Yeni Üyelik
25.
Bölüm

BÖLÜM 23(Yoksa kastın mı var ruhuma! - Cebesoy Ailesi)

@nefelicalliope

Süreyya Feray Enver ; Dert misin yoksa deva mı? Can suyu musun canıma, yoksa kastın mı var ruhuma! bir bilebilsem, aklımın neye takıldığını?

Dün gece hep seni seni düşündüm
Söylediklerine aklım takıldı
Uykumda bir sağa bir sola döndüm
Alaycı gülüşe aklım takıldı

Yüzünde şüpheli bir anlam vardı
Bana ne dediysen sanki yalandı
İçimi tarifsiz bir korku sardı
Aşkımı düşündüm aklım takıldı

Açık konuş benle doğruyu söyle
Nedir bu tavırlar bu gidiş böyle
Bir yanlışlık yaptım demedin amma
Şeytana uydun mu aklım takıldı

Bir yanlışlık yaptım demedin amma
Şeytana uydun mu aklım takıldı
Şeytana uydun mu aklım takıldı

Aklım takıldı fikrim takıldı
Yeşil gözlerine aklım takıldı

Sevdim diyorsun gerçek mi bilmem
Söz veriyorsun bunla yetinmem
Geleceğe dönük hayallerimize
Durun biraz dedim aklım takıldı

 

Çarşamba Akşamı Cebesoy Ailesi

Keriman Hanım' ın, Münevver Hanım' dan aşağı kalır yanı yoktu. Evde, resmen terör estiriyordu. Enver ailesi, onları çok iyi ağırlamıştı. Aynısıyla iade adettendi. Herkesi erkenden evden kovalamış, en geç 18: 00 de evde olun emrini vermeyi de ihmal etmemişti. Saat yedi buçuğa geliyordu her şey hazırdı, kendisi de eşi de çocukları da hazırlanmışlardı. Misafirlerin gelmesini bekliyorlardı.

Mahir Esma' yı almış yoldaydılar.

''Mahir, hala bir şey çıkmadı mı? Araştıracağım demiştin ama galiba bir şey çıkmadı değil mi?''

''Çıkmadı sevgilim, hala ilgileniyorum. Beni biraz bilirsin öyle kolay pes etmem.''

''Biliyorum hayatım da bir şey çıkmadığına göre acaba diyorum ben boşuna mı endişelendim. Muhtemelen o değildi.''

''Bak Esma, açıkçası ben yanıldığını düşünmüyorum.''

Esma' nın vazgeçmiş ruh hali, bir anda değişmişti. Heyecanlanarak konuşmaya devam etti.

''Ne demek istiyorsun? O zaman bir şey mi buldun?''

Mahir, ise şüphelerinden bahsedip etmemek konusunda kararsızdı. Emin olmadan konuşmak istememişti ama Esma meraklıydı, sorular sormaya devam edecekti. Ayrıca bilmeye de hakkı vardı. Ama elinde net bir kanıt olsa, ne kadar iyi olacaktı. Belki bu gece o evde bir şeyler bulurdu.

''Şöyle ki benim meraklı sevgilim, şüphelerim var ama delilim yok, o delili bulmak için uğraşıyorum ama kolay değil. O geceye ait görüntülerin bir kısmı yok, nedense otelde de aynı şekilde görüntülerde kayıp zamanlar var. Aslında, bu bile başlı başına kanıt sayılır ama Süreyya' yı ikna etmek için yeterli değil. Bu kadarının da tesadüf olduğunu ancak salaklar düşünür. O yüzden bulana kadar durmaya niyetim yok.''

''Anlıyorum, bu normal değil evet! Canım çok sıkılıyor Mahir, bu konu beni çok rahatsız ediyor. Bilmiyorum işte, nasıl anlatsam ama en net tabiri ile Yavuz' dan hiç hoşlanmıyorum. Her şey çok hızlı gelişiyor. Süreyya' dan bahsediyoruz düşünsene, tamam evliliğe karşı değildi elbette ama bu kadar erken olması sanki tuhaf bir şekilde kapıldı gidiyor. Sence ona aşık mı? Sen onlara bakınca ne görüyorsun?''

''Biliyor musun davet gecesi aynı soruyu sormuştum ona soruma aynı soruyla cevap vermişti. Sen hiç aşık oldun mu? demişti bana, hatta bu konuyu daha sonra detaylı konuşmak için anlaşmıştık.''

Mahir devam etmeyince, Esma Süreyya' nın sorduğu sorunun cevabını deli gibi merak etmeye başlamıştı. ''Sorsak mı acaba daha önce olmuş muydu? Yani seninki de sorumu kızım ya adama baksana illaki olmuştur. Allah allah, ne malum canım tabii hayatında birileri olmuştur da öyle aşık falan olmamıştır ya! Sen olmuş muydun ki dur bir düşüneyim yoo ben olmadım ben sadece ilk defa Mahir' e aşık oldum. Ne var yani o da sadece bana aşık olmuş olsa! Offf Esma ya valla kendi kendini çileden çıkarmakta üzerine yok! Şimdi konumuz bu mu? Evet tam olarak bu, ay öğrenemezsem çatlarım ama iyi de öğrendiğinde ne olacak sonuçta geçmiş, hım öyle değil mi? Aman ne geçmişi ya başlarım ha geçmişine kızım dur ya yine dellendin kendi kendine!''

Mahir' in bir gözü Esman' ın üzerindeydi. Gülümseyerek bakıyordu ona çünkü şu an aklında kendi kendine tartışıyordu yine kaptırmış gidiyordu böyle zamanlarda onun bu halinden çok etkileniyordu bir şekilde aşırı komik geliyordu ona kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordu. Hayır, bir de çaktırmamaya çalışıyordu ama o kadar başarısızdı ki. Acısına son vererek konuşmaya başladı. Neyi merak ettiğini çok iyi biliyordu, çünkü o da aynı şeyi bilmek istiyordu.

''Hiç aşık olmadım.''

Esma, şok içinde Mahir' e bakıyordu. ''Nasıl yani dedi içinden ay vallahi duyuyor bu benim beynimi okuyor, süper zekâ sevgilim benim aman bir dur hemen övmeye başladın yine adamın dediğine odaklansana sen.''

Mahir bu sefer sesli gülmeye başladı.

''Esmam, bal küpüm senin o küçük kafanın içinde neler dönüyor Allah aşkına! Merak ettiğin şeye cevap veriyorum öylece bana bakıp susuyorsun. Ama mimiklerine hakim olamıyorsun onu ne yapacağız?''

''Neden gülüyorsun sen şimdi? Komik mi yani? Tamam, komik olabilir biraz da yani sen yine de gülme!''

''Sen peki? Sen hiç aşık oldun mu?''

''Hayda, ben ne diyorum beyimiz neyin peşinde? Olmadım senden başkasına karşı böyle duygular hissetmedim. Kendimin bile farkında olmadığım hisleri yaşatıyorsun bana.''

''Demek öyle, biraz daha açsak mı bu konuyu hoşuma gitti. Hatta uzun bir süre bundan bahsedebiliriz. Daha çok, senin konuşmanı tercih ederim. Sen öyle anlatırsın tatlı tatlı bende seni dinlerim istediğin kadar hım?''

''Bak ya! Açık sözlü, olmana bayılıyorum biliyor musun? Anlayan ve kendini açıkça anlatan bir adam olman her zaman dikkatimi çekmişti. Sanırım dürüstlük, çoğu kişi tarafından çok aşağılara itilen bir erdem olmuştu ve ben bundan rahatsız oluyordum ama seninleyken hiç öyle değil. Çünkü sen haddinden fazla açık sözlüsün ve söylediklerinde de dürüstsün sonucu ne olursa olsun umursamadan bunu yapıyor olman bile sorun değil. Böyle olmanı seviyorum.''

Mahir duyduklarından hoşlanmıştı, ama duyduklarının Esma tarafından fark edilip söylenmesinden daha çok hoşlanmıştı. Ardından gelen o son cümle kalbine tokmağı indirmişti. Mübarek ramazan davulcusu gibiydi. Daha kendine gelemeden bir sonrakini indiriyordu kalbine... O da onu çok seviyordu, daha söyleyememişti ama çok seviyordu.

''Ne dedin sen?''

''Ne demişim? İşte anlattım ya!''

''Onu demiyorum, en son dediğini diyorum.''

''Ee biliyorsun işte onu da niye soruyorsun? Ay nerden dedim, öleceğim heyecandan bak yine arabalar rallideymiş gibi yarışmaya çıktı kalbimde!''

''Bilmiyordum, ama öğrendiğim iyi oldu. Şimdi bu bilgiyle neler yapabiliriz onu düşüneceğim.'' Sırıtıyordu, çünkü Esma' nın yüzü allak bullaktı.

''Benimle öyle gülerek teknolojik imalar yaparak konuşamazsın Mahir Bey. Benim anladığım dilden konuş öyle bilgi bilmem ne ....'' Derken, devam edemedi. Çünkü Mahir arabayı sağa çekmeye başladı bir anda,

''Mahir ne yapıyorsun sen, bir şey mi oldu?'' derken, yine devamını getiremedi. Çünkü o sırada Mahir ışık hızıyla sağa çekmiş, kemerini çıkarmış ve Esma' yı öpmek için dibinde bitivermişti. Her defasında, böyle ani olmak zorunda mıydı? Ne olduğunu bile anlayamadan kendini onun kollarında buluyordu. Sonra da utancından değişik hallere giriyordu. Bilerek böyle yapıyordu, illa yüreğime indirecekti.

