Yeni Üyelik
24.
Bölüm

BÖLÜM 22(Kenan Cebesoy)

@nefelicalliope

Gökbey, Zekeriya'dan yeni gelişen olayları dinliyordu.

''Yavuzu, bir noktada kaybettik. Yaklaşık 20 dakika sonra ise kaybettiğimiz çevrede Kenan' ı gördük. Kenan şok içindeydi. Muhtemelen yavuzun arabasına saklanıp gitmiş. Artık ne olduysa çıktığında onu koşarken görmüşler. Perişan bir haldeymiş efendim. Kusarken görüntülenmiş. Bir süre öylece bekledikten sonra da evine döndü. Yavuz ise hala ortalarda yok.''

''Anladım. Kenan görmemesi gereken ağır şeylere şahit olmuş olmalı. Demek ki her şeyden bir haber görünen Kenan, aslında babası ve abisinin neler çevirdiğinden haberdar. Böyle gizlenerek bir şeylerin peşinde olduğuna göre bir amacı var!''

''Bu operasyona Kenan'ı da dahi ediyoruz değil mi?''

''Evet, ama ben Kenan' ın onların tarafında olduğunu düşünmüyorum. Belli ki delil toplamaya çalışıyor. İki ihtimal var! Ya onlardan intikam almak istiyor ya da onların düşmanlarıyla çalışıyor. Aile içi çekişme olabilir. Kenan'la ilgili ne biliyoruz?''

''Onunla ilgili daha önce topladığımız bilgiler bunlar ama sizden, önce bende tekrar kontrol ettim. Kenan'ın hayatına dair, kayıp zamanlar var. Genellikle bu zamanlarda, yurt dışında olarak biliyorduk. Az önce onunla ilgili yeni bir araştırmaya başladım. Karşıma çıkan bir şey beni iyice şüphelendirdi.''

''Nedir o?''

''Şöyle ki, Kenan 5 yıl önce hastanelik olmuş. Ciddi bir yaralanma, hatta ameliyat geçirmiş. Basına trafik kazası olarak yansımış. Genç ve zengin şımarık çocuğun ödediği ağır bedel başlığıyla haberi verilmiş. Ama anladığım kadarıyla durum öyle değil! Sanırım babasından şiddet görmüş! Bir gazetecinin yaptığı haber, dikkatimi çekti araştırınca gazetecinin haberden sonra Irak' a sürüldüğünü fark ettim.''

''Haber neymiş? Gazetecinin kimliği belli mi? Hala Irakta mı?''

Evet, kimliği belli ve hala orada. Haberinde kazanın gerçek olmadığından ve aile içi şiddetten şüpheleri olduğundan bahsetmiş. Ayrıca tanığı olduğunu ve röportaj için ikna etmeye çalıştığını söylemiş.''

''Sonucunda da işinden olup, Türkiye' den gitmek zorunda kalmış öyle mi?''

''Öyle görünüyor efendim.''

''Peki ya hastane kayıtları, doktorları? Gerçi hepsi gizlenmiştir. O gazeteci, ulaşamadı ama sen ulaşabilirsin.''

''Ben de siz gelmeden önce onu araştırıyordum.''

''Anlıyorum, biz yine de diğer ihtimali de düşünerek hareket edelim. Ayrıca Kenan'ın ulaştığı bilgilere ya da varsa görüntülere onları da hemen bulalım.''

''Evet efendim.''

''Bu arada, sevkiyata dair tüm deliller bize ulaştı değil mi?''

''Evet.''

''Üretim ile ilgili yeni bir gelişme var mı?''

''Yasin hala üstünde çalışıyor. Malum, yavuz bu aralar başka şeylerle daha meşgul durumda.''

''Başka şeyler? Ha şu yeni keşfettiğimiz örgüt. Doğru, ama asıl işi uyuşturucu ticareti.''

''Evet, biri o diğeri de Süreyya.''

''Yeni bir şey mi var?''

''Süreyya kendisi için bir atölye arıyordu. Ortaköy' de bir mekanda karar kılmış, vakıflarına da yakın bir yer. Yavuzda onunla ilgilendi ayrıca yakında yavuzun ailesi Süreyya' nın ailesini ağırlayacakmış.''

''Anladım. Yakında düğünümüz var diyorsun yani? Ee fena mı işte eğleniriz!''

Zekeriya, Gökbey' den böyle bir söylem hiç beklemiyordu, gerçi ne beklediğini de bilmiyordu. Ayrıca bunu yumuşak bir ifade ile de söylememişti. Ama yine de bu söylediğini öyle olduğu gibi alıp düşünmeyecekti. Kesin yine bir şeyler düşünüyor diye geçirdi aklından. Haklı olup olmadığını ise zaman gösterecekti.

''Efendim haddimi aşmak istemem ama bir şeyi merak ediyorum. İzninizle sormak istiyorum.''

''Hayırdır Zekeriya? Bir soru böyle başlıyorsa zaten haddini çoktan aşmak üzeresindir. Ama sor yine de dinliyorum.''

''Özür dilerim efendim.''

''Evet nedir?''

''Sormasam daha iyi sanırım.'' Tedirgin olmuştu, Gökbey haklıydı. Ama merak etmektende bir türlü vazgeçememişti.

''Zekeriya!''

''O gün, Süreyya' yı Alper' den kurtardığınız gün,''

''Daha fazla konuşmana gerek yok Zekeriya! Hatta merak etmene de gerek yok! Anlaşıldı mı?''

Zekeriya gerçekten de haddini aştığını düşünerek sustu. Ama daha sormadan Gökbey'in neden bahsettiğini anlaması hem şaşırmasına hem de daha da meraklanmasına sebep oldu. Ama bu konuyu bir daha açmamak üzere kapattı. Bazen karşısındakinin kim olduğunu unutuyordu.

''Emredersiniz efendim.''

''Şimdi, elimizde Kenan faktörü de var artık. Bunu iyi değerlendirmemiz lazım! Yasin'i bu konudan haberdar edelim. Onun da gözü üzerinde olsun. Bence Kenan, sandığımızdan daha çok şey biliyor olabilir.''

Zekeriya vakit kaybetmeden Yasin' e mesaj gönderdi. Yasin' den de onaylayan cevabı almıştı.

''Hikmetle olan fotoğrafı verir misin?''

''Tabii.'' Diyerek, dosyanın içinden aldı. O geceye ait olan bu tek fotoğrafı basmıştı Zekeriya.

Gökbey, fotoğrafı da alıp merkezdeki odasına gitti. Öyle uzun baktı ki fotoğrafa, hiç hatırlamadığı geçmişine bakıyordu sanki. Bakışları, Hikmet Bey' in yüzü ve arkadaki tablo arasında, gidip geliyordu. Başkanla daha önce çok uzun zaman önce yapmış oldukları bir konuşma aklına geldi. Yurt dışına bir göreve gitmişti, döndüğünde raporunu vermişti. Başarılı bir görevdi, başkan onun başarısından bahsederken ağzından bir şey kaçırmıştı ama bunu öyle kısık bir sesle söylemişti ki verdiği nefesiyle o kısacık anda ağzından çıkmıştı. Sonra da durumu hemen toparlamış. Söylediği sözler hiç söylenmemiş, Gökbey tarafından hiç duyulmamış gibi yapmıştı. Ama Gökbey duymuştu. Başkan, o gün bir başkaydı hali, tavrı bakışları daha sıcak daha yumuşak daha bir merhametliydi sanki. O gün, senin evin ismin! Demişti. Anlayamamıştı ne demek istediğini, lakin soramamıştı da! Şimdi tekrar Başkanın ne demek istediğini anlamaya çalışıyordu. Çocukluğuna dair anılarını hatırlamaya çalıştı. Hafızası bomboştu. Sanki beyninde bir düğmeye basmışlar ve 6 yaşından öncesini kapatmışlardı. Çok uzun zaman önce kapatılan o düğmeye mahir basmış ve açmıştı. Ben kimdim, ailem var mıydı, kardeşlerim, annem, babam var mıydı, neredeydiler, yaşıyorlar mıydı? Şu an da ben kimim? Hayatında ikinci defa sorguluyordu bunları, ilkinin yaşattığı hayal kırıklığının duygusu tarif edilemez derece de yaralamıştı onu ama bu defa öyle olmayacaktı.

Bu gece bambaşka şeyler yaşayan biri daha vardı ve bu yaşananlara şahit olan başka biri...

