Yeni Üyelik
27.
Bölüm

BÖLÜM 25(Ankara&Atak Timi)

@nefelicalliope

GÖKBEY' İ ÖZLEYENLER BURADA MI? ŞAHSEN YAZAR OLARAK BEN DE ÖZLEDİM:) YAZARKEN KEYİF ALDIĞIM KARAKTERİM HOŞ GELMİŞ...

Ankara Ana Karargâh

Operasyon merkezi 1

"Efendim!"

"Kolay gelsin."

"Başkanım!"

"Gel Gökbey! Şimdi Selçuk sana ''Hilal'' operasyonuyla ilgili her şeyi anlatacak."

"Emredersiniz Başkanım!"

"Öncelikle timinle tanış, sizler onu zaten tanıyorsunuz. Akif Esat Gökbey."

Atak Timi;

"Selçuk Kaya, efendim operasyon merkezinde görevliyim."

"Ceylan Aksoy, operasyon merkezinde görevliyim."

"Cemal Gündoğdu, ulaşımdan sorumluyum."

"Eren Bucaklı, haberleşmeden ve silahlardan sorumluyum."

"Hasan Eraslan, sağlık uzmanıyım aynı zamanda haberleşmeden sorumluyum."

"Ertuğrul Bozdoğan efendim."

"Burak Kılıç keskin nişancıyım."

"Cahit Akkaya, kimlik değiştirmeden sorumluyum."

"Halil Türkoğlu, bomba uzmanıyım."

"Ali Kemal Bilgin, teknik ekipman ve silahlardan sorumluyum."

"Selvi Çelebi keskin nişancıyım."

Tanıştığımıza memnun oldum Atak Timi!

Hep bir ağızdan, sağolun efendim! Dedikten sonra, tanıtma faslı bitmişti. Selçuk ve Ceylan operasyonla ilgili bilgileri aktarmak üzere hazırlıklarını tamamlamışlardı.

Başkan: "Bundan sonrası sende, ilk bilgileri aldıktan ve değerlendirdikten sonra nasıl bir yol izleyeceğini gitmeden benimle paylaşırsın ben odamdayım."

Gökbey: "Emredersiniz Başkanım!"

Başkan çıktıktan sonra, Gökbey ve ekip arkadaşları masaya oturmuş Selçuk ve Ceylanı dinlemek üzere hazırdılar.

''Sizi dinliyorum.''

Selçuk: "Efendim, adamımız bundan 4 gün önce Belçika'dan kaçırıldı. Aldığımız istihbarata göre Irak' a götürüldü. Yine, aldığımız istihbarata göre örgütün elinde ve sağ. Operasyon düzenleyeceğimiz yer Irak'ın kuzeyinde, ekranda gördüğünüz gibi yerini tespit ettik. Bire bir temasla bu sonuca vardık. Kesin olarak orada olduğunu teyit ettik. Hazırlıklarımız tamam, plan önünüzde ancak incelemeniz gerekiyor. Fazla zamanımız yok, bu yüzden Başkan bu gece operasyonun gerçekleşmesini uygun buldu. Helikopterle güvenli bölgeye kadar bırakılacaksınız yaklaşık 20 km yürüme mesafeniz olacak."

Gökbey: "Anladım. Her şey tamam mı peki tüm hazırlıklar!"

Selçuk: "Evet efendim. Ayrıca, biz buradan tüm teknik ve hava savunma sistemi desteğimizle yanınızda olacağız. Siz, operasyon planını inceledikten sonra bize her hangi başka bir emriniz olup olmadığını iletirsiniz. Bunun için ne kadar zamana ihtiyaç duyarsınız efendim?"

Gökbey: "En fazla bir saat! Bir saat sonra, herkes burada olsun!"

"Emredersiniz!"

Bir saat sonra tim toplanmıştı. Gökbey, her şeyi incelemiş olabilecek tüm aksilikleri de hesaba katarak hazır bir vaziyette atak timini karşısına almıştı.

"Atak timi olarak, 2 saat içinde yola çıkmaya hazır olun! Muzaffer Kalender bizi bekliyor. Daha fazla bekletmeyelim. Görevimiz sağa salim gidip Muzaffer Kalenderi alıp gelmek! Anlaşıldı mı?"

"Emredersiniz efendim!"

"Şimdi herkes hazırlansın! Helikopterde buluşuruz!" Diyerek, kendisi de hazırlanmaya gitmeden önce başkana gitti.

"Başkanım!"

"Gel Gökbey! Hazır mısınız?"

"Evet Başkanım, iki saat içinde çıkmış oluruz."

"Gökbey, Muzaffer Bey çok ama çok önemli bir adam! Onu bana getirmen lazım! Başka seçeneğin yok, bunu biliyorsun değil mi?"

"Emredersiniz Başkanım! Ben olsam da, olmasam da Muzaffer Bey'i size göndereceğim!"

"Eksiksiz Gökbey! Atak timini karşımda Muzaffer Bey' le birlikte eksiksiz istiyorum! Anlaşıldı mı?"

"Emredersiniz Başkanım! Hakkınızı helal edin!"

"Helal olsun evlat! Yolunuz açık olsun!"

Gökbey, yola çıkmaya hazır bir şekilde timiyle helikopterdeyken etrafına son defa baktı! Pilottan gelen uyarıyla, güvenli bölgeye inmek üzereydiler. Muzaffer Bey'in tutulduğu yer Irak'ın kuzeyinde, örgüte ait horje kampına yakındı. O yüzden de durum olduğundan daha tehlikeliydi. İndikten sonra, karadan uzun sayılabilecek bir yürüyüş mesafeleri vardı. Ama hiç önemli değildi. Kaçıran örgütün, liderinin de orada olduğu bilgisi gelmişti. Sağ ya da ölü onu da ele geçirmeleri konusunda emir almıştı. Timindeki kişilerin görevlerini ve daha önce nerelerde görev aldıklarını incelemişti o bir saat içinde! Hepsi ateş gibiydi. Evelallah, bu görevi de başarıyla tamamlayacaklardı. Operasyon üzerine çok düşünmeye gerek yoktu onun için. Nerede olursa olsun ya da görev ne olursa olsun fark etmezdi, yapacakları şey belliydi zaten önemli olan timindeki kişilerdi. Canlarını birbirlerine emanet ettiği kişiler.

Pilot: "Hazır olun efendim! İniyoruz!"

Gökbey: "Atak timi hazır ol!"

"Emredersiniz!"

Tim helikopterden inmiş ve helikopter artık uzaklaşmıştı.

"Tim görev yerine intikal etmeye hazır olun. Eren, Hasan koordinatları açın. Bölgenin konumu malum çok dikkatli olmalıyız. Sessiz bir sızma, gerçekleştireceğiz."

"Emredersiniz efendim!"

Eren: "Koordinatlar hazır! Kuzeye ilerliyoruz efendim."

Gökbey: "Tamam. Burak sen en arkada kal! Selvi Ertuğrul yanımda olun! Herkes yerini alsın. "HİLAL" operasyonuna başlıyoruz!"

