Yeni Üyelik
35.
Bölüm

BÖLÜM 33(Camdan Kafes)

@nefelicalliope

Hastaneye gitmeleri, kırk dakika sürmüştü. Odalar Gökbey'in istediği gibi boşaltılmış ve hazırdı. Selvi için en uygun konum, belirlenmişti. Gider gitmez Selvi ve Aziz yerini aldı! Zekeriya Başkan'ın emri üzerine araştırmaya başlamıştı. Bir saat sonra Ekrem Alasoy yanında en güvendiği adamları olan ve zaten operasyo dâhilindeki Feride, Talha, Yusuf ve Nahit ile hastaneye glmişti herkes sivildi. Gökbey onlara dışarıda konum almalarını söylemişti. "Herhangi bir şey olursa şüphelendiğiniz hemen haber verin. Birazdan Nihat abi de size katılacak." Dedi. Nihat'a dönerek, "abi sen dışarıyı bir kontrol et. Ertuğrul sen bu katı, acil giriş çıkışlarını kontrol et." Alarm seviyesindeydiler. Ertuğrul ve Nihat gittikten sonra,

Yasın: "Delireceğim, cidden kafayı yemek üzereyim! Bitmiyor bu kâbus!"

Mustafa: "Al benden de o kadar! Yahu biz ne operasyonlar düzenledik, hiç biri bu kadar çetrefilli değildi. Sıyırmama az kaldı. Nasıl bir boklara bulaştıysa artık, etrafındaki herkese sıçratmadan da duramıyor pislik! Temizle temizle bitmedi!"

Yaman: "Tüm sözylediklerinize katılmakla beraber," dedi Gökbey'e dönerek, "Süreyya'yı kontrol etmeyecek miyiz?"

Gökbey: "Edeceğiz, muhtemelen uyuyorlardır. Ben hemen gidip geliyorum!" Diyerek, odadan çıktı. Geri geldiğinde, "hepsi de uyuyor. Bir sorun yok zaten sabah olmak üzere Yaman sen yandaki odaya geç Mustafa sen de diğer yandaki odaya! Telsizleriniz acık olsun!" İkiside onaylayarak çıktılar odadan. Telsizden Selvi'ye seslendi.

Gökbey: "Selvi durum nedir!"

Selvi: "Ortalık sakin efendim! Ekremi ve adamlarını görüyorumNnihat abi de yanlarında!"

Gökbey: "Anlaşıldı! Gözünü bile kırpma Selvi."

Selvi: "Emredersiniz! "

Yasin: "Gökbey, onu böyle nasıl koruyacağız, yani hastane büyük acaba taburcu mu ettirsek evinde daha güvende olmaz mı?"

Gökbey: "Düşünüyorum Yasin, aynı şeyi düşünüyorum ama bu kızda bu kadar şansızlık varken onu camdan bir kafese de koysak ne kadar koruyabiliriz bilmiyorum! Yani elbette koruyacağız ona bir şey olmasına müsaade etmeyiz ama ne zamana kadar! Bu iş daha ne kadar sürecek. O meclisi bulup onların içinden geçmedikçe bize huzur yok!"

Yasin: "Haklısın, biliyorum!"

Gökbey: "Yavuz'la ilgili içimde bir şüphe var. Beni rahatsız etmeye devam ediyor bence bir şeyler biliyor. Bize her şeyi söylemediğini düşümüyorum bütün düğüm onda! Onu çözmemiz lazım! Birinin onu sorgulamaya devam etmesi lazım! Biz buradayız bana kalsa onu kimseye bırakmam ama!" Aklına Asım komiser geldi. Namını oda biliyordu. Öttürme konusunda adam baya iyiydi. En azından ben gidene kadar onu iyice yıpratabilir diye geçirdi içinden... "Bir dakika" diyerek, Ekremi aradı.

"Evet Gökbey,"

"Ekrem bence Yavuz bize her şeyi anlatmadı. Meclisle ilgili yani, onu daha fazla konuşturup bilgi almalıyız! Yoksa bu döngüden çıkamayacağız! Meclisi durdurmak için onları bulmamız şart! Süreyya' yı ne zamana kadar tutabileceğiz ki hem! Bu geçici çözüm olur. Bize gerçek bir çözüm lazım."

"Haklısın, ne düşünüyorsun!"

"Yavuz'un daha fazla sorgulanması lazım, Asım komiser merkeze gidip bu işi yapar mı?"

"Yapmaz mı, hem de havada karada denizde her türlü içinden geçer o piç kurusunun! Zaten dört gözle onu sorgulamayı bekliyordu. Ben hemen ilgileniyorum."

"Tamamdır Ekrem bana bilgi verirsin!"

Ekrem hemen Asım komiseri aramış, durumu iletmişti. Asım komiser ise hiç oyalanmadan sorgu için merkeze gitmek üzere yola cıktı. Yasinin'de Gökbey'in de içi birazcık daha rahat etmişti. Düşünceli halleri onları sessizliğe iterken, tetikte beklediler. Ertuğrul dışarıyı kontrol etmiş ve yanlarına gelmişti. Zekeriya'dan gelen bilgiye gore hastane araştırması tamamlanmıştı göze batan yanlış hiçbir şey yoktu. Herkes didik didik edilmişti. Gökbey Başkan'la irtibata geçtiği sırada sabah olmuştu.

"Başkanım!"

"Evet Gökbey."

"Herhangi bir sorun yok, yalnız bir şey düşündüm Süreyya'yı taburcu ettirebilsek en azından evinde onu korumak daha kolay olurdu."

Başkan, Gökbey'in bu soylediğini düşündüğünü ima eden sesler çıkardı. Bir süre sonra, "peki taburcu olabilecek durumda mı?"

"Muhtemelen evet! Zaten onun da hastanede kalmak istemediğini biliyoruz!"

"Tamam, halledin! Asım komiseri dikmişsin gece gece buraya?"

"Evet, Başkanım" Diyerek, kısaca anlattı düşündüklerini, Başkan da onaylamıştı zaten! Telefonu kapattığı sırada telsizden Yaman'ın sesi duyuldu.

"Süreyya'nın odasından sesler geliyor."

"Nasıl sesler? Selvi duydun mu? Ne oluyor içeride?"

"Hepsi uyandı, sanırım bir konuda tartışıyorlar! Süreyya ayaklanmış durumda!"

"Anladım, tamam bekleyelim! Tahmin ettiğim gibi, daha fazla burada kalmak istemiyor! O şimdi hiçbir yere sığamaz ki!" Dedi, yüksek sesle söylediğinin farkında değildi.

Yasin'in bakışları döndü hemen "doğru haklısın!" Dediğinde, Gökbey ona manasızca bakıyordu!

