Yeni Üyelik
36.
Bölüm

BÖLÜM 34(Sorgu&Sürpriz Ziyaret)

@nefelicalliope

Merkez

Gökbey, operasyon merkezine geçti.

"Zekeriya durum ne? Yavuz'un sorgusu ne durumda ilerleme kaydettik mi? Nihat abilerden haber aldınız mı? Süreyya'nın evinde son durum ne?"

"Asım komiser hala sorguda, hiç çıkmadan devam etti. Hala da ediyor, muhtemelen Yavuz pert!"

"Yorumunu sormadım Zekeriya sonuç ne?"

"Efendim birazdan bakmaya gideceğim!"

"Ya diğer şeyler?"

"Nihat abiler, fiziksel olarak takipteler bizde buradan teknik takibe aldık! Süreyya'nın evindekiler, hala orada izlemedeler henüz bir hareket yok!"

"Anlaşıldı. Başkan'a bilgi verdin mi?"

"Evet efendim."

Yasin: "O nasıl?"

Gökbey: "Daha sakin! Fazlasıyla sakin hatta, çıldırmış halini tercih ederim. Odamda bekliyor oraya aldım."

Yasin: "Hımm, onun için ne yapabiliriz?"

Gökbey: "Şu an yapmamız gereken şu meclisi bulup halletmek! Ertuğrul, Selvi siz Süreyya'nın evine gidin izlemede kalın, diğer ekiple de haberleşin! Garantiye alalım oradaki durumu! Onlardan bir hareket olmadıkça, siz bir şey yapmayın sakın! Hala bizi bilmiyorlar, bu avantajı kullanmalıyız."

İkisi de aynı anda, "emredersiniz." Diyerek çıktılar.

"Yaman nerede?"

Mustafa : "Esma ve Güniz'le beraber."

Gökbey: "Bıraka bıraka, onu mu bıraktınız kızların yanına! İkisi de fişek gibi! Çocuğun ağzından girip burnundan kan akıtacaklar!"

Herkes gülmüştü. Doğruydu, Yaman da kalmak istememişti.

Mustafa: "Süreyya'yı ne zamana kadar burada tutmayı planlıyorsun? Ailesi ne olacak, eğer hastaneye gidip onu orada göremezlerse ikinci bir vakayı kaldıramazlar!"

Gökbey: "Biliyorum Mustafa." Dedi, sıkıntılı bir şekilde "zaman ilerliyor ve ben bir an önce sonuca ulaşmak istiyorum. Onu uzun süre burada tutamayız. Gerekli açıklamayı yaptım ama ailesine de açıklayamayız, yeterince risk aldık zaten! Her şeyi gizli tutacak ama nereye kadar! Ben sorgu odasına gidiyorum!" Dediğinde, kapı çalmış içeriye görevli gelmişti.

"Evet?"

"Efendim Asım komiser sizi görmek istiyor."

"Hemen gelsin."

"Komiserim var mı bir gelişme? Bende tam size geliyordum."

Asım, yüzünde hoş bır sırıtışla elinde bir dosya ile içeriye girdi.

"Var, olmaz mı? Benim, elim boş döndüğüm ne zaman görülmüş Gökbey!"

Yorgunluktan bitap düşmüştü, kan çanağı gözlerindeki gülüşün sebebi hayra alametti. Dosyayı masaya koydu, bana bir kahve söyleyebilir misiniz? Gerçekten ihtiyacım var. Anlatacaklarım da önemli!" O kahveye Gökbey'in de delicesine ihtıyacı vardı.

Zekeriya, hemen görevliye iletmişti. Herkesin kahvesi gelmişti. Biraz soluklanan Asım komiser konuşmaya başladı.

"O piç kurusu, her şeyi biliyor! Öttürdüm onu, rahat ol bu tantana da bitecek!" Dediğinde, herkesin yüzü gülüyordu.

Yasin: "Nasıl öttü o soysuz?"

Asım: "Hiç kolay olmadı, inan Yasin! Şu sıralar müdahale ediyorlar büyük ihtimalle yaşar." Dedi. Kahvesinden keyifle bir yudum içerek. Herkes yine sırıtmıştı.

"Aslında, ben pek bir şey yaptım sayılmaz. Gökbey zaten hakkını vermiş, biraz daha zamanın olsaydı sana da öterdi korkak."

"Asım komiserim, inanın hiç önemli değil, sonuç olarak elimizde ne var?"

"Çok şey Gökbey, çok şey. Yeni bir operasyona hazırlanmamız gerekecek."

Mustafa: "Adi köpek! Her şeyi bilmesine rağmen sustu. Ne çeşit bir şey vallahi çözemedim! Süreyya' yı hem korumaya çalışıyor, hem de sırtlanların önüne atıyor."

Asım: "Bağımlı ilişki onun ki, toksik ilişki de olabilir ya da her ikisi de ama adamın kafası kırık ben size diyeyim, şizofren ayağına yırtmaması için ne gerekiyorsa yapılmalı!"

Gökbey: "Benim tespitim de bu yöndeydi. Zaten onunla 30 saniye geçiren ne mal olduğunu anlar!"

Yasin: "Siz bir de bana sorun!"

Asım: "Ekremi de unutmayın! Psikolojk tedaviye göndereceğim en iyi adamımı neredeyse o kadar berbat halde! Neyse, tüm bunlar teferruat halledilir evelallah!"

Gökbey: "Yavuz nasıl bir bilgi verdi?"

Asım: "Yavuz, düğümü çözümleyeceğimiz bilgiyi verdi Gökbey, sakin ol şimdi anlatacağım. Bu kız kardeşi ortadan yok olan adam, onun kim olduğunu artık biliyoruz işe oradan başlayacağız! Dosyada her şey yazıyor. Zekeriya, ekrana aktarır mısın? Oradan anlatayım."

"Tabii hemen." Diyerek, dosyayı almış bilgileri ekrana vermişti. Aynı zamanda isimlere ulaşmak yerlerini belirlemek içinde çalışmaya başlamıştı Arif ve Mert'te ona yardım ediyordu. Her şeyi çözdüklerinde ve plan yaptıklarıçnda aradan bir saat geçmişti. Odaya gittiğinde, Süreyya'yı yatağına uzanmış ve top olmuş bir halde buldu. Hemen onu uyandırmamaya çalışarak düzeltmeye çalıştı. Daha rahat bir pozisyonda olduğundan emin olunca üzerini örttü. Hazırlanıp çıktı. Yamanı arayarak, kızları da onun odasına getirmesini Süreyya'nın, uyuduğunu da beiırterek söylemişti. Ayrıca Yaman'a kapıya Mert'i dikmesini, onlar yokken kızların her şeyiyle ilgilenmesini söyledi. Kızlar, odaya geldiğinde Süreyya hala uyuyordu. Mert kapıda onlara, neye ihtiyaçları varsa kendisinin karşılayacağını söyleyerek, orada beklemeye devam etti. Gökbey ise, Mert'e Süreyya uyanınca ona beklemesini her şeyin halloacağını söylediğini iletmesini istedi.