"Emredersiniz efendim!"

Gökbey: "Eren Selçuk' a haber ver!"

Eren: "Atak 5 konuşuyor."

Selçuk: "Atak 1 dinlemede."

Eren: "Bölgeye intikal ettik. Konuma doğru ilerliyoruz."

Selçuk: "Atak timi sizi izliyoruz 5 km daha izleyeceğiz, sonrası için hava sahası güvenli değil tamam."

Yaklaşık 17 km boyunca sessizce ilerleyen atak timi, konuma çok yaklaştığından etrafı kontrol etmek amaçlı ilerlemeyi durdurmuşlardı.

Gökbey: "Selvi sen ön tarafı al, Burak sen de arka tarafı! Kuş bile uçsa, haberim olacak. Ertuğrul dürbünü ver!" Sıcak havanın verdiği ağırlıktan mı yoksa ters bir şeylerin olacağını hissettiğinden mi bilemedi Gökbey ama anlam veremediği tuhaf bir his kaplamıştı içini! Dürbünü aldı ve gizlenmiş oldukları yerden etrafı izledi. Çok sessizdi her yer!

"Emredersiniz efendim!" Dedi, ikisi de aynı anda.

Gökbey: "Fazla sessiz! Dikkatli olun! Gözünüzü dört açın!"

Herkes tetikteydi, yaklaşık 3 dakika hiç kıpırdamadan etrafı izlediler. Hava kararmıştı! Konuma yalnızca 3 km kalmıştı. Gökbey' in emriyle tekrar harekete geçtiler 1 km kalana kadar da hızlı ve dikkatli bir şekilde ara vermeden devam ettiler.

Eren: "Son 1 km efendim!"

Gökbey: "Herkes konumunu alsın! Selvi, Burak etrafı kolaçan edin hemen! Ertuğrul termal gece görüş gözlüklerine geçin."

"Emredersiniz!"

Selvi: "Temiz efendim!"

Burak: "Temiz!"

Bu sırada kendisi de dürbünle izlemeye devam ediyordu. 5 dakika orada kaldıktan sonra devam ettiler ve konuma ulaştılar.

Gökbey: "Ertuğrul, Cemal, Burak arkayı alıyorsunuz! Benden emir almadan, hareket etmek yok anlaşıldı mı!"

"Emredersiniz efendim!" Diyerek gittiler.

Gökbey: "Eren, Selvi, Ali Kemal burada benimlesiniz! Hasan sen sağ tarafa, Halil, Cahit siz de sol tarafa hemen gidin konumunuzu alın!"

"Emredersiniz!" Diyerek herkes yerini almak üzere dağılmıştı.

Gökbey: "Kaç kişiler görebiliyor muyuz? Bilgi verin."

Ertuğrul: "Arkada dışarıda 4 kişi saydım. İçeride de görebildiğim kadarıyla 10 kişi var hepsi silahlı!"

Gökbey: "Ali kemal kaç kişi görüyorsun? Hasan, Halil sizde durum ne?"

Ali kemal: "5 kişi dışarıda ön tarafta efendim."

Hasan : "Henüz görüş yok."

Halil: "2 kişi silahlı!"

Gökbey: "Pekâlâ, 21 kişi görebildiğimiz, ya göremediklerimiz. Atak bekleyin ve tekrar bakın! Muzafferi gören var mı?"

"Henüz yok efendim!" Dediler, aynı anda.

Gökbey: "Adamımızı görmeden harekete geçmeyeceğiz! Anlaşıldı mı?"

Yine hep bir ağızdan, "Emredersiniz efendim." Dediler.

Gökbey: "Selvi, Burak bana adamımızı bulun!"

Cahit: "Atak 1 Atak 7 konuşuyor. 2 kişi daha görüldü! Bir dakika o burada temas kuruldu efendim adamımız sağ ve burada!"

Gökbey: " Tamam neler oluyor anlat!"

Cahit: "Dışarıdalar, sanırım 5 kişiler. Muzaffer' i bir yere götürüyorlar takipteyim tamam!"

Gökbey: "Selvi kontrol et. Araç var mı? Bir hareket ya da ışık?"

Selvi: "Yok efendim, şu an görüşüme girdiler isterseniz indirebilirim! "

Gökbey: "Bekleyin! Cahit durum ne?"

Cahit: "Adamımızla beraber 5 kişiler, tuvalete götürmek için çıkmışlar!"

Gökbey: "Çok güzel!" Diyerek, neredeyse gamzesini de ortaya çıkaracak şekilde gülümsedi. Kolay olacaktı!

Ertuğrul: "Efendim emriniz!"

Gökbey: "Bekleyin! Bu ne acele gençler? Cemal, Selvi son durum?"

Selvi: "Hala görüş alanımdalar efendim! Kapı açık 2 kişi önde 2 kişi de arkada bekliyor!"

Cahit : "Bilgi doğrudur efendim."

Gökbey: Başlıyoruz! Cahit, Halil arkadaki iki kişi sizde sessizce halledin! Selvi, öndekiler sen de! Cahit Halil işi halledince adamımızı hemen korumaya alın! Eski konuma geçin. Selvi burada olacak! Herkes beni dinlesin! Ben emir verince aynı anda başlıyoruz!

Cahit, Selvi, Halil: "Anlaşıldı efendim."

Gökbey: "Ertuğrul, Cemal, Burak; Burak ikisi sen de, diğer ikisi de sizde! Ertuğrul ve Cemal! Burak sen geride kalıp arkayı koru! Hasan Ertuğrul'a desteğe git hemen."

Gökbey: "Atak timi yerlerinizi alın! Seri ve sessiz olmalıyız! Kamp buraya çok yakın! Destek isteyebilirler! O yüzden hızlıca adamımızı alıp gidiyoruz! Anlaşıldı mı?"

Gökbey:" Anlaşıldı efendim!"

Ertuğrul: "Ee şimdi, biz burayı patlatma zevkini yaşayamayacak mıyız gölge?"

Gökbey: "Başka bahara be aslanım! Biliyorsun bizde bahar çok yaşanır!"

Ertuğrul: "Çiçeksiz bahar mı olur gölge! Şöyle bir güzel götlerinde çiçek açtırsaydık içim rahat edecekti!"

Gökbey: "Sen dert etme! Gittikleri cehennemde ateşten çiçekler karşılayacak onları! Selamını da iletirler bozkır! "

Ertuğrul: "Ah be gölge, ağzından da bal damlıyor!"

Gökbey: "Çiçek böcek balsız olur mu bozkır!" Dediğinde, herkes sessizce gülmüştü bu iki adamın diyaloğuna. Ertuğrul bu operasyonda Gökbey' in sağ koluydu.

Gökbey: "Atak timi başlıyoruz! Selvi bizi şereflendir bakalım!" Dediği anda ikisi yere inmişti. Halil ve Cahit' te arkadakileri halledip Muzafferi almışlardı.

Cahit: "Temas kuruldu. Etkisiz hale getirildiler. Misafirimizle geliyoruz!"

