Yeni Üyelik
37.
Bölüm

BÖLÜM 35(Kayıp Kolye)

@nefelicalliope

Yeni bölüm , yeni heyecanlar sizlerle, keyifli okumalar... :)

Süreyya

Yine yorgundu, gönül yorgunluğuydu yaşadığı hani içinde bir tutam mutluluk olan! Sebebi kaybettiğini sandığı kolyesinin şu an ait olduğu yerde olması mıydı? Yoksa onu ait olduğu yere döndüren kişi miydi? Tam olarak emin değildi.

O kayıp huzur hissi, yinelendi içinde... Dolup taşıyordu kalbi bu hisle... Uzun zaman sonra kendini ilk defa iyi hissediyordu, hissettiği iyiliğin kaybolmasından korkarak, evine gitti. Her zamanki gibi, evdekilerle çok konuşmadan odasına geçti. Ondaki bu minik değişimi ailesi de fark etmişti. Muhtemelen bugün gittiği seansa bağlamışlardı sebebini, velhasıl sebebi Süreyya' da saklıydı. Son günlerde, yine bir ilki yaşayarak huzurla daldı uykuya...

Esma, işiyle ilgili süreçte, yaşananlardan dolayı geri kalmıştı. O yüzden, çok yoğun bir şekilde eskiklerini tamamlamaya çalışıyordu. Mahir'le güzel huzur dolu bir ilişki yaşıyorladı. Aynı yoğunluk Mahir'de de vardı. Tabii bu durum, asla birbirlerini görmelerine engel değildi. Mahir' in evindeydiler akşam yemeğinden sonra olanları adam akıllı konuşuyorlardı.

Mahir: "Süreyya nasıl? Gelişme var mı?"

Esma: "Hala tam anlamıyla iyi değil, kolay da olmayacak biliyorum ama bir an önce eskiisi gibi olmasını, yüzünün gülmesini istiyorum."

Mahir: "Hem de hiç kolay değil Esma, çok ağır şeyler yaşadı! Düşünmek bile istemiyorum o herif sana da zarar verebilirdi. Çok tehlikeli bir adam o! nasıl daha erken fark edemedik kendime çok kızıyorum."

Esma: "Sen elinden geleni yaptın, kendini suçlama lütfen! Burada suçlu yok! Kazanan da kaybeden de yok Mahir! Yaralımız var hem de ağır yaralı! Tek dileğim bir an önce iyileşmesi!"

Mahir: "İyileşecek, Süreyya güçlüdür! Atlatacak, yeniden kendini bulacak ben inanıyorum!"

Esma: "İnşallah, o pislikten kurtulduğu için o kadar rahatladı ki içim! Ondan ne kadar şüphe etmiş olsamda öğrendiklerimiz karşısında ben bile dengemi kaybettim! Süreyya' yı düşünmek bile istemiyorum. Onu yıkan en büyük sebep, yaşadığı hayal kırıklığı bence..."

Mahir: "En yakın zamanda Hikmet amcayı, ziyaret edelim destek olmalıyız. Onlar da perişan oldu! Ahmet, hala çok ama çok öfkeli!"

Esma: "Haksız mı? Yine de çok sabırlı ve metanetliler. Süreyya'ya karşı da öyleler. Beni hiç yanıltmıyorlar çok üzgünüm hepsi adına... Ben, Münevver teyzeyle konuşup ayarlarım. İyi düşündün. Ne kadar yaklaşmaya çalışsak da Süreyya bizden kaçıyor. Emrivaki görüşmeler dışında onu pek göremiyoruz. Çoğunlukla atölyesinde vakit geçiriyor." Derken, yorgunluktan esnemeye başlamıştı. Göz kapakları ağırlaşıyordu. Kendini uyanık tutmaya çalışıyordu ama nafileydi. "Çok yorgunum mahir uyuyalım mı?"

Mahir: "Uyuyalım güzelim."

Ertesi gün Süreyya'yı, bir sürpriz daha bekliyordu. Her zaman ki ruh haliyle uyanmış, kahvaltıya inmek için hazırlanıyordu. O sırada, Münevver Hanım ve Hikmet Bey beklenmedik bir misafiri karşılıyorlardı. Süreyya, annesine seslendi şimdiye kadar kahvaltı masasında olurlardı ama yoklardı sonra kapıdaki hareketlilik dikkatini çekti. Dışarıya çıktığında, gördüğü manzara ile karşılaşmayı hiç beklemiyordu. Annesi ve babası görüşmelerinin uygun olmayacağından bahsediyorlardı.

"Anne, baba?"

"Kızım." Diyerek, aynı anda döndüler ikisi de kapıda durmuş, ön bahçeye doğru bakan Süreyya'ya.

"Uyandın mı canım kızım, sen eve gir biz hemen geliyoruz." Dediklerinde Keriman Hanım, çekinerek öne çıktı ve kendini gösterdi. Süreyya, önce ne tepki vereceğini bilemez bir halde baktı sadece, aynı şekilde Keriman da ona bakıyordu. Sessziliği bozan Keriman Hanım oldu.

"Günaydın Süreyya." Dedikten sonra tepkisini ölçmek istercesine bir süre durdu sonra devam etti.

"Üzgünüm, habersiz gelmek zorundaydım. Beni kabul etmeyeceğini biliyorum ama yine de gelip senden yüz yüze özür dilemek istedim. Özür dilerim Süreyya, bunların hiç birini hak etmedin. Sadece çok ama çok üzgün olduğumuzu belirtmek istedim. Ayrıca eşyalarını getirdim. O eve gitmenin senin için zor olacağını biliyordum."

Süreyya ise, ilk anın şokundan çıkmıştı. Annesi ve babası, onu dikkatle izliyordu. Kızlarının üzülmemesi için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlardı.

"Önemli değil!" Dedi, sonunda Süreyya kısa ve netti söylediği şey... Sesindeki soğukluktan kendisi de rahatsızdı ama başka türlüsüne de gönlü razı değildi. "Buraya kadar gelmenize de özür dilemenize de gerek yok! Sizin, bir suçunuz olmadığını biliyorum. Kenan bana durumunuzdan bahsetti. Ayrıca eşyalarımı getirdiğiniz için de teşekkür ederim. Ama benden daha fazlasını beklemeyin lütfen! Sizi sabah kahvesi için içeriye davet edemiyorum! "

Herkes tüm söylenenlerden sadece Kenan'a takılmıştı. Süreyya Kenan'ın ziyaretinden kimseye bahsetmemişti. Babası şaşkınlığını gizleyemeyip,

"Kenan seni görmeye mi geldi? Ne zaman, nasıl? Seni üzmedi ya kızım, neden bize söylemedin?"

"Baba, sorun yok sadece kısa bir görüşmeydi. Beni üzecek bir şey de yapmadı. Ayrıca sürpriz yapmak bu ailenin genlerinde var sanırım! Dedi, İmalı bir şekilde..."

Münevver Hanım araya girdi, "sanırım yapmanız gerekeni yaptınız Keriman Hanım, sizin de evlatlarınız var, iyi olan evlatlarınız! O yüzden beni anladığınızı umuyorum." Dedi, biraz da olsa laf dokundurarak. Keriman'ın üzüntüsü samimiydi.

"Sizi anlıyorum, buraya kapıdan geri çevrilme ihtimalini göze alarak gelmiştim. Haklısınız sizi daha fazla rahatsız etmeye hakkım yok. Teşekkür ederim... Umarım bir gün bizi affedersiniz.." Diyerek, aracına binip uzaklaştı. Hikmet Bey, kapıdaki güvenliklere eşyaların içeriye taşınması talimatını vererek Münevver Hanım'ın koluna girdi. "Kızımız olgunluk gösterdi hanım hadi içeriye girelim." Dedi ve hep beraber kahvaltı yaptılar.

Münevver: "Esma aradı, bu akşam için yemeğe gelmek istiyorlar. Ne dersiniz?"

Hikmet: "Olur, tabii gelsinler onları da ihmal ettik. Tabii kızım senin bir planın yoksa?" Dedi. Kahvaltıdan sonra bahçede kahvelerini içiyorlardı.

Süreyya: "Olur tabii, bir planım yok. Kızlardan fazla uzak kaldığını da itiraf ederek, muhtemelen Esma' nın görüşme taleplerini geri çevirdiğim için."

Münevver: "Öyle söyleme kızım, onlar senin kardeşlerin sayılır seni merak ediyorlar tabii."

Süreyya: "Biliyorum anne, üzgünüm böyle olmasını ben de istemiyorum elbette ama canım hiçbir şey yapmak istemiyor."

Hikmet: "Sorun değil kızım, nasıl istiyorsan öyle davran ama bil ki biz yanındayız!"

Süreyya: "Biliyorum baba, bilmez miyim? Sizi çok seviyorum. Toparlanacağım, merak etmeyin zaman lazım sadece biraz daha zaman."

Münevver: "Evet kızım, zamanla daha iyi olacaksın... Biz de seni çok seviyoruz. Eh madem ben akşam için hazırlık yapayım, benim keyif buraya kadarmış!" Dedi, gülümseyerek ayaklandı masadan ardında da gülümseyen yüzler bırakarak...

Hikmet: "Kolyeni tekrar takmana sevindim..."

Süreyya bir anda elini boğazına götürdü, dün yaşadıklarının anısı ile gülümsedi. Samimi, sıcak bir yoğunluk sardı vücudunu kolyeye dokunmasıyla, sanki her yer sarı sümbüllerle bezenmişti güneş gibi.. Babasının fark ettiğini bilmiyordu. Şaşırdı ama çok da belli etmedi.

Süreyya: "Hiç çıkmamalıydı!" Dedi sadece... Babası da daha fazla üstelemedi, ruh halindeki değişimi fark etmesine rağmen üstüne gitmedi gülümsüyordu.

"Eh ben de artık çıkayım. Vakfa gideceğim oradan da şirkete, bir isteğin var mı canım kızım?"

"Yok, baba teşekkürler."

"Peki, madem akşama görüşürüz." Diyerek kızına sarılıp öptü.

Süreyya, babasının ardından boynunda ki kolyeden elini çekmeden baktı bir süre artık dedi içinden bu kolyede üç kişinin eli var...

Bugün tamamen tembellik yapacaktı güneş öyle güzel parıldıyordu ki onu bırakıp içeriye gitmeye niyeti yoktu... Sadece en sevdiği kitaplardan birini almak için odasına çıktı. Tüm gün kitap okuyabilirdi, uzun süredir yapmadığı bir şeydi bu.

Altı çizili cümlelerle dolu bir kitap daha dedi içinden... Nazan Bekiroğlu'nu anlamak, hiç kolay olmuyordu. Her zaman sizi O'nun kitaplarına götürecek talihli yol zor ve meşakkatliydi. Kendisinin de dediği gibi "Ben anladığım kadar varım, ne yazsam eksik ve yarım". Tazelediği kahvesinden bir yudum daha aldı.

Nazan Bekiroğlu Yerli Yersiz Cümleler

"Bir şeyin içinde ya tam varım ya yokum. Kıyısında kalamıyorum. Her şey kalbine hızla çarpan ama aynı hızla da geri çekilen. O benim işte." Kısmını okurken "yalnız değilsin Nazan Hanım" Dedi içinden... Sen de biliyorsun yalnız olmadığını devamında yine altını çizdiği bir cümleye denk geldi.

"Gözlerinin üzerine bir perde çeksen, saçının her teli ayrı ayrı söyleyecek. Kalbini kilitlesen ayakların konuşacak, kalbin dile gelecek. Seni kendinden sen bile kurtaramayacaksın." Uzunca bir süre durdu bu cümlenin anlamında, ne demek istiyordu, neden bunu sanki ilk defa okuyormuş gibi hissediyordu. Anlam vermekte zorlandı. Neden daha önce değilde şimdi yüreğinin kanat çıpmasına sebep oluyordu bu kısacık cümle.

Aklına gelen ismi kovalamak isterecesine başını salladı sağa sola salladı, ya gözünün önünde beliren o gözler, onları nasıl uzaklaştıracaktı. Ya o gamze! Ah o gamze, her şeyin sebebi olacaktı. Böyle bir şey mümkün müydü gerçekten? Peki ya özgürlüğüne kavuşmak istercesine, delice atan kalbimin bu telaşı nedendi şimdi, neden delicesine çalıyordu kalbimin kilit vurulmuş kapısı? Sonuna kadar açılmayı hak ediyor muydu?

Hak etmediğin ne Süreyya! Saçmalama kendine gel! Bir şey yok! Nazanın etkisi bu. Delirme Süreyya, yapma bunu yine kendi kendine boşuna böyle şeyler düşünme! Adamın umurunda değil, o görevini yaptı sadece senle bir ilgisi yok, kim olsa aynı davranacaktı! Başka bir şey değil diyerek okumaya devam etti.

Münevver Hanım, şahane bir masa hazırlamıştı yine, ee ne de olsa pek sevgili evlatlarım gelecek demişti. Esma, Güniz' e de haber vermişti. Münevver Hanım da davet etmişti Rasim Bey'i ve Ayşe Hanım'ı. Hep beraber güzel bir yemek yediler. Keyifliydi herkes, hala bir nebze olsa da burukluk söz konusuydu. Kızlar, Süreyya'yı da alıp odasında ki terasa geçtiler ellerinde çaylarıyla.

Güniz: "Çok lezzetli bir yemekle taçlanan güzel bir akşamdı. Uzun zaman olmuştu özlemişim Münevver teyzemin yemeklerini."

Süreyya:"Afiyet olsun, belliydi özlediğin öyle bir yeme şeklin vardı ki!" Dedi, gülümseyerek.

Güniz: "Bak şimdi ya, içerlerim ama sözlerine sonra gönlümü almaya uğraşıp durursun!"

Esma: "İçerlenecek bir şey yok, hiç edebiyat yapıp olayı dramatikleştirme. Süreyya haklı kızım iş yerinde aç mı bıraktılar bugün seni?" Dedi o da sırıtıyordu.

Güniz: "Ay bana iş deme! Bugün yine çileden çıktım. Bu gidişle erkenden emekli olacağım." Dediğinde yine güldüler.

Süreyya: "Sen iflah olmazsın Güniz."

Esma: "Aynen katılıyorum. Aybarstan ne haber?"

Süreyya: "Aaaa doğru ya! Ben unuttum onu ne durumdasınız?"

Güüniz: "Açma şu konuyu, demedimm mi ben sana Esma? Sinirim zıplıyor! Bir durum yok!"

Esma: "Acaba, o sinirinin zıplamadan durduğu bir gün var mı? Vallahi acıyorum çocuğa, çekeceği var senin elinden haberi yok! Süreyya vazmı geçirsek ne yapsak? Hım." dedi gülerek.

Süreyya: "Düşünelim evet! Ama insan çekeceği çileye aşık olurmuş. Bir yerde duymuştum bu sözü ama nerede." Dedi gülerek. Ardından da aşk kelimesine takıldı kaldı. Tekrar gülümsedi, kolyesine dokunduğunun farkında bille değildi o an! Ama kzılar fark etmişti ondaki bu ani sakinliği... Anında bakıştılar... Kolyeyi fark ettiler önce, sonra da tatlı tatlı gülümseyen Süreyya'yı!

Esma: "Kolyeni bulmuşsun?" Dedi, heyecanla "nasıl buldun neredeymiş?" Esma'nın heyecanlı sesi, kendine getirdiği Süreyya'yı daldığı hülyalı halinden çıktı.

Güniz: "Aa evet nasıl daha önce fark etmedik? Neredeymiş hakikaten?"

Esma: "Süreyya? Hey bizi duymuyor musun sen? Söylesene çatladık burada!"

Süreyya: "Gökbey' deymiş!" Dedi, ismini fısıldarken sesi de yumuşamıştı. Kızlar anlamsızca birbirlerine baktılar. Kafaları karışmıştı.

Güniz: "Gökbey kim ya!" Dedi, biraz yüksek sesle.

Süreyya: "şşş bağırmasana ya! Duyacaklar"

Esma: "Gökbey kimdi ki? Ne alaka kolye?"

Süreyya, derin bir nefes aldı anlatmaya başlamadan önce, sonrada Gökbey'in ona söylediklerini anlattı kısaca kızlara.

Kızlar sessizce dinlemişlerdi.

Esma: "Biliyordum, onu bir yerden tanıdığıma emindim! Demek oymuş inanamıyorum. Neler olmuş hiç farkında değildik!"

Süreyya: "Sen genel olarak, o gece hiçbir şeyin farkında değildin ki canım benim, zaten hayret nasıl hatırladın o kafayla!"

Esma: "Hatırladım işte! Kusura bakmayın da! Oha yani ama şey bu oha Alpere dedi sinirli bir şekilde! Hayvan herif!"

Güniz: "İyi olmuş! Hak ettiği yeri bulmuş sonunda! İyi de bir dakika sen neden, nasıl gittin ki oraya tekrar?"

Esma: "Hakkikaten ya, o kısmı anladın sanırım Süreyya bunun bir nedeni var mı?" Dedi, imalı imalı.

Güniz: "Aynen bir şey saklıyorsun anlat çauk ne oldu?"

Süreyya kaçamak bakışlar attı ikