Yeni Üyelik
33.
Bölüm

BÖLÜM 31(Kaçırılma)

@nefelicalliope

İtalya

Barlas, duştan çıkmış, temiz kıyafetler giymişti. Aşağıya inmek için odasından çıktığında gelen seslerle irkildi! Yavuz'du bu, bağırıyordu! Adımlarını hızlandırdı, aşağıdaki manzara karşında dondu kaldı önce! Yavuz, salonda kırılmadık eşya bırakmamıştı neredeyse ve hala kırıp dökmeye devam ediyordu! Yanına yaklaşılacak gibi değildi, ama yapması gerekiyordu.

"Yavuz, neler oluyor?" Diyerek, onu tutmaya calıştı ama tutamadı, Yavuz çok sinirliydi ve bağırmaya küfür etmeye devam ediyordu. Onu duymuyordu bile!

"O kaltak yaptı! O yukarıdaki kaltağın işi bu! Onu geberteceğim! Kimse onu elimden alamayacak!"

Artık Barlas' da bağırıyordu! "Sakin ol Yavuz! Önce bana ne olduğunu söyle! Ne demek o yaptı ne yapmış?"

"Baskın olmuş! Dedi, ayı gibi homurdanıyordu. Her yere, evlere şirketlere, üretim yerlerine anladın mı şimdi ne olmuş! Katarlıları bile almışlar! Bu, üst düzey bir operasyona benziyor! Birileri ötmüş! Senin şirketinde dahil buna! Ailem sorgudaymış! Anladın mı şimdi tüm emeklerimiz her şey bitti, hepsi o sürtüğün yüzünden heba oldu! Mahvoldum ben!"

Barlas, mecburen şaşırmış ve sinirlenmiş gibi davranmak zorundaydı! Bizimkiler, iş başında diye içten içe seviniyordu. Demek ki Gökbey, operasyonun ikinci aşamasına geçmişti. Süreyya' nın fevri kaçışı süreci hızlandırmıştı. Yakındır bizi bulurlar diyerek, iyice keyiflenmişti keza bunu saklamakta zorlanıyordu. Rolüne döndü hemen kendini toparlayıp.

"Nasıl olur! Olamaz! Kahretsin ne yapacağız şimdi? Sen, bunların olacağını biliyordun o yüzden kaçtın degıl mi?" Diyerek, Yavuz'un üzerine yürüdü. Omzuna vurarak, "biliyor muydun söyle! Süreyya'nın yaptığını nereden biliyorsun, emin misin o mu söylemış? Eğer, o yaptıysa benim elimden de çekeceği var demektir! Ailem de sorguda mı acaba? Offfff deli olacağım!"

"Birazdan öğreneceğiz, merak etme! Onu kimseye bırakmam o benim!"

Deliye dönmüştü, hiç normal değildi ne bakışları, ne tavrları! Bambaşka bir şeye dönüşmüş insanlıktan çıkmıştı! Bir şeyler düşünmeliydi, hem de hemen!"

"Bu sıçtığımın evinde alkol yok mu? Şu an alkole ihtiyacım var Yavuz! Bırak şimdi onu da bir şeyler içelim!"

"Haklısın, benimde içkiye ihtiyacm var!" Dedi, adamlarından birine seslenerek! "Toparlayın şurayı bize de içki getirin hemen!"

Barlas, içinden şükretti o an onu durdurmak, kolay değildi ama başarmıştı! Hem de bu kadar basit bir çözümle! Sonrasına sonra bakacaktı! Tek bildiği asla pes etmeyecekti. İçmeye devam ettiler. Barlas, ne kadar oyalayabilirse o kadar iyi diye düşünüyordu, belki sarhoş olup sızardı Yavuz ve Barlas da, o zaman bir şeyler planlayabilirdi.

Öyle, anlatamam psikolog gibi hissettikkerimi ya da şairler gibi şiir yazamam. Büyük büyük cümleler kuramam belki, içimdeki tarifsiz acıya ama bir anlatabilsem, gök aydınlıktan karanlığa bürünür, güneş ay olup çıkar karşıma, dilim lal olur da, gözümün bebegi konuşur sadece imtina edilen bunca şey yok olunca, insanın cümleleri de yok oluyormuş sözleri de kelimeleri de, saçının teli de acırmış tırnağının ucuda!

Süreyya

Süreyya, yarı baygın yarı kendinde, aşağıdan gelen gürültüleri duyuyordu. Çok susamıştı, saatlerdir bir yudum su bile vermemişti vicdansız! Aşağıda neler olduğunu merak ediyordu. Başına neler geleceğini merak ediyordu. Etmemesi gerekiyordu! İnsanoğlu işte merak ederdi. Merakla başlardı her şey hayatta, sonunda da ya ölürdü ya kalır! Kuruyan dudaklarının ve ağzının kenarlarındaki acıyı hissetti. Her yeri uyuşmuştu. Paket gibi atmışlardı yatağa onu, yarma herifler! Üstüne de sanki kaçabilecekmiş gibi kilitlemişlerdi kapıyı arsızca! Böyle öleceğini düşünmemişti hiç. Ölmek istemiyordu ki! Tek isteği yaşamaktı. Yavuz'dan uzak onunla geçirdiği her anı unutarak! Aklından, kalbinden, bünyesinden tamamen silerek.. Hiç olmamışçasına..

Ağladığını fark etti sonra gözyaşları usul usul aktı yanaklarına doğru! Her damlasında hissettiği çaresizlik vardı. Her damladaki, çaresizliğine kızgındı. Esma, gelmişti aklına bir anda! Onun gözünü açmaya çalışması... "Ne kadar uğraşmıştı oysaki anlamam için!" dedi, içinden... Ona teşekkür bile edemeyecekti...

Banyoya gitmesi gerekiyordu, neden kimse gelmiyordu. Sinirlenmeye başlamıştı. Gücü yoktu ama kalan gücüyle yatağın ayak kısımındaki demir başlığa vurmaya başladı. Attığı tekmelerle sesini duyurmaya çalışıyordu! Bir süre sonra, gürültüye bakmak için kapıyı açtı gardiyanı. Süreyya, karşısındaki adamın yabancı olduğunu anladı ve önce hareketleriyle anlatmaya çalıstı derdini, "Salak herif ağzımı açmassan nasıl söyleyeceğim!" adam onun halinden bir sey anlamadığını ifade ederek, italyanca konuşmaya başladı. En sonunda da konuşabilmesi için ağzını açtı. "Dangalak puşt! Mal, sonunda açtı ağzımı! "

Süreyya acı içinde inledi, önce ağzını kıpırdatmaya çalıstı sanki bıçakla kesilmiş gibi acı veriyordu hareket ettirdikçe ağzının kenarları. Sonunda o da, belki biliyordur diye düşünerek, ingilizce konuşmaya karar verdi. Su istedi önce, susuzluktan kuruyan boğazını yutkunmaya çalışarak rahatlatmaya uğraşıyordu. Sonra da, tuvalete gitmesi gerektiğini söyledi yalvarırcasına, çünkü karşısındaki adam ruhsuz ruhsuz bakıyordu ona! Sonunda yalvarmaları sonuç buldu! "Bekle" dedi sadece! Düşünüyordu acaba Yavuz'a haber vermeli miydi kararsızdı! Sonunda haber vermeye, gerek olmadığına karar verdi. Süreyya'nın başına dikildi, onu kolundan tutarak yatağa oturur pozisyona getirdi! Sonra da talimatlarını sıraladı. Kaçacak bir yeri olmadığını, her yerde adamların olduğunu, salakça bir şey yapmaması gerektiğini söyleyerek ondan onay bekledi bir de yarmagül! Süreyya ise, sadece başını sallayarak onayladı adamı!

Adam önce ayaklarını çözdü sonra da ellerini ve iterek onu odadan çıkarmaya başladı! "Nezaket yoksunu hayvan!" Dedi içinden Süreyya kim demişti İtalyan erkekleri kibar diye! Banyonun onüne götürdü ve içeriye iteledi resmen "Acele et!" diyerek. Kapıda dikiliyordu. Süreyya, içeriye girip ardından, kapıyı kapattı. Lavabonun önünde önce kendisine baktı, yüzü gözü şişmiş kızarmıştı. Ağzının etrafı daha çok kızarmıştı. Eğilip su içti biraz, sudan mikrop kapıp ölsemde o aşalığın eline kalmasam dedi içinden sonra da yüzünü yıkadı. Saçları dağılmıştı, acıyan bileklerini ovuşturdu.

Ağlamaktan şişen gözlerine baktı. Buradan çıkışı yoktu biliyordu. Etrafını inceledi, kullanabıleceği herhangi bir şey aradı hızlı hareketlerle olabildiğince çünkü hala vücudu uyuşuktu zor zar hareket edıyordu. Bir makas buldu sonunda, küçüktü ama yine de gerekirse kendini savunmak adına belki kullanmaya fırsatı olacağını düşünerek kotuna sıkıştrdı. Adam, kapıya vurmaya başlamıştı.

"Çık artık diye bağırıyordu."

"Bu iş görür! Hiç yoktan iyiydir! Aman patladın mı gerizekalı denyo!" Adam daha çok vurmaya devam etti şiddetini de arttırarak,

"İtalyadaki bütün kapılar bir olsunda, onlar da senin kafanın içinde çalsınlar inşallah! Kırdın kapıyı ayı herif! Zaten her yanım acıyor, başım zonkluyor! Vicdansız merhametsiz arsız yarma!" Diyerek, içindeki öfkesinden kurtulmaya çalışıyordu belki de hiç umurunda değildi. Bu denyolar daha fazlasını hak ediyorlardı!

...

Barlas ve Yavuz içkilerini içerken, Yavuz hala sinir küpüydü! O sırada Barlas, evin etrafındaki adamların sayısının çoğaldığını fark etti. O duştayken, yeni birileri daha gelmişti demekki. Çok fazlaydılar! Tek başına hepsini indiremezdi. Şansı yaver giderse, belki Süreyya'yı kurtarabilirdi! İçmeye devam etmesi için Yavuz'u teşvik ediyordu ve olanları sakince anlatmasını istiyordu. Amacı vakit kazanmaktı. Yavuz, hem içiyor hem de konuşuyordu. Öfkesi hala aynıydı, sakinleşememişti. Resmen sinirinden kuduruyordu! O sırada, yukarıdaki sesleri duydu. "Neler oluyor orada?" Diye, ayaklanmaya başladı. Barlas, "bir şey yok, ne olacak." Dese de, onu durduramadı bir hışımla üst kata çıkmaya başladı. Hafiften sendeleyerek Barlas'ta peşinden koşar adım, ona yetişmeye çalışarak çıktı. Adamı banyonun önünde görünce deliye döndü!

"Nerede o, Süreyya nerede?" Diye, hömkürmeye başladı! Adam açıklama yapmaya başladı ama Yavuz, onu dinlemedi bile banyonun kapısını ardına kadar sert bır şekilde açtı! Süreyya karşısında, Yavu'zu görünce panikledi! Tam adama saydıracaktı ne yapıyorsun sen gerizekalı! Diyerek, ama karşısındaki o yarmagül değildi. Bu başka Yarmagüldü! Ne yapacağını bilemez bir halde sadece bakıyordu. Yavuz ise, hiç düşünmeden sinirden kudurmuş bir halde banyoya daldı ve geriye doğru gitmeye çalışan Süreyya'yı bileğinden yakaladı ve öne doğru savurarak zorla yürütmeye başladı.