01: 30 On Birler Meclisi

Yavuz tam vaktinde oradaydı. Diğer herkes gibi... Yalnız, giderken yanında başka birisini daha götürdüğünün farkında değildi. Kimsenin bilmediği ve asla çözemeyeceği bir yerdeydiler. Sadece o meclise üye olanlar biliyordu yerini. Ne güvenlik, ne koruma hiçbir şey ve hiç kimse yoktu üyeler dışında. Yavuz arabasını bırakması gereken yerde bırakmış çoktan içerideki yerini almıştı. On birler meclisi demek, saf kötülük, saf doğallık demekti. Saf idrak, saf güven ve saf inanç. Onlar, kendilerini böyle ilan etmişlerdi. Yaptıkları tüm sapkınlıkların adının önüne saflık kelimesini ve ciddi ciddi anlamını da koyuyorlardı. İnançları böyleydi. Kendilerince belirledikleri, selamlarla karşıladılar birbirlerini. Bugün kimler nasıl fedakârlık yapacak onu konuştular. Daha önce hazırlanmış kağıtlar, her biri için sırasıyla cam bir kabın içinde duruyordu. Başlıyoruz, şimdi sırasıyla adınızın önündeki kâğıtları alın! Bu böyle 11 kişi arasında döndü. Herkes, elindeki kâğıdı sırasıyla açıp seyirciler eşliğinde uygulayacaktı.

''Saygı değer meclis üyeleri, günahlarımızdan arınma vakti geldi.''

Asla kendi isimlerini kullanmıyorlardı, hepsinin bir kod adı vardı. Müzikten ilham aldıkları, kod isimleri sırasıyla şöyleydi; do, re, mi, fa, sol, la, si, do re, mi fa, sol sol, si la. Yavuz fa idi. Önce do açtı kâğıdını,

''Do: Onun boynunu kes ve akan kanı 1 dakika boyunca iç! Saf kanın tadı!''

Herkes, zevkle ve tatmin olarak gerçekleşen olayı izledi.

''Re: Onun kanından içen do' nun boğazını kes karışımdan iç! Saf paylaşım!''

Re donun boğazını kesip kanını içti. Bu olay 11 kişi arasında devam etti.

''Bağ kuruldu. Şimdi bizim için hazırlanan odalara geçebiliriz! O benimle gelecek.'' Dedi, iğrenç bir ifadeyle ve istekle!

Herkes, kendileri için hazırlanan sürprize doğru aç ve kudurmuş hayvanlar gibi dürtülerini serbest bırakmış halde dağılmıştı. Saf kötülük her odada aynı anda başlamıştı. Çığlıklar rahatsız edici boyuttaydı ama rahatsız olan tek bir kişi vardı. Daha fazla yaklaşmak her şeyi kaydetmek istiyordu ama şimdilik bu kadar kayıt alabilmişti. Daha fazla kalırsa risk olacaktı. Yakalanabilirdi, ayrıca duyduğu sesler, kendi geçmişine benzeyen sesler olduğu için bir an önce çıkmak istedi. Gizlice girdiği yerden, yine gizlice çıkmıştı yeterince uzaklaşınca kendini daha fazla tutamayarak kustu! İçinde ne var ne yoksa kustu. Geçmişiyle beraber geleceğini de kustu.

Kendine gelmesi biraz zaman almıştı. Hemen oradan uzaklaşmak ve kaydettiklerini güvenli bir yere aktarıp saklamak istiyordu. Garip bir şeylerden şüphelenmişti ama bu kadarını beklemiyordu. Abisi, ona abi demekten bile iğreniyordu. İğrenç, vahşi bir sapkınlığın içindeydi. Onu bu gece takip etmeye karar verdiğinde, yine uyuşturucu ticareti ile ilgili olduğunu sanıyordu. Keşke öyle olsaydı sadece diye içinden geçirdi. Kenan bir süredir olanların farkına varmış ve babası ile abisinin foyalarını ortaya çıkarmak için, gizli gizli elinden geldiği kadar onları takip edip deliller toplamaya başlamıştı. Babasının gözünde, zaten silik vasıfsız herhangi birisinden öteye geçememişti. Yıllar geçmiş ama bu durum düzelmemişti. Kenan da babası ve abisi onu nasıl görüyorlarsa o kalıpta kalmaya devam etmeye karar vermiş içten içe de intikam almak için yemin etmişti. Böylelikle, onları bitirebileceğini düşünmüştü. Ama bu gece gördükleri karşısında, ne yapacağını bilememiş, bocalamış hatta fiziksel olarak acı çekiyordu. Geçmişte, babası tarafından ona annesine ve kardeşine yaşatılanlar gözünün önüne gelmişti. Bunlar asla değişmemişti. Sadece insan maskesi takan iğrenç yaratıklardı. Karşılaştığı şey, bambaşkaydı bu kadarını tüm yaşadıklarına rağmen o da beklemiyordu. Yavuzun peşine takılarak ölmeyi göze almıştı. Ama bunları açığa çıkartmadan ölmek istemiyordu. Yeterince oyalanmıştı. Bir an önce buradan uzaklaşmalıydı. Saatine baktı 02: 00 ' yi gösteriyordu yaklaşık 10 dakikadır olduğu yerden kımıldayamamıştı. Etrafını kontrol ettikten sonra, oradan kaçarcasına uzaklaştı.

Yavuz ise bu gece vahşi bir hayvan gibi tatmin olmuş. Fiziksel ve ruhsal olarak tamamen tatmin olmuş biri olarak çıktı oradan geride bıraktığı enkazı umursamadan! O kadar çok rahatlamış olmasına rağmen zihninde tek bir kişinin görüntüsünün belirmesine şaşırmıştı. Bunu ilk defa yaşıyordu. Hayrandı aklındaki kişiye, normalde hiçbir şey düşünemez hale gelirdi bu buluşmalardan sonra. Şu an onu düşünmesi, ona çekilmesi inanılmazdı! Tüm kötülüklerden ve hayvani dürtülerinden arınmıştı. Yalnızca onu görmek istiyordu. Kendi arsızlığına güldü. Gizli bir ziyaretin kimseye zararı dokunmazdı. İstikamet belliydi. Arabasına bindi ve yolun onu istediği yere götürmesine izin verdi. Yaklaştıkça heyecanı arttı.

***Merkez

Gökbey, masada elinde fotoğraf ve aklındaki düşüncelerle mücadele içindeyken kapı çaldı. Gelen Zekeriya'ydı.

''Yavuz ortaya çıktı. Süreyya'nın evinin yakınlarında olduğunu tespit ettik.''

''Yine mi ya! Piç herif! Ben bu yavuzdan çok sıkıldım Zekeriya! Saat kaç oldu! Git zıbar evinde hatta git kendi kendine öl! Bu namussuzla uğraşmaktan bıktım bezdim. İllallah ettim!'' Çok sinirlenmişti, gerçekten çok sinirlenmişti. Fotoğrafı dolabına koydu.

''Aynı düşüncedeyim. İnanın, ben hayatımda bir sürü görevde bulundum ama bu çeşide ilk defa rastlıyorum! Neyin peşinde bu nasıl bir tatmin olma, kibir hali bir anlasam aklım havsalam almıyor.''

Çeşitsiz bu! Nesli tükense de bizde rahatlasak! Neslini siktiğim!!! Ne Süreyya'ymış arkadaş! Normal, bir kadın işte. Ne var yani, ne görüyor ki bizim göremediğimiz bir anlasam! Evlenseler de herkes bir rahatlasa! Tövbe estağfurullah!''

''Aman Allah korusun! Bir daha tövbe deyin!''

''Tövbe tövbe! Yemin ederim nevrim döndü! Ben ne dediğimi biliyor muyum Zekeriya! Şimdi gidip, o sırtlan ağzına el bombasını tıkayıp patlamasını izlemek vardı ya! Ama işte yapamıyoruz.''

''Onunla ilgili, ekipte neler neler düşünüyor bilseniz aklınız şaşar! Sizin ki en masumu onların yanında!''

''Harbi mi diyorsun lan! Allah Allah, hatırlat bir gün bunu ekiple konuşalım bak şimdi merak ettim.''

''Harbi diyorum tabii ne sandınız. Bu arada kimi gönderelim?''

