Yeni Üyelik
21.
Bölüm

BÖLÜM 19(Vakıf Gecesi&Çökertme Operasyonu)

@nefelicalliope

Vakıf Gecesi&Çökertme Operasyonu

Geceye Barlas Alpdoğan olarak, davet edilmiştim. Bu bilgiyi merkeze geçmiştim. Merkezden gelen bilgilerle ise şoka uğramıştım! Başka hiçbir şekilde ifade edemiyordum. Daha öncede bir sürü yerde çeşitli rollere girerek görev yapmıştım ama hiç şu anki kadar nefret ettiğim bir görevde bulunmamıştım.

**** Merkez Davet Günü

Ekip bir süredir, Yavuzla ilgili şüphe duydukları şey üzerine çalışmalarını yoğunlaştırmıştı. En sonunda da çabalarının karşılığını almışlardı. Yavuz uyuşturucu şebekesinin dışında başka bir yapılanmaya da bağlıydı. Akıl hastaları ile dolu, bu yapılanmayı çözdüklerinde dehşet içinde kaldılar. Bu sistemin içinde olanlar inanılır gibi değildi. Gökbey, ekibini toplantı salonunda son edindikleri bilgileri istişare etmek üzere toplamıştı.

Gökbey: ''Beni iyi dinleyin, karşı karşıya olduğumuz şey bambaşka bir oluşum! Dünyada örneklerinin var olduğunu biliyorduk. Ülkemizde de karşımıza çıktı. Bu sistemin içinde kendilerini üstün varlıklar olarak gören, cemiyet hayatından iş adamlarına, ünlülerden, yerli yabancı farklı dinlerden din adamlarına kadar, kolu çok fazla şeye uzanan güçlü zengin insanlar var. Mafyadan tutun da, insan kaçakçılarına, uyuşturucu tacirlerine, patronlarına, kumarhane baronlarına kadar.''

Nihat: ''Yavuz' un bu sapkınlarının nereden geldiği şimdi anlaşılıyor! Adamın içinde inanılmaz bir kaos var tatmin olmak bilmeyen bir ruhu var! İğrenç herif!''

Mustafa: ''Akıl alır gibi değil! Yaptıklarını utanmadan filmlerde kitaplarda ifşa ediyorlar birde!''

Yaman: ''Ediyorlar evet! Öyle bir tatminsizlik ve kabul görme arzusu var çünkü onlarda! Vicdansız, doyumsuz köpekler!''

Aziz: ''Tüm bu yaptıkları kıyımlara, yaşattıkları acılara rağmen birde normal ve gayet de keyifli hayatlar sürüyorlar! Söndürdükleri hayatları düşünmeden!''

Zekeriya: ''Kanıma dokunuyor abi! Bu ne oldukları belirsiz şahsiyetsiz kişilerin, aramızda serbestçe dolaşmaları kanıma dokunuyor!''

Gökbey: ''Biliyorum, çok zor! Bunları duymak gerçekliğinden haberdar olmak yıkıcı duygulara sebep oluyor! Ama biz kendimize hakim olmak zorundayız, bunlarla mücadelemize ancak böyle devam edebiliriz! Biz olduğumuz sürece onlar yok olacak, bizim şu an hissettiğimiz onların elinde olan ve tüm vahşilikleri ve acımasızlıklarıyla bire bir karşılaşan o masum kişilerin yaşadıkları ve hissettikleri karşısında hiçbir şey! Bunun her zaman bilincinde olarak hareket etmeliyiz! Bu tarz oluşumlarda insanların, kadınların, çocukların nelere maruz kaldığını istemesek de az çok hepimiz biliyoruz. Tüm insani değerlerin ve erdemlerin yok sayıldığı, adaletsizliğin ve bencilliğin tavan yaptığı bu çarpık gizli örgütler son zamanlarda ayyuka çıktı. Teknolojiyi, parayı, gücü elinde tutan ve kendilerini kutsi ilan eden bir grup dünya zenginin yaptığı düzenli ayinlerden oluşan bu yapılanmayı da çökertmemiz gerekiyor! Gücü yanlış insanların ellerinden alıp tapınaklarını başlarına yıkacağız!''

Mustafa:'' Böyle bir adamın kimseyi sevemeyeceğini düşünen bir ben değilim değil mi? Süreyya ile ilgili ne planladığını düşünmek bile istemiyorum!''

Nihat: ''Allah korusun! Evlenecekler, gördük aileleri tanıştı. Yavuz zaten hızlandırdı süreci, Süreyya kızımız her şeyden bir haber evlenecek bu adamla! Nasıl engel olacağız?''

Zekeriya: ''Eğer evlenirlerse, telafisi zor şeyler yaşamak zorunda kalabiliriz! Benim içimde bu konuda hiç rahat değil abi. Zaten değildi, şimdi daha beter hissediyorum. Olabileceklerin ihtimalini düşünemiyorum bile!''

Yaman: ''Bence her an tehlikede Süreyya! Yani tehlikeyle bire bir ve sürekli temas halinde! Bu adamın ne yapacağı belli mi olur, evlenmeyi beklemeyebilir sabırsız sırtlan!''

Aziz: ''Söyleyecek söz bulamadığım bir noktadayım şu an! Süreyya tamamen olayın tam ortasında olduğu için onu konuşuyoruz şuan ama daha kimler kimler, ellerindedir bu oluşumun! Kaçırılan, kaybolan gençler!''

Gökbey, herkesin hassasiyetinin farkındaydı. Kendisi de düşünmüştü, ekibinin dile getirdiği ve getiremediği daha bir çok şeyin farkındaydı. Düşünüyordu, bu bilgilere ilk ulaştığı andan şu ana kadar düşünüyordu. Ekiple toplanmadan önce başkanla acil görüşme ayarlamış kendisine bilgi vermişti. Düşünelim demişti başkan, çok stratejik bir plan yapılması gerektiğini de vurgulamıştı. Kendi aralarında da yapılacak olan üst düzey toplantıdan bahsetmişti. Bu son raporu da orada sunacağını söyleyerek görüşmeyi bitirmişti.

Gökbey: ''Buraya gelmeden önce başkana bilgi verdim. Bu son durum ve genel durum hakkında üst düzey bir toplantı yapacaklarının bilgisini aldım. Gökbey' in konuşması Zekeriya' nın araya girmesi ile yarım kalmıştı.''

Zekeriya:''Efendim acil bir durum bilgisi geldi. Bölmek zorundayım!''

Gökbey: ''Evet Zekeriya seni dinliyorum.''

Zekeriya: ''Efendim yaklaşık 2 saat önce Nubar, sahte kimlikle Türkiye'ye giriş yapmış. Görüntüler elimize yeni ulaştı. Nereye gittiğine dair ise henüz bir bilgi yok! Gökbey, ani bir refleksle konuşmaya başladı.''

Gökbey:''Nereye gittiğini ben biliyorum! Herkes bir anda Gökbey' e döndü, şaşırmışlardı devam etmesi için ona bakıyorlardı.''

Gökbey: ''Hemen Yasin'e bilgi geç! Nubar' ın burada olduğunu ve davete gideceğini söyle! Hazırlıklı olsun, gözünü yavuzun ve Süreyya' nın üzerinden ayırmasın! Herkes yarım saat içinde hazır olsun davete göre hazırlanın! Zekeriya sen ve Nihat abi burada kalıyorsunuz! Gelişmeleri bana bildirin. İhtiyaç halinde, destek ekibi de hazırda bulundur. Nihat abi sen gerekirse destek ekibin başında geleceksin!''

Gökbey emirler vermeye devam ediyordu.

Gökbey: ''Zekeriya Yasin' le şu an hemen güvenli bağlantı kurabiliyor muyuz?''

Zekeriya:'' Hemen hallediyorum efendim.''

Nihat: ''Tam olarak neyden şüpheleniyorsun Gökbey?''

Gökbey: ''Açık değil mi abi, Nubar intikam peşinde bunun için de gayet güzel bir ortam oluştu. Şartlar saldırısı için uygun! Bugün Türkiye' ye gelmesi tesadüf olamaz! Bu adamların beyninin nasıl çalıştığını hepimiz biliyoruz.''

Nihat: ''Tabii ya! Yavuzdan intikam almak için Süreyya'ya zarar verecek!''

Gökbey: ''Zekeriya ulaştık mı Yasin' e? Acele et!''

Zekeriya: ''Hatta şu an hazır.''

Gökbey: ''Yasin şimdi beni iyi dinle! Nubar Türkiye' de! Oraya geleceğini düşünüyorum, şu ana kadar bir şey olmamış olabilir, ama her an olma ihtimali var! Yavuzdan intikam almak istiyor! Güvenliğini kim üstlenmiş davetin, bilgin var mı? Ortalığı ayağa kaldırmadan, müdahale etmemiz gerekebilir. Gözün Yavuz ve Süreyya' nın üzerinde olsun, özellikle Süreyya' nın! Biz gelene kadar Arif ve Mert' ten destek al! Etrafı kontrol edin hemen!''