Oraya vardıklarında Süreyya ve ailesi de yeni gelmişti. Kapıda karşılaşmışlardı. Süreyya Esma'daki mahcubiyeti sezmişti. Daha sonra neler döndüğüne dair onunla konuşmayı aklının bir köşesine not almıştı. Şu an kendi heyecanı onu yeterince zorluyordu. Cebesoy ailesinin tüm üyeleri onları kapıda karşılamıştı.

Halim: ''Hoş geldiniz, lütfen içeriye buyurun.''

Keriman: ''Lütfen şöyle geçin.'' Diyerek, misafirlerini salona buyur etti. Herkes salona geçmiş ve oturmuştu. Hikmet Bey ve Münevver Hanım ellerindeki tatlı ve diğer şeyleri hizmetçilere teslim ettiler.

Halim: ''Nasılsınız efendim?''

Hikmet: ''Teşekkür ederiz iyiyiz, siz nasılsınız? Afiyettesiniz inşallah.''

Halim: ''Teşekkür ederiz, iyiyiz bizde.'' Kısa bir soluklanma ve sohbetin ardından,

Keriman: ''Masa hazır, yemeğe buyurun lütfen.'' Diyerek, herkesi davet etmişti.

Yemekler kısa sohbetler eşliğinde yenmiş, çay kahve ve tatlı ikramı için salona geçilmişti. Keriman Hanım, etrafta dönüyor her şeyi kontrol ediyordu. Büyükler kendi aralarında sohbete dalmışken, gençler de kendi arasında sohbet ediyordu. Kenan' ın bakışları Süreyya ve Yavuz arasında gidip geliyordu. Mahir' in dikkatini çekmişti bu durum. Bu Kenanda, farklı bir şey vardı. Çünkü Yavuz' a olan bakışlarında ne kadar saklamaya çalışsa da iğreti olmuş ifadesini yakalamıştı, ama Süreyya' ya öyle bakmıyordu, ona olan bakışlarının altındaki ifadeyi henüz çözememişti. Tamer daha çok kendi halindeydi, etrafında olup bitenler umurunda değilmiş gibi yüzüne ölü balık ifadesi takınmıştı.

Ahmet Kağan ise, Mahir' in herkesi dikkatle inceleyen yüz ifadesini yakalamış ve ona sormak için hareketlenmişti.

Ahmet: "Mahir sorun ne?"

Mahir: "Bir sorun yok Ahmet o da nereden çıktı?"

Ahmet: "Emin misin? Bana varmış gibi geldi."

"Daha dikkatli olmalıydım" diye geçirdi aklından, Ahmet' te kendisi gibi dikkatliydi, etrafını gözlemlemekte üstüne yoktu.

Mahir: "Eminim Ahmet, ne olabilir? Sadece etrafı izliyordum. Herkes heyecanlı görünüyor."

Ahmet pek inanmış gibi değildi, sanırım şimdilik daha fazla sorgulamayacaktı. Bu arada herkes bir tarafa dağılmaya başlamıştı. Büyükler baş başa kalırken, gençlerin çoğu da bahçeye çıkmaya başlamıştı. Aynı anda Esma Mahir' e Serra da Ahmet'e bakıyordu.

Serra: "Ee siz burada mı kalacaksınız? Hava çok güzel, biz de bahçeye çıkalım mı?"

Ahmet: "Geliyoruz hayatım, hadi Mahir."

Mahir: "Ben önce banyoya gideyim, sonra yanınıza gelirim. Esma güzelim sen de onlarla geç."

Esma, Mahir' in bir şeyler yapacağından şüphelenmişti ama çaktırmadan dediğini yaptı. Serra ve Ahmet' le bahçeye diğerlerinin yanına gitti.

Mahir ise Halim Bey' e banyoyu sorup odadan çıktı. Aklında olan şey, Kenan' ın odasına bakabilmekti. Buraya gelirken bir şeyler düşünmüştü ama Kenan hiç aklına gelmemişti. Kenan' ın bakışları o yönde ilerlemesi gerektiği hissini vermişti. Çaktırmadan üst kata, yatak odalarının olduğu yere çıktı. İlk oda, anne ve babasının odasıydı, ama sonra ki oda Kenan' ın odasıydı. Hemen bilgisayarına yöneldi, açtı içini kontrol etmeye başladı, fazla vakti yoktu. Bir program yükleyebilirdi ancak zaman alırdı. Yine de risk almak istedi ve çalışmaya başladı. 5 dakika sonra Esma' dan gelen uyarı mesajıyla hızlandı, işini bitirdi ve odadan çıktı. Esma, Kenan' ın bahçeden çıktığını söylüyordu. Her an odasına gelebilirdi. Kendini üst kattaki misafir banyosuna attı. Çıkıyormuş gibi yaptığında Kenan' la karşılaştı. Tam zamanında çıkmıştı.

Kenan: "Senin burada ne işin var?"

Mahir: "Gördüğün gibi banyoyu kullanıyordum. Siz misafirlerinize böyle mi davranıyorsunuz?"

Kenan: "Hayır tabi ki sadece şaşırdım, genelde aşağıdaki banyo kullanılır. Affedersin seni gücendirmek istememiştim."

Mahir: "Anlıyorum, aşağıdaki banyo doluydu, o yüzden ben de buraya çıktım." Gülümseyerek " Yani gücenmek değil de banyoya gittiğim için ilk defa sorgulanıyorum."

Kenan: "Özür dilerim dostum, sadece biraz şaşırdım. Mazur gör."

Mahir: "Eyvallah, sıkıntı yok. Ee sen gelmiyor musun?"

Kenan: "Odamda bir şey unuttum. Hemen geliyorum, sen geç lütfen."

Kenan odasına gittiğinde şüphesinde haklı çıkmak istercesine bakındı etrafına ama hiçbir değişiklik göremedi. Bilgisayarına takıldı gözleri bir süre baktıktan sonra, Süreyya' ya hediye etmek için daha önce ayarladığı kitabı alıp çıktı.

Kenan: "Süreyya, geçen seferki tatsızlık için senden özür dilemek istiyorum. Buna ithafen de sana bunu hediye etmek istiyorum."

Süreyya: "Tatsızlık doğru kelime evet, teşekkür ederim ince düşüncen için. Nedir bu merak ettim?"

Bu sırada Yavuz, Esma ve Mahir olanları izliyordu. Kenan da bunun farkındaydı.

Kenan: "Açsana o zaman?"

Süreyya, paketi açtığında Savaş Sanatı kitabını gördü. "Sun Tzu çok başarılı yazardır. Teşekkür ederim ama umarım beni bir savaşa davet etmiyorsundur bu hediyenle!" Dedi, gülümseyerek. Tam olarak neyi ima etmeye çalıştığından emin olmak istiyordu. Çünkü Kenanda sezdiği, yaptığı her şeyin belli bir sebebi olduğunu düşünmesiydi. Kenan da gülümsüyordu.

Kenan: "Senin gibi özel biri ile savaşmak benim için onur olurdu Süreyya ama hayır seninle böyle bir derdim yok! Aksine barış teklifi yapıyorum."

Süreyya: "Barış teklifi için ilginç bir yöntem bu Kenan ama hoşuma gitti. Tekrar teşekkür ederim."

Yavuz, müdahale etmemişti ama kardeşinin ne yapmaya çalıştığını da anlıyordu. Bir ara onunla ciddi ciddi konuşmalıydı. Mahir de doğru yolda olduğunu bir kez daha anlamıştı. Bu arada her şeyin farkında olan biri daha vardı. Barlas, o da davetliydi bu geceye, en çok da Mahir' in yaptığı şeyin farkındaydı ve bu durumu çoktan merkeze bildirmişti.

Barlas: "Yavuz, biliyor musun aklıma ne geldi, aslında iş konuşmak için en iyi ortam diyemeyiz ama Mahir Bey' in başarısı yadsınamaz şekilde ortada. Kendisini ve şirketini, daha yakından tanımak için bir ziyaret yapabiliriz belki ne dersin? Tabii sizin için de bir sakıncası yoksa Mahir Bey, emrivaki olduğunu düşünmezseniz."

Yavuz, bundan hiç hoşlanmamasına rağmen belli etmeden,

Yavuz: "Tabii neden olmasın sonuçta hepimiz artık bir aileyiz."

Barlas ise Mahir' i daha yakından tanımanın görevlerine eklenmesinden dolayı böyle bir girişimde bulunmuştu.

Mahir: "Elbette, estağfurullah en yakın zaman da sizleri ağırlamak isterim." Diyerek o da belki Yavuz' dan bir şeyler daha öğrenirim düşüncesiyle, kabul etmişti.

İçilen çaylar eşliğinde yapılan keyifli sohbetlerin sonunda gecenin ilerleyen saatiyle beraber, Halim Bey;

"Önümüzdeki hafta sonu eğer uygunsanız Süreyya kızımızı istemek ve aralarındaki bu durumu resmileştirmek adına ziyarette bulunmak isteriz Hikmet Bey ne dersiniz?"

Hikmet: "Tabii, bizim için uygundur. Cumartesi günü bekleriz." Demişti eşinin de onaylayan bakışlarından aldığı yanıtla.

Halim: "O zaman Cumartesi günü görüşmek üzere, şimdilik hoşçakalın Hikmet Bey ayaklarınıza sağlık evimize gelerek bizi onore ettiniz."

Böylelikle bir aile buluşmasının daha sonlanmasıyla herkes dağılmıştı...

Yavuz: "Kenan, seninle biraz konuşabilir miyiz?"

Kenan abisinden böyle bir şeyi beklemiyordu ve onunla konuşmak mı bunu da asla istemiyordu ama mecburen kabul etti.