Gökbey: "Aslanlarım benim! Selvi bizi koru! Hadi beyler, biraz daha terleyelim! Bu sıcak bize ne der değil mi ama!" Diyerek, sırıtmıştı ve aynı anda herkes harekete geçmişti.

Ertuğrul ve ekibi arka taraftan önce kapıda ki nöbetçileri halledip içeriye sızmışlardı. Gökbey ve ekibi de ön taraftan aynı şekilde Selvi' nin de uzaktan dahil olmasıyla örgüt üyelerinin leşlerini indire indire yollarına devam ettikleri sırada yan odadan Gökbey' e silahını doğrultan teröristi Selvi tek atışla tam kafasından vurmuştu. Gökbey, önüne yığılan leşe baktı ve Selvi' ye selam göndermeyi de unutmadan devam etti. Gökbey' in amacı örgütün baş adamlarından kod adı husrav olan teröristi canlı almaktı! Ama henüz ona ulaşamamıştı. Eh önlerinde engel de kalmamıştı. Muzaffer Bey' de Cahit ve Halil' le beraber güvendeydi! Teröristlerin neredeyse hepsi ölmüştü hala kaçmaya çalışan husrav ve bir adamı hariç!

Burak: "Efendim husrav ve yanındaki görüş alanımda! Emriniz!"

Gökbey: "Yanında ki iti indir!"

Burak: "Temiz efendim! Husrav kaçıyor!"

Gökbey "Kaçamaz! O köpek benim! Ertuğrul, burası sen de temiz olduğundan emin olun ! Ali Kemal, Eren, Cemal benimle gelin! Hasan, Selçuk' la iletişime geç güvenli çıkış için görüşün! Burak, yarala! Uzaklaşmasın!"

Burak: "Zevkle efendim!" Dedi ve husravı bacağından yaraladı!

Bu sırada Gökbey, Eren, Ali Kemal ve Cemal'le birlikte husravın olduğu yöne doğru koşuyordu. Yerde kıvranan husrav can havliyle silahını Gökbey'e doğrulttuğunda Ali Kemal'in tekmesi ile yere yığıldı. Silahı ondan uzaklaştıran Cemal başında etrafı gözlemlemeye başladı! Gökbey ise, husrava baktı ve tekmeyi suratına indirdi.

Gökbey: "Kaçabileceğinizi zannediyorsunuz, hepiniz aynısınız! Bu yanılgılarınız sizin canınıza mal oluyor! Ama akıllanmıyorsunuz değil mi husrav? Bizden kaçış yok!" Dedi, yakasına yapışarak!

Ağzında biriken kanı tüküren husrav, sen kimle dans ettiğini bilmiyorsun diye bağırmaya başladığında, Gökbey bir tekme daha savurdu midesine bu sefer! Yerde kıvranan husravın saçlarından çekerek kafasını kaldırdı.

Gökbey: "Asıl sen kiminle dans ettiğini bilmiyorsun! Çeneni boşuna yorma orospu çocuğu! Senin gibi alçakların nefes alması bile yasak lan!" Dedikten sonra, Ali Kemal'e dönerek, "bağla şunu! O pis ağzını da bağla! Gidiyoruz!"

Gökbey: "Atak timi toplanın, Hasan koordinatlar geldi mi?"

Hasan: "Geldi efendim! Biz hazırız, kuzey batıya ilerleyeceğiz yaklaşık 23 km!"

Gökbey: "Eren ana karargaha bilgi geç hemen! Ertuğrul içeride işimize yarayacak bir şey var mıydı?"

Eren: "Emredersiniz efendim!"

Ertuğrul: "Bu soysuzun yakmaya çalıştığı tüm belgeleri aldık efendim!"

Gökbey: "Güzel! Muzaffer Bey iyi misiniz?"

Muzaffer: "İyiyim çok şükür! Bu itlerin elinde ölmekten korkmadım da başka şeyler olacak diye korktum! Çok şükür yetiştiniz! Sağ olun var olun!"

Gökbey: "Siz sağ olun efendim! Artık gitmeliyiz! Mühimmat teknik malzeme kontrolü yaptınız değil mi? yolda neyle karşılaşacağımızı bilemeyiz!"

Ertuğrul: "Yaptık efendim!"

Gökbey: "Halil sen ne yaptın o işi?"

Halil: "Geriye çok güzel bir sürpriz bıraktım efendim! Ertuğrul' un isteğini geri çevirmek olmazdı!"

Ertuğrul: "Hay yaşayın be! İçime dert olmuştu!" dedi gülümseyerek,

Gökbey: "Atak timi gitmeye hazır olun!"

"Emredersiniz efendim!"

Güvenli bölgeye tahliyenin yapılacağı konuma sorunsuz gelmişlerdi. Ellerinde bir değil iki önemli kişiyle hem de! Atak Timi Hilal operasyonu başarılı geçmişti. Ankara'ya ana karargâha doğru yola çıkmışlardı. Helikopter indiğinde, Başkan haberi önceden almış ve alanda Ceylan Selçuk ve diğer görevlilerle Atak Timini karşıladı. Gökbey, onun evladı gibiydi. Başarılı olacağını biliyordu! Atak Timi helikopterden iner inmez Başkan'a selam durmuşlardı. Yanlarında ki emaneti sağa salim vatanına getirmenin gururuyla ne kadar bitkin görünseler de bunu yansıtmamaya çalışarak, dimdik ayakta durmuşlardı. Muzaffer Kalender ise, biraz hırpalanmıştı fakat ciddi bir yarası yoktu. Gülümsüyordu bütün yol boyunca gülümseyerek bakmıştı canını kurtaran vatan evlatlarına! O da en az onlar kadar gururluydu. Türk istihbaratıyla gurur duyuyordu. Başkan' ın yanına gittiklerinde,

Muzaffer: "Gurur duyuyorum Başkanım! Allah Türk Devletinden razı olsun! Eğer siz olmasaydınız kim bilir neler olacaktı. Düşünmek bile istemiyorum."

Başkan: "Hoş geldiniz Muzaffer Bey! Siz biz aynıyız! Aynı uğurda mücadele ediyoruz! Biz bir Türk'ü yarı yolda bırakmayız! Biz her zaman varız! Yok dediklerinde bile! Sizde var olun! Emekleriniz, vatanımız için paha biçilemez! Sizi o soysuzlara bırakacak değildik! Selçuk misafirimizi içeriye alalım. Tüm ihtiyaçları giderilsin, Derhal!"

"Emredersiniz Başkanım! Buyurun efendim!"

Muzaffer Bey, Selçuk' la beraber arkasına dönüp son bir kez daha atak timine baktıktan sonra içeriye yönelmişti.

Başkan: "Atak timi rahat! Görüyorum ki hediyemi de unutmamışsınız!"

Gökbey: "Irak' ın neyi meşhur diye bir araştırma yaptık Başkanım! En meşhur şeyi buymuş! Dedi, elleri kolları ve gözleri bağlı olan husravı öne doğru itekleyerek yere düşürdü. Başkanın ayaklarının dibine! Umarım beğenirsiniz.