''Bak ya unutmuştum ne güzel şurada iki saniye ne diye o bok kafalıyı hatırlatıyorsun bana! Neyse, değişikliğe ihtiyacın varmış gibi duruyorsun Zekeriya ne dersin?''

Zekeriya' nın gözleri parıldamıştı. İnanamadı, merkezden pek ayrılmazdı. Gökbey' in teklifine tabii ki evet derdi. Seke seke derdi hem de uça uça giderdi.

''Ben mi? gerçekten mi efendim? Hemen çıkarım.''

''Git işini devret, beraber gidiyoruz! Ben de şu gıcık lensleri takayım geliyorum! Zekeriya hayırdır, bu ne neşe? Düğüne mi gidiyoruz?''

''La havle! Taktınız ama sizde! Düğünde düğün! Babaannem bir şeyi 40 kere derseniz olur derdi! Sayıyorum haberiniz olsun!''

''Acele et Zekeriya acele et. Babaanneye saygım sonsuz!''

Yavuz, gitmeden önce adamını oradan çekmişti. Süreyya' nın terasındayken, Gökbey ve Zekeriya da onun ensesindeydi. Kapısı açıktı, esen rüzgârla beraber uçuşan tülleri görünce daha çok taze olan anısı belirdi Gökbey' in gözünün önünde!

''Acaba diyorum, Süreyya' yı bir süreliğine, yani şu operasyon bitene kadar ortadan kayıp mı etsek efendim, sizce nasıl fikir?''

''Soruyor musun bunu cidden Zekeriya?''

''Sordum artık, sormamış gibi yapsam olur mu?''

''Yap Zekeriya yap!''

''Mesela, şimdi Süreyya uyansa da yavuzu hırsız falan sanıp aldığı aikido derslerini onun üzerinde uygulasa nasıl olur peki?''

''Bak bu güzel olurdu işte. Şöyle evire çevire dövse değil mi? Aferin lan! Beni güldürmeyi başardın ya bu gece daha da ölsem gam yemem. Öyle berbat bir gece!'' Gamzesi belirivermişti, oracıkta olduğunu hissetti hemen. Zekeriya da gülümsedi. Ardından da hevesi kaçmış çocuk gibi kendi tezini çürüttü.

''İyi de kolay kolay yapamaz ki, tamam Süreyya da minyon değil ama adam da 1.90 küsür! Yarma herif!''

''Tamam, Zekeriya bu kadar yeter değil mi! Hayaller hayatlar dedirtme bana da!''

Zekeriya, sessiz sessiz gülüyordu. ''Zaten dediniz'' dedi içinden.

''Ne yapıyor? Görüyor musunuz?''

''Direk gibi dikiliyor öylece mal herif! O sapık beyninde, neler döndüğünü de Allah bilir! Bu kız cam pencere kapatmadan niye uyuyor ki?''

''Hava sıcak! Ne yapsın?''

''Bravo, çok akıllıca bir cevap ben niye düşünemedim ki bunu! Zengin değil mi bunlar kliması yok mu bunların her yeri açık bırakmak nedir?''

''Belki klima dokunuyordur, beni de rahatsız eder mesela size dokunmaz mı?''

''Allah Allah, Zekeriya sen iyi misin? Lan muhabbete mi geldik buraya? Her şeye bir cevabın var maşallah! Çay da içer misin lan!''

''İyi de siz açtınız konuyu ben ne dedim ki?''

''Cevap veriyor bir de, çok yanlış bir karar vermişim! Sen merkezden çıkma bir daha Zekeriya!''

''Sustum, daha da bir şey demem. Yapmayın efendim!''

''Tamam kes! Üstü başı da açık! Cam yetmemiş!''

Zekeriya, ağzının payını almıştı. Çok şey söylemek istese de susuyordu. Bunda zorlandığını fark eden Gökbey,

''Aferin, en azından laf dinliyorsun!'' Diyerek, Zekeriya'yla eğlenmek istedi o an! Ama içeriden gelen sesle ikisi de irkildi! Süreyya uyanmıştı. Gece lambasını açtı, uykulu gözlerle etrafına bakıyordu. Yavuz ortada görünmüyordu.

''Nereye saklandı bu, görüyor musun Zekeriya?''

''Efendim görüş yok.''

Süreyya ürpererek uyanmıştı. Hava sıcak olmasına rağmen bu haline anlam veremedi. Önce komodinin üzerinde duran sudan bir bardak içti. Sonra da ayağa kalktı ve banyoya gitti. Banyo odasının içindeydi.

''Yavuzu hala göremiyorum! Banyoda olabilir mi?'' ikisi de telaşla birbirine bakıyordu,

''Ya banyodaysa.''

''Ne kadar oldu, 1 dakika olmak üzere!''

''Biraz daha bekleyelim.''

''Emin misiniz?''

Derken Süreyya banyodan çıktı. Ellerini çıplak omuzlarına götürdü. Üşümüş gibi bir tavırla. Terasın kapısına yöneldi. Anında geriye çekilmişlerdi. Aynı anda alt kattan bir cam açılma sesi geldi. Yavuzdu bu, dikkatliydi ama onu izleyenler kadar değildi. Zekeriya yavuzun gittiğinden emin olmak için oradan çıktı. Gökbey, ise hala oradaydı. Süreyya terasın kapısından başını dışarıya uzatmış, öyle alelade bir şekilde gökyüzüne bakıyordu. Hava açıktı, bu gece çok fazla yıldız vardı eli otomatik olarak boynuna gitti. Olması gereken, oraya ait olan kaybını düşündü. Acaba neredesin, seni benden alan Orion muydu yoksa? Dedi hüzünlü bir şarkının melodisindeki tını gibiydi sesi. Sonra da kapıyı kapatıp içeriye girdi.

Gökbey, bunu da duymuştu? Orion...

***

Ertesi gün Kahvaltıda annesi,

''Mahiri ve Esma'yı bu akşam bekliyoruz mutlaka haber ver unutma Süreyya.''

''Tamam anne. Vakfa gideceğim bugün yine ikisini de ararım. Baba, sen bugün gelecek misin? İmzalaman gereken belgeler var.''

''Bugün şirkete gideceğim kızım, sonra uğrarım, hallederim onları da. Münevver Hanım neler döktüreceksin kim bilir? Bizimkilere söyledin mi?''

''Yapacağım artık bir şeyler, söyledim söyledim. Geliyorlar.''

''İyi de anne, önce mahirle esmaya sorsaydık ya.''

''Kızım, ben sormuşuz sayıyorum. Zaten söylemiştim o gece mahire gelirler.''

''İlahi anne, ya işleri varsa, müsait değillerse.''

''Müsaittir, benim çocuklarım sen merak etme.''

Hepsi de gülüyordu.

''Ben bütün gün meşgul olacağım zaten, kimse ayağımın altında dolaşmasın hadi kahvaltınızı bitirin de çıkın sizde!''

''Postalanıyoruz evden yine baba, peki o halde ben gittim. Öptüm ikinizi de!''

''Bizde kızım, ha bu arada atölyeden haber var mı? Tadilata ne zaman başlıyorsun?''

''Akşama abimle üzerinden geçeriz. Haftaya planlamasına başlıyorum.''

''İyi kızım, hadi bakalım hayırlısı olsun inşallah.''

''Sağol annem benim. Hadi ben gittim.''

Esma uyandığında, mahir yoktu. Saate baktı, aslında çok da geç kalkmamıştı ne ara gitti ki diye düşünürken telefonuna gelen mesajı gördü.

''Günaydın sevgilim, seni uyandırmak istemedim. İşlerim vardı, o yüzden erken çıkmak zorunda kaldım. Ama dün gece hayatımda daldığım en güzel uykuydu benim için. Uyandığında o nazlı sesinden bir günaydın duymak isterim. Öpüyorum. ''

Esma daha mesajı ilk gördüğünde Hayallere dalmıştı bile. Arkasından telefonu çaldı arayan Süreyya'ydı.

''Günaydın canım, uyandırmadım umarım.''

''Günaydın, yeni uyandım canım erkencisin.''

''Ah evet biraz öyle oldu. Akşama bize geliyorsun yemeğe, şimdiden söylemek istedim. Annem itiraz kabul etmiyor bilgin olsun. Bu arada, mahir abimi de arayacağım o da davetli. Bir ihtimal orada olma ihtimali var mı?''

Esma sanki Süreyya onu görecekmiş gibi telaşlanmıştı, içine mi doğmuştu nereden biliyordu ki burada olduğunu. Ay esma saçmalama kız sadece soruyor tahmin etti yani. Yine dalmış kendi kendine sorup, cevap veriyordu. Arkadaşını telefonda beklettiğini de unuttu bir an sonra Süreyya' nın sesiyle kendini topladı.

''Hu hu esma orada mısın? Ay ben yanlış bir zamanda mı aradım yoksa orada mı hım söylesene?'' Süreyya arkadaşıyla eğleniyordu, esmaya kal gelmişti muhtemelen. Acaba doğru mu tahmin etmişti meraktan çatlıyordu.

''Buradayım, saçmalama kızım ya ne alakası var hem neden burada olsun ne meraklısın sen hem yahu! Daha kendime gelemedim o yüzden şey ettim.''

''He esma he kesin o yüzden şey etmişsindir canım. ''Artık kahkaha ile gülüyordu.

''Süreyya! Kes şunu yapmayı ben kapatıyorum! Münevver teyzeme söyle akşam geliyorum.''

''Ay tamam, ne yapmışım ki sordum sadece. Belli ki oradaymış!''

''Süreyya! Kapattım.''

Ofladı esma yine düşmüştü tuzağına! Neyse diyerek çıktı yataktan. Kahvaltıdan sonra mahiri arayacaktı. Çünkü şu an çok açtı. Gerilmek, onu daha da acıktırıyordu. Pis Süreyya hep senin yüzünden!

Süreyya ise gayet keyifliydi. O keyifle hemen mahiri de aradı.

''Günaydın küçük hanım, sabahın bu saatinde hayırdır?''

Süreyya neşeli sesiyle cevaplamıştı mahiri biraz da onunla uğraşmak geldi içinden.

''Günaydın, neden bu saatte aramam da sıkıntı mı var ki, az önce esmayla da konuştum artık nedense o da huysuzlandı!'' İmalı konuşuyordu.

''Esmamı, uyanmış mı o, nasıldı?'' Mahirin boşluğuna gelmiş Süreyya'nın oyununa düşmüştü. Hemen farkına varıp toparlamaya çalıştı ama, Süreyya anlayacağını anlamıştı. Gülüyordu kıs kıs.

''Süreyya sen ne için aramıştın canım işim var benim, bak hadi söyle?''

''Ne için olacak, bizimkiler bu akşam yemeğe bekliyor sizi, itiraz da kabul etmiyorlar bilgin olsun. ''

''Tamam tamam geliriz. Hadi öptüm seni görüşürüz. '' Diyerek apar topar telefonu kapattı.

Süreyya ise gayet keyifliydi. İkisi de çok tatlıydı. Halbuki daha yeni aşk üzerine minik bir konuşma yapmışlardı mahirle ve devam edeceklerdi daha sonra hemen ardından mahirin aşkı bulması enteresandı. Yaptıkları bu konuşma aklına gelmişti. Vakfa gittikten, yaklaşık 1 saat sonra yetimhaneden telefon geldi. Süreyya, kimseye haber veremeden panikle çıktı. Öğleden sonra babası vakfa geldiğinde ise kızının orada olacağını sanıyordu.

''Hoş geldiniz Hikmet Bey.''

''Hoş buldum Ersan. Süreyya gelmedi mi bugün?''

''Geldi Hikmet bey, geldi de 1 saat sonra aceleyle çıkmış. Kimseye de bir şey dememiş. Nurgül Hanım, bir telefon geldi yetimhaneden ona bağladım ondan sonra apar topar çıktı dedi.''

''Allah allah, ne kadar oldu gideli peki? Arıyorum telefonuna da bakmıyor.''

''2 saate yakın sanırım Hikmet Bey.''

''Bir şey olmuş belli ki bana yetimhaneyi bağlar mısınız? Onlar bilir ne olduğunu.''

''Tabii efendim.''

''Anlıyorum, hangi hastaneye gittiler peki? Tamam, teşekkür ederim.''

Hikmet bey yetimhane Müdiresi ile konuşmuştu. Ayşe rahatsızlanmıştı. Ayşe' ye karşı ayrı bir bağı vardı Süreyya' nın. Tekrar kızını aradı, açtı bu sefer Süreyya.

''Efendim baba.''

''Kızım, Ayşe rahatsızlanmış, nasıl durumu? Ayrıca kimseye haber vermeden çıkmışsın. Aklıma bin bir türlü şey geldi. Öldüm meraktan.''

''Özür dilerim baba, haberi alınca ben de ne yapacağımı bilemedim. Şimdi aldım telefonu elime tam seni arayacaktım, sen aradın. Şimdi biraz daha iyi Ayşe, ama ateşi tam düşmedi. Ben onunla kalacağım.''

''Tamam kızım, kal tabii ama beni de haberdar et.''

''Ederim, şimdi kapatıyorum.''

''Görüşürüz kızım.''

''İyi miymiş Süreyya, ne olmuş ki Hikmet Bey?''

''Yetimhaneden Ayşe hastalanmış, hastanedelermiş ama hala ateşi varmış. O yüzden öyle çıkmış.''

''Ah yavrum, Ayşe kızımız mı canım benim.''

''Ayşe ateşlenip sürekli, feyay feyay diye sayıklayınca mecbur kalıp Süreyya' yı aramışlar.''

Akşam olmuştu, mahir esmayı almış ellerinde çiçek ve tatlılarla Hikmet Bey' in evine gidiyorlardı. Aynı anda Hikmet Bey de vakıftan çıkmış gidiyordu Süreyya hala hastanedeydi. Yanına gitmek istemişti, ama kızı gerek olmadığını söylemişti. Ahmet Kağan ise eşini ve çocuğunu almış baba evine gitmek üzere yola çıkmıştı. Leyla Zeynep'le erken gitmişti. Eşi yoldaydı. Hemen hemen herkes arka arkaya toplandılar Hikmet Bey'in evinde. Süreyya hariç.

Ateşi düşmediği için bırakamıyordu. O da bitkindi, daha çok Ayşe'ye üzülmekten. Onun annesine ihtiyacı vardı daha 4 yaşındaydı, küçücük ağzı burnu elleri vardı ama kalem tutuyordu o eller şimdiden. Yanına uzanmıştı, ona sarılmış öylece uykuya dalmıştı.

Herkes yemek masasında toplanmıştı. Süreyya' nın neden gelemediğini öğrenince bir sessizlik oldu. Sessizliği esma bozdu.

Ayşe'yi çok seviyor, onun için çok endişeleniyor. Henüz, çok küçük. Daha niceleri var tabii, onun gibi ama işte insan ulaşabildiğiyle yaşar hüznünü de sevincini de... Dediğinde masadaki herkes esmaya bakıyordu ama herkes mahir gibi bakamıyordu. Süreyya' nın Ayşe'ye olan bağını herkes biliyordu o yüzden de sorgulamazlardı.

Zeynep: ''Feyay neyde anne? Feyay teycem neyde dede niye geymedi buyaya?''

Hikmet: ''Zeynep' im tatlı torunum benim. İşi varmış teyzenin, o yüzden gelemedi.''

Göktuğ: ''Duymadın mı akıllım, Ayşe' ye gitmiş. Artık onu seviyormuş'' Dediğinde Zeynep ağlamaya başlamıştı bile.

Serra: ''Göktuğ! Neden öyle söylüyorsun oğlum!''

Göktuğ: ''Öyleymiş ama, siz dediniz ya Ayşe' yi çok seviyomuş.''

Serra: ''Oğlum, sussana öyle değil o ah Göktuğ!''

Hikmet: ''Kızım, bırak çocuğun suçu ne?''

Zeynep ağlayarak konuşmaya başlamıştı,

Zeynep: ''Başka kısmı seviomuş feyyay, beni sevmiyoymu aytık ben cici deyilmişmiyim aytık.''

Esma daha fazla dayanamadı, leyladan önce harekete geçmişti. Zeynep' i kucağına alıp sarıldı.

Esma: ''Gel bakalım sen buraya. Öncelikle beni dinlemek istiyorsan ağlamanı durdur bakayım, şimdi o minik burnunu da silelim ki o güzelim tütü eteğine bulaşmasın değil mi?''

Zeynep: ''Hı hı buyaşmasın siyelimm.''

Esma: ''Aferin sana, şimdi daha güzel oldun bak. Feray seni çok seviyor çünkü sen onun tatlı mı tatlı yeğenisin. Aynı şekilde halan seni de çok seviyor Göktuğ biliyorsunuz değil mi çocuklar.''

