Yeni Üyelik
4.
Bölüm

BÖLÜM 2(Yetimhanedeki Çocuk)

@nefelicalliope

GÖKBEY

Gökbey 27 yaşındaydı. Tam adı ; Akif Esat Gökbey' di. Genç olmasına rağmen yetkin, kararlı, olgun bir kişiliğe sahipti. Ayrıca çok başarılıydı. Bunun, hiç bir zaman sıcak bir yuvaya sahip olamamasıyla ilgisi ise enteresandı...

Çocukluğunda başlayan çok sağlam bir eğitim görmüştü. Gönül isterdi ki ailesi onu sevsin, ilgilensin, okutsun, her normal çocuk gibi yaşasın. Ama Gökbey, bunun tam tersi bir hayat yaşamıştı. Tabii yaşadığı şeye hayat denilebilirse, kim bilebilir? Kimsenin ona nasıl bir hayat istediğini sormaması dışında sorun yoktu. Çoğu zaman sorguladığı tek şey buydu. Kendini belki de hiç olmaması gereken bir yerde bulmuştu ve bunu anlaması uzun yıllar sürmüştü... Kim bilir belki de olması gereken tek yer orasıydı. Zaman zaman kendi içine dönebildiği kısacık, nadir anlarda hala sorguladığı çok şey vardı.

Gökbey henüz 5 yaşındaydı. Hayal meyal hatırlıyordu. Yetimhaneye gelen adamların yanına gittiği zamanı. Yetimhane deniyordu kaldığı yere, o zamanlar hiç anlamıyordu. Neydi bu yetimhane? Birkaç büyüğünden ev kelimesini duymuştu. O zaman ev evse, orada da çocuklar varsa yetimhane neydi ve onun orada ne işi vardı?

Müdire, bazen onlarla ilgilenmek için yanlarına geldiğinde; tek sorduğu soru ''Ev ne?'' Arkadaşları vardı ama ne zaman "Ev ne?" diye, sorsa ona gülüp dalga geçerlerdi. Eh nihayetinde onlar da yetimhaneye bırakılmış çocuklardı. Hayatları zordu...

Gökbey öyle zamanlarda daha bir içine kapanırdı. Aslında söyleyecek çok şeyi olmasına rağmen, kendine rağmen susuyordu. Büyük büyük laflar edebilmek için büyümeyi beklemesi gerekiyordu. Bir de önce evin ne olduğunu öğrenmesi gerekiyordu. Müdire, tam da ev meselesinin üzerine bir gün yanına geldiğinde Gökbey' e seslendi.

''Gökbey buraya gelir misin?''

''Efendim Müdire abla.''

''Bak şimdi bazı abiler seni almaya geldi.''

"O sihirli sözcüğü söylemekle söylememek arasındaki tedirginlikle baktı. ''Eve mi gidiyorum yoksa?''

''Evet tatlım.''

Ana salonda bi uğultu koptu. Orada olan tüm çocuklar, bunu duymuştu. Az önce dalga geçtikleri Gökbey eve gidiyordu. Onu almaya gelmişlerdi. Neden o olmak zorundaydı ki! Hepsi eve gitmek istiyordu. Oradaki çocukların kimisi ağlıyor, kimisi bağırıyor, kimisi tepiniyordu ; "Bizde gitmek istiyoruz..." Müdire Hanım, çocuklara döndü. "Sessiz olun çocuklar." Demekle yetindi sadece ... Sessizlik önemliydi. Kurallar vardı. Çocuklar susmalıydı.

Hemen değil belki ama Müdire, Gökbey'in elinden tutmuş küçük adımlarla ana salondan çıkarken, çocuklar birer birer sessizleşmeye başladılar. O sırada Gökbey, arkasına dönüp baktı. "Eve gidiyorum." dedi, içinden. Suratında, korkusunun önüne geçemeyen o küçük tatlı tebessümüyle tek gamzesini ortaya çıkardı.

Müdire Hanım' ın odasına gittiklerinde, görevli onu bir sandalyeye oturttu. Karşısında kocaman elleri olan, büyük büyük abiler vardı. Dikkatli bir şekilde ona bakıyorlardı. Ama bu abiler hiç gülmüyordu. O da hemen yüzünden gülümsemesini sildi. Belki öyle yapması lazımdı. Bilmiyordu...

