Yeni Üyelik
34.
Bölüm

BÖLÜM 32(Hasar Tespiti)

@nefelicalliope

Hastane

Polis, Hikmet Enver'e kızının bulunduğu ve yurt dışından getirtildiği haberini vermişti. Hikmet ne kadar sorgulasa da, ona ne olduğuna dair bilgi verilmemiş daha sonra açıklama yapılacağı söylenmişti. O dakikadan sonra, herkes Süreyya'nın gelişini bekliyordu. Zaman onlar için geçmek bilmemişti. Esma, Güniz ve Ceren de Süreyya'nın evinde bekliyordu. Polis, tekrar kapılarını çaldığında, Süreyya'nın geldiği ve hastaneye kaldırıldığı durumunun ağır omadıgı haberi verildikten sonra herkes, apar topar hastaneye gitmek için yola çıkmıştı.

Süreyya için her şey karmaşıktı. Hala hem fiziksel hem de duygusal olarak olanların şokunu yaşıyordu. Ne kadar uyuduğunun, ne zaman uyuduğunun uyandıgının farkında değildi. Hastanede doktorların tetkikleri sürerken ailesi gelmiş, içeriye girip onu görebilmek için heyecanla bekliyordu. Sonunda doktor, aileye açıklama yapmak için çıkmıştı. Psikolog ise, hala içeride Süreyya'nın yanındaydı.

Hikmet: "Doktor Bey kızım nasıl o iyi mi?" Hikmet sorduğu sorunun ağırlığında eziliyordu. Metanetli olmalıydı. Ailenin reisi, babasıydı o yıkılırsa domino taşları gibi herkes devrilirdi. Onun için tüm bu başlarına gelenler ne kadar üzücü ve yıkıcı olsa da metanetini koruyacak ailesine sahip çıkıp yanlarında olacaktı her zaman olduğu gibi... Kendini telkin ve teskin etti.

Doktor: "Kızınız, ağır bır sarsıntı yaşamış ve olay hala çok yeni olduğu için travmanın etkisi devam ediyor. Fiziksel olarak darp edilmiş ama durumu ağır değil, çürük ezilme ve morluklara sahip. Ayrıca kaburgasında çatlak var. O kısım onu biraz zorlayacaktır. Bir süre onu burada tedavi edeceğiz. Ama asıl mesele, yaşadığı olayın ruhsal travması. Bunun için, psikoluğumuz şu an Süreyya Hanım'ın yanında, onunla ilgileniyor. Hemen toparlanmasını bekleyemeyiz elbette, zaman alacak sizlerin yaklaşımı da çok önemli tabii... Sabırlı olmalıyız...

Münevver: "Darp mı edilmiş? Ne diyorsunuz doktor bey, kızımı görmem lazım benim kim darp etmiş? Ona ne olmuş Hikmet Bey benim biricik kızıma kim vurmuş!" Diyerek, ağlamaya başlamıştı. Münevver bir anneydi Hikmet kadar metanetli olamıyordu. Leyla ve Ahmet annesinin hemen yanındaydı ve onu sakinleştirmeye çalısıyorlardı. Aslında duydukları karşısında herkes çok üzgün ve şaşkındı. Birbirlerine gözleri dolu dolu bakıyorlardı. Süreyya darp edilmişti, ayrıca travma yaşıyordu. Daha kimbilir neler olmuştu. Herkesin düşüncesi ve hissettiği duygular kendine ağır gelerek susuyor ve sakin kalmaya çalışıp durumu bu şekilde karşılamaya çaba gösteriyorlardı.

Hikmet: "Sizi anlıyorum doktor bey, onun için her şeyi yapmaya hazırız, yeter ki kızım iyi olsun."

Doktor: "Bakın Hikmet Bey, Süreyya zor bir süreç yaşayacak, ama o güçlü birine benziyor. Sizin de kızınıza yardmcı olacağınızı görüyorum biz de elimizden geleni yapacağız. Lakin bu süreç çok önemli, ne kadar güçlü olsa da bir süre psikoljik destek alması lazım. Ben daha sonra size çok sevdiğim bir dostumu önereceğim."

Hikmet: "Teşekkür ederiz doktor bey, her şey için."

Doktor: "Rica ederim, doktorumuz içeriden çıkınca, sizi bilgilendirecektir daha sonra kendisini görebilirsiniz." Diyerek, yanlarından ayrıldı.

Esma, Ceren, Güniz, Leyla ve Serra hepsi de sessizce gözyaşı döküyordu. Münevver Hanım ise bu sırada biraz daha sakinleşmiş gibiydi. Ahmet ise patlamaya hazır bir bombaydı. Merak ediyordu, neler olduğunu kardeşine bunu kimin yaptığını elbette tahmin ediyordu. Ama duyması görmesi de gerkiyordu ki içindeki ona karşı olan öfke sahibini bulsun! Aklından türlü şeyler geçiriyordu. Bunların içinde kendini suçladığı kısımlarda vardı tıpkı babasının da aynı şeyi hissettiğini bilmesi gibi... Daha erken müdahale etmeliydiler! Serra' nın eli hep sırtındaydı onun öfkesini görebiliyordu, deliliğinin farkındaydı ve onu sakinleştiren şu an çıldırmamasına sebep olan tek şey bir nebzede olsa ona teselli olan Serra'nın sırtındaki elinin varla yok arası hissettirdiği duyguydu.

Ahmet: "Bize kimse açıklama yapmayacak mı baba? Kardesime ne olduğuna dair kimse bir şey söylemeyecek mi? O şerefsiz yaptı biliyorum! Cinsine sıçtığımın herifi kaçırdı Süreyya' yı!"

Mahir: "Ahmet sakin ol biraz, seni anlıyorum kardeşim ben de, hatta hepimiz neler olduğunu bilmek istiyoruz ama önceliğimiz Süreyya'nın iyi olması. Doktoru duydun desteğimize ihtiyacı var."

Hikmet: "Oğlum haklısın, biliyorum benimde soracaklarım var! Ama sırası değil, Süreyya kendini toparlasın biraz, polis zaten açıklayacak sonrasında kimden hesap sorulması gerekiyorsa soracağız!"

Münevver: "Kızıma bunu yapanları bul Hikmet! Cezalarını çeksinler! Onlar cezalarını bulmadan bana huzur yok."

Hikmet: "Söz veriyorum hayatım, cezalarını çektiklerinden emin olacağım. Ölene kadar bu işin peşini bırakmayacağım. Sen müsterih ol. Hepiniz şimdi sakin olun, müsterih olun ki ona güç verelim iyileştirelim şu an bize ihtiyacı var ailesine sevdiklerine!"

Süreyya, doktorla kısa bir görüşme yaptıktan sonra, daha fazla konuşmak istemiyordu. Hatta hastanede bile kalmak istemiyordu evine gitmek istiyordu, ailesine arkadaşlarına ihtiyacı vardı. Üzerinde, hissettiği diğer tüm şeylerin dışında, inanılmaz derecede bir bıkkınlık ve boşvermişlik vardı.

"Süreyya Hanım, aileniz dışarıda sizi görmek için bekliyorlar. Onları görmeye hazır mısınız?"

"Evet, hazırım ben iyiyim."

"Pekâlâ, o zaman onları içeriye alıyorum." Diyerek, dışarı çıktı. Kısa bir konuşma da psikolog yapmıştı. Öncesinde, aileyi uyarmış tepkilerini mümkün olduğunca, kontrollü vermelerini ve sakin olmalarını dile getirdikten sonra oradan uzaklaşmıştı. Çok kalabalık olmasın, ilk etapta. "

Hikmet eşiyle birlikte odaya girdi, ardından abisi, Leyla, Serra ve Mehmet. Münevver Hanım, ana yüreği tabii nasıl ağlamasın kızını gördüğünde gözyaşlarını tutamadı.

"Aman Allah'ım Süreyya kızım, canım benim yavrum!" Diyerek, hemen yanına gidip onu incitmekten korkarak ama sarılmak da istediğinden yavaşça eğildi kızına ve sarıldı.

"Anne..." Derken, Süreyya da kendini tutamadı. Söz vermişti kendine ağlamayacağına dair ama sözünü tutamadı. Bir süre kendine verdiği sözleri tutamayacaktı.

Annesi onu bırakıp yanına oturdu hemen, kızından uzaklaşmaya niyeti yoktu. O sırada Süreyya, sessizce buruk bir tebessümle annesi ile kavuşma anını izleyen babasına çevirdi bakışlarını o da ağlıyordu. Hikmet kızının aksine kendine ve eşine verdiği sözü tutmak için kızını gördüğü o anda tekrar and içti. İçi parçalanıyordu. Canının can parçasını, bu halde görmek yüreğini dağlıyordu.