"Bırak beni seni lanet! Bırak diyorum sana!"

"Kes sesini kaltak! Sana kim izin verdi, kim çözdü seni benden habersiz! Diye, kükrüyordu bir yandan da onu odaya doğru sürüklüyordu.

"Yavuz yapma, canım acıyor! Ne istiyorsun benden?" Dedi ve durdu sesini yüksek çıkarmıştı özellikle dikkatini çekebilmek için!

Barlas: "Yavuz yapma! Bırak onu canını acıtıyorsun!" Dediğinde, Yavuz hışımla, Barlas'a döndü Süreyya'yı da aynı anda döndürdü.

Yavuz: "Henüz canı acımadı sürtüğün, bu daha hiç bir şey! Sen karışma sakın!" Diye, Barlas'a da bağırdıktan sonra Süreyya'yı tutuğu gibi odaya fırlattı Süreyya yere düşmüştü. Yerden bşıını kaldırıp ınanamaz gözlerle Yavuz'a bakıyordu! Az önce ona ne demişti? Aşağılık pislik! Sinirleri tavan yapmıştı. Yavuz adamına "içeriye kimseyi almayacaksın" Diye kükrerken Süreyya olduğu yerden ayağa kalktı. Yavuz'a değil direkt olarak Barlas'a dikmişti gözlerini, yardım edecekmiş gibisin der gibiydi bakışları. Yavuz, adamına ve Barlas'a son bir kez daha bakarak kapıyı suratlarına kapattı ve odanın kapısını kilitledi! Barlas, hemen atılmıştı ama yetişemedi araya da adamı girince kapı suratına Süreyya' nın çaresiz bakışlarıyla birilikte kapandı!

Yavuz arkası dönük bir şekilde, bir kaç saniye bekledikten sonra yavaşça Süreyya' nın olduğu tarafa yüzünde anlamsız, pis bir ifade ile döndü.

Süreyya ise, o yüzü görmeye tahammül edemiyordu. Daha fazla dayanamadı gerçekleri bilmiyormuş gibi davranmak, kendinden de iğrenmesine sebep oluyordu! Çantasına uzandı içinden dosyayı çıkartıp, Yavuz'un yüzüne doğru fırlattı! Yavuz yüzüne atılan dosyayı tek hamlede yakaladı! İçindekilerin ne olduğunu tahmin ediyordu. Pis pis sırıtarak,

"Biliyorsun, daha önce de biliyordun. Bursa'da dağ evinde, bana yalan söyledin!" Diye bağırdı.

"Evet, biliyordum seni pislik!"

Yavuz dosyayı açtı, içindekilere baktı. Usb' ye bakmasına gerek yoktu. Zevk alıyordu bunu her halinden belli edercesine konuşmaya başladı.

"Beğendin mi gördüklerini aşkım? Sevdin mi izlediğin filmi?" Dedi, Usb'yi göstererek!

Süreyya iğreniyordu ondan, artık bunu Yavuz'dan saklayacak hali yoktu! Sesinde tiksinti dolu ifade vardı.

"Midemi bulandırıyorsun! Sakın bana aşkım deme, bana hiç bir şey söyleme! Senden iğreniyorum, seninle geçirdiğim her andan tiksiniyor nefret ediyorum!"

"Güzel, işte şimdi birbirimize karşı samimiyiz aşkım. Biliyor musun, beni dağ evindeyken cok kırdın? Senin kadar samimi ve içten birinin yalan söylediğini görmek beni çok kırdı!"

"Hastasın sen! Hastalıklı bir sapıksın! Samimiyetmiş, aylarca beni kandırırıken neredeydi o sarsılmaz samimiyetin? Sakın, bana yaklaşma Yavuz, benden uzak dur! Bitti artık! Dağ evinde sana bittiğini söylerken gayet saimiydim oysaki!" Dedi, imalı bir şekilde konuşuyordu dalga geçer gibi, ezercesine söylüyordu kelimelerini üstüne basa basa!

"Cık cık cık, o güzel ağzına bu çirkin sözler hiç yakışıyor mu sevgilim? Çok ayıp, annen sana böyle mi terbiye verdi? Ama sen üzülme, ben seni çok güzel terbiye edeceğim birazdan! O havalı burnunu yerlere sürteceğim, o dik dik bakışlarını düzelteceğim!"

"Kes sesini, sesinden bile iğreniyorum duymak istemiyorum! Senden korkmuyorum Yavuz! Duydun mu beni, senden korkmuyorum! Sen hastasın, sen ruhsuz bir sapıksın!"

"Ruhumdan bahsetmek istemezsin bence! Ama çok merak ediyorsan, anlatayım sevgilim! Ruhum tamamen seninle dolu! Senin için yanıp tutuşuyor, seni ilk gördüğüm andan itibaren sen benimdin daha senin haberin bile yokken!""

"Ne diyorsun sen, ne saçmalıyorsun ruhuymuşum! Senin ruhun mu var ki beyinsiz gerizekalı!"

"Ama böyle olmaz, ne demiştik terbiyesizlik sana yakışmıyor." Diyerek, ona doğru ilerlemeye başladı. Süreyya da aynı şekilde, geriye doğru adım atıyordu ama Yavuz, onu belinden yakaladı ve burnunun dibine kadar girerek,

"Bana hiç aşık olmadın değil mi? Seni her türlü aldım, benim oldun ama bana aşık olmadın! Hep tereddüt ettin ama beni şaşırttın biliyor musun? Seni ikna etmek için, türlü dalavereler çevirmeme rağmen, hep bir yanın uzak kaldı bana!" Dedi, kokusunu içine çekmek için boynuna doğru eğildiğinde, Süreyya onu tüm gücüyle itmeye çalışıyordu! Leş gibi alkol kokuyordu, dejavu yaşıyordu sanki! O eskiye dair anıları, gün yüzüne çıktı! İçini büyük bir panik istila etmeye baslamıştı! Bir daha olmaz! Dedi, aynı şeyi bir daha yaşamayacaktı!

"Sakin ol aşkım, bu kadar istekli olman gözlerimi yaşartıyor. Merak etme, o anı da yaşayacağız! Ama önce beni dinleyeceksin,

"Seni dinlemeyeceğim Yavuz, bırak beni! Sizin gibi erkekler ancak kaba kuvvet kullanarak istediklerine ulşamaya çalışırlar, işte aynen böyle senin yaptığın gibi! Ama üzgünüm Yavuz, istediğin olmayacak! İnan bana seni hiç merak etmiyorum! Zerre umurumda değilsin!"

Yavuz enteresan bir şekilde, Süreyya' yı bıraktı. "Hay hay aşkım!" Dedi, bir kaç adım gerileyerek. Süreyya sonunda patladı! Canına yetmişti artık, bir de karşısında adammış gibi kurula kurula konuşmalar, bir kendine delicesine özgüven patlaması yaşamalar, tüm bu saçmalığa daha fazla susmayacaktı!

"Hepiniz aynısınız! Ya katilsiniz! Ya da tecavüzcü sapık! Garip olan ne, biliyor musun? Sizin gibi hasta piçlerin ısrarla beni buluyor olması! Ama yok, sorun sizde değil bende! Kafamı bir kez duvara toslayınca, akıllanmıyorum illa kıvılcım çıkana kadar vuracağım o duvara, sonra aklım başıma geliyor! Evet sana aşık değildim, iyi ki olmamışım! Takıldığına bak beyinsizin! Dediğinde, Yavuz o kadar hızlı hareket etiı ki, Süreyya ne olduğunu bile anlayamadan yüzünde patlayan tokatla yere savruldu!

Şok geçirdi kısa bir an, keskin bir acı hissetti, eli yanağında dağılmış saclarını geriye savurarak kalktı yerden, onun karşısında ezik gibi durmayacaktı. Bugüne kadar, onu manipüle etmesine istemeden de olsa izin vermişti ama artık buna izin vermeyecekti. Duygusal olarak onu mahvetmişti, şu an fiziksel olarak onu darp etmesi umurunda bile değildi.

Hiddetle doğrulmuştu yerden.

"Ne oldu? Çirkin ve iğrenç maceranda yanında olmadığım için mi deliriyorrsun!" Dedi ve kahkahalarla güleye başladı. Sinirleri, yeterince yerle yeksan olmuştu. Bir kere daha savruldu, Yavuz'dan gelen tokatı gülerek karşılamaya devam etti. Tekrar doğruldu savrulduğu yerden ve yine onu kışkırtırcasına konuşmasına devam etti. Pes etmeyecekti!

"Tek yapabildiğin bu mu Yavuz Selim Cebesoy? Sen kendini adam mı zannediyorsun, bırak adamı sen insan mısın ki! Hatta buldum bak sen nesin biliyor musun? Cinsi bozuk hayvansın!"

Dediğinde, Yavuz onun dimdik ayağa kalkıp, bu sözleri söylemesine biraz şaşırmıştı! Yüzünde kendi parmaklarının iziyle karşında, hala çok güzel ve çekici bir kadın olarak duruyordu. Bu onu daha çok arzulamasına yol açıyordu. İsyankâr, kendine güvenen, her şeye rağmen karşısında dimdik duran, bu kadın için yanıyordu! Boşuna sevmemişti onu, boşuna aşık değildi ona işte! Ama sabredecekti! Daha söyleyecekleri bitmemişti!

"Ne oldu? Neden susuyorsun az önce konuşmak için çok hevesliydin, ne istiyorsun benden Yavuz, söyle ne istiyorsun? Ne yapacaksın, tecavüz edip öldürecek misin beni?" Dedi, imalı imalı gülümseyerek ve bilerek üzerine gidiyordu. Yüzü yanıyordu, alev almıştı sanki şerefsiz ona vurarak güç gösterisi yapıyordu aklı sıra, canı yanıyordu belki umurunda değildi! Onu döverek yerin dibine de gömse gerçekleri haykıracaktı, teslim olmayacaktı! Tepesi iyice atmıştı.

"Nasıl da biliyorsun başına nelerin geleceğini, akıllı sevgilim benim! Nasıl da tanıyor eşini! Tecrübelerin söz konusu anladığım kadarıyla, seni çok iyi araştırmıştım hâlbuki bizimkiler gözden kaçırmış, onlara bunun hesabını soracağım elbette! Kimdi? Seni taciz eden kimdi sevgilim?" Dedi, pis pis sırıtarak onun canını daha da acıtmak için elinden geleni yapmaya kararlı bir şekilde konuşmaya devam etti. "Bu halin, tavrın beni daha da istekli hale getiriyor haberin olsun ama sen bunun zaten farkındasın değil mi? Demek ki senin seksi halin böyle hep merak etmiştim. Benimle oyun mu oynamak istiyorsun? Oynayalım sevgilim!"