Başkan: "Gülümseyerek, Harikulade bakalım içi de dışı gibi mi? Ne dersin?"

Gökbey: "İçi de dışı da sizindir! Başkanım!"

Başkan: "Paketi de güzelmiş! Özellikle kırmızı kurdeleye bayıldım!" Dedi, yüzü gözü kan içinde gördüğü husrav için! Keyfi yerindeydi ancak keyfi yerindeyse böyle konuşurdu. Gökbey, bunu bilecek kadar iyi tanıyordu onu! O yüzden o da bir evladın babasını memnun etmesi içgüdüsünün verdiği huzurla gülümsedi gamzesini de ortaya çıkararak!

Başkan: "Gidin, dinlenin çocuklar elinize sağlık!"

"Emredersiniz başkanım." Dediler hep bir ağızdan!

Husravı ve buldukları belgeleri teslim eden Gökbey de, mühimmat teslimi sonrası ekip arkadaşlarıyla önce temizlenmeye oradan da dinlenme alanına geçti.

Ertuğrul: "Şimdi anlıyorum, neden bu timin başına getirildiğinizi efendim."

Gökbey: "Görev görevdir Ertuğrul, anlaşılacak bir şey yok."

Hasan: "Methinizi duymuştuk efendim ama bire bir yaşamak başkaymış! Kontrolünüzü sağlama tarzınız daha önce kimsede görmemiştim."

Gökbey: "Öncelikle bana efendim demeyin, artık görevde değiliz yaşıt sayılırız her birinizle ayrıca ben görevimi yaptım! Hepinizin yaptığı gibi!"

Eren: "Aslında ona her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır demiş eskiler her şeyi doğru dedikleri gibi."

Burak: "Benim merak ettiğim bir şey var müsaadenizle sormak isterim?"

Gökbey: "Sor bakalım Burak?"

Burak: "Operasyona hazırlanmak için çok fazla zamanınız yoktu ve siz sadece bir saat istediniz o bir saatte ne düşünüp hesapladınız?"

Ali Kemal: "Benimde aklımdaydı bu soru vallahi bana tercüman oldun Burak"

Gokbey: "Çok akıllıca bir soru Burak, tam senden beklediğim gibi! Dediğinde, Burak da diğerleri de şaşırmıştı.

Burak: "Nasıl yani bunu soracağımı biliyor muydunuz?" Dedi, şaşkınlılkla.

Gökbey: "Tam olarak bunu soracağını değil, ama o bir saatte senin buna benzer sorularla bana geleceğini çözüyordum!"

Ali Kemal: "Ben bir şey anladıysam Arap olayım ne dendiniz şimdi siz?"

Gökbey: "Senin anlamamanın normal olduğunu da o bir saatte çözdüm mesela Ali Kemal!" Dediğinde, daha da karışmıştı kafaları Gökbey ise birazcık keyiflenmişti. Ekip onu tanıyıp çözmeye çalışıyordu.

Cemal: "Ee kedi fare oyunu mu oynuyoruz şu an neler oluyor? Benimde kafam karışmaya başladı."

Gökbey: "Aslında çok fazla ipucu verdim ama sizden daha iyisini beklerdim! Selvi sen ne diyorsun?" Dediğinde, sessizce ortamı izleyen Selvi olayı ilk verdiği cevapla çözmüştü. Arkadaşlarının kafasının karışıklığı onu eğlendiriyordu ama Gökbey bunu da çözdüğünden daha fazla sessiz kalsın istemedi. Ne duyacağını o biliyordu ama diğerleri hala alık alık kimisi ise çatık kaşlarla bakmaya devam ettiler. Selvi doğruldu yerinde!

Selvi: "Çok salaksınız! Affedersiniz de adam cevabını verdi zaten hem de iki kere. Burak sen ne sorduğunun farkında değil misin? Cevabını aldığın soruyu bir daha sorarak senin hakkında ki fikirlerinin değişmesini mi istiyorsun acaba!"

Cahit: Haydaaaa! Kızım bilmece gibi konuşmasana birdiniz iki oldunuz!"

Halil: "Burak sen ne sordun da ortalığı bu kadar karıştırmayı başardın Allah aşkına ya! Yorgunluktan geberiyoruz lan! Biriniz anlayın da bitsin bu mevzu kafaları dinlendirelim!"

Ali Kemal: "Lan o zaman sen anladıysan söyle de biz de bilelim!"

Halil: " Ben anladım dedim mi? Hem olmaz ben söyleyemeyecek kadar yorgunum lan az önce dedik ya! Ne uzatıyorsun!"

Selvi: "Benimde sormak istediğim bir şey var aslında?"

Eren : "Haydaa önce ilk soruyu mu çözseydik! Selvi baksana, yılan hikayesine döndü. Burak kaldı ortada sik gibi affedersin de!"

Selvi: "Söyledik ya işte! Ne mankafasınız ya! Adam ekibi incelemiş! Yolu biliyor zaten, yola kimle gideceğine bakmış! O kadar da zor değildi be Burak! Senin detaycılığını çözmüş işte ve hepimizin belirgin olmayan özelliklerini!"

Burak: "Bokun içine sokup çıkararak cevap verdiğin için sağ ol Selvi vallahi senden başkası da bunu yapamazdı zaten! Ben detaycı mıyım lan?"

Selvi: "Rica ederim Burak' cığım her zaman!"

Halil : "Ben hala yorgunum bana sorma." Dedi, Selvi' nin cevabına gülerek.

Eren: "Oğlum harbi kafasızsın sen ya! Dedi ya kız işte!"

Selvi: "Detaycısın Burak oldu mu bir sal artık milleti! Öylesin ama bunu sanki öyle değilmiş gibi yapıyorsun. Sen bunu epey bir düşünürsün artık!" Dediğinde, herkes olayı artık iyice çözmüş ve kahkahalarla gülmeye başlamıştı.

Halil: "Bundan sonra senin adın kafasız Burak! Ben çok sevdim bunu yaşa kız Selvi bacım!" diyordu hunharca gülmeyi de kesmeden, diğerşeri de bu lakabı onaylarcasına kahkaha atıyorlardı.

Gökbey: "Sen ne sormak istiyordun Selvi? Bu arada başka soru yok bundan sonra haberiniz olsun!"

Selvi: "Ben sizin önemli bir görevde olduğunuzu ve onu bırakıp buraya geldiğinizi duymuştum. Tekrar gidecek misiniz?"

Gökbey: "Kimden duydun?"

Selvi: "Şey Selçuk' la Ceylandan sorun değilse eğer biliyorum gizlilik prosedürü ama merak etmeden duramadım kusura bakmayın haddimi aştıysam eğer..."

Gökbey, Ankara' ya gittiğinden beri Tuzak operasyonu düşünmemişti. Çünkü öyle olması gerekiyordu. Şu an burada işi daha bitmemişti ve ne zaman döneceğini de bilmiyordu. Kurallar gereği operasyondan zaten bahsedemezdi şuan hala devam ediyordu. Aklı bu soruyla, İstanbu'la gitti geride bıraktığı Ayyıldız timini düşündü. Yavuz'u Süreyya'yı her şey aynı anda hücum etti aklına! Bir süre öylece durdu tüm bunları düşünürken. Orion'u bile düşünmüştü. O da nereden aklına gelmişti öyle kendi de şaşırdı aklına gelmesine.. Sonra o fotoğraf geldi gözlerinin önüne.. Orada tıkandı kaldı sanki anıları ne ilerisi ne gerisi gelmedi.. atak Aimi ise sessizce onu izliyordu! Selvi pişman olmaya başlamıştı sorduğu sorudan dolayı! Tam o sırada Gökbey kendine geldi.

Gökbey: "Evet devam eden bir operasyondayım! Burada işim biter bitmez döneceğim."

O sırada içeriye Ceylan gelmişti.

"Efendim Başkan sizi çağırdı, operasyon 1 de beklemenizi istedi."

"Tamam, hemen geliyorum! Siz dinlenin." Diyerek, çıktı odadan.

Operasyon 1 de ilk önce Selçuk' un yanına gitti.

"Selçuk, haberler sende!"

"Efendim anlamadım!"

"Selvi diyorum!" Dediğinde, Selçuk' un rengi bir tık atmıştı.

"Ha o mu ben aslında bir şey demedim efendim." Diyerek, kıvranmaya başlamıştı. Bu hali Gökbey' i güldürmüştü!

"Sorun yok tamam!" Diyerek, uzatmadı daha fazla o sırada Başkan da gelmişti.

"Rahat!"

"Gokbey, husravın sorgusunu sen yap! Yeterince dinlendikten sonra başlaman için ne gerekiyorsa Selçuk sana sağlasın!"

"Yeterince dinlendim efendim! Beklemeye gerek yok hemen başlayabilirim."

"Tamam, o zaman başlayın!"

"Emredersiniz Başkanım!"

"Sen önden bir bak bakalım içi nasılmış?"

"Emredersiniz Başkanım!"

"Selçuk getirdiğimiz belgeler incelendi mi?" Diyerek, işe koyulmuştu bile Başkan çıkarken...

.....

Enver Holding

"Günaydın abim gelmedi mi?"

"Günaydın Süreyya Hanım, henüz gelmedi. Dilerseniz ben sizi odaya alayım, beklerken bir şey içmek ister misiniz?"

"Kahve alırım teşekkürler."

Süreyya saatine baktı, 11 de Mimarla buluşacaklardı. Abisi normalde bu saatte şirkette olurdu ama yoktu. Telefonunu çıkardı ve abisini aradı.

"Abi günaydın."

"Günaydın canım, geldin mi yoksa?"

"Evet, ben şirketteyim ama sen neredesin?"

"Yoldayım geliyorum. Mimarla da görüştüm teyit ettim 11 de Ortaköy'de buluşacağız."

"Tamam, ama saat 10 oldu acaba atölyede mi buluşsak?"

"Hım, saatin farkına varmamışım. Öyle yapalım o zaman sen çık gel ben de geçiyorum."

"Tamam görüşürüz."

Süreyya kahvesini beklemeden çıktı. Trafik yoğundu ama zamanında gidebilmişti. Abisi de mimar da oradaydı."

"Merhaba, ben Süreyya Feray Enver."

"Merhaba, Süreyya Hanım Sinan Aktaş memnun oldum."

Süreyya tam olarak ne istediğinden bahsetti önce, mimar da onun istedikleri doğrultusunda yapılabilecekleri anlattı. Sonrasında da bir taslak hazırlayacağını belirterek anlaştılar ve atölyeden gitti.

"Ne düşünüyorsun abi, sence nasıl olacak?"

"Güzel olacak canım fikirlerin hoşuma gitti. Bu arada sana Sinan'ın numarasını attım aradan çekiliyorum yani siz halledersiniz ama ihtiyacın olduğunda her zaman yanındayım."

"Teşekkür ederim abi, bir an önce hazırlığın bitmesini istiyorum. İşlerime başlamak istiyorum."

"Haklısın canım ama belli bir süreç gerekiyor. Sinan hızlıdır merak etme. Bu arada sen nasılsın iyi misin?"

"İyiyim abi, daha iyiyim teşekkür ederim."

"Yavuz'la görüştünüz mü?"

"Dün görüştük, bu sabah da aradı her şey yolunda merak etme."

"Emin misin Süreyya? Bana her şeyi anlatabilirsin biliyorsun değil mi?"

"Eminim abi, hepinizi endişelendirdim biliyorum. Üzgünüm ama artık iyiyim ona inanıyorum."

"Anladım canım peki sen iyiysen sorun yok! Benim şirkette çok işim var bugün, çıkalım mı?"

"Sen git abi, ben biraz daha burada kalacağım."

"Tamam dikkatli ol ama görüşürüz bir tanem." Diyerek, sarıldı kardeşine Süreyya' da abisini öperek uğurladı. Yanında getirdiği malzemeleri almak için arabasına gitti. Biraz çizim yapmak ona iyi gelecekti. Malzemelerini alıp atölyenin en iyi ışık alan yerine kuruldu. Tüm hissettiklerini uzun zamandır tuale dökmek gibi bir arzusu vardı.

Yavuz

"Serhat senden istediklerimi hazırladın mı?"

"Evet efendim. Hepsi burada."

"Güzel ver bakalım."

"Tırları ne zaman yola çıkıyor muş?"

"Bugün saat:14' de efendim."

"İstediğim ayarlamayı yaptın mı peki? Dikkatli ol Serhat hiçbir şekilde ortaya çıkmamalı bu çok önemli biliyorsun! Söylediğim diğer mevzuyu da unutma onu gece yapacaksın. Dikkatli olun evde kimse olmasın!"

"Merak etmeyin efendim her şey organize edildi, uyuşturucu bizim ayarladığımız şoförün aracında olacak. Küçük bir kriz yaşayacaklar ama adlarına leke gelmeyecek. Enver ailesi, bu gece bir sorunla karşılaşmış olacak. Diğer istediğiniz şey de tamam. Tüm ayarlamaları yaptım orasıyla ilgili de tıpkı istediğiniz gibi..."

"Harika, tüm olanlardan sonra keyfim nasıl yerine geldi bilsen şaşırırsın! Aferin sana! Bu iş için sana özel bir hediye ayarlayacağım."

İçinden hediyen batsın derken, dışı bambaşka şeyler söylüyordu. Efendim demekten kusmak üzereydi!

"Teşekkür ederim efendim."

"Şimdi Barlas'la gönül rahatlığı ile üretime gidebiliriz. Saat kaç?"

12:30 efendim! Oo yemek saati gelmiş Süreyya nerede Ortaköy'de mi hala?"

"Evet efendim."

"Tamam, birazdan hazır ol önce Süreyya' ya sürpriz yapacağım sonra da Barlas' la buluşuruz. Barlas' ı ara söyle direkt mekânda buluşalım."