Kenan: "Tabii abi konu nedir?"

Yavuz: "Bahçeye geçelim mi?"

Bahçeye geçmişlerdi. Kenan beklentiyle abisine bakıyordu acaba ne söyleyecek diye düşünürken Yavuz konuya girdi.

Yavuz: "Bak sana ilk ve son kez soracağım, bana karşı dürüst olmanı öneririm yoksa sonuçlarına en iyi şekilde katlanırsın, katlanman için elimden geleni yaparım."

Kenan: "Bu pek konuşmaya benzemedi, beni tehdit ediyorsun gibime geliyor şu an ve bu gereksiz tehdidin sebebini de anlamış değilim."

Yavuz: "Beni sınama Kenan! Senin Süreyya ile derdin ne? Ne ima etmeye çalışıyorsan ya da her ne yapmak istiyorsan bundan vazgeç! Benden sana tavsiye! Bir daha ki sefere seni uyarmam anlaşıldı mı?"

Kenan: "Süreyya ile bir derdim yok, sadece onu tanımaya çalışıyorum. O çok güzel ve akıllı bir kadın. Dikkatimi çekti, o yüzden de ailemize gireceği için onu tanımak istedim. Bunun nesi yanlış?"

Yavuz hiç düşünmeden hareket etti ve kardeşinin boğazına yapıştı. Gözleri kocaman açılan Kenan ise şok olmuştu.

Yavuz: "Ona karşı daha dikkatli olacaksın! Söylediklerine de ayrıca dikkat edeceksin. Onun güzelliği seni ilgilendirmez! Bana çok yanlış şeyler düşündürüyorsun bu sözlerinle haberin olsun! Gözüm üzerinde beni iyice anladın mı?"

Kenan nefes almakta zorlanıyordu ama elinde olmadan da gülümsemişti ve bu gülümsemesi ona pahalıya patlayacaktı. Tahmin ettiği gibi Yavuz sıktığı boğazını bırakmış ama aynı anda da çenesine yumruğunu yapıştırmıştı. Sendeleyerek yere düşen Kenan ise bundan zevk alıyormuş gibi bakıyordu. Yavuz' un daha da delirmesine neden oldu ve karnına sert bir tekme yedi. O sırada Halim Bey sesleri duyarak bahçeye gitti.

Halim: "Neler oluyor burada? Yavuz, Kenan derhal durun!"

Kenan: "Bir şey olduğu yok baba her zamanki şeyler görmüyor musun?"

Babası hiddetlenerek neler olduğunu bile öğrenemeden sadece Kenan' a ilerleyip suratına yumruk attı. Bu durumdan keyif alan Yavuz; "Baba ben hallediyorum, sen kendini yorma!" Diyerek pişkin ve kibirli bir ifadeyle kardeşine baktı.

Kenan ise aldığı darbeyle yanan canının acısını görmezden gelerek ayaklanmıştı. Babasına ve abisine onun cellatlarıymış gibi bakıyordu. Asla değişmeyen aynı durumu yine yaşıyordu. Babası sorgusuz sualsiz Yavuz' un tarafını tutuyordu. Son bir umutla;

Kenan: "Neden bana vurduğunu sormayacak mısın? Belki de ben haklıyımdır, ne olduğunu bilmeden saldırıya geçmenden nefret ediyorum! İkiniz de aynısınız!" Diye bağırıyordu haklı bir isyanla, ama onun isyanı kimsenin umurunda değildi.

Halim: "Yavuz ne yapıyorsa haklıdır! Sen kimsin ki bizi sorguluyorsun köpek! Konuşmaya hakkın olduğunu mu sanıyorsun? Hadsiz! Ne dersin eski günleri yad etmek ister misin?"

Gözleri fıldır fıldır garip bir neşeyle bakıyordu babası Kenan' a, Kenan ise eski günleri yad etmek derken, ne demek istediğini tam olarak anlamıştı. Mahzene kapatılmak ve orada işkence çekmek demekti bu! Bunu hala yaşıyor olduğu gerçeği ruhunu yavaş yavaş öldürüyordu.

Kenan: "Özür dilerim! İkinizden de! Bir daha böyle bir şey yaşanmayacak! Abi beni affeder misin lütfen!"

Halim: "Şuna bak haysiyetsiz köpek! Ödü bokuna karıştı hemen biraz cesur ol lan it!!"

Halim: "Oğlum bu pısırık it, ortalığı karıştıracak bir şey yapmasın!"

Yavuz: "Tamam baba bence bu kadarı ona yetti. Gerisini ben hallederim. Bence beni gayet iyi anladı! Eğer öyle bir şeye cesaret ederse ki o cesaret, onda yok o zaman cezasını kendi ellerimle veririm sen merak etme!" Diyerek, kardeşine son bir kez baktı ve babasını da alarak içeriye geçti.

Orada öylece dikilmeye devam eden Kenan bakışlarını yukarıya kaldırdığında ayrı ayrı pencerelerden, ona bakan iki yaşlı gözle karşılaştı. Biri annesi diğeri de kardeşiydi! Her şeyi görmüş ve duymuşlardı her zamanki gibi ama ona yardım etmemişler, edememişlerdi. Bu yaşananlara bir gün son verecekti ve o gün çok yakındı!

Yavuz, yaşadığı gerginliği ve kardeşinin üzerine sıçrattığı pisliği temizlemek için meclise gitmeliydi. Bu gece zaten gidecekti, önceden planlandığı gibi ama Kenan' ın ona yaşattığı şeyden sonra müptelası olduğu mecliste olmak istedi. Kenan ise tetikteydi, abisini izliyordu gizlice ve onun evden çıkacağını anladığında ondan önce yine saklandı arabasına.

11' ler Meclisi

Aramızda enerjisi kirli olanların olduğunu görüyorum! Bu hiç hoş değil, önce gidin temizlenin siz ikiniz, fa ve mi gidin! Yavuz, hemen harekete geçmiş, odaya gitmiş ve onun için hazırlanan küvette iki tane küçük kız tarafından kirinden arınmak için temizleniyordu. Ayinleri hep aynı şekilde başlıyordu her defasında başka bir bakirenin kanını içerek ayine başladılar! Sonrasında birbirlerine en büyük arzularından bahsettiler! Hepsi de kötülük ve canilik barındıran arzulardı. Bir daha ki sefere bu arzuları gerçekleştireceklerdi. Yavuzun en büyük arzusu Süreyya' ya yapacağı şeylerdi ama bunu burada dile getiremezdi. Çünkü burada dile getirilen her şey anında yerine getirilirdi ve bu Süreyya' nın sadece kendine kalmasına büyük engel olurdu. Yavuz birlik içinde kurulan bu meclise ne kadar bağlı olsa da bir noktada kendi bencilliğinin önüne geçemiyordu. Ortak alana 11 tane 9 yaşlarında neredeyse her milletten kız çocuklarını çıplak bir halde getirmişlerdi. Çocukların gözleri bağlıydı, çıt çıkarmıyorlardı. "Seçin lütfen" dedi bir ses. "Herkes bir seçim yapsın!" Herkes seçimini yapmıştı. "Şimdi herkes seçtiği çocukla odasına gitsin! Serbest çalışma yapılacak bu gece! Bir saatiniz var, unutmayın!" Diyerek kendisi de kalan çocuğu aldı ve gitti. Kenan ise yeterince bilgi toplamıştı hatta bu sefer meclisin başı gibi görünen kişiyi de görüntülemişti.

Cumartesi &Süreyya& Yavuz& Söz

Süreyya, bir gece önce erkenden yatmış, kendini dinlendirmişti. Sabah uyandığında ise bugün sözleneceğine hala inanamıyordu. Telefonuna baktı, Yavuz' dan gelen sevgi dolu mesajlar vardı. Hepsine cevap verdi. Elbisesini sipariş etmişti, bugün alacaktı. Ancak yetişiyordu, çünkü son anda olmuştu. Zaten hayatında her şey son anda oluyordu. Üniversite sınavına son gün başvurmuştu. Kazandığı okulu son gün öğrenmişti. Paris' e gideceğini yine son gün sayılacak şekilde öğrenmişti. Onun hayatı böyleydi artık buna alıştığından bu tarz son dakika işleri onu şaşırtmıyordu. Kuaföründen randevusunu da son ana ayarlayabilmişti. Kaç gündür evde devam eden kaostan bahsetmek bile istemiyordu. Annesi, iki ayağımı bir pabuca geçirdiniz diyerek, söylenmeye başlamış, bu modundan da hala çıkamamıştı. Aynı hareketlilik Cebesoy ailesinde de vardı. Yemekler ve ikramlar için Hikmet Bey, özel bir restoranla anlaşmış hatta servis için de yine özel garsonlar ayarlamıştı. Ama Münevver Hanım, yine de yapacak bir sürü şey bulmuştu. Bu süreçte atölyesi ile ilgilenememişti. Bugünden sonra tamamen ona odaklanacaktı. Yoğun bir gün daha onu bekliyordu. Evden gelen seslerden anladığı tam olarak buydu. Göktuğ'un, bugün çizim kursu vardı o yüzden Serra biraz geç gelecekti. Leyla ise muhtemelen ya gelmişti ya da gelmek üzereydi. Günün nasıl bu kadar hızlı geçtiğine şaşırarak, kuaförden eve dönüyordu. Akşam olmak üzereydi, gerçekten çok gergindi. İyi bir kahveye ve kızlara ihtiyacı vardı. Önceden konuşmuş erken gelmelerini istemişti zaten hepsi dünden razıydı. Eve gittiğinde oradaydılar. Esma mutfakta herkes için espresso hazırlıyordu. Kahvelerle beraber Süreyya' nın terasına çıktılar.