Zeynep: ''Hı hı seviyoy, bana elbiçeler ayıyorrr, oyuncak ayıyorr bana koku sıkıyoy.''

Herkes gülmeye başlamıştı. Ama Göktuğ da fark edilir gergin bir hal vardı. Babası fark edip oğlunu kucağına almıştı.

Ahmet: ''Oğlum halan ikinizi de çok seviyor. Biliyor musun onun sevgisini kıskanman normal aslında. Bende kıskanırdım. Bazen annemle babam kızlarla biraz daha ilgilenince senin gibi yapardım ama sonra öyle olmadığını hepimizi aynı derecede sevdiklerini anladım. Anladın mı ne dediğimi Göktuğ?'' Biraz daha sakinleşmişti babasının kucağında,

Göktuğ: ''Ben de senin gibi olacağım büyüyünce böyle kocaman boyum ellerim olacak ben de oğlumu kucağıma alacağım böyle güçlü güçlü değil mi baba?''

Göktuğ da iyiydi artık!

Esma: ''O zaman neden ağlıyorsun Zeynep' çiğim? Hım söyle bakayım seni sevdiğini biliyorsun ya başka çocukları da sevebilir izin verir misin Feray başka çocukları da sevsin mi?''

Zeynep: ''Sevçinnnnn o çoç cücel seviyooo''

Herkes, hem duygulanmış hem de gülümsüyordu. Mahirin, bakışları kucağında küçük Zeynep' i tutan ve ona tatlı dil döken sevgilisindeydi. Çok yakışmıştı küçük Zeynep kucağına, biliyordu toplumda ki kanıksanmış, ona göre ise gereksiz bir genel kanıya göre her şey için çok erken olabilirdi, ama onun için öyle değildi. Kendi ailesi olduğunu, bu manzara karşısında, hayal etmeden duramadı. Bu gözlerine de yansıyordu. Hikmet Bey onu anlıyordu. Esmaya bakışından tam olarak ne istediğini anlıyordu.

Esma: ''O zaman yemek yiyelim mi artık, ben acıktım sen acıkmadın mı? Hem sonra Feray teyzeni arar konuşuruz olur mu?''

Zeynep: ''Oluyyy yiyeyimmm ceynebin kaynı acıktı.''

Esma: ''Hadi o seni zaman yerine oturtalım.''

Kriz esmanın müdahalesi ile geçmişti. Yemekler yenmiş, bir yandan masa toplanırken bir yandan da çay demleniyordu. Süreyya'yı aramışlar ama ulaşamamışlardı. Çocuklar kendi hallerinde oyun oynuyordu. Hikmet Bey, ise salonda karşısında aile üyeleri ile hoş sohbete dalmıştı. Merak ettiği bir konu vardı.

Hikmet: ''Esma kızım, yanlış anlamazsan eğer Paris' e ne zaman geri döneceksin? Bu arada gitmeni hiç istemediğimi biliyorsun kızım, Süreyya gibi sen de dönsen ya yurduna bize.''

Soru karşısında, esma biraz afalladı, geri dönüşü hiç düşünmemişti. Kendisi için de zor olacaktı, şimdi bir de, sol yanında ona aşık aşık bakan bu mükemmel detay varken! Hikmet amcanın ne amaçla bu soruyu sorduğunu da biliyordu aslında ama daha mahirle bile bu konuyu konuşmamışlardı.

Esma: ''İki hafta iznim var hikmet amca, yanlış anlamadım tabii ki neden anlayayım. Gitmek zorundayım ama, benim işim kariyerim orada, bir düzenim de oldu. Çok uzun olmasa da birkaç yıldır oradayım.''

Hikmet: ''Biliyorum kızım haklısın sen de tabii. Ama daha ne düzenler kurulur ne düzenler yıkılır... Bekleyip göreceğiz.''

Onlar kendi aralarında konuşurken, mahir senin düzenin de dünyan da yaşadığın yer de ben olmak istiyorum diyebilmeyi çok isterdi o an...

Hikmet: ''Ee oğlum, sen ne düşünüyorsun bu konuda peki? Öyle işinize karışmak gibi olmasın da ben büyüğünüz olarak sizi sevdiğimden ve değer verdiğimden aranıza yollar girsin istemediğimden soruyorum.''

Esma artık biraz utanmaya başlamıştı. Böyleydi hikmet amcası açık sözlüydü içi de dışı da birdi. Süreyya gibiydi. O da babasına çok benzerdi bazı konularda. Bu akşam gelememişti ama sabah ki görevi babasına devrettiği belliydi.

Mahir: ''Estağfurullah hikmet baba, tabii ki soracaksın, sakın ola öyle düşünme! Aslında biz daha o konuyu konuşmaya fırsat bulamamıştık. Esma nasıl isterse öyle yapabilir, nerede mutlu olacaksa orada olabilir. Ben buna engel olamam. Öyle despotluk yapacak bir adam değilimdir bilirsin, sevmemde. Ama gönlüm ister ki yârim yanımda olsun, yaram olduğunda yarama merhem, mutlu olduğumda yüreğime sığmayan, kalp atışım olsun. Bilirim ki o da aynısını ister. O yüzden içim rahat çok şükür. Gerisi varsın gelsin bakalım nasıl gelecek be Hikmet baba..''

Esma tutuk diliyle hiç konuşmasam daha iyi olacak dedi içinden. Çünkü mümkünatı yoktu şuan kelimeleri bir araya getiremezdi. Yaşadığı Duygu yoğunluğundan ölmezse daha da ölmezdi.

Hikmet: ''Seni bilem evlat, ama benim gördüğüm gerisinin de ilerisinin de çoktan yazılmış olduğu... Allah' ın izniyle çok da güzel yazılmış...''

Saat epey ilerlemişti. Ahmet Göktuğ'u uyutmuş, daha önce uyuyan Zeynep'in yanına yatırmıştı. Süreyya' yı aramış telefonu çalmış ama açmamıştı. Biraz endişelendi.

Ahmet: ''Baba Süreyya hangi hastanede ben bir gidip bakayım. Aradım ama açmadı''

Hikmet: ''Hım o da uyumuştur oğlum muhtemelen ama tabii yalnız kaldı orada inatla beni de istemedi. Gitsen iyi olur.''

Mahir: ''Ahmet ben gidebilirim, zaten artık kalkalım geç oldu. Esmayı bırakır onun yanına geçerim.''

Esma: ''Ben de gelirim, zaten sana Süreyya' nın yanına uğrayalım diyecektim.''

Ahmet: ''Emin misiniz? Ben gidebilirim sıkıntı yok Göktuğ zaten uyudu, burada da kalabiliriz değil mi Serra sorun olur mu canım?''

Serra: ''Tabii ki sorun olmaz kalırız. Sen istersen git bir bak.''

Esma: ''Ahmet abi, biz gideriz gidince de seni ararız için rahat olsun kalmak gerekirse de ben kalırım onunla aklım ondaydı zaten gidecektim.''

Ahmet: ''Tamam o zaman haber verin mutlaka, dikkatli gidin.''

Mahir ile Esma' yı Hikmet Bey uğurluyordu. Mahirle göz göze geldiklerinde sesli dile getiremese de daha önce konuştukları konuyu soruyordu ona.

''O işi, daha sonra konuşuruz Hikmet Baba'' dedi anladığı soruya sesli cevap vererek.

Süreyya ise ne ara daldığını hatırlamadığı uykusundan uyanmış hemen Ayşe'nin ateşini kontrol etmişti. Ateşi düşmüştü derin bir nefes aldı. Sonra da telefonuna baktı. Saat, geç olmuştu herkes merak etmiştir diye içinden geçirdi ve abisini aradı durumu anlattı.

''Tamam canım, ben geliyordum aslında ama mahirle esma gelmek istediler ısrar edince bende kabul ettim ama gelmemi istersen hemen gelirim.''

''Yok abiciğim , sağol ama cidden iyiyim sabaha çıkmış oluruz zaten merak etme. Aslında onların gelmesine de gerek yoktu. Tamam öpüyorum iyi geceler.''

Gidip kendine içecek bir şeyler alsa iyi olacaktı. O sırada esma aradı.

''Canım yoldayız geliyoruz az kaldı Ayşe nasıl? Bir şey ister misin?''