Yasin: ''Emredersiniz efendim! Yalnız sadece Süreyya' yı hedef almıyorsa, ya başka bir şey planlıyorsa? Bu arada davetiyesiz giremezsiniz.''

Gökbey: ''Biliyorum Yasin, biliyorum her şey olabilir! Nubar gibi herifler herkesle iş birliği yapabilirler. Hadi herkes görev başına! Araçları ve davetiyeleri organize et Zekeriya! Diyerek, Yasin' le bağlantıyı bitirdi.''

Ekip aldıkları talimatları yerine getirmek adına, yarım saat içinde hazır olmak üzere oradan ayrıldı.

Nubar, daha o gün intikam yemini etmişti. Uçakta dönerken planını yapmaya başlamıştı. O kadın yüzünden olmuştu. Onu bulup öldürerek yavuza en büyük acıyı hissettirecekti. Eğer bu planında bir sorun çıkarsa diye, ikinci bir planda yapmış, gerekli kişilerle irtibata geçmiş. Böylelikle, bir taşla iki kuş vurmuş olacaktı. Planı davetin düzenlendiği yere bomba koymaktı. Süreyya'yı alamazsa bombayı patlatacaktı. Bomba çoktan sahnenin altına yerleştirilmişti.

*** Vakıf Davet Gecesi&MahirAkıncı&Gökbey

20 gün sonra... Davet günü hazırlıklar ve gecesi.

Süreyya, sabah erkenden vakfa gitmiş, toplantı odasında iki gün önce basına verdikleri haberi okuyordu.

Vakıflar genel müdürlüğüne bağlı, FERAYETİM ÇOCUK EĞİTİM VAKFI' nın sahipliğinde, organize edilen sanat, cemiyet ve iş dünyasından önemli isimlerinde katılacağı Cumartesi günü akşam saat: 20: 00 'de boğazın görkemiyle ışıldayan Sait Halim Paşa Yalısında gerçekleştirilecek olan yardım organizasyonunda, ünlü müzayedeci Bülent Şahin' in de katılımıyla, açık arttırma ile çeşitli antika eşya ve tablolarında satılacağı birlik ve dayanışma gecesi düzenlenecektir. Herkesin merakla beklediği gecenin sonunda toplanan bağışlar, yetim çocukların eğitim hayatını rahat geçirebilmeleri adına Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğüne aktarılacaktır. Davete katılımın yüksek olması bekleniyor.

FERAYETİM ÇOCUK VAKFI BAŞKANI Sayın, Hikmet ENVER aynı zamanda Enverler Tekstil Holding Başkanlığını da devam ettirmektedir. Nadide, gözbebeği olarak gördüğü ve nitelendirdiği vakfını, uzun yıllardır gelen bağışlarla ve kendi şirketinin de bağışlarıyla ayakta tutmayı ve büyütmeyi başarmış Türkiye' de saygı duyulan bir iş adamıdır.

Esma yoldaydı bugün geliyordu. Daha erken gelip organizasyon için yardım etmek istemişti ancak yetişememişti. Bir gün önce Güniz' le konuşmuş Esma' yı havaalanından alma görevini ona vermişti. Mahir' de birkaç gün önce Amerika' dan yeni dönmüştü, bu gece burada olacaktı. Yavuz Selim ve ailesi de geceye davetliler arasındaydı. Yavuz, ortağı Barlas için de davetiye istemişti. Herkes bir süredir hummalı bir şekilde çalışıyordu. Süreyya, kendini tamamen bu geceye odaklamış her şeyin yolunda olduğundan emin olmak istiyordu. Ersan bey ve ekibi, çok sıkı bir çalışma gerçekleştirmişti. Emekleri asla göz ardı edilemezdi. Süreyya geldiğinde hemen dahil olmuş, işin başına geçmiş ve kısa sürede tüm izinleri onayları, mekanı, Bülent Şahini ve müzayede de satışa çıkarılacak olan sanat eserlerinin organizasyonunu, ikram ve içecekleri, müziği, davetli listesini, güvenliği, valeyi yani tüm detayları halletmişti. Bu gece basın yayın organları da gelecekti. Son kontrolleri yapmak adına basın açıklamasını babasına ve abisine gönderdikten sonra yalıya gitmek üzere yola çıkmıştı. Ekibin yarısı zaten yalıdaydı. Bütün gün doğru düzgün bir şey yememişti. Heyecanlandığı ya da üzüldüğü zaman yemek yiyemezdi, ama midesine bir şeyler girmesi gerektiğinin de sinyallerini almıştı. Yolda giderken, orada ki ekibi de düşünerek kahve ve atıştırmalık bir şeyler almak için durdu. Esma geldiğine dair mesaj atmıştı. Geceye, Güniz' le ve Ceren' le beraber gelecekti. Eymen, Yiğit Ali ve Kağan da Aileleri ile orada olacaktı. Herkes tüm sevdikleri bu sevdiği ve kendini adadığı organizasyonun bir parçasıydı.

Elinde malzemelerle yalıya girdi, onlar için ayrılan ofis alanına geçti. Kahve ve atıştırmalıklar herkese iyi gelmişti. Kısa bir molanın ardından, Süreyya kontrollerine başladı. Herkes zaten yeterince iyi çalışıyordu. Ekipten bazı kişiler orada hazırlanacaktı. Süreyya da hazırlanmalıydı saat 15: 00 ' de yalıdan ayrılıp önce kuaföre oradan da eve geçti. Ev sahipliğini kendileri gerçekleştirdiği için herkesten önce orada olmalı geç kalmamaları gerekiyordu. Açılış konuşmasını babası yapacaktı. Açılış için de özel bir sanat eserini ilk kendisi takdim edecekti. Abisi, Göktuğ'un çizim yeteneğini Süreyya' dan aldığını söyleyip dururdu ama aslında Süreyya da bu yeteneğini babasından almıştı. Kimse bilmezdi bunu ama Süreyya biliyordu. Bir gün, daha gençti yaşı 17 falandı babasını gizlice izlemiş, sanki o ana değil de geçmişe tanıklık etmişti. O da babasına saygı duymuş, kimseye söz etmemişti, babasına bile! İçten içe babasıyla gurur duyuyordu. Çünkü, artık bilinmezliğin saklısında olan o eser, vakti zamanına ermiş herkes tarafından görülmeye layık olmuştu. Bu zamana kadar saklı kalmasının da şimdi ortaya çıkmasının da bir sebebi olduğuna inanıyordu. Mesele ne olduğu değil kalbe ne yaptığıydı.

Siyah bir elbiseyle çıktı odasından tüm hazırlıklarını tamamlamıştı. Saçı, makyajı, kıyafeti tek eksiği kaybettiği kolyesiydi. Ayısından aramış fakat bulamamıştı. Babasına henüz söyleyememişti. Sadece Leyla' ya anlatmıştı o da bir defasında o kolyenin özel yapım olduğunu konuştuklarını duyduğunu söylemişti. Elini istemsizce boynuna attı. Sonra aşağıdan gelen sesleri duydu. Bir mi gelmişti, kim gelmiş olabilirdi ki acaba diyerek, aşağıya inmeye başladı. Karşısında babasına sarılan Mahir' i görünce sevinçten havalara uçtu. Eve geleceğini bilmiyordu. Sürpriz olmuştu. Uzun zamandır görüşmüyorlardı.

''Mahir abi, inanamıyorum gelmişsin! Çok özledim ben seni ama!'' diyerek, koşar adım indi merdivenleri az kalsın düşüyordu. Ayağı takılınca Son iki adımı atamamış havalanmıştı resmen yere kapaklanacaktı. Rezillikti içinden lütfen şimdi olmaz düşmeyeyim diye geçiriyor bir yandan da merdivenin tırabzanına tutunmaya çalışıyordu ki. Kaslı kollar onu düşmeden birkaç saniye önce tuttu. Kapalı olan gözlerini açtı. Mahirin kollarında biraz mahcup olmuş bir şekilde duruyordu. Mahir onu yere indirirken aynı zamanda da,

''En son görüştüğümüzden bu yana, sakarlık mı peydah oldu sende Süreyya? Eskiden yoktu bildiğim kadarıyla'' diye gülerek konuşmaya başlamıştı. Süreyya ise,

''Çok özledim, o yüzden bir defaya mahsus bu söylediğini duymazdan geleceğim.'' diyerek kıkırdadı.

Birbirlerine sarıldıklarında, ''ben de canım, ben de çok özledim, hepinizi çok özledim.'' Diyerek daha bir sıkı sarıldı. O sırada Münevver Hanım da indi odasından söylenerek,

''Ne oluyor yahu, bu sesler de ne ? Kim geldi Hikmet Bey ? Süreyya, niye bağırıyorsun kızım bir şey mi oldu?'' diye sonsuz sorularını sıralamaya başlamıştı. Ama gördüğü manzara karşısında o da sevinçle bağırdı, ''aman Allah' ım kim gelmiş, oğlum benim güzel Mahirim gelmiş'' diyerek mahire sarıldı.

''Münevver teyzem canım nasılsın? Ver o pamuk ellerinden öpeyim.''

''İyiyim kuzum ben, esas sen nasılsın? Aç mısın yemek yedin mi? Hemen hazırlayayım mı?''