"İyi misin yavrum çok acıyor mu? Kim yaptı sana bunu, nasıl kıydılar!" Diye, sordu dayanamamıştı kızını o halde görünce!

"Baba..." Dedi Süreyya en naif sesiyle, babası da hemen sarıldı kızına, "can parem Süreyya'm! Kızım çok şükür buradasın iyisin! Allahıma şükürler olsun, seni bize bağışladı."

Artık herkes, Süreyya'nın yanındaydı. Aynı tepkiler veriliyordu. Yüzünü gören, perişan oluyordu. Kendilerini tutmak için oldukça zorlanıyor, çok büyük çaba sarf ediyorlardı. Herkesin, tek bir düşüncesi vardı, her şeye rağmen Süreyya iyiydi, yanlarındaydı onlara dönmüştü!

Süreyya, arkadaşlarına baktı. Yaşadıklarını sanki sadece gözleriyle anlatmak ister gibi bir hali vardı. Onlarda aynı şekilde karşılık veriyordu.

"Kıymetlim canım yavrum, seni birazdan odaya alacaklar. İstediğin bir şey var mı kızım, evden eşya hazırlatacağım sana? " diyerek, annesi aralarındaki bu sözsüz konuşmayı bölmüştü.

"Bir şey istemiyorum anne, aslında sadece evime gitmek istiyorum. Baba, beni buradan çıkaramaz mısın?"

Leyla: "Canım benim, çok korktum ben seni çok merak ettim!" diyerek, sarılıyordu Süreyya'ya.. İçli içli sessizce ağlayarak... Aynı şekilde o da kardeşine sarılmış "iyiyim ben canım merak etme."

"Doktor bir süre, tedavi olman gerektiğini söyledi kızım daha yeni geldin. Biraz sabırlı olmamız lazım Süreyya benim isteğim de seni evimize götürmek inan bana."

Ahmet: "Biraz toparlanman lazım, kardeşim o yüzden itiraz etme boşuna hem sen gel bakayım buraya" diyerek o da fazla duygusal davranmamak adına takılarak Süreyya' ya sarıldı.

Süreyya mecburen susmuş kabullenmişti. Katlanacaktı çaresi yoktu. O sırada Süreyya'yı odaya almak için götürdüklerinde polis de gelmiş, doktorla görüşüyordu. İfadesine başvurulacaktı. Doktor Süreyya' ya da sorarak ifade için hazır olduğuna karar vermişti.

Polisler geldiğinde hala herkes oradaydı. Süreyya polislere anlatırken, ailesinin ve arkadaşlarının da her şeyi o şekilde öğreneceğini biliyordu. Belki de böylesi daha kolaydı onun için. Annesinin babasının kardeşlerinin kısaca sevdiklerinin gözünün içine baka baka anlatabileceğini sanmıyordu. Detaylara çok fazla takılmamaya özen göstererek, düğün gününden itibaren başına gelen her şeyi anlattı. Bir solukta anlatıp bitirmek istiyordu. Resmen aralıksız, soluksuz şahit olduğu her şeyi ve başına gelenleri anlattı. Esma' nın evinin yanması ve ailesinin başına gelen tırdaki madde bulunması olayını anlatırken yalan yok kimse şaşkınlığını ve tepkisinin gizleyememişti. Süreyya' nın es geçtiği birçok nokta vardı. Sebebinden tam emin değildi ya da birden fazla sebebi olduğundandı bilmiyordu... Bıkkınlık hissi çökmüştü yine üzerine, polisler tekrar ifade vermesi gerekebileceğinden söz edip geçmiş olsun dilekerini de söyleyerek gitmişlerdi. Süreyya, annesinin tüm ısrarlarına, itirazlarına hatta küskün yüzüne rağmen, onu arkadaşlarıyla kalmaya ikna etmişti. Babası araya girip "üstüne gitme kızın bırakalım nasıl istiyorsa öyle olsun" diyerek kızına gülümsemişti. Leyla da kalmayı çok istemesine rağmen zeynebi babaannesine bıraktığı için mızmızlandığı haberini aldığından hemen eşi Mehmet'le yola düşmüştü. Ahmet ve Serra da Göktuğ' u anneannesine bırakmışlardı aynı haber ondan da gelmişti. Böylelikle herkes, dağılmıştı. Esma, Ceren ve Güniz hariç... Süreyya çok da farkında olmadığı yeni bir huy edinmişti. Ani gelen bıkkınlık hissi ile birlikte küçük çapta yaşanan sinir ve agrasif tavırlarıydı.

Güniz' in çalan telefonu ile odadaki gereksiz sessizlik bölünmüştü. Güniz olduğu yerde kıpırdanarak doğrulmuş. "Yine mi ya! Bu Aybars malı, ne zaman vazgeçecek acaba kızlar? Hım bir fikri olan var mı? Diye, aşırı yükselerek konuşuyordu ısrarla çalan telefona söylenmeye devam ederken.

Ceren: "Bilemiyorum, yani şimdi adama da öyle şey demek, ayıp olmuyor mu biraz Güniz, merak etmiştir seni!"

Güniz:" Ayıp mı, ne ayıbı be! Asıl onun yaptığı ayıp! Beter olsun pislik! Beni mi merak edecek o domruk kafalı, unutur o beni yakında!"

Esma: "Canım benim, ama hastanedeyiz, artık açsan mı şu telefonu belli ki kapatmaya niyeti yok!" Diyerek hala çalan telefonu işaret ediyordu bir yandanda.

Güniz: "Merak etmişmiş, ölsek haberi olmayacak! İstemiyorum konuşmayacağım Esma!" diyerek telefonu Aybars' ın suratına kapatmıştı.

Esma:" Aman ne halin varsa gör! Bir şey demedik." Dedi, imalı bir şekilde göz devirerek.

Süreyya: "Hayır yani, ben yokken bir şey mi oldu diyeceğim de, sen neden bu kadar sinirlisin ki bu adama? Bir şey mi yaptı?"

Güniz: "Ay, Süreyya sen de mi? Hele bir şey yapsın bak ben onun o koca kafasını kırmıyor muyum? Ne yapabilir bana o ne?" diyerek hala çemkirdiği sırada telefondan gelen ses iyice sinirlenmesine sebep olmuştu. "Al işte inatçı domruk arıyor yine!" Kızlar, onun bu haline hep beraber gülmeye başladı.

Güniz: "Gülmeyin! Gülmesenize be!" diyerek, yükseliyordu ki o sırada, Süreyya gülmeyi bırakıp, bir an da Güniz'e terslenmişti.

Süreyya: "Offf tamam kes Güniz, ne uzattın açacaksan aç, açmayacaksan da kapa şunun sesini!"

Herkes önce ne olduğunu anlayamadı, sesin kimden geldiğine bakma gereği duydular, çünkü Süreyya hiç kimseyle bu tavırla konuşmazdı. Ona dönüp baktıklarında ise şok içindeydiler. Süreyya ise onlardan daha beter durumdaydı, elleri ile ağzını kapatmış gözlerine dolan yaşları orada kalmaları için sessiz bir mücadele içinde,

Süreyya: "Ben, az önce ne dedim! Özür dilerim Güniz, ben öyle demek istemedim. Nasıl oldu, nasıl çıktı o sözler ağzımdan bilmiyorum!"

Güniz: "Tamam canım, sorun yok. Süreyya bana bak canım sorun değil. Tamam mı? Bir önemi yok." Diyerek, bir anda ciddileşmiş ve arkadaşına sarılmıştı. Herkes ondaki bu değişimin farkındaydı. O yüzden yine de ne kadar şaşırsalarda hemen toplarlandılar.

Ceren sessizce Esma' ya dönerek, "Onun nesi var, düzelecek değil mi? iyi olacak... Dediğinde, Esma, bu daha buz dağının görünen kısmı bile değil Ceren! İyi olacak ama o eski haline dönecek." Diyerek, arkadaşını teselli etti. Ardından da o ve Ceren Süreyya' nın yanına giderek dördü birden birbirlerine sarıldılar.

Ceren işyerinden izin alamamıştı, sabaha erkenden teslim etmesi gereken işler vardı. O yüzden gece kızların yanından ayrılmak zorunda kaldı. Ceren giderken Süreyya, öncesinde uykuya daldığı için onunla vedalaşamadı. Bir süre sonra Esma ve Güniz kendi aralarında sessizce konuşmaya başladılar. İkisinin gözüne de uyku girecek gibi değildi.