"Ne doğru Yasin?"

"Az önce söylediğin şey!"

"Ben onu sesli mi düşündüm?"

"Evet" Dedi, Yasin hafifçe tebessüm ederek! Telsizler açık olduğu için bu konuşmayı herkes duymuştu.

Mustafa: "Lan sevinmeye gelmiyor. Harbi bu Süreyya'nın çekecek çilesi daha bitmemiş!"

Yaman: "Bu kız, önceki hayatında ne hata ettiki bu it yüzünden hala çekiyor!"

Mustafa: "Tövbeler olsun lan sen böyle manyakça şeylere mi inanıyorsun? Daha neler, yok devenin nalı!"

Yaman: "İnandığımdan değil de, ne bileyim ben anlıyor muyum ki olanları offff!"

Gökbey: "Sohbetinizi bölmek istemem beyler ama durum nedir?"

Yaman: "Hala tartışıyorlar, Süreyya çıkmak istiyor arkadaşları da onu zapt etmeye çalışıyor! Çile hepimizin çilesi yani! Bu kızıla da az çektirmediler!"

Mustafa: "Üstünlük kimde Yaman, ben tam duyamıyorum? Kızıl olan bildiğin azar kayıyor Süreyya'ya şuan!"

Nihat ve Selvi aynı anda konuşmuştu telsize, "Beyler!"

"Evet, ne oluyor?"

Selvi: "Burada bir hareketlilik var."

Nihat: "Evet, bende görüyorum. İki siyah araç geldi. Acilden giriş yapıyorlar biraz kalabalık bir grup hastane ziyareti için olduğunu sanmıyorum!"

Gökbey: "Abi?"

Nihat: "Gökbey tamam burası bizde takipteyiz!"

Selvi: "Ooooo bir şey daha!"

Gökbey: "Ne oluyor Selvi?" Dediği anda o da sesi duymuştu aynı anda,

Selvi: "Helikopter! Efendim ne yapıyoruz?"

"Ne olduğunu anlamadan harekete geçemeyiz!"

Nihat: "Benim burnuma, pek iyi kokular gelmiyor"

Gökbey: "Anladım abi aksiyon alıyoruz diyosun! Beyler iş başına! Bu kadar muhabbet yetti bize fazla bile! Hadi çıkıyoruz!"

Selvi : "Helikopterden inenler de, pek hayra alamet değil!"

"Anlaşıldı millet başlıyoruz. Abi aşağıdakiler sizde, sizden kurtulup gelen olursa da bizde! Ekrem, bizim araçların iki tanesini en kolay ulaşabileceğimiz yere alır mısın?"

"Olmuş bil, Talha Yusuf gidip hemen halledin!"

"Ertuğrul, yangın çıkışını kontrol et! Bizden haberleri yok, eğer olsaydı buraya böyle alanen gelemezlerdi!"

Nihat: "Haklısın! Demekki bu meclis zımbırtısı pekde matah bir şey değilmiş ha? Bu avantajımıza!"

"Yasin, Yaman Mustafa benimle gelin. Mecburen Süreyya'yı alacağız. Yaman sen, Ertuğrul'la kızları alıp çıkacaksın. Ben, Yasin, Mustafa da Sureyya'yı alıyoruz. Anlaşıldı mı? Sessizce hallediyoruz beyler!"

"Emredersiniz!"

Eh malum sessizce ama yine de paldır küldür daldık Süreyya'nın odasına, Yaman kapıda dışarıyı gözetlerken, kızlar afallamış bir halde bize bakıyorladı. Sanki dalton kardeşler girmişti odaya o derece şaşkındı bakışları! İtiraf etmliyim bu bakışları hak etmiştik. Tek temennim hala çığlık atmamış olmalarıydı. Diğer ikisinin haricinde Süreyya' da başka bir şey vardı. Başka türlü bakıyordu bana! Huysuzluğumun, kimlerin canını sıkacağına dair, bir şey söylemek de mümkün değil, zira bunu ben bile bilmiyorum. İnsanın, her şeyi tamamen idrak etmesi çok kötü. Bazen, nasıl demeli, eskilerin demesiyle "bütün harika şeylerin " narinliğini anlamaya hazır olduğumda, yani böyle anlarda, bunları içimde hissedeceğime yararsız, abuk sabuk bir yığın davranışım oluyordu. Anlatmaya çalıştığım şey, herkesin yaptığı ama benim yapmamam gereken davranışlara böylesine karşı olmamın sebebi neydi? Neden iyi, güzel ve harika olan varlıklar konusunda algı gücümü arttırdıkça, bir bataklığın dibine çekilip boğuluyormuş gibi hissediyordum?

"Sen? Senin burada ne işin var?" Dedi, ilk bocalamayı üzerinden atarak.

"Şimdi beni dinlemenizi istiyorum!" Dedim, dinlemediklerinden emin olarak yine de konuştum.

"Buradan çıkmamız lazım, sizi korkutmak istemiyorum ama burası guvenlli değil. Biz polisiz Süreyya Hanım biliyor." Kızların dili tutulmuştu sanki hala ses yoktu. Süreyya ise, serumunu kendisi çekip çıkarmıştı belliydi, elinden hafifçe kan sızıyordu. Gözlerini bir an olsun benden ayırmamıştı.

"Seninle burada karşılacağımızı beklemiyordum..." Dedi sorması gereken başka sorular varken hem de...

"Neden? Bu hayatta her an her şey olabilir, başımıza gelecekleri bilemeyiz ve gelecek olan şeyler de hep beklenmedik değil midir? Zaten öylece oluvermez mi?" Üzerine birde buna cevap vermiştim...

Esma'nın bakışları, içeriye dönüp "beyler vakit daralıyor!" Diyen Yaman'a kaydığında, onu bir yerden hatrladığını düşündü. Tam söze, "seni bir yerden tanı... " Dediğinde araya girerek,

"Süreyya, bana güveniyorsun değil mi? bak her şeyi açıklayacağım ama gerçekten buradan hemen çıkmamız lazım! Zaten senin de kalmaya pek niyetin yokmuş gibi duruyorsun!" Dedim, bakışlarımla elini işaret ederek. Buna rağmen bakışlarını üzerıiden çekmedi. Tek söylediği ise,

"Kızlar hiçbir şey sormayın, ne diyorsa onu yapın!" Diyerek, dolabına yöneldi. Ayakkabılarını çoktan giymişti.

"Mustafa, Yasin kızları alın hadi acele edin!" Dediğimde, ikisi de anında harekete geçip Esma'yı ve Güniz'i kapıya yönlendirdiler. Esma ile Yaman göz göze geldiğinde,

"Seni tanıyorum." dedi Esma. Yaman ise, "sanmıyorum, hadi çıkmamız lazım!" Diyerek, konuyu geçiştirmeye çalıştı!