''Çok iyiyim, aç değilim teyzem hem vakitte yok, senin o güzel yemeklerinden yemeye en kısa zamanda özel olarak geleceğim.''

''Aynen hanım, hadi çıkmamız lazım.''

''Baba paketi aldın mı?''

''Kızım ben onu unuttum! Hay Allah, bekleyin hemen getiriyorum.''

''Ne paketi Süreyya?''

''Sürpriz canım sürpriz!''

''Allah Allah, merak ettim ama bana söyleyemez misin?''

''Olmaz, hayatta olmaz!''

''Tamam, madem sürpriz öyle kalsın bakalım.''

Babam elinde paketiyle gelmişti. Arabalara geçmek için çıktık. Abimler ve Leylalarla orada buluşacaktık. Yavuz beni almak istemişti ama ailemle gitmemin daha uygun olduğuna ikna olmuştu. Mahir abim, ''sen benle gel istersen, yolda arayı kapatırız'' dediğinde babam, ''git kızım yalnız kalmasın'' dedi hemen. Yolda giderken kızlarla haberleşmiştim. Güniz aramış nerede olduğumu sormuştu. ''Mahirle geliyoruz'' dediğimde ''vayyy dönmüş mü o ya? Hayırsız tekno!'' Dedi. Telefon elimden alındı artık Mahir Güniz kapışması söz konusuydu.

''Sen, kime hayırsız tekno diyorsun bakayım hanımefendi!''

''Eyvah basıldık! Öyle değil misin? Daha kötü bir şey bulmadığıma şükret sen!'' Karşılıklı gülüştüler.

''Süreyya' ya verir misin telefonu sayın hayırsız tekno bey? Seninle karşılaşınca paylaşırız kozlarımızı. ''

''Sabırsızlıkla bekliyorum Güniz hanım! Al seni istiyor'' dedi ama telefonu bana vermedi deli ya Güniz'le uğraşmaya bayılıyordu.

''Alo, Süreyya kızım sen manyak mısın? Ne diye duyuruyorsun o hayırsız tekno hastasına! Niye beni ele veriyorsun, nasıl arkadaşsın sen ya!'' Diye söylenirken ben sesli gülmemek için kendimi tutuyordum. O sırada yine mahirin sesini duyunca sesinin içine kaçış halini ve yüzünü hayal ettim.

''Hem hayırsız, hem hasta tekno ha! Güniz bittin sen! Bekle geliyorum.'' Diyerek kapadı telefonu. Daha fazla dayanamadım tabii kahkaha atarak gülmeye başladım o da bana katıldı.

''Ama yazık yahu, çok üstüne gitmedin mi? Acısını benden çıkaracak tabii sen gül!''

''Hak etti o! Sen takılma biz aramızda hallederiz.''

''İyi madem halledin, ben arada kalmayayım da!''

''Haberler sendeymiş aslında? Bir kavalyen varmış artık?''

''Abim mi söyledi. Ben vermek isterdim bu haberi sana, evet var.''

''Ee sen şimdi ciddi ciddi evleniyor musun yani? Baya baya, büyüdün, aşık oldun, buda yetmedi evleniyorsun, vay be!''

''Niye herkes aşka takmış durumda! Evlilik için aşık mı olmak gerekiyor, sanki bir zorunlulukmuş gibi herkes bundan bahsediyor. Sen hiç aşık oldun mu?''

''Hımm, dürüst olmak gerekirse hayır henüz olmadım! Bundan sonra da olmayacağım anlamına gelmez. Şimdi şöyle sen de haklısın tabii, göreceli bir durum bu. Kişiden kişiye değişir. Haklı bir isyanın içinde gördüm seni. Derin mevzular bunlar. Geldik sayılır, ama bunu mutlaka tekrar konuşalım küçük hanım!'' Gülümsemesi yüzüne yayılmıştı ben de gülümsedim.

Şoför arabayı yalıya yanaştırıp kapımızı açtığında, ''evet haklısın daha sonra konuşalım mutlaka!'' Diyerek arabadan indim. Mahir abim de koluma girerek beni yönlendirdi. Çoktan orada olan basın fotoğraflarımızı çekmeye başladı. Bizim arkamızdan babamlar ve ailenin geri kalanı da gelmişti. Muhabirler babamdan aile fotoğrafımızı çekmek istediklerini dile getirdiler. Babam da bu ricalarını kırmadı. Ben babamın aracındaki paketi de alarak yanlarından ayrıldım ve görev yerini alan ekip arkadaşlarımın yanına gittim. Müdürden, son bilgileri alıp teyit ettikten sonra kokteyl alanına bizimkilerin yanına geçtim. Her şey olması gerektiği gibi tıkır tıkır işliyordu. Davetliler de bizden sonra gelmeye başlamıştı. Babam sunuş konuşmasından sonra vakfı adına kendi açılış konuşmasını yapacak sonra da ilk onun eseri ile müzayedeyi başlatıp görevi Bülent Şahine devredecekti. Yavuz ve ailesi de gelmişti. Onları karşılamak ve ağırlamak için yanlarına gittim.

''Sevgilim, göz kamaştırıcı görünüyorsun!'' Diyerek, yanağıma bir buse kondurdu. O da öyleydi. Takımının içinde her an ortalığı alev aldıracak gibi duruyordu.

''Teşekkür ederim. Sen de çok hoş görünüyorsun.'' Dedikten sonra ailesine dönüp,

''Hoş geldiniz, burada olup destek olduğunuz için teşekkür ederiz.'' Diyerek, onları ailemin yanına yönlendirdim. Yavuz Selim, Mahir abimi daha önce görmediği için sorgularcasına baktı yüzüme aynı şekilde Mahir de onu inceliyordu.

''Mahir Akıncı, kendisi abim sayılır hatta beraber büyüdük diyebiliriz''. Dedikten sonra Yavuza dönerek, ''Yavuz Selim Cebesoy'' dedim. El sıkıştılar. Yavuzda anlayamadığım ufak bir gerginlik ortaya çıkmıştı. Gelip geçen anlık bir şeydi.

''Demek Süreyya' mın kalbini çalan sensin Yavuz, çok şanslı bir adam olduğunun farkındasındır umarım!''

Yavuz bu adamdan hoşlanmamıştı ve Süreyya' nın daha önce ondan bahsetmeyişi de canını sıkmıştı. Onu potansiyel rakip olarak görmüyordu aslında ama karşısında öz güveni çok yüksek, kaliteli bir duruşu olan yakışıklı genç bir adam olduğunu da inkâr edemiyordu. Süreyyam' mı demişti o! oOyalnızca benim diye haykırmak istedi ona bu şekilde hitap edemezsin diye suratına yumruk atmak istedi ama hiç birini yapmadı. Memnuniyetle gülümsedi ve gerçekten söyleyemedikleri ve yapamadıklarının altında birazcık kalsa da cevabını olması gerektiği gibi verdi. Bunu yaparken Süreyya' yı kendine daha bir yaklaştırıp elini beline sarmıştı.

''Kesinlikle farkındayım! Tüm hayatım boyunca da bunu herkesin fark etmesini sağlayacağım! Emin olabilirsin Mahir.''

Mahir bu sahiplenişin ve söylemlerin kararlılığının ardındaki ufak tehlikeyi sezmiş ve bundan rahatsız olmuştu ama daha fazla karşılık vermek istemiyordu. Bakışmaları karşılıklı devam ederken, diğer taraftan başka birinin yaklaştığını fark etmediler. Onun selamıyla ortam biraz hafifledi.

''Merhaba, herkese iyi akşamlar.'' Diyerek, Barlas yanlarına gelmişti. Yavuz hemen ona dönerek,

''Dostum hoş geldin, nasılsın? Sizi tanıştırayım Süreyya Feray Enver kız arkadaşım bu da Barlas Alpdoğan hem dostum hem de ortağım''

''Memnun oldum Süreyya, tanışmak bugüne kısmetmiş. Yavuz senden daha önce bahsetmiş bizi tanıştırmak istemişti. ''

'' Hoş geldiniz Barlas Bey, ben de çok memnun oldum. Güzel bir gece de tanışmış olduk. Bu arada Mahir Akıncı, kendisi ailemden sayılır.'' Diyerek, Mahirle Barlas' ı da tanıştırmıştı. O sırada telefonuna gelen mesajı gördü ve izninizle diyerek esmayı aradı kızlar gelmişlerdi ama Süreyya' yı arıyorlardı, o da hemen Esmayı aradı ve bulunduğu yeri tarif etti. Kızlar, önde Güniz yanında Ceren ve arkalarında Esma ile Süreyya, Yavuz, Mahir ve Barlasın yanına geldiler. Hepsi çok güzel görünüyorlardı. Esma ise bir başkaydı bu gece. Güniz abartılı bir şekilde sarılmıştı hem bana hem mahire ceren aramızda en normal olanıydı. Esma ise ürkek bir kuş misali sakin ve ağır bir şekilde yanaşmıştı ortama, önce bana sonra da mahire gitti. Herkes herkesle tanışmıştı. Yavuz esmayı tanıyordu ama kızlarla bir türlü fırsat bulup tanıştıramamıştım. Barlas' ı da yavuz takdim ediyordu. Acaba Güniz' le Barlas' ın arasını yapsam mı diye düşündüm bir an içimden ama sonra onlara bakınca Barlas' a acıdım ve hemen vazgeçtim. Zaten böyle şeyleri de pek beceremezdim. O sırada dikkatimi çeken şey ise Barlas'ın Esmaya olan bakışları oldu. Gerçi tamamen benim hüsnü kuruntum da olabilirdi. Esmanın sakinliği de ayrı dikkatimi çekmişti. Bununla daha sonra ilgilenmek üzere aklıma koydum. Abim, eniştem Leyla ve Serra da yanımıza gelince bir karmaşa oldu.