Serra: "Yine mi gizli operasyon Leyla?" Demişti gülerek, Leyla ise ellerini havaya kaldırarak;

Leyla: "Teslim oluyorum demek isterdim ama bu defa fikir Süreyya' nın!"

Esma: "Siz neden bahsediyorsunuz?"

Süreyya: "Neden olacak geçen sefer, gizlice buraya kaçmıştık yine de ondan bahsediyorlar."

Esma: "Eee bunun nesi garip diyecekti ki o an anladı, Münevver teyzem ya hepinizi ele geçirdi değil mi o gün?" Gülüyordu.

Leyla: "Bazı şeyler hiç değişmiyor hayatım! Aynı tas aynı hamam yani." Dedi gülerek,

Güniz: "Olsun Münevver teyzeme laf yok! Her eve onun gibi bir komutan lazım!"

Serra: "Aaa nereden bildin ki sen, bizde o gün öyle demiştik. Resmen komutan edasıyla emir eri yaptı bizi!"

Leyla: "Bu sefer ne içiyoruz kızlar, hadi annem birazdan yokluğumuzu anlar."

Süreyya: "Şuna bak ya gören de müptela sanacak!"

Leyla: "Ne var yani, güzel oluyor böyle keyifli sizinle kaçamak yapmak. Eğleniyorum işte, Zeynep de gelip basabilir bizi her an söyleyeyim."

Süreyya: "Bassın benim tütülü tatlım!"

Esma: "Bugün hangi renk tütüşünü giydi acaba?"

Leyla: "Daha giydirmedim, birazdan değiştireceğim üstünü. Beyaz olsunmuş, gelin olacakmış teyzesi gibi asla başka renk giymezmiş, bütün gün deli etti beni! Yedekli geldim düşünün yani! Bir şey olursa kıyameti koparır, ortalığı ayağa kaldırır diye önlem aldım."

Süreyya: "Annelik zor zanaat! Koparır valla cadı!"

Leyla: "Seni de göreceğiz hanımefendi! Öyle boş boş ahkam kesersin şimdi."

Nedense Leyla' nın bu söylediği, Süreyya' yı etkilemişti. Gerçekten anne olacak mıydı? O günleri hiç yakınmış gibi hissedemiyordu.

Güniz: "Olur olur, çok da güzel anne olur benim arkadaşımdan."

Esma, Süreyya' nın dalgın, ya da keyifsiz olduğunu sezmişti. Hangisiydi tam emin değildi ama çok iyi görünmüyordu. Sanki bir şeyi düşünürken ona takılıp kalmış cevabını bulamamışta hala arayan bir hali vardı.

Serra: "Ceren nerede kızlar, niye hala gelmedi?"

Güniz: "Yoldaymış, işi vardı bugün gecikeceğini söylemişti."

Süreyya: "Esma, sence biz dışarıdan nasıl görünüyoruz?"

Süreyya pat diye söylemişti, hiç düşünmeden ağzından bir anda çıkmıştı sorusu, ona dönen bakışları fark ettiğinde sesli dile getirdiğini de anladı. Artık çok geçti çıkmıştı ağzından bir kere. Halbuki o kafasında tekrar ediyordu bunu, henüz sormaya cesareti yoktu.

Esma: "Nasıl yani canım? Biz derken Yavuz' la ikinizi mi kast ediyorsun?"

Süreyya: "Evet, aslında sadece sana sormuş oldum ama hepinizin düşüncesini merak ediyorum?"

Serra: "Öyleyse ben cevaplamak isterim, çok güzel bir çiftsiniz. Gerçekten sizi çok yakıştırıyorum canım. Yavuz sana öyle bir bakıyor ki, tam tarif edemiyorum şu an ama" derken devamını getiremedi. Esma araya girmişti ama o da Süreyya gibi iradesi dışında aklından geçeni pat diye söyleyivermişti.

Esma: "Değerli, çok ama çok değerli bir elmasmışsın gibi bakıyor!"

Bir anda herkes ona dönmüştü. Ama bunun iyi mi yoksa kötü mü olduğundan emin olamadan devam etmesini bekler gibi baktılar! Esma ve Süreyya' nın bakışları birbirine kilitlenmişti. Esma söylediği şeyden pişmanlık duymuştu anında, Süreyya ise Esma' dan tam olarak böyle bir cevap geleceğini biliyormuş gibiydi.

Leyla: "Ne demek istiyorsun Esma? Yani tam olarak anlayamadım da, sen şimdi iyi bir şey mi söyledin?"

Güniz: "Tabii ki öyle söyledi. Başka ne söyleyecek ki."

Süreyya, kendi karışıklığını çözmeye çalışırken, herkesin kafasını da karıştığının farkındaydı. Doğal olarak anlamaya çalışıyorlardı.

Süreyya: "O zaman şöyle bir soru daha sormak istiyorum. Esma ve Mahir nasıl görünüyorlar?"

Şu an belki de çok yanlış bir şey yapıyordu. Aslında, nereye varmak istediğinden emindi ama varmak için denediği yoldan emin değildi. Diğerleri belki de kıyasladığını düşünecekti ama öyle olmadığını Esma biliyordu. Yine ilk Serra atlamıştı. Sanki sözlü sınav vardı da birinci olmak için çabalayan hırslı kız çocuğu gibiydi bugün.

Serra: ''Aşık! Yani aşık gibi görünüyorlar.''

Güniz: ''Aşıklar tabii ya, buram buram kokusu geliyor. Esma, sen şimdi bu aşka özel kokuda yaparsın.'' Dedi gülerek, Güniz durumun ne kadar ciddi olduğunu henüz fark edemeyerek,

Leyla: ''Hım dedi sesli bir şekilde, kardeşiyle geçmişte yaptıkları konuşmayı hatırlayarak, şimdi anlaşıldı derdin. Yine ona takıldın değil mi?''

Süreyya: ''Takılmak? Sence bu o kadar basit mi? Neden beni anlamıyorsun ki Leyla? Herkesten önce senin beni anlaman gerekmez mi?" Bir tık fazla çıkışmıştı kardeşine sanki ama söylediği kelime tepesini attırmıştı bir anda işte.

Leyla kardeşinin gerginliğini, heyecanını anlıyordu ama bu kadarı biraz fazla gibi gelmişti bunu ona da söyledi.

Leyla: "Sence de bu kadar tepki göstermen biraz fazla değil mi Süreyya? Şimdi mi aklına geldi bunu sorgulamak! Sözleniyorsun bu gece! Farkında mısın, ha yok değilsen de farkına var artık!"

Esma: "Leyla, biraz sakin mi olsak, yani tabii ki sorgulayabilir, ne olmuş sözü varsa emin değilse değildir ya da şu an tam olarak ne hissettiğini bırakalım da Süreyya anlatsın canım gerilmeden olmaz mı?"

Leyla: "Ben mi gerdim ortamı yani? Baksana bir saattir öylece düşünüp duruyor, çıktı yine ortaya psikopat tarafın hayır olsun!"

Süreyya bir anda sakinleşmişti. Sadece içinden geçenleri söylemek istiyordu. Belki onlarla konuşmanın ona iyi geleceğini düşünerek, yapmak istemişti bunu ama amacı kimseyi kırmak ya da tartışmak değildi. Bunu görebilmelerini istiyordu. Kendini açıklama ihtiyacı duymadan görsünler anlasınlar istiyordu. Çünkü onlar en yakınlarıydı, en sevdikleriydi. Sorgusuz süalsiz yanında olmalarını istemek çok muydu? Bunları düşünürken de konuşmaya başladı içindekileri dökmeye ihtiyacı vardı.

Süreyya: "Biliyor musunuz, aslında ben de size bakınca aşık bir çift görüyorum. Hem de ne aşık! Öyle doğalsınız ki, insan sizde ki o gelişi güzel halde yaşanan aşka imreniyor. Kendiliğinden olan şeyleri çok severim bilirsiniz. Benim de öyle olacak sanıyordum. Öyle de oldu gibi ama olmamış hissi niye hala içimde ben de bilmiyorum. Anlayamıyorum, sanki olduğum yere kendiliğimden gelmiş gibi değil de öyleymiş gibi gösterildiğine inandırılmışım. Ben, kendimi aşık olmuş gibi değil de teslim olmuş gibi hissediyorum. Bilmiyorum işte tam olarak açıklayamıyorum. Size tüm kalbimle açılıyorum şuan lütfen beni yanlış anlamayın! Yargılamayın da! Çünkü ben kimseyi hiçbirinizi hiçbir zaman yargılamadım.

Hepsi de Süreyya' yı pür dikkat dinliyordu. Üzülmüşlerdi haline, ister istemez. Haklıydı o kimseyi yargılamazdı. Her zaman yanlarında olmuştu. Haklı ya da haksız, doğru ya da yanlış sorgulamadan hep yanlarındaydı... ilk farkına varan Leyla olmuştu.

Leyla: "Özür dilerim kardeşim! Anlamadan, dinlemeden sana kendini anlatmana müsaade etmeden konuştuğum için!" Dedi ve kardeşine sarılmak istedi o an sarıldı da.

Süreyya: "Ben de özür dilerim Leyla, biraz sert çıkmış olabilirim ama bunun seninle ilgisi yok. Biliyorum, hepinizin benim iyiliğimi düşündüğünü biliyorum. Belki de geç kalmış bir konuşmayı gerçekleştiriyorum şu an bilmiyorum ama ne hissediyorsam onu paylaşmak istemiştim sadece.''