"Tabii efendim."

"Bu arada yolda giderken yemek alalım her zaman ki yerden, arayıp söyle hazırlasınlar."

"Emredersiniz efendim."

Serhat, odadan çıkar çıkmaz Yavuz'un verdiği emirleri sırasıyla yerine getirmişti bu arada hain planından da Yasin'e bahsetmiş önlem almalarını istemişti. Yasin, bu bilgileri hemen merkeze bildirmişti. Gerekli işlemleri onlar yapacaktı. Saata:16: 00' da uyuşturucu üretim merkezinde olacaktı.

Süreyya o kadar farkında değildi ki etrafının, Yavuz'un geldiğini duymamış onu görmemişti

Süreyya o kadar farkında değildi ki etrafının, Yavuz'un geldiğini duymamış onu görmemişti. Kendini resmine odaklamıştı. Kulağında kulaklıkları ile içine daldığı dünyada çok huzurlu ve güzel görünüyordu. Yavuz, bir süre onu izledi. Ambiyanstan mı bilemedi ama asıl portresi yapılması gereken oydu. Ürkütmemek adına, sakince yanına yaklaştı. Tualine düşen yabancı gölgenin verdiği huzursuzlukla dönüp baktığında, Yavuz'u görünce şaşırdı. Kulaklıklarını çıkarırken Yavuz ona sarılıp kendine doğru çekti ve dudaklarına bir buse kondurdu.

"Şahane görünüyorsun sevgilim, seni korkutmak istemedim ama izlemekten de kendimi alamadım. Bu tualdeki şey de muhteşem, bu konuda bu kadar yeteneğin olduğunu bilmiyordum."

"Teşekkür ederim, seni beklemiyordum o yüzden biraz şaşırdım. Aslında daha önce de birkaç çalışma yaptım ama henüz kimseye göstermeye hazır hissetmiyorum kendimi."

"Görmek için ısrar ediyorum.. Ben herkes değilim artık."

"Değilsin.."

"Öğlen yemeğini, yemediğini düşünüyorum. Gelirken, bir şeyler aldım beraber yer miyiz? Buradan sonra toplantıya gideceğim, kısa da olsa seni görmek istedim."

"Haklısın yemedim, vakit o kadar geçmiş mi farkında bile değildim."

"Hemen geliyorum hayatım." Diyerek, kapıda bekleyen Serhat' ın yanına gitti.

"Serhat yemekleri halledebilir misin?"

"Tabii efendim."

Serhat küçük bir masa ve iki sandalyeyi hemen kurmuş yemekleri de masaya bırakmıştı.

"Merhaba Serhat Bey, teşekkürler."

"Merhaba Süreyya Hanım, sizi tebrik ederim."

"Aa evet teşekkürler."

"Afiyet olsun efendim."

Ara vermek Süreyya'ya da iyi gelmişti. Yavuz'la beraber yemeklerini yemişler sohbet etmişlerdi. Süreyya'nın atölyede yapmak istediklerinden bahsetmişler sonra da Yavuz konuyu nikâha getirmişti.

"Biliyorum hayatım yoğunsun atölyeni hazırlamak istiyorsun bir an önce ama düğünümüzü de konuşmalıyız. Nerede olmasını istersin, nasıl bir düğün istiyorsun, bunları bilmek istiyorum. Ona göre hazırlıklarımıza başlamak istiyorum."

Süreyya evlenelim demişti. Elbette istiyordu ama yine de sözlendiği günden iki gün sonra bu konuşmayı yapmayı planlamıştı.

"Atölyeyle ilgili her şey bittikten sonra düğüne odaklanabilirim ancak biliyorsun ikisi de zahmetli ve zaman alacak şeyler yani ikisini aynı anda yürütebilir miyim bilmiyorum."

"Anlıyorum öncelikle tarihi belirlersek ona göre bir planlama yapabiliriz hem yalnız değilsin ben de varım. Ayrıca sana yardımcı olabilecek, işinin ehli kişiler ayarlayabilirim. Yani aslında ikisini de beraber yapabiliriz. Temmuz nasıl sence?"

"İki ay içinde mi, çok erken değil mi bunca iş nasıl hallolacak ki?"

"Sevgilim bana güvenmiyor musun? Sen yeter ki evet de ben her şeyi senin istediğin şekilde organize edebilirim."

Süreyya biraz düşündükten sonra,

"Haklısın biliyor musun, bence de halledebiliriz sana tabii ki güveniyorum. Temmuz olsun o halde."

"Sonunda!" Diyerek, heyecanla Süreyya'ya sarıldı Yavuz.

"Temmuz bizim için güzel bir tarih. Seni çok seviyorum Süreyya, ben hazırlıklara başlıyorum o halde Çırağan Sarayı nasıl uygun mu senin için bahçesinde yaparız eminim hoşuna gider."

"Uygun hayatım, evet güzel bir yaz düğünü olacak."

"Tamam, o zaman sizinkilerle konuş, bende bizimkilere söyleyeceğim. Düğün mekânımız şimdiden hazır. Gelinliğin için ne düşünüyorsun? Yurt dışından mı yoksa buradan mı halletmek istersin? Evimiz nerede olsun, nerede oturmak istersin? Her şey çok güzel olacak şimdiden deli gibi heyecanlıyım."

Yavuz'un heyecanı sanki bulaşıcıydı. Süreyya, onu izlerken çocuk gibi seviniyor, nasıl mutlu oldu dedi içinden kendisi de heyecanlanmıştı.

"Bilmiyorum yavuz beni de heyecanlandırıyorsun şu an düşünemiyorum. Evimiz mi hiç düşünmemiştim ki."

"Pekala, o zamana şöyle yapıyoruz ben tüm bu düğün ve ev organizasyonu için adamlarımı harekete geçireceğim onlar senin için her şeyi halledecekler sen yeter ki planlamaya göre onlara ayak uydurmaya çalış. Yarın başlıyoruz, ben organizasyonu yapıp sana yönlendireceğim sana sadece seçmek kalacak! Anlaştık mı sevgilim?"

"Anlaştık hayatım."

"Sen daha ne kadar buradasın?"

"Bilmem, Esma gelecekti onu bekliyorum."

"Anladım, benim artık çıkmam lazım Esma'ya da selamımı iletirsin. Düğün tarihimizi ilk o öğrenecek desene."

"Evet, sanırım öyle olacak."

Buraya gel güzelim, diyerek Süreyya'yı kendine çekti ve sabırsızca ona açmış gibi öptü. Süreyya'yı bıraktığında, hafif bir sersemlik vardı üzerinde sarhoş gibi bakıyordu. Dozunu almış ama yetmemişti. Asla yeterli değildi. Ama artık nihai sonuca az kalmıştı. Vedalaştılar ve Yavuz gitti.

Esma'dan gelen telefonla, Yavuz'un arkasından daldığı düşüncelerden sıyrılmıştı

Esma'dan gelen telefonla, Yavuz'un arkasından daldığı düşüncelerden sıyrılmıştı. İki ay içinde evleniyordu.