''Bizim çocuklar nerede? Gelmediler hala sanırım haberiniz var mı kızlar? ''

''Eymen gelmiş birazdan yanımızda olur, diğerleri de gelmek üzereymiş'' diye Güniz cevapladı sağolsun.

Esmanın sessizliğinin düşünceleri...

''Yeni bir şey' in, ne zaman başladığını nasıl anlarsınız?''

''Yaklaşık bir süredir onu gördüğüm andan beri sanki birisi içime bir sıkıntıyı monte etmiş, yetmemiş sağlamlığından emin olmak için iyice sıkıyordu. Neden kalbim, benim isteğim dışında davranmaya başlamıştı ki şimdi durduk yere, bu his de nereden çıkmıştı. Gülmesene öyle ya! Diye bağırasım vardı resmen. Aşık olup götü başı dağıtacağız şimdi durduk yere! Sanki ilk defa mı görüyorsun kızım sen de adamı ne aşkı! Saçmalama ama şartlar beni zorlamaya devam ediyordu. Öyle gülmeye devam etmesi akıllara zarardı, ziyandı. Erimek üzereydim, pelte gibi olmuştum. Eyvah bana mı bakıyor o, ay bakmasın bakma esma o tarafa, sen de yani esma yarım saattir adamı izliyorsun oh sana gelince serbest o bakınca suç mu? Hem baksın ne güzel bakıyor baksana şu ela gözlere, nasıl da hırçın nasıl da ben buradayım sakın başka bir yere bakma ayırma benden gözlerini der gibi sanki emir veriyor bana uyuz. Uzun zaman olmuştu görüşmeyeli ondan yani, bir şey yok sakin ol, nefes al ver al ver aferin böyle devam et sen bakma o tarafa... iyi de ama bakmamak zulüm olur yüreğime niye bakmayayım tam tersi doya doya baksam he azcık daha bakayım bari ne var yani bakarım canım... ''

 

''Kendi kendini boşu boşuna çıkmazlara sokuyordu Esma, oysa çoktan doğduğunda dünyada o ilk kalp atışı gibi atmıştı kalbi Mahiri gördüğünde. Hemen fark etmişti yüreğinde çalan müziğin ona özel olduğunu da yine de inkâr etmekteydi. Şu şarkıyı, çalıp duran kafamın içinden alır mısınız? ''Saçlarından, gözlerinden, ben de iyi duran sözlerinden, senden benden bahsetmem lazım kim varsa umudunu kaybeden... '' ya da almayın düşününce sevdim, bırakın çalsın! Boşuna çırpınıyordu ona doğru çekilirken, aldığı nefesin yorgunluğunda anladı varlığını. Çoktan kalbinin köşesinde tahtını kurmuştu halbuki mahir, sessizce buyur ettiğinin farkında bile değildi son derece gereksiz inkar çabaları içindeyken..''

Esma' nın, sessizliğiyle duran zamanın içindeki Mahir...

''Önce kalbimiz hisseder derler, sonradan kabul ve idrak eder akıl...''

''Yanımıza geldiğinde o sıcacık gülümsemesi mi, Barlas' ın elini samimiyetle sıktığında mı yoksa o sadece kendine has muhteşem kokusunun her hücremi istila ederek bana sarıldığında mı olmuştu. Ne ara olmuştu bilmiyordum, ama aklımın hala idrak edemediğini kalbim hissediyordu. Esmaydı bu bizim Esma, ama işte zaten bunu bilen yüreğimin atışının hızlanmasına gel de anlattı bunu! Çok fena kapılmıştım parfümünün rüzgârına, beni alıp istediği yere savurabilirdi. Karşı çıkacak ne takatim ne de isteğim vardı. Bizim esma sıradanlığını tamamen kaybetmiş benim esmam olmuştu artık. Hayırlı olsun dedi içimdeki ses, sen de aşık oldun! Ne hayrı dedi öteki bittin artık sen oğlum! Bundan sonra her şey değişecek dedi.

Her şey dediği dünyamdı ve zaten ona sarılıp kokusunu içime çektiğim an değişmişti... Kalbimin hissettiğini, aklıma anlatabilmeyi becerebilecek miydim...''

Esma mahirin güzel ve yoğun bakışlarından birazcık nefes alabilmek adına kaçmak istercesine hareketlendiği sırada, mahir esmanın eline yapıştı.

''Nereye gidiyorsun Esma?''

Esma bir anda bakışlarını mahirin kolunu tutan elinden kaldırıp yüzüne baktı.

''Şey, ben... Ben biraz hava alacaktım'' Diyebildi sonunda içinden ise bambaşka şeyler söylüyordu. ''Konuşmayı da mı unuttun sen ya! Sıfırdan, yeni bir koku yapıyorsun, o kadar formülü aklında tutup sayıyorsun ama normal bir şekilde cümle kuramıyor musun! Şimdi salaklığın sırası mı? Rezil olmalara doyma sen emi akılsız esma! Bilmediğim yerlerden gelme bana mahir ne olur?''

''Parfümün, bu kokuyu ilk defa duyuyorum yeni mi bu sen mi yaptın yoksa?''

İçim içimi yiyordu. Bu duygu da neydi şimdi. Heyecandan ölçekmiş gibiydim. Çok mu sıcak olmuştu burası? Çok şükür, aynen böyle mahirciğim bildiğim yerlerden gel buralardan sor da karşında kekelemeden konuşabileyim. İlk defa rahat bir nefes verdi esma.

''Ahh evet, yeni ben yaptım, duymaman normal çünkü sadece kendim için yapmıştım.''

''Kendine özel yapmıştı, başka kimsede yoktu. Bu kız cidden inanılmazdı. İyi de neden bundan bu kadar etkilenmiştim ki! İşi buydu zaten. Sakın saçma bir şey söyleme mahir sakın! Garip bir heyecan var zaten üzerimde, o da heyecanlı gibi duruyor. Aynı şeyi hissediyor olabilir mi?''

''Sen gerçekten inanılmazsın! Kokunda, onu tanımlayabilecek bir kelime henüz bulamadım doğrusu beni mest etmiş olmasının dışında!''

''Mest mi olmuştu, inanılmaz mıydım ne diyordu bu yahu beni çileden çıkaracak cümleleri kurmayı çok iyi biliyordu ama, biraz daha konuşursa düşüp bayılacaktım. Aslında iyi fikir bayılsam mı ki iyi de bayılınca ne olacak acaba esma kim tutacak seni yine onun kollarına gitmek için bahane mi üretiyorsun çaktırmadan, az değilsin sen de! Off vallahi biri şu iç sesimi durdursun. Ben kafamın içinde ne yaşıyorum şu an bir çözebilsem! Kafanın içi mi dışarıda yaşadıkların ne o zaman? Mahir neden bana böyle bakıyor? O da mı aynı şeyi hissetti yoksa! Keşke cevabını bildiğim şeyleri sorsan şimdi akıllı akıllı konuşuyorsun da öyle kendi kendine farkında mısın mahir hala cevap bekliyor! Adam ağaç oldu kız konuşsana bir şey söyle! Olsun beter olsun! Beni bu hale getirdi ya beklesin dursun ne olmuş. Yok, bu böyle olmayacak şimdi de kavgaya tutuştum kendi kendime akıl sağlığımı korumam lazım! Neler olduğunu anlayana kadar en azından! Teşekkür et teşekkür et!''

''Teşekkür ederim. Ama gerçekten biraz hava almaya ihtiyacım var.''

''Ah esma o içine çekmek istediğin hava olsam, nefesin olsam. Ayrı vücutlarda, aynı ruhu yaşasak. Yok , artık oğlum kendine gel istersen. Bırak gitsin... Bırakmasak olmaz mı? Şimdi tutsam elini, hiç bırakmasam. O kırmızı elbisesiyle ne kadar olağanüstü göründüğünü, o mis kokusunun aklımı başımdan nasıl aldığını söylesem...''

''Tamam tabii. Eşlik etmemi ister misin?''

''İstemek ne demek, ne güzel konuşuyorsun sen öyle eteklerimi tutuşturuyorsun... Birazdan tırtıldan kelebeğe dönüşeceğim haberin yok mahir! Sal beni Allah aşkına!''

''Teşekkür ederim. Neden olmasın, olur tabii.''