Gelenlerden birisi, konuştu. Sesi de kendi gibi büyüktü. "Artık senin evin biziz."

Gökbey, ev kelimesini duyunca ister istemez yine gülümsedi. Gamzesini çıkarmalı mıydı? Yoksa gizlemeli mi? Hiç bilmiyordu. Şu ana kadar olanlara baktığında, kendince ev iyi güzel bir yerdi.

''Tamam.'' Başka kimse konuşmadı, başka kimse gülmedi. Tamam kelimesi, Müdire' nin odasında bir daha asla dönmeyeceği yerde havada asılı kalmıştı.

"Senin evin biziz." diyen kocaman adam, Bir kez daha konuştu. ''Hadi çıkıyoruz.'' Her şey orada başlamıştı. Gökbey, yaşamaya gittiğini sanıyordu ama ölmüştü... Artık yoktu. O yetimhanede hiç olmamış hatta hiç doğmamıştı... Bunu, zamanla anlayacaktı.

Gökbey, 20 yaşına geldiğinde ondan istenilen kişi olmuştu. O artık yetimhanedeki gamzeli çocuk değildi. Çok iyi bir şekilde eğitilmişti. Hem yurt içinde, hem yurt dışında neredeyse aralıksız eğitim hayatını sürdürmüştü.

Çok zeki,çevik,becerikliydi. Yaşıtlarından görüntü olarak da olgun duruyordu. Fiziği, hali, tavrı, duruşu, her şeyiyle artık göreve hazırdı. İlk görevine.

Dikkat çekici ve sorun olabilecek gamzesi dışında bir şey daha vardı; Gözleri... O yüzden çoğu zaman lens kullanmak zorundaydı.

GÖKBEY GEÇMİŞ

Yıllar geçmişti. Gökbey, Mit' te çok başarılı olmuştu. En tehlikeli, zor görevleri başarıyla tamamlamıştı. Kişisel duygularını işine asla karıştırmazdı. Tek bir hatanın, nelere mal olabileceğini çok iyi biliyordu. Onun için kendisine koyduğu tek ve en önemli kural buydu.

İşine ve vatanına ölümüne bağlılığı, sağlam ve karakterli duruşu sayesinde adım adım ilerlemişti. Artık 26 yaşındaydı ve onu bekleyen çok önemli bir görev vardı. Asla başarısız olmamalıydı. Çünkü durum sanılanın aksine, çok büyük bir operasyonu içeren, iyi bir hazırlık yapılması gereken bir görevdi. Açığa çıkmamalıydı! Kendine her zaman güvenirdi ama dış etkenlerden kaynaklanan hiç olmadık bir durumla karşılaşma riski vardı. Merkezdeydi; bu operasyon için detaylı bilgi verilmek ve ekibini kurabilmek üzere çağrılmıştı.

''Başkanım?''

''İçeri gel. Oturabilirsin.''

''Peki Başkanım.''

''Çok ciddi ve büyük bir yapılanmayla karşı karşıyayız. O yüzden bu operasyon çok önemli ve senin bu işin başında hatta içinde olman lazım. Biz bazı hazırlıklar yaptık tabii ama seninle birlikte kesinleşmesi ve ilerlemesi gereken durumlar var."

"Operasyonu daha fazla geciktiremeyiz, çünkü; durum gittikçe büyüyor. Yaklaşık altı aydır narkotikle ortak bazı operasyonlar yürütüyoruz. Ama bu yeterli değil. Yeni gelen bilgilere göre kartlar yeniden dağıtılmış görünüyor. Bazı değişiklikler var. Özel harekat ve narkotikle ortak çalışma içinde olacağız ama operasyonun beyni sen olacaksın."

''Emredersiniz Başkanım.'' Oyun başladı o zaman...

''Şimdi bütün bilgiler ve görselleri paylaşacağız, neyle karşı karşıya olduğumuzu daha iyi anlayacaksın.''

''Dosyaları Gökbey' e ve bilgileri de büyük ekrana verin.''

''Biz hazırız Başkanım.''

''Açın.''

''İşte başlıyoruz.''

''Adın Barlas Alpdoğan.''

''Barlas Alpdoğan... Anlaşıldı Başkanım.''

YAVUZ' un Planı

Altıncı ayın içindeydik. Onu gördüğüm, o ilk günden bugüne kadar tam altı ay geçmişti. Serhat, Süreyya hakkındaki her şeyi içeren bir dosyayı ertesi gün masama bırakmıştı.

Hayatını, yaşadıklarını masal okur gibi okumuştum. Okuduklarım, çoğu zaman gözümün önünde hayalden gerçeğe dönüştü. Hakkında her şeyi biliyordum. İstanbul' daki ve Paris' teki yaşantısını artık ezberlemiştim.

Bu kadar neden mi bekledim; işlerim, yeni ortaklıklarım her şey benim için de çok yoğundu ve doğru bir zamanda karşısına çıkmalıydım. Hem onun hem de benim için doğru zaman olmalıydı.

Kafam rahat olmalıydı. Ama son günlerdeki sabırsızlığım, huysuzluğumun sebebi olmuştu. Artık tanışma vaktimiz gelmişti... Daha fazla beklemek istemiyordum. Büyük bir defile için çalıştığını biliyordum. Defile yarındı ve o defileye ben de davetliydim.

Her şeyi organize etmiştim. Oradaki karşılaşmalarımızı ayarlamıştım. Her şey tesadüf gibi görünecekti. Ama asla öyle olmazdı, olamazdı; çünkü ben böyle bir adamdım. En az on adım sonrasını düşünerek hareket ederdim. Süreyya Feray Enver henüz bunu bilmiyordu...

Ertesi sabah, özel uçağımla Paris' e gitmek üzere yola çıkacaktım... Heyecanlıydım bu yeni duygu beni biraz afallatmış olsa da güzel bir yanı vardı. Bu hissi sevmiştim. Süreyya' da sevecekti...

YAVUZ KARŞILAŞMA ANI

Planlı ilk Karşılaşma

Havaalanından otelime geçtim. Şimdi yapmam gereken beklemekti. Süreyya, evden çıktığında biz de yola çıkacaktık. Onun için küçük bir sürpriz ayarlamıştım.

Süreyya' nın hiç bir şeyden haberi yoktu ve bu oyunu daha da heeycanlı kılıyordu. Onu görmeyi çok arzuluyordum. Artık Paris' te olduğum için ve planlarımı gerçekleştirmeme çok az bir zaman kalması da sabırsızlığımın doruk noktasına ulaşmasına sebep olmuştu.

Bu kız farklıydı, beni ona çeken çok büyük bir enerji vardı. Bu his beni çıldırtıyordu. Sadece Paris' te olmak ona bu kadar yakın olmak bile beni delicesine heyecanlandırıyordu. Onu gördüğüm ilk anda kararımı vermiştim. Süreyya Feray Enver eşim olacaktı!

Otelden çıkar çıkmaz ona ulaştım. Tam önümüzde arabasıyla yoluna devam ediyordu. Serhat, ne yapması gerektiğini çok iyi biliyordu. Bir süre devam ettikten sonra, önüne geçti ve aracı durdurup çarpışmamıza sebep oldu.

Sonunda onu görmüştüm. Saat henüz erkendi, evden telaşla çıktığı, o güzel gür ve ıslak saçlarının halinden belliydi. Narin boynunu salaş bir şekilde topladığı saçlarının sayesinde görebilmiştim.

Panik olmuş hali, hiç susmadan konuşmasına sebep oluyordu. Masal anlatıyormuş gibi elleri kolları sürekli hareket halindeydi. Arabasına yöneldiği sırada benim oturduğum yere doğru birkaç saniyeliğine baktı. İşte o an, o sıcak bal rengi gözlerini görmüştüm. Gözleri şöminede yanan ateşin sıcaklığı gibiydi. Göz göze geldiğimizde, kendimi o alevlerin içindeymiş gibi cayır cayır yanarken buldum ve hiç tereddüt etmeden kendimi o alevlere teslim ettim.

Aşık olmuştum! Çok fena işim bitmişti benim! Artık kalbim Süreyya' nın o ince naif parmaklarının ucundaydı...

SÜREYYA KARŞILAŞMA ANI

Araba Kazası

Staj dönemimden bahsetmiştim... Her şey çok yoğundu, deli gibi çalışıyordum. Defileler, lansmanlar, tanıtımlar, reklam kampanyaları, bu arada moda tasarım okudum. Moda sektörünü bilirsiniz, sürekli hareket halindeydim. Durmaktan hoşlanmazdım, durmak iyi gelmezdi. Yaşanılan gerilimi, heyecanı, son anda çıkan aksilikleri belki tuhaf gelecek ama seviyordum. O aksiliklerin çözüme kavuşma anını; düşünsenize, genel olarak sürekli aksiyon yaşıyorsunuz. Hem fiziksel hem mental olarak sürekli hareket ve düşünce sarmalı içindesiniz... Hayatınız, işiniz birbirine karışmış rengarenk yumaklar gibi. Yine böyle bir akşamın gecesinde karşılaştık ... ilk karşılaşmamız. Hem de ne karşılaşma... O geceyi düşündükçe allak bullak oluyorum.

...

O gün, gün boyu koşturmak beni yormuştu. Çok önemli bir akşamdı ve daha şimdiden tükenmek üzereydim. Önümde daha uzun saatler ve yapılacak tonla iş vardı. Benim acilen kahveye de ihtiyacım vardı. Sabah duştan sonra evden çıkmadan içmiştim ama bazı günler bir fincan kahve asla yeterli olmazdı; işte bugün o gündü.

Duştan sonra hazırlanmak için fazla vaktim olmadığından çok uğraşmadım. Gece için kıyafetlerimi yanıma aldım. Tabletim, telefonum tüm evraklar dosyalar her şey hazırdı. Saçlarım uzun olduğu için kurutmak her zaman sorun oluyordu. O yüzden hızlıca topuz yapıp, üzerimi giyinip, hafif makyajımı da tamamlayıp aceleyle evden çıktım.

İşimi yaparken genellikle kontrollü olurum. Bildiğiniz kontrol manyağı yani, arkadaşlarım öyle olduğum konusunda eminler. BEn öyle düşünmüyorum. Bunda ne gibi bir sakınca var? Hiç anlamıyorum. Her neyse evden çıktım, arabama atladım tatlı tatlı gidiyorum. Müziğimi de açtım. Her şey yolunda yani! Ve işte sihirli kelimeler söylenmişti bir kere... Kaza yaptım; evet Paris' in en yoğun caddesinde, gideceğim yere çok az kalmışken hem de! Neyse ki küçük bi kaza ama benim minik hassas arabamın kalbi bir kere kırılmıştı. Evet arabam hassastı ve onun bir adı vardı; Kaplumbağa. Önümdeki araç aniden fren yaptı ve bende duramadım.

Defile alanına gitmem gerekiyordu. Biraz acele etmiştim evet ama yine de benim hatam olduğunu düşünmüyordum. Aniden fren yapan önümdeki araçtı. Bir anda durmuştu. Hatta sanki bilerek yapılmış gibiydi. Bilemiyorum, o an çok tuhaf bir hissin içimi kapladığını hatırlıyorum. Sadece bir anlığına...

Hemen kendime gelip, arabamdan indim. Öndeki araç çok lüks bir araca benziyordu. Gerçi bunun bir önemi yoktu. Sadece ilk farkettiğim şey buydu. Sonra şoför kapısı açıldı.

''Afferdersiniz?" Ne diyorum ben. Adam fransız muhtemelen Süreyya, sanki Türkiye' desin. Of! derken, kendi kendime söylendiğimi farkettim. Aklımdan, benim deli olduğumu düşünüyordur herhalde diye geçirdim.

''Pardon." Ama bir saniye, bir tuhaflık vardı bu adam az önce bana gülümsedi mi? Evet gülümsüyordu. Neden? Hemen toparlayıp fransızca konuşmaya başladım.

''Özür dilerim ama gerçekten çok acelem var. Biliyorum burada büyük bir sorun varmış gibi duruyor ama sanırım küçük bir kaza yaşadık. İnanın cidden çok acil gitmem lazım. Lütfen size numaramı verebilirim. Bu olayı daha sonra çözebiliriz diye düşünüyorum. Ayrıca herkes iyi görünüyor.'' Adam, ben konuşurken tek kelime etmedi. Zaman geçiyordu ve benim acelem vardı. Bende bi tuhaflık mı vardı?

''Merhaba.''

''Merhaba mı? Bir saniye Türkçe biliyor musunuz?''

''Evet, afferdesiniz söylemek istedim fakat telaşlı haliniz ve sürekli susmadan konuşmaya devam etmeniz araya girmeme izin vermedi.''

Ben hala biraz şaşkındım. O sırada kaşlarım kendiliğinden çatılmış olabilirdi. Telaşlı olduğumda çok seri konuşurdum. Ne diyordu bu böyle? Neyse acelem vardı.

''Pekala.''

''O halde beni anladınız değil mi?" Kartımı çantamdan alıp adama uzattım. "Gitmem gerek, bu numaram kartta yazıyor. Sizinkini alabilir miyim?''

Karta baktı. ''Biz size ulaşırız Süreyya Hanım.''

''Peki, öyleyse trafiği de etkiliyoruz bir an önce yolu açalım mı?''

''Tabii Süreyya Hanım.''

Tam arabaya gitmek için arkamı dönecekken, ismini sormadığım aklıma geldi. Bir an duraksadım ve tekrar ona döndüm.

''Affedersiniz isminiz nedir?"

''Serhat.''

''Peki Serhat Bey, teşekkür ederim.'' Devam etmek için döndüm. Hızlı adımlarla arabaya yöneldim, tam o anda o his yine içimi kapladı ve arka camdan birinin beni izlediğini sandım. Biraz tuhaftı. Camlar koyuydu ve içerisini göremiyordum. O his geldiği gibi öylece geldiği gibi gitti... Arabaya bindim ve yoluma devam ettim.

DEFİLE GÜNÜ

Süreyya, defile alanına gitmek için yola çıkmıştı tabii bizde onu takip ediyorduk. Önce alana gitmişti. Ben de alanın yakınında olan küçük butik bir kafeye geçtim. Bir kahve alıp onu gördüğüm o keyifli anı düşünmeye başladım.O sırada beklemediğim şey ise benim planlarımın dışında gelişen ikinci karşılaşmamızdı.

Süreyya kafeden içeriye adım attı. Kahvesini almak için bankoya yöneldiğinde, henüz benim farkımda değildi. Arkası bana dönük olduğundan onu rahat bir şekide izleme zevkine nail olabildim. Çıkacağı sırada yüzümde yarım bir gülümseme vardı. Tatlı tesadüfümüz yüzündendi. Çok kısa bir an ona baktığımda, bunu gördüğünden emindim.

SÜREYYA

Her şey defile alanından yönetilecekti. Bizim ajansımız için özel bir alan ayarlamıştım. Ekiple buluşup her şeyin kusursuz ilerlemesi ve bütün düzenlemelerle ilgilenebilmek için ekstra bir alana ihtiyacımız vardı. Yüksek lisanstan sonra Türkiye' ye dönmüştüm. Sonra Paris' ten beklediğim haberi alıp ve staj için tekrar geldim. Ekip güzeldi. Bununla bir sorunum yoktu ancak beni endişelendiren tek şey aşırı rahat olmalarıydı.

Ben çok daha kontollü bir karaktere sahiptim. Özellikle işim konusunda ama bilemiyorum burada insanlar daha rahat bazen aşırı rahattı. Bu duruma alışmaya çalışıyorum. Avrupa işte, sanırım siesta dedikleri şey. Aslında İspanya ve Portekiz tatilimden bu duruma biraz aşinaydım. O zaman da garip gelmişti. Her neyse, altı aydır buradaydım. Her biri çok önemli olan bir sürü defile gerçekleştirmiştik. Ufak tefek aksilikler haricinde her şey yolunda gitmişti. Bugün ki defile en önemlilerinden biriydi. Hata yapma lüksümüz yoktu.

Defile alanına geldiğimde, rahat bir nefes aldım. Buraya gelmem saatler sürmüş gibi hissediyordum. Bugünde bir gariplik vardı... Hemen bu düşünceyi kafamdan uzaklaştırdım. Ekip için hazırlanan odaya geçip eşyalarımı yerleştirdim. Sadece elbisemi ve ayakkabımı arabada bırakmıştım. Geri kalan tüm önemli şeyler yanımdaydı.

Henüz ekipten kimse gelmemişti. Bundan bahsetmemiştim değil mi? Ekibimizde erken diye bir kavram yoktu. Muhtemelen saat 10:00 ' dan önce kimse gelmezdi. Şirkette toplam on kişiydik. Hepsi de çok renkli kişiliklerdi. Bu sektörde sevdiğim şeylerden biri de buydu. Bakış açımın daha da genişlemesine sebep oluyorlardı. Hepsini seviyorum. Umarım onlar da beni seviyordur. Bu zamana kadar kimseyle bir problem olmamıştı. Ben onların rahatlığına onlar da benim telaşıma alışmaya çalıyor olmamız dışında her şey iyiydi.