''Ayşe iyi, ben dalmışım yeni uyandım. Aslında güzel bir kahveye hayır demem.''

''Tamam canım alıp geliyoruz.''

Telefonu kapattığında hemşire odaya girdi. Ayşe'yi kontrol etti. ''Ateşi düşmüş annesi daha iyi merak etmeyin ama yine de sabaha kadar tutacağız.''

''Şey annesi ben değilim, ama yine de teşekkür ederim hemşire hanım''

Bu gelen hemşire başkaydı, muhtemelen nöbet değişmişti. O yüzden de annesi olmadığını bilmiyordu. Keşke olabilseydi... Küçükken, yine yetimhaneden bir arkadaşı vardı Süreyya' nın adı Hilaldi. Babası, onları yetimhaneye her götürdüğünde hilalle oyunlar oynardılar. Çok seviyorlardı birbirlerini. Hastalıktan korkardı Süreyya bu yüzden hem de çok. Mahir ve esma Süreyya'nın yanına gelmişti. Bundan önce de yavuzla konuşmuşlardı o da gelmek istemişti ama Süreyya istememişti. Yavuz da ısrar etmemişti. Birlikte bahçeye çıkmışlardı. Olan bitenden bahsettiler. Sabaha kadar yanında kaldılar. Sonra esma ve mahir ayrıldı. Süreyya da çıkış işlemlerini bitirip Ayşe' yi yetimhaneye bıraktı oradan da eve gitti annesiyle biraz sohbet ettikten sonra duş alıp uyudu.

*** Merkez

Zekeriya eski görevinin başındaydı. Gökbey' in odasına gitti.

''Efendim.''

''Oh be Zekeriya seni burada görmeyi özlemişim resmen sen buraya aitsin!''

''Ama efendim!''

''Tamam tamam yine ne oluyor söyle bakalım ama bu sefer ben gitmem.''

''Sormayın efendim kendimi röntgenci gibi hissettim dün gece hiç hoş bir görev değildi yani''

Gökbey' in sinirleri bozulmuştu. Bir anada kahkaha attı çünkü kendi de şaşırdı. Ardından da,

''Nasıl görevler tercih edersiniz Zekeriya bey, isteklerinizi önceden belirtin de ona göre seçelim''

''Estağfurullah efendim, ben onu demek istememiştim.''

''Zaten hep demek istemiyorsun, söylememiş sayalım istiyorsun iyi mi böyle! Neyse Zekeriya sen bana bakma, benim sinirler bu ara laçka oldu galiba. Sorun ne?''

''Aslında sorun mu bilemedim ama mahir, bu akşam hikmetin evindeydi esma ile sanrım aile yemeği. Süreyya yokmuş ama evde. Mahirle esma çıktılar. Hastaneye gittiler Süreyya' nn yanına bütün gün oradaydı.''

''Neden ne olmuş?''

''Yetimhaneden bir kız çocuğu rahatsızlanmış, onun için gitmiş. Hala da, orada. Bir gün önce ziyaret etmişti orayı. ''

''Hangi yetim hane ?''

''Kemal Paşa yetimhanesi, mahirin eskiden olduğu yer.''

''Anladım. Sadece ziyaret etmekle yetinmiyor birebir ilgileniyor yani öyle mi? Enteresan.''

''Aslında çok da enteresan değil. Süreyya ve kardeşleri küçüklüğünden bu zamana kadar yetimhanelerle hep ilgiliymiş tabii babasının katkısı büyük bunda ama onlarda istemişler ki hala bağlarını koparmadan devam ediyorlar. Süreyya' nın en iyi iki arkadaşı yetimhaneden mesela. Babaları onları yetimhane ziyaretine gittiği zaman götürürmüş çocukken orada ki çocuklarla arkadaşlık etsinler ve gerçekleri yaşayarak öğrenip görsünler diye. Hikmet bey, iyi bir baba. Süreyya da iyi kalpli bir kız. Hatta şöyle bir bilgiye ulaştım yetimhanede hilal diye bir kız varmış o zamanlar çok iyi arkadaş olmuşlar. Her hafta en az iki kere götürürmüş babası çocuklarını ama bazı haftalar Süreyya daha fazla gitmek istediği için huysuzluk edermiş. Arkadaşını özlediği için. Eve gelmek istemez orada uyumak istermiş. Sonra bir gün hilal hastalanmış, hikmet beyin bundan geç haberi olmuş. Kansermiş hilal erken tanı yapılamadığı için de çocukken vefat etmiş. Süreyya hilali kaybetmenin acısını taşıyamamış. O da hastalanmış yemeden içmeden kesilmiş. Kardeşleri de etkilenmiş tabi ama Süreyya'da etkisi daha farklı olmuş. Bir süre bu böyle devam etmiş. Hikmet bey kızının kendine gelmesi için her şeyi yapmış. Zamanla ve büyüdükçe toparlanmış Süreyya. Hatta babası bir süre yetimhaneye götürmekten vazgeçmiş. Uzun bir süre sonra ise Süreyya babasına beni hilale götürür müsün demiş. Hikmet bey şaşırmış, endişelenmiş ama kızının isteğini de yerine getirmiş. Önce yetimhaneye gitmişler. Çok ağlamış orada Süreyya, babasına o burada biliyorum bak şurada duruyor bana gülümsüyor baba. Demiş daha önce oyun oynadıkları yeri göstererek anılarını hatırlamış o gün sonra da mezarına gitmek istemiş. Onu da kabul etmiş babası. O günden sonra da tamamen kendine gelmiş Süreyya. İstanbul' a döndüğünde mezarlığa gitmişti. O mezar hilalin mezarıydı.''

''Anladım Zekeriya acı bir olay yaşamış demek, peki sen bunları ne zaman öğrendin? Daha önce bahsetmemiştin?''

''Süreyya Paris' ten döndüğünde ertesi gün mezarlığa gitmişti. Çok kısa kalmıştı ama yine de merak ettim ve o zaman araştırdım. Operasyona dair bil bilgi içermediğinden bahsetmemiştim. Ama şimdi o küçük kız hastalandığında yaşadığı endişeyi anlıyorum. Bunu fark edince hatırladım.''

''Mahir tekrar araştırma yapıyor mu?''

''Evet, bugün gündüz de çalıştı baya ama bir şey bulamadı. Tam olarak neyi aradığını hala bilmiyoruz. Yani sizin resminiz karşımıza çıktı ama ben sizi aradığını düşünmüyorum.''

''Yarın, Başkanla yüz yüze görüşeceğim. Genel bir rapor vereceğim bu durumdan da bahsedeceğim.''

****

Süreyya uyandığında öğleden sonra olmuştu. Aklında Ayşe vardı. Aşağıya indi. Annesi, bahçedeydi. Onun yanına geçti.

''Anne, ne yapıyorsun?''

''Kızım uyandın sonunda, gel yanıma bakalım nasılsın?''

''İyiyim anne, çok uyumuşum keşke uyandırsaydın.''

''Yorgundun canım, dinlen istedim. Aç mısın, yemek hazırlasınlar mı?''

''Aslında evet bir şeyler yesem iyi olur. Babam nerede?''

''Baban vakıfta, sen otur ben yiyecek bir şeyler hazırlayıp geliyorum. Temiz hava iyi gelir.''

''Tamam anne teşekkürler. Yemekten sonra çıkmam lazım. Ayşe'ye bakmaya gideceğim.''

''Anladım canım tamam bu arada abin aradı sana ulaşamayınca kira sözleşmen hazırmış. Uyanınca beni arasın dedi.''

''Gerçekten mi, bu kadar erken beklemiyordum bu güzel haber.''

Annesi içeriye gittiğinde Süreyya telefonuna baktı. Bir sürü arama vardı. Sırayla tek tek döndü hepsine. Mahir, abisi, leyla, esma ve yavuz aramıştı. Annesi bir süre sonra elinde yemek tepsisiyle döndü. O sırada yavuzla konuşuyordu.

''İyiyim gerçekten, evet önce şirkete oradan da Ayşe' ye bakmaya gideceğim.''

''Bizimkilere ne söyleyeyim, biliyorsun sizi bekliyorlar?''

''Annemle konuşup sana haber veririm bugün olur mu hayatım.''

''Tamam tabii, bekliyorum. Bu arada mahir ve esma da davetli onlara da iletir misin?''

''Söylerim tabii. Onlarsız olmazdı zaten. Teşekkür ederim.''