''Bak ya için başka dışın başka oldu kızım iki dakikada! Ay vallahi iki yüzlü, oldun sen! Bir kendine gel ya hemen de kabul ettin! Hiç yakışıyor mu?''

''Peki, öyleyse bu taraftan gidelim.'' Diyerek beni yönlendirmesine izin vermiştim. Daha nelere nelere, izin verecektim Allah bilir!

Esmanın başında kavak yelleri ve kuzey rüzgârları esmek yerine çarpışmaya karar vermişti. Bu çarpışmadan sağ çıkabilecek miydi henüz bilmiyordu ama usulca mahirin koluna girmiş muhteşem boğaz manzarasında o çok istediği sakin nefeslerini çok istediğini o an anladığı kişiyle birlikte alıyordu.

Herkes pür dikkat Hikmet beyin açılış konuşmasına odaklanmıştı. Hikmet bey,

'' FERAYETİM ÇOCUK EĞİTİM VAKFI' nın düzenlediği bu değerli bağış davetine hoş geldiniz. Müsaadenizle gecenin anlam ve önemi adına kısa bir konuşmayla başlamak istiyorum.''

Diyerek, konuşmasına başlamıştı. Uzun süren alkışların ardından sözlerine devam etti. Gözleri dolu dolu, konuşmasını sürdürdü.

''Ben henüz çok gençken, babamdan öğrendiğim bir şey vardı! Ne yaparsan yap oğlum ama sakın yetim hakkı yeme! Derdi. Bu kulağına küpe olsun ben ölsem de sen bunu hep hatırla. Aman ha sakın unutmayasın! Yapabiliyorsan, yetim çocuklara yardım et hep derdi elinden geldiğince, sakın yetersiz hissetme bundan da ne olur deme! Az görme eksik sanma yaptıklarını! O zamanlarda başlamıştı bu hayalim. Şimdi ise hayalimi yaşıyorum. Başta ailem ve sizlerin sayesinde ilerleyebildim. Her daim desteğinizi hissettim. Bugüne kadar kimseye emanet edemediğim en değerli hazinemi bir evlat gibi büyüttüm. Vakfın adını da, aynı yıllarda doğan kızım Süreyya Feray' dan etkilenerek FERAYETİM Çocuk Eğitim Vakfı olarak yaptım. Kızım, adını alan bu vakfa benim kadar sahip çıkmaktadır. Onunla gurur duyan bir babası olduğunu buradan bir kere daha söylemek isterim. Feray, ay ışığı ve ayın parlaklığı anlamına geliyor. O zamanlar çok sevmiş çok içime sindirmiştim bu ismi. Aynı zamanda haykırış, çığlık, parıldayan titrek ışık anlamını da içinde barındırıyordu. Yardıma muhtaç yetim çocukların her birinin sessiz haykırışlarının feryadı olup seslerini duyurmak, etraflarında ki o titreyen ışığın da daha cesur, ay gibi parıldamasını sağlamaktı amacım. Sizlere müsaadenizle kısa bir anımı anlatmak isterim.''

''Bir gün, vakfı yeni kurduğum zamanlar, tabii gencim bende hala cahilim, bir yetimhane ziyaretimde çocuklara oyuncak götürmüştüm. Keratalar çok sevinirlerdi onlar sevindikçe benim yüreğim genişlerdi. Daha fazlasını yapabilmem için desteğe ihtiyacım vardı. Kimse bilmez, ama o çocukların sevinçleri benim görünmez desteğimdi. Bir çocuk vardı 5 yaşlarında falan küçücüktü elleri, yüreğinin aksine. Görseniz, bakışlarında sanki bizim oranın hırçınlığı vardı. Karadeniz de, kaybolmuşta sonrasında bulunmuş gibi bakışları karanlıktı.

Dikkatimi çekmişti, diğer çocuklar gibi değildi, pek yanaşmıyordu. Elime siyah metal bir oyuncak araba alıp, usulca yanına gittim. Gülümsedim önce saçlarını sevdim. Arabayı uzattığımda yüzü aydınlandı. ''Siyah sevdiğimi nereden bildin abi?'' dedi. ''Bilirim, bilmem mi dedim.'' ''Al.'' Dedi, arabayı bana geri verdi. ''Niye veriyorsun sevmemiş miydin?'' dedim. ''Sevmez miyim, bir tekerini çıkar, o senin olsun. Bu çok yeni, ben alışkın değilim yeni şeylere, ben bozuk şeylere alışkınım.'' dedi. ''Büyüyünce, kendim para kazanacağım, o zaman, bozuk olmayan oyuncak alacağım abi.'' Dedi. İnat etti, çıkarttırdı bana. Ben, o günden beri, eskiyen, bozulan eşyalara, daha çok değer verdim. Onları daha çok sevdim... Bu çocuk, bana o yaşta harbi ders vermiştir. O yüzden saklarım şuncacık şeyi diyerek küçük bir kutunun içindeki oyuncak tekeri göstermişti. Unutursam, eğer bir gün hafızam bana unutturursa, hatırlatsın diye! Birde albümüm var, uzun yıllardır sakladığım, çocuklarımla fotoğraflarımın olduğu, onun içinde o bozduğumuz oyuncak arabanın da fotoğrafını saklarım. Şu sözler gelir aklıma, "Biz çocuklarımıza hayata dair her şeyi öğretmeye çalışırken, çocuklarımız bize hayatın ne olduğunu öğretiyor." –Angela Schwindt, Evde Eğitim Annesi - bir tanesi budur, hiç unutmam!

Diğeri de "Bir çocuğa ne zaman yaklaşsam içimde iki duygu birden uyanır – şu an olduğu, kişiye karşı hassasiyet ve olabileceği kişiye karşı saygı." – Louis Pasteur, Fransız Kimyager ve Mikrobiyolog.

O yüzden, benim için tüm çocuklar kıymetlidir. Nerede canı yanan bir çocuk görsem içim parçalanır.

Demem o ki, çocuklarımızın canı yanmasın! Kendilerini çaresiz hissetmesinler, onlar önce Allah' a sonra da bizlere emanetler. Beni dinlediğiniz için tüm içtenliğimle sizlere teşekkür ediyorum. Bu gece, burada varlığınız ve desteğinizle beni onurlandırdınız. Şimdi müsaadenizle naçizane kendi yaptığım ilk eserimle sizleri buluşturmak ve müzayedenin de açılışını yapmak üzere dostum Sayın Bülent Şahin' i davet etmek istiyorum.''

 

: ( ...06:02:2023 04: 17...

Hikmet beyin eseri sahnede yan taraftaydı. Görevliler, üzerindeki siyah örtüyü kaldırdığında az önce anlattığı anısındaki arabanın tablosuyla karşı karşıya kalan tüm davetliler önce büyük bir sessizlikle tabloyu incelediler, ardından da alkışladılar. Hikmet bey hala sahnede duruyordu. Bakışları ise, sadece Mahirin bakışlarına kilitlenmişti. O esnada çalan müzik ise herkesin duygulanmasına sebep olmuştu. Bülent Bey, konuşmaya başlamıştı tablonun satışı için açılışı yapmıştı, ancak tablonun alıcısı nihayetinde Mahir olacaktı. Mahir ve Hikmet Bey' in duygusal bağı yadsınamaz derecede büyüktü. Süreyya, gözlerinden akan yaşa engel olamıyordu. O an hisleri akıl almaz derecede içine sığmıyordu. Bakışları mahir ve babası arasında gidip geliyordu. Mahir' in Hikmet Bey' e olan bakışları hala sürerken Esmanın sıcak dokunuşunu hissetti elinde onun dışında orada olan hiçbir şeyi gözü görmüyordu. Hikmet Bey' in yapmış olduğu konuşma ve sonrasında gördüğü şeyin hisleriyle mücadele etmeye çalıştı önce ama daha fazla dayanamayıp ona çarpmasına izin verdi. Gözünden kaçan bir damla yaşla Esmaya döndü ilk defa... Ona bakan bir çift yaşlı gözle karşılaştı. Akan yaşları, gözleriyle yakalamak istercesine baktı Esmaya.. Onu ağlarken görmek içini acıttı. Mutluluktan bile olsa, gözyaşı dökmesini istemedi. Bir damla gözyaşına bile kıyamaz mıydı insan, dert eder miydi bunu o da ilk defa idrak ediyordu. Şaşkınlıkla donup kalmıştı. Ses telleri konuşmak için çırpınıyordu içinde, ama tek bir söz dahi söyleyemiyordu. O çırpınıştaki naiflikte ve Esma'nın zarafetle düşen gözyaşlarına saplanıp kaldı duygularının yoğunluğu.

Mahirin özel işlerini halleden aynı zamanda da çok yakın arkadaşı olan Can tabloya teklif vererek aldı. Biliyordu çünkü, kimsenin ona bunu yapmasını söylemeye ihtiyacı yoktu. Mahir Esmaya öyle bir bakıyordu ki, neden hala bana sarılmıyorsun, sana olan ihtiyacımı görmüyor musun dercesine.