Gökbey, Yasin, Mustafa ve Yaman daha önceden yeri tespit edilen meclis üyesini aldılar! Merkeze getirdikten kısa bir süre sonra, her şeyi itiraf eden adam intikam istiyordu. Aradığı şeyi de onu alanlar gerçekleştirecekti. Sorgudan çıktıklarında tek yapmaları gereken artık gidip kalan meclis üyelerinin hepsini bulmaktı. Yine eş zamanlı bir operasyon gercekleştireceklerdi. Süreyya' ya ailesi ile konuşabileceği bilgisi verilmişti. Aynı şekilde kızlara da izin verilmişti. Ailelerinin hiçbir şeyden şüphelenmemeleri için şimdilik böylesi uygun görülmüştü. Mert'in gözetiminde telefon görüşmelerini yaptılar. Esma, Mahir'le konuşmuş onu ikna etmişti. Diğerleri de aynı şekiide davranmıştı. Süreyya'da cenaze sessizliği hakimdi. Bitsin istiyordu sadece zaman bir an önce aksın ve bitsin! Tek istediği evine gitmekti. Bekle demişti Gökbey, onu son kez dinliyordu.

Tim, çıkmadan once Başkan'a operasyon merkezinde bilgi vermişti. Yurt dışında olanlar için de oradaki istihbaratla iletişime geçilmiş göreve dahil edilmişlerdi. İtina ve titizlikle yürütülmesi gereken zor bir operasyondu. Fiziki takipte olan ekibin kalanı da operasyon merkezine geri çekildi. Onların görevini Asım ve adamları devralmıştı. Her şey planladıkları gibi gitmiş istedikleri gibi her üyeye ulaşmış, kıskıvrak yakalamışlardı. Sonrasında Süreyya' nın evindeki adamlar ve hastaneyi basanlarda yakalanmışlardı. Küçük çapta çatışmalarda yaşanmıştı. Neyseki timden kimseye bir şey olmamıştı. Ertesi gün sabaha karşı tim merkeze döndüğünde herkeste inanılmaz bir rahatlama vardı. Kaç gündür uyumayıp dinlenmediklerini saymıyorlardı. Gökbey operasyona çıkmadan önce Süreyya için doktor kontrolü istemişti. Süreyya itiraz etsede doktor kendisiyle ilgilenmışti. Aldığı kas gevşeticiler yüzünden sersem gibiydi. Sürekli akşamdan kalma bir hal içindeydi. Kızların tüm ısrarlarına rağmen doğru düzgün bir şey yiyip içmiyordu. Kendi aralarında, kısaca yaşadıkları durumu ve bulundukları ortamı konuşmuşlardı ama Süreyya' nın isteksizliği bu konuda da ayyuka çıkmıştı. Ağzını bıçak açmıyordu neredeyse... Üzerindeki hastane kıyafetinden kurtulmak istiyordu bir an önce, eve kadar sabredemeyecekti bu isteğini Mert'e iletti ve hemen yerine geldi. Artık üzerinde hastane kıyafetleri yoktu. Kızlar da başka bir odaya alınmıştı mecburen, onlarda bitap düşmüşlerdi. Sabaha karşı odaya gelen Gökbey, Süreyya'yı uyurken bulmuştu. Hafif karanlıkta izledi onu önce... "Bitti" dedi, usulca "artık özgürsün... Kendini kurtardın başardın! Süreyya." Dedi. O kadar kısık sesle söylemişti ki duyulması neredeyse imkânsızdı. Ama Süreyya duymuştu... Sessizce teşekkür etmişti o da karşılığında... Elinden sadece bu geliyordu... Gökbey, teşekkür edişini duyduğunda irkildi kısa bir an o sırada Süreyya kıpırdanarak doğrulmaya çalıştı. Kaburgası, ben daha iyileşemedim der gibi canını yakmıştıdoğrulduğu sırada. Bunu fark eden Gökbey, hemen ona yardım etmeye calışmıştı. Ona dokunmasına izin vermemişti hiç, oysaki o izin alma gereksinimi bile duymadan ama bunu gayet doğal bir sekilde gerçekleştiren Gökbey'e baktığında, bir anı canlandı gözünde yine yaralanmıştı. Bu defa yanındaki Yavuz'du, o da ondan izin almadan Süreyya' ya dokunmuştu ama Gökbey'inki ondan çok çok farklı hissettiriyordu, iyi ve güvende hissettiriyordu. Yine yakınlardı birbirlerine... Bu yakınlık iyi değil dedi içinden Süreyya. Ne vardı gözlerinde acıma duygusumu? Hayır, başka bir şey vardı, merhametti, tanıdıktı bu bakış babasınn gözlerinde vardı abisinde Mahir'de... Tek kelime etmemişti teşekkürden sonra...

Gökbey: "İyi misin?" Dediğinde, bile cevap vermedi. "Pekâlâ," dedi ednişeli bir ses tonuyla Süreyya bu tonu hafızasına aldı. Yineledi sözlerini,

"Bitti Süreyya artık güvendesin. İstediğin zaman evine gidebilirsin. Sadece mahkeme sürecinde tanıklık etmen gerekecek. Bunun için üzgünüm ama yapman gerekecek." Dedi. Yine ses yoktu... Sadece gözlerini kaçırmadan Gökbey' i izliyordu. İçinden sen neden özür diliyorsun ki demek geçse de diyemedi. Onu, böyle görmek Gökbey'i eniışelendiriyordu, haberi alınca biraz da olsa rahatlar diye düşünmüştü ama onda hiçbir rahatlama söz konusu değildi. "Şimdi mi gitmek istersin?" diye bir soru daha yöneltti. O ise sadece küçük bir baş hareketi ile onaylamakla yetindi.

Gökbey, onlar için araç hazırlatmış, kızları da uyandırmışlardı. Gerekli uyarılar, tekrardan yapılmıştı. Hatta yazılı belgelere imzaları alınmıştı. Sonrasında da ise evlerine bırakılmak üzere merkezden çıkarıldılar. "Tek bir bakış" dedi Gökbey içinden ama yoktu. Operasyonun başarılı geçmesi ve son bulmasıyla kendisi ve ekibi ciddi manada rahatlamıştı aynısını Süreyya için de düşünmüştü ama düşündüğü şeyi onda göremeyince huzuru kaçmıştı. Süreyya, bir daha bakmadı ardına, ne odadan çıktıktan sonra ne de, arabaya binerken... Öylece gıttı... Yaklaşık 5 gün süren çalışmaların ardından Yavuz, Narkotik Şube'ye teslim edilmişti. Diğer suçlular da aynı şekilde sorgulamalarının ardından gerekli merciilere teslimleri yapılmıştı. Başarılı geçen iki büyük operasyonun ardından tim fazlasıyla yorulmuştu. Başkan iki haftalık izin kullanmalarını söyleyerek ekibini tebrik etti.

Bir hafta sonra...

Süreyya

Son günlerde tek hissettiğim, herkesten uzaklaşma isteğiydi... Bu isteğime gem vurmak için çok fazla çabalıyordum... Nihayetinde çabalarımın da yersiz olduğunu anladım. Bu benim tek başıma kurtulabileceğim bir ruh hali değildi. Çabaladıkça, daha çok içine çekildiğim bataklıkla mücadelemde başarısızdım. Kendimi yalnız hissedebildiğim tek yerdeydim... Uzaklaşma hissiyle dolup taştığım, her an kendimi atölyemde buluyordum. İnsan, hiç ailesinden kaçmak ister miydi? Hem de her an üzerime titreyen ailemden... Ben istiyordum, o kadar çok istiyordum ki, bu istek bazen panik atak geçirmeme sebep oluyordu. Yine o isteğimin, içimi patlatacak derecede yoğun olduğu bir gün atölyeme gelmiştim. İlk başta her şey yolunda gibi hissettirmişti, her defasında ne zaman atölyeme gelsem önce iyi hissediyordum. Bir süre sonra ise benim kontrolüm dışında, işler tam tersi istikamette yol alıyordu. Zaman kavramıyla pek ilgilenmiyor geç saatlere kadar orada kalıyordum. Bazen abim, bazen babam bazen de Leyla gelip alırdı beni... Bir gün kendimi yine atölyede zaman kavramını unutmuş bir halde çalışırken bulduğumda, hiç beklemediğim o yüzle karşı karşıyaydım.