Süreyya dolabına yöneldiğinde, Gökbey iki adımda yanında bitti ve "vaktimiz yok, sadece çantanı al." Diyerek, aynı anda elinden tutarak onu kapıya yönlendirdi.

Nihat: "Sizin kata çıkıyorlar! Acele edin!"

"Ertuğrul, çıkış temiz mi?" Diyerek, Süreyya'yı da peşinden sürükleyerek yangın çıkışına ilerlemeye devam edıyordu.

"Temiz sizi bekliyorum!"

Ekrem: "Araçlar hazır arka tarafta!"

"Tamam, beyler duydunuz!"

"Ekrem, bu adamları kaybetmemiz lazım! Fiziki takip için hazırda bekleyin! Nihat abi sen de onlarlasın! Yanına Azizi de al!"

"Selvi durum ne!"

"Çatıdan da geliyorlar!"

"Hay ben böyle işin! Süreyya'nın evi korunuyordu degil mi?"

"Evet efendim."

"Tamam, takviye ekip gönderilsin!"

Emredersiniz!"

Süreyya tereddütsüz gidiyordu Gökbey'in peşinden, buz kesmiş küçücük elleri, Gökbey'in sıcacık büyük elerinin içinde sanki kuş yuvasının içi gibi sıcak ve güvende hissettiriyordu. Hiç yabancılamamıştı oysaki ilk defa tutuyordu.

Güniz: "Ne oluyor abi, yeter artık! Ne demek sormayın? Kim geliyor, biz neden kaçıyoruz?" Dediğinde,

Mustafa: "Bacım, Allah aşkına sonra çemkir!" Diyerek, o da onun elinden tutmuş resmen sürüklüyordu.

"İyi de kardeşim, elimi neden tutuyorsun? Ben kendim de yürüyebiliyorum çok şükür!"

"İnanın, benim de hiç içimden gelmiyor Güniz Hanım ama mecburum! Lütfen beni beyefendi kalıbımdan çıkarmayın!" Dediğinde, cidden gülme sesleri yükselmişti telsizden!

Mustafa, "Ne gülüyorsunuz lan!" Diye yükseldiğinde, Güniz şaşkınlıkla yanındaki iri yarı adama dönerek, sen manyak mısın, ne diyorsun? " Diye, tam yine atarlanıyordu ki Mustafa ağzını eliyle kapatarak kendine çekti.

"Sus Allah aşkına yakalatacaksın bizi!"

Süreyya, Güniz'e seslenerek, "sakin ol Güniz lütfen dinle onları!" Diyerek arkadaşını uyardı. O sırada Esma' da bileğine yapışan Yaman'a tip tip bakmakla meşguldü ama yine de "Güniz sus artık!" Dedi. Yaman da tanındığının farkındaydı! Bu kızıl, o kafayla nasıl hatırlıyor lan beni, hadi Süreyya neyse de o ayıktı bir de üstüne beni yere sermişti. O anı aklına gelince yüzünü buruşturdu istemsizce... Neyse dedi bunu sonra halledeceklerdi.

Süreyya üzerinde hastane önlüğü, dağınık sacları, elinde çantası ve onu zorlayan kaburgasıyla zar zor hareket ederek Gökbey' i takip ediyordu. Çıkışa geldikleinde, kesik bir nefes alıp verdi. Bunu fark eden Gökbey, "iyi misin?" Diyerek, hemen ona döndü. Süreyya'nın istemsizce kaburgasının üzerine giden elini gördüğünde "tamam geçecek" diyerek, telsize "Nihat abi Ekrem arka taraf temiz mi? Yangın merdivendeyiz!"

"Evet, temiz araçlar orada hazır! Selvi, takip edilip edilmediğimizi kontrol et!"

"Arkası temiz efendim."

"Pekâlâ, işte gidiyoruz." Diyerek, Süreyya'nın şaşkın bakışları arasında nazikçe ama hızlıca onu kucağına aldı! "Hadi beyler, devam edin çıkalım şu cendereden!" Diyerek, hep beraber arabalara gittiler. Yaman ve Ertuğrul, kızları bir araca bindirmişlerdi kendileriyle beraber!

Gökbey, Mustafa ve Süreyya ile aynı araçtaydı! Süreyya'yı oturtup kemerini bağladı! Direksiyona geçti ve sürdü. Hemen arkalarından Süreyya'nın odası kimliği belirsiz kişilerce basılmıştı.

"Mustafa sen hemen Zekeriya'yı ara hastane görüntülerini onlar bozmadan önce kontrol etsin! Kimlik tespiti yapıp, teknik takibe başlasın! Ayrıca söyle Başkan'a bilgi versin!"

"Emredersiniz!" Diyerek, talımatı yerine getirdi.

"Nihat abi, Aziz'i de alarak onları takibe başlayın. Ekrem de bir ekibini ayarlasın, her ihtimale karşı iki ekip takip edin. Herkes dikkkatli olsun."

"Tamamdır sizde!"

Selvi, hemen çık oradan merkeze dön! Geride kimse kalmasın!"

Süreyya bu süreçte sessizdi. Gökbey' in bakışları arada bir onu kontrol ediyordu. Her baktığında onu izlediğinin farkındaydı.

"Şerefsız son anda bir işe yaradı! Faydasız! Yalnızca ben zarar verebilirim benden başkası yapamaz, kafasında olduğuna inanamıyorum cahil kafasız!"

Gökbey'den uyarı niteliğinde bir öksürük sesi yükseldi! "Bu adamların şakası yok Mustafa! Takip ediliyor muyuz? Kontrol et!"

Süreyya

Yavuz Selim'in, hesaba katmadığı bir şey vardı. Peşimi hiçbir zaman bırakmamıştı. Ben her şeyden bir haber, ona inanarak ve birlikte olarak yaşamaya devam ederken bile benim peşimdeydi. Şimdi de onun peşindekiler tarafından zarar görmemek için kaçıyordum. Ama takip edilen yalnızca ben değildim. Yavuz Selim'de takip ediliyordu.. Bunca zaman boyunca takip edilmişti. Sanırım onun yüzünden aylarca ben de takip edilmiştim. Nitekim öylece kaçıp her şeyden kurtulacağımı ummak sadece saflık olurdu. Bunca şey olurken, bunca şeyi öğrenmişken, durum benim açımdan sandığımın ötesinde bir ciddiyet taşıyordu. Ben sadece kaçırılmamıştım aynı zamanda Yavuz Selim'de kaçmıştı! Bunca felaketin gizli kalması tabii ki mümkün değildi, cezasını çekmeliydi. Bu ülkede, adalet ve hukuk vardı hak yerini bulmalıydı! Sadece benim tüm bunların ortasında ne işim vardı! Bunu düşünmekten kendimi asla alamıyordum...

"Temiz! Nereye gidiyoruz?"

"Zekeriya?"

"Efendim!"

"Süreyya'nın evi ne durumda?"

"Şüpheli bir araç, oraya da intikal etmiş durumda."

"Ya evdekilerin güvenliği?"

"Evdekilerin güvenliği sağlanmış durumda, eğer harekete geçmeye çalışırlarsa müdahale edeceğiz efendim Başkan'ın emri de bu yönde!"

"Tamam Zekeriya!"

"Nihat abi ne durumdasınız?"

"Takipteyiz Gökbey, adamlar elleri boş çıkmak zorunda kaldılar!"

"Tamam."

Ailesinin adı geçince, Süreyya panikledi! "Ailem, onlar iyiler mi? Beni hemen eve götürün!"

"Ailen iyi Süreyya, onlar da korunuyor. Merak etme, sakin ol panik yapacak bir durum yok. Bizimle güvendesin!"

"Çok kolaymış gibi sanki... Nereye götüreceksiniz beni? Peşimizdekiler kim? Benden ne istiyorlar? Yavuz mu? O mu? Hala peşimde mi? Bitmeyecek mi bu kâbus! Onu yakalamıştınız! Kafayı yiyeceğim, bana açıklama yapmak zorundasınız!" Diye, gayet makul sorular sormaya başlamıştı. Yaşadıklarının şokunu yeni yeni atlatıyordu. Gökbey sıkıntılı bir şekilde nefes verdi. O bal rengi gözlerini koca koca açmış hesap soruyordu.

Süreyya ise, beklenti içnde ona dik dıi bakmaya devam etti. "Sen, tam olarak hatırladığım gibi değilsin." Dedi bir anda! "Gözlerin, gözlerin aynı değil!" Dediğinde, Gökbey afalladı bir anda İtalya'ya giderken lenslerini takmayı unutmuştu. Şimdi ise takıyordu.

"Bak bir sürü travma yaşadın, böyle düşünmen normal. Bende bir değişiklik yok Süreyya." Dedi kendinden emin bir sekilde.

"Hayır, var." Dedi inatla, "ne gördüğümü biliyorum" Dedi, o da kendinden emin bir şekilde.

"Şimdi konumuz bu mu peki?" Dedi Gökbey bıkkın bir sesle!

"Açıklama yapmayan sensin! Tepemin tası attı atacak! Bir de konumuz ne diye soruyor! Nerden bileyim ben, konumuz ne? Sen zahmet edip artık bır açıklama yaparsan konumuz neymiş hep beraber öğreneceğiz." Dedi dik dik ve gayet ters bir tavırla.

Mustafa olanları hayretle izliyordu. Kızın tepesi harbi harbi atmıştı. Ee atmasa mıydı zaten nasıl bu kadar sakin kaldı ona da şaşkındı ya neyse! Gökbey'in sabrına da şaşkıntı. Merkezde olsa yıkmıştı ortalığı. Gökbey bir kere daha bıkkın bir nefes verdi.

"Eee bekliyorum!" Diye yükseldi Süreyya! Arkadaşın sustuğuna göre mevkisi yüksek olan sensin! Oflayıp puflayacağına, artık bir cevap ver bana!" Diye, terslemeye devam etti! Sinirliydi hem de çok oradan oraya sürüklnemekten bıkmıştı!

"Arkadaşlarım nerede? Onları nereye götürüyorsunuz! O dığeri neydi adı Yaman mı? O kim? O da mı sizden! Onu bende hatırlıyorum! Paris'ten! Şimdi konuşacak mısın, yoksa arabadan ineceğim! Beni zorla hiç bir yere götüremezsiniz! Tam olarak kim olduğunuzu bile bilmiyorum!" Diye bagrmıştı.

Mustafa sessizce küfür etti.

"Seni duyuyorum!" dedi bir anda ona da dönerek! Mustafa ıse gülsem mi, ağlasam mı modunda Gökbey'e bakıyordu!

"Durdurun arabayı! Size durdurun dedim!" Diyerek, kapı koluna uzandı ve neredeyse kapıyı tam açacakken, "Süreyya saçmalama dur, ne yapıyorsun sakın!" Derken aniden arabayı durdurdu Gökbey. Süreyya bir hışımla arabadan çıktı, ardından da hemen Gökbey çıktı. Mustafa, alık alık iki kızgın boğaya bakıyormuş gibi hissetti kendini! "Şimdi sıctık dananın kuyruğu koptu ee olacağı buydu!" diyerek.

Süreyya, acısına aldırmadan hızla ilerlemek istediğinde, Gökbey koluna yapıştı. Süreyya'nın bakışları anında onu tutan ele döndü! Gözlerinden ateşler saçarak, "bırak beni hemen!" dedi Gökbey ise, ısrarcı olmaması gerektiğini, gördüğü bakışlarından gözlerini ayırmadan elini çekti. Bir nefes daha aldı, derin bir nefes ardından da "ya sabır!" dedi. Tam konuşmaya başlıyordu ki... "Tamam, bak dinle!" diyerek,

"Ne dinle, dinle ne! Sabahtan beri soruyorum cevap yok! Şimdi mi geldi aklın başına! Öyle canınızın istediği gibi davranamazsınız bana! Sus Süreyya, sakin ol Süreyya, yürü Süreyya, güven Süreyya, git Süreyya, kal Süreyya bu ne be! Ben senin emrindeki adamlara mı benziyorum?" Dedi dişlerinin arasından sesini yükselterek! Bıktım anlamıyor musunuz? Biri de beni anlasın! Oradan oraya sürüklenmekten, sürekli sorulara ve tuhaf bakışlara maruz kalmaktan bıktım usandım! Mağdur olan benim ben!"

Gökbey çattık ya sabır! Dedi eliyle çenesini sıkarak! Sabrı sınanıyordu evet mağdur olabilirdi ama bu hakaret edebileceği anlamına gelmiyordu. Sinirli miydi? Gökbey ondan daha çok sinirliydi! Tama şokta da olabilirdi, ya da oradan oraya sürüklenedebilirdi. Ama bunların sebebi kendisiydi! Kimse onun peşinden koşturmaya meraklı değildi! Ilımlı davranmak buraya kadardı! Artık gerçekleri tam manasıyla idrak etmesi gerekiyordu. Bu iş Gökbey' e kalmıştı, yapacak bir şey yok dedi içinden! Hemen burada çözecekti bu sorunu. Yine de makul olmalıyım diyordu kendi kendine!

Dinlersen eğer anlatacağım,

Kes sesini! Bardağı taşıran cümle, çıkmıştı ağzından muhattabına keskin bir bıçak saplarcasına...

"Tamam, buraya kadar! Asıl sen sesini keseceksin! Evet, biz ne dersek onu yapacaksın! Mecbursun buna, biz de keyfimizden yapmıyoruz! Çok mu meraklıyız zannediyorsun sürekli senin arkanı kollamak için aksiyondan aksiyona koşarken! Oyun mu bu bizim için! Ne zannediyorsun Süreyya! Yaşadıklarının farkına var idrak et artık! Sen kime kafa tutuğunun farkında mısın? Burada bize seni kurtarmaya çalışan insanlara posta koymaya çalışacağına o asalak Yavuz' a böyle patlasaydın! Susmasaydın ya! O zaman neredeydi sinirin, öfken! Afran tafran! Benim sabrımı zorlama Süreyya Feray Enver! Herkes işini yapacak, senin işin şu anda sakin olup söz dinlemek! Gideceğimiz yerde gerekli açıklamalar yapılacak! Şimdi şu arabaya sen mi binersin? Yoksa benim yardımıma ihtiyacın var mı?" Dedi ciddi manada korkutucu ses tonuyla! "Yok, illa ben kavga etmek istiyorum hala diyorsan ona da çözüm buluruz!"

Süreyya, Gökbey' in söylediklerinin haklılığı karşısında ne diyebilirdi ki? Ellerini kollarını sağa sola savurarak sinirli bir halde, bir ileri bir geri adım atarak yolun kenarında dolaşıp duruyordu. Yerinde duramıyordu. Sustu Süreyya, yutacaktı söylenenleri lakin ihtiyacı yoktu bunları duymaya, yumru gibi takıldı boğazına gerçeklerin çarpıcı etkisi. Kafasız Süreyya! Acımasızca dökülmüştü sözler Gökbey'in dudaklarından, hiç acımıyordu bana kalpsiz! Dedi, ama acımasındı zaten! Her şeye belki eyvallah diyebilirdi ama kendisine acınmasına asla!

Karşımda hala kararsız bir şekilde duruyordu, düşünüyor içinden söyleniyordu biliyordum. Biraz ağır konuşmuş olabilirdim, anlaması lazımdı! Buna mecburdum... Yarasından vurmak mı Gökbey! Aferin sana... Geri adım atamazdım, bu noktada olmazdı.

"Şimdi, şu kahrolasıca arabaya binecek misin? Yoksa zorla mı bindireyim? Tercih senin!"

"Sana söyleyecek tek kelime bulamıyorum! Hile yaptın, belden aşağı vurdun üzerine birde cebren alkoyma öyle mi? Vallahi bravo ya yakışır! Ama ne biliyor musun maalesef ki haklısın! Tüm bunları yüzüme haykırmana ihtiyacım olmamasına rağmen haklısın! Sizinle geleceğim, ne dönüyorsa öğreneceğim sonra da hayatınızdan çekip gideceğim!"

"Ha şimdi de dinlemeye karar verdin yani!" Dedi, öfkeyle "kararsızlıkta boyut atlıyorsun maşallah! Dediğinde, Süreyya hızla yanından çekip gitmek için harekete geçtiğinde! Gökbey hızla onu tutup kendine çekti! Artık aralarında mesafe yok denecek kadar azdı! İkiside sinirden ve tartışmaktan nefes nefeseydi. Kısa bir an öylece öfkeyle birbirlerine baktılar. Ardından Süreyya "bırak beni!" Dedi. "Bırakmam!" dedi Gökbey aynı kararlılıkla! "Beni dinleyeceksin Süreyya" dedi. Tıslar gibiydi bu defa ses tonu Süreyya, bu ses tonunu hafızasına attı.

"Dinleyeceğimi söyledim ya! Tamam dedim, bırak beni gidelim artık bitsin bu saçma durum!" aralarındaki yakınlık boğucuydu. Uzaklaşmak istiyordu bir an önce...

Mustafa kendi kendine, nasıl bir film dönüyor lan burada diyerek, kafasını kaşır gibi yaptı. Bir Süreyya'ya bir de Gökbey' e bakıyordu.

Süreyyadan yayılan karralılığı ve hayal kırıklığını görebılıyorlardı! Süreyya kendisini Gökbey' in elinden kurtarıp, hızla arkasını dönüp arabaya bindi. İkisi de bir müddet ne yapacaklarını bilemez bir halde Süreyya'ya bakakalmıştı. Süreyya camı açıp, "karga bokunu yemiş gibi ne düşünüyorsunuz? Hangi zıkkıma gideceksek gidelim ne olacaksa olsun!" Dedi.

Mustafa, "hadi gidelim." Dedi hiddetle bakan Gökbey'e!

"Ne dedi o lan karga ne yapıyormuş?"

"Mustafa kes sesini yoksa tüm hıncımı senden çıkaracağım!"

İkisi de aynı anda arabaya bindiler ve merkeze doğrru yola devam ettiler. "Mustafa söyle kızları da merkeze götürsünler!"

Yol boyunca herkes sessizdi. Süreyya bu sözlerin ağırlığı ve yıkıcı etkisi karşısında neye uğradığını şaşırmıştı! Acı keskin bir kılıç gibi saplandı kalbine, nefesi kesildi! Yol boyunca kendini telkin etti. Gergin bir şekilde merkeze girdiler. Gökbey, dinlenme alanına yöneldi. Esma ve Güniz de oradaydı. İçeriye girdiklerinde herkesin yüzü onlara döndü. Esma hala Yaman'a tip tip bakıyordu! İçerideki hafif gergin ortam, daha da gerildi özellikle Süreyya ve Gökbey'den yoğun bir şekilde hissedilen gerginlik elle tutulur cinstendi! Kimse anlam veremedi bakışlar Mustafa'ya döndüğünde, sormayın kardeşlerim, hiç bakmayın öyle işler biraz karıştı dercesine imalı bir şekilde kaş göz oynatarak ekip arkadaşlarına baktı! Kızlar, Süreyya'nın yanına gidip ona sarıldılar.

"İyi misin sen? Neler oluyor?" Dedi Güniz, anında anlamıştı ters bir şeyler olduğunu. Aynı şekilde Esma' da Süreyya'ya "bu halin ne böyle?" Dedi!

Süreyya kısaca "iyiyim ben!" Dedi uyarırcasına sakın bir şey sormayın bana şu an der gıbi!

Kızlar kendi aralarında kısa bir an bakıştılar! Gökbey, Süreyya'ya dönüp, "eline bakılması lazım." Dediğinde, Süreyya ısrarla ona bakmamakta inat edip Mustafa'ya doğru yöneldi ve bir iki adım atarak "ee şimdi nereye?" dedi!

Mustafa bir ona bir Gökbey'e baktı. Gökbey derin bir nefes verdi!

Gökbey: "Yaman, Yasin Esma ve Güniz Hanım'a olanları kısaca açıklayın. Süreyya bizimle geliyor."

Esma: "Nereye geliyor, bir dakika!"

Güniz: "Evet, Süreyya'da bizimle kalacak ne diyecekseniz burada söyleyin. Bu ne gizem ya boğaldum artık! Diye sinirden şivesı de kaymıştı.

Mustafa: "Hanımlar durum ciddi, lütfen dediklerimizi dinleyin."

Güniz: "Kim olduğunuzu bile bilmiyoruz! Ne diye sizi dinleyecekmişiz? Polis olduğunuzdan bile şüpheliyim."

Yasin: "Lütfen zorluk çıkarmayın, her şeyi açıklayacağız!"

Esma'da Güniz'de şüpheyle önce birbirlerine sonra da Süreyya'ya onay beklercesine baktılar. Ne yaptıgını biliyordur umarım diye geçiriyordu ikiside içinden! Süreyya onaylarcasına baktı arkadaşlarına ve Mustafa'ya dönüp "evet nereye gidiyoruz?" Dedi.

Mustafa: "Teröristlerle uğraşmak, bu üçlüyle uğraşmaktan daha kolay" diye geçidi içinden! Sonrada "bu taraftan" dedi. Üçüde asansöre binmişti. Süreyya'yı sorgu odalarından birine götürdüler.

"Bu da ne demek oluyor şimdi? Diyerek, sorgularcasına Mustafa' ya döndü yine. Niye buradayım ben, suçlu muamelesi mi yapacaksınız bana, eğer öyleyse avukat istiyorum."

Mustafa: "Vallahi dilinin ayarı yok bu kızın!" Dedi yine içinden! Gökbey ise, sadece sabır çekiyordu.

"Süreyya Hanım, tabii ki öyle değil. Yanlış anladınız siz, lütfen oturun biraz sakinleşin! Size durumu anlatacak Gökbey!"

"Siz anlatın neler oluyor?"

Gökbey'in sabrı taşmıştı artık! Mustafa'ya "çık dışarı, hemen! Dedi. Sesinin tonunu da yükselterek, ikiletmedi Mustafa! Ağır dram yaşanacaktı ve asla ortasında olmak istemiyordu. Hemen cıktı odadan! Süreyya, hala olduğu yerde dimdik duruyordu. Ellerini göğsünde birleştirmiş, savunma halindeydi. Kapatmıştı kendini! Gökbey her şeyin farkındaydı!

Herkes, sorgu odasının izleme kısmında toplanmıştı. Merakla neler olacağını beklediler. Zekeriya Başkan'a bilgi verdikten sonra odaya gelmişti.

Zekeriya: "Neler oluyor? Odaya baktı, ekibe döndü! Bu gerginlik de ne böyle?"

Mustafa: "Hiç sorma Zekeriya, durum vahimden de öte bir hal aldı!"

Yaman: "Anlatasana oğlum ne oldu gelene kadar?"

Mustafa: "Soğuk savaş kardeşim, soğuk savaş!"

Ertuğrul: "Hangisi sağ çıkacak sizce?"

Yasin: "Bence bu savaşın galibi yok!"

Mustafa: "Katılıyorum kardeşim! Biri bir bok yedi, öteki de o boku ona kusturup onun yüzüne sıvadı!"

Zekeriya: "Harbi mi diyorsun! O kadar mı felaket durum!"

Selvi: "Baksanıza Süreyya'ya? Bakışlarına bakın buz gibi! Kendini tamamen kapatmış!"

Mustafa: "Gökbey ağır sınav verecek! Allah yardımcısı olsun! Yol boyunca ya sabır çekti!"

Yaman: "Kavga mı ettiler? Dram diyorsun yani!"

Mustafa: Pek kavga da diyemeyiz, yani Süreyya'nın devasa sessizliği desem! "

Sadece bakmakla yetindiler!

Gökbey, ekibinin ne kadarının orada olduğunu kestiremese de biliyordu. İçeriden kükreyen sesi geldi! "Çıkın lan oradan derhal!"

Herkes birbirine baktı ve apar topar izleme odasından çıktılar.

Süreyya'da mimik bile oynamadı bu kükreme karşısında! Nasıl bu kadar tepkisiz kalabiliyor diye içinden geçirdi Gökbey.

"Bak Süreyya, bilmediğin çok şey var ve bilmemen gereken de çok şey var." dıye söze başladı ama Süreyya'nın eli havadaydı!

"Sahte gözlerle mi anlatacaksın bana gerçekleri? Sonra da sana inanma mı bekliyorsun? Çıkar şu aptal lensleri! Diyerek, sözünü kesmişti.

Bu kadardı, yetmişti artık, zaten saatlerdir gözüne batıyordu. "Sıçtığımın lensleri çıkınca dinleyecek misin beni!" Diye bağırdı! Çıkarıp attı aynı anda!

"İşte şimdi oldu" dedi, Süreyya gözlerinin içine dik dik bakarak, "daha fazla gerçek halini saklayan insanlara tahammülüm yok çünkü" dedı. Gökbey, sinirlendi ama aslında bir yandan da gurur duyuyordu onunla dikkatliydi, hafızası iyiydi. Hafif bir tebessüm etti öfke ve samimiyetle.

Şimdi seni dinliyorum, bir an önce evime gitmek istiyorum." Dedi, yine buz gibi sesiyle duygu namına tek bir şey yoktu sesinde başından beri böyleydi! Buzdan duvarlar örmüş gibiydi etrafına, o duvarları yıkmak hiç kolay olmayacaktı.

"Ya sen! Sen peki, aynı kişi misin? Aylardır izlediğim gördüğüm Süreyya ile son bir kaç gündür gördüğüm Süreyya aynı kişi mi? Başkasını suçlamak kolay! Tamam, beni mi suçlamak istiyorsun suçla ama zor olan kendine dürüst olmak degil mi? Hakkımda hiç bir şey bilmiyorsun, olanlar hakkında da! Senin başına korkunç şeyler geldi kolay kolay atlatılamayacak şeyler yaşadın. Ben inanıyorum ki atlatacaksın. Çok yanlış bir zamanda çok yanlış bir yerde bulunmanla başladı tüm bu olaylar ama bunda bile bir suçun olmadığını ben biliyorum." Dikkatle Süreyya'yı inceledi. Hala tek bir mimik göremiyordu yüzünde. Süreyya ise, ayakta durmaktan yorulmuştu ve oturmaya karar verdi. Gökbey de yavaş hareketlerle sandalyeyi alıp yanına çekti ve oturdu.