Esma: "Süreyya iyi değil, hem de hiç değil! Çok üzülüyorum Güniz, beni korkutuyor o eski haline döndü sanki bir anda."

Güniz: "Evet, zaten iyi olmasını da bekleyemezdik, kaçırıldı. Yetmedi o psikopat puştla aynı yerde kaldı. Üstüne, o ağzını kırdığımın adi herifi onu darp etti! Hiç kolay şeyler yaşamadı Esma, kendimi onun yerine koyamıyorum bile o derece yani, yine de ayakta durmaya çalışıyor."

Esma: "Haklısın, onda tuhaf şeyler olduğunu anlamıştım ama inan o pislikten ben bile bu kadarını beklemiyordum! Polisler de onu iyice benzetirler inşallah! Geberene kadar dövsünler onu! İçim yine de soğumaz ya neyse! Anlattığın şeylerin şokunu hala atlatamadım, aklıma geldiği her an içim titriyor, Süreyya ne yapsın!"

Güniz: "Benim de öyle, aşıkmış bir de dangalak puşt! Yalan dolanmış hepsi, nasıl rol yaptı bu kadar ya! Nasıl anlayamadık! Az daha evleneceklerdi bir de düşünsene aynı kâbusu sürekli yaşadığını aralıksız! Ayyy içim çekildi!"

Esma: "Sus sus vallahi elim ayağım buz kesiyor, düşünmekten. Kıyamam ben sürişime, baksana haline içim parçalanıyor gördükçe... Elleri kırılsın hayvanat bahçesinin! Ağzı burnu dayaktan yamulsun da çölde susuz kalmışlar gibi kurusun bitsin inşallah!"

Güniz:"Bu kadar bedduaya, sağ kalacağını düşünmüyorum puştun! Allah' ım sen affet!"

Esma: "Yardım alması lazım. Bu defa o kadar kolay atlatamayabilir..."

Güniz: "Hımm, ne dedin?"

Esma: "Sen neye daldın bakayım öyle?"

Güniz:"Aybars ayısına! Ay ne diyorum ben ya! Aybars mesaj atıp duruyor sinirimi bozuyor bu domruk kafa!"

Esma: "İlahi Güniz, domruk ne ya ayrıca? Adam sana kendini affettirmeye çalışıyor işte, izin versen belki her şey bambaşka olur sizin için."

Güniz: "Saçmalama Esma! Biz diye bir şey yok! Unut sen onu, sil aklından! Domruk bizim oralarda ağaç kütüğüne denir."

Esma: "Büyük konuşma Güniz istersen, belli olmaz bak sonra o domruk kafaya bir aşık olursun! Ayrıca sen şu an bana cidden açıklama mı yapıyorsun."

Güniz: "Yaptım vallahi, akıl mı kaldı ki! Aman neyse ne! Tövbe de sen bakayım ne aşkı o kütüğe mi aşık olacağım yürüsün gitsin işine baksın o balık hafızalı!"

Kızlar, kendi aralarında sessizce konuşurlarken, Süreyya, yine ne ara daldığını bilmediği uykusundan uyanmış, nerede olduğunu algılamaya çalışıyordu. İniltilerini duyunca kızlar hemen ona dönüp seslendiler.

Esma: "Süreyya, canım iyi misin? Su ister misin? Biz mi uyandırdık seni, Güniz bak uyandırdık ya tüh. Hay çenemiz batsın!"

Süreyya: "Hayır, siz uyandırmadınız kızlar sakin ol Esma'm iyiyim ben. Siz ne kaynatıyorsunuz, saat kaç?

Güniz: "Hiç canım ne olacak, saat gece yarısını geçti. Ağrın var mı, hemşireyi çağıralım mı baksın sana? "

Süreyya: "İyiyim dedim ya Güniz! Diye, bir anda yükselmişti yine önceki gibi olmasa da sert çıkmıştı gereksiz yere...

Güniz: "Tamam canım." Diyebildi sadece, farkındaydı tepkilerinin ama o tepkiler Süreyya'ya ait değildi. Gerçek değildi.

Süreyya: "Güniz, özür dilerim! Bana ne oluyor böyle? Neden anlamsızca durup dururken asabi oluyorum bir anlasam!"

Esma:" Canım, normal bu yaşadıklarından sonra, üzülme geçecek hepsi geçecek kuzum."

Güniz:" Süreyya, kızım sen beni bilmiyor musun? Beni eşşekler gibi tepsende yine de önemli değil, özür dileyip durma o yüzden içinden nasıl geliyorsa öyle davran sen, ben idare ederim."

Hepsi de kıkırdamıştı, Güniz' in şahane örneğine! Esma düşünceli bir şekilde duruyordu acaba anlatsa içindekiler kussa biraz daha rahatlar mıydı arkadaşı içinden geçiriyordu.

Esma: "Süreyya, bize anlatmak ister misin canım, belki biraz daha rahatlarsın olanları içinden atarsan, ama tabii istersen sakın kendini zorlama!"

Güniz'de merak ediyor bilmek istiyordu ayrıca Esma ile aynı düşüncelere sahipti ama cesaret edip soramamıştı. Hislerine tercüman olan Esma ile göz göze geldiler. Süreyya, bir süre sessiz kaldıktan sonra,

"Herkesin öyle bir hikayesi yok muydu? Başlayıp da bitiremediği.

Çünkü kimsenin dinlemediği...

İçine atmak, diye bir şey varken, anlatmaya ne gerek vardı?"

Az, Hakan Günday

Süreyya: "Ne anlatacağımı bilmiyorum ki, gerçek değilmiş gibi olanlar bir yandan da o kadar gerçek ki... Ta buramda, içimde, kalbimde, ruhumda hissediyorum. Dedi, eliyle göğsüne vurarak, acısıyla inledi sonra da sanki vücudu da gerçek evet der gibi onaylarcasına ona tepki vermişti. Umursamadı acıyı devam etti. Ben oradan, onun elinden kurtulamayacağımı düşündüm kızlar! En son beni kapattıkları odaya sarhoş ve leş gibi alkol kokarak üzerime doğru geldiğinde, o an orada değildim birkaç saniyeliğine oldu ama sanki geçmişteydim. O pis ismi lazım olmayan vardı sanki karşımda! Sonra kendime geldim, bana dokunmasına asla izin vermeyecektim. Zorla banyoya gitmiştim orada da bir makas buldum. Kendi boğazıma dayadım o makası gerekirse kendimi öldürecektim. Biliyor musunuz yapacaktım da! Ama olaylar farklı gelişti onu yaraladım! Aslında hedefim tam kalbiydi ama pislik reflexleriyle kurtuldu elimden makas omzuna saplandı! Barlas vardı ya hani, o aslında polismiş. Adı neydi ya bir dakika dedi hatırlamaya çalışarak, ha Yasin'di evet o bana, yardım etmeye çalıştı. Onun elinden kaçabilmem için bana bir fırsat sağladı da, öyle çıkabildim odadan sonra da diğer polisler gelmişti. Silah sesleri geliyordu her yerden, Yavuz' un dedi ve yutkundu onun yani adamları tek tek vuruldular. O bana silah doğrultmuştu salonun ortasındaydık. Sonra o polisin bana seslendiğini duydum. Sesi öyle güven verici ve huzurluydu ki! Seni buradan götüreceğim dedi bana inanıyor musun dedi. İstemsizce gülümsedi Süreyya, ona inandım, onun sayesinde yıkıldığım yerden bir kere daha kalkmayı başardım! O sesi hiç unutmayacağım! Size karşı çok mahcubum kızlar. Esma seni dinlemeliydim, haklıydın Paris' teki oymuş, senin evini de o yakmış. Ayrıca bizim tıra maddeyi de o koydurmuş! Güniz, sana karşı da mahcubum çok korktum sana bir şey yapacaklar diye çok korktum ardımda kaldın senden hiç haber alamadım. Delirdim, perişan oldum. Beni nasıl kandırdığını anlattı, hem de aynı zamanda bna vuruyordu. Her şeyi o planlamış tanışmamız bile tesadüf değilmiş beni bıçaklatan o adamı tutan oymuş! İnanabiliyor musunuz? O hastalıklı ruhun pençesindeymişim gibi hissediyorum hala... Ellerini boğazımdan çekmiyor bir türlü! O leş gibi alkol kokusu burnumdan gitmiyor!"