"Merhaba Süreyya."

Arkamdan gelen sesle irkilmiş, önce doğru duymadığımı düşünmüş sonra ise gerçekten de karşımdakinin o olduğunun fakına varmıştım. Tepkisiz kaldım. Tepki vermek, benim için son derece yorucuydu...

"Özür dilerim, amacım seni korkutmak değildi. Sadece, içimde seni görmem gerektiğine dair inanılmaz bir dürtü vardı. Daha fazla bekleyemedim. Seninle konuşmak, nasıl olduğunu kendi gözlerimle görmek istedim. Umarım beni ve bu isteğimi anlayışla karşılayabilirsin..."

Soru sormuyor, sadece kendini ifade ediyordu... Onu bir ara ben de düşünmüştüm! Kötü bir insan olmadığını biliyordum ama henüz karşılaşmaya da hazır hissetmediğimi bildiğimden uzak durmayı tercih etmiştim. Yani bu karşılaşmanın, eninde sonunda olacağını bildiğimden, benim gidemediğim, bana geldiğinden endişelerimi bir kenara bırakarak onunla kapanmamış hesabımızın son bulması adına konuşasına izin veriyordum... Tek kelime etmediğimi görünce konuşmaya devam etti. Bana karşı, dikkatli olmak istediğinin farkındaydım.

"Çok ama çok üzgünüm Süreyya, tüm olanlar ve yaşadıkların için... Keşke elimden daha fazlası gelseydi de bunları yaşamak zorunda kalmasaydın!" Dedi, üzerinde çalıştığım resmime bakarak... Gayri ihtiyari tualime baktım... Çalışmalarım eskisi gibi değildi. Renksiz, ruhsuz, neşesiz, daha telaşlı, daha karanlık, daha hüzün doluydu! Tıpkı benim son zamanlarda aynadaki yansımamda gördüğüm gibi. Hala konuşmadığımı görünce devam etti. Konuşamıyordum çünkü onun bana zarar vereceğini düşündüğümden değildi, lakin kendi korku ve endişelerimde o kadar kaybolmuştum ki, başkalarından gelebilecek hiçbir tehlike beni etkilemiyordu.

"Onun," dedi yutkunarak sanırım, ondan bahsedip bahsetmemek konusunda kararsızdı. Beni düşünerek böyle davranıyordu biliyordum. Devam etti... "Onun, sonsuza kadar hapishanede kalması için elimden geleni yapacağım, tanıklık edeceğim. İnan bana bundan kurtuluşu yok. Bunu sadece senin için de istemiyorum, bilmelisin ki mağdur olan sadece sen değilsin!" Derken o kadar içten, o kadar samimiydi ki onda ki bu samimiyet bana ufacık bile olsa bir iyilik kırıntısının varlığını hissettirmişti. Bu da bana yetmişti.

"Sözlerimde, çok ciddi ve samimiyim!" Dedi, ardından daha da inandırıcı olmak için çabalıyordu oysaki çabasız samimiyeti yetmişti ona inanmama!

"Sana inanıyorum Kenan..." Dediğimde, bir anda yerde olan hüzünlü bakışlarını bana çevirdi. Gözleri ışıldıyordu. Evet, gerçekten bunu görebiliyordum. Ona, bu tek sözümün bu denli tesir etmesi beni çok yaralamıştı... Kimbilir, ne muazzam acılar çekmişti bu genç yaşına rağmen... Onu anlıyordum... Gözleri doldu, benimle aynı anda bir damla yaş yanağından süzülürken...

"Teşekkür ederim, seni hayatım boyunca unutmayacağım. Özellikle de bana kafa tuttuğun o gece gördüğüm Süreyya' yı! Lütfen kendini bul, sana bunu..." Dedi tualimi göstererek "yapmasına izin verme! Çünkü sen bu değilsin! Hayatta her şey, dilediğin gibi olsun Süreyya! Çünkü bundan sonrası için hayat benim için öyle olacak... Görüşmesekte, senden çok uzaklarda da olsam, bil ki bir yerlerde senin mutluluğunu düşünen birisi olacak... Hoşça kal... " Derken onu yüzündeki huzurla hatırlamamı ister gibiydi...

"Hoşça kal Kenan..."

Yaraları aynı olan insanlar, hadsizce birbirine duydukları yakınlığın onları daha da yakınlaştıracağını düşünürdü genelde, muhteşem bir yanılgı olduğunu bilmeden... Kenan biliyordu. Onunla bir daha bile isteye asla bir araya gelemeyeceğimizi, karşılaşmayacağımızı biliyordu... Benim bildiğim gibi... Onun ardından bir süre sadece tuale baktım... Gerçekle sahte olan şeylerin nasıl olurda bu kadar iç içe, uyumsuzluğun içinde uyumlu olduklarına şaşırarak...

O gün beni almaya kimse gelmedi, ben içimdeki boşluklarla eve döndüm.

Süreyya, bir Terapistle iletişime geçmenin vaktinin gediğini artık biliyordu




Süreyya, bir Terapistle iletişime geçmenin vaktinin gediğini artık biliyordu. Panik atak ve sürekli düşük seviyeli bir anksiyete ile mücadele ediyordu. Onun yüzünden, panik ve endişeye sahip olmak Süreyya için yaşadığı korkutucu semptomlara ek olarak kabul etmesi çok zordu. Babası daha önce görüştüğü doktordan Süreyya için terapistin bilgilerini allmştı. Kızının zorlandığını açıkça görebiliyordu. Tüm ailesi farkındaydı. Esasında hepsinin ortak fikri bir an önce yardım almaya başlamasıydı. Süreyya' nın ataklarına şahitlik etmek herkes için yıkıcı boyutta üzüntüye sebep oluyordu.

 

Güler yüzle söylenen bir yalanı, bir anda yuttuğumuz halde, acı gerçeği ancak damla damla yutarız.

Denis Diderot

Süreyya&Doktor&İlk Seans

"Hoşgel diniz Süreyya Hanım, öncelikle duyduğum en yaygın şikâyetin sürekli bir endişe hissi olduğunu söylemek size yardımcı olabilir. Bu konuda size yardım edeceğim, merak etmeyin."

"Teşekkürler, mükemmel bir açıklama oldu?"

Doktor tebessüm etti, "iğneleyici bir uslubunuz var? Hep böyle misiniz?"

"Sorunumun ne kadar basit olduğunu söyleyen sizsiniz, benden farklı bir cevap beklediğinizi sanmıyorum. Ayrıca hayır!"

"Pekâlâ, şöyle deneyelim o halde, kendinizi şu an nasıl hissediyorsunuz?"

"Berbat hissediyorum, bu cevap sizin için yeterli mi?"

"Benim için neyin yeterli olduğu ya da olmadığı önemli değil Süreyya size isminizle hitap edebilirim değil mi? "

"Elbette, şu an sorun edebilecekelerim arasında bana ismimle hitap etmenizin umurumda olmadığını tahmin edersiniz."

"Anlıyorum, pekâlâ biraz gergin ve sinirli gibisiniz böyle olmanız gayet normal."

"Normal mi? Sizce durduk yere, bu denli sebepsiz sinirleniyor olmam normal mi yani? Bu ani çıkışlarım beni daha da sinirleniriyor! O yüzden lütfen buna normal demeyin!"

