Yeni Üyelik
23.
Bölüm

BÖLÜM 21(Esma&Mahir)

@nefelicalliope

Mavi Ortancalar...

Mahir, esmayı evine götürmek istiyordu. Hem yeni taşındığı bu evini daha önce görmemişti hem de onunla aklındaki şeyi konuşup açıklığa kavuşturmak istiyordu.

''Bu ev yeni değil mi? Buraya daha önce gelmemiştim.''

''Evet, sen Paris'teyken taşındım.''

''Bahçesi çok güzelmiş, bu çiçeklerle ve bitkilerle kim ilgileniyor.'' Hayran hayran bakıyordu bahçeye çok sevdiği ortancalarla doluydu her yer

''Sen, en çok ortancayı seviyordun değil mi? Haftada iki kez bahçıvan geliyor. Ben de vakit buldukça ilgileniyorum.''

''Evet, ortancalar bana nedense çok güçlü gelirler. Bahçeyi görünce senin hikmet amcayla beraber onların bahçesinde bitkilerle uğraştığınız görüntüler aklıma geldi.''

İnsan hafızası, çok ilginçti orada olduğunu bilmediğiniz birçok anınız, sadece zamanı geldiğinde ortaya çıkmak gibi bir huya sahipti

İnsan hafızası, çok ilginçti orada olduğunu bilmediğiniz birçok anınız, sadece zamanı geldiğinde ortaya çıkmak gibi bir huya sahipti. Birlikte, bilmediğimiz daha doğrusu hatırlamadığımız ne çok geçmişe sahiptik Allah bilir.

''Onun sayesinde, bu kadar bilgiye sahibim. Onları sevmeyi, ilgilenmeyi hikmet amca öğretti bana evet çok doğru hatırladın. İçeriye geçelim mi?''

''Hı, evet geçelim. Bakalım buradaki düzen içerisi için de geçerli mi?'' dedi, gülümseyerek ve daldığı ortancalardan gözünü ayırarak.

Esma, bahçe kapısından salona geçtiğinde doğruca tabloya ilerledi. Elinde değildi, ayakları gideceği yeri tam olarak biliyordu sanki. Bir süre baktı hikmet amcanın mahir için yaptığı tabloya. Çok güzeldi. Sanki hikmet amca tüm duygularını o tabloya dökmüştü. Aynı yetimhanede değillerdi mahirle, o günlere dair birlikte anıları yoktu. Ama farklı yerlerde de olsalar, birçok ortak anıya sahip olduklarını da içten içe, biliyordu. Daldığı manzaradan ve düşüncelerden yine tabloyu seyreden esmayı seyretmenin zevkini çıkaran mahirin sesiyle ayrıldı.

''Bir şey içmek ister misin?''

''Olur, aslında kahve içebilirim, benim yapmamı ister misin?''

''Sen bugün misafirsin, ama sadece bugünlük geçerli. İzin verirsen ben hazırlayıp hemen geliyorum.''

''O zaman misafirliğimin keyfini çıkarsam iyi olacak, yanında su da alabilir miyim?'' Gülümsüyordu esma, bugünlerde hep gülümsüyordu. Çocukluğunda elinden alınan gülümsemelerin telafisiydi sanki bu anlar! Geçmiş onun için hep oradaydı.

''Benim güzel sevgilim, neler düşünüyormuş bakalım?'' Elinde içeceklerle gelmişti. Esmayı tutup kendine çevirmişti. Narin, değerli bir şeye sarılırmış gibiydi ona sarıldığında hissettiği buydu. Hala tablonun önünde ayakta duruyorlardı. Esma mahirin gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladı.

''Biliyor musun mahir, insanın yarası neyse oraya gider. Kaçıp uzaklaşmak yerine, yara izini takip eder iyileşse de sanki hiç iyileşmemiş gibi acıtır çünkü. Hayatta başarısız değilim lakin içime sinmeyen bir yerimi bulamamışlığım, hep vardı. Ta ki sana aşık olduğum o ana kadar.''

Esma sakince konuştuğunu zannediyordu, oysaki mahire neler yaptığının farkında değildi. Bu sözler mahirde sanki kırık cam parçalarının üzerinde yürüyormuş da ama bundan da deli gibi mutlu oluyormuş hissi yaratıyordu.

''Esma ah esma! Bana neler yaptığının nasıl hissettirdiğinin hiç farkında değilsin. Seninle olduğum her ana şükrediyorum. Önce yüreğimi sıkıştırıyorsun sonra da ferahlatıyorsun. Hepsini sen yapıyorsun. Ne olacak bu halim böyle inan hiç bilmiyorum. Bir insanın bu kadar sevebileceği ihtimalini bile düşünmeyen ben, şimdi neler neler, düşünüyorum. Ama öncelikle düşündüğüm bir şeyi de seninle hemen konuşmak istiyorum. Birbirimizi bu konuyu çözerken de sevmeye devam ederiz!''

Esmanın gülümsemesi bir anda değişti. Biliyordu işte o konuyu soracaktı. Eyvah dedi içinden ne yapacağını bilemeyerek ama en iyisi ne düşündüğünü dürüstçe söylemekti. Mahir bunun peşini bırakmayacaktı, ondan duyması gerekiyordu.

''Ama bir anda ciddileştin? Sebep ne ki şimdi ne güzel konuşuyorduk.''

''Gel bakalım, önce oturalım. Sonra sen, bana vakit kaybetmeden anlatmaya başla.''

''Bu özgüvenin sebebi nedir mahir bey? Hem neyi anlatacakmışım.'' dediğinde, mahir bir anda hareket etti o kadar hızlıydı ki esmanın gözlerini kırpmaya bile zamanı olmamıştı. Mahir dibine girmiş eliyle esmanın yüzünü tutuyordu. Dudakları o kadar yakındı ki esmanın kızaran yanakları ne kadar heyecanlandığını ele veriyordu. İkisi de kıpırdamadan öylece durdular.

Kızım sen şu an bittin, şu dakikadan sonra daha da kendine gelemeyeceksin! Adama bak ya, resmen bir hamlesiyle seni alt üst etti. Daha öpmedi bile esma, manyak mısın sen iyice kafayı yedin! Ayyy yok tamam öpeceksen öp be öp lan! Vallahi bir şey demeyeceğim. O sırada mahir onun bu kendi kendine konuştuğu halini anlamış sanki iç sesine cevap verir gibi hem eğleniyor hem de gülüyordu.

''Ee, bitti mi kendi kendinle konuşman? Şimdi benimle konuşacak mısın?''