Leyla: "Hayır, sen haklısın Süreyya, bana o gün de anlatmaya çalışmıştın aslında ama ben olayın farkına varamadım, seni anlayamadım ve gerekli konuşmayı bana açıldığında yapsaydık şu an böyle olmazdık. Üzgünüm kardeşim."

Esma: "Ne olmuştu Leyla, o zaman ne konuşmuştunuz?"

Leyla: "Evlenmek için illa ki aşık mı olmak gerek demişti. Sorguladığı buydu. Bende Serra da aşkın çok da önemli olmadığını hatta Serra' nın abime sonradan aşık olduğunu konuşmuştuk."

Esma: "Anlıyorum, evet sizin söylediğiniz de çok yanlış bir şey değilmiş ama önemli olan soru o değil aslında, önemli olan Süreyya' nın böyle hissetmesine sebep olan gerçek nedenin ne olduğu?"

Güniz: "Herkes kendince haklı sayılır. Bence mesele, Süreyya' nın gerçekten evli olmaya hazır hissedip hissetmemesi. Hepimiz biliyoruz, Süreyya öyle bir an önce evleneyim, yuvam olsun çocuklarım olsun diye düşünen biri değil. Bu dediğim yanlış anlaşılmasın sakın. Süreyya özelinde konuşuyorum. Ama Allah aşkına, hepimiz onu tanıyoruz. Sevmez ki böyle şeyleri, şaşalı düğünler, abartı kıyafetler, kına geceleri, fotoğraf çekimleri vs vs ... Bu böyle devam eder. Çok gereksiz bulmaz mısın sen bunları Süreyya? Sen her zaman sadelikten yanasın. Ne bileyim mesela bir gün yine böyle bir konudan bahsettiğimiz de bana, 2 tane siyah beyaz düğün fotoğrafımız olsa yeter demiştin. Öyle 3 gelinlik giymek ne büyük abartı derdin. Kısaca ben evleneceksem, evlenmek için evlenmem derdin. Öyle kendiliğinden, öyle içten öyle samimi olmalı ki bana hiçbir şey düşündürmemeli, o kişi dışında herşey teferrruat olmalı derdin. Ben de aynı şekilde ona öyle hissettirmeliyim, aynı duygularla aynı bağ ile birbirine karışan iki ruh olmalı derdin. O zaman bu söylediğinden çok etkilenmiştim biliyor musun? Kendini buna öyle inandırmıştın ki senin inancın bir anda benim de inancım olmuştu. O yüzden seni gerçekten anlamaya çalışıyorum. Belki bu söylediğimden dolayı, bana tepki göstereceksiniz ama yine de söyleyeceğim. Hiçbir şey için geç kalmadın! Şimdi şu an bu işi burada durdurabilir ve sonrasına da zamanla bakabilirsin. Her ne karar verirsen ver ben yanında olacağım. Kendi adıma bunları söyleyebilirim."

Esma: "Hatırlıyorum, küçükken ben büyüyünce gelinlik giyeceğiz evleneceğiz ne güzel dediğimde Güniz de onaylar gibi konuşurdu ama Süreyya hiçbir zaman kabul etmezdi. Yani onun evlenmek gibi bir hayali yoktu. Hepimizin farklı farklı hayallerimiz vardı ama bunların içinde evlenmek de olurdu. Sen hariç hatırlıyor musun?"

Süreyya iki arkadaşına da sevgi dolu bakıyordu. Onu gerçekten iyi tanıyorlardı. Hatta, herkes bunları duyunca gülümsemişti.

Leyla: "Ben de hatırlıyorum. Biz süslenip, annelerimizin gelinliklerini ayakkabılarını giyerken Süreyya çizim yapardı. Hem de ne çizim bizim için gelinlik çizerdi."

Herkes hatırladıklarıyla beraber kahkaha atmaya başlamıştı.

Esma: "Gülmeyin ama o yaşta bile çizdikleri gayet güzel değil miydi?"

Güniz: "Sen ne diyorsun acayip güzellerdi. Mesela seninki gözümün önüne geldi şu an hatırlıyor musun Esma? Pespembe bir şeydi senin ki balon etek böyle kabarık, pamuk şeker gibi gezecektin ortada!"

Esma : "Aman ne olmuş yani, çocukken pembeyi çok severdim. Zaten o yüzden öyle yapmıştı! Hem ben, o çizimi hala saklıyorum." Dedi mahcup ve muzip bir halde.

Süreyya: "Pembeyi hala seviyorsun! Cidden mi saklıyor musun? İnanamıyorum. Bana göstersene bir gün..." Çok heyecanlanmıştı, mutlu da olmuştu.

Esma: "Herhalde saklıyorum ne sandın! İlk gelinliğim o benim."

Herkes gülüyordu. O gergin ve belirsiz ifadelerin yerinde şimdi gülümsemeler vardı. Süreyya ne yapacaksa, buna kendisi karar verecekti. Herkesin yanında olduğunu, onu sevdiklerini biliyordu. Bunları bilmek, ona güç veriyordu.

Annesinin bahçeden gelen sesiyle herkes irkildi;

''Sanırsın, hepsi kraliyet ailesinin Leydileri, şunlara bak beş çayına mı toplandınız hanımlar hayırdır? Hepiniz birden ortadan kayboldunuz! Şimdi keyif yapma zamanı mı Süreyya hadi neyse de kız Leyla sen ne yapıyorsun orada hım bak beni getirtmeyin oraya hazır hepiniz bir aradayken elime bir alırım sizi! Kızlar, kime diyorum ben hemen aşağıya gelin bakayım! Güniz Hanım, annenler geldi sen ortada yoksun! Serra, sana bir iş vermiştim onu ne yaptın sen bakayım oldu mu o tamam mı? Ah ah misafirler birazdan gelecek kız kime diyorum ses versenize."

Leyla: "Geliyoruz hemen anne."

"Zahmet olacak! Leyla hanım!!!"

Esma: "Münevver sultan gerçekten kızmış."

Güniz: "Ay sanki annemleri daha yarım saat önce görmemişim, yanlarından geliyorum yahu! Yan evden hem de!"

Kıkır kıkır kıkırdadılar, korkudan kahkahaya geçemedi gülüşleri neme lazım Münevver sultanın ne yapacağı belli olmazdı.

Leyla: "Valla o değil de, yine olan bana olacak, Serra gelini ona bir şey diyemiyor, ee Süreyya da bu gece onun gecesi malum ona da bir şey diyemez. Zaten kabak benim başıma patlamasa şaşardım!"

Serra: "Kızmaz olur mu baksana verdiği işi soruyor oradan beri, unutmamış! Mızmızlanma Leyla hiç boşuna."

Esma: "Hadi biz gidelim de daha fazla bunalmasın Münevver teyze. Süreyya sen ne yapacaksın?"

Aslında, sen ne düşünüyorsun, Yavuz konusunda ne yapacaksın demek istemişti. Git konuş o geceki meseleyi diye arkadaşını sarsmak istiyordu ama Mahir' e de söz vermişti tekrar konuyu açmayacaktı, hem yalnız da değillerdi. Sustu mecburen ama susmak hiç bu kadar can sıkıcı olmamıştı daha önce!

Süreyya: "Hadi madem hanımlar, saadetimiz buraya kadarmış! Ben üzerimi değiştireyim, gelirim."

Dediğinde, Esma üzülmüştü. Evet, cidden üzülmüştü! Göz göre göre bu halde olmasına rağmen hiçbir şey yapmıyor oluşu onu deli ediyordu. Onun da içine sinmeyen şeyler vardı işte! Neden farkına varamıyordu ki!

Süreyya dışında herkes aşağıya inmişti. Esma, Mahir' le az önce yukarıda olanları konuşup konuşmamak konusunda ise kararsızdı. Süreyya ise, tüm endişesine rağmen hazırlanmaya devam ediyordu. Misafirler gelmişti, herkes salonda oturmuş sohbet ediyordu. Barlas da davet edilmişti. Her şey olması gerektiği gibi ilerliyordu. Halim Bey, sonunda o ana gelmiş ve Süreyya' yı babasından istemişti. Yüzükler takılmış ve herkes Yavuz ve Süreyya' yı tebrik etmişti. Süreyya daha fazla dayanamadı ve sormaya karar verdi. Esma' nın gözü Süreyya' nın üzerindeydi. Aslında sadece onun değil yukarıda Süreyya' nın içindekileri anlattığı herkes onun bu sükunetinin altından her an bir şey çıkma ihtimali ile biraz da olsa tetikteydi. O sırada,

Yavuz, elindeki yüzüğe bakıyordu sonunda diyordu içinden sonunda Süreyya benim oldu. Hiç uzatmadan düğün gününü de organize edecekti. Artık sabrı kalmamıştı. Zevkten deliye dönmüştü. Kendini zor tutuyordu. Şimdi şu an Süreyya' yı alıp götürmek herkesten uzaklaştırmak ve sadece ona ait olmasını istiyordu.

''Yavuz, benimle bahçeye gelir misin?"

"Tabii hayatım, bir sorun mu var?"

"Seninle konuşmak istediğim önemli bir şey var."

Yavuz'un az önce hissettiği zevk yerini, endişeye bırakmıştı. Çünkü Süreyya' nın yüzündeki ifadeden hiç hoşlanmamıştı. Zevkinin doruğunda, bu şekilde davranmasından nefret etti. Tek düşündüğü kendi zevkiydi.

"Seni dinliyorum hayatım, bu kadar önemli olan nedir?"