"Pekâlâ, şöyle diyelim mi o zaman haklılık olsun! Böyle hissetmekte haklısınız... "

"Haklı olmak istemiyorum! Bana hak olan, sevdiklerime haksızlık olduğunda bu halimden nefret ediyorum!"

"Çok doğru! Biliyor musunuz siz aslında her şeyin bilincindesiniz! Bu olumlu bir şey, yani sizin açınızdan."

"Ne demek istediğinizi anlıyorum desem, bu anladıklarımın ağırlığından, yükünden de ayrıca nefret ediyorum desem bana ne dersiniz? Belki de bilinçli olmak istemiyorumdur! Madem her şeyin, kendimin bu kadar farkındayım hiç istemediğim halde o zaman bunlar neden oluyor?"

"Bak Süreyya, hiç yaşamamış olman gereken şeyler yaşadın! Kendine olan inancının birçoğunu kaybettin. Manipüle edildin! Bu hayatta insanların sık karşılaştığı en büyük sorunlardan birini yaşadın. Hiç kolay değil biliyorum. Hepsini kaybetseydin eğer zaten bundan daha kötü bir halde olurdun ama sen kendinle mücadele etmeye devam ediyorsun. Bu da seni hala ayakta tutan şey! Bunun yannsıması olarak da ani çıkışlar ve agrasif bir ruh halinde olman söz konusu! Az önce dediğim şeyle bunu kast etmiştim. Senin ruh haline göre çok normal şeyler bu tepkilerin."

Bunlar tam olarak sorumun yanıtı değil? Ayrıca ne yaşadığımdan henüz bahsetmedim."

"Öncelikle tam olarak ne yaşadığınızı bilmiyor olabilirim ama müsaadenizle buraya gelme sebebibinizi kelimelere henüz dökmemiş olsanız da ruh halinizden ciddi sorunlar yaşadığınızı görebiliyorum. Ruhsal olarak çektiğimiz sıkıntı ve acılar, çoğunlukla bedenimizde ortaya çıkar bazı rahatsızlıklar oluşabilir ama bu herkes için geçerli değildir. Ruh ve beden bir bütündür. Birbirini bu denli etkileyen, bu derece iç içe muhteşem bir şekilde tasarlanmış olan başka bir yapı yoktur. Etkiye tepki dediğimiz şey de böyle başlar. İnsanın doğası gereği, kendinin dışına çıktığında tepki verir. Panik atağın ilk ne zaman başladı?"

"Düğün günümde..."

Düğün günümde derken bir an tereddüt etmişti, bu tereddütü doktorun gözünden kaçmamıştı. Bunu not aldı!

"Peki, nasıl hissettin?"

"Nefes alamadım! Boğazımı sıkan eller vardı sanki çok güçlüydü!"

"Ne kadar sürdü peki?"

"Zamanını bilmiyorum, daha doğrusu benim hissettiğime göre geçmek bilmeyen bir zaman dilimiydi ama muhtemelen birkaç dakika sürmüştür."

"Anlıyorum, panik atak bazen o kadar ezici olabilir ki, bizim önceliğimiz bunu hafifletmekle işe başlamak. Ayrıca, genel olarak sorun hakkında biraz daha bilgi verirsen yani kaygıyı tetiklemiş olabileceğini hissettiğin önemli olaylar yaşamışsın. Bana olayı değilde onun sana ne hissettirdiğinden bahsedebilir misin? Aklına gelen, her şey durumunla alakalı olabilir. Önemsiz gördüğün şeyler bile!"

"Neler olduğunu tam olarak anlayamıyorum ki, ya da bilmiyorum aslında çok iyi anladığım için mi bu haldeyim! Her şeyin çok hızlı geliştiğini hatırlıyorum. Dünyanızın tepe taklak olduğunu hayal edin bir anda! Panikten dünyam o kadar çok küçüldüki. Eskiden korkusuzdum. Şimdi her şeyden korkuyorum. Daha ne söyleyebilirim ki?"

"Bana gerçek hislerinden bahset Süreyya? Sen öyle pek lafı dolandıracak birine benzemiyorsun. Haksız mıyım?"

"Değilsin!" Dedi ve derin bir nefes daha çekti içine söyleyeceklerini ancak bir çırpıda söyleyebilirdi.

"Bazen bu dünyada değilde, başka bi gezegende yaşamalıymışım gibi hissediyorum.. Eğer bunun tanımı buysa ya da herneyse o!.. Sıkılmak çok ama çok sıkılmak, her şeyden bıkmak nasıl tarif edilir, nasıl anlatılır bilmiyorum... Yaşanan bunca çirkinliğe nasıl dayanıyoruz, insanoğlu olarak ki bütün çirkinliği yapan yine insanoğlu... Bunun yaşattığı içinden çıkılamaz, her şey bu kadar zor olmak zorunda mıydı? İnsan olmak bu kadar mı zordu?! O kadar acıyı her gün, her zaman, her an yaşayıp, hissedip, şahit olup nasıl aynı zamanda devam edebiliyoruz her şeye... Benden bunu yapmamı istiyorlar! Yaşamaya, yokmuş gibi ama varlığını herşeyimizle hissettiğimiz aslında... Savaşlar, açlık, sefalet, kötülük, ziyan olan insanlık, çocuklar, kadınlar, hayvanlar... Koskoca dünya değil mi susan, göz yuman, yapan yaptıran!! Niye? Neden? Yok bende açıklaması , sebebi , aması lakini!!! İnsan aklı, ne büyük lütuftur aslında; çok tehikeli, gereksiz cüretkar, hadsiz, vebalı olmasa! Her gün, manen daha fazla yorulduğumu tükendiğimi hissetmekten bıktım.. İnsan olmaktan utandık, gülmekten utandık, mutlu olmaktan utandık, sevgi dolu sıcak bi aileye, yuvaya sahibiz diye utandık, yemek yemekten su içmekten utandık, sevilmekten utandık! Yaşamaktan utandık.. Neden? Niye? Yok, cevabı bende! Almıyo aklım, kıt benim aklım kabul etmiyor benim aklım..!! Ana her yerde ana, baba heryerde baba kardeş her yerde kardeş.. Kadın her yerde kadın çocuk her yerde çocuk insan her yerde insan .. O zaman niye bütün bu çirkinlik!!

Sonlara doğru kendini hafif kaybederek söylemişti tüm bunları... Derin bir nefes alarak soluklanma ihtiyacı duydu.

"Anksiyetenin hayatını nasıl etkilediğini söyleyebilir misin? Getirdiği korkunç hisler dışında aile, iş veya diğer insanlarla ilgili bir kişi olarak 'sen' hakkında ne söylediğini hissediyorsun?"

"Çok sağlıklı ve tatmin edici bir hayat yaşıyordum. Görünüşe göre paniğim bir anda ortaya çıktı. İlk aşırı panik atağımı, düğün günümde yaşadığımı söylemiştim ve bu benim kaygı seviyemi yükseltti. Kalp atışları, nefes darlığı ve felç duyguları yaşadım ve bir anda elinizde biraz sonra evleneceğiniz kişiyle ilgili çok sarsıcı bilgilerle ilk defa karşılaşmanın verdiği korku duygusu ve bununla birlikte yalnız olduğumu hissettiğimde bu durumu daha da kötüleştirdi. Ayrıca, o şokla ne yapacağımı bilemez bir halde, üzerimde gelinliğimle öylece kalakalmak. İnanın bana çok dramatikti. Sonrasında almak zorunda olduğum kararlar, bilinmezliklerle dolu yolları seçmek, benim için çok ama çok zordu. Hepsine katlanmak zorunda olmak, en kötüsü ona katlanmak hayatımda yaşadığım en kötü ve en zor anlardı!" Süreyya daha sonrasında, yaşadıklarını her detayı ile doktorla paylaştı.