Kızlar, çok fazla tepki vermemeye özen göstererek dinliyorlardı Süreyya' yı ama içten içe kalpleri kırılıyordu. Ne denirdi ki ayrıca, söylenecek söz mü bırakmıştı o it! Şok geçirme kısmını atladıkalrını sanıyorlardı ama hala şaşkınlıkla ve dehşetle sindirmeye çalışıyorlardı.

"Korkunç bir şey o, ben ona insan diyemiyorum. Aklımdan silmem lazım tamamen unutmak istiyorum. Onu, yaşadıklarımı, bana seslenişini, gülüşünü hafızamdan aldırabilsem keşke ona dair ne varsa! O kadar bıktım ki, o kadar yorgunum ki... Oradan başım dik çıkmayı başardığımı sanıyordum! Ama öyle değil, öyle değilim... Ben hiç iyi değilim, uzun bir süre de iyi olacağımı düşünmüyorum! Ayna da kendime bakamıyorum bile, baktığım anda onun gözlerini üzerimde görüyorum. Beni takip ettiriyormuş, her zaman peşimde adamları varmış! Sanki hala o gözler peşimdeymiş gibiyim.. İzleniyormuş gibiyim.. Ondan nefret ediyorum, kendimden daha çok ediyorum! Beni sürekli manüpile ediyormuş! Ona inandığım için, neredeyse onunla evleneceğim için! Ben bunları ne için yaşadım ki hem ona aşık bile değildim, aşık olmayan insanın gözü bu kadar kör olabilir mi? Nasıl? Neden? Anlamıyorum... Çok zorlanıyorum, çok ama çok zor benim için... Ailemin yüzüne bile bakamıyorum doğru dürüst.. Benim yüzümden, yaşadıklarına baksanıza, annem babam kardeşlerim perişan olmuşlar! Onların karşısında nasıl duracağım! Ben nasıl iyi olacağım!" Dedikten sonra, ağlamaya başlamıştı, öyle hüngür hüngür ağlamıyordu ama sessizce hıçkırıklara teslim olmuştu... Süreyya olanları anlatırken sanki transa geçmiş gibi tekrardan kendini o evde onun yanında hissederek anlatmıştı. Hastanede değilde oradaymış gibi bedeni oradaydı ama ruhu, aklı bambaşka bir yerdeydi.

Kızlar daha fazla uzak kalamamışlardı, ikisi de Süreyya' ya sarılmıştı. "Tüm bu yaşadıkların için üzgünüz Süreyya, hem de çok! O şerefize söyleyecek söz bulamıyoruz inan! Sana yaptıklarının cezasını çekecek emin olduğum tek şey bu! Hapishanelerde sürünüp geberecek! Sen de iyi olacaksın ona inat, o gökyüzünü göremezken sen doya doya bakacaksın, o dört duvar arasıdnayken sen özgürce istediklerini yapacaksın! Onun elinden almak istediği ne varsa sen yaşayacaksın! Yine eskisi gibi olacaksın, sadece inanman lazım, kendini bırakma içindeki o inanca güce tutun! Hem ailen ve biz varız! Asla yalnız değilsin unutma! Hep birlikte bunu da atlatacağız! Şimdi biraz daha dinlenmelisin bir an önce iyi olmak için dinlenmelisin. Düşünme hiçbir şeyi! Her şey düzelecek sana söz veriyoruz."

Keşke tutamayacağı sözler vermese insanlar, onların da kabahati yok ki! Bilmiyorlar nihayetinde, ne kadar anladıklarını söyleselerde, anlayamazlar! Ben daha ne anlatmıştım ki, içimde kopan fırtınamdan haberleri var mıydı? Denizde alabora olan gemimden, ya da hortumla paramparça olan evimden yüreğimden, ruhumu bedenimden sömürerek çekişinden bahsetmiyorum bile! Tutamayacağınız sözler vermeyin dostlarım, demek yerine sakinliğime inandırmayı tercih edecektim.. Bu defa başka türlü yaram, benzemiyor ki içimdeki saklı olan eski yaralarıma diyemedim. Sustuklarım çoğalırken, ben azalıyorum diyemedim.. Kendimden gidecek başka yerim yokken, size gelmek istiyorum diyemedim... Ben içten içe usul usul boğulurken, kendimi hangi şekilde anlatırsam anlatayım, her tarafından berbat olduğunu görürler sandım... Öyle mecali yoktu ki ruhumun, ben kılımı bile kıpırdatmadan anlasınlar, bilsinler, görsünler istedim. Biliyorum çok şey istedim... Tüm bu hissettiklerimle derin bir uykuya daldım...

Merkez

Merkez' e giderken Gökbey'in aklında tek bir şey vardı. Hedefine odaklanmış hiç kimseyi duymuyordu. Tek istediği o kansızın ağzına sıçmaktı. Hışımla girdi operasyon merkezine, Zekeriya onu görür görmez anlamıştı öfkeden deliye döndüğünü. Timin kalanı soyunma odasına gitmişti ama o üzerini dahi değiştirme gereği duymadan direkt operasyon merkezine dalmıştı.

"Nerede o kansız Zekeriya!" Dedi, delici bakışları karşısında bir an titredi Zekeriya, sonra neresine kaçtığını anlamadığı sesini bulmaya çalışarak konuşmak istedi kekeleyerek cevap vermişti.

"Yarasına bakılıyor..." diyebildi usulca...

"İyi iyi, atsınlar dikişlerini, tek tek sökeceğim o dikişleri sonra yine diktirecğim namussuzu, sonra yine sökeceğim! Böğürte böğürte yapacağım bu dediğimi!" Diye kükrüyordu!

Zekeriya istemsizce bir adım gerileyerek, "şey aslında Başkan seni görmek istiyordu ama..." diyebildi, yine sonlara doğru hala çözemediği nereye kaçtığını anlamadığı sesi kısılarak söylemişti.

"Acil miymiş?" Dedi yine bağırıyordu!

Zekeriya ne dese bilemedi, tereddütle baktı Gökbey' e bu nasıl soru sonuçta Başkan o diyemedi. "Sanırım öyle."Dedi.

"Geliyorum hemen!" Diyerek, hışımla açtığı kapıyı kırarcasına kapatarak odadan geride rüzgarını bırakarak çıktı.

Zekeriya ise sadece arkasından bakakaldı. Köşeye sinip asla ses çıkarmayan Arif ve Mert ise "boku yedik!" Dediler aynı anda! Hepsi aval aval birbirine bakıyordu. Gökbey onları görmemişti bile, "Allahtan görmedi bizi" dedi Mert, "haklısın" dedi Arif "hep böyle miydi?" Diye Zekeriya'ya döndü anlamsızca o da sorduğu sorunun saçmalığına şaşırarak!

Gökbey, odadan çıkmıştı çıkmasına da, deli danalar gibi dönüyordu Başkan' ın odasının dışında kapıda ki görevli ise öylece bakıyordu Gökbey' e! Bu sinirle içeriye giremezdi, ee bu sinirle burada da duramıyordu. "Hay sikeyim lan!"Diye, kendi kendine yükseldiği sırada, Başkan odanın camlı kısmından onu görmüş kapıya gelmişti.

"Davetiye mi bekliyorsun burada!" Dedi gergin bir tonda! Görevli ufak bir öksürük kaçırdı ağzından, ikisi de aynı anda ateş saçan gözlerle ona döndüklerinde hemen başını öne eğdi sessizce!

"Başkanım!"

"İçeriye gel!"

"Emredersiniz"

"Geç otur şöyle, ne bu gerginlik burayı mı bombalayacaksın hayırdır!"

"Burayı değil ama o yavuz sırtlanının bir taraflarına bombayı sokacağım kesin!" Dedi hiç tereddüt etmeden!

Başkan şöyle bir baktı, "sana engel olmalı mıyım Gökbey?" Dedi tek kaşını havaya dikerek!

Elleriyle yüzünü kapatıp derin bir nefes aldı Gökbey, "özür dilerim Başkanım."

"Dileme! Sakin olmalısın Gökbey! Tamam, biliyorum hiç kolay değil! Sakin olacak mısın?"

"Nasıl?" Dedi, hiç düşünmeden çaresizce!

"Evlat... Sen her zaman bir yolunu bulursun."

"Süreyya nasıl? Ne kadar zorlanacak?"

"Hasar tespiti mi istiyorsunuz benden?"

"Gökbey! Kendine gel artık!" Bu böyle olmayacak, git bir duş al sakinleş, kendini topla öyle gel karşıma!"

"Henüz kavrayamadağım bir süre boyunca, sakinleşebileceğimi sanmıyorum Başkanım!"

"Bu bir emirdir! Git şimdi!"