Süreyya, alacağı cevabın ne olmasını beklediğini bilmiyordu. Ya da Yavuz' un cevabının her ne olursa, onda yapacağı etkiyi de. Bir bilinmezliğin içinde buldu kendini, ne yapıyordu böyle elindeki parıldayan yüzüğe baktı. Gerginliği, sanki tüm bahçeyi sarmıştı, Yavuz' a ulaştığının da gayet farkındaydı. Vazgeçmeyi düşündü, sonra vazgeçişinden de vazgeçti. Süreyya lafı dolandırmadan direkt konuya girdi. Başka türlüsünü beceremeyecekti.

Yavuz ise, onda ki garip kararsızlığı gördü. İliklerine kadar korku hissetti. Evet, hissettiği buydu korku! İlk kez hissettiği bu duygu ona çok yabancıydı. Karşısında dimdik duran kendisi ile yaptığı mücadeleden galip çıkan Süreyya' ya korkuyla bakıyordu. Korktuğu neydi peki? Korku duygusunun kendisi mi yoksa bu duyguyu ilk defa ona hissettiren Süreyya' nın ta kendisi miydi?

"Sana bir kere soracağım Yavuz, bana karşı dürüst olmanı bekliyorum. Eğer samimiyetine inanmazsam, dedi elini göstererek bu yüzüğü takmayacağım! O yüzden bana doğruyu söyle, O gün, ben hala Paris' teyken, dönmeden kısa süre önce beni görmeye geldiğin en son günden bir gece önce neredeydin?"

Kahretsin Esma! Seni sürtük sen bittin! Şüphemde haklıydım, anlatmış ve beni görmüş! Siktir! Ben nasıl böyle bir hata yapmıştım! Allahtan, ne yapacağımı o zamanlar düşünmüş ve önlemimi almıştım! Yine de bu olanlar sinirlenmeme engel değildi.

Esma Süreyya ve yavuzu dışarı çıkarken görmüştü. Hiç hayra alamet değildi, arkadaşını tanıyordu eğer o geceyi sormuyorsa adı da Esma değildi. Sormazsa, kendini hiç affetmeyecekti ve içindeki o buz gibi soğuklukla Yavuz' un yanında asla olamazdı. İşler karışabilirdi! Yanına gitmek istedi, Mahir' in gözü ise Esma' daydı. Onu çok endişelendiren bir şeylerin döndüğünün farkındaydı. O da, ikisini çıkarken görmüştü. Barlas ise, her şeyin farkındaydı. Havadaki gerilimin dozu elle tutulur gibiydi. İçinden işler çok fena karışacak dedi ve bunu sadece kendisinin söylemediğini de biliyordu. Herkesin hamlesini yapmasını izliyor ve bekliyordu. Diğer yanda ise Kenan pusudaydı!

Esma dayanamadı ilk hareket ondan gelmişti, Mahir' e bakmasına gerek bile yoktu o da peşinden gelecekti biliyordu. Bahçenin girişine kadar gitti, Mahir de yanına gitti.

"Neler oluyor?"

"Süreyya, ona soracak! Mahir her şey berbat olacak gibi hissediyorum."

"Neden? Çünkü, Süreyya ona aşık değil!"

"Nasıl yani?"

"Nasılı masılı yok, değil işte biliyorum. Kararsız şuan her şey olabilir! Bana elle tutulur bir şey bulduğunu söyle lütfen!"

"Yok, elle tutulur bir şey mi bilmiyorum ama Esma o geceye ve otele dair görüntülerde kopukluklar var. Daha net bir şey bulana kadar sana söylememeye karar vermiştim ama sen şuan beni ciddi ciddi endişelendiriyorsun!"

"Kahretsin!"

Kenan ise başka bir tarafa yönelmiş, mutfak kapısından bahçeye çıkmış film seyreder gibi olan biteni izliyor ve anlamaya çalışıyordu! Abisi olabilecekler konusunda gelmeden önce onları uyarmıştı. Ama şu an yaşanan şeyin o uyarıyla mı yoksa başka bir şeyle mi ilgili olup olmadığını bilmiyordu.

Süreyya, yavuza yıkılmış bir halde baktı! Cevabı çok net ve hemen olmalıydı! Ama Yavuz ilk defa karşısında düşünüyordu! Gerçek miydi bu?

"Sen ciddi misin? Sen şu an benim karşımda düşünüyor musun Yavuz! Sana 10 yıl öncesini sormuyorum! Zaman mı kazanıyorsun, senin derdin ne kahretsin! Doğru muydu yani, neden hala konuşmuyorsun çok basit bir soru soru sordum sana ama sen bana cevap vermek yerine düşünüyor musun? Neyi düşünüyorsun , bana cevap ver Yavuz o gece neredeydin?"

"Süreyya, biraz sakin olur musun? Neler olduğunu anlamaya çalışıyorum sadece, sen beni tam olarak ne ile itham ediyorsun? Hem de en mutlu olduğumuz hayatlarımızı birleştirmek için attığımız bu ilk adımın hemen sonrasında! Ne yapıyorsun sen şuan!"

"Ne mi yapıyorum! Hala bana ne yaptığımı mı soruyorsun! Soruma cevap vermeni istiyorum Yavuz! Benim ne yaptığım belli, ama seninkini bilmiyorum! Bekliyorum, hala bekliyorken bana kelime oyunu yapmak yerine derhal cevap versen iyi olacak! Yoksa bu iş biter!"

Esma ve mahir her şeyi duymuştu!

"Haklıydım! Gördüğüm oydu, biliyordum! Süreyya' nın yanına gitmeliyim."

"Dur Esma, bekle şimdi değil! Daha işleri bitmedi."

Kenan, farkında değildi ama Yavuz'un görüş açısına çoktan girmişti bile, en büyük delili de o olacaktı. Kenan, hep bir kozdu aslında Yavuz bunun olabileceğini düşünmüştü daha önce Esma' dan şüphelendiği için ve önlemini de almıştı! ! Sadece Süreyya' ya bunu yapması için izin veriyordu. Bunu sadece kendisi biliyordu, çünkü Yavuz öyle biriydi. Onunla oynuyordu. En başından beri, nasıl oynadıysa onunla oynamaya devam ediyordu! Kenan bu oyuna dahil olmaktan ve kullanılmaktan en başında nefret etmişti ama bunu yapmaya mecburdu.

Bu sırada Süreyya, hiç sakin değildi ve başından beri bağırıyordu. Artık izleyicileri yalnızca birbirinden habersiz olan, Esma, Mahir, Barlas ve Kenan değildi. Hemen hemen herkes, onları izliyordu. Müdahale edemiyorlardı çünkü herkes şoktaydı! Yavuz ise, bundan zevk alıyordu, herkesin duyması onu çok eğlendiriyordu! Süreyya' nın performansına bayılmıştı! O yüzden çileden çıkana kadar bekliyordu, bile isteye damarına basıyor, cevap vermiyor, sabrını zorluyor merak ediyordu. O yüzüğü çıkarıp yüzüne fırlatmasını bekledikten, sonra mı yoksa çıkarmadan mı açıklasa tek düşündüğü buydu!

Mahir ise sinirlenmeye başlamıştı, herkes onları izlerken hala susuyor oluşu ve bunun karşısında Süreyya' nın öfkesini ve çaresizliğini görüyor olmaktan son derece rahatsız olmuş ve üzülmüştü. Yavuz' un bunu görmüyor olduğuna da asla inanmıyordu.

Mahir: "Ne yapıyor bu! Herkes burada görmüyor mu, neyin peşinde bu hasta adam!"

Esma: "Herkes bakıyor, Mahir bir şey yapmamız lazım, Süreyya' ya baksana çok kötü oldu! Ben gidiyorum."

Mahir: "Karışma Esma! Diyerek, kolundan tuttu. Şimdi değil, bırak ne olursa olsun kendileri halletmeli. Sence ben de gidip onun ağzını burnunu dağıtmak istemiyor muyum? Ahmet'e bak, sence o nasıl tutuyor kendini! Hikmet amcaya bak!"

Esma, panik içinde etrafını inceledi. Mahir haklıydı.

Yavuz, kozlarının hepsinin olaya şahitlik ettiğinden emin olduktan sonra, konuşmaya karar verdi! Bu sırada da Süreyya'nın delirmesini bekledi. Süreyya herkesin şaşkınlık dolu bakışları arasında yüzüğünü çıkardı.

"Bitti bu iş! Senden nefret ediyorum! Beni aldatmış olmana inanamıyorum! İğreniyorum senden! Hala cevap vermiyorsun, çünkü verecek cevabın yok! Defol seni asla görmek istemiyorum!" Diye, sinirden ne kadar bağırdığının farkında olmadan yüzüğü Yavuz' un suratına fırlattı!

Çok heyecanlıydı, oyun, oyuncular, izleyiciler sahne! Her şey mükemmeldi. Süreyya köpeği olacaktı. Alacağı cevaptan sonra, köpek gibi pişman olacaktı! Şimdi oyununu sahneye koyma sırası ondaydı!

"Biliyor musun Süreyya, bu yaptığından dolayı çok pişman olacaksın! Beni ne kadar kırdığının farkında değilsin, sana bu kadar aşıkken ve değer veriyorken benden nasıl şüphelenirsin! Nasıl benimle bu şekilde konuşursun! En önemlisi de yere eğilmişti, yüzüğü eline aldı daha bir saat önce takılan birbirimize söz verdiğimiz bu yüzüğe anlam katan sevgime ve bana nasıl saygısızlık yaparsın!"

"Çok geç artık! Seni dinlemeyeceğim! Git buradan, defol!" Diyerek, kendisi de gitmek üzere harekete geçmişti ki o sırada Yavuz bileğine öyle sıkı yapışmıştı ki! Süreyya, Yavuz' un ona kenetlenen ellerine odaklandı. Yavuz' un ise, onu bırakmaya hiç niyeti yoktu ve canını bilerek yakıyordu.