Bu arada masanın üzerinde duran şakayıkları yeni fark ediyordu Süreyya, tam telefonu kapatmak üzereyken,

''Bir saniye bu çiçekleri sen mi gönderdin? Şu an fark ediyorum da kusura bakma çok uyumuşum.''

''Sorun değil güzelim, evet benden bir parçanın gününe güzellik katmasını istedim.''

''Teşekkür ederim yavuz çok güzeller.''

''Öpüyorum güzelim, görüşürüz.''

''Ben de.. Görüşürüz.''

Annesi tepsiyi masaya bırakmış, konuşmanın bitmesini bekliyordu.

''Yavuz muydu o? Bu çiçekler de ondan odana girip uyandırmasınlar diye buraya bırakmalarını istemiştim.''

''Evet anne, oydu.''

''Sana karşı aşırı düşünceli ve nazik. Çiçekler de şahane gerçekten. En sevdiğin çiçekleri göndermiş.''

''Evet uzun zamandır, aynı çiçekleri gönderiyor. Paris'teyken de her sabah ve akşam gönderiyordu.''

''Hım, sana çok aşık, değer veriyor ve bunu belli etmekten de çekinmiyor. Benim biricik Süreyya'm emin ellerde olacak inşallah.''

''Öyle, anne bu arada bizi davet ettiler biliyorsun, bir türlü cevap veremedik. Yavuz haber bekliyor. Ne zaman gideriz.''

''Biz babanla konuşmuştuk canım, yarın olur. Abinle Leylaya da söyleyeyim. Sen haber verebilirsin.''

''Tamam anne, çok sağol ben de esma ile mahir abime söylerim.''

Süreyya esmaya ve mahire mesaj atmış yavuzun davetini haber vermişti. Onaylayan cevaplar da almıştı. Yemekten sonra hazırlanıp çıktı. Önce şirkete uğradı.

''Abi müsait misin?''

''Gel güzelim, müsaidim. Nasılsın bakalım uykucu?''

''Hiç sorma o kadar uyumayı planlamamıştım. İyiyim sen nasılsın?''

''Ben de iyiyim canım, birazdan son bir toplantım var ona gireceğim, sonra da toparlayıp çıkarım artık. Yavuz yemeğe davet etmiş bizi? Pek beklemek istemiyor galiba?''

''Evet, sanırım öyle...''

''Sen iyi misin Süreyya sorun ne?''

''İyiyim abi bir sorun yok neden ki?''

''Bilmem biraz dalgın gibisin de, bu halinin Yavuz' la bir ilgisi olabilir mi? Evlilik kararın ile ilgili emin misin kardeşim? Beni yanlış anlama tabii ki emin olmasan bu noktaya kadar getirmezdin biliyorum ama yine de sormak istiyorum hala emin değilsen olacak diye bir şey yok bunu unutma! Sonuçta evlilikten bahsediyoruz, kolay bir karar değil, senin için hele hiç değil.''

Dedi gülümseyerek, Süreyya da gülümsüyordu.

''Onunla bir ilgisi yok, biliyorsun Ayşe hastalanınca korktum biraz. Geçmişte olanları biliyorsun.''

Hilal aklına gelmişti, yine duygulanmıştı. Arkadaşını özlüyordu hem de çok özlüyordu. Onun boşluğunu asla dolduramamıştı.

''Biliyorum güzelim, bilmez miyim hepimizin canı yanmıştı. Onu özlediğini de biliyorum.'' Diyerek, oturduğu yerden kalktı ve kardeşine sarılmak için yanına gitti.

''Ben sadece senin iyi olmanı istiyorum. Korkma Ayşe iyiymiş sabah aradım konuştum ben de, hatta Ayşe'yle de konuştum. Sesi çok canlı geliyordu. Seni sordu hemen. Feyay neydey diye hatta.''

Abisinin yaptığı taklitle gülümsedi Süreyya, dolan gözlerinden yaşın akmasına izin vermeden.

''Ya minik cadı, buradan sonra yanına gideceğim.''

''İyi yaparsın baksana hemen seni özlemiş. Hadi şu evrakları halledelim de sen çık benim de vaktim azaldı.'' Diyerek telefonu eline alıp sekreterini aradı.

''Avukatlara söyler misin belgeleri getirsinler. Evet, Süreyya ile ilgili olan tamam.''

Belgeler gelmiş Süreyya imzalaması gereken her şeyi imzalamıştı.

''Ee tadilata ne zaman başlamak istersin? Ne gibi değişiklikler yapacağına karar verdin mi?''

''Şöyle düşünüyorum abi, şimdi bu hafta pek zaman kalmadı. Malum yarın da yemek var. Sen ayarlayabilirsen bir iç mimar harika olur. Bir de ustalar malzemeler falan var tabii. Önce mimarla mekana gidip bir baksak sonra da adım adım ilerleriz.''

''Aynen canım tamam. Cumaya ayarlamaya çalışırım olmadı haftaya kesin hallederim.''

''Tamam canım abim benim hadi ben kaçtım o zaman.''

''Görüşürüz canım.''

Şirketten çıkarken, Yavuza yarın geleceklerini söyleyen bir mesaj atmıştı. Ayşe Süreyya' yı görür görmez koşarak geldi ve kucağına zıpladı.

''Feyayyyyy geydin mi? ben seni çok özledim.''

''Ah tatlım benim, ballı dondurmam ben de seni çok özledim.'' Diyerek, sarıldı Süreyya.

''Donduyma mı, ımmmm olsada yesek.'' Süreyya bu söylediğine kahkaha atmıştı.

''Canın mı çekti tatlım ama daha yeni iyileştin, başka zaman söz getiririm olur mu?''

Suratını asmıştı hemen, ama ''bakkkk iyyyiiim ki ben aytık!''

''Hafta sonu, söz tamam mı! Arkadaşların da gelir sizi dondurma yemeye götürürüm. Şimdi asma bakayım suratını? Yemek yedin mi ilaçlarını içtin mi?''

''Hı hı abyayalll veydiley hepçini.''

''Aferin benim tatlı kızıma hadi gel, resim çizelim mi?''

''Çiseyimmmm''

****Merkez

''Başkanım!''

''Gel Gökbey, gel bakalım. Nasılsın evladım?''

''İyiyim başkanım sağolun!''

''Başkanım izninizle bu zamana kadar elimizde olan tüm bilgileri sunmak isterim. Hepsi bu raporun içinde detaylı bir şekilde mevcut.''

''Anlıyorum ama gelişmeleri senden de duymak isterim Gökbey.''

''Emredersiniz başkanım!''

''Evet dinliyorum.''

''Yavuz ve Barlas ortaklığı yapıldı, yapılır yapılmaz da Barlas'tan önemli bir sevkiyat yapılmasını istediler. Bu arada Katar Barlas'ı test etti sorunsuz geçti. İşin üretim kısmını da öğrendik. Bunun üzerinde çalışmalarımız devam ediyor. Türkiye sevkiyat sorumlularından Nubar yaptığı bir hata yüzünden Türkiye'den çekildi yerine hemen başka biri yani İdal getirildi. Katardaki şirketi bulduk bu sayede. Onda da ilerleme kaydetmeye çalışıyoruz. Nubar, yavuzdan intikam almak istedi Hikmet Enver'in düzenlediği geceye bomba yerleştirip Süreyya'yı kaçırmaya çalıştı. Buna küçük bir operasyon düzenleyip engel olduk. Nubar ve iki adamı elimizde. İkisi de terörle mücadeleye teslim edildi. Ayrıca yavuzun bambaşka bir örgüte de daha üye olduğunu öğrendik. Bununla ilgili de takip devam ediyor yalnız yavuzun kardeşi Kenan'ın çok şey bildiğini fark ettik. Abisin yanında değil onlar için çalışmıyor ama kendi başına mı yoksa başka birileri ile çalışıyor mu henüz bilmiyoruz.''

''Anladım. Süreyya peki? Yavuzla durumları nedir?''

''Başkanım aileler tanıştı. Yakında evlikle ilgili bir haber gelebilir.''

Başkan düşünüyordu, ''bu konuyla ilgili bir planın var mı Gökbey?''

''Düşündüğüm şeyler var tabii başkanım ama karar vermek ve harekete geçmek için henüz erken olduğunu düşünüyorum.''