Emir emirdi, mecburen çıkacaktı yoksa kendinin bile inanamayacağı şeyler söz konusu olacaktı! Odasına gitti! Ona göre doğal, ama başkalarını alt üst eden şeylerle boğuşmak için tüm sinirlerini aldırması gerektirdiğini düşündürdü bir an son yaşananlar! Etrafında ne varsa devirdi, ortalığı iyice bir dağıttıktan sonra durup ne yaptığına baktı, kâfi miydi asla! Duşa attı kendini, belki su alırdı kinini, öfkesini!

Başkan Nihat ve Mustafa' yı istedi bu sefer, apar topar gittiler hemen! Onlarda biraz şaşkındı. Kapıyı tıklattılar, koca koca, heybetli eli silah tutan adamlar, afallamış bir halde girdiler içeriye.

"Emredin Başkanım!" Dedi ikisi de aynı anda!

"Oturun."

"Nihat, Süreyya nasıl?"

Nihat soru karşısında, kaldı bir önce duraksadı.

"Anlatsana ne bekliyorsun diye yükselen Başkanın sesiyle kendine gelip toparlandı hemen.

"İyi değil Başkanım! Zor bir süreç onu bekliyor. Allah yardımcısı olsun!"

"Çok mu hırpalanmış?" dedi bu defa sesi üzgündü.

"Evet, Yasin elinden geleni yapmış o hayvanın elinden onu almak için ama o kısacık sürede yapmış yapacağını şerefsiz köpek! Ama Süreyya kızımız da boş durmamış makasla yaralamış o bok kafalıyı! Dedi, bir nefeste ardından da ettiği küfürler için özür diledi."

Başkan küfürleri umursamadı, yalnızca tek kaşı havada dinliyordu. Bir anlığına dudağının bir kenarı da yukarı kıvrılmıştı.

"Şimdi, Gökbey' in durumu iyi değil! İkiniz de beni iyi dinleyin! Bir delilik yapıp kendini de mesleğini de yakacak diye endişeliyim! Akıllı çocuktur nitekim ben durumu garantiye alayım da, ikiniz de ona mukayyet olun. Sorgulara girecek, yalnız bırakmayın ne derse desin sakın ha! Benden size izin! Kafası atmış durumda gözü beni bile görmüyor şu an! Haksız da sayılmaz biliyorum kendini suçluyor ama daha önce de konuşmuştuk Süreyya almamız gereken bir riskti! Çok şükür sağa salim kurtarıldı! Böyle bir cendereden çıkmak kolay değildi ama o bunu başardı. Düzelecektir, sadece zaman lazım! Herkese biraz zaman lazım! Beni anladınız mı?"

İkisi de anladıkalrını gösteren baş hareketi yaptılar.

"Şimdi çıkabilirsiniz, Gökbey'e söyleyin tuzak ve tuzak kapan operasyon raporunu bekliyorum!"

"Emredersiniz efendim!" Diyerek çıktılar odadan.

Mustafa: "Abi bu neydi şimdi, vallahi nefesi götümden zor aldım!"

Nihat: "Yürü Mustafa yürü! Gökbey' i bulalım daha çok işimiz var! Sen o nefesi sağlam alsaydın keşke birazdan orandan da alamayabilirsin!"

Mustafa: "Vallaha mı abi? O kadar mı kötü durum!"

Nihat: "Ne sandın kötü tabii, bu zamana kadar iyi sabretti Gökbey, ben daha erken patlar diyordum!"

Mustafa: "Sıçtık desene abi!"

Nihat: "Oğlum karar ver dedi bakışlarıyla totosunu işaret ederek hangi amaç için kullanacaksın?"

Mustafa: "Ben şu an o kadar amaçsızım ki!" Diye eliyle başını ovuşturarak yürümeye devam ettiler.

Operasyon merkezine girdiler önce, Zekeriya sorgularcasına baktı ikisine de.

Nihat: "Gökbey nerede?"

Zekeriya: "En son Başkanın odasına gitmişti. Ne oldu ki?"

Mustafa: "Ne olacak Zekeriya, sıçtık sıvadık lan!"

Anlamsızca baktılar birbirlerine,

Nihat: "Ortalık karışmış Zekeriya, ne olacak Gökbey delirmiş belli ki, Başkan da bizi çağırttı. Zapt edin diyor kısacası!"

Zekeriya: "He onu diyorsunuz siz, abi sorma burada da kuzey rüzgârları estirip gitti. Neye uğradığımızı şaşırdık!"

Arif: "Yavuz'u sağ bırakmayacak değil mi?" Dediğinde, herkes ona döndü kafası karşık bir halde baktılar, baktılar bu anlamsız bakışmayı Mustafa böldü.

Mustafa: "Hakettiği o aslında! Gökbey, hak edene hak ettiğini vermek istiyor! Nefes bile almamalı o cani!"

Nihat: "Oğlum sen manyak mısın? Gökbey'in yanında da böyle konuşacaksan, gelme sen sakın burada bekle!"

Mustafa: "Ne yalan mı?" Dedi, ellerini havaya kaldırarak!

Nihat: "Yalan yok! Haklısın da o dediğin öyle olmuyor işte! Biz katil değiliz, cezasını mahkemede alacak o soysuz!

Mustafa: "Zindanlarda çürüsün pezevenk!"

Nihat: "Yürü lan, odasına bakalım!"

Gökbey, duştan çıkmış giyindiği esnada odanın kapısı çalınmıştı. Duş almak da hiçbir boka yararmamıştı. "Kim o?" dedi. Nihat," biziz müsait misin?" Dediğinde, bir saniye diyerek hızlıca üzerini giydikten sonra kapıyı açtı.

Gökbey: "Ne oldu, bir sorun mu var?" Dedi, yine en korkunç ses tonuyla!

Nihat ve Mustafa birbirlerine baktılar önce sonra,

Mustafa: "Siniri bir gram azalmamış." Dedi dudaklarını büzerek!

Gökbey: "Ne diyorsun sen Mustafa, niye geldiniz siz?" dediğinde ikisi de odaya girmiş kapıyı kapatmışlardı.

Nihat: "Kendine ve sinirlerine hakim ol demeye geldik! Ne bu halin, bu odanın hali ne?"

Gökbey: "Çok yanlış şeyler söylüyorsun şu an bana abi? Kalbinizi kırmak istemiyorum, o yüzden bana bulşamasanız iyi edersiniz!"

Nihat: "Kalbimizi düşünecek hal mi bıraktın bizde! Ne yapacaksın, hayır yani ne yapmayı düşünüyorsun? Sadece sen misin deliren, biz ne yapalım! Hepimiz üzgünüz, ama bunun yolu kendine zarar vermek mi? Hayır yani bizi sakinleştirmesi gereken senken biz ne yapıyoruz burada tonla iş var raporlar hazırlanacak sorgulamalar var biz ne yapıyoruz. Başkan'a da, kafa tutmuşsun olacak şey mi?"

Mustafa: "He valla Başkan küplere binmiş durumda! "

Gökbey: "Ben de insanım! Diye kükredi resmen! "Olmuyorum sakin falan, o puştun götünden kanını alacağım!"

Nihat: "Tamam, lan bir şey mi dedik insansın biliyoruz! Git al alma diyen mi var sıraya gir hatta! Timdeki herkes aynı şeyi istiyor emin ol!" Dediğinde, odanın kapısı yine çalmıştı. Gökbey, olanca gücüyle bağırdı.

"Gir!"

Yasin gelmişti, olanlardan bir haberdi Süreyya ile ilgili konuşmak istiyordu ama karşılaştığı gerilimle kapıda öylece kaldı. Bakışlarını hepsinin yüzünde sırayla gezdirdiği sırada,

Gökbey: "Ne var Yasin? Sen ne istiyorsun!" Diyerek, Yasin' e patlamıştı.

Yasin: "Ne oluyor lan burada, gerilim filmi mi çekiyorsunuz amına koyayım!" diyerek istemsizce tepki vermişti. Zaten operasyondan döndüklerinden beri ruh gibi geziyordu ortalıkta!

Mustafa: "Tam üstüne bastın kardeşim! Aklın varsa kaçarsın!" Dedi.

Yasin: "Bok gibiyim zaten Mustafa, seninle uğraşamayacağım hiç! Süreyya' dan haber var mı diye soracaktım?"

Nihat: "Zekeriya bilir, ona sorsaydın ya!"

Yasin: "Ben, ne yaptığımı biliyor muyum? Siz ne yapıyorsunuz, Kenan'ın sorgusu bitmiş Gökbey' i bekliyorlardı."