"İyi haber şu ki Süreyya, hepsi bir 'hata' Sen zayıf veya duygusal olarak dengesiz değilsin! Hayatında 'yanlış' bir şey yapmadın. Kime olduğu önemli değil, birisi ilk kez aşırı kavga veya kopuş yaşadığında ve ne olduğunu bilmediğinde bu durum her zaman paniğe yol açar, çünkü çok anlaşılır bir şekilde paniğin doğal bir tepki olduğuna inanıyoruz. Hislerinden korkmadığında, o hisler gerçekleşmeyi durduracaklar. Olan oldu, ne yaşaman gerektiyse yaşadın. Şimdi artık korkularınla yüzleşip, üzerine gitme vakti. Önce ne olduğunu ve neler olduğunu TAMAMEN anlamak için sonra ortaya çıkan o duygularla başa çıkmak için becerileri birlikte öğreneceğiz. Sonra da planlı maruz kalma yoluyla, paniğinin önüne geçmek için bilgi ve becerilerini kullanacaksın. Bunlar sana şu an zor, engebeli bir yol gibi gelecektir. Ama bunun üstesinden gelecek güce sahip olduğunu bana gösterdin."

"Beni, ölecekmiş gibi hissettiren, birkaç şiddetli panik atak geçirmişken... Tüm bu söylediklerinize gerçekten inanıyor musunuz? Şey aslında şu ki, şimdi, neredeyse her gün gün boyunca düşük seviyeli bir anksiyete hissi var. Evet, bazen gidiyor, ama HER ZAMAN arka zeminde beliriyor. Seslere, dağınıklığa ve sevdiklerime karşı olumsuz anlamda çok hassasım. Ailem bile, artık bana çok uzak geliyor ve bu durum içimin parçalanmasına sebep oluyor. Böyle anlarda kendimi çok çaresiz ve bitkin hissediyorum."

"İnanmadığım şeyleri söylemem Süreyya ki bu inancımı sen sağlıyorsun. Bu hayati derecede önemli değil Süreyya, en azından şimdilik. Lütfen bana güven, bunu birlikte atlatacağız! Ailen ve sevdiklerin bu süreci atlatırken son derece anlayışlı ve sabırlı olacaktır. Şunu unutma Süreyya, sana karşı olan eylemlerini gerçekleştiremedi. Onun asıl istediğinin ne olduğunu biliyorsun ve bunu yapamadı! O bir suçluydu, bir katil ve daha fazlası ama asla iyi bir insan değildi, senden öncede sonrada! Bunu kendine hatırlatmayı unutma olur mu?"

Yaklaşık, iki saat süren görüşmenin ardından,

"Haftaya görüşmek üzere, kendine dikkat et acil bir durumda beni arayabilirsin."

"Teşekkür ederim Doktor Bey iyi günler..." diyerek çıkmak üzere ayağa kalkmış ve kapıya yönelmişti. O sırada Doktor,

"Süeyya?"

"Evet?"

"Bir insanın en ağır yükü, gerçekleştiremediği potansiyelidir."

Der M. Schluz

"Ama ne yazık ki, "Güzel söz yetmiyor taşın çiçeklenmesine."

Demiş, Şükrü Erbaş Pervane' de diyerek, karşılık vermişti Süreyya.

İkisi de gülümsüyordu...

Süreyya, seanstan çıktıktan sonra ilk defa yalnız kalmak istemedi. Arkadaşlarının görüşme talebini reddediyordu uzun süredir. Yetimhaneye gitmemişti uzun zamandır, Ayşe'yi özlediğini fark etti. Sonra Hilal düştü aklına, neden bilemedi. Şu an aklı her yere kayıyordu. Birini tutup yakalamak istediyse de, hemen başarılı olamadı. Düşünceleri hızla değişiyordu. Babası geldi aklına şu an vakıfta olmalıydı. Oraya da epeydir gitmemişti. Esma ve Mahir' i düşündü sonra Güniz'i acaba Aybars' la ne durumdaydılar. Annesini düşündü, onun ruh hali de benden farksız değil dedi içinden... Kardeşi, abisi, Göktuğ ve Zeynep hepsi kovanı saldırıya uğrayan arıların düşmanının başına bir an da üşüşmesi gibi üzerine gelmişti. Fazla gelmişti, herkesi aynı anda düşünmek aracında giderken kafasını salladı sağa sola sanki o şekilde hareket ettirirse başını silinip gidecekmiş gibi... Kahveye ihtiyaç duyduğunu fark etti ve en uygun yerde kahve almaya karar verdi. Aracını bir süre daha sürdükten sonra daha önce gittiği bir cafenin önünde durdu! Cansuy'la karşılaşmayı asla beklemiyordu. Aslında şuan kimseyle karşılaşmayı beklemiyordu.

"Süreyya?" Adını duyduğunda, yavaşça dönüp arkasına baktı. Evet, Cansu' ydu bu! Yıllardır görüşmemişlerdi. Kendi kendine hayıflandı inşallah onu görmekten dolayı ne kadar huzursuz olduğumu yüzümden belli etmem dedi içinden zorla gülümsemeye çalışırken... Ne kadar belli etmemeye çalışsa da, yüzünden her şey okunan insanlar vardır ya hani işte ben de onlardanım dedi. O dalmış bunları düşünürken, Cansu' nun sesi geldi tekrar daha yakından.

"İnanamıyorum, cidden sensin Süreyya, Cansu ben hatırlamadın mı yoksa?" Dedi, sitemkâr bir sesle.

"Merhaba Cansu, elbette hatırladım nasılsın?"

"Canım benim ya!" Diyerek, sarıldı Süreyya'ya hiç beklemediği bir şekilde... Süreyya ise, kollarını kaldırıp ona sarılma gücünü, kendinde bulmaya çalışıyordu ama Cansu o kadar seri hareket etmişti ki hemen bıraktı Süreyya' yı ve esas meseleye girdi hiç düşünmeden.

"Tesadüfün bu kadarı biliyor musun? Bugün aklıma gelmiştin. İnanamıyorum gerçekten. Olanları duydun mu?" Dedi ciddiyete bürünmüştü neşeli ifadesi bir anda!

"Hayır, yani bilmiyorum sen neden bahsediyorsun?" Dedi ama duymak istemiyordu, ne olduysa ilgilenmiyordu, tek istediği kahvesini alıp gitmekti.

"Ben de dün öğrendim. Aslında şok içindeyim, sadece ben de değil bütün diş hekimliği dünyası olarak şok içindeyiz! Alper!" Dediği anda Süreyya, tüm vücudundan kanının çekildiğini hissetti. Panikle sağa sola bakınmaya başladı.

"O burada mı yoksa Cansu? Söylesene burada mı?" Dedi, telaşla...