''Hain! Pis, kötü adam! Bırak beni çabuk, sen benimle eğleniyor musun? Ben burada işkence çek...'' Allah seni kahretmesin esma, he söyle esma söyle her boku söyle adama bir gizlin saklın bir onurun gururun kalmasın!

Mahir şimdi kahkahayla gülüyordu. Gülmesini durdurabilirse, onu çok sevdiğini söyleyebilecekti ama o sırada esma iyice çileden çıkmış arkasında ki yastığa uzanmış tam almak üzereyken aynı zamanda da söylenmeye devam ediyordu.

''Tabii sen gül, eğlen dalga geç! Oh iyi mi böyle Mahir Bey!'' derken, devamını getirememişti. Mahir daha fazla dayanamamış, işkence ettiğini sandığı Esmanın hiç durmadan o söylenen dudaklarının asıl ona ne gibi işkenceler yaptığından habersiz konuşmasını kendi dudaklarıyla bölmüştü. İkisinin de nefesi, kalp atışları birbirine karışmıştı artık!

Esma onunla olan bu ilk öpüşmeyi hayatı boyunca unutmamak üzere hem aklına hem de kalbine kazımıştı. O sırada Mahir, Esmanın dağılan saçlarını yüzünden çekmekle meşguldü.

''Şimdi konuşabiliriz, evet hiç çırpınmadan dökül bakalım? Bu Yavuzla aranda ne oldu?''

Esma, hala kendine gelememişti nefesini toparlayabilse sesini bulup konuşacaktı. Ama Mahir, fırsat vermiyordu. Yine içinden söyleniyordu. Adama bak sanki az önce beni öpmemiş gibi davranıyor. İlla öğrenecek taktı yahu! Öfff Esma söyle kurtul kızım sende hadi artık kendine gel! Konuşmaya başlamadan önce, içine derin bir nefes çekti. Mahir, o sırada onu kaldırmış tekrar oturur pozisyona getirmişti.

''Bir gün, yani yeni bir parfüm yapmıştık onun Lansman gecesinden sonra ekiple kutlamak için bir mekana gittik. Orada yavuzu gördüğümü sandım.''

''Ee bunda tam olarak yanlış olan ne?''

''Şöyle ki, yalnız değildi. Aslında yanında genç bir kadın vardı, Süreyya ya benzettim önce ama o gece onu da davet etmiştim gelmemişti. Yavuzun Paris'e geleceğinden de bahsetmemişti. Mekandan çıkarken onu gördüm, yani o sandığım kişiyi offf bilmiyorum işte. Peşinden gittim ama geç kalmıştım kimseyi göremedim.''

''Peki, bundan Süreyya ya bahsettin mi?''

''Evet, aslında ertesi gün yanına gittim. Evdeydi temizlik yapıyordu. Yalnızdı. Beraber takılmaya karar verdik. Ama bil bakalım ne oldu?''

Mahir arkasından ne gelecek diye dikkatle bekledi. Bir yandan da şu ana kadar anlattıklarını düşünüyordu. ''Ne oldu?''

''Yemek sipariş etmiştik, zil çaldığında yemek geldi zannettik, Süreyya kapıya gittiğinde yavuz gelmiş. İçeriye elinde çiçekler ve verdiğimiz siparişle girdi. Sürpriz yapmış, Paris' e o sabah gelmiş.''

''Hımm...''

''Dışarıya çıktık sonra, onu gördüğümü ima edercesine bir kaç şey söylemeye çalıştım ama oltaya gelmedi! Süreyya da daha sonra bunu ona soracağını söyledi ama öyle kaldı işte devamı yok. O gün bugün içimdeki şüphe hiç gitmedi. Bazı anlarda bana öyle bir bakıyor ki sanki o da ne düşündüğümü biliyor gibi. Emin değilim sadece his benimkisi Mahir ne yapacağımı da bilemiyorum.''

Mahir anlayacağını anlamıştı. Yavuzu derinlemesine araştırmalıydı.

''Peki, bundan başka kimseye bahsettin mi?''

''Hayır, sadece Süreyya ve sen!''

''Anlıyorum, sen şüphe etmekte haklısın. Bazen o sadece his dediğimiz şeyler bizi gerçeğe yaklaştırır. Ben bir araştırayım uçak biletlerinden belki bir şey çıkar bir de hangi mekan demiştin güvenlik kamerası görüntülerine ulaşabiliriz.''

''Yavuz özel uçağı ile yolculuk ediyor! Ama diğer bilgileri söylerim. Umarım bir şeyler çıkar yani tabi gördüğümün o olmasını istediğimden söylemiyorum bunu ben sadece Süreyya mutlu olsun istiyorum.''

''Biliyorum canım, hepimiz bunu istiyoruz. Sen artık bunları düşünme ama yeni bir şey olursa Yavuzla ilgili mutlaka benimle paylaş olur mu? Ben gerisini halledeceğim.''

''Teşekkür ederim Mahir. Sana inanıyorum. Sen halledersin!''

Esma gerekli bilgileri Mahire vermişti. İçinde tedirginlikten ziyade rahatlama hissi vardı. O gece Güniz' lere gittiğinde içi birazcık da olsa rahattı.

Mahir aldığı bilgilerle ilk iş yarın bunu araştırmaya başlayacaktı, aynı zamanda Hikmet Beyin söylediklerini de. Şimdilik onlara bundan bahsetmeyecekti. Ortada net bir şey yokken Hikmet Beyi de Ahmet' i de endişelendirmenin lüzumu yoktu.

Yavuz Süreyya' yı vakfa bırakmıştı. Süreyya da oradan evine geçti. Babasıyla, tüm gün gezdiği yerleri konuştu. Karar vermesi gerekiyordu. Aslında mantıklı olan Ortaköy'deki yerdi. Hem vakfa da yakındı bu sayede vakıftaki işleri de daha kolay yürütebilirdi. Belki birkaç tadilatla istediği gibi düzenleyebilirdi. Babası da, bu fikre sıcak bakıyordu. Ama gönlü balatta ki yerdeydi. Yarına kadar düşünüp karar verecekti. Vakit kaybetmek istemiyordu. Babasıyla, ayrıca yolda gelirken Yavuzla konuştukları şeyi de paylaşmıştı. Müsait oldukları bir akşam Halim Bey, Hikmet Bey ve ailesini evlerinde ağırlamak istiyordu. Babası, yarından sonra yoğunluğuna bakıp duruma göre gidebileceklerini söylemişti.

*** Ertesi Gün

Süreyya, kararını vermişti. Önce babasıyla konuştu. Sonra da abisi ile görüşmek için şirkete gitti. Ortaköy'ü seçmişti. Esma Güniz'le beraber kanala gitmişti. Oradan da kendi evine geçmeyi planlıyordu.