Nihat: "Yasin, hakikaten bok gibi görünüyorsun. Git bir duş al, kendine gel de şu işlere bir başlayalım artık! Ortalık liseye döndü, herkes bir alem! Hangi birinizle uğraşayım lan ben!"

Yasin: "Sağ ol abi!" Dedi, yüzünü buruşturarak.

Gökbey: "Ya sabır! Ya sabır! Tamam, abi siz çıkın tim toparlansın herkes 5 dakika içinde operasyon merkezinde olsun! Ben de geliyorum."

Nihat: "Çok şükür, akıllıca bir laf ettin sonunda! Esas ben ya sabır! Saç baş yolduracaksınız bana en sonunda hanım eve almayacak" diyerek hepsi de odadan çıkmıştı.

Operasyon Merkezi

Tim Gökbey' in gelmesini bekliyordu. Kıramadan çıktığı kapıdan, yine kırmaya niyetli bir halde giriş yapmıştı.

"Oturun, rahat olun resmiyeti bırakın!"

Herkes birbirine baktı, kimse gıkını çıkaramıyordu.

"Tuzak" operasyonuyla ilgili, herkesin raporunu 3 saat içinde bekliyorum. Zekeriya şimdi son durum nedir anlat?"

"Efendim" diye söze girecekti ki Gökbey lafını kesti.

"Resmiyeti bırak dedim Zekeriya" dedi dişlerinin arasından...

"Ee şey tabii, Kenan'ın sorgusu bitti seni bekliyor. Bizimle iş birliği yapacak, tahmin ettiğimiz üzere suçu yok. Süreyya' ya dosyayı kendisinin verdiğini de itiraf ettti. Zarar görmesini en başından beri istememiştim diyor. Cidden onun için üzgün olduğunu da ekledi. Yurt dışı istihbratla hala iletişim içerisindeyiz, oradaki gözaltılar da bugün bitti. Sorgulamalar üst düzey devam ediyor. Halim Cebesoy hala sorguda, bildiğimiz üzere o da Yavuz gibi suçlu. Tüm banka hesapları ve mal varlıklarına el koyuldu. Yurt dışı hesapları da dahil. Uyuşturucu üretim fabrikasında ki tüm mallara el konuldu. Yüklü miktarda uyuşturucu ele geçirildi. Narkotik Şube Müdürü Asım Komiser' le iletişimde olarak hepsini detaylı bir şekilde önünüzdeki dosyalarda belirttim. Katar' lı sözde iş adamlarını da ülkelerine teslim edilmek üzere bizimkiler bugün aldı. Dediğim gibi tüm bilgiler dosyalarda mevcut. Keriman ve Tamer' in de sorguları tamamlandı. Onlar bugün serbest bırakıldı. Kısacası koskoca bir aile' nin yıkılışını gördük ve böylelikle devri kapandı. Yavuz' un sorgusu için sizi bekliyorlar, ama hakkında o kadar çok delil var ki kurtuluşu yok. Çok fazla suçtan yargılanacak! Çok şükür! Süreyya' nın ifadesine hastanede başvurulmuş. Polisler ön sorgulama işlemini yapmışlar ama emniyete ya da buraya gelmesi gerekecek. Bu durum ailesine ve kendisine bildirildi.

Süreyya' nın adı geçtiğinde, ortam buz kesmişti. Gökbey kendisine öyle bir güç uyguluyordu ki, çatlayan başının yanına birazdan kırılan çenesini de koyacaktı. Yasin artan gerilimi umursamadan,

Yasin: "O nasıl Zekeriya? Bilgi alabildin mi?"

Zekeriya: "Bir müddet daha hastanede gözetim altında tutulacakmış, ama aldığım bilgiye göre onu orada zor tutuyorlarmış. Pek, iyi değil tabii, tedavisi devam ediyor. Psikolojik destek de alacak sanırım"

Gökbey: "İfadesi burada alınsın! Bekleyin, yaraları iyileştikten sonra çağırılsın"

Zekeriya: "Tabii, o şekilde ayarlarım ben. Bir meselemiz daha var, çözümleyemediğimiz."

Gökbey: "On Birler Meclisi!" Dediğinde, Selvi kesik bir nefes verdi. Herkesin dikkatini çekmişti.

Zekeriya: "Evet, maalesef orada pek ilerleyemedik. İşin sonu insan yani çocuk kaçakçılığına gidiyor. Dilim varmıyor söylemeye, ama çocukların halini görseydiniz... Devam edemedi bir süre ortamda sessizlik hakim oldu. Sonrasında devam etti, şöyle ki elimizde ki kanıtlarda sadece sesler var, yüzleri maskeli ama özel odalarda maskelerin çıktığını öğrendik çocuklardan... Dedi yine ağır bir sessizlik çöktü. Çocuklara ait kıyafet ve benzeri her eşya adli tıp kurumuna gönderildi. Çocuk Şube Müdürlükleri ile temasa geçtik. Çocuk koruma merkezlerine alınacaklar. Aralarında yabancı uyruklularda var, onlar için de gerekli mercilerle iletişime geçildi. Bu konuyla ilgili iz sürmeye devam ediyoruz. Tüm kamera görüntüleri her detay özel bir ekip tarafından incelenmeye alındı. Çocuk Şube bu durumla ilgili özel bir heyet kuracak. İşin en önemli kısmı psikolojik destek, bu da kurumlar tarafından sağlanmakta. Yani onlar için elimizden geleni yapıyoruz ama bu süreç biraz daha uzun sürecek.

Gökbey: "Anlaşıldı Zekeriya, şimdi önce Kenan' ı ziyaret edelim bakalım! Esas oğlan biraz daha bekleyebilir!"

Zekeriya: "Tabii, beklesin işi ne sırtlanın!" O sırada gelen telefona cevap verdi. Tamam, biraz bekletin diyerek kapadı.

"Serhat buradaymış, yani Ekrem Alasoy seni görmek istiyormuş?"

"Tamam, dinlenme odasına alsınlar, sizde bu arada raporları tamamlayın! Yasin, gel benimle." Diyerek, ikisi birlikte Ekrem ile görüşmek için gittiler. Ekrem'in talebi netti, Yavuz' un sorgusu sırasında o da orada olmak istiyordu ayrıca zaten ortak operasyon olduğu için Asım Başkomser' in emri de bu yöndeydi. Gökbey, Narkotikten gelen bilgiyi incelemişti. Onaylar alınmıştı. Bir sorun yoktu. Ekrem, Yasin ve Gökbey olanların üzerinden kısaca geçtikten sonra opeasyon merkezine çıktılar.

Ekrem Alasoy, seri bir şekilde herkesle tanışmıştı.

Gökbey: "Hadi o zaman önce Kenan' ı görelim." Dedi, ve ekledi "ha bu arada Mustafa sen şu Alper itinin Avukatını da unutma sakın!" Dedi.

Mustafa: " İlgileneceğim, aklımda."

Sorgu odasına önce Gökbey, ardından da Yasin ve Ekrem girdi. Timin kalanı da izleme odasındaydı. Kenan, bıkkın bir halde kafasını kaldırdığında, Yasin ve Ekrem'i görünce şok geçirdi.

"Ama siz, nasıl olur yani siz Yavuz' la çalışıyorsunuz! Bunların ne işi var burada" diye, panikle tüm şaşkınlığını ortaya sererek konuşmaya çalışıyordu.

Gökbey: "Onlar bizim içeride ki adamlarımız, bu kadar şaşırmana gerek yoktu. Bizi hafife almışsın Kenan!" dedi.

Kenan: "Ben, ne diyeceğimi bilemiyorum. Zaten her şeyi anlattım, neden hala buradayım? Ailem, yani annemle kardeşim onlar da hala sorguda mı? Onların hiçbir şeyden haberi yok yemin ederim masumlar!"

Gökbey: "Biliyoruz Kenan, onlar serbet bırakıldı. Senin amacını da biliyoruz, neyi ne niyetle yaptığını da! Ama bazen iyi niyetle çıktığımız yollar düzeltilmesi telafisi zor sonuçlar doğurabilir! Tıpkı senin yaptığın gibi!"

Kenan: "Süreyya! Ondan bahsediyorsun değil mi? Ben onun zarar görmemesi için elimden geleni yaptım, en başından uyarmaya çalıştım onu ama beni anlayamadı!" Dedi samimiydi söylediklerinde odada ki herkes bunun farkındaydı. Elleriyle yüzünü ovuşturuyordu sormak istediği şey, en zoruydu onun için kendini toparlamaya çalışarak doğruldu tekrar eğdiği kafasını kaldırıp, "Süreyya o nasıl? Lütfen bana iyi olduğunu söyleyin, bilmeye hakkım var!"

