çok özel birisin Süreyya.''

Süreyya bu sözler karşısında, sakinliğini korumaya çalışarak bir nebzede olsa şaşkınlığını gizleyemeden kalmış, ister istemez sıktığı elinin farkında olmayarak ve gözlerini kırpıştırarak Kenan' a bakmaya devam ediyordu. O sırada onlara doğru yaklaşan ve aralarında ki gerilimi hisseden abisini ve yavuzu fark etmemişti. Kenan' ın bakışlarını, takip ettiğinde durumu kavrayıp sıktığı elini açmıştı. Abisi direkt Süreyya' nın yanına gitmiş ve sıkmaktan kızarmaya başlayan elini tutup ona bakmasını sağladıktan sonra,

''Sen iyi misin abicim?'' Diye endişeli bir şekilde sormuştu. Süreyya' nın bu halinden pek hoşlanmamıştı. Kenan' ın en son söylediği şeyi duymuştu. Ama tecrübelerine dayanarak Önemli olanın son söylediğinden çok öncesinde neler söylemiş olduğuydu.

Süreyya oturduğu yerde, önce abisinin eline sonra da başını kaldırarak yüzüne baktı. Yavuz'a baktığında ise, bir çift karanlık ormanın Kenan'a baktığını görüyordu. Kenan ise gayet sakin ve lakayıt bir şekilde, abisine gülümsüyordu. Süreyya hemen kendini toparlayıp,

''İyiyim abicim'' diyerek, abisinin elini sıktı. O sırada Kenan,

''Sadece sohbet ediyorduk. Süreyya' yı daha yakından tanımak istemiştim. Gerçekten de mükemmel biri abi tam sana göre.''

Ortam cidden daha fazla ne kadar gerilebilir acaba diye düşündüğüm sırada, yavuz kendini daha fazla tutamadı.

Bir anda bize dönerek, ''Ahmet sen Süreyya' yı içeriye götürür müsün? Benim kardeşimle konuşmam gerek!'' Dedi sakin olmaya çalışıyordu ama asla öyle değildi. Abimin itiraz etmek istediği o kadar barizdi ki, çünkü bence, onunda Kenan' la baş başa konuşmak gibi bir planı vardı. Tüm bunlar cidden canımı sıkıyordu ve keyfim kaçmıştı. O yüzden şimdi sırası olmayan bu gerginliği bitirmek adına araya girdim.

''Ben iyiyim, gerçekten sadece sohbet ettik, Kenan'ın bir takım soruları vardı merak ettiği onları açıklığa kavuşturduk. Konu kapandı. O yüzden artık içeriye girelim mi bizimkiler de merak ederler. Yavuza dönerek, konuşmak istediklerinizi daha sonra konuşursunuz kendi evinizde!'' Diyerek ne demek istediğimi net bir şekilde ifade etmiştim belli ki çünkü herkes onaylamış ve içeriye girmiştik.

Yavuz mutfakta yanıma gelip gerçekten iyi olup olmadığımı sormuştu tekrar, inanmamıştı çünkü bana. Onu çok da ikna etme gibi bir derdim yoktu o an. O yüzden daha sonra konuşuruz diyerek geçiştirdim. Abimin ise hala bakışları benim üzerimdeydi. Canım abim o da anlamıştı tabii ki iyi olmadığımı, yavuzdan uzaklaşıp ona gittim.

''Abi, iyiyim inan bana. Sen kardeşini tanımıyor musun hem, sence ben Kenan gibi birini alt edemez miyim?'' Dedim gülerek, bu onu güldürmüştü işte

''Sana ne dedi de bu hale geldin?''

''Sadece ufak bir şey, canımı sıktı ama ona da değmez inan bana ben hallettim.''

''Pekala, şimdilik inanalım bakalım'' dedi ve bana sarılarak salona doğru yürüdük. Oraya girdiğimizde herkes çoğunlukla herkes bir aradaydı. Yavuzun babasının,

''Bu işin sonu hayırlı bir şeye çıkacak gibi Hikmet bey, ne dersiniz? Bir daha ki görüşmemiz de kızımızı istemeye müsaadeniz olur mu? Bizler gelenek ve göreneklerimiz bağlı aileleriz. Her şeyi usulünce yerine getirmek isteriz.'' Diye sorduğunu duyduğum an abimle zınk diye olduğumuz yerde kaldık. Yavuzla Kenan da tam arkamızdaydı.

O an babamla göz göze gelmiştik. Sanki cevap vermeden önce benden onay beklercesine tüm şefkatini, bakışlarının yoğunluğuna yüklemiş bir şekilde bana bakıyordu. Gülümsediğimde o da gülümsedi ve,

''Her şeyin hayırlısı Halim bey, tabii sizi tekrar ağırlamaktan mutluluk duyarız.'' Diyerek geceyi de sonlandıran kelimeleri serbest bıraktı bir nefeste ağzından.

Tutulamayan zamanın içinde keyifli sohbetler yapıldı yemekler yendi, tanışıldı, her şeyden işten güçten, vakıftan ve davetten bahsedildi. En sonunda ise dört mevsimin bilinen, zamanın yitirilen kahveleri eşliğinde Cebesoy ailesi Enver ailesini hayırlı bir iş için tekrar ziyaret etmek istediklerini dile getirerek ve kendilerinin de bizi ağırlamak istediğini ifade ederek hoş bir vedayla geceyi sonlandırdılar.

 

Loading...
0%