Esmanın bunları duymaya ihtiyacı yoktu. Karşılıklı duyguların yoğunluğu sanki dile gelmişçesine hissettirmiş gibi gayet doğal ve samimi hareketlerle sarıldı Mahire! O an onu, onun için çarpan yüreğine sokabilse yapardı. Ama öyle sarıldı Mahire öyle içten, öyle teklifsiz ve umarsız sarıp sarmaladı. Kokusunu, içine çekti. İlk ve son kez aldığı, nefes gibi. O an anladı ikisi de elleri yürekleri bir olurken aşık olduklarını!

Mahir ve Esma bir süre öylece birbirlerine sarılı bir şekilde kaldılar. Hemen sonra Mahir sesini bulabilmiş, Esmanın yüzünü tek eliyle kavramış ve alnından öpmüştü. Elini tutan elini kaldırıp öptükten sonra, ''Hikmet babama gitmem lazım'' diyerek, Esmanın yanından uzaklaşıp hala sahnede olan Hikmet Bey'e yöneldi. Yanına gittiğinde, baba dedi. Bu kelimenin tarifsiz duygusuyla sarsılan, Hikmet Bey ise ''oğlum'' diyerek sarıldı Mahire...

Süreyya o sırada gördüklerini düşünüyordu. Gördüklerinin, gerçekliğini hemen anlamıştı da, ne zaman oluğunu kavrayamamış bir halde Esmaya doğru yöneldi. Esma ise hala gözünü kırpmadan Mahiri izliyordu. Süreyya' nın yanına geldiğini fark etmemişti bile. Süreyya, dikkatini çekebilmek için, ona 3 kez seslenmek zorunda kalmıştı. Esma sonunda çok sevdiği manzarasından gözlerini alarak Süreyya' ya dönmüştü.

''Esma canım benim. İnanamıyorum az önce gördüklerim çok ama çok güzeldi. Nasıl, ne zaman oldu bu? Sakın inkâr etmeye kalkma çünkü inan bana az önce gördüğüm şey gerçek ve inanılmazdı. Ve size bakan herkes aşık bir çifti görürdü, tıpkı benim gördüğüm gibi!''

''Ah Süreyya! İnan bana, inkâr edilemez gerçeklikte şeyler hissediyorum. Ne olduysa, onu burada gördüğüm ilk anda oldu. Ben bilmiyorum, hayal görmüyordum değil mi? Mahir az önce beni öpmüştü! Sarılmıştık, ağlamıştık!'' Esmanın heyecanı gözle görülür derecede vücuduna da yansıyordu. Titremesine engel olamadı. Arkadaşı hemen sarıldı ona,

''Sen deli misin? Tabii ki, gerçekti! Şahaneydiniz, siz aşık oldunuz hem de ikiniz aynı anda birbirinize aynı duygularla akıp gittiniz, birbirinize karıştınız! Bunun ne kadar nadir bulunan bir şey olduğunun farkında mısın sen? Bu, çok güzel bir şey, çok samimi! Şu an sevinçten çığlık atmamak için kendimi zor tutuyorum inan bana! Çok mutlu olacaksınız ikiniz de bunu hak ediyorsunuz! ''

Tüm bu olanların farkında olan iki kişi daha vardı! Yavuz Selim ve Barlas! Yavuz, gözünü Süreyya' dan bir an bile ayırmadığı için onun bakışlarını takip ettiğinde olan biteni çözmüştü. Yavuzun olduğu ortamda ondan daha üstün nitelikli birisi daha olamazdı. Mahir' den ilk gördüğü andan itibaren hoşlanmamıştı. Süreyya' ya olan yakınlığından oldukça rahatsız olmuş bunu belli etmemek adına da çok çaba sarf etmişti. Süreyya'ya kendinden başka hiçbir erkeğin dokunmasına tahammülü yoktu. Öfkeden kudurmuştu. Mahir ona sarıldığında, o kolu kesip atmak istedi. Esmanın, yavuza olan mesafesi de yavuzun gözünden kaçmamıştı. Aklına o gece gelmişti. Esmanın onu görmüş olması ihtimali, içinde şüphe olarak duruyordu. Ama ona zarar veremezdi. Sadece ne kadarını gördüğünden ve Süreyya' ya ne söylediğinden emin değildi. Durumun tehdit olmadığı kanaatine varmış ve esmayı rahat bırakmıştı.

Barlasın ise, gözünden bir şey kaçması zaten mümkün değildi. Her şeyi titizlikle izliyor, takip ediyordu. Merkezden acil kodu almıştı. Güvenli görüşme için kendine uygun bir yer bulmak adına, ana salondan ayrıldı. Gökbey ile konuştuktan sonra aldığı emirler netti. Nubar buradaydı! Arif ve Merte ulaşıp gelen bilgileri aktardı herkes ne yapması gerektiğini bilerek harekete geçti. Onun görevi yavuz ve Süreyya idi! Esas olan Süreyya' ydı! Gece hala devam ediyordu. Süreyya' nın olduğu bölgeye giderken etrafı dikkatlice izliyordu. Çok kalabalıktı ve Nubar, her ne planlıyorsa büyük bir facia ile sonuçlanabilirdi.

Gökbey ve ekibi, çoktan yola çıkmışlardı. Gökbey, telsizden konuşuyordu. Mustafa ve Gökbey aynı araçta, Yaman ve Aziz de bir başka araçta, son sürat Sait Halim Paşa yalısına gittiler. İçeriye girdiklerinde herkes dağıldı. Operasyonun adı ''Çökertme'' olarak kayıtlara geçecekti.

 

Gökbey: ''Çökertme Operasyonu'' başladı! Yaman Aziz siz şimdilik Süreyya ve Esmadan uzak durun! Sizi hatırlayabilirler. Özellikle Yaman! Nubar' ı görebilen var mı? Ya da olağanüstü bir durum? ''

Yaman: ''Emredersiniz, henüz bir şey yok!''

Mustafa: ''Görüş yok!''

Aziz: ''Tamam, görüş yok efendim.''

Gökbey' in gözleri Süreyya' yı aradı. Hemen buldu ailesiyle beraberdi, Esma da yanındaydı. Etrafı izlemeye devam ederken yakınından geçen tabloya takıldı gözü. Tanıdık bir his belirdi o an ama ne olduğunu anlayamadı. Çünkü ilk kez görüyordu bu tabloyu! O tanıdık hissi ve gördüğü şeyi, hafızasını attı ve görevine devam etti.

Gökbey: ''Saat 6 yönü, sahnenin arkasındaki perdenin orada, şüpheli bir şahıs var! Belirli aralıklarla saatine bakıyor. Tedirgin görünüyor! Zekeriya Yasin' den haber var mı?''

Aziz:''Ben yakınım bakıyorum.''

Zekeriya: ''Yasin' le irtibattayım aramaya devam ediyorlar. Henüz bir şey yok! Sizin orada olduğunuzu biliyorlar.''

Mustafa: ''Süreyya hareket ediyor. Ne yapalım?''

Gökbey, o sırada Yasin' le göz göze geldi. Bir baş hareketi yetmişti anlaşmaları için! Yasin yavuzu göz hapsine almıştı.

Gökbey: ''Yasin bizi gördü! Süreyya nerede şu an?''

Mustafa: ''Ana salondan çıkıyor, yalnız! Nereye gittiğini şu an göremiyorum!''

Gökbey, çok hızlı hareket ediyordu. Hem Süreyya'yı gözlemleyip, hem de adama bakıyordu. Adam sahneye kilitlenmişti. O an anladı, sahnenin orada gizlenmiş bir bomba olabileceği ihtimalini.

Gökbey: ''Aziz durum ne?''

Aziz: ''şüpheliye yakınım! Bence doğru kişi, emriniz nedir?''

Gökbey:''İkinci biri daha olabilir! Kahretsin sahnenin altında bomba olabilir! Ulaşmamız lazım! Nubar'ı gören var mı? Biri bulsun şu iti! Süreyya nerede Mustafa sakın takibi bırakma! ''

Yaman: ''Bomba mı? Emin miyiz? Desteğe ihtiyacımız olabilir!''

Mustafa: ''Gördüm, peşindeyim. Tuvaletlerin orada! Ama sanki yalpalayarak yürüyor gibi.''

Zekeriya: ''Nubar orada! Gökbey, duydun mu beni! Yasin görmüş! İkinci katta, yalnız olmayabilir!''

Gökbey:'' Yasin' e söyle Nubar' a gitsin. Yaman, sen de git! Mustafa Süreyya sende! Sakın gözden kaybetme. Kaç kişiler bilmiyoruz, siktiğimin herifleri! Ben sahnenin oraya gidiyorum! Aziz adamı indir! Gizli ve sessiz ol! Alın şu adamı! Zekeriya bu arada kamera görüntülerini kontrol et Süreyya'ya bir şey vermiş olabilirler.''

Herkes aynı anda cevap vermişti. ''Emredersiniz efendim!''

Her şey çok hızlı gelişiyordu. Müzik, davetliler, yemek ikramlar, müzayede devam ederken gizlice gerçekleştirilen çökertme operasyonundan kimsenin haberi yoktu. Ekip takım elbiselerinin içinde davetlilerden farksız bir şekilde ortama ayak uydurmuştu. Herkes aynı anda aldığı emirle, hareket etti. Aziz adamı sessizce halletmiş, üzerinde kumanda bulamamıştı! Süreyya lavaboya girmiş, henüz çıkmamıştı! Yaman ve Yasin Nubar' ın peşindeydi, fark edilmeden indirmek için fırsat kolluyorlardı! Bu arada Gökbey, tahmininde yanılmış olmayı dileyerek sahnenin altına girmişti. Saatli bomba tam karşısındaydı. İri cüssesiyle daracık alanda rahatça hareket ediyordu!

Aziz: ''Şüpheli etkisiz hale getirildi. Üzerinde kumanda ya da tetikleyici yok! ''

Gökbey:'' Bomba var! Kalan süre 5 dakika! Zekeriya saatli bomba!''

Mustafa: ''Ha siktir! Gökbey ne yapıyoruz! Süreyya hala çıkmadı içeri girmem gerekebilir! ''

Gökbey:'' Ne demek çıkmadı! Gir hemen ne bekliyorsun!''

Yasin Yaman:'' Nubar elimizde! Dışarıdayız!''

Yasin ve yaman uzun bir süre sonra karşılaşmış olmanın heyecanıyla birbirlerine sarılmışlardı.

Yaman: ''Özledim lan seni!''

Yasin: ''Ben de kardeşim ben de özledim! O iğrenç yavuzun sahte dostluğundan o kadar bıktım ki!''

Gökbey: ''Helal lan size, şimdi sırada bomba var. Zekeriya görüntüleri attım. Ne diyorsun? 4 dakika kaldı! Mustafa cevap ver! Aziz git çabuk Mustafa' ya yardım et!''

Aziz: ''Gidiyorum!''

Yaman: ''Bombayla ilgili konuşmuyor it! Başka biri var mı onu da söylemiyor. Yasin' in dediğine göre Arif ve Mert taramaya devam ediyor!''

Gökbey: ''Zekeriya ne yapıyoruz! 2 dakika 43saniye! Daha önce gördüğüm bir tür, yeşili kesiyorum!''

Zekeriya: ''Bana 30 saniye verin!''

Gökbey: ''Son 2 dakika her saniye önemli hadi acele et! Mustafa Aziz biriniz cevap verin lan! Süreyya nerede? Güvende mi?''

Mustafa: ''Gitmiş! Yok! Kahretsin camdan çıkmışlar!''

Gökbey: ''Ne demek yok Mustafa!''

Aziz: ''Gördüm! Bir kadın var yanında, Süreyya pek kendinde değil gibi, bu diğer adamımız muhtemelen dışarıya çıkıyorlar!''

Zekeriya: ''Süreyya' nın içeceğine ilaç atılmış! Tahmin ettiğiniz gibi! Bir kadın var yakınında Süreyya' yı gözetliyor!''

Gökbey: ''Ne duruyorsunuz! Gidin alın hemen! Mustafa Süreyya'yı sağa salim almadan sakın gelme! Zekeriya? Son 45 saniye! Lan sen benimle dalgamı geçiyorsun! Patlayacağız burada!''

Gökbey artık kükreyerek konuşmaya başlamıştı! Bombayı bırakıp gidemezdi ama Süreyya' nın da alınmasına izin veremezdi.

Zekeriya:'' Yeşil kabloyu kesin!''

20 saniye vardı, artık vakit yoktu! Ulan Nubar seni doğduğuna pişman edeceğim! Diyerek, 10 saniye kalmışken kesti kabloyu Gökbey! Siktir lan dedi! Siktir siktir.

Gökbey: ''Zekeriya senin gerilimini sikeyim lan! Mustafa cevap verin neredesiniz?''

''Çok şükür Allahım! Sana binlerce şükür!'' Dedi. Çoktan oradan çıkmı,ş az önce söyledikleri konuma doğru geçerken! Süreyya'nın babası ile çarpışmayı beklemiyordu. Hikmet Bey, omzuna çarptığı adama baktı, önce anlamadı sonra özür diledi. Gökbey' in acil gitmesi gerekiyordu! '',Bey amca kızını kurtarmam lazım diyemiyordu!'' Ona bakan anlamlı gözlere bakarak ''önemli değil'' dedi. Yürümeye devam ederken. Hikmet bey, giden Gökbey' in arkasından anlayamadığı bir hisle bakakalmıştı. Gökbey ise, çoktan gözden kaybolmuştu.

Gökbey: ''Yaman, Yasin'e söyle, içeriye geçsin. Yavuzu oyalaması lazım, en son baktığımda Süreyya' yı arıyordu, gözleri fıldır fıldırdı şerefsizin! Mustafa neredesiniz?''

Yaman :''Emredersiniz!''

Aziz: ''İskeledeyiz, kadını aldık! Süreyya Mustafa' da! Ben kadını yamana götürüyorum!''

Gökbey:'' Anlaşıldı! Geliyorum!''

Mustafa yatın içinde, Süreyya ise kendinden geçmiş bir halde, Mustafa' nın kucağındaydı! Mustafa korkmuştu. Yine onun yüzünden, hatası yüzünden ona bir şey olsaydı bu defa kendini affetmeyecekti! Şokta gibiydi, aslında hiçbir şeyden habersiz sanki bir bebek gibi uyuyan Sürayya' nın yüzünden alamadı bakışlarını! Bu kızın, ne çok çekecek çilesi vardı. Ne yapmıştı da başına bunlar geliyordu merak ediyordu! Merak insanı harekete geçirirdi. Dünya böyle işliyordu. İnsanoğlu önce merak ederdi. Gökbey' in geldiğini bile fark etmemişti! Gökbey, gördüğü manzara karşısında, ne diyeceğini bilemedi önce, biliyordu Mustafa kendini suçlamakla meşguldü şuan! Kızamıyordu ona, haklıydı ona bir şey olsa o da kendini hiç affedemeyecekti! Yanına gitti, elini Mustafa' nın omzuna koydu.

''Bitti Mustafa, geçti o iyi! Senin sayende iyi!'' Mustafa Gökbey' in sesiyle ayaklandı,

''Bok benim sayemde, benim sayemdeymiş asıl az kalsın, yine benim sayemde kaçırılıyordu! Nedir bu kızın benden çektiği, vallahi ben de anlamış değilim! Alın beni bu operasyondan hata üstüne hata yapıyorum!'' Diye, ilk defa Gökbey'e sesini yükselterek konuşuyordu! Gökbey ise gayet anlayışlı bir şekilde sarıldı Mustafa' ya!

''Gel buraya Mustafa gel! Görmüyor musun Süreyya iyi! Hadi, burada işimiz bitti! Sana bir sürprizim olacak sonra unutturma! Hezeyanlarını, bir kenara bırakta Süreyya' yı güvenli bir yere bırakıp çıkalım buradan.''

''Emredersiniz!'' diyebildi, sadece. Telsiz açıktı bu konuşmalara herkes şahitti!

''Sen etrafı kontrol et Süreyya' yı götürelim.'' Derken bir yandan da usulca yaklaştı Süreyya' ya nazikçe aldı kucağına, başını omzuna yasladı ve yattan çıktı. Süreyya'yı yalıya geri götürdü odalardan birine bıraktı o an Süreyya kendine gelmeye başlıyordu. Gözlerini aralamış ve iki saniye sonra tekrar kapatmıştı. Hatırlamayacaktı, ne olduğunu da ne gördüğünü de hatırlamayacaktı... Odadan çıktı!

''Zekeriya Yasin' e Süreyya' nın yerini söyle, biz çıktıktan, sonra kontrol etsin! Çökertme operasyonu başarılı bir şekilde sona ermiştir beyler! Elinize yüreğinize sağlık! Gece bitiminde polisler gelsin bombayı halletsinler. Zekeriya kameralar sende! Çıkıyoruz! ''

Barlas, Süreyya' nın yanına gitmeden önce, görevlilerden birini ayarladı! Süreyya'nın tuvaletlerin orada bayıldığını onun da alıp buraya getirdiğini, yardım çağırmak içinde oradan ayrıldığını söylemesi için. Süreyya' nın olduğu yere gittiğinde onu kapıda sersemlemiş bir halde yürümeye çalışırken gördü. Görevli de yanındaydı.

''Süreyya Hanım iyi misiniz?''

''Barlas Bey, ben iyiyim sanırım ama ne olduğunu anlayamadım. Biraz başım dönüyordu. Lavaboya gitmek istemiştim. Sonrasını hatırlamıyorum!''

Görevli: ''Hanımefendi, tuvaletlerin orda baygınlık geçirdi, bizde onu buraya getirdik.''

''Pekala, yardımlarınız için teşekkürler. Süreyya yardım etmemi ister misin? Ya da yavuza haber verme mi?''

Görevli: ''Rica ederim efendim.'' diyerek, oradan uzaklaştı.

''Hayır, gerek yok kimseye söylemeyelim. Endişelenmelerini istemem. Ben daha iyiyim, sanırım gecenin yorgunluğundan, bu gece için uzun zamandır çalışıyorum.'' Gülümsemeye çalışarak söylemişti bunu, hala biraz sersem gibiydi Barlasın ona yardım etmesine izin vermek en iyisi olacaktı.