Gökbey: "O dosyayı ona vermemeliydin Kenan! Senin boyunu aşan şeylere kalkıştın! Süreyya zaten bizim korumamız altındaydı ama sen neredeyse bir çuval inciri berbat ediyordun!"

Kenan: "Üzgünüm... Böyle olsun istemedim. Ben sadece, o pisliğin cezasını çekmesini istedim! Süreyya, zarar görsün istemedim, onu incitmek istemedim!" Dedi, neredeyse gözleri dolu dolu olmuştu, perişandı.

Yasin: "O, olabildiği kadar iyi, bu kadarını bilmen yeterli! Senin müdahalen olmasaydı daha iyi olabilirdi!"

Kenan: "Nasıl iyi olacaktı? Evlenecekti onunla, sonrasını düşünmek bile istemiyorum! Ben onun gözünü açmasaydım şu an evli olacaklardı!"

Gökbey: "Hala anlamıyorsun değil mi? Sence biz o nikâhın kıyılmasına izin verecek miydik?"

Kenan yine afallamış bir halde baktı hepsine, "anlayamıyorum, evet aklım almıyor tüm bu olanları bitsin artık bitmesini istiyorum! Onlar cezalarını çekecekler değil mi?"

Ekrem: "Bundan sonrasını sen düşünme artık! İfade vereceksiniz, hepiniz!"

Kenan: "Evet, vereceğim. O şerefsizin sonsuza kadar hapiste çürümesi için ne gerekiyorsa yapacağım!"

Gökbey: "Senin ve ailenin yurt dışı yasağı var, mahkeme sürecinde burada kalmak zorundasınız! İşlemlerin bittikten sonra gidebilirsin."

Kenan: "Anlıyorum, Teşekkür ederim. Umarım adalet yerini bulur!"

Gökbey: "Adaletten şüphen olmasın!" diyerek, odadan çıktı. Tim izleme odasında Kenan'ın neler yaşamış olabileceğini düşünüyordu. Aynı düşünceye Ekrem ve Yasin'de sahipti.

Ekrem: "Kenan' da davacı olabilir aslında, ona yaşattıkları da az buz şeyler değil."

Gökbey: "Buna kendisi karar verecektir." Diyerek, diğer sorgu odasına gittiler. Tim de izleme odasından çıkmıştı. Gökbey onları görünce,

Gökbey: "Sizin, ne işiniz var burada? Rapor yazmanız gerekmiyor muydu?"

Nihat: "Yazacağız, şu sorgu bitsinde! Bu arada Başkan' da gelecekmiş izlemeye!"

Gökbey: "Anlıyorum, tamam öyleyse başlayalım! Sadece ben gireceğim şimdilik."Dedi ve kapıyı açıp cevap beklemeden içeriye girdi.

"Bilge kendi egosuyla savaşır.

Aptal herkesle savaşır." La Edri

Yavuz, bitik haldeydi! Kapının açıldığını duymuş ama başını kaldırıp bakma zahmetinde bulunmamıştı. Gökbey, tiksinerek baktı ona. Seri adımlarla hızla yanına gitti ve saçlarından tuttuğu gibi kafasını kaldırdı. Tükürürcesine konuşmaya başladı.

Gökbey: " Bakıyorum da, o boka batmış burnun, hala kaf dağlarında! Bu ne kibir Yavuz Selim Cebesoy!" Yavuz sadece sırıtıyordu. "Ne oldu, verecek cevabın yok mu? Beni şaşırtıyorsun." Dedi, imalı bir şekilde dalga geçercesine!

Yavuz: "Seni etkilediğime sevindim! Ama şartlar pek eşit değil ha! Tanışmadık! Namım benden önce gelmiş belli ki! Ne yazık ki benim muhattabım değilsin!" diyerek, çok yanlış şeyler söylediğinin farkına suratı önündeki masaya şiddetle inince vardı. Çatırtı sesine yan taraftan gelen sesler de dahil oldu!

İzleme Odası

Yaman: " Gösteri iyi başladı, gerisini hayal etmek bile istemiyorum!"

Mustafa: "Nihat abi, birimiz girsek mi yanına? Ha kan gövdeyi götürecek belli ki!"

Ertuğrul: "Sizi bilmem ama bence eğlence daha yeni başlıyor, acele etmeyin derim!"

Yasin: "Gökbey, kendini nasıl tutuyor bilmiyorum, ben olsam çoktan her yerini deşmeye başlamıştım!"

Mustafa: "Lan Yasin, sen bizden uzak kaldığın sırada çakiye mi dönüştün! Lafa bak deşecekmiş! Lan biz adamı sabahtır zor tutuyoruz, götümüz kaç buçuk attı haberin var mı senin? Nihat abi, bu çaki sakın girmesin oraya!"

Ekrem: "Yasin haklı, onunla bire bir olanlar anlar ancak! Siktiğimin puştu, ulan varya benim elime verseler ben de parçalayacağım hayvan herifi!"

Mustafa: "Haydaaa al bi tane daha! Lan bir durun durduğunuz yerde!" dediği sırada Başkan odaya girmişti. Herkes bir anda hazır ola geçti.

Nihat: "Başkanım!"

"Ne durumdalar?"

Nihat:" Yeni başladılar Başkanım!"

"Ona rağmen, her yer pislik içinde diyosun!" Dedi, sanki Nihat'ın söyleyemediği sözlerini tamamlar gibi! Herkes bıyık altından çaktırmamaya çalışarak sessizce gülmüştü.

Sorgu Odası

Gökbey: "Senin namını da, gelmişini de, geçmişinide sikerim lan! Senin işin de hayatın da ruhunda bitti yavuz! Sen bittin! Boş boş zırvalamayı kes, o çok sevdiğin kibirinde boğulacaksın! Ben senin ne bok olduğunu biliyorum ama sen benim kim olduğumu hiçbir zaman bilemeyeceksin. Tek bildiğin şey, ne biliyor musun?" Dedi, yine yüzünün dibine girmiş saçlarından kavramış, olabildiğince canını yakarak "ben senin celladınım! İyi bak bu yüze kazı hafızana ölürken bile son anında benim yüzüm gelecek aklına!" Saçlarını bırakmış, yaralı kolunun üzerinde gezdirmeye başlamıştı elini, "acıyor mu?" Dedi, önce Yavuz'un saçma bakışlarına karşılık vererek dik dik bakmaya devam ederken kan çıkana kadar sıktı kolunu Yavuz acıdan bağırmaya başlamıştı.

İzleme Odası

Zekeriya bu görüntü krşısında kendini tutamayıp, "aha vallahi o dikişleri söküp tekrar dikecek bunu günlerce yapabileceğini söylemişti." Dediğinde, Başkan bile dönüp ona bakmıştı. Özür diledi hemen başını öne eğerek, istemsizce yine güldüler!

Yasin: "Güzel fikirmiş, benim niye aklıma gelmedi ki!" Dediğinde, yandan bir yımruk yedi böbreğine, kimden geldiğine bakamadan kaldı öylece. Nihat'tı yanındaki. Hangi birini zapt edeceğim diye geçiriyordu o sırada içinden! Başkan olmasa ağır küfür edecekti ya neyse!

"Bu kadar narinmiydin sen!" Diyerek, kuvvetini arttırdı! Sonra Süreyya' nın yaraladığı yerde gezdirdi elini... O sırada Yavuz delirdi.

"Çek elini oradan hemen! O yara bana özel, sana çek şu elini diyorum! Seni geberteceğim! Ona dokunduğun için seni cezalandıracağım beyinsiz!" Diye haykırmaya başladığında, izleme odası tamamen onlara kilitlenmiş ve cidden Süreyya'nın açtığı yaraya bile bu denli takıntılı bir hal alan Yavuz'a şok içinde baktılar. Sonra da birbirlerine az önce ne duyduk lan biz der gibi bakmaya devam ettiler.

"Hımm belli sana olan aşkı o kadar derinmiş ki, sevgisini de böyle göstermiş!" Diyerek tüm gücüyle sıktı yarasını! "Sen o pis bok çukuru olan ağzına onun adını alamazsın bu saatten sonra duydun mu beni! O hiçbir zaman senin olmadı seni psikopat puşt! Bunları düşünmek için içeride bol bol vaktin olacak! Seni nasıl sevmediğini, asla senin olmadığını! Kendi kendine kudurmaktan başka bir bok yapamayacaksın! O ise dışarıda mutlu ve iyi bir hayat sürecek sensiz!" Dediğinde, damarına damarına basıyordu. Bilinçli olarak yapıyordu Yavuz'da buna karşılık bilincini kaybetmiş, hatta kudurmuş bir köpekten farksız bağırıp çağırıyordu.