"Çok beklersin! Seni hasta piç! Sen korkağın tekisin! Seninle olmaktansa, sana razı olmaktansa ölürüm daha iyi! Hayret doğrusu, beni bu söylediklerinle yaralayabileceğini mi zannediyorsun, sen kendini çok akıllı zannediyorsun değil mi, değilsin ama bak kim olduğunu bilmiyorsun, senden önce kimle ne yaptığımı bilmiyorsun!" Dedi, tükürürcesine söyledi hemde!

"Razı oldun ama seni kandırmayı başardım daha önce! Sence biz tesadüfen mi tanıştık, sence o gece senin bıçaklanmanı kim istedi? Senin hayatına nasıl girdim ben Süreyya? O küçük kızıl arkadaşını bile dinleyemeyecek kadar kör olmadın mı?"

Dediğinde, Süreyya neye uğradığını şaşırdı! Bu kadarını beklemiyordu evet ama yine de dik durmaya devam edecekti. Bozuntuya vermedi!

"Hepsini sen planladın! Benı bıçaklattın mı hayatıma girebilmek için miydi hepsi? Sana inanamıyorum, sen nasıl bir ruh hastasısın! Ayrıca, arkadaşlarımı o pis ağzına alma sakın bir daha!"

"Ben, ne istersem o oldu! Ben, nasıl planladıysam sen, onu yaşadın Süreyya! İplerin, her zaman benim elimdeydi, anlıyor musun? Sen hiç bir zaman, kendi başına hareket etmedin! Seni takip ettirdim her adımını biliyordum. Tıpkı şu an olduğu gibi, sen bana aittin benimsin! Benim tatlı güzel kuklamsın!" Diyerek, tatmin olmaya çalısıyordu. Onu, ezip ufalamak ister gibi söylüyordu bunları! Amacı da öyleydi...

"Daha başka sürprizlerimde oldu, bilmek ister misin? Hiçbir şeyden haberin yok zavallı küçük Süreyya! Esma'yı dinlemeliydin! Onun icabına daha önce bakmalıydım o küçük şıllık benimle uğraşmanın bedelini, daha ağır bir şekilde ödemeliydi, evinin yanması ona ödül oldu sevgili Mahirciğine kavuşturdum onu! Bu arada, abin oalcak o dallama da bana doğum gününde yaptığı atarın bedelini ödedi. Anlarsın ya intikamcı bir yapıya sahibim. Sana dua etsinler sen olmasan o tırı komple uyuşturucu ile doldururdum! Senin hatırın için Süreyya, seni çok sevdiğim için daha kötü şeyler yapmadım!"

Süreyya, duyduklarının sersemliği ile bır an boş bulunup gözlerini, Yavuz'dan kaçırdığı sırada hayatının hatasını yapmıştı. Yavuz, o sırada onun üzerine atıldı ve onu tuttuğu gibi yatağa fırlattı. Süreyya ise, Yavuz tam üzerine doğru geldiği sırada, sakladığı makasa uzandı ve can havliyle çıkarıp kendi boğazına dayayarak, aynı zamanda yatakta geriye doğru ilerlemeye çalışarak,

"Sakın! Sakın, bana dokunmaya kalkma! İnan bana kendimi öldürürüm! "Dedi, Yavuz ise, hayal kırıklığı yasıyordu! Evet, Süreyya hayretler içinde onda gördüğü hayal kırıklığının gerçekliği karşısında dehşete düşmüştü. Süreyya ve Yavuz, içeride tartışırlarken Barlas, dışarıda ki adamı gecip kapıyı açmaya çalışıyordu. Bir yandan da, Yavuz'a bağırıyordu. Ama onu duymuyordu! Daha fazla dayanamadı, bu kadarı yetmişti!

Barlas, odadan gelen gümbürtüyü duyduğu anda, adama döndü ve onunla yumruk yumruğa kavgaya tutuştu! Ne olursa olsun, odaya girecekti! Adamı, yere serdiğinde önce ağzının kenarından akan kanı sildi, sonra da kapıya gitti ve yumruklamaya başladı aynı anda kapıyı kırmaya calışıyordu!

Yavuz dışarıdaki sesleri fark etti ve kapıya bakışlarını yöneltiıği sırada, Süreyya fırsattan yararlanıp yataktan çıkmak isterken, Yavuz ani bir hareketle Süreyya'nın saçlarından yakaladı ve acıyla çığlık atmasına sebep oldu! Yavuz ise, onu kendine doğru çevirerek bir tokat daha attı ve yere yığılmasına sebep oldu. Süreyya, yüzünden eline damlayan kanı gördü! Makas o sırada elinden fırlamıştı, hala yerdeyken onu nereye düşürdüğünü bulmaya çalıştı. O sırada, kapının hiddetle açılmaya çalışıldığını da fark etti. Barlas'tı bu bağıran, "demekki o Yavuz gibi değil" dedi içinden "biraz daha dayanmalısın Süreyya yapabilirsin, hadi kalk ayağa bul şu lanet makası" dedi, kendi kendine! Yatağın ayağının dibinde makası gördü, ayağa kalkarken eline aldı ve hiç düşünmeden dikkati dağılmış olan Yavuz'un omzuna sapladı amacı o değildi ama Yavuz fark edip harekete geçtiği için koluna denk gelmişti. Acıyla bağırdı önce Yavuz, sonrada "seni geberteceğim kaltak, seni acılar içinde öldüreceğim" diyerek bağırmaya başlamış aynı zamanda da Süreyya' ya vuruyordu! Kapı gümbürtüyle açıldığında, Süreyya yerdeydi hareket edemiyordu ama her şeyi duyuyordu! Yavuz' un teklemelediği yerlerde kesinlikle bir şey kırılmıştı. Barlas, içeriye dalmış, hemen Yavuz'u tutmaya başlamıştı.

"Yavuz kendine gel! Ne yapıyorsun onu öldüreceksin!"

"Sen ne yapacağımı zannediyordun ki Barlas! Diyerek, hışımla onu tutmaya çalışan Barlas'a patladı. Çık dışarı, bırak beni! Diye kükredi! Bu orospu, acı çekerek ölecek!" Dediğinde, Barlas onu tutup tersi yöne fırlattı! " Acılar içinde ölmeyi hak eden sensin, koduğumun çocuğu seni! Diyerek içinden haykırıyordu Barlas! Hayvan herif kızı ne hale getirmiş, lanet olsun engel olamadım!" diye içinden sövmeye devam ediyordu. Bir yandan da nerede kaldı bu Gökbey! Diyordu.

Yavuz, omuzundaki makası hiç düşünmeden çekip çıkarttı ve fırlattı! Kendinde olmadığı kesindi ve gözle görülebilen hatta elle tutulabilen dağ gibi bir öfke sarmıştı etrafını!

"Sen kimin tarafındasın Barlas! Bana karşı mı çıkıyorsun! Çekil hemen önümden!" Dediğinde, Süreyya son kalan gücüyle, yerden kalkmaya çabalıyordu. Balas eğildi ve ona yardım ederek kalkmasını sağladı. Yüzündeki kanama sebebiyle yapışan saçlarını çekerek, "iyi misin Süreyya kendinde misin? Hareket edebilecek misin?" Dediğinde, Yavuz hızla ileri atıldı ve "sakın ona dokunma" diyerek Barlas'a yumruk attı! Süreyya ise, geriye doğru sendeleyek duvara yapıştı!

Barlas yediği yumruğun ilk şokunu atlatıp, Yavuz, yeter artık kendinde değilsin, durmalısın! Diye, bağırıyordu ama faydasızdı Yavuz' un asla durmaya niyeti yoktu.

 

O sırada;

Ayyıldız Timi

Tim evin etrafını sarmıştı, Zekeriya haklıydı adamların sayısı tahmin ettiklerinden fazlaydı! Ama bu Ayyıldız Timi için bir sorun değildi! Hava alacakaranlıktı.

Gökbey: "Herkes konumunu alsın! "Tuzak-Kapan" operasyonu başlıyor! Selvi sen önden sessizce indirmeye başlayacaksın! Daha fazla vakit kaybedemeyiz! Ertuğrul, Nihat abi siz ikiniz beraber, hareket edeceksiniz. Mustafa, sen benimlesin. Yaman, Aziz ikiniz arka tarafı alın! Yavuz'u sağ istiyorum! Anlaşıldı mı?

"Anlaşıldı efendim!"Dediler.

Gökbey: "Herkes yerini aldı mı?"

"Evet efendim!"

"Tim başlıyoruz! Selvi onları görüyor musun?"

Selvi: "Süreyya ve Yavuz, en üst kattalar. Yavuz Süreyya'ya vuruyor!"

Gökbey, bunu duyduğu anda dişlerinin kırılmasına sebep olacak şekilde kasımıştı çenesini! "Tek tek götüne sokacağım, ben o Süreyya' ya vurduğu ellerini!"

Mustafa: "Ne bekliyoruz daha sikerler böyle işi, Süreyya' yı dayaktan öldürmesini mi bekleyeceğiz! Ben giriyorum beni tutan şerefsizdir!"

Gökbey: "Ulan Mustafa, dur durduğun yerde!"

Selvi: "Bir dakika, odaya biri daha girdi, kapıyı kırarak girdi hem de efendim bu Yasin, Yavuz'a engel olmaya çalışıyor!

Nihat: "Gökbey ne bekliyoruz! Yasin'in yardıma ihtiyacı var."

Mustafa: "Hadi dalalım artık ulan soysuz sırtlan! Seni geberteceğim!"

Gokbey: "O şerefsiz lafını sana yutturacağım Mustafa! Selvi başla! Ön kapıyı temizle! Mustafa hadi gidiyoruz! Atış serbest beyler! Acımayın! Yavuz hariç! O hasta piç benim! Dediğinde, Selvi indirmeye başlamıştı. Timin kalanı da, Gökbey ve Mustafa ön kapıya ulaşmıştı ama geldikleri anlaşılmıştı artık çatışma başlamıştı.

Yavuz ve Barlas tartışarak birbirlerine vuruyorlardı. Süreyya ise, yapıştığı duvardan kendini zorla ayırdı ve ileri doğru atıldı. Kaçabilirdi belki, Barlas ona yardım ediyordu! Onlar dövüşürken Süreyya, yerdeki makası aldı tekrar ve odadan çıkarak merdivenlerden inmeye çalıştı ama onun için adım atmak çok zordu. Barlas ve Yavuz, silah seslerini duymuşlardı! Yavuz sesleri duyduğu anda durdu ve Barlas'a "siktir basıldık! Lanet olsun buldular bizi!" Barlas da artık bıkmıştı rol yapmaktan ama son ana kadar bozamazdı durumu!

"Kaçalım ne duruyoruz!" Dedi! Ama Yavuz o anda etrafına bakındı ve aradığı kişiyi göremeyince,

Süreyya

Zamanın aynadaki gölgesiydim , yaşama duyduğum istekteki hadsizliğimle, burun buruna gelmiştim. Trafik kazası gibi, ağır çekimde görünmez kelimelerle kendi zihnimde kaybolmuştum.