"Ay yok, burada değil sakin ol! Ne oluyor sana Allah aşkına? Nasıl burada olsun, al sana bomba haber, Alper hapisteymiş! Hem de neden biliyor musun? Tacizden!" Dedi abartılı ifadelerle! Ondan sonrasında ne dediğinin önemi kalmamıştı Süreyya için, aklında yankılanan tek şey hapiste ve taciz yüzünden olduğuydu. Şok geçiriyordu... Panik yine onu ele geçirmek üzereydi. Cansu hiç durmadan konuşuyordu ama Süreyya onu duymuyordu. Bir anda kendine geldi ve,

"Aslında benim gitmem lazım Cansu, çok ama çok acil bir işim var özür dilerim!" Derken harekete geçmişti bile! Aracının yanına gittiğinde kapıya tutundu önce ayakta durmakta zorlanıyordu, nefes almakta da zorlanıyordu. Zorla bindi arabasına kendini telkin ederek çalıştırdı aracını ve yol boyunca bu durum böyle devam etti. Bu halde eve gidemezdi, babasının yanına da, atölyesine gidecekti. Aldığı haberin sarsıcı etkisi, geçene kadar orada kalacaktı. Cansu ise olanlara hiçbir anlam verememiş sadece arkasından bakmakla yetinmişti.

Arabayı durdurduğunda, atölyesinin önünde olmadığını fark etti. Aracında Sıla'nın Her Şey Yolunda şarkısı çalıyordu her zamanki gibi. Son zamanlarda sadece bunu dinliyordu! Kendini her şeyin yolunda olduğuna inandırana kadar çalması zaruri ihtiyacıymış gibi! Nasıl gelmişti buraya, neden? Yolu bile hatırlamıyordu ki! Şaşkındı kendine... Hafızasını yine gereksiz detaylara boğduğunu düşünürken, ne işim var benim burada? Diyerek, kendini sorgulumaya devam ediyor, kararsızlığını buraya neden geldiğini çözmeye çalışıyordu. Ne kadar süre orada kaldığını bilemeden! Camına tıklatan kişiyi gördüğünde, telaşının karaya vurup da geri çekilen köpüklü dalgalar misali ondan uzaklaştığını hissetti. Sonrası mı sonra yine bugün ilk defa hissetiği bir şey daha vardı ona bakarken... Kayıp huzur... Diline de döküldü bu kısacık ama anlamı devasa cümle... Gökbey, ne dediğini görmüştü. Ona bakan bal rengi gözlerdeki ani değişimle birlikte...

Merkez

Zekeriya, kameralardan görmüştü çok iyi tanıdığı aracı ve plakasını. Hemen Gökbey' in odasına gitmiş, içeriye dalar gibi girmişti. Gökbey dinleniyordu, kapısı bile çalınmamıştı yoksa çalmış mıydı o mu duymamıştı? İmalı bir şekilde tek kaşını havaya dikti doğrulduğu yatağında. Zekeriya ise kısacık bir cümle kurmuştu, biraz da nefes nefese çıkmıştı o iki kelime...

"Süreyya burada!"

"Nasıl? Nerede dedin?"

"Burada, dışarıda kapının önünde bir süredir aracının içinde bekliyor!"

Tek kelime etmeden çıktı odasından, hızla asansörlere gitti. Dışarı çıktığında onu gördü gerçekten de oydu! Bu haberi veren kişi Zekeriya olmasına rağmen pek ihtimal vermemişti. Neden buradaydı, kötü bir şey olmuş olabilir miydi? Öyleyse neden öylece arabada bekliyordu. Arabadan gelen müzik değdi kulağına,

Dün kötüydü,

Bugün hallice,

Gün döner, iyi gelir zaman,

Kim olduğun, kim olmadığın,

Yaşadıkça doğar içine, her şey yolunda

Her şey yolunda,

Bakma, her şey yolunda diyordu.

Arabasının kapısını hep kilitliyordu artık, her yerden her an bir kötülük gelip onu bulacakmış gibi hissettiğindendi bu kendince aldığı önlem! Gökbey, eğilmiş ona bakarken treddüt etti, açıp açmamak konusunda ne diyecekti ki, ne diye buraya gelmişti, nasıl açıklayacaktı olanları, tam yine paniklemeye başladığı anda ona çevirdi ürkekçe bakışlarını o ise, gözlerini ondan ayırmıyordu ciddi ifadesi sanki daha da ciddiyet kazanmıştı. Gözlerine odaklandı, gerçekti bu gözler, sonra bir anda bir anısı beirdi hafızasında aslında tam olarak ne olduğundan emin değildi anımı yoksa başka bir şey mi, peki neden şimdi böyle bir şeyi hatırlıyordu ki? O tanıdık bakışlar belirdi gözünün önünde, denizinde bir damla toprak olan o gözler! Elini uzatıyordu onlara dokunmak istiyordu o minik toprağa, sanki orada ki o minicik damlada kendisinin yansıması vardı! Ağlıyordu hemen sonrasında canı acımıştı. Neydi bu şimdi, o çocuk kimdi? Diye içinden geçiriyordu, dalıp gittiğinin farkına vararak hala orada olan ama asla ısrarcı olmayan Gökbey'e baktı yine ve kapıları açtı. Tüm heybetiyle, o koca cüssesini o kadar zarif bir şekilde atmıştı ki arabanın içine Süreyya şaşırdığı şeye gülümsedi kendi kendine! Nasıl bu kadar sessiz, sakin ve doğal hareket ediyordu. Gözlerini kırpıştırdı sonra gerçek mi bu ben cidden burada mıyım der gibi baktı. Sessziliği, Sıla' dan gelen müzik dışında, ikisi de bölmeye niyetsiz gibiydi. Ama Gökbey, "müsaadenle" diyerek, uzandı radyoya ve sesini kıstı. Süreyya ise, sanki hep bu arabaya biniyormuş, hiç yabancısı değilmiş gibi hareket eden Gökbey'i izliyordu. Daha önce onu bu kadar yakından ve net izlemediğini fark etti. Şu an ondaki her detay gözlerini acıtırcasına içine işliyordu.

"Sen iyi misin Süreyya? Kötü bir şey mi oldu?"

Tabii ya dedi içinden, beni görünce aklına kötü şeyler geliyor. Başka ne gelecekti Süreyya akılsız mısın kızım sen ya! Ne diye geldin ki buraya, ne cevap vereceksin şimdi! Konuşsana daha da batırma bir şey söyle!

Gökbey, onun kendi kendine konuştuğunu anlıyordu. Ne söyleyeceğini bilemez bir halde olduğu öyle barizdi ki... Zaten buraya gelmesi de enteresandı. Ama yine de merak ediyordu. Süreyya konuşmaktan korkuyor gibiydi. Gökbey' in işi de konuşturmak değil miydi bir bakıma...

"Süreyya?"

"Evet."

"Bir şey var sanki?"

"Hayır, ondan değil."

"Sadece..."

"Bir derdin var? Anlatsana. İyi dinleyiciyimdir. Ciddiyim, anlatmazsan pişman olursun. Anlatıp yükünü hafifletsen? Yavuz'la mı ilgili?"

"Hayır, onunla ilgili değil."

"Taşıdığım bir kitap vardı. Çok eski bir kitap."

"Adı ne?"

"Kitabın adı, bende kalsa."

"Peki."

"Harika bir kitap olduğundan, ne zaman yorgun, mutlu veya boşlukta hissetsem çıkarıp okurdum. Kitabı çok kere okuduğum için cümlelerini ezberledim. Ama son zamanlarda bu kitap bana biraz tuhaf geliyor."

"Birdenbire mi?"

"Evet, birdenbire."

"Altını çizdiğim satırları okusam bile, niye o satırların altını çizdiğimi hiç bilmiyorum.

Kesinlikle defalarca okuduğum, aynı kitap. Ama sürekli... Yeni cümleler, görmeye başladım. Fark ettim ki, kaçırdığım çok satır olmuş. Sanki yeni bir kitap okuyorum gibi."

"Belki de okuyucu olan senin, fikirlerin değişmiş olamaz mı?"

"Benim mi?"