"Kes lan ulumayı it! Sana soracak tek bir şeyim kaldı. Şimdi bana o çocukların nereden geldiğini bunun için kimlerle çalıştığınızı söyleyeceksin?" Dediğinde Yavuz bir anda gerçek anlamda irkilerek baktı Gökbey'in gözlerine, meclisi biliyorlardı. "Kahretsin nasıl olur." Dedi içinden! Gerçek tepkisini yakalayan Gökbey konuşmaya devam etti, "evet seni dinliyorum konuş!" Diye emretti.

Yavuz bir anda tavrını değiştirmişti, herkes fark etti bu halini. Korkuyor muydu o gözlerindeki ifade de neyin nesiydi.

"Bak onlara bulaşmak istemezsiniz! Onlar sizi bulur! Bulduklarında da ölmek için dua ederken bulursunuz kendinizi!"

"Kim onlar Yavuz?"

"Onlar hiç kimse! Lütfen yalvarıyorum onlara bulaşmayın! Hepimizi öldürürler yok ederler!" Derken ciddi manada titriyordu! Sanki bunca zaman içinde ilk defa gerçekten kendine gelmiş gibiydi. Gerçekten korkuyordu. Bu enteresan bir olaydı. Gökbey dikkatle inceledi onu. "Kesin biliyorlar! Allah kahretsin! Beni aldığınızı çoktan öğrenmişlerdir! Asla sağ bırakmazlar ne beni ne de benimle bağlantısı olanları, siz onları bulamazsınız ama onlar bizi bulur!"

Söylediklerinde gayet ciddiydi, onu bu kadar korkutanın ne olduğunu merak etti Gökbey diğer herkes gibi!

"Bizimle iş birliği yapmanı öneririm. Kim ya da ne oldukları umurumda değil! Onları da bulup senin yanına tıkacağım hiç merak etme!" Dedi, kendinden emin bir şekilde! Ama Yavuz kendi âlemine dalmıştı çoktan! Gökbey burnunun dibine girmiş ve kükremişti bir anda ayıldı yine! "Bana bilgi ver."

"Veremem" dedi zayıf bir sesle "veremem çünkü bilmiyorum, hiçbir şey bilmiyorum kim olduklarına dair hiç bir fikrim yok yüzerimizi görmeyiz, isimler yok, kişisel hiç bir bilgi yoktu! Ama onlar biliyor, onlar herkesi biliyor! Süreyya! Dedi, bir anda yine,

"Başlatma lan yine takıntına, hastalıklı piç kurusu seni! Adam gibi cevap ver bana!"

"Hayır, hayır onu demiyorum! Lanet olsun! Süreyya tehlikede büyük ihtimal!" Dediğinde ortam hatta koca bina buz kesmişti! Gökbey bir an durdu ama hemen atıldı yine Yavuz'un boğazını sıkıyordu. "Ne demek istiyorsun, konuş ne demek tehlikede ne yaptın sen aşağılık puşt! Cevap ver bana hemen!" Dediğinde, Nihat odaya dalmıştı çünkü Yavuz boğularak ölmek üzereydi. Gökbey'in kollarına yapıştı, bırak öldüreceksin herifi boğuyorsun nasıl cevap versin! Gölge!" diye bagrdı en son yine yavaşçca kendine gelen Gökbey bıraktı. İsmiyle hitap edemezdi. Boğulurcasına öksürmeye devam eden Yavu'za baktı Nihat.

"Konuş şimdi lan! Ne demek Süreyya tehlikede!" Zorla yutkunan Yavuz konuşmaya çabaladı, birkaç kere yutkunup öksürdükten sonra ancak konuşabildi!

"Bakın ben onlarla ilgili hiçbir şey bilmiyorum ama bir kural vardı herkesin bildiği tek bir kural! Eğer içimizden biri bir hata yaparsa, o kişinin en değer verdiği ınsanı alırlar! Tek bildiğim bu!"

"Bırak safsatayı nasıl bir kuralmış bu, ne malum gerçek olduğu!"

"Gerçek inanın bana gerçek! Yaşadık daha önce yaşadık bunu! İçimizden biri hata yaptı onun kız kardeşini aldılar! İki yıl once! Bir daha da haber alınamadı! Yok ettıler! Niye beni dinlemiyorsunuz Süreyya tehlikede diyorum size!!!"

"Sen nasıl bir oyun oynuyorsun Yavuz? Süreyya' nın zarar görmesi senin işine gelmez mi? Ne diye onu şimdi korumaya çalışıyorsun?

"Oyun yok! Ona benden başkası dokunamaz!"

Nihat ve Gökbey hızla birbirlerine baktılar! O sırada Yavuz, "Süreyya konusunda şansınız olacağını zannetmiyorum ama yine de size iyi şanslar." Dediğinde, Gökbey resmen masanın üzerinden uçmuş, Yavuz'u tuttuğu gibi ayağa kaldırmış ve ona vurmaya başlamıştı. Odanın içinde öyle hızlı bir hareketlilik vardı ki Yavuz bir an duvara yapışmış bir an yerdeydi. Nihat asla engel olamıyordu, içeriye Mustafa Yasin Yaman da dalmak zorunda kaldılar. Hepsi birlikte artık hareket edemeyen Yavuz'un üzerinden Gökbey'i zor bela alıp odanın dışına fırlattılar resmen! Yavuz' a bakılması içinde doktor çağrıldı. İzleme odasından fırlayan Başkan,

"Gökbey!" Diye haykırdı resmen!

Gökbey dönüp baktığında, sağlam bir azar yiyeceğini biliyordu ama Başkan onu şaşrtmış, "bu konuyu seninle sonra konuşacağız!" Dedi sert ve tok sesiyle "şimdi önceliğimiz Süreyya! Kendinde misin?" Dedi hızla nefes alıp veren, elleri üstü başı kan içinde olan Gökbey'e!

Gökbey, başını sallamakla yetindi!

"Yanına adamlarını al, Süreyya'ya git. Ben bu meclis işinin derinine inmeye çalışacağım! Kenan Tamer ve Keriman da tehlikede olabilirler! Onlara da başka bir ekip çıkarın Zekeriya!" Diye emirler vermeye başlamıştı.

"Süreyya hala hastanede değil mi?"

"Evet, Başkanım"

Hastanenin çevresinıi tamamen ablukaya alın, belli etmeden sivil ekip yerleştirin! O hastanede ki herkesin bilgisini 1 saat içinde masamda istiyorum. İyıce araştırın, hastalar, doktorlar, temizlikçiler, güvenlikler herkes anladınız mı beni? Gökbey duyuyor musun?"

"Emredersiniz Başkanım!" Dedi Gökbey!

Bu defa, onun incinmesine izin vermeyeceğiz anlaşıldı mı? Dedi, herkese "çok dikkatli olun neler olduğunu anlayana kadar!"

"Emrederiıniz Başkanım!

"Çıkın hadi herkes işinin başına!"

Tim eksiksiz operasyon merkezinde toplandı!

Gökbey: "Başkanın emirlerini duydunuz! Zekeriya sen Arif ve Mert hemen her şeyi organize edin! Gerekirse içerideki ekipten destek alın. Ekrem, Asım beye bilgi verdikten sonra bize dahil olabilirsin şimdi git acele et tüm desteğinize ihtiyacımız var! Timin kalanına döndü "hazırlanmanız için 5 dakikanız var! Kapıda buluşalım! Zekeriya Süreyya'nın yanında şu an kim var?"

" Esma ve Güniz var."

"Anlaşıldı ona en yakın 3 odayı, yanında ve karşındakini istiyorum. Doluysada boşaltın. Selvi oraya gittiğimizde sen dışarıda olacaksın. Zekeriya, Selvi için en doğru konumu bul, Süreyya'nın odasını net görebileceği bir yer olsun. Aziz sen de onun yanında olacaksın! Birbirıiızi kollayın! Zekeriya araçları organize et 5 dakika içinde hazır olsun 3 araç ayarla. Diğerleri benimle Yasin, Yaman, Mustafa, Ertuğrul ve Nihat abi! Şimdi beyler her şey anlaşıldı mı?"

"Anlaşıldı efendim."

"Gidiyoruz hadi beyler hadi!"

 

Loading...
0%