"Seni incitmek istemedim, böyle bir niyetim yoktu." dedi saiımiyetle... Az önce öfkeden köpüren kişi değildi karşısındaki yine o eve gitti Süreyya, şuan orada ona en güvenilir, en sıcak ve samimi sesiyle bana güveniyor musun seni buradan çıkaracağım diyen kişi vardı karşında. Yumuşamak istemiyordu ama kalbine hükmedemiyordu. Bir anda sinirlenir, dünyayı yakacak kıvamda olurdu ama bir o kadar da çabuk geçerdi siniri Süreyyya'nın. Kendini hatırlıyordu, Yavuz'dan önceki kendini hatırlatıyordu Gökbey'deki her şey ona. Sözleri, bakışları seiınin tonu, öfkesi, hüznü, kokusu ve gözleri ah o gözleri... Tanıdık bir şeyler vardı sanki o gözlerde ama ne olduğunu, o tanıdık samimi hissin nereden gelip kalbinin tam ortasına yerleştiğini bilmiyordu. Yine de tek söz etmeden dinlemeye devam etti.

"Şimdi gelelim asıl meseleye, bu anlatacaklarım gizli bilgi Süreyya kimseye anlatamazsın kimseye bizden bahsedemezsin, hayatın söz konusu olduğu için bugün seni oradan aldık! Normalde hiç bir süreç böyle işlemez. Ama sen bizim olağanımızı alt üst ettin. En başından beri aldığımız bır risktin sen! Yavuz'un hayatına girdğin günden bu yana hep radarımızdaydın. Yavuz iki yıldır takip ediliyordu. Yaptığı her şeyden haberimiz vardı. Operasyon düzenlenip yakalanacaktı. İşler sandığından da karmaşık senin anlayacağın şekilde kısaca bilmen gerektiği kadarını anlatacağım. Sana bir şey olmasına asla izin vermeyecktik zaten o nikâhın gercekleşmesine de izin vermeyecektik! Ama planlarımızı alt üst eden bir şey oldu ve sana gelen dosyayla birlikte ortadan kayboldun! Bu yüzden de süreci hızlandırdık ve operasyonun düğmesıie bastık."

"Siz mi bıraktınız o dosyayı bana?" Diye, yine tek bir mimik ve duygudan eser olmayan bir şekilde sormuştu. Ama en azından soru sormuştu. Buda bir şey dedi Gökbey içinden!

"Hayır, nikâhınızı engellemek için bizim başka planlarımız vardı. Dışarıdan başka biri müdahale etti ve her şeyi alt üst etti. Yani yeterince karmaşık olan durum daha da karmaşık oldu."

"Kimdi?"

"Pekâlâ, bak, sana bu açıklamaları her şeyi daha net anlaman için yapıyorum ama bu bir soru cevap şeklinde ilerleyeceği anlamına gelmiyor."

"Kimdi?" Dedi tekrar onu duymamış gibi yaparak. "Beni kim kurtarmak istedi? Kim olabilir ki?"

"Kenan' dı!"

İste şimdi şaşırmıştı... Cevap en bekmediği yerdendi!

"Kenan mı? Onun kardeşi Kenan mı? Ama anlamıyorum, o yani bız o benden hoşlanmamıştı biz tartışmıştık. Yani ben öyle olduğunu düşünmüştüm."

"O seni düşündü Süreyya evet ama tek amacı bu değildi. Abisinden intikam almak istiyordu aynı zamanda." Bir süre sustu Gökbey, soölediklerini sindirmesi için ona zaman tanıdı. Kolay kolay sindirebileceğini sanmıyordu. Hala böyle karşısında dimdik duruşuna da şaşırıp hayran olmuyor değildi.

"Bursada o dağ evinde, yaşadıklarını biliyorum. Her şeye şahit oldum!" Dediğinde, hırçın ani bir hareketle döndü Gökbey'e! Ve bir anısını hatırladı oraya dair. O sabah bir ses duymuştu ne olduğunu anlayamamış, çok da onem vermemışti aslında tam da Gökbey'in onu izlediği noktaya doğru baktığından bir haber.

"Sendin... " Dedi, usulca kendisi de yeni idrak ettiğini belli edercesine. O ses, o his... Oradaydın!

Gökbey sadece başını hareket ettirerek onaylamıştı onu! "Yavuz'un yerinde başka biri olsaydı inanırdı sana ama karşındaki Yavuz'du talih senden yana değildi, o yüzden kenini suçlama sakın! Kaçmayı düşündüğünüzü biliyorduk, Yaman evin içinnde sizi dinledi." Dediğinde, küçük bir şok nidası kaçtı dudaklarının arasından. Tepisiz kalmak buraya kadardı. Her şeyi öğrenmesi gerekiyordu! O tepki vermeye başlayınca Gökbey'in içi huzurla dolmaya başladı. İşte gerçek Süreyya dedi içinden. Kendine geliyor! "Eğer o gün oradan kaçmaya çalışmasaydınız, zaten sizi biz almış olacaktık ve Yavuz seni kaçırmamış olacaktı." Diyerek, devam etti. "Hemen peşindeydim Süreyya aramızda o kadar az bir mesafe vardı ki, sonra Güniz'i bulduk. Sen gitmiştin, peşinden havaalanına geldim ama yine kılpayı kaçırdım seni!"

Peşimden mi gelmişti. Yine mi? Yine ne demekti! Bu adamda beni kendine çeken çok büyük bir şey vardı biliyordum sır gibiydi! Neydi biliıyorum ama tam olarak içimde hissettiğim bir şeydi.

"Yavuz'un neler yaptığını az çok bilıyorsun. Daha fazlası var Süreyya, daha fazlası ve daha korkunç şeyler. Bunları bilmene inan hiç gerek yok. Her şeyini kaybetti, uzun ama çok uzun bir müddet hapisten çıkamayacak! Yavuz tek değildi, ortakları vardı yurt dışı bağlantıları. Aynı zamanda da bir meclise bağlıydı. Sapkın bir meclis!"

"O maskeli adamlardan bahsediyorsun değil mi?" dedi hüzünle "o çocuklardan!"

"Evet, malesef bunları bilmene görmene gerek yoktu. Ama gördün, artık biliyorsun. Seni korkutmak istemiyorum, korkma da zaten sana ve ailene kimse zarar veremeyecek. Biz sizi koruyacağız. Onları da yakalayacağız!"

"Benim peşimdekiler olar mı? Ama neden?"