Mahir sabah erkenden uyanmış ve o da işlerini halletmek için şirketine doğru yola çıkmıştı. Onu can karşılamıştı.

''Günaydın Mahir.''

''Günaydın Can. Acil halledilmesi gereken bir şey var mı?''

''Şu an yok. Bir şey mi oldu? Biraz farklı görünüyorsun.''

''Bir şey yok. Ben odamdayım, acil bir şey olmadığı sürece de rahatsız edilmek istemiyorum. Bu arada kahve gönderebilir misin?''

''Tabii, sen iyi olduğuna emin misin?''

''İyiyim, merak etme. Sadece halletmem gereken bir işim var. Teşekkür ederim.''

Mahir odasına geçmişti, bu arada kahvesi de geldi sabah uyandığında ilk iş Esmaya mesaj atmıştı. Uyuyor olabileceğini düşünerek aramamıştı ama aklı ondaydı. . Hadi bakalım dedi kendi kendine işte başlıyoruz.

Araştırma yapmanın en kestirme yoluna başvuracaktı. Bu hayatında ilk defa yaptığı bir şey olacaktı bu arada. Ondan iyileri de vardı belki ama uzaktan her yere erişim sağlayabilirdi. Daha önce buna başvurma gereği duymamıştı ama şu an yapması gerekeni yapacaktı. Ahmet'te araştırmıştı onu kesin ama onlar normal insanlardı ve o tip insanlar bu tarz bilgilere ne kadar güçlü olsalar da ulaşamazlardı. Önce Yavuz, dedi yine kendi kendine. Esmadan aldığı bilgilerle harekete geçti. Mekana ulaştı, sunucularına bilgisayarlarına güvenlik ağına sızdı. Ama o güne dair, kamera görüntülerinde eksiklikler vardı. Zaman atlaması dikkatini çekmişti. Daha derin araştırınca, bazı görüntülerin silindiğini gördü ve bunun yalnızca o gece olduğunu fark etti. Bu işte başka bir iş olduğu kesindi. Esma Yavuzun her Paris'e gidişinde kaldığı otelin adını da söylemişti. Bazen gereksiz gibi görünen bilgi ve detaylar çok işe yarardı. Ama otelden de bir şey çıkmamıştı, ne kayıtlarda ne de görüntülerde aynı şey orada da söz konusuydu. Birileri görüntüleri yok etmek istemişti. Emindi, çünkü teknolojide sadece Mahir ve onun gibiler geride bırakılan izleri fark ederdi. Bu iki olayın birbiri ile bağlantılı olduğunu da çözmüştü. Şimdi önemli olan bu bilgilerle ne yapacağıydı. Saatine baktı sabah 9 da girdiği ofisinde yaklaşık 4 saattir aralıksız çalışıyordu. Ara verme ihtiyacı duydu. Geride izler kalırdı, fakat en zoru bu izlerin takibini yapmaktı. Bunun üzerinde çalışması daha uzun sürebilirdi. O sırada kapı çaldı ve Can içeriye girdi.

''Kolay gelsin, rahatsız edilmek istemediğini biliyorum ama imzalaman gereken evraklar var. Ayrıca öğlen oldu çok mühim bir şeyle uğraştığının farkındayım ama yemek molası da veremez misin?''

''Gel can gel, ben de ara vermeyi düşünüyordum. Aslında acıktım da. Ver bakalım nedir onlar?''

''Can evrakları masaya bıraktı. Sen bunları imzalarken ben de yemek işini halledeyim. Burada mı yiyeceksin?''

''Evet, terasta yiyebiliriz biraz hava almaya ihtiyacım var ama dışarı çıkamam.''

''Tamam, ben hallediyorum.'' İmzaladığı evrakları da alıp çıktı. O sırada esma geldi aklına, sesinin duymak iyi gelecekti. Aradı hemen düşünmeden.

''Selam canım, nasılsın?''

''Merhaba, iyiyim sen nasılsın? Güniz'le beraber hala kanaldayım, yemek için dışarı çıkmıştık. Sen bir şeyler yedin mi?''

''İyiyim. Ben de birazdan yiyeceğim mola verdim. Araştırmaya devam ediyorum. Sen bütün gün Güniz'le mi olacaksın?''

''Hım, var mı bir gelişme peki? Yok, yemekten sonra, kendi evime geçeceğim.''

''Henüz yok, olursa haber veririm. Akşama yanına gelmeye çalışırım ama işim biraz uzun sürebilir. Tekrar konuşuruz olur mu? Dikkat et kendine.''

''Tamam, haberleşiriz. Sende dikkatli ol lütfen. Görüşürüz.''

Can ile beraber yemek yedikten sonra tekrar işinin başına döndü. Hünerlerini gösterme zamanıydı. Bilgisayar dünyasının dahi çocuklarından biriydi. Amerika'dan teklif almış ama reddetmişti. Bilgisayarlar üzerinde olağanüstü bir yeteneğe ve sıra dışı bir zekâya sahipti. Yeni güvenlik sistemleri üzerine çalışmaları vardı. Şu anda yaptığı işi kendisi de tasvip etmese de risk almak zorundaydı.

Sistemin zafiyetlerinin tespit edilmesi ve bu zafiyetler kullanılarak ilgili sisteme ikinci bir erişim yolu elde etmekti. Teknik bilgi ve beceri sahibi sistem, network, yazılım gibi birçok alanda uzmanlığını kanıtlamış ve elektronik tabanlı sistemlere veya internet üzerindeki hesapların zafiyetlerini kullanarak sistemlere erişim elde edecekti. Bilişim dünyasında Hacker olarak tanımlanan bu kişilerin asıl işi sistemlerdeki arka kapıları, zafiyetleri keşfetmek, kötü niyetli kişilere karşı bu zafiyetleri üretici firmalara raporlayarak kapatılmasını sağlamak ve sistemlerin geliştirilmesine katkıda bulunmaktır. Bu iş içinde diğer mesleklerde olduğu bir şirkete veya bir kuruma çalışarak maaş almaktadırlar. Mahir maaş alan değil de işin maaş dağıtan tarafındaydı.

Tüm web siteleri ve tüm yazılımlar, farklı programlama dilleri kullanılarak geliştirilir. Hacking, temelde yazılıma erişim sağlayabilmek anlamına gelir. Erişim içinse kullanılan programlama dilini geliştirebilecek seviyede bilmeniz gerekiyor. Ethical hacker olarak, farklı dilleri ileri seviyede kullanabiliyor olmanız şart. Programlama beceriniz sayesinde güvenliği tehdit altında bırakabilecek hataları keşfedeceksiniz. Öğrenmeniz gereken başlıca diller vardır.