Barlas ise, endişeli gözlerle bakıyordu Süreyya' ya, az kalsın Nubar tarafından kaçırılacaktı. Kim bilir başına neler gelecekti. Gökbey' in, erken davranması sonucu hiçbir zarar görmeden, atlatmıştı bunu ama aynı zamanda da onun bu her şeyden habersiz hali içini sızlatıyordu.

''Barlas Bey bana eşlik etmeniz iyi olur sanırım. Hala biraz sersem gibiyim.''

''Tabii, lütfen koluma girin. Hastaneye gitmek ister misiniz?''

''Hayır, hayır öyle bir durum değil, birazdan geçer. Teşekkür ederim.'' Süreyya barlasın koluna girmiş ana salona doğru ilerliyordu. Tam içeri girmek üzereyken yavuzla karşılaştılar. Yavuz endişeli ve biraz da şüpheli bir şekilde ikisine baktı. İlk konuşan Barlas oldu!

''Ortak, bizde yanına geliyorduk. Süreyya Hanım'la lavabonun orada karşılaştık, biraz başı dönüyordu. Ben de yardım ettim ama şu an iyi!'' Demesiyle yavuz aniden Süreyya' ya yaklaştı Barlasın kolundan aldı.

''Süreyya, emin misin? İyi misin? Ne oldu, neyin var?'' Gibi telaşla bir sürü soru yöneltti.

Süreyya iyi olduğuna dair bir sürü cümle kurduktan sonra Barlas' a minnettar bir bakış atmış ve hep beraber salona girmişlerdi. Gece sonlanmak üzereydi. Bağışlar, takdir edilir derecede iyiydi. Gece amacına ulaşmıştı. Süreyya ve ailesi hep bir arada keyifle sohbet ederlerken, bir yanda da mahir ve esma yaşadıkları şeyin şokuyla ve heyecanıyla , ne yapacaklarını bilemez bir halde birbirlerine kaçamak bakışlar atıyorlardı. Süreyya, bunun farkındaydı ve onların bu hallerini çok tatlı buluyordu. Herkes bilsin istiyordu. Ama henüz çok tazeydi. Gerçekten de böyle bir densizliği yapacak mıydı, bunu ciddi ciddi düşünürken esmayla göz göze geldi. Gülümsediler, esma başına geleceklerden habersiz, Süreyya' nın masum masum bakışına, ne anlam vermesi gerektiğini anlayamadı. O sırada Süreyya daha fazla dayanamayıp bombayı patlattı! Hemen öncesinde sessiz dudak hareketleriyle esmaya özür dilerim dedikten sonra! Herkes oradaydı. Süreyya' nın ailesi, yavuzun ailesi, arkadaşları ve aileleri, Barlas, Güniz herkes!

''Size söylemem gereken bir şey var, önemli! Herkes ağır ağır Süreyya' ya dönmüştü. Merakla ne diyeceğini beklediler.

Esma, o an arkadaşının neden ona masum bir şekilde baktığını ve özür dilediğini anlamıştı! Olamaz dedi! Hiç onluk bir hareket değildi ki ama bu! Şu an resmen onları açıklayacaktı! Buna izin veremezdi, çabucak mahire baktı! O koca koca şaşkın gözler, kendisine döndüğünde mahir bir terslik olduğunu düşündü, endişelenerek esmaya tam sormak üzereydi ki! Süreyya' dan önce davranıp mahirin elini tuttu. Herkesin içinde sanki yalnızlarmış gibi, bir büyülü andaymış gibiydiler. Süreyya ise amacına ulaşmıştı. Amacı esmaya söyletmekti. Tabii ki densiz değildi, canı sadece birazcık yaramazlık yapmak istemişti.

Biz, dedi durdu herkes bir anda bakışlarını Süreyya' dan esmaya çevirmişti. Her biri peş peşe birbirine sarılmış ve de çok yakışmış o ellere şaşkınlıkla bakıyordu. Mahir de diğerlerinden farksızdı! Benim sevgilim gerçekten çok cesur dedi içinden. Gülümsüyordu! Anlamıştı ne yapacağını onun bizi mahirin de biziydi devraldı cümlesini, ondaki cesaretten oldukça etkilenerek. Tuttuğu eli kaldırıp öptü! Herkesten gelen çeşitli hayret nidaları içinde,

''Esma ve ben birbirimize aşık olduk, bu gece hem de ve artık o benim her şeyim oldu. Yani bu gördüğünüz minik ama cesur kadın, artık benim sevgilim!'' Diyerek, mutsuzluktan muaf olanlar girdabına bıraktı kendini!

Esma da bu sözler karşısında kayıtsız kalamazdı. Yüreği birazdan bedenini terk edip gidecekmiş gibiydi. Ne dese az, ne dese eksik kalacakmış gibi hissediyordu. Sevgilim demişti! Her şeyim demişti.

''Bunca yıllık kimsesizliğimi, bir anda birinin her şeyi olmaya çeviren, bu adama vuruldum!'' Dedi, gözleri dolan yaşlarla ve ışıkların altında pırıl pırıl parlıyordu! Birbirlerine olan bakışlarında ki huzuru görmemek imkânsızdı! Bunu ilk gören de Hikmet Bey olmuştu. Esmanın ailesi yoktu. Esma anne babayı Hikmet ve Münevver' le, kardeşleri de Süreyya Ahmet ve Leylayla bilmişti. Sonra da Güniz ve Ceren vardı.

Süreyya zevkten dört köşeydi! Bu haberle üzerindeki şaşkınlığı atıp, toparlanan herkes onları tebrik etti. Sarılmalar, gülüşmeler ardı ardına sorulan sorular havada uçarken! Hikmet bey,

''Yakında düğünümüz var evlatlarım!'' Diyerek, kahkahayla gülmeye başlamıştı, ikisine birden sarılırken. ''Beni çok mutlu ettiniz, daha mutlu olamazdım! O bakışlarınızda ki huzuru hiçbir zaman kaybetmeyin, o çok kıymetli! Birçok insan o huzuru, hala aramaya devam ederken siz içinizde, o huzurla buldunuz birbirinizi!'' Dediğinde herkes duygulanmış, eşine sevgilisine sarılmıştı.

Halim bey araya girerek! ''Çifte düğünümüz var demek istedin sanırım üstadım!'' Dedi Yavuza ve Süreyya' ya bakarak gülümsemeye başladı! Yavuz Süreyya' yı izliyordu. Mutluydu!

Kenan, tüm olup biteni tepkisizce, uzaktan sadece izliyordu. Babasının samimiyetsiz sözleri ve gülümsemesini çok iyi tanıyordu. Onun, gerçek yüzünü bilmeyen bu insanlara baktı, tek tek acele etmeden izledi herkesi, Süreyya' ya geldiğinde durdu onu daha farklı bir şekilde izliyordu. Süreyya farklıydı o bu aileye katılacaktı. Önemli olan Süreyya' nın, bu aile ile ilgili gerçeklerin ne kadarını bildiğiydi. Abisinin, ona aşık olduğu saçmalığına gerçekten inanıyor muydu? Gördükleri, durumun böyle olduğunu gösteriyordu ama ya göremedikleri! Bunu anlayabilmesi için Süreyya' ya yakın olmalıydı!

Kenan, çocukken yaşadığı zorlukları düşündü. Babasının ona ve kardeşine yaşattığı zorbalığın üstesinden gelemiyordu. Şiddete maruz kalmıştı, psikolojik travmalar yaşamıştı. Şahit olduğu şeyler, hala kabus olarak geceleri onu rahat bırakmıyordu. Abisine, çocukken babasıyla ilgili şahit olduğu bir şeyden bahsetmiş, yardım etmesini istemişti. İlk ve son kez yapmıştı bunu. Abisinin de, babasından aşağı kalır yanı olmadığını, ilk kez o zaman anlamış ve onu silmişti. Çocuk aklıyla, her şeyi algılayamıyordu belki ama iyiyi ve kötüyü ayırt edebilecek bir sürü şey yaşamıştı! Yıllar boyunca, onlarla ilgili bilgiler toplamış ve saklamıştı. Kendini, hayatını yaşanılmaz kılan bu iki insanı mahvetmeye adamıştı. Bunu, öyle derinden, öyle sessiz ve belli etmeden yapmıştı ki, asla bilmiyorlardı. Bu ikisinin hayatını kendisi bitirecekti. Hem kendisinin hem kardeşinin hem de annesinin intikamını alacağı günü büyük bir iştahla bekliyordu! Bilmediği şey ise, öğrendiği yanlışların içerisindeki kaybolan, kendi doğrularıyla giderek onlara benzemeye başlamasıydı. Her öğrendiği iğrençlikle dehşete düşmüş, içinden çıkılamaz hezeyanlar yaşamış, çoğu zaman bu hezeyanların içinde kaybolmuş bir hayat sürüyordu. Büyümüştü büyümesine, elinde koskoca kaybolmuş bir çocuklukla, sesini sadece kendisinin duyabildiği bir savaşa hazırlanıyordu.

 

Loading...
0%