"Olmaz! Süreyya nerede? O kaltakta benimle gelecek! Onunla işim bitmedi!" Diyerek, odadan çıktı ve onun peşinden gitmeye başladı! Süreyya' ya olan takınıtısı karşında "hala mı lan puşt!" diyerek, şaşkınlığını gizleyemedi Barlas! O da küfür ede ede Yavuz'un peşinden gitti. Süreyya alt kata inmişti ama salonda adamlar vardı sağa sola saklanmış ateş ediyorlardı. Süreyya ise, o an salonun tam ortasında elinde kanlı makasla açıkta duruyordu. Ona doğru yaklaşan Yavuz'u gördü ve donup kaldı olduğu yerde! Fiziksel olarak oradaydı belki ama ruhu yoktu. İçinden geçenler artık sona geldiğininin habercisiydi. Yavuz elinde silahını ona doğrultmuştu. Ölüm ne nazik bi dokunuş, insan ruhuna aslında... Paramparça olmuş yargılarımın altında, değirmenin buğdayı ezdigi yerdeydim her bir dokunuşunda, yavaşlığında kayboldum... Tükendim, sonra yinelendi o yavaşlık daha cok, her defasında daha çok o yavaşladı. Ben buğday oldum, taneydim toz oldum, üflendim uçtum kısacık zamanın içinde kendime kondum.

Barlas Yavuz' tam arkasında zınk diye durdu! Yaklaşamıyordu çünkü silahı Süreyya' ya doğrultmuştu!

Yavuz! Yapma, bırak onu kaçalım yakalanmak mı istiyorsun? Adamlar daha ne kadar dayanacak! Son ana kadar dikkatini dağıtmaya onu oyalamaya çalışıyordu.

Gökbey:" Selvi içeriyi görebiliyor musun? Cevap ver! Yaman Aziz ne drumdasınınz!"

Yaman ve Aiz: "Arkası temiz evin etrafını temizledik! Arkadan içeriye giriyoruz!"

Gökbey : "Dikkatli olun!"

Selvi: "Süreyya, salonun ortasında Yavuz karşında, silahı var ve ona doğrultmuş durumda! İndirebilirim efendim görüşüm net emriniz!?"

Gökbey: "Bekle Selvi! Mustafa'ya dönerek, ne dersin Mustafa dalalım mı artık!"

Mustafa, resmen kahkaha atarak gülmüştü "hep bu anı beklediğimi biliyorsun!"

Gökbey: "Ertuğrul Nihat abi, koruyun bizi içeriye giriyoruz! Selvi, sen de Yavuz'a odaklan sadece emrimi bekle!"

Selvi: "Emredersiniz efendim!"

Gökbey ve Mustafa, kapıyı tekmeleyerek aynı anda içeriye daldılar. Sağlı sollu ateşe başladılar ardından da Ertuğrul ve Nihat girdi eve, artık sadece Süreyya, Yavuz ve Yasin vardı. Arkadan da olay yerine Yaman ve Aziz girdi. Süreyya, kıpırdayamıyordu etrafına bakamıyordu, sadece Yavuz'a odaklanmıştı! Yaman ve Aziz Yasin'le bakıştıklarında, Yasin birkaç adım gerileyerek Yaman'dan silah aldı! Yavuz ise, onun farkında değildi! Bakışlarını Süreyya'ya odaklamıştı! Sapkınca gülümsüyordu. Gökbey ise, tam olarak Süreyya'nın sağ çaprazında ve ona yakın duruyordu! Tok,erkeksi ama güven verici sesi ile,

Gökbey: "Oyun bitti Yavuz! İstediğin kadar gülebilirsin ya da ağlamak istersen kimse seni durdurmaz!" Dediğinde, Süreyya sesin geldiği yöne bakma isteğiyle, mücadele ediyordu. Ses çok yakınındaydı, elini uzatsa sanki ona dokunacakmış gibiydi! Güven veren bu tona tutunmak istedi. Süreyya'nın hareket etmek için hamle yapacağını anlayan Gökbey, onu durdurmak adına,

"Süreyya, sakın hareket etme! Seni buradan çıkaracağım, bana güveniyor musun?" Dediğinde, Süreyya daha önce hiç duymadığı ama içini sıcaklık ve güven hissiyle dolduran bu sese hiç düşünmeden kendisine bile yabancı olan titrek ve kısık sesiyle,

"Evet, güveniyorum." Dediği, anda Yavuz çıldırmıştı, kıskançlıktan kuduruyordu ve bir anda bağırmaya başladı!

"Ona bakma, sakın yerinden kıpırdama seni gebertirim duydun mu beni! Güveniyormuş kaltak! Buraya gel, hemen benim yanıma doğru yavaşça gel!" Diye, kükreyerek emirler veriyordu! Süreyya ise, artık onu duymuyordu! Ne kıpırdadı ne de cevap verdi. Sadece bu işkencenin bitmesini istiyordu.

Yavuz, onun sesszliğinden çok rahatsız olmuştu! "Neden susuyorsun az önce yukarıda aldığın darbelere rağmen susmuyordun! Şimdi neden susuyorsun? Süreyya, sen hiç kimsesin! Yukarıda dediğin şeyin devamını getirmedin, gözümden kaçtı sanma! Tecavüze uğradın değil mı? Aşkım ama beni, ikinci defa hayal kırıklığına uğratıyorsun! Neden bana anlatmadın! Nasıl oldu, nasıl yaptı şimdi anlatmak ister mıisin? Kim olduğunu da söylemiyorsun!" Diyerek, onun damarına basarak çıldırmasını, hareket etmesini yanına gelip ona saldırmasını istıyordu. Onu bilerek kışkırtıyordu! Gökbey ve timin kalanı bunun farkındaydı ama Süreyya' da, ne kadar farkında olsada kendini tutamadı! Bu sefer, onun istediği olmayacaktı. Onun hayal ettiği gibi bir konuşma gerçekleşmeyecekti. Tim barut gibiydi! Aslanın avına baktığı gibi, bakıyorlardı Yavuz'a kafasını koparıp atmak itsercesine! Havada bir kaç küfür yankılandı!

Mustfa: "Siktir git lan ruh hastası!"

Ertuğrul: "Bu siktiğimin götü ne diyor lan!" Kafası karışan Ertuğrul bunu ciddi ciddi sormuştu.

Gökbey: "Kes sesini piç herif! Süreyya'dan uzaklaş! Hemen yoksa senin için işler yolunda gitmeyecek! Süreyya dinleme onu sakın, tamam mı dinleme!"

"Dinleyecek! O sadece beni dinleyecek! Sen kimsin lan, sen kimsin de Süreyya'nın adını ağzına alıyorsun! Vursanıza beni, hadi ne duruyorsunuz, vuramazsınız ama size canlı lazımım muhtemelen." Diyerek, pis pis sırıtmaya başladı. Süreyya' dan vazgeçmeye niyeti yoktu!

Gökbey: "Kendine bu kadar çok güvenmen, beni zerre etkilemiyor biliyor musun? Senin nasıl bir hastalıklı piç olduğunu biliyorum! O taktığın maskelerin hepsinin altında ki gerçek Yavuz'u biliyorum! Sen kendini değersiz hisseden bir zavallısın! Abartılı konuşmaların, verdiğin duygusal tepkiler, sürekli değişen yüzeysel duygulara sahip olman, ilgi odağı olmak için sürekli görünmez bir çaba içinde olman, gereğinden çok etkilemeye yönelik ve ayrıntıdan yoksun bir konuşma biçimi sergilemen, yapmacık davranmaktan başka bir bok bilmeyen, gösteriş budalası hallerinle, belirsiz ve etkileyici bir ses tonu kullanma çaban! Mide bulandırıcı flörtöz hallerin, sinir krizlerini, fevri davranışlarını saklama ve üstünlük kurmaya çalışman, başkalarıyla olan etkileşimlerinde, cinsel yönden, ayartıcı, kışkırtıcı ya da baştan çıkarıcı, uygunsuz davranışlara olan aşırı ihtiyacını bastıramayan o koca gereksiz kibirinin içine sığmayan, kısacası kendini karizmaik, varlıklı, güçlü, sevgi dolu, anlayışılı, akıllı bir insan olarak göstermeye çalışmana rağmen, asla bunu beceremeyen bir mal olduğunu biliyorum Yavuz! En çok da neyle eğlendim biliyor musun, tüm bu süreç boyunca, seni izlerken kendini çok zeki ve herkesten üstün görmenle! Biz senin ne boktan bir göt olduğunu biliyoruz Yavuz, yani daha fazla rol yapmana gerek yok! İşin ilginç yanı yaptığın tüm o insanlık dışı şeylere rağmen hala senin sonunu getireceğini o muhteşem zekanla anlgılayamaman! Belki artık o çok güvendiğin sikindirik zekânla bunu anlamışsındır! Biliyor musun artık bunu Süreyya da biliyor! Onu ve çevrendekileri hastalıklı iğrenç karanlık ruhunun içine alamayacaksın! Duydun mu, beni anlıyorsun değil mi?"

Yavuz: "Kes sesini kes!" Diyerek, kükremeye başlamıştı. "Sen kim olduğunu zannediyorsun da beni çözdüğünü düşünüyorsun! Kimsin lan sen? Kimse benden üstün olamaz! "Diyerek, sorularını da yinelemişti Gökbey'e!

Yaman: "İdrak edemedi henüz beyinsiz sırtlan!"

Yasin: "Yavuz bitti artık! Buraya kadar! Şimdi o silahı yavaşça yere bırak!" Dediğinde, Yavuz sadece gülmüştü. Cevap verme tenezzülünde bulunmak istemedi önce Yasin'e! Ama kandırıldığını da göz ardı edemiyordu! Ani duygu değişimleri yaşamaya devam ediyordu.

Yavuz: "Kimsin sen Barlas? Adın Barlas mı gerçekten! Oynadığın oyun hoşuna gitti mi? Süreyya'yı elimden almaya calıştığında anlamalıydım! Sen de bu itlerden birisin! Sana güvenmiştim ben köpek! Kapımda köpeğim olman gerekirken, seni arkadaşım olarak gördüm ben! Beni aldattın hain!"

Mustafa : "Doğru konuş lan sikerim senin o leş ağzını! Hala kafana sıkmadığımıza dua et!"

Yasin: "Seninle geçirdiğim her andan nefret ettim! Hatta hayatımın seninle olan kısmını hafızamdan sildireceğim hiç merak etme! Ama sen bizi unutmayacaksın, yaşadığın sürece bizi unutmayacaksın! Şimdi boş boş tantana yapmayı bırak da, işimiz bakalım!"

Yavuz: "Bu kadar edebiyat yeter! Kesin sesinizi! Beni ilgilendiren tek kişi Süreyya! Değil mi aşkım?"

Gökbey: "Senin aşkını da, ızdıbanı da, hasta ruhunu da sikeceğim şimdi! Kes lan sesini onunla konuşmayacaksın! Bana bak Yavuz, benimle konuşacaksın! Sen bundan sonra, yaşayacağın o bok çukurunda, çekeceklerini düşün! Anladın mı lan soysuz leş! Sana yakışanı yaşayacaksın!"

Yavuz: "Sus dedim sana sus! Konuşma, susun hepiniz beni rahat bırakın! Süreyya benim kıymetlim! O benim başkasının değil sadece benim! Onu benden kimse alamayacak! Evleneceğiz biz değil mi aşkım?"

Nihat: "Lan koduğumun şerefsizi, beni de çileden çıkardın tövbe estağfurullah sen nasıl bir hasta piçsin! Ne çeşitsin sen! Uçmuşsun lan! Biz inişe geçirelim seni artık, hadi sıkıldım ben bırak şu sılahı da memelekete dönelim!"

Süreyya öfkeliydi, onu gerçekten öldürmek isteyecek kadar öfkeli! Ona ne kadar kızgınsa, kendine de bir o kadar kızgındı. Her yeri acıyordu, çektiği duygusal acının yanında, fiziksel acısı umurunda değildi! Ruhu kanıyordu, kalbi ağrıyordu. Ona ınandığı, az kalsın onunla evleneceği dusuncesi gözünün önünden hiç gitmiyordu! Her yeri şiş ve morluklarla kaplıydı hissedebiliyordu. Dudağının kenarından sızan kanı hissedebiliyordu. Canı yanıyordu, sanki kalbi hala Yavuz'un elinde tutsaktı ve onu patlatmak istercesine sıkıyordu. Ruhu, ondan koparılmış bir kafese kapatılmış gibiydi. Kendi ruhuna ulaşmak ve onu Yavuz'dan kurtarmak için can atıyordu. Saclarının her bir teli sanki, tüm acısını biliyormuş ve tüm acıyı orada ruhunun uzantısıymış gibi toplamış oradan da uçup gitmek istercesine acıyordu. Cesur olmak zorundaydı! O zaten öyleydi eskiden... Yine kendini buldu ve konuşmaya başladı!

Süreyya: "Kibirinde boğul pislik! Geber! Deliriyorsun değil mi? Onun yaptığını yapamadığın için deliriyorsun! Ne yaşadığımı mı öğrenmek istiyorsun Yavuz Selim Cebesoy! Meraktan ölüyorsun? Senin kıymetline senden önce, başka bir erkek dokunduğu için perişansın! Beni hala istiyor musun Yavuz? Neden öyle bakıyorsun bana, sen sordun ben de cevap veriyorum!"

Süreyya'nın söyledikleri herkesi şaşırtmıştı! Kimse bu sözleri duymayı beklemiyordu! Yavuz da! Gökbey, ne yapmaya calıştıgını anlamıştı! Yavuz'u kendi taktiği ile vuruyordu! Bu, onu ne kadar incitsede ne kadar üzülsede o çok güçlü ve cesur bır kadındı! Başarıyordu, Yavuz'un zaten dağınık olan dikkati, daha da dağılmaya başlamış, zaten bozuk olan ayarları iyice bozulmuştu. En başından beri Histerik hareketler sergiliyordu.

"Yavuz aşkım! Beni neden görmezden geliyorsun? Sana soru sordum, bana cevap vermeyecek misin?" Dedi, Süreyya ısrarla. Yavuz ona bakamıyordu ama söyledikleri etki ediyordu!

"Biliyor musun? Sen gerçekten de hastasın! Şu haline bak! Sen kimsin ki beni yargılamaya, yaralayıp rencide etmeye çalışıyorsun! Esas sen hiç kimsesin! Sen beni yaralayamazsın, beni üzemezsin! Senin gücün buna yetmez! Sen benim için bir hiçsin Yavuz! Yoksun duydun mu beni! Sana hiç bir zaman aşık olmadım! İstediğin olmadı Yavuz!" Diye, bağırarak konuşmuştu bu son nokta olmuştu Yavuz'da! Bir anda hareket etti ve daha da yaklaştı Süreyya'ya! Tim tetikteydi! Selvi işaret bekliyordu!

"Sakın Yavuz! Sakın yapma! Bana bak beni dinle! Derken, kimse yine beklemediği bir şeye şahit oluyordu. Süreyya, Yavuz'a doğru adım atıyordu! Gökbey'in, "Hayır!" Diye, bağırması yeterli olmamıştı. "Süreyya kıpırdama!" Ddiğinde Süreyya namlunun ucuna alnını dayamıştı bile!

"Vursana beni! Yavuz hadi ne bekliyorsun! Vur bak işte buradayım tam karşında!" Diyerek, onu kışkırtmaya devam ediyordu! Ne yaptığının farkında olmadığını, düşünen ekip şok içinndeydi! Gökbey ise, Süreyya'yı anlamaya çalışıyordu! Kimse, onun gerçekten ölmeye çalştığını düşünmüyordu ama görünen buydu! Gökbey, Süreyya'nın bu cesur hareketiyle ne yapmaya, ne anlatmaya çalıştığını biliyordu. O kendini yeniden bulmaya çalışıyordu. O pasif, çekingen, ezilen bir kadın olmamıştı, hep güçlü kalmıştı. Dışa dönük, enerji dolu, sevgiyle büyümüş, iyi kalpli bir kadındı. Başarılıydı, dürüsttü öz güveni yüksekti! Herkesten ve her şeyden önce bunları kendine hatırlatmak istiyordu. İçindeki potansiyeliini biliyordu! Gökbey onu anlıyordu!

Yavuz namlunun ucundaki yüze baktı! İkisi de gözlerini birbirinden ayırmıyordu! Yavuz, kontrolunü kaybetmek üzereydi ve herkes bunun farkındaydı. O anda Yasin daha fazla dayanamadı ve Yavuz'a seslendi. Onun seslenmesiyele irkilen Yavuz, gayri ihtiyari sese yöneldiğinde Gökbey, Süreyya'ya hamle yaptı ve onu Yavuz'un önünden çekip aldı. Süreyya Gökbey'e doğru savrulduğu sırada Gökbey, Selvi'ye "şimdi Selvi yarala onu!" diyerek, işaretini verdiği anda aynı zamanda Süreyya'yı düşmemesi için kendine çekerek sıkıca tuttu. Aynı anda iki silah sesi duyuldu! Yavuz, omzundan vurulmuştu ama aynı anda o da silahını ateşlemeyi başarmıştı. Gökbey'e doğrulttuğu silahtan çıkan mermi, Süreyya ve Gökbey'i sıyırarak cama isabet etti. Yavuz'un o an dönüp Süreyya'yı Gokbey'in kollarında görmesiyle delirmesi arasındaki o kısacık salisede ateşledigi silahından gelen sesti. Gökbey'e doğrulttuğu silahtan! Herkes anlık bır şok yasadı. Mustafa, hemen yaralanan Yavuz'u yere yapıştrmış sabit tutarken, Gökbey de, kollarına düşen Süreyya'ya bakıyordu. Süreyya ise, o anda karşılaşıtgı gözlere bakarak gülümsemişti sadece ve sonrasında da kendinden geçti.

Yasin: "Gökbey iyi misiniz? Süreyya iyi mi vurulmadı değil mi?" Dediğinde, yerde yatan Yavuz kafasını kaldırmaya çalıştı. Süreyay'yı vurduğunu düşünüyordu.

Mustafa: "Yat lan şerefsiz kaldırma kafanı!" Diyerek, ayağıyla Yavuz'un sırtına bastrdı. Yavuz ise, hala kıpırdanıyordu.

"Vurdum onu! Gebersin kaltak!" Dediğinde, Gökbey Süreyya'yı Yasin'in kollarına bırakarak bir hışımla Yavuz'a doğru giderek suratını tekmeledi!

"Kes lan sesini adi puşt! Sus, yoksa seni gebertirim!" Diye, bağırdı! Yavuz ise, histerik bir halde gülmeye başladı. Onun pis sırtlan suratının güldüğünü görmek, Gökbey' in çileden çıkmasına yetmişti.

"Gel lan buraya soysuz katil!" Diyerek, onu yakasından tuttuğu gibi ayağa kaldırmıştı! Önce yüzüne yumruk attı sonra midesine yetmedi, kaburgalarına vurduğu anda gelen sesle herkes irkildi. Yavuz ise, hala gülüyordu! Muhtemelen kırılan kaburgasının acısı yüzünden gülümsemesi bir an silindi yüzünden, Gökbey ise, gülsene lan siktiğimin sırtlanı, gül hadi diye kükrüyordu! Vurmaya devam ederken Yavuz yerdeydi artık! En son suratına ve karnına yediği tekme ile de kendinden geçmişti! Gökbey, üzerine eğilip saçından yakaladığında, yarı baygın haldeydi!

Böyle mi tuttun lan Süreyya'nın saçını? Cevap versene it böyle mi çektin!" Diyerek, sertçe saçını tutarak kafasını geriye çekti. Ama Yavuz artık cevap verecek halde değildi!

Nihat, Gökbey'in yanına gidip kolundan tuttu! "Gökbey bırak artık işi bitti!" Dediğinde, Gökbey doğruldu! "Paketleyin şu namussuzu!" Diyerek, Yasin'in olduğu yöne döndü hemen Süreyya'yı hala kollarında tutan Yasin'in elinden Süreyya'yı kucaklayarak aldı ve koltuğa bıraktı.

Yaman ve Aziz, baygın olan Yavuz'u gitmeye hazır hale getirmek için yanına gittiler. O sırada Selvi de gelmişti. Gokbey;

"İlk yardım çantasını getirin bana, Süreyya'yla ilgilenilmesi lazım! Eğilerek süreyya'ya seslendi. "Süreyya beni duyuyor musun?" Dediğinde, Nihat, Yasin ve Ertuğrul o tarafa yöneldi.

Nihat: "Hastaneye götürelim, böyle olmaz. Çok hırpalanmış! Dedi, sonuna doğru sesi hüzün doluydu.

Selvi: "Evet hastaneye gitmeli, o şerefsizin ona nasıl vurduğunu gördüm! Umarım ciddi bir şeyi yoktur" Dedi, aynı zamanda eğilmiş yaralarını kontrol ediyordu. "Kaburgası kırılmış büyük ihtimal," tam burasına vurdu çünkü dedi eliyle Süreyya'nın sol yanını göstererek açtığında oradaki morluk da söylediğinin haklılığını gösteriyordu. Diğerleri gibi o da yüzünü buruşturmuştu.

Mustafa: "Şerefsiz adi piç! Kızı ne hale getirmiş. Hak etmiyor yaşamayı! Gebertelim şunu şuracıkta!"

Yasin: "Sakin ol Mustafa, o bize canlı lazım. Ölüm, onun için çok kolay bir ceza olur! Yaman kolunu sarın şunun her yer onun pis kanıyla kaplandı! Kansız köpek! Omzunda ki yaraya dokunmayın bırakın kanasın! Onu Süreyya yaptı!"

Gökbey: "Makasla yaptı değil mi? Afferin ona kendini savunmuş demek!" Dedi, gözleri parıldıyordu.

Yasin: "Aynen, hiç pes etmedi aslında. Farklı bir yeri hedef almıştı muhtemelen ama hedefi tutturamamış belli ki!"

Yaman: "Hiç içimden gelmiyor ya neyse!" Diyerek, çantasına uzandı.

Nihat: "Ben hep dedim bu kız öyle kolay kolay harcatmaz kendini!"

Mustafa: "Gökbey böyle olmaz onu hastaneye götürmeliyiz!"

Gökbey: "Tamam, bana Zekeriya'yı bağlayın!"

Aziz: "Zekeriya hatta efendim."

Gökbey: "Zekeiıya, bize hastane bul hemen Süreyya için! Ayrıca, buranın temizlenmesi lazım! Süreyya'yı hemen tedavi ettirip döneceğiz!"

Zekeriya: "Bana 5 dakika verin efendim hemen ayarlıyorum. O iyi mi? Vurulmadı değil mi, yarası kötü mü?" dedi, bir yandan da biraz telaşlı.

Gökbey: "Durumu ağır değil ama hastaneye gitmesi lazım! Acele et Zekeriya! Diyerek, telefonu Azize uzattı. Mustafa siz evi kontrol edin, delil olabilecek her şeyi alın! Güvenlik kameraları varmı bakın, geride iz kalmasın! Zekeriya ile iriıbatta olun! Soğukkanlılığını korumaya devam ederek talimalatlarını vermeye devam ediyordu.

Zekeiıya 5 dakika içinde hastaneyi ve diğer şeyleri organize etmişti. Tim ikiye bölündü Yaman, Aziz ve Mustafa Yavuz'u alıp havaalanına gitmek üzere yola çıktı.

Gökbey, Yasin, Nihat, Selvi ve Ertuğrul da Süreyya'yı alıp hastaneye gittiler. Gökbey yolda giderken Başkan'la konuşmuş timin görevi başarı ile tamamladığı bilgisini kısaca geçmişti.

Başkan: "Süreyya nasıl?"

Gökbey: "Biraz hırpalanmış, ama durumu ağır değil Başkanım!

Başkan: "Ya Yavuz?"

Gökbey: "Aldık!"

Başkan: "Tamam Gökbey, gelince detaylı görüşeceğiz! Seni ve timini Tebrik ederım!"

Gökbey: "Sağ olun Başkanım!"

Bu sürede hastaneye gelmişlerdi. Gökbey, Süreyya'yı daha fazla incitmekten korkar gibi sakince kucağına aldı ve gelen sedyeye dikkatlice bıraktı.

Gökbey: "Ertuğrul, sen dışarıda kal her ihtimale karşı dikkatli ol."

Ertuğrul: "Emredersiniz."

Doktorlar, Süreyya ile ilgilenirken Gökbey, Nihat, Yasin ve Selvi de dışarıda ondan gelecek haberi bekliyorlardı! Gökbey, tek kelime etmemişti Süreyya içeri girdikten sonra, Nihat onun bu halinden hiç hoşlanmamıştı.

 

Nihat: "Gökbey iyi misin?"

Gökbey: "İyiym abi?"

Nihat: "Emin misin? Bak seni tanıyorum! Kendini suçlama, senin hatan değil! Tam zamanında yetiştik, daha kötüsü olabilirdi!"

Gökbey: "Teselliye ihtiyacı olan ben değilim abi! Daha kötüsü mü dedin sen? Halini görmedin mi? Her yeri mosmor! Yara bere içinde! O hayvana engel olamadım! Ona dokundu, onu incitti! Onu almasına hiç izin vermemliydim! Adam takıntılı psikopat, histerikli sapık! Bunları biliyorduk, daha erken davranmalıydık!"

Nihat: "Sakin ol Gökbey, sen elinden geleni yaptın! Hepimiz yaptık. Süreyya güçlü, tüm bunları atlatacak, bak göreceksin sadece zamana ihtiyacı var. Görmedin mi, tüm yaşadıklarına rağmen korkusuzca nasıl meydan okudu o piçe! Senin de biraz inancın olsun o iyi olacak!"

Yasin: "Gökbey haklı abi! Ben de koruyamadım onu! Bir suçlu varsa o da benim, ona en yakın bendim! Yardım edeceğimi hissetmişti biliyorum bakışlarımdan anladı! Daha erken müdahale etmeliydim!"

Nihat: "Beyler, sizi anlamadığımdan değil, ben de kahroluyorum ama şu an iyi olduğuna bu haline de şükretmeliyiz! Yaşıyor, süreyya hayatta! Yasin bir de senle uğraşmayalım evlat!"

Gökbey: "Buna benzer bir konuşmayı, daha önce de yaptığımızı hatırlıyorum abi sana saygım sonsuz ama biliyorsun, dışarıdan güçlü görünse de öyle olduğu anlamına gelmez! İçindeki fırtınaları nasıl atlatacak! O bok çuvalının, ona yaşattıklarının karanlığında kaybolursa bunun hesabını kim verecek! Bizimde payımız yokmuş gibi mi davranalım!" Soru sormuyor, sadece içindeki öfkeden kurtulmak istercesine konuşuyordu. Öfke, tüm bedeninde geziyordu. Çıkış noktası arıyordu ama şu an onunda sırası değldi. Biraz daha sabretmesi gerekecekti. Selvi ise, sessizce aralarında ki konuşmayı dinliyordu.

Nihat: "Seni anlıyorum Gökbey, benim hissettiklerimin de seninkilerden farkı yok biliyorsun! Ama süreyya kendi kaderini yaşıyor! Bazen, bazı şeylerin önüne geçmek mümkün değildir. Şimdi, sabırlı olup onun iyi olmasını istemekten başka yapacak bir şeyimiz yok."

Selvi: "Onun için üzülüyorum. Olduğum yerden, o şerefsizin ona vurmasını izlemek hiç kolay değildi ama mücadele etti onu makasla yaraladı! Yani demek istediğim, Süreyya o namlunun ucuna alnını dayadığında bile aslında mücadeleye devam ediyordu. Kendinden hiç vazgeçmemişti. O yüzden ben de Nihat abiye katılıyorum. O benim gördüğüm, en cesur ve güçlü kadınlardan birisi! İyi olacak inanıyorum! Şimdi sırası değil biliyorum ama Yavuz'un bahsettiği o mesele Alper miydi? Süreyya'nın daha önce yaşadığı şey...

Nihat: "Evet doğru anlamışsın! O şerefsizin bundan haberi yoktu nasıl öğrendi bilmiyoruz."

Yasin: "Süreyya, ona karşı kendini kaybedip bir anda bağırarak saydırmaya başladığında hepiniz aynısınız ya katil ya da tecavüzcü diye haykırdığında Yavuz havada kaptı olayı." Dedi, keyifsiz ve üzgündü.

Kimseden ses çıkmamıştı.

Selvi: "Süreyya'nın operasyondan haberi yok, yani Alper'in hapiste olduğunu bilmiyor değil mi?"

Nihat: "Hayır bilmiyor." Sen nasıl öğrendin diye soracaktı ki sonra anladı lafını tamamlamadı.

Selvi : "Operasyona dahil olduğumuzda, öğrendik abi." Diye yine de cevabı verdi Selvi.

O sırada doktor çıktı ve bilgi vermek için Gökbey'e yöneldi. Süreyya Hanım'ın vücudunda zedelenmeler, çürükler ve morluklar var. Kaburgası çatlamış, kafa travması gözlemlenmedi. Hala kendine gelmedi, şu an serum veriliyor. İyileşmesi biraz zaman alabilir! Ama asıl önemli olan, yaşadığı ruhsal travma. Bunun için yardım alması gerekli. Darp edilmiş, aşağılanmış! Tecavüze uğradığına dair bir belirti bulamadık.

Gökbey: "Öyle bir şey olmadı zaten! Bize sorsaydınız eğer, sizi bilgilendirirdik! Diye bir anda atarlanarak konuşmaya başlamıştı. Yasin, araya girmiş ve şaşkın bir halde Gökbey'e bakan doktora soru sorarak ortamdaki gerginliği dağıtmıştı. Ama o da farkındaydı bu muhabbet artık herkesi darlamış sıkmıştı!

Yasin: "Peki ne zman uyanır?"

Bu tarz travmlarda uyanması da uzun sürebilir, ama hayati bulguları stabil. Darptan dolayı çok fazla ağrı çekiyor, bu tarz acılar bazen hastanın uyanmasını geciktirebilir. Psikolojik olarak yaşadığı şeyin ağırlığına karşı savunma sistemi gibi düşünün!

Yasin: "Anlıyoruz doktor bey teşekkür ederiz! Yanına girebilir miyiz?"

"Birazdan odaya alınacak, o zaman girebilirsiniz." Diyerek, yanlarından uzaklaştı.

Nihat: "Yasin, doktor ne anlattı o kadar uzun uzun söylesene?"

Yasin kısaca durumu Nihat' a özetledi. Belli ki Selvi de İtalyanca biliyordu.

Gökbey: "Selvi Süreyya'ya kıyafet lazım olacak, sen halledebilir misin?"

Selvi: "Hemen hallediyorum." Diyerek, uzaklaştı.

Yaklaşık 10 dakika sonra Süreyya odaya alınmıştı. Gökbey, Yasin ve Nihat yanına girmişti. Süreyya sanki derin bir uykudaymış gibiydi. Gökbrey, içinden "Yüzündeki ve vücudundaki yara bereler, içindeki yaraların yansımasıydı sanki. Gözle görülenin ötesini anlatmak ister gibiydi ifadesi." Diye geçirdi.

Nihat: "Ailesi, onun bu halini görünce perişan olacak." Dedi, sesindeki hüznü gizleme gereksinimi duymadan bir baba gibi içi acıyarak konuşuyordu.

Gökbey ise, sessizliğini korumaya devam ediyordu.

Nihat: "Nasıl bir halde uyanacak bilmiyoruz. Bir psikolog yok mu bu hastanede, uyandığında ona destek lazım!"

Gökbey: "Uyanır uyanmaz onu buradan götüreceğiz, ne gerekiyorsa Türkiye'de yapılır abi. Çok vakit kaybettik bir an önce gitmeliyiz! Daha o kansızla işim bitmedi!"

Nihat: "Biliyorum, evet haklısın ben ne bileyim işte ilk aklıma geleni söyledim."

Kapı vurulunca ikisi de kapıya baktı, nihat gidip kapıyı açtığında Selvi elinde bir çantayla odaya girdi.

Selvi: "Bu kadar kısa sürede ancak bunları bulabildim ama işini görecektir. Hala uyanmadı mı?"

Nihat: "Teşekkürler Selvi, hayır uyanmasını bekliyoruz." Dediği, sırada Süreyya'dan inlemeye benzer ufak mırıltılar geldi.

Gökbey hemen başucuna gitmişti.

Selvi: "Uyanıyor galiba."

 

Süreyya, önce mırıldanmaya devam etti sonra çığlık atarak kıpırdanmaya başladı gözlerini açmaya çalışıyordu ama sanki birileri açılmaması için tonlarca ağırlıkla baskı yapıyormuş gibi zorlanıyordu. Tekrar çığlık attı ve "hayır bana dokunma" diye bağırarak, ter içinde kalarak uyandı. Gözlerini ilk araladığında karşısında o tanıdık olan bir çift gözü gördü. Bayılmadan önce son anda gördüğü gözlerdi bunlar, tekrar yumdu gözlerini ve tekrar zorladı kendini gözlerini tam olarak açması zamanını aldı. Gökbey ise, yanında onu sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Şşş tamam geçti, hepsi geçti Süreyya, kabus gördün! Şu an iyisin... Sakin ol."İyi olacaksın, olmak zorundasın! Beni duyuyor musun?" Diye, geçirdi içinden. Cevap bekliyormuş gibi sormuştu. Sanki cevabını bildiği şeyi, onun dile getirmesini ister gibiydi.

Süreyya ise artık tamamen kendine gelmişti. "Neredeyim ben? Sen de kimsin?" Diyerek, ürkekçe ve kısık sesisyle sormuştu. Daha yeni kendine gelmenin verdiği sersemlikle bir an nerede olduğunu ve etrafındakilerin kim olduğunu algıyamıyordu. Panikle doğrulmaya çalıştığı sırada, canının ne kadar çok yandığını hiçe sayarak "Yoksa Yavuz o burada mı siz onun adamları mısınız?" Dedi, dehşetle yaşadığı korkuyu görmek Gökbey'in dayanılmaz olan öfkesini daha da dayanılmaz kılıyordu. Onu omuzlarından yavaşça tutarak sakinleştirmeye çalıştı. Süreyya Gökbey'in temasıyla irkildi. Bunu gören Gökbey anında çekti ellerini.

"Hayır, Süreyya, o artık sana zarar veremez! Biz seni kurtaran kişileriz, seni Türkiye'ye ailene evine götüreceğiz. Ama lütfen, önce sakin olmalısın yaralısın." Dediğinde, Süreyya yutkundu Gökbey'e ve odadaki diğer kişilere emin olamayarak şöyle bir baktı. Yutkunurken de zorlandı ve boğazı acıdı. Gökbey, hemen bir bardak su verdi ve sakince içmesini izledi. Süreyya zar zor iki yudum alabildiği suyu tekrar ona uzattı ve kaçamak bir bakış atarak teşekkür etti.

Nihat: "Nasılsın kızım? Daha iyi misin?"

Süreyya, bakışlarını tekrar çevirdiği Gökbey'den alıp Nihat'a döndü ve "bilmiyorum ben yani canım yanıyor" dedi kekeleyerek ve gözyaşlarına hakim olmaya çalışarak ama gözünden ısrarla çıkmak isteyen o inatçı damlaya engel olamamıştı

Süreyya, bakışlarını tekrar çevirdiği Gökbey'den alıp Nihat'a döndü ve "bilmiyorum ben yani canım yanıyor" dedi kekeleyerek ve gözyaşlarına hakim olmaya çalışarak ama gözünden ısrarla çıkmak isteyen o inatçı damlaya engel olamamıştı... Gökbey'in onu dikkatlice izlediğinin farkındaydı. Kimdi bu adam, ona neden istemsizce güveniyordu. Kimseye güvenecek, inanacak hali yoktu ama içten gelen yoğun bir hisle ona güvenmesi gerektiğini hissediyordu.

Nihat: "Hepsi düzelecek Süreyya! Sen, güçlü olmaya devam etmelisin kızım!"

Süreyya, patlamaya hazır bir volkan gibiydi. Susmak çözüm değildi yüreğindeki zonklayan sancısına! Ne kadar susmak istese de içindeki çığlıkların durmaya niyeti yoktu. Gökbey ise, onu izlemeye devam ediyordu, hızlanan nabzını görebiliyor, zindandaki sessizlikte sadece uzaklardan gelen suyun damlama sesi gibi atan kalbini de duyuyordu. Farkındaydı her an kendini kaybedebilirdi, nitekim hakkı da vardı! O bunları düşünürken, Süreyya bir an da hıçkırıklarla boğulurcasına ağlamaya başladı. Ardından da bağırarak konuşmaya başladı.

Süreyya: "Hiçbir şey düzelmeyecek! Güçlü falan değilim, artık güçlü olmak istemiyorum! O iğrenç zifiri karanlığın içinde olan siz değildiniz! O karanlık, beni yutarken neredeydiniz! Düzelecekmiş! Düzelecek olan ne! Ben miyim? Bozuk olan ben miydim ki düzeleceğim! Ne için? Neden düzelmek zorundayım! Benim suçum neydi ki! Ben, ben o aşşalığın beni mahvetmesine izin verdim, beni soldurmasına izin verdim. Ona aşık bile değilken hem de! Nasıl olur bu nasıl olur aynı şeyi nasıl tekrar yaşarım nasıl buna maruz kalırım! Böyle bir adamın benim hayatımda olmasına izin verdim yine! Bende sorun olmalı evet, sorun bende haklısınız bende bir bozukluk olmalı!" Diye, haykırıyordu gözyaşları içinde! Ellerini yüzüne kapatmıştı! Aslında Nihat'a cevap vermiyordu, kriz geçiriyordu. "Gidin buradan, kimseyi istemiyorum! Hepiniz çıkın. Diye, bağırdığında! Gökbey daha fazla dayanamadı! Nihat, Yasin ve Selvi de perişan olmuşlardı Süreyya'nın yasadıkları karşısında. Ellerini, yüzünden hafifçe çekmek istedi Yasin o niyetle de yaklaştı ona, nazikçe tuttu ve çekti. O sırada Süreyya'nın onu Barlas olarak tanıdığını atladığını fark etti ama artık çok geçti. Süreyya panikle kendini geri çekmeye çalıştı, Yasin' e dehşetle baktı.

Süreyya: "Barlas sen... Nasıl? Dokunma bana çek ellerini. Onun ne işi var burada hani Yavuz' la ilginiz yoktu!

Yasin yıkılmış, cevap veremeyecek bir halde geri çekilmişti. Gökbey, hemen müdahale etti.

Gökbey: "Süreyya o Barlas değil, yani o bizim adamımız onun adı Yasin o seni koruyordu. Yavuz' u yakalamak için çalışıyordu. Lütfen bana inanmalısın! Sana yardım etmedi mi o evdeyken hatırlıyor musun, onun ne yaptığını." dediğinde, Süreyya şüpheyle baktı her ikisine de hatırlıyordu...

Süreyya, kendini yatakta top gibi yapmış, çektiği ağrı ve acılara rağmen karnına kadar çektiği dizlerine kapanmıştı. Gökbey, yavaşça yanına oturdu ve ondan asla beklenmeyecek bir hareket yaparak Süreyya' ya sarıldı. Sakinleşmesi için sırtından tutarak eliyle ona usulca hareketlerle ritmik bir şekilde dokundu. Süreyya ise, ona izin verdi. Birkaç dakika boyunca hiç kıpırdamadan ağlamaya devam etti...

Gökbey: "İyi olacaksın Süreyya Feray Enver!" Diyerek, ona tam adıyla seslendiğinde, Süreyya ondan yavşaça ayrıldı ve gözyaşlarından dolayı ıslanan ve buğulanan o bal rengi gözleriyle ona baktı. Ona bu kadar yakından baktığında gözlerinde ki farklılığı da gördü. Tanıdık bir his kapladı tüm benliğini, tanıdık ama aynı zamanda kayıp bir his! Kısa bir andı yaşadıkları ama yaşanmıştı. Bir süre aralarında öylece asılı kalacaktı. Birbirlerinden habersiz iki kayıp ruh gibi... Süreyya daha fazla bakamadı Gökbey'e bakmak istemediğinden değildi. Çünkü bir anda nefesi kesilir gibi oldu. Tıkanmaya başladı ve sadece "nefes alamıyorum!" Diyebildi, kesik kesik! Gökbey hemen kendini geri çekti. Süreyya, elleriyle boğazını tutmaya çalışıyordu sanki boğazını sıkan bir çift el vardı da onları uzaklaştırmaya çalışır gibi...

Nihat: "Selvi doktoru çağır hemen! Dediğinde,

Gökbey;

Kendi aydınlığıma siyah bir fırça izi daha atarak kabul ettim, yenilmişliğimi başka çarem yoktu.

Gökbey: Panik atak geçiriyor! Doktor nerede kaldı abi! "Süreyya, bak orada bir şey yok lütfen sakin ol." Diyerek, boğazına yapıştırdığı ellerini çekmeye çalıştı önce sonra konuşmaya devam etti. "Yavaş ve sakince nefes almaya çalış, sakin al ver tamam mı beni duyuyor musun süreyya..." Derken, odaya doktorlar girmişti. Hemen müdahaleye başladılar ve Gökbey'i ondan uzaklaşması için uyardılar. Gökbey'in ondan uzaklaşması zordu ama yine de uzaklaştı. Odanın içinde yerinde duramadan bir sağa bir sola hareket ediyordu.

Nihat: "Gökbey sakin ol bir şey olmayacak."

Gökbey: "Daha fazla ne olabilir abi! Haline baksana! O orospu çocuğunu geberteceğim! Onu benim elimden kimse alamayacak!" Diye, kükredi. Bir yerleri tekmelememek için zor tutuyordu kendını!

Doktorların müdahalesi ile Süreyya artık daha sakindi. Doktorlar çıkmadan önce Gökbey'e bilgi verirlerken,

Gökbey: "Onu götürmemiz lazım, uçakta yolculuk yapacak ve ona uygun şartlar sağlanacak. Başka gereken ne varsa bize verebilirsiniz Selvi sen doktorla görüşüp ne gerkiyorsa al."

Selvi: "Tabii efendim."

Nihat: "Abi Ertuğrul'a söyle aracı ayarlasın! Buradan gidiyoruz."

Nihat: "Tamam." Diyerek, o da Selvi de odadan çıkmışlardı. Yasin de Süreyya' ya iyi gelmediğini anlamış ve sessizce onların peşine takılmıştı.

Gökbey daha sakin olan süreyya' nın yanına gitti.

"Süreyya, daha iyi misin?"

"Evet, sanırım..."

"Pekâlâ, biliyorum senin için zor ama artık gitmeliyiz! Selvi senin için birkaç kıyafet hazırladı. Uçakta dinlenmeye devam edeceksin. Gider gitmezde seni hastaneye götüreceğiz! Beni anlıyorsun değil mi, gitmeliyiz." Dediğinde Süreyya, başını onaylarcasına aşağı yukarı sallamıştı.

"İtalyadayız değil mi?"

"Evet, Marsilya. Selvi, birazdan gelip sana yardım edecek, ben çıkıyorum siz hazırlanın." Diyerek, tam arkasını dönmüş giderken.

Süreyya: "Gitme!" Dedi, tedirgin bir şekilde "yalnız kalmak istemiyorum." Gökbey onu anlıyordu. İtiraz etmeden "tamam Selvi gelene kadar, buradayım bu arada o sadist artık sana zarar veremez onu ömrün boyunca bir daha hiç görmeyeceksin, hiç var olmamış gibi olacak sana bunun sözünü veriyorum! Ayrıca onu unutacaksın Süreyya sadece zaman alacak senin için ama olacak bu dediğime inanıyor musun inanmalısın sakın inancını kaybetme!"Dediğinde Süreyya öylece baktı yüzüne. Selvi elinde bir çantayla odaya girdiği sırada Süreyya cevap verememişti.

"Selvi, siz hazırlanın ben kapının önünde bekliyorum." Dedi, özellikle Süreyya'ya bakarak! Ona güvendiğinin farkındaydı. Sonrada kapıyı ardından kapatarak çıktı.

Selvi Süreyya' ya yardım etti, elinden geldiğince her hareketi Süreyya'ya zulumdü. Çatlak kaburgası onu çok zorluyordu. Ama o da en az Gökbey kadar, buradan defolup gitmek istiyordu!

"Banyo, banyoya gidebilir miyiz?"

"Tabii" dedi Selvi ama banyodaki aynada kendini görmesini istemiyordu. Bir yandan da onca morluğa rağmen Süreyya'nın ne kadar güzel bir kadın olduğunu fark etti.

"Süreyya Hanım, biraz hırpalandınız yani kendinize şu an fazla bakmazsanız sizin için daha iyi olur. Yanlış anlamazsanız sizin için söylüyorum."

"Sen şuna, fena halde dayak yedin desene Selvi, ayrıca bana hanım da deme!" Dediğinde, Selvi açık sözlülüğü karşısında şaşırmıştı, ne yapacağını ne söyleyeceğini bilemedi o an ama Süreyya çarpık bir gülümsemeyle onu rahatlatmak istercesine "çekinme söyle ne söyleyeceksen, yalan mı dövdü beni o şerefiz. Beni gafil avladı, aslında ben onun hakkından gelirdim de neyse" dedi ardından da "aikido hocam bu halimi görse, bir posta da ondan dayak yerdim biliyor musun!" Diyerek, tekrar güldü. Selvi ise hala şaşırıyordu, "gül gül çekinme kusura bakma, seni de şaşırtıyorum degil mi böyle konuşarak."

"Yok, ondan değil de..." Diyerek Selvi konuşmaya çalıştı ama Süreyya "yok yok öyle, yüzünün halini görsen anlardın. Allak bullak oldu!" dedi ve yine gülmeye başladı ardından da ağlamaya...

Selvi gerçekten de, allak bullak olmuştu. Üzgünüm canını mı yaktım yoksa?" Dedi, ağladığını görünce telaşla ama Süreyya "hayır, sen yakmadın canımı! Diyerek bir anda yükseldi. "Afedersin, sadece benim sinirlerim bozuk sanırım, o yüzden böyleyim" Dedi ve ardıdnan da ekledi.

"Neden bana, delirmişim gibi bakıyorsun? İnan aklım fazlasıyla başımda! Birazdan düzelirim!" Diyerek, banyoya girdi. Lavabonun başına geçti önce Selvi, ona destek olmaya devam ediyordu. Aynaya baktığında kendini tanıyamadı. Selvi haklıydı, o aynaya hıc bakmamalıydı! Tekrar gözlerinin dolduğunu hissedince, çeşmeyi açtı hemen ve olabildiğince yavaş hareketler le yüzünü yıkadı. Saçlarını düzeltmeye çalıştı, saatlerce sürecek sıcak bir duşa ihtiyacı vardı. Daha sonra, odaya geçti ve Selvi'nin yardımıyla bol bir gri eşofman ve beyaz bir tşört geçirdi üzerine en fazla bir dakika da giyebileceği kıyafetleri, üzerine geçirmek neredese 20 dakikasını almıştı. Nihat, kapıda tekerlekli sandalye ile bekliyordu.

Selvi: "Hadi bakalım hazırsın, artık gidebiliriz." Dediğinde, Süreyya yine o çarpık gülümsemesiyle Selvi'ye "teşekkür ederim." Dedi. Bu defa, Selvi de gülümsemiş, "teşekkür etmene gerek yok." Demişti. Kapıya gtti ve Nihat'la Gökbey'i çağırdı. Süreyya sandalyeye oturdu, ne kadar belli etmek istemese de canı acıyordu ve istemsizce tepkiler veriyordu. Dışarıda onları bekleyen araca gittiklerınde, Gökbey Süreyya'yı kucağına alarak araca bindirdi. Sonra da havalanına doğru yola çıktılar.

Mustafa ve timin kalanı, Yavuz'u uçakta ayrı bir bölmeye götürmüşlerdi. Ters kelepçe takılmıştı, ayakları ağzı, gözleri bağlıydı. Aziz, arada bir gidip kolunu kontrol ediyordu. Gökbey ve timin diğer yarısı da havaalanına gelmişti. Süreyya için uzanabileceği, uygun zemin hazırlanmıştı. Kolundaki serum 3. Ve son serumdu. Gökbey yine hiç tereddüt etmeden onu kucaklayıp, yerine yerleştirmişti. Sonra Mustafa'yı dışarıya çağırdı.

"Ne durumda puşt herif! Kanaması durdu mu? Gidene kadar, kan kaybından gebermesin! Onunla işim bitmedi."

"İyi iyi, bir şeyi yok domuz gibi! Aziz kontrol ediyor! Süreyya nasıl gökbey? Bakışlarından hiç hoşlanmadım."

"Tedirgin, kendine gelmesi zaman aldı, neler olduğunu anlamaya çalışıyor. Ruhu yara bere içinde! Panik atak geçirdi, ikinci defa dağ evinde de geçirmişti görmüştüm. Herkesi uyar mümkün olduğunca ona bakmasınlar. Rahatsız hissetmesin, en azından bizim tarafımızdan!"

"Anladım, ne boktan durum ya! Bunları yaşamasına gerek yoktu!"

"Yaşadı ama!" Dedi, kendine olan kızgınlığı tekrar gün yüzüne çıkmıştı. Yükselerek söylemişti bunları Mustafa'da her şeyin farkındaydı. Kendini suçluyordu. Zamanın da onun yaptığı gibi teselli etmek istedi ama ne diyecekti ki! Derin bir nefes verdi söyleceklerini verdiği nefesinde susarak! Nihat geldi yanlarına,

"Zekeriya aradı! Polisle iletişeme geçip Süreyya' nın bulunduğunu ailesine haber vermişler. Başkan istemiş haber verilmesini."

"Anladım, diyerek gökyüzüne baktı Gökbey. Mustafa ve Nihat'ın bakışları arasında.

Nihat: "Bir şey daha var Gökbey." Dedi, ama söylemek ve söylememek arasında ki kararszlıktaydı bakışları. Gökbey fark etti onda ki ani değişimi bilmek istemeyeceği bir şeydi kesin!

"Abi gönder gelsin düşünme bu kadar."

Nihat, Mustafa'yla bakıştı elini çenesine götürerek, "bu Alper iti cezasına itirraz etmeye hazırlanıyormuş."

Mustafa: "Neymiş neymiş?" Diye yükseldi!

Nihat: "Sadece o da değil!" Dedi, daha sıkıntılı bir hali vardı.

Mustafa: "Ha birde dahası var? Onu orada halletmemişler mi ya! Bu hapishanelerde bozdu kendını! Bir bok yapamaz şerefsiz!"

Nihat: "Avukatından Süreyya'ya ulaşmasını istemiş!"

Gokbey: "Kodugumun takıntılı piçi! Lan bunlar bu cesareti nereden buluyorlar! Sayıyla mı veriyorlar bunları bana! Allahım imtihanından sual olunmaz da! Tövbe yarabbim!"

Mustafa: "O sikindirik avukatta tamam mı demiş bu kansıza!"

Gökbey: "Mustafa, gidince bakalım biz şu işe, sen Zekeriya'yı ara o avukatmıdır ne zırtapoz bozuntusuysa artık bulsun herifi halledelim! Süreyya' ya bulşmadan susturun bu beyinisizi"

Mustafa: "Zevkle o iş bende!"

Nihat: "Esas diyeceğimi unuttum bu o. çocuğunun yüzünden. Hadi artık gidelim buradan! Herkes hazır sizi bekliyorlar."

Süreyya, etrafına çekinerek bakıyordu, kımdı bu adamlar, neydiler polis mi asker mi? anlayamamıştı. Ama öel eğitimli oldukları belliydi. Kimse onunla göz göze gelmemeye çalışıyordu. Selvi bile, temkinli bakıyordu bir kişi dışında. O gözlerini kaçırmadan, dosdoğru bakabiliyordu. Bakışarında ki merhameti görebiliyordu. Acıma olduğunu düşündü önce sinirlendi ama ikisinin arasındaki o ince çizgiyi anlamış sakinleşmişti. Ailesini düşündü, onlara geleceğini söylemiş söz vermişti. Sözünü tutamamıştı. Güniz yanlarına gitmiş olmalı diye geçirdi aklından, deliye dönmüşlerdir. Diyerek, yüzünü buruşturdu o an pişman oldu acıyan yüzünün "yaralıyız kızım şurada ne buruşturuyorsun yüzünü" der gibi, daha cok canının yanmasıyla tepki veren yara berelerine. Sorsam mı acaba dedi kendi kendine Güniz'i de ailesini de cok merak ediyordu. Düşünceli bir ifadesi vardı, Gökbey bir şeyler düşündğünün farkındaydı. Merak ettiği sormak istediği cok sey olduğunun da farkındaydı.

Ona en yakın koltukta oturuyordu. "Süreyya sor kızım, ne olacak adamlar seni kurtardı biliyorlardır. Buraya kadar, peşinden gelmişler. Ne olacak düşünme bu kadar" diye, söylendi kendi kendine. Sonra da önce minik bir öksürdü, sesini bulmaya çalışarak, Gökbey'e döndü muhattap olarak onu görüyordu belli ki buradakilerin de muhattap aldığı kişi oydu.

"Ailem, onlar iyiler mi? Biliyorlar mı?" Dedi, kısık sesiyle merak içindeki ifadesi yerli yerindeydi.

"Evet, onlar iyi ve biliyorlar. Seni bekliyorlar."

Kısa bir "çok şükür" kaçtı ağzından. Herkesin duyamayacağı kadar alçak sesle söylemişti.

"Peki ya Güniz?" Dedi, panikle "o, o iyi mi? Nerede?"

"Güniz'de iyi, o da İstanbul'da seni bekliyor."

"Teşekkür ederim. Siz kimsiniz? Yani polis misiniz?" Dediğinde, haklı olarak onu kimin kurtardığını merak ediyordu.

"Evet." Dedi, sadece Gökbey kısa ve netti cevabı! Dahasını bilmek istemezsin der gibi bakıyordu. Süreyya da daha fazla bir şey söylemeyeceğini anlamıştı.

Sessizliğie gömüldü tekrar, serumuna baktı bitmek üzereydi. Acımayan yeri yoktu ama en çok acıyan ruhuydu, kalbiydi... Bu karanlık düşünceler etrafını sarmaya başladığında ruh halindeki değişim de gözle görülür vaziyetteydi. Gökbey, tekrar panik atak geçirmesinden korkuyordu. Tek korkan o değildi Süreyya da aynı şeyi hissediyordu.

Süreyya, havalandıktan yarım saaat sonra, uykuya dalmıştı. Selvi biten serumunu çıkarttığında bile uyanmamıştı. 3 saatlik uçuş, sonunda bitmiş. İstanbul'a iniş yapmışlardı. Süreyya için önceden istenen ambulans havaalannda hazırda bekletiliyordu. Uçak iniş yaptığında Süreyya, hala uyanmamıştı. Tim Yavuz'u da alarak uçaktan inmiş ve Yavuz için gelen özel araçla merkeze geçmışlerdi. Yavuz uçaktan indrildikten sonra, Gökbey Süreyya'yı uyandırmış ve sağlık ekipleri Süreyya'yı ambulansa alarak hastaneye götürmüşlerdi.

...

Süreyya ve Yavuz Selim birlikteliğini okuyanlar eğer bu şekilseniz Yıldıza basın! :)

Süreyya ve Yavuz Selim birlikteliğini okuyanlar eğer bu şekilseniz  Yıldıza basın! :) 

 

Loading...
0%