Çoğu web server, Linux işletim sisteminde çalışır. Ethical hacker olarak, en çok üstleneceğiniz görevlerden biri de server erişimi. Bu görev, otomatik olarak Linux'u ethical hacking için olmazsa olmaz bir beceri haline getiriyor. Bu işletim sistemini derinlemesine bilmeniz ve anlamanız gerekiyor ki bu işi yapabilesiniz. Ayrıca, Linux'a bağlı olan Redhat, Ubuntu ve Fedora gibi ürünleri iyi öğrenmek gerekiyor. Ethical hacker olarak, çalışma alanlarınızdan biri de mesajların farklı kişiler arasındaki transferleri olacak. Bu İşe girdiğiniz zaman, mesajların istenmeyen kişilere sızmadan iletilebilmesinden sorumlu olacaksınız demektir.

Kriptografi, tam olarak bu işle ilgileniyor ve normal bir metni okunamaz forma dönüştürüyor veya okunmaz formu normal bir metne dönüştürüyor. İngilizcede Database Management System olarak geçen veritabanı yönetim sisteminin kısalması olan DBMS, ethical hacking için çok önemli. DBMS, veritabanı oluşturmak ve yönetmek için kullanılan bir yazılım ve protokoldür. Kötü niyetli hackerler, genellikle veri tabanını hedef alır. Ethical hacker olarak, veri tabanlarını tehlikeye atan zayıf noktaları bulmanız gerekiyor. Çoğu güvenlik tehditleri ağlar üzerinde gerçekleşir. Bu da ethical hackerlar için bilgisayar ağı becerilerinin çok önemli olduğu anlamına gelir. Bilgisayarların ağlar sayesinde nasıl birbirine bağlandığını iyi öğrenmelisiniz. Güvenlik tehditlerini keşfetme ve bu tehditlerle mücadele etme konusunda başarılı olmanız gerekiyor.

Yavuzun, kendi güvenlik sistemi ve çalışanları olduğundan habersiz bir şekilde harıl harıl çalışmaya, devam ediyordu. Tüm bu bilgi ve becerileri kullanarak saatlerce çalıştı. Bu süreçte de birilerinin dikkatini çekmemeye özen gösteriyordu ardında her hangi bir iz bırakmamaya çabalıyordu. Yavuz, konusunda gelişme kaydedememişti. Başka bir şey var bu işte dedi kendi kendine tam bir şeylere ulaşacağını sandığı anda sanki başka bir yerden engelleniyormuş hissine kapılıyordu. O sırada, bunun ne kadar doğru bir his olduğunun farkında değildi. Buna ara verip Hikmet Bey için araştırmasına da bir giriş yapmak istedi. Elinin, boş olmasından dolayı öfkeliydi.

Davet gecesi ile ilgili de çalışmaya başladı. Aynı süreci onun içinde başlattı. Saatin 17: 00 olduğunu gördü. Bir kahveye ihtiyacı vardı. Görüntüler de yine kopukluk vardı. Aynı gün iki ayrı olay için bunu yaşadığına inanamadı ve sinirlendi, ama ikisi arasında herhangi bir bağlantı da bulamadı. Ara verdi. Davetli listesini incelemeye başladı. Davete son anda katılanlardan başlamayı tercih etti. Hiç bir isimde sıkıntı yoktu. Tam olarak koca bir çıkmaz sokak vardı karşısında. Ama pes etmeye de niyeti yoktu. Basında çıkan haber ve görüntülere ulaştı. Son anda davetiye için organize edilen fotoğrafçılar geldi aklına! Onları araştırmaya başladı. Yine engellerle karşılaşıyordu. Artık, bunun tesadüf olmadığından emindi. Çileden çıkmak üzereydi.

Demek bulunmak istemiyorsun! Hislerim bu yönde ama sadece his! Dedi, kendi kendine umalım da boş bir his olmasın. Diyerek, denemeye devam etti.

*** Merkez

Zekeriya, merkezde sıra dışı bir şeyle karşılaşmıştı. Süreyya ile bağlantılı olan herkes onlarında radarındaydı. Ve Mahir Akıncı çok kısa süre önce ortaya çıkmıştı. Adam enteresan bir araştırma içindeydi. Araştırmanın, baş kahramanı da Yavuz Selim Cebesoy'du. Bu durum Mahiri ilginç kılmaya yetmişti. Saat: 17: 00 de bir toplantıları olacaktı. O zamana kadar Mahiri izlemeye karar verdi. Toplantıda diğer raporlarla beraber, bunu da sunacaktı. Mit an be an Mahir Akıncının bütün gün yaptığı çalışmayı takip etmiş, bununla da kalmamış yavuzun güvenlik ekibinin de fark etmemesi için aynı anda çalışma yapmıştı. Ne aradığını öğrenmişler fakat bunun için kendini bu denli tehlikeye atmasını da tam olarak çözememişlerdi. Neyle karşı karşıya olduğundan kesinlikle habersizdi. Bunu anlamışlardı. Aradığı görüntüler ise, çoktan mitin elindeydi. Yani şüphelendiği şeye çok yaklaşmış olmasına rağmen operasyonun selameti açısından öğrenmesine izin vermemişlerdi. Ama Zekeriya tüm çalışmasına bakarak, Mahir'in hakkını veriyordu.

Ekip saat 17: 00 'de toplantı odasındaydı. Zekeriya, bugün gerçekleşen bu gelişmeyi Gökbey' e ve tüm ekibe aktardı. Ayrıca Mahirle ilgili tüm bilgileri de dosya halinde masaya bırakmıştı. Dolaylı olarak Esma da işe dahildi. Onun bilgileri de dosyadaydı.

Mahir Akıncı

29 yaşında Kumral, Ela gözlü 1.87 boy

Akıncı Teknoloji şirketi sahibi, yazılım ve güvenlik üzerine maslak Sarıyer

Ev -Sarıyer

Ankara Bilkent bilgisayar mühendisliği mezunu

2 yıl yüksek lisans Amerika'da M.I.T.'de (Massachusetts Institute of Technology)

Yetimhanede büyümüş belli bir yaşa kadar ama Hikmet Enver sahip çıkmış. Kardeş gibi büyümüşler. Esma, başka bir yetimhaneden ama aynı şekilde ona da sahip çıkmış Hikmet. Mahir ve Esma çok yeni sevgili oldular.

Esma Günışık

26 yaşında

1.67 boy

Beyaz tenli

Bakır saçlı

Ela gözlü

İstanbul Üniversitesi Kimya Bölümü mezunu. Kimyager, Paris' te parfüm şirketinde uzun zamandır

İstanbul Nişantaşı kendine ait evi var – İstanbul'da bir yetimhaneden alınıyor nereli olduğu tam belli değil ama Çerkez olduğundan şüphelenmişler.

Zekeriya: ''Gayet donanımlı ve başarılı bir adam. Sicili temiz. Hakkını vermek lazım efendim çok sıkı çalıştı. Ekibimiz farkına varıp, hemen müdahale etmeseydi, kayıp görüntülere ve bilgilere şimdiye kadar ulaşacaktı.''

Mustafa: ''Çok beğendiysen aramıza alalım Zekeriya! Ne övdün be adamı.''

Aziz: ''Zekeriya, kolay kolay böyle konuşmaz onu etkilemişse gerçekten öyle olduğu içindir.''

Gökbey, bu sırada dosyayı inceliyordu. Yüksek sesle okudu bazı bölümleri.

Gökbey: ''Ankara Bilkent Bilgisayar Mühendisliği mezunu, 2 yıl yüksek lisans Amerika'da M.I.T.'de (Massachusetts Institute of Technology) de yapmış. Türkiye' ye döndükten sonra şirketini kurmuş. Amerika'dan teklif almış ama reddetmiş öyle mi?''

Zekeriya: ''Evet efendim. Teklif aldığı şirketler de orada yazılı onları da araştırdık. Ters, olumsuz bir durum yok.''

Gökbey: ''Sen şimdi diyorsun ki, Mahir Akıncı bütün gün hem de uluslararası hacker' lık yaptı ve hala da devam ediyor öyle mi? Şu ana kadar da bizim dışımızda başkaları tarafından fark edilmedi.''

Zekeriya: ''Evet efendim. Ekibimiz kontrol etti. Biz müdahale etmeseydik te Yavuzun ekibi asla anlamayacaktı. Ama adam zaten, dünyaca ünlü büyük şirketlerin güvenlik ağ sistemlerini kuruyor.''

Gökbey: ''O görüntülerde Esma da vardı değil mi? Yavuzun başka bir cinayet işlediği o gece, Esma yavuzdan şüphelenmişti! O zaman bunu çok önemsememiştik çünkü yalnızca esmanın emin olamadığı bir şüpheydi ama şimdi durum değişti o ikisi sevgili oldular esma da Süreyya'yı korumak adına ona bundan bahsetti.''

Nihat: ''Süreyya'nın sağlam karakterli ve baya becerikli dostları varmış. Helal olsun! Operasyon olmasaydı yavuz iti mahirin elinden pek kurtulacağa benzemiyormuş he!?''

Yaman: ''Öyle görünüyor. Durum giderek daha da ilginçleşiyor.''

Zekeriya: ''Efendim şu an elime gelen son bir şey daha var.''

Gökbey: ''Nedir?''

Zekeriya: ''Yaklaşık yarım saattir de, davet gecesi görüntülerine ulaşmaya çalışıyormuş.''

Gökbey: ''Başka bir şeyin daha peşinde! Yavuz dışında başka bir şey...''

Herkes bir anda Gökbey' e dönmüştü. O ise düşünüyordu.

Mustafa: ''Ne olabilir ki? O geceye dair herhangi bir şeye tanık olmuş olabilir mi?'''

Yaman: ''Sanmıyorum! Çok gizli ve sessiz hareket ettik. Mümkün değil yani.''

Aziz: ''Aynen, zaten sonrasında da devam etti bu gizlilik. Bunu hepimiz biliyoruz. Ne bombadan ne de Süreyya' dan kimsenin haberi yok.''

Nihat: ''Eğer o geceye ait görüntülere ulaşmaya çalışıyorsa mutlaka bir şey vardır. Gözden kaçırdığımız biri ya da başka bir şey mümkün olabilir mi Zekeriya?''

Zekeriya: ''Her şey titizlikle yapıldı. Böyle bir şey söz konusu dahi olamaz!''

Herkes fikir üretiyordu ama henüz ne olduğunu çözememişlerdi. Gökbey hariç!

Gökbey: Bizim bilmediğimiz bir şey arıyor. Yavuzla ya da Süreyya ile alakası yok bu yaptığının! Eminim. Görüntüleri, en baştan aç Zekeriya hemen başlat hepiniz dikkatlice izleyin her şeyi herkesi kendinizi dahi inceleyin. Havaya kalkan en küçük toz zerresine bile iyice bakın. Ne olduğunu bulmamız lazım anladınız mı?''

Herkes aynı anda cevap verdi.

''Emredersiniz efendim.''

Ekip Bir süre aralıksız ve sessizce görüntüleri izlemeye devam etti. Hala bir şey yoktu. Zekeriya ise bir yandan Mahirin hala araştırmakta olduğu şeyleri de takip ediyordu. Sessizliği bölerek,

Zekeriya: ''Şimdi de organizasyon da çalışan otoğrafçıları araştırıyor efendim.''

Anında aydınlandı Gökbey!

Gökbey: ''Ne yapıyor dedin! Kesinlikle birini arıyor ama kimi ve neden? Gökbey' in huzursuzluğu gerginliğe dönüşmeye başlamıştı. Ondan önce ulaşın! Engel olun hemen!''

Zekeriya: ''Emredersiniz efendim.''

Mustafa: ''Yok ben delireceğim vallahi kimi arıyor lan bu adam!''

Nihat: ''Seni arıyor Mustafa! Heh, rahatladın mı sabahtan beridir ne çene yaptın be! İşine bak senin görevin de kimi aradığını bulmak!''

Gökbey: ''Abi tamam. Geldi mi fotoğraflar Zekeriya?''

Zekeriya: ''Şimdi aktarıyorum önünüzdeki laptoplara efendim.''

Gökbey: ''Süreyya ve ailesine ait olan fotoğrafları inceleyin hemen onlarla kimin pozu varsa aradığı o diye düşünüyorum. Öncelik taramanız bu olsun.''

''Emredersiniz.''

Yaklaşık 10 dakika sonra Mustafa' dan geldi ilk tepki,

Mustafa: ''Hassiktir! Lan siktir bu olamaz değil mi?'' Herkes Mustafa'ya döndü verdiği tepki şaşırtmıştı. Mustafa ise donup kalmıştı baktığı karede!

Gökbey: ''Ne o? Mustafa ne diyorum sana lan söylesene?''

Nihat: ''Mustafa cevap versene lan!''

Zekeriya: ''Mustafa konuşsana!''