"Keşke adam akıllı bır nedeni olsa da sana söyleyebilsem ama yok tek nedeni Yavuz'a en yakın kişi olman!"

Bu noktada yalnızca yutkundu Süreyya! Ne düşüneceğini, ne diyeceğini bilmiyordu. Kilitlenip kalmıştı.

"Süreyya bana bak lütfen."

Süreyya masaya diktiği bakışlarını, usulca kaldırdı. Yılgın bir kabullenişle bakıyordu Gökbey'e!

Gökbey bu bakışları çok iyi biliyordu. İçi bin parçaya bölündü sanki o an, o yılgın kabullenişi söküp almak istedi Süreyya'nın ruhundan!

Mental olarak, o kadar yorgun ve mecalsizdi ki... Bakışlarıyla anlatıyordu yaşadığı hüsranı, hayal kırıklığını, öfkesini, şaşkınlığını bunu herkes görebilrdi ama sadece Gökbey'in ve kendisinin, bildiği tek şey kendine karşı olan hayal kırklığıydı. Bunun üstesinden gelmeye de, onadan kurtulmaya da niyetinin olmamasıydı Gökbey'i alaşağı eden! Tabiri caizse tam anlamıyla nutku tutulmuştu Süreyya'nın! Keşke yine susmasa diye geçirdi Gökbey içinden o sıırada Süreyya'nın kendiyle nasıl mücadele ettığine sahitlik ederken... Hissedip de kendine yakıştıramadığı her şeyi yaşıyordu şuan. Yanacağını bile bile o ateşe dokunmuş, boğulacağını bile bile o okyanusa dalmıştı. İçinde kendine ait hissedemediği bir duygusu hep vardı Yavuzlayken, neden anlayamadığı bir çekimle de ona doğru sürüklenmişti. Kendi iradesi dışında gelişmişti her şey. Buna nasıl müsaade ettiğine hayret ediyordu. Kırgınlıklarını, yaralarını neyle örteceğini bilemez halde üşüyordu. Duydukları, bedenine nüfus ediyordu. Sanki fırtınaya tutulmuş yağan her kar tanesinin güzelliğini görmek isterken, o kar taneleri incecik buzlar halinde ona acımadan saplanıyordu. O yüzden miydi, her şeye iyi olumlu tarafından baktığı için miydi? Yanılgılar içinde yaşamıştı aylarca, onu uyarmaya çalışanları görmezden gelmekle kendine kast ettiğini bilse yine de olur muydu, gerçekleşir miydi bu yaşananlar! Hep aynı şeyle mi sınanacaktı? Bir yerde okumuştu. Tam hatırlayamasa da hatırladığı cümleyi sesli olarak söyledi düşüncelerinden sıyrılıp.

"Bir yerde okumuştum, yaptığımız bir hatayı, tekrar tekrar yaşamak, Allah'ın bizi sınamasıymış. Hatamızı anlayana kadar, aynı şeyi tekrar yaşatırmış ki biz anlayıp farkına varalım. Bir daha yaşamamak için... "

Gökbey'in anlayacağını düşünerek söylememişti ama Gökbey neden bahsettiğini biliyordu. Ona baktığında dikkatle yüzüne baktığını gördü. Bakışları kesişti. Bir an tereddütte kaldı biliyor muydu? Öyle bakıyordu oysa nereden bilecek ki... Dedi sonra... Biliyordu, Alper'den bahsettiğini biliyordu, ondan bin beter Yavuzd'an bahsettiğini biliyordu. İki olayı birbirine bağlıyordu ama hata ediyordu. Yanlış şeyler düşünüyordu, bu yanlış düşünnceler onu daha akıl sır ermeyen düşüncelere itebilirdi... Ama ne o söyledi ne de Süreyya devamını getirdi...

"Şimdi ne olacak? Benim ne yapmam gerekiyor, yani benden istediğin ne?"

Siyah bir perdenin arkasında bırakıp çekti o an o kalın perdeyi... Şu ana kadar duyduklarını ve yasadıklarını gizlemek istercesine... Tekrar gün yüzüne çıkmasının an meselesi olduğunu da bilerek... Konuyu değiştiriyordu. Yoluna devam etmesi gerekiyordu. Madem ölmemişti, madem hayattaydı o şekilde davranacaktı!

"Yavuz'un sorgusu devam ediyor, ondan bu meclisle ilgili daha fazla bilgi almaya çalışıyoruz. Bu doğrultuda ilerleyip onları yakalayacağız. Şu an son durum ne bilmiyorum, malum dün bu bilgiyi alır almaz hastaneye geldik! Bana biraz müsade edersen, neler olduğuna bakmam gerek ondan sonra sana daha sağlıklı bir bilgi verebilirim ve bu sürecıinasıl atlatacağımızı, ne yapman gerekiğini söyleyebilirim."

Başkan izleme odasındaydı, her şeyi en başından dinlemiş görmüştü. Birbirlerini ne zaman hatırlayacaklar acaba ya da hiç hatırlayacaklar mı diye geçirdi içinden... Onlar çıkmadan, çıkıp odasına gitti...

"Tamam, ben beklerim!"

"Burada beklemek zorunda değilsin! Benimle gel lütfen." Diyerek, onu alıp merkezdeki odasına götürdü. "Burada dinlen sen, ben en kısa zamanda gelmeye çalışacağım!" Diyerek, çıktı. Süreyya odaya girdiği an onun kokusu hızla çarptı burnuna... Sanki yanından geçen hızlı bir trenin hissettirdiği rüzgârın etkisi gibiydi kokusu... Masaya gitti, bomboş bir oda sayılırdı. Özel hiç bir şey yoktu. Özel olan tek şey, inatla burnunun direğini sızlatan can alıcı kokusuydu... Gerginlikten kitlenen vücudu bir nebze de olsa gevşemişti ama gevşemesiyle birlikte tüm kasları ağrımaya başladı. Acıyla yüzünü buruşturmuştu.

Annemle Hasbihal Orhan Seyfi Orhon şiiri

Anne, zannetme ki günler geçti de değişti evvelki

huyum gitgide

Bir hırçın çocuğum, değişmez huyum

Seneler geçse de ben yine buyum

Senden umuyorum teselli yine

Bugün şefkatine, muhabbetine zanneder misin ki yok

ihtiyacım?

Belki eskisinden daha muhtacım

Dünyanın tükenmez kederlerinden kalbim kırılsa da

böyle derinden

Hayatım büsbütün ye'se kapılmaz

Teselli bulurum içimde biraz, o derin sevgini

hatırlarım da

Her gece hıçkıran dudaklarımda hasretle anılan senin

adın var...

 

Loading...
0%