Güvenlik ekibiyle saat 11:00' de kısa bir toplantı ayarlamıştım. Daha öncesinden tüm detayların üzerinden geçildiği bir toplantımız olmuştu ama bugün için tekrar istedim. Güvenlik önemliydi. Ama önce kahveye ihtiyacım vardı. Alanın yakınında çok sevdiğim tatlı bir cafe vardı ilk iş kahvemi almak için oraya gittim.

''Merhaba.''

''Merhaba.''

"Filtre kahve alabilir miyim?"

"Tabii hemen hazırlıyorum."

Bankonun başında birkaç dakika bekledikten sonra ücretini ödeyip kahvemi aldım. Alana gitmek için kafeden çıktığım sırada bir şey dikkatimi çekmişti. İçeride camın önündeki masada kahvesini içen bir adam vardı. Neydi bu şimdi? Kaza yaptığım zamanki his yine benimleydi. Arabanın camının önünde hissettiğim şey gibiydi. Çok tuhaftı kahvemi alırken izleniyor hissine kapılmıştım. Anlık bir şeydi yine ve geldiği gibi gitti... Tam olarak bakamadım ama gördüğüm kadarıyla uzun boylu birisiydi. Saçları koyu renkti. Bir an göz göze gelmiştik sanki, gözleri renkli miydi? Of, neyse. Biliyorum bana sen aklını kaçırdın diyeceksiniz ama sanki gülümsüyordu... Daha fazla üzerinde durmadım ve defile alanına geri döndüm. Masaya geçtim önce kahvemden bir yudum aldım. Defterimi açıp notlarımın üzerinden geçmeye başladım.

Notlar:

Makyözler.
Kuaförler.
Tasarımcının kıyafetleri , ayakkabıları , aksesuarları' nın alınması.
Araç prganızasyonu
Tasarımcı' nın geliş saati.
Güvenlik ekibi.
Backstage ekibi dağılımı.
Çekim ekibi gelişi.
Fotoğrafçıların gelişi.
Davetlilerin gelişi, davetli listesi.
Ses, ışık sahne ekibi.
Yiyecek içecek organizasyon şirketi' nin geliş saati takibi.
Defile sonrası kokteyl alanı hazırlığı takibi.
Hizmet ekibi.
Temizlik ekibi.
Gazetecilerle röportaj alanı düzenlenmesi.
Tasarımcı ve ekibi için oda hazırlıkları.
Telsizler, kulak içi telsizler, mikrofonlar.
Podyum hazırlık ekibi.
Kareografi prova.
Koleksiyon kontrol.
Müzik ekibi.

Her şey tamamdı. Ekiple görev dağılımı yapmıştık. Öncesinde Koleksiyon incelenerek detaylar belirlenmişti ve detaylar doğrultusunda konsepte ve koreografiye uygun müzik seçimi yapılmştı. Seçilen müzik eşliğinde koreografi çalışmaları yapılmıştı.

Profesyonel moda editörümüz Nicole Roux ile saç, makyaj detaylandırılması yapıldı. Sunumu yapılacak koleksiyonun mankenlere dağılımı daha önce de birlikte çalıştığımız kulis amiri tarafından belirlendi. Defilenin hızlı akışının sağlanabilmesi için de mankenleri giydirecek yeterli sayıda giydirici görevlendirmiştik. Defile çıkış listesini özenle hazırlamıştık.

Sahne tasarımcısı tarafından, konsepte uygun sahne tasarımı yapılmış. Basının defileyi başarılı çekebilmesi için seyircileri engellemeyecek şekilde basın tribününü de hazırlatmıştık. Ses- ışık ve teknik koordinasyonun sağlanması da çok önemliydi. Bu iş için de ekipten Zoe Bernard seçilmişti. Işin kontrolü ve çıkabilecek aksiliklere karşı onunla iletişim halinde olacaklardı.

Moda defilesi, bir tür canlı performanstır; defilenin etki bırakması ve izleyicilerin ilgisini çekmesi en önemli durumdur. Tasarım' ın güçlü siluetleri olan dramatik kıyafetler olması da büyük sükse yapmasında çoğunlukla işe yarar ancak sunum her şeydir. Biz, yani Graines D'étoiles şirketi olarak tüm ekip, bunu sağlamıştık. Ortaya çıkaracağımız işten gayet memnunduk.

Müthiş bir kulis hareketliliği olacağını biliyorduk. O yüzden kulisteki yoğun trafikte aksama olmaması açısından ekipten Harvey Berger ve ben genellikle orada olacaktık. Modeller podyuma doğru geçiş yaparken, kulisteki çılgınlık dağılmaya başlamıştı. İzleyiciye, profesyonel bir biçimde organize edilmiş, sorunsuz bir defile izletmeyi umuyorduk.

Bu kadar önemli bir tasarımcının defilesinde, sahne arkasındaki heyecan ve kaosa tanık olmak inanılmazdı. Verilen zaman çizelgesine göre modeli giydirmek, yetişmekte olan stil yaratıcılarına işe yarayacak ve yaramayacak tekniklere dair son derece önemli bilgiler vermek. Çorap ya da eldiven gibi aksesuarların değiştirilmesi, modellerin hızlıca kıyafet değiştirip tekrar podyuma çıkmasını izlemek heyecan vericiydi. Bu işi çok ama çok seviyordum. Tüm bu karmaşanın içinde hissetiğim buydu.

LOUVRE MÜZESİ&SÜREYYA

Louvre Müzesi 'ni defile alanı olarak teklif ettiğimde, Alexandre Thayer Depardieu bu fikrime bayılmıştı. Tek sorun izinlerin alınması ve onaylanmasıydı.

Defile' nin Louvre Müzesi'ndeyapılacağının onayını aldığımızda herkes büyük heyecan duymuş Alexandre, bunu duyduğunda çılgına dönmüştü. Her ne kadar fazla belli etmemeye çalışsa da durum buydu.

12. yüzyıldan beri dimdik ayakta duran ve şehrin önemli yapılarından biri olan Louvre, 17. yüzyılın sonlarına doğru müze olarak sanatseverlerle buluşmuştu. Bu fikir aklıma çok önce burayı ziyaret ettiğimde gelmişti. O zaman gerçekleştirilecek hayallerimin arasında yerini almıştı ve işte şimdi gerçek oluyordu.

Defile sonunda başladı. Ufak tefek sıkıntılar dışında sorunsuz ilerliyordu. Ekip birbirine çok iyi entegre oldu. Defile başlamadan önce tüm ekibin hazırlanabilmesi için önceden ayarladığım odaya giderek ben de hazırlandım.

Kıyafetimi o gece için özel olarak almıştım. Tüm hazırlıklarımı bitirdikten sonra aynadaki yansımam bana her şeyi doğru yaptığımı gösteriyordu. Defile, coşkulu bir şekilde bitmişti. Tasarımcı Alexandre Thayer Depardieu, her şeyden memnun ve keyifli bir şekilde defile alanından o geceki partinin yapılacağı yere geçmek için ayrılmıştı. Bütün ekip, partide olacaktık ve bunu haketmiştik.

Ekip, ben dahil toplam 10 kişiydi. Müdürle beraber, 7 kadın, 3 erkekti. Herkes partiye gitmişti bile. Ben de tüm eşyalarımı alıp geceye katılmak için yola çıktım.

YAVUZ

Bütün gün çalışırken onu hiç sıkılmadan izleyebilirdim. Ne yazık ki şu an bunun için vaktim yoktu. Akşam için ben de hazırlanmalı, planımın üzerinden geçmeliydim. O yüzden otele geçtim. Serhat odamdaydı. Bana akşam için olacaklardan bahsediyordu. Her şey istediğim gibi olmuştu.

''Her hangi bir aksilik istemiyorum Serhat. En ufak bir sorunda ne olacağını hatırlatmama gerek yok herhalde!''

''Emin olabilirsiniz efendim.''

''Adamın tam olarak hazır olduğundan emin ol. Yanlış bir şey yaparsa, her şey ters gider. Ters giden her şeye üzülürüm ve bu benim canımı sıkar. Canım sıkıldığında ise neler olur senin hayal gücüne bırakıyorum. Şimdi çıkabilirsin.''

İstanbul' daki işlerle ilgilinmem gerekiyordu birkaç şeyi bitiremeden gelmiştim. Bu arada bunları halletmeli ve akşam için hazırlanmalıydım.

 

 

Loading...
0%