Gökbey, dayanamadı hemen yerinden kalktı ve Mustafa' nın yanına gitti. Laptopa baktığında o da şaşırmıştı. Karede Hikmet ve kendisi vardı tabloyla beraber.

Yaman: ''Ne oluyor, bizede söyleyin vallahi çatlayacağım şimdi.'' O sırada zaten herkes ayaklanmış Gökbey ve Mustafa' nın başına dikilmişti.

Nihat: ''Sensin bu Gökbey!''

Gökbey: ''Taramaya devam edin, başka birisi var mı?''

Aziz: ''Hepsine baktık sayılır efendim, bilmediğimiz biri yok!''

Gökbey: ''Sayılır ne lan! Bana net cevap vereceksiniz! Anladın mı beni Aziz!''

Aziz kendine bakan o delici gözlerin keskinliğinden yara almak istemiyormuşçasına uzaklaştı hemen yanından.

Gökbey: ''Zekeriya fotoğrafların tamamını aldınız mı?''

Zekeriya: ''Evet efendim!'' Hiç kimsenin dillendiremediğini Zekeriya dile getirdi.

Zekeriya: ''Efendim neden sizi arıyor!''

Herkes, bakışlarını yürek mi yedin lan sen der gibi ona çevirmişti. Gökbey ise, hala bu konuda suskundu. Ama o da aynı şeyi düşünüyordu. Buna cevap vermek yerine başka bir emir daha verdi.

Gökbey: ''Mahir Akıncıyı daha derin araştırın hemen başlayın! Hangi yetimhaneden alınmış hangi yıl, Hikmet Enver'i de ikisi ne zaman karşılaşmış karşılaştıkları günün saatini dakikasını bilmek istiyorum. Adı gerçek adımı yoksa kim koymuş adını duydunuz mu hemen araştırın! Geceden sonra bir araya geldiler mi ne konuştular!''

Zekeriya: ''Emredersiniz efendim,'' diyerek, odadan çıktı.

Esma, İstanbul Yalı yetimhanesinden 2003 de alınmış. Esma bebekken İzmir' den getirilmiş Çerkez asıllı olduğu tahmin ediliyormuş.

Mahir İstanbul Kemal Paşa yetimhanesi Üsküdar'dan 98 de alınmış. Hikmet bey' le ilk defa cumartesi Eylül' ün 18' i öğlen karşılaşmışlar. İsmi kendi ismi ama soyadı sonradan verilmiş. En son dün vakıfta görüşmüşler. Ondan sonra Süreyya ve Esma ile oradan çıkmış. Sonra Yavuzda onlara, katılmış. Süreyya hanımla ilgili mekan bakmışlar. Atölye arıyormuş.

Nihat: ''Gökbey ne düşünüyorsun? Sence ne olabilir, biliyorum aklında var bir şeyler ama net değilsin belli ki?''

Gökbey, hala sessizdi. Düşünüyordu kafasında hesaplamalar yapıyordu. En önemlisi de hatırlamaya çalışıyordu. Mahirin otaya çıkıp, bu şekilde araştırma yapamaya başlaması bir şeyleri tetikliyordu Gökbey' in içinde ama henüz bir şey yoktu. Kendini zorluyordu. Nihat'ı duymuş ama cevap vermemişti. Ekibin de kafası karışmıştı biliyordu. Adını kim koymuştu, ailesi kimdi nereliydi. Kendine dair, bildiği tek şey adı ve mit' ti. Evvelinden ahirine kadar da öyle olacaktı. Birkaç yıl önce, araştırma yapmak istemişti. Bir ailesi olup olmadığını merak etmişti. Araştırmıştı da ama bir şey çıkmamıştı. Hikmetle çarpıştığında ondan kendisine geçen sıcaklığı hissetmişti ama bunu o an düşünemeyecek kadar acelesi vardı. Zaten varla yok arası olan bu his de bir anlığına olmuş geçmişti. O geceden sonrada bu hissi unutmuştu. Düşünmeye fırsatı olmamıştı. Ama şimdi, acaba demekten kendini alamıyordu. Yüksek sesle dile getirmeye korkuyordu. Akif Esat Gökbey kimdi ve Hikmet' le bağlantısı neydi? Kafasında düşünebildiği tek şey buydu! Başka bir düşünceye yer yoktu.

Gökbey, derin bir sessizliğe dalıp gitmişti. Ekip, sadece sessizce bekliyordu. Kimsenin bir halttan anladığı yoktu. Nihat' ın sorusuna yanıt vermediğinin de farkındaydılar.

Mustafa dayanamadı yine azarlansa da konuşacaktı!

Mustafa: ''Eee ne oldu şimdi, ben bir bok anlamadım bu işten!''

Nihat: ''Bok çuvalı düşsün kafana emi Mustafa sabırsız dingil!''

Mustafa: ''Vallahi de biliyordum abi, beni azarlayacağını! Bazen bana kendimi hiçbir suçu olmamasına rağmen sahibinden sürekli azar işiten tom ve jerry' deki kedi gibi hissettiriyorsun abi valla bak.''

Zekeriya:''Lan oğlum nerden aklına geliyor bunlar! Sinirim bozuldu yeminle.''

Aziz: ''Abi ayarlarımızla oynamaya bayılıyorsun ya! Hayranım sana.''

Nihat: ''Lan başlayacağım şimdi Mustafa tomuna da jerine de o ne lan hasbinallah!''

Yaman: ''Ben öyle olduğunu düşünmüyorum ama neyse,'' dedi. Gülerek aslında herkes gülmüştü. Nihat hariç. Onun aklı hala konuşmayan Gökbey' deydi. Hepsinin öyleydi aslında ama ne deseler de istediği zaman konuşacağını bildikleri için susuyorlardı ona.

Mustafa: ''Tam olarak ne düşünüyorsun sen yaman? Hazır düşünebiliyorken söyle bakayım neymiş?''

Yaman: ''Abi dedin ya hiç suçu yokken azarlanıyor tom diye, onu diyorum orası pek öyle değildi sanki he? Evi bahçeyi ne varsa dağıtıp kırıp dökmüyor muydu o.''

Herkes kahkaha attı.

Mustafa: ''Vay arkadaş! Çözdüğü olaya bak sen bir dehasın yaman alkışlıyorum seni, bravo arkadaşlar alkışlayın ama bakın yaman beyimiz neye takılmış.''

Aziz: ''Mızmızlanma abi ya yaman haklı!''

Mustafa: ''Heh dalkavuğu da konuştu. Tam oldu.''

Zekeriya konuşmaya yeltendi, ama o sırada Gökbey ayaklandı.

''Zekeriya siz, Mahiri takibe devam edin. Ayrıca peşine de adam takın şu an itibari ile! Acil bir durum olmadıkça beni arama! Nihat abi buralar sana emanet. Ben bir süre yokum.'' dedi ve yanıt beklemeden gitti.

Süreyya, sabah abisiyle görüşmüş ona olan biteni anlatmıştı. Öğlen yemeği için beraber çıkmaya ve bu arada da mekana tekrar bakmaya karar verdiler. Süreyya, mekanla ilgilenen kişiyi aramış ve randevu almıştı. Şimdi de yemeklerini yemiş ve mekana gitmişlerdi. Süreyya tekrar gördükten sonra kararını vermişti. Atölyesi burası olacaktı. Gerekli işlemlerle abisi Süreyya adına ilgilenecekti. Öncelikle kiralanması vardı, tadilat için de dokusunu çok kaybetmediği sürece izin vermişlerdi. Yeni bir yerde, yeni bir şeye daha başlamanın heyecanını yaşıyordu Süreyya. Evrak işlemlerinin en fazla bir haftada hallolacağını düşünüyordu. Sonrasında ise tadilat ve hazırlık süreci vardı. Abisiyle ayrıldılar o şirkete Süreyya da vakfa döndü. Ersan Bey'le toplantısı vardı. Vakıf gecesinden toplanan bağışlar yerlerine iletilecekti bununla ilgili çalışmalar yapılacaktı. Fırsat bulursa belki bugün bir yetimhane ziyareti de yapabilirdi. Babası bugün vakfa gitmemişti. Normalde orada olurdu. Belki şimdi oradadır dedi kendi kendine. Ersan Bey vakıfta Süreyya' yı karşılamıştı.

''Hoş geldin kızım? Nasılsın?''

''Hoş bulduk Ersan amca, iyiyim sen nasılsın?''

''Çok şükür kızım.''

''Babam geldi mi? ''

''Bugün hiç uğramadı kızım, aslında bende merak ettim normalde burada olması gerekirdi.''

''Anladım, ben odasına geçeyim ararım birazdan babamı. Ee ne nurumdayız?''

''İyi kızım, ekip çalışıyor, bağışların bir kısmı bölündü acil ihtiyacı olan yetimhanelerin hesaplarına yatırılmak üzere raporlandı. Hikmet Bey'e ve sana mail olarak da attılar ama cevap gelmedi biz de beklettik.''

''Tamam, ben şimdi kontrolleri sağlarım, depo da hazır eşya oyuncak durumumuz nasıl?''

''Onun listesini de göndereyim kızım sana hayırdır bugün ziyaret mi planlıyorsun?''

Gülümsedi ikisi de,

''Evet, vakit kalırsa istiyorum valla döndüğümden beri gidemedim hep aklımda.''

''Anladım kızım, tamam sen geç konuşuruz yine.''

Süreyya babasının odasına gitti. Bir süre sonra da raporlar, listeler hesaplar önüne geldi. Babasını aradı, konuştular ama babası bugün dalgın gibiydi biraz evde kalacağını işleri Süreyya' nın halletmesini istedi. Hasta olup olmadığını sordu, çünkü dalgınlığının yanında keyifsiz olduğunu da hissetti. İşlerini hallettikten sonra Esmayı arayacaktı. Ziyarete onun da gelmek isteyeceğini düşünerek. Saat 5' e geliyordu. Esmayı aradı ama bugün Güniz'le beraberdi oradan da eve geçeceğini söyledi. Daha sonra tekrar gidelim diyerek telefonu kapatmıştı. Eh bugün yalnız gidecekti. Ersan Bey'den gelen listeleri kontrol etmiş ve yanına alacakları için ona ayrı bir liste göndermişti.

''Kızım, liste hazır. Araca yüklendi her şey.''

''Teşekkür ederim Ersan amca. Ben de diğer işlerin çoğunu hallettim sayılır. Onaylanması gereken belgeleri de düzenledim. Babam yarın halleder muhtemelen.''

''Tamam, kızım sağ ol dikkatli git. Bizden de sevgilerimizi ilet.''

''Elbette iletirim.'' Diyerek çıktı vakıftan, gideceği yer Mahirin de eskiden olduğu Kemal Paşa yetimhanesiydi.

Yetimhaneye gittiğinde, önce sevgiyle karşılandı hiç tereddütsüz ve karşılıksız sevgisini verdi o da aynı şekilde. Oyuncakları ve eşyaları dağıttıktan sonra akşam yemeği yediler hep beraber yemekten sonra da oyunlar oynadılar. Çocuklar arasında resim, çizim konusunda çok yetenekliler vardı. Süreyya onlarla çizim yapıyordu. Saatin epey ilerlediğini ise gelen görevlilerin uyarısıyla fark etti. Çocukların yatma vakitleri gelmişti. Kalbinin bir kısmını onlarla bırakıp evine gitti. İçindeki huzura sarıldı.

Eve gittiğinde, babasıyla sohbet etti bütün gün yaptıklarından bahsetti. Babası onu dinliyor ve takdir ediyordu her zamanki gibi ama dalgındı Süreyya' nın gözünden kaçmamıştı.

''Baba, neyin var? Neden böylesin?''

''Nasılım kızım, iyiyim ben bir şeyim yok. Boşuna telaş ediyorsun aradığında da söylemiştim.''

''Ama dalgınsın, bana söylemediğin bir şey var sanki?''

''Yok kızım ne olacak, biraz yorgunum sadece o kadar.''

''Emin misin baba? Mahir abimle ne konuştunuz dün? Nedense ondan sonra bu haldesin.''

''Önemli bir şey değil kızım, uzun zamandır görüşememiştik. Onu merak ettiğimden çağırdım hal hatır sorayım dedim. Biliyorsun öyle vakıf günü kısacık görüşebilmiştik. Hatta onu ve Esmayı yemeğe davet edeceğiz bugün annenle de konuştuk.''

Süreyya ikna olmamıştı. Hikmet bey kızını nasıl iyi tanıyorsa o da babasını tanırdı. Konuyu değiştirmek istedi.

''Ee ziyaretin nasıldı bakalım. Çocuklar nasıl?''

Konuyu değiştirdiğinin Süreyya da farkındaydı ama bu babasının dilinde üsteleme kızım şu an demekti. O da uydu mecburen babasının açıkça söylemediği bu isteğe.

''İyiler, çok iyiler. Çok tatlıydılar. Çizim yaptık beraber Ayşe ve Murat gerçekten çok yetenekliler. Eminim bu yolda eğitim alıp ilerleyecekler.''

''Heh kendin gibi buldun yani çocukları da.''

ikisi de güldüler.

''Esma ne zaman dönecek haberin var mı kızım? Onların da işi zor nasıl olacak öyle uzaktan bilmiyorum.''

''Henüz bilmiyorum baba ama sorarım. Evet, zor ama onlar hallederler.''

''İnşallah kızım, inşallah!''

 

"Ben dünyadan ziyade kafamın içinde yaşayan bir insanım.."

''Gözleri kapalıydı ve ruhu kim bilir nerelerde , nerelerde dolaşıyordu ?..''

Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna.

 

Süreyya odasına çekildi. Esmaya mesaj atmıştı yarın için müsaitse görüşelim diyordu. Hem ne zaman gideceğini öğrenecek hem de yemek için konuşacaktı. Sonra duş aldı ve yatağına uzandı. Tekrar okumak için eline aldığı Sabahattin Ali' nin Kürk Mantolu Madonna' sını okurken uykuya daldı. Bir ara uyanıp ışıklarını kapattı sonra tekrar yattı.

***

O gece, Gökbey de Mahir de olması gerektikleri yerlere, çok geç gitmişlerdi. Mahir gecenin bir yarısı Esmanın kapısında bulmuştu kendini. Geç saatlere kadar çalışmış istediği sonucu alamamış bunun yaşattığı hayal kırıklığı ile sadece Esmayı düşünmüş ve kendini orada bulmuştu. Korkabilirdi bu saatte ama önemli değildi özürlerini sonra dilerdi. Şu an istediği tek şey esmasına sarılıp uyumaktı. Çalan zille irkilerek uyandı Esma o da salonda, Mahiri beklerken, uyuya kalmıştı. Uykulu koca ela gözlerini açmış hayretle bakıyordu karşısındaki yorgun adama.

''Mahir, çok geç olmadı mı bu saatte burada ... '' Devamını getiremedi. Mahir o gözlere daha fazla bakarsa uykusu kaçacaktı. Sonra da Esmanın uykusunu kaçıracaktı. O yüzden ona sarılıp içeriye daldı resmen.

''Esmam balım yorgunluktan geberiyorum ve tek istediğim sana sarılıp uyumak. Yeterince açık ve anlaşılır mı?''

Esma sadece başını aşağı yukarı sallamakla yetinmişti. Cevap verecek halde değildi. Şu an su borusu patlayıp evi su bassa bile mahirin bu teklifine hayır diyemezdi. Seller alsın seni esma! Alsın madem beraber alsın ama! Off yine başladın kızım ya!

''Banyo nerede?'' Esma banyoyu gösterirken acaba gözümde çapak var mıdır diye düşünüyordu. Peki, bu adam gecenin bu saatinde yorgun olmasına rağmen nasıl bu kadar yakışıklı görünmeyi başarıyordu! Heh esma adam yakışıklı diye suçlu oldu şimdi de! Suçtu tabii bu kadar da olmaz canım ama aaa diye yine kaptırmış gidiyordu ki üzerinde dar bir tişörtle ceketi elinde olan bu nadide eser banyodan çıkmıştı.

''Ee sen neden buradasın, hadi hemen uyuyalım. Söz yarın bütün sorularına tek tek cevap vereceğim.''

Kıkırdadı esma yatak odasına doğru yürürken, ''o kadar mı bitiksin? Ne için söz verdiğinin farkında mısın?''

''Hımm, inan şu an sana her şeyin sözünü verebilirim. Ne olursa,'' diyordu çapkın gülüşüyle esmanın elinden tutup onu kendine çevirdiğinde.

Ah be kızım halk ettin sen! Senin yüzünden böyle tatlı tatlı konuşup çapkın çapkın gülümsüyor! Sana sabaha kadar uyku yok esma öyle izle dur artık bu eseri.

''Yine içinden konuşuyorsun! Bunu çok sık yaptığının farkında mısın?'' Diyerek kahkaha attı esmayı da kahkahasıyla beraber peşinden sürükledi. Yatağa uzanıp esmayı sarıp sarmaladı ve kısa sürede uykuya daldılar.

*****

Gökbey ise, karışan zihnini arındırmaktan başka bir şey istemeyerek ve biraz nefes almak için çıkmıştı. Nereye gideceğini bilemeden sürüyordu arabasını yolun sonunda kendini hiç tahmin etmediği bir yerde bulmuştu. Süreyya' nın evinin yakınındaydı bilinçli olarak gelmemişti buraya, ama bilinçaltı denilen şey, bilinç halinden daha zekiydi. Nereye gideceğini çok iyi biliyordu. Zihnini tamamen ele geçiren kişiye getirmişti onu. İşgal altındaki aklının sahibi şu an Hikmet Bey 'di. Mahir ise beynindeki görüntüde Hikmetin elini tutan küçük bir çocuk.

Yavuzun adamı dağıtmıştı aklındaki bu görüntüyü. Hala takip ettiriyordu Süreyya' yı gerizekalı! Tekrar düşünmeye başladı. Bir sır perdesi vardı bu evde ve bu gece o perde aralanmıştı. Süreyya' nın penceresinden uçuşan tülleri gördü aynı zamanda. Sonra da gökyüzüne uzandı gözleri muhteşem bir buluşma anı yaşanıyordu gökyüzünde. Jüpiter , Venüs ve Ay sıralanmıştı tüm ihtişamıyla! Bunun bir anlamı olmalı, bu da tesadüf olamazdı. Diye geçirdi içinden manzarayı izlerken. Şimdi ne olacak? Sırada ne vardı? Bu bulmaca hayatının bulmacasıydı ve çözmek için elinden geleni yapacaktı. Gizemler ve cevapsız sorular çözülmek içindi. Geldiği gibi döndü ve evine gitti. Duş almalıydı. Her zaman ki gibi önce zihnini boşaltmalıydı. Gökbey, duşunu alıp kendini tamamen arındırdıktan sonra merkeze geçmeden önce kahve demledi kendine. Zihni şimdi bomboştu. İstediği gibi yönetebilecekti. Ne yapması gerektiğini de bulmuştu. Ama bu planı biraz bekleyecekti. Saat 01:50 olmuştu. Kahvesinden yudumlarken planını da adım adım oluşturuyordu kafasında! O sırada telefonu çaldı arayan Zekeriya'ydı. Hemen açtı.

''Efendim, Yavuz gizli örgüte gitti. Yani tahminimiz bu yönde çünkü onu bir noktada kaybettik. Yerini bulmaya çalıştığımız sırada meclisin olduğu yere yakın bir yer olarak tahmin ediyoruz. Radarımıza başka birisi takıldı.''

''Kim?''

''Kenan Cebesoy!''

''Geliyorum.''

 

Loading...
0%