"Canım merhaba, atölyede misin hala?"

"Merhaba tatlım , evet buradayım geliyor musun?"

"Yoldayım geliyorum. Sen iyi misin? Sesin biraz garip geliyor."

"İyiyim merak etme, Yavuz buradaydı bazı kararlar aldık. Hadi acele et gel hemen sana anlatacaklarım var."

"Tamam canım hayır olsun."

"Hayır canım merak etme güzel haberlerim var sana." Diyerek, kapatmıştı telefonu Esma yarım saat sonra gelmişti.

"Hoş geldin canım." Diyerek, sarıldı.

"Hoş bulduk, Süreyya burası gözüme şimdi çok daha güzel göründü. Bir de senin elin değince daha da güzel olacak."

"Ah evet biliyorum çok iyi ışık alıyor değil mi?"

"Deli misin harika, hem deniz manzaran da var en sevdiğin bayıldım. Ne yapıyorsun çalışmaya başladın mı hemen yoksa? Bu çok güzel bir çalışma Süreyya."

"Evet yanımda birkaç malzememi getirmiştim, dayanamadım başladım işte ufak ufak bakalım. Beğenmene sevindim."

"Al bakalım kahve aldım gelirken, aç değilsin dimi?"

"Sağ ol Esma yok değilim Yavuz'la yedik yemeğimizi bana sürpriz yaptı."

"Evet Yavuz ve sürprizleri değil mi, alışkınız."

"Esma, sana bir haberim var demiştim ya biz Yavuz'la temmuzda evlenmeye karar verdik."

Esma düğünün olacağını biliyordu elbette ama bu kadar çabuk böyle bir karar vermesine şaşırmıştı açıkçası. Bunu gizleyememişti.

"Esma neden böylesin, sevinmedin mi yoksa?"

"Canım benim tabii ki sevindim, sevinmez olur muyum sadece şaşırdım biraz tebrik ederim Süreyya inşallah çok mutlu olursunuz. Gel buraya sana şöyle güzelce bir sarılayım biliyorsun yarın gidiyorum."

"Teşekkür ederim kuzum, gerçekten bu kadar çabuk mu gidiyorsun. Hiçbir şey anlamadım ben zaman çok hızlı geçti."

"Evet, biliyorum benim içinde öyleydi. Güzel vakit geçirdim. Âşık oldum daha ne olsun!"

"Evet, her şey üst üste geldi ama güzel şeyler oldu. Senin adına çok mutluyum Esma inşallah siz de çok mutlu olacaksınız."

"İnşallah Süreyya, ben hiç böyle hissetmemiştim. Sanki Mahir'den önce nefes alamıyormuşum, hayatımın tadı tuzu yokmuş, bir yanım hep eksikmiş gibi yaşıyormuşum. Onun varlığı, bana öylesine güç veriyor ki... Her anlamda... Hissettiklerim bir o kadar gerçek sanki bir yandan da bir ütopyayı yaşıyormuşum gibi. Çok enteresan, böyle olacağımı hiç düşünmezdim. Biliyor musun, bir şey olacak bu mutluluk benden kayıp gidecek diye çok korkuyorum."

"Ah esma canım benim... Sakın böyle olumsuz şeyler düşünme siz birbirinizi buldunuz artık daha iyiye daha güzele gebe her yeni günümüz."

"Ee sizinkilere söyledin mi? Hazırlıkları nasıl halledeceksin? Zamanın az sadece gelinliğin için bile bu süre az."

"Hayır, daha çok yeni bir karar, ilk sen öğrendin. Ailemle de paylaşacağım. Ay hiç sorma Yavuz her şeyi halledeceğini söyledi. Düğün için Çırağan'a karar verdik. Önce oradan başlayacak. Buradan bir gidişi vardı görmen lazımdı."

"Yavuz bu belli mi olur bakarsın başka bir sürpriz daha yapar bir bakmışsın bir ay sonra evleniyorsun. Düşünsene sence de mümkün değil mi Süreyya?" Diyerek, gülmeye başlamıştı aynı şekilde Süreyya da gülüyordu.

"Haklısın canım her an her şey olabilir."

"Ben bilmem ne zaman olursa olsun önce benim haberim olsun da malum Paris'ten kalkıp geleceğim."

"Esma hanım bir sürprizde sizden bekliyorum hani, kesin dönüş falan olabilir diye?" İmalı bir şekilde soruyordu,

"Kim bilir belli mi olur belki benim yerime Mahir'den bir sürpriz gelir."

"Ya hayır Esma, sakın buraya dönmelisin bence ama tabii yine de sen bilirsin... Gönlüm Türkiye'den yana!"

 

Süreyya akşam ailesine Yavuz' la beraber aldıkları evlilik kararından bahsetti. Herhangi bir tepki beklemiyordu ama herkesin daha heyecanlı olmasını bekliyordu. Muhtemelen çok kısa süre önce yaşadıkları olay yüzünden, böyleydi ama geçecekti. Bu süreç herkese iyi gelecek Yavuz'la ve kendisiyle ilgili bu endişe kaybolacaktı. Ahmet, bütün gün şirkette ve sonrasında da lojistik merkezinde yoğun bir gün geçirmişti. Akşam eve gittikten iki saat sonra aldığı telefonla şok olmuş berbat bir halde babasını aradı!

"Baba, önemli bir durum var yanına geliyorum yüz yüze anlatmam lazım!"

"Hayır olsun oğlum, bu sesinin tonunu hiç beğenmedim. Serra iyi mi Göktuğ'a mı bir şey oldu yoksa?"

"Hayır, baba herkes iyi merak etme işle ilgili hemen geliyorum."

"Tamam evladım! Bekliyorum."

Ahmet o sırada şirketin müdürü, lojistik müdürü ve şirket avukatlarıyla çoktan görüşmeyi ayarlamıştı hepsini babasının evine çağırmıştı. Önce Ahmet gelmişti eve babasına kısaca durumu anlattı, ardından da diğerleri kısa bir toplantı yaptılar hemen ardından da Hikmet Bey hazırlandı evden çıkmak üzereydiler ki Süreyya da olanları duymuş onlarla gitmekte ısrar ediyordu.

"Canım benim biz önce bir gidelim bakalım durum ne ona göre haberleşiriz hem Mehmet de yolda geliyor! Emniyete gidince ararım seni söz tamam mı annem de telaşlandı bak yalnız kalmasın."

"Tamam, abi ara ama mutlaka! Böyle bir şey nasıl olabilir ki aklım almıyor. Babam şoktan çıkamadı ona mukayyet ol olur mu?"

"Tamam, canım hadi görüşürüz."

Uyuşturucu bulundu lafını duyduğu an şok geçirmişti Süreyya, babasını düşünemiyordu abisi de öyle. Kimse inanamıyordu. Avukatlar, muhtemelen şoförle ilgili bir durum olabilir endişelenmeyin diyorlardı ama endişelenmemek elde değildi. Benim ailemin ne işi olabilir uyuşturucuyla ne alaka bu bizim başımıza nasıl gelir diyerek kendi kendine konuşuyordu.