"Kitaplar böyle güzeldir. On yaşında okuduğun kitabı tekrar okursan çok farklı gelir, çünkü değişmişsindir. Kitabın değişmemiş. Eminim değişen sensin.

Okuyucunun fikirleri değişmiş. ♡ "

Değişen okuyucunun fikirleri değildi... Değişen şey, okuyucunun geç farkına varmasıydı... Dinleyenin de kabahati yoktu henüz bilmiyordu yaptığı sohbetin konusunun kitap olmadığını...♡ dedi. Süreyya içinden düşünürken Gökbey de biliyordu yaptıkları sohbetin konusunun kitap olmadığını... Onu izlerken sonra bir hikâyede benden olmasın mı dedi içinden!

"İnsanlar vardır duran, insanlarlar vardır giden." Dedi Gökbey birden, hemen uyum sağlayıp cevap verdi Süreyya,

"Peki ya, arafta kalanlar?"

"Onlar mı? Onlar gider gibi yapanlar!"

"Ama yol, sadece gitmek için değil midir?

"Yolun kendisi gitmektir, öyleyse durmak niyedir? Durmak diye bir şey yoktur aslında, nasıl sanmakla yapmak aynı şey midir? Değildir."

"Ama yolumuzla alakası ne?"

"Yolda kalanlarla alakalı, aslında yolsuz olmakla!"

Süreyya hayatında hiç kimseyle böyle bir sohbet gerçekleştirmemişti. Nasıl olmuştu da onu çok iyi anlamış, bam telini bulup söyledikleriyle ona dokunmuştu ama asla incitmeden yormadan derin bir huzur içinde nasıl gelişmişti bu sohbet. Oysa az önce batırdığını, nasıl toparlayacağını düşünmüyor muydu? Hayret ediyordu hem kendine, hem de Gökbey' in zekâsına, o güçlü sarsılmaz duruşuyla sergilediği bu naiflığe! Biliyordu o da konuştukları sohbetin konusunun kendisinin olduğunu! Söyledikleriyle yaralarında, nasıl iyileştirici bir etkiye sahip olduğunu da biliyor muydu acaba...

"Ben en çok kendime gücendim biliyor musun? En büyük ihaneti kendime yaptım! Bazen kendimizi olmazların, çıkmazların içinde buluruz. Zamanında bir şey olmuştu, kabul ettim içime sinmedi, reddettim yine içime sinmedi. O içime sinmeyen şey, bugün gelip hiç olmamadık bir anda beni yine buldu! Peşimi bırakmıyor, sanki gölgemmiş gibi hep benimleymiş aslında! Ne yapacağımı bilemiyorum! Sanki ruhumda kara bir nokta gibi kaldı, ne yaptıysam kurtulamadım ondan! Neden buradayım neden sana geldim neden sana anlatıyorum bilmiyorum! Bana sakın sorma sebebini bana bilmediğim şeyler sorma lütfen!"

"Sakin ol Süreyya, sadece bildiğini anlat fazlasını değil!"

Derin derin nefesler almaya başlamıştı. Panik atak mı geçirecekti yine yoksa? Bunun için yardım aloyor muydu? Her şeyle tek başına mücadele edemezdi ki biri bunu ona söylemeliydi artık!

"Süreyya, içine sinmeyen o şey ne?"

Aldığı nefesi söylediği o simle birlikte verdi Süreyya ve "Alper!" Dedi sadece!

O durgun sakin maviler, kararmaya başladı sonra dalgalanmaya... Başını, ellerinden kaldırıp yüzüne baktığında gördüğüyle irkildi Süreyya! Neden sormuyordu, o kim seninle ne ilgisi var diye, neden sormuyordu neden az önce huzur bulduğum o gözlerde, boğulmama ramak kalmışken susuyordu! Ayrıca, ben neden onun gözlerinde huzur buluyordum! Boğulmayacaktım o deryada boğulmayacaktım bu defa olmaz! Diyerek bir hışımla indi arabadan! Ardından da Gökbey... Süreyya, elini göğsüne bastırmıştı, hafif öne doğru eğilmiş nefes almaya çalışıyordu! O mide bulantısı geldi yine o kokuyu aldı burnu! Alkol kokuyordu leş gibi her yer alkol kokuyordu! Kusmamak için direndi, hayır dedi yok öyle bir şey, sen sadece öyle sanıyorsun, gerçek degil o burada değil, onlar burada değil Süreyya diye kendi kendine kısık sesle konuşuyordu. Panik atak geçiriyordu başlıyordu işte... Gökbey, hemen yanına gitti sırtına dokundu usulca, "Süreyya bana bak" bakmadı. "Süreyya Feray Enver bana bak!" Dediğinde, bakışlarını ona dikti. Öfke vardı o bakışlarda, çaresizlik vardı, bilinmezliklerle dolu bir boşluk vardı. Gökbey bir karar vermek zorundaydı, Süreyya'nın o boşlukta bitmeyen bir kâbusla yaşamasına izin mi verecekti, yoksa gerçeği anlatmalı mıydı? Kısa bir an düşündükten sonra tam konuşacaktı ki Süreyya ona, "biliyordun! Sen biliyordun!" Öfkeyle çıkmıştı sesi, etraftan duyulacak kadar da yüksek! Gökbey etrafına bakındı sıktığı çenesi yüzünden dişleri ağrımaya başlamıştı.

"Evet, biliyordum biliyorum! İzin ver sana anlatayım! Ama burada olmaz, benimle gel." Dedi en yumuşak ama kararlı ses tonunun Süreyya'daki etkisinden habersiz!

"Tamam." Dedi, Süreyya hala nefes nefeseydi.

"Sakın, sakın kendini kaybetme, sen iyisin daha da iyi olacaksın! Buna izin verme, yine aynı şeyleri bana söyletme!" Dedi gayet net bir şekilde! Süreyya ses çıkarmadı baktı sadece baktı... Boşluğa bakar gıbı baktı.

"Gitme Süreyya, o dehlizlerde kaybolma! İnan bana buna hiç gerek yok! Beni dinlemeden kaybolma!" Diyerek, onu tuttu ve kendisiyle beraber yürütmeye başladı, kapıya gittiklerinde, "aracı otoparka bırakıp anahtarı oadama getirin." Dedi. Odaya çıktıklarında, Süreyya'yı sandalyeye oturttu, bir bardak su verdi ve içmesini bekledi aynı zamanda sakinleşmesi için zaman tanıyordu.

"Evet." Dedi, Süreyya daha iyi gibiydi. "Seni dinliyorum?" O bunu söylerken, Gökbey kasaya gitmiş ve Süreyya'nın onda kalan kolyesini almış avucunun içinde sıkıca tutuyordu.

"Yavuz yüzünden seni de araştırmştık, yani tesadüfen öğrendik onun varlığını ve yaşadıklarını! Sonra bir gün Alper'in Paris'e gideceğini öğrendik senin gibi onu da takip ettiriyorduk."

Süreyya, kesik bir nefes verdi. Paris' e mi gelmişti. Peşinden mi gelmişti onu bulmak için!

"Senin için geliyordu Süreyya! Hemen harekete geçtik. O gece, barda Esma'yla birlikteyken Yaman'ı sormuştunuz onu hatırladınız degil mi? Yaman ve yanındaki arkadaşı, Yavuz'un adamını ekarte etmek ıiçin oradaydı o gece! Biliyorsun Yavuz'da seni takip etiıriyordu. Yani aslında size bulaşmak için orada değildiler, seni korumak için oradaydık!"