"Dinleyeceksin! O gece ben ailemle birlikteydim! İstanbul' da! Buyur git sor, hepsi orada tam olarak nerede olduğumuzu, ne yaptığımızı git sor! Bir değil sana 4 kişiyi sunuyorum delil için!"

Kolunu bırakmamıştı! Duyduklarının şaşkınlığı ile kolunun acısı arasında bir yerde sıkışan Süreyya, ne kımıldayabiliyor ne de konuşabiliyordu. Herkes, her şeyi çok net görüyor ve şahit oluyordu! Esma ve Güniz birbirlerine bakıyorlardı.

Güniz: "Esma, eğer Yavuz Süreyya' nın bileğini hemen bırakmazsa birazdan bambaşka şeyler olacak." Endişeli bir şekilde konuşmuştu.

Esma: "Farkındayım! Delireceğim yeter artık!" Diyerek, onlara doğru gitmeye başladı ama aynı anda Ahmet ve Mahir de onlara doğru yönelmişti. İkisinin de kenetlendiği tek bir nokta vardı! Yavuz'un sımsıkı tuttuğu bilek!

Barlas ve Kenan da artık yerinde değildi. İkisi de, Süreyya ve Yavuz'un yanına gitmişti.

Abisi yapıştı önce Yavuz'un koluna ve "bırak onu" diye kükredi resmen! Süreyya, hala kımıldamıyordu!

Mahir, diğer yandan "Yavuz hemen bırak onu dedi!" Ama Yavuz ne bıraktı ne de konuştu.

Barlas araya girdi hemen, "beyler sakin olalım, Yavuz dostum bırak Süreyya'yı da öyle konuşun!"

Kenan da, rolüne giriş yaptı. "Abi bırak, haklıyken haksız konuma düşeceksin! Eminim Süreyya da bizi dinleyince yaptıkları için üzülecek!"

Esma, Mahir' in hemen yakınında, arkadaşının nasıl bir cenderenin içinde olduğunu sorgularken buldu kendini!

Kenan ise, aynı şekilde abisi'nin hangi iğrenç yüzünün daha ortaya çıkacağını düşünüyordu. Süreyya' ya gerçekten acıyordu! Yavuz' un kuklası olmaktan başka hiçbir şey olmayacaktı o da kendisi gibi!

Yavuz'a vurmamak için çok büyük bir güç sarf eden Mahir ve Ahmet'in ise artık sabrının taştığı sırada Süreyya, sesini bulmuş, bakışlarını elinden Yavuz'un yüzüne kaldırmış,

"Ne dedin sen az önce, İstanbul' da mıydın, ailenle hem de! Gerçek mi bu? Diyerek, Kenan'a döndü doğru mu söylüyor?"

Kenan ise kendinden gayet emin bir şekilde, "evet Süreyya doğru söylüyor. Annemle babama da sorabilirsin."

Duyduğu sözlerle biraz da olsa kendine gelen Süreyya, canının yandığını yeni fark ederek,

"Canım yanıyor! Yavuz canımı yakıyorsun!" Dediğinde, anında bıraktı bileğini ama onun öncesinde canını en azından bu gece son kez acıtmak istercesine ciddi güç uygulamıştı. O sırada kendi kolu üzerinde de ona yakın bir güç uygulanıyordu Süreyya' nın abisi tarafından! Yüzünden anlıyordu, yumruğu suratına indirmesine ramak kalmıştı. Şimdi oyun sırası ondaydı, abartılı bir şekilde hareket etmeye başladı. Sesine ve davranışlarına özellikle üzüntü ve telaş yükleyerek,

"Özür dilerim. Canını yakmak istemedim! Özür dilerim Süreyya!"

Herkes derin bir nefes almıştı! Özellikle Süreyya, Esma ve Güniz! Esma şok içindeydi. Doğru mu söylüyordu Kenan, boşuna mı ortalığı karışmıştı hem de onun şüphesi yüzünden mi? Ahmet Süreyya' yı kendine çevirdi. Önce kardeşine sarıldı sonrada konuşmaya başladı.

"Canım benim sen iyi misin? Bana sadece bunun cevabını ver Süreyya iyi misin?"

İyi miydi çok basit bir soruydu kısa ve öz, asla basit olmayan cevaplarla dolu koca bir boşluktu oysaki!

"Süreyya?"

"Abi, ben galiba hata yaptım." Dedi titreyen sesiyle zar zor konuşuyordu. Bütün vücudu titriyordu ayakta durmakta zorlanıyordu.

"Biliyor musun Süreyya, bazen çok karmaşık sandığın şeylerin, çok basit bir açıklaması vardır! Sen beni hiçbir gerekçeye dayanmadan, kendi kafanda yargıladın! Senden bunu hiç beklemiyordum. Neden böyle düşündüğünü ise, hala anlamış değilim! Seni çok seviyorum ama bana inanmıyorsan, aramızdaki güveni tekrar sorgulamamız gerek! Demek ki sadece seni sevmem yetmemiş, sana bu şekilde hissettirdiysem de yine ortada sorun var demektir. Bunları aşmadan zaten bu yola devam edemeyiz!"

Halim Bey: "Çocuklar yapmayın Allah aşkına, Hikmet Bey siz de bir şey söyleyin. Nedir bu alıp veremediğiniz kızım? Şöyle içeriye bir geçelim, sakin sakin oturup konuşalım."

Hikmet Bey, yaşadığı şoktan çıkmaya çalışıyordu. Az önce gördükleri karşısında neye uğradığını şaşırmıştı. Tartışmalarına bir noktaya kadar müsamaha gösterebilirdi ama Yavuz' un yaptığını aklının bir köşesine çoktan not etmişti. Münevver Hanım' ın ise tansiyonu yükselmişti gördükleri karşısında ama şimdilik susuyordu.

Hikmet: "Kızım, bana bak gel yanıma." Dedi ve sarıldı kızına. Süreyya ise o ana kadar tuttuğu gözyaşlarını daha fazla tutamadı ve bıraktı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Babasının kollarında...

Herkes biraz da olsa sakinleşmiş ve eve geçmişti, ancak gerginlik hala devam ediyordu. Süreyya artık ağlamıyordu. Esma olanların şoku içerisindeydi. Mahir ise, hala şüphe içinde Yavuz'u dikkatle izliyordu. Artık büyüklerde karışmıştı. Olayın bu şekilde patlaması iyi olmamıştı. Süreyya, kendini bunca zaman tutmuş içindeki anlamsızlıklarla mücadele etmiş, ancak mücadele etmenin de anlamsız olduğuna karar vererek böyle bir şey yapmıştı. Zaten hep böyle değil miydi onun için, hep sabrederdi kendi içinde yaşardı. Üstesinden gelebileceğine, boş bir hüsnü kuruntu olduğuna kendini ikna etmeye çalışmıştı ama işte öyle olmamıştı sonuçta kendi başına halledememişti. Belki en başından Esma' yı dinleyip Yavuz'la konuşsaydı sonuç böyle olmazdı. Üzgündü çok üzgündü ama pişman değildi. O pişmanlık duymazdı. Yaşadığı her şeyin her zaman arkasında duran bir yapıya sahipti. İyi ya da kötü her şeyin bir öğretisi olduğuna inanırdı. Şartların bu şekilde olmasıydı onu üzen, yalnız ikisinin yaşaması gereken olaya şahitlerin olmasıydı canını sıkan ama buda çok önemli değildi. Eğer gerçekse herkes üstesinden gelebilirdi.

Halim: "Çocuklar şimdi herkes biraz sakinleştiğine göre neler olduğunu anlatır mısınız? Her şey ulu orta olduğuna göre, hepimiz bilmeyi hak ediyoruz diye düşünüyorum. Yavuz başlamak ister misin?"

Yavuz: "Baba, izin verirseniz bu meseleyi biz kendi aramızda halletmek isteriz. Böylesinin daha uygun olacağını düşünüyorum."

Halim: "Yeterince açık konuştuğumu düşünüyorum Yavuz, benim lafımın üzerine söz söylememen gerektiğini de bildiğini sanıyordum!"

Yavuz: "Baba ben ..''

Hikmet: "Kusura bakmayın, ama Halim Bey' e katılıyorum. Az önce gözlerimin önünde kızımın ne hale geldiğini gördüm, böyle önemli bir gecede ne olmuş olabilir ki Süreyya bu halde, ben de bir açıklama bekliyorum.''

Yavuz: "Haklısınız efendim. Üzgünüm, inanın her şey için çok üzgünüm ama ben de sizin kadar şaşırdım ve bir açıklamayı hak ettiğimi düşünüyorum. O yüzden, Süreyya' dan dinlemek isterim. Sanırım bu konuda Esma' nın da söyleyecekleri var.''

Hikmet: "Ne demek Esma' nın da diyecekleri var? Neler oluyor artık konuşmaya başlasanız iyi olur! Kızım konuşmayacak mısın?"

Mahir kendini gerçekten de köşeye sıkışmış gibi hissetti, Esma' nın adı geçtiğinde. Yavuz Esma' dan şüphelenmişti belli ki, işin içine Esma' yı da bu şekilde karıştırmasından hiç hoşlanmamıştı. Ama elinde kesin delil olmayışı, onu delirtiyordu. Esma ise, adının geçmesiyle bir kez daha şaşırmıştı. Mahir'le göz göze gelmişlerdi, gerçekten ne yapması gerektiğine dair hiçbir fikri yoktu.

Süreyya ise, artık kendindeydi. Ne olacaksa olsun dedi içinden! Her şeyi açık açık söyleyecekti. Başka türlüsünü bilmiyordu. Derin bir nefes aldı, konuşmaya başlamadan önce herkesi inceledi. Ağlamaktan bitap düşmüş, yorgun sesini ararcasına boğazını temizledi, tüm bakışlar ona döndüğünde o, sadece Yavuz' a bakarak konuşmaya başladı.

Süreyya: "Lütfen, beni sözümü kesmeden dinleyin, öncelikle üzgünüm sizleri üzdüğüm için ama bunu sormam gerekiyordu. Ben Paris'teyken Yavuz beni görmeye gelmişti. Dönmeden önce, geldiği son gün. Esma bir gün önce, gece yeni çıkarttıkları parfümün kutlaması için dışardaydı. O gece, Yavuz' u başka bir kadınla görmüş olabileceğinden bahsetti. Emin değildi ama bana da söylemek zorundaydı. O yüzden, Esma' nın bu konuyla alakalı her hangi bir suçu yok. Ben de onun yerinde olsam, aynısını yapardım. Yavuz' la bu zamana kadar bu konuyu konuşmadım, konuşamadım. Ama aklıma takıldı işte! Beni bilirsiniz, genel olarak umurumda olmaz ama bazı ayrıntılara takılırım. Her zaman da olmaz bu. Aklıma takılan kalbimi rahatsız eder, kalbim rahatsızsa be, ben olamam! Mantığımdan çok duygularımla hareket ederim. Bunun ağır sonuçlarıyla da yaşamayı bilirim. Duygularıma göre davrandım yine, ama bu defa aklım kalbime yenik düştü. O gece nerede olduğunu bilmem gerekiyordu. Sordum da ama Yavuz bekledi tereddüt eder gibi bekledi. Cevabını bildiğin şey için beklemezsin! Ben de doğal olarak çileden çıktım. Kim olsa çıkmaz mıydı? Neden bana öyle baktın? Neden hemen sorumu yanıtlamadın, neden beni rahatlatmadın? İşte şimdi, her şeyi biliyorsunuz..."

Halim: "Ah kızım, canım kızım benim sen niye kendini bu kadar üzdün, niye bekledin daha önce sorsaydın ya! Olay bu raddeye gelmezdi. Yavuz bizimleydi, ertesi gün sana geleceğini biliyorduk. Al bak, o akşam aile dostumuzun evinde yemekteydik. Fotoğrafımız var, hatta Yavuz çok geçe kalmak istemiyordu sabah erkenden Paris'e gideceği için, çünkü emrivaki yapmıştım haberi yoktu o yemekten. Her şey yanlış anlamadan ibaret yani kızım."

Hikmet Bey: "bakabilir miyim?"

Kimse Hikmetten böyle bir şey duymayı beklemiyordu. Süreyya dese şaşırmayacaklardı ama Hikmet Bey' in direkt konuya böyle girmesi ve gerginliğinin hala fark edilmesi Yavuz' u birazcık tedirgin etmişti. Halim Bey ise, içinden "eski kurt" dedi tabii ya böyle olacaktı.

Halim: "Elbette, Tamer oğlum uzatıver telefonu Hikmet Bey'e."

Tamer, hemen telefonu alıp vermişti. İçinden ise bambaşka şeyler geçiriyordu. "Bu saçma tiyatro, daha ne kadar sürecek acaba, sıkılmıştı," bu anlamsız şeylere dahil olmanın verdiği sıkıntıyla beraber Kenan'a baktı. Kenan da olan bitenden bıkkın bir haldeydi. Babası ve Yavuz onları kullanıyordu. Bu ailenin de hayatının içine sıçmaya karar vermişlerdi. Onlar bir şeye karar verdiği zaman, durdurmak imkânsızdı. Tüm yalanlarına çirkinliklerine ayak uydurmak zorundaydılar. Yavuz her zaman ki gibi planlarını uyguluyordu. Her şeyi ta en başından düşünmüş bu planı yapmıştı. Bu Süreyya' yı kendine nasıl âşık etti acaba, onun için nasıl bir yalan plan uyguladı da bu kız bu sahte dünyaya adım attı diye de düşünüyordu. Çok sıkılmıştı cidden, bu tantana bir an önce bitse de içmeye eğlenmeye gitse diye düşündü.

Hikmet: "Fotoğrafa baktı, tarih vardı Yavuz oradaydı. Süreyya' ya gösterdi sonra, kızım hangi tarihti ne zaman geldi senin yanına?"

Süreyya: "Tamam baba daha fazla sorgulamaya gerek yok. Doğru söylüyorlar." Mahcuptu ama hala aklı onaylamamıştı. Yavuz'a baktı, ''neden dedi tekrar neden cevap vermedin bana?''

Yavuz, sahnede sırasını bekleyen rolüne mükemmel hazırlanmış olan başrol oyuncusunun rolünü çalmaya hazır bir halde giriş yapacağı bölümü bekliyordu. İşte şimdi sıra ondaydı. Onun bu halini izlemek, çok eğlenceli olacaktı. Süreyya, gecenin sonunda ondan özür dileyecekti.

Yavuz: "Sen ciddi misin? Hala beni mi sorguluyorsun? Sence benim, bizim en özel olan gecemizde kalkıp hiçbir dayanağın olmadan sadece ihtimallerle karşıma geçip bana seni aldatıp aldatmadığını sorman beni nasıl yaraladı bundan haberin var mı Süreyya? Yaşadığım şok ve üzüntü ile ne yapacağımı şaşırmış olmam normal değil mi? Seni seviyorum, sen benim eşim olacaksın biz seninle ne zaman böyle çirkin bir şey yaşadık. Ben senin bunu düşünmene nasıl bir sebep vermiş olabilirim ki sen bana böyle davrandın. Verdim mi, daha önce böyle hissedebileceğin bir şey mi yaşattım sana? Sana değer vermekten, seni sevmekten başka ne yaptım. Söyler misin? Ayrıca bütün özelimizi böyle ulu orta konuşmak her şeyi ortaya dökmek zorunda bırakılmak sence bana nasıl hissettiriyor? Benim duygularımın, senin için hiç önemi yok mu? Seninle daha önce konuştuk, sana içimi açmadım mı o zaman neyi anlamadın da şuan bunu bize yaşatıyorsun? Beni seviyor musun gerçekten Süreyya?"

Yavuz son repliğini de, Süreyya' nın yüzüne savurarak olayı son derece dramatik bir şekilde sonlandırmıştı. Ortam buz gibi olmuştu! Herkes az önce yaşadıklarının etkisindeyken, Yavuz'un konuşma biçimi, söyledikleri bir şok daha yaşatıyordu. Ahmet, kardeşinin daha fazla üzülmesini istemiyordu. Ayrıca birilerini yumruklamadan, gecenin sonlanması gerekiyorsa ya bu ortamda daha fazla durmayacaktı ya da Süreyya ve Yavuz' un özel olarak konuşması gerekiyordu. Babası ile göz göze geldiklerinde ondan sessiz bir onay almıştı bile ve araya girmesi gereken zaman tam da şu andı. Süreyya' yı böyle zor durumda bırakması bir erkeğe hiç yakışmayacak şekilde Yavuz' un bunu alenen yapması, onu çok rahatsız etmişti. Tamam, olay herkesin içinde cereyan etmiş olabilirdi ama bunun devam etmesine müsaade etmemek Yavuz' un elindeydi. Ama o, sanki bilinçli bir şekilde bunun olmasına izin veriyor gibiydi. Halim Bey faktörüne rağmen bunu yapmamalıydı! O babasından böyle görmüştü.

Ahmet Kağan: "Kusura bakmayın, ama bu şekilde devam etmesine daha fazla izin veremem. Yavuz eğer konuşmak ve bu sorunu gerçekten çözmek istiyorsanız bunun yeri burası değil. Evet, her şey herkesin içinde olayın tazeliği ve gerginliği ile cereyan etmiş olabilir ama bu şekilde devam etmesi gerekmez! Benim kanaatim, ikinizin bundan sonrasını baş başa çömeniz! Süreyya ne düşünüyorsun canım?"

Hemen de kardeşini savunmaya başladı! Biraz daha zevkini çıkarmama izin vermeyecek belli! Bu ailenin erkeklerini hafife almışım, Ahmet, Mahir ve Hikmet! Hepinizi listeme aldım merak etmeyin! Hepiniz için küçük sürprizlerim olacak ileride! Ama öyle kedi gibi de buradan çekip gitmemi beklemeyin! Esma hanım seninle, ayrıca ilgileneceğim.

Yavuz: "Haklısın Ahmet, izninizle." Diyerek, ayağa kalktı ve babasının yanında oturan Süreyya' nın yanına gitti. Hiçbir şey söylemeden elinden tuttu ve kaldırıp odadan dışarıya yöneldi. Süreyya ise, tek kelime etmeden onunla gitti. Tuttuğu el bileğini sıktığı eldi. Süreyya ara ara bileğini ovuşturuyordu, tüm bu süre boyunca morarmıştı biliyordu. Bakmak dahi istemiyordu oraya!

Herkes arkalarından bakakalmıştı. Ahmet ayaklanmış, peşlerinden gidecekken babası araya girdi. Bu ne biçim bir kibirdi böyle!

Hikmet: "Oğlum, bırak konuşsunlar!"

Ahmet: "Ama baba, bu şekilde olmaz!"

Hikmet: "Süreyya en doğru kararı verecektir!"

Yavuz: "Nerede konuşmak istersin? Odana çıkalım mı? Etrafımda seyirci istemiyorum!"

Süreyya: "Yukarı çıkalım, terasta konuşalım!"

...  

 

Loading...
0%