''Bu arada başkanım izninizle sizinle başka bir şey daha paylaşmak istiyorum.''

''Söyle Gökbey nedir?''

''Mahir Akıncı. Hikmet Bey onu Kemal Paşa yetimhanesinden daha küçükken almış ve büyümesine destek olmuş bilgisayar mühendisi, M.I.T' de ayrıca eğitim almış kendi şirketini kurmuş.''

''Bunda ilginç olan ne?''

''Başkanım, bu adam birini arıyor, tahminim bu isteğin Hikmet Enver'den geldiği yönde! Bir ihtimal hissettiğim de beni aradığı. Nedenini bilmiyorum, henüz bulamadım.''

''Hım böyle düşünen sadece sen misin? Ekip?''

''İlk başta, onlar da öyle düşündüler ama emin olamadılar başkanım. Hala araştırıyoruz.''

-Başkan biliyordu her şeyi, nasıl bilmezdi o zamanlar Akif' i kendi elleriyle gidip almıştı. Henüz başkan değildi, yardımcıydı. Ona, adını soyadını Hikmet vermişti. Babalık ediyordu ona. Kendini, bir babanın evladını habersizce ondan alıyormuşçasına hissetmişti. Duygusal yönden acı çekiyordu. Gökbey' in zamanında araştırdığını da biliyordu, Hikmetin geçen yıllar boyunca onu , aramaktan vazgeçmemesini de biliyordu. Bilmediği şey ise, yıllar sonra tuzak operasyonu ile bu iki kişinin yollarının kesişmesiydi. Kader diyordu bunun başka bir açıklaması yoktu. Normalde yeni bir kimlik verilirdi ama yapmamıştı elinden her şeyini aldıkları Gökbey' e adını bırakmışlardı. Adı onun eviydi. O kalsın istedi. Zaten hiçbir kayıtta adı geçmiyordu. Merkezdekiler dışında, kimse bilmiyordu. Hikmet ne zaman bir ipucu arayışında olsa engel olurlardı. Yıllardır, gizlice mit tarafından izleniyordu Hikmet. Onun tüm çabasına ve çaresizliğine şahitti başkan. O zamanlar mahirle aynı yetimhane de olduğunu arkadaş olduklarını, hatta Süreyya'yı bile tanıdığını biliyordu. Mahir, onun peşindeydi evet ve Hikmet ilk defa bu kadar yaklaşmıştı Gökbey' e. Tabii ki ona bir şey söyleyemezdi. Tüm bu düşüncelerini bir kenara koyup vermesi gereken cevabı verdi.

''Hissediyorsun, sadece öyle mi? Biz yeri geldiğinde hislerimize elbette güveniriz Gökbey, ama burada olan şey hislerle çözülecek bir şey değil. Araştırmaya devam edin.'' Dedi sadece, ona inanıp inanmamak Gökbey' e kalmıştı ama duymak istediği şeyleri şuan duyamayacaktı.

''Emredersiniz efendim!''

''Başka bir şey yoksa çıkabilirsin.''

Gökbey, çıkmıştı çıkmasına ama başkan ne derse desin o içindeki his hala oradaydı. Operasyon merkezine geçti. Başkan bugün Ankara' ya dönecekti. Aradan 1 saat geçmemişti ki başkan tarafından acil geri çağrıldı.

''Başkanım, beni emretmişsiniz!''

''Gel Gökbey, acil bir durum var. Otur!''

''Az önce bana ulaşan bilgiye göre, bizim için çok önemli biri 2 gün Belçika'dan kaçırılmış. Henüz ne istediklerini bilmiyoruz herhangi bir anlaşma teklifi gelmemiş. İstihbaratımız kaçırılan kişinin hala sağ olduğunu biliyor! Temas kurmadılar ama yakında kuracaklardır. Senden istediğim, bu görevde sıcak temasta ekibin başında olman!''

''Emredersiniz başkanım.''

''Hazırlan 2 saat içinde benimle Ankara' ya geliyorsun. Operasyon oradan başlatılacak! Operasyonun adı Hilal!''

''Emredersiniz başkanım!''

''Bu arada ekibin başına kimi bırakacaksın, burada ki operasyon da çok önemli.''

Operasyonun adının hilal olması çok manidardı. İki gün içinde iki kere duymuştu. Toplantı odasına gitti önce, ''Zekeriya ekibi topla 2 dakika içinde burada olsunlar.''

''Emredersiniz!''

Tüm ekip toplanmıştı. Bu acil toplantının sebebini öğrenmeyi merakla beklediler. Gökbey ise ekibine şöyle bir baktıktan sonra,

''İki saat içinde yeni, gizli ve acil bir görev için Başkan' la birlikte Ankara' ya gidiyorum. Görev yerim yurt dışı. Şimdilik bildiklerim bu kadar. Ben burada yokken operasyona ve ekibe Nihat liderlik yapacak. Mümkün olduğunca benim gibi düşünüp kararlarınızı ona göre vermenizi istiyorum. Zekeriya başkana düzenli olarak bilgi verilmeye devam edilecek. Aynı şekilde bana da diğer yollardan bilgi geçmeye devam et, cevap bekleme. Bu operasyon süresinde benimle iletişiminiz olmayacak. Yasin' e destek olmaya devam edin. Ne olursa olsun bu operasyon başarılı olmalı! Ben olsam da olmasam da! Anlaşıldı mı?''

''Emredersiniz efendim.''

''Pekala, şimdi çıkmam gerekiyor. Kendinize dikkat edin! Hakkınızı helal edin! Benim ki sizlere helal!''

Nihat: ''Gökbey, operasyona sen mi liderlik edeceksin? Ne kadar sürecek belli mi?''

''Evet operasyonun başında ben olacağım. Ne kadar süreceğini bilmiyorum.''

Mustafa: ''Ama Gökbey, tuzak operasyonu hala devam ederken senin ayrılman ne kadar doğru?''

''Mustafa biz böyle şeyleri sorgulayabilir miyiz? Biz bize verilen görevleri sorgusuz sualsiz yerine getirmekle sorumluyuz. Sizi anlıyorum, ama endişelenmenize gerek yok! Gidip bu işi de halledip döneceğim.''

Yaman: ''Efendim öyle birden bire olunca biz bir an şaşkınlık yaşadık kusurumuza bakmayın. Bir de üzerine öyle hakkınızı helal edin deyince...'' Gerisini getiremedi yaman,

''Biliyorum yaman, ama bu ne ilk ne de son! Görev görevdir! Şimdi herkes hakkını helal ediyor mu? Gitmek var, dönmek de var ama bir ihtimal şehitlik de var!''

Tüm ekip duygularını saklamaya çalışıyordu. Ama çok da başarılı değillerdi. Gökbey, gerçeğin farkındaydı, her zaman farkındaydı. Yaptıkları işin gerçeği buydu. Bazen unutsalar da onlar bir görev gelir yeniden hatırlardı bu gerçeği.

Aziz: ''Allah korusun efendim! Şehitlik hepimizin istediği şey ama yine de Allah sizi ve ekibinizi korusun!''

''Amin!'' Dediler hep bir ağızdan, ardından da haklarımız helaldir efendim!''

Gökbey, hepsinin yüzüne tek tek baktı, böyleydi vedalaşması hepsinin gözünün içine gülümseyerek baktı.

''Vatan size, ben vatana emanet! Önemli olana odaklanmayı unutmayın! Hoşça kalın.''

Sessizce Gökbey' in gidişini izlediler. Çok şey söylemek istediler ama söyleyemediler. O da giderken arkasına bakmak istedi ama bakmadı! Hemen odasına gitti ve hazırlandı. 3.5 saat sonra Ankara da teşkilattaydı. Burayı özlemişti. Kokusu, havası, varlığı bir başkaydı teşkilatın! Derin derin içine çekti. Orada olduğunu göremediği ama hissettiği o asil mücadele duygusunu! Sanki canına can gelmişti yeniden. Bu vatan bizim! Cefasıyla sefasıyla bizim! Bu düşüncelere dalmışken, başkanın adamı ona seslendi.

''Efendim, operasyon merkezi 1 de bekleniyorsunuz.''

''Tamam, hemen gidiyorum.''

...

Herkese merhaba, olumlu ya da olumsuz yorumlarınız benim için çok değerli.. o yüzden yorumlarınızı, sorularınızı ve yıldızınızı bekliyorum.. şimdiden teşekkürler...

 

Loading...
0%