"Sende mi oradaydın? Ama ben seni görmedim yani hatrlamıyorum!"

"Operasyonu tehlikeye atamazdık, ben görünemezdim ama her şeyi izledim! Sen Esma'yı ararken Alper de senin peşindeydi. Sana beş adım uzaktayken aldık onu! Hak ettiği gibi davrandık ve savcılığa teslim etmek üzere Türkiye'ye getirdik. Şu an hapiste uzun bir süre çıkamayacak. Çünkü sana yapmaya çalıştıgı şeyi başkalarına da yaptı. Daha fazlasını yaptı maalesef, tanıkları da bulduk böylece onu hapse tıkmak çok kolay oldu. O yüzden artık o gölgeden kurtuldun! Ruhundaki lekeden de! Onlar artık kayboldu Süreyya! Alper amacına ulaşamadı Yavuz da öyle! Kâbus görmene, kokrmana gerek yok artık! Huzurla hayatını yaşayabilirsin! Beni anlıyor musun?" Anladığından emin olmak istiyordu şuan onun için her şey çok fazlaydı biliyordu, elindeki kolye son darbe olacaktı ama daha fazla onda kalamazdı. Sahibine gitmeliydi.

"Bu arada..." Dedi yine o sakin, huzur ve güven verici ses tonuyla, irkilip ona döndü Süreyya düşüncelerinden sıyrılarak!

Gökbey, avucunu açtı ve kolye elinde sallandı! Süreyya bir anda gözleri dolu dolu baktı kolyeye, sonra da inanamayarak Gökbey'e! İçi sevinçle doldu. Nasıl oluyordu. Bu ani duygu değişimleri neden onunlayken böyle oluyordu. Önce karanlığa, sonra aydınlığa çekiyordu onu Gökbey! Bunu nasıl başarıyordu.

"Kolyem..." Dedi, yutkunarak "nasıl olur?" dedi ona uzanarak "kaybettiğimi sanıyordum! Ama nasıl olur, sende ne işi var?" Şimdi Süreyya'nın elindeydi kolye, daha bir parlamıştı sanki onun elinde yerini yadrgamayan bir halde...

"  Dedi, yutkunarak "nasıl olur?" dedi ona uzanarak "kaybettiğimi sanıyordum! Ama nasıl olur, sende ne işi var?" Şimdi Süreyya'nın elindeydi kolye, daha bir parlamıştı sanki onun elinde yerini yadrgamayan bir halde

"Kaybettin!" Dedi Gökbey, "o gece, kavga çıktığında benim ayağımın dibine düştü kolyen... O gün bugün, sana dönmesi için saklıyordum!" Dediğinde, Süreyya daha fazla dayanamadı bir anda hareket etti, ayaklandı onunla birlikte Gökbey'de kalktı ayağa ve Süreyya Gökbey'e sarıldı. Sıkıca hemde... Defalarca teşekkür ederek sarılmaya devam etti. Gökbey ise, arada kaldı sarılsa mı, yoksa öylece dursa mı bilemedi. Bu kızın duyguları aşırı yoğundu belki de sorun buydu çok yoğun, çok farkında olarak yaşıyordu her şeyi her anını.

"Onu öyle çok aradım ki! Babamın hediyesiydi! Ben doğduğumda almış ama 5 yaşındayken doğum günümde bana vermişti. O zamandan beri de hiç çıkarmamıştım!" Dedi, sesi boğuk çıkıyordu hala Gökbey'in goğüs kafesinde ağlayarak ona sarıldığı için böyleydi.

"Senin için değerli olduğunu anladığımdan sakladım onu! Bir gün verecektim ama bu karmaşada unuttum. Üzgünüm, daha erken veremediğim için!" Dediğinde, Süreyya'nın deli gibi atan kalbinin sesi geldi kulağına! Tam da kendi kalbi üzerinde, atan bu kalp cüssesinin tam tersi şiddetle atıyordu. Hayret etti bir an Gökbey!

"Benim için yaptıkların, yaptıkarınız hiç biri için teşekkür edemedim. Özür dilerim. Sana olan minnettarlığımın ne kadar olduğunu asla bilemezsin!" Derken, ağlaması hafiflemişti. Süreyya kafasını kaldırıp, Gökbey'le göz göze geldiğinde onun da gülümsediğini ve ortaya çıkan gamzesinin ne denli güzel olduğunu gördü! Bir süre oylece bakıştıktan sonra durum daha da garipleşmeden ilk toparlayan Gökbey oldu. Süreyya ona sarılmış ama Gökbey karşılık vermemişti.

"Şimdi daha iyi misin?"

"Evet, sayende çok iyiyim! Teşekkür ederim!" Dedi, sesi titriyordu. Ne oluyor böyle dedi kendi kendine hala delicesine atan kalbine dokundu, elindeki kolyeyle! Kalbim neden beni dinlemiyor. Artık sakinleşebilirsin dedi kalbine seslenıyordu ama kalbi ondan bağımsız atmaya devam etti.

Gökbey, kolyeye uzandı "izin verir misin? Ait olduğu yere bırakalım onu!" Dediğinde, daha da heyecanlandı babası takmıştı onu ilk ve son kez şimdi başka bir erkeğin elindeydi, izin istiyordu sankı hayır diyebilecekmiş gibi usulca onayladı başıyla... Konuşamazdı, kendi içinde arap saçına dönmüş halinden kurtulamıyordu.

Süreyya hafifce yan döndü olduğu 'yerde, Gökbey kolyeyi, narince yerleştirdi boğazına eli hemen oraya gitti Süreyya' nın, bu hisler ona cok yabancıydı! Şu an Gökbey'in yannda bu duyguları yaşayana kadar farkında değildi. Kendıne ilk defa itiraf ediyordu belki de! Yavuzla beraberken hiç böyle duygulara kapılmamıştı. Duygu yoğunluğundan dedi yine kendi kendine o yüzden böyleyim başka ne olacak ki!

O sırada kapı çalmış, görevli Süreyya'nın arabasının anahtarını getirmişti. Kızarmaya başlayan yanaklarına dokundu Süreyya, bu hiç hayra alamet değil dedi içinden, neler oluyordu anlam veremedı.

"Araba otoparka çekildi efendim!"

"Tamam, teşekkürler gidebilirsin." Dedikten sonra, Süreyya'ya dönerek anahtarı ona verdi.

"Sanırım, hayatımı sandığımdan daha çok kurtardın!"

"Belayı fazlasıyla çeken birisin! İnan buna ne kadar şaşırdığımızı tahmin edemezsin." Dedi yine gülerek! Rahatlamıştı emaneti de teslim ettiğine göre artık Süreyya ile işi bitmişti...

"Senden daha cok şaşıranlar var, emin olabilirsin! O yüzden bala benzetirler beni, kimi zaman saçma biliyorum, gülme!" Diyerek, ikaz etmişti ama gülsün istiyordu! Sessizce bulunulan isteğe Gökbey'de cevap verircesine gülümsemişti. O da gülümsüyordu, gamzesini sere serpe aralarına saçarak! Gamzeler, güzellikleriyle yarışsalar bile galibi yoktu!

Süreyya, tertemiz bir ruh hali ile çıktı Gökbey' in yanından, çıkar çıkmazda sıcaklığını özledi. Hatta burnunda tüttü, o samimi ortam. Seanstan çıktığında bile öyle olmamıştı! Onda ki bu etkiyi yaratan gizem ne olabilirdi? Saçmalama Sürayya, aşırı duygu yoğunluğundan diyerek, ikna etmeye calıştı kendini arabasına binip yola çıktığında...

 

Loading...
0%