"Oğlum Mahir'i de ara her ihtimale karşı onun da bilgisi olsun! Emniyete gelmesin ama hazırda beklesin."

"Tamam baba." Ahmet Mahir'i aramış olan biteni anlatmıştı.

"Esma ile birlikte, bize geçiyorlar baba."

"Tamam, oğlum iyi düşünmüş."

Gecenin ilerleyen saatlerine kadar ifade vermişler, olayla bir bağlantıları olmadığını dile getirmişlerdi. Soruşturma başlatılmıştı. Bu durum, işlerinin de aksamasına neden olacaktı. Olayla bir bağlantıları olmadığı için içleri rahattı ama yine de Hikmet Bey yaşadıklarının etkisinden çıkamıyordu. İçi içini yiyordu, bu olayın basına yansımaması gerekiyordu.

"Ahmet gerekli önlemleri aldınız mı olay basına yansırsa eğer bu bizim için felaket olur."

"Biliyorum baba, ben de düşündüm bunu avukatlara talimat verdim merak etme."

Yavuz'un bu önlemi çoktan aldığını bilmeden kendi başlarının çaresine bakmaya çalışıyorlardı. Oysaki Yavuz, her şeyi düşünmüştü. Sadece onlara ders vermek istiyordu. Sonuçta aile olacaklardı adlarının lekelenmesi işine gelmezdi. Yaşananları an be an ona bildiren adamlarından öğreniyordu. Tüm bunlar olurken, Mahir ve Esma, Süreyya ile birlikte olanları tartışıyorlardı bir süre sonra Leyla Zeynep'i alıp gitmiş aynı şekilde Serra da evde duramamış yaptığı telefon konuşmalarının ardından o da eve gelmişti. Herkes evde toplanmış Hikmet Bey'i ve diğerlerini bekliyordu.

Münevver: "Kızım arayın, Allah aşkına nerede kaldı bunlar saat 02: 30 oldu. Böyle bir şey nasıl olur tansiyonum düştü vallahi."

Leyla: "Anne tamam konuştuk ya yoldalar geliyorlar. Biraz sakin olalım. Bir açıklaması vardır mutlaka!"

Süreyya: "Anne lütfen gelsinler önce bir dinleyelim anlayalım. Böyle bir şey mümkün mü? Mahir abi bu nasıl olur aklım almıyor."

Mahir: "Benimde Süreyya, dur bakalım bu işin içinde bir iş var ama çıkar yakında aslı astarı neymiş öğreniriz."

Münevver: "Ah yavrularım sizi de diktik buraya gecenin bir yarısı kusura bakmayın."

Mahir: "Olur mu öyle şey hiç tabii ki gelecektik Münevver teyzem sen sıkma canını."

Süreyya: "Geldiler galiba anne sakin ol tamam mı?" Süreyya koşarak kapıya gitti.

Süreyya: "Baba abi hoş geldiniz."

Hikmet: "Hoş bulduk kızım hoş bulduk. İçeriye geçelim."

Münevver: "Hikmet Bey hayırlı haberler inşallah."

Ahmet: "Şöyle geç baba, anne sen de sakin ol lütfen herkes otursun bir nefes alalım anlatacağım."

Hikmet: "Hanım taze çay var mı? Benim başım tuttu biraz."

Leyla: "Ben hemen demlerim baba."

Hikmet: "Sağ ol kızım."

Leyla, elinde çay tepsisiyle geldi. Herkese dağıttıktan sonra da yerine oturdu ve abisinin anlatmasını bekledi.

Ahmet: "Bugün Gürcistan'a gidecek olan ürünlerimizi taşıyan tırlardan birinde uyuşturucu madde ele geçirilmiş. Bu konu üzerine, emniyete çağrıldık. Bunu zaten biliyorsunuz. Avukatlarımız, derhal müdahale ettiler. Bizde ifadelerimizi verdik. Her zamanki şoförlerimizden değildi şahıs. Bugün ekstra bir durum yaşanmış ve şoför değişikliği yapılmış. Planlı bir şekilde yapıldığına inanıyoruz. Avukatlar da, aynı şeyi düşündü keza emniyet müdürü de bu kanıda. Kimin ya da kimlerin yaptığı araştırılıyor. Olay çok taze, ama bizimle bir ilgisinin olmadığı ortada. Asıl sorun, bizimle uğraşmak isteyenin kim ya da kimler olduğu. Yarın daha detaylı bilgi almaya çalışacağız. Bildiklerimiz şimdilik bu kadar. Şoför hala sorguda.

Süreyya: "Abi basın, bunu duyarsa çok kötü olur."

Ahmet: "Biliyorum müdahale edildi merak etmeyin."

Mahir: "Sen ne düşünüyorsun Ahmet? Sence kim böyle bir şeyi yapmış olabilir? Ayrıca miktar düşünülürse ben de senin gibi düşünüyorum sanki bir gözdağı verilmek istenmiş."

Ahmet: "İnan hiç anlamıyorum Mahir, bizi biliyorsun öyle düşmanı olan bir aile değiliz. Nasıl olur hala şaşkınım. Lojistikte de sorun olması mümkün değil yıllardır beraber çalışıyoruz! Kim neden yapsın aklım almıyor hem de böyle iğrenç bir şey uyuşturucu taşımak nedir delireceğim."

Mahir: "Sakin ol Ahmet, ortaya çıkacaktır. Sabah daha çok bilgi alırız."

Hikmet: "Mahir doğru söylüyor evladım, sabah ola hayrola... Bakalım elbet çıkacak kokusu."

Ahmet: "Baba senin aklına biri ya da birileri geliyor mu?"

Hikmet: "Yok oğlum zaten bunu düşünmekten başım çatlıyor."

Çalan telefonun sesiyle, herkes Esma'ya dönmüştü

Çalan telefonun sesiyle, herkes Esma'ya dönmüştü. Saat çok geçti ve Paris'ten aranıyordu. Bu hiç normal değil dedi içinden, Mahir'le göz göze gelmişlerdi o sırada, telefonu açtı. Arayan ev arkadaşıydı. Evlerinde yangın çıktığını söylüyordu büyük bir yangın. Esma Fransızca konuşuyordu. Odada onu anlayan birkaç kişi vardı elbette.

"Ne, diyerek çığlık attı yaşadığı şokla nasıl olur, sen iyi misin?" diye de soruyordu.

Arkadaşıyla bir süre daha konuştuktan sonra telefonu kapattı ve olduğu yere şaşkınlık ve üzüntüyle çöktü.

Süreyya: "Esma nasıl olmuş, Helen iyi mi?"

Mahir: "Esma canım iyi misin?"

Esma: "Yanmış, evim, evimiz yanmış. Yangın çıkmış, hala söndürmeye çalışıyorlarmış Helen evde değilmiş yeni gelmiş ve yangını görmüş."

...

Okuduğunuz, şans verdiğiniz için teşekkürler.. beğeni ve yorumlarınız benim için değerli...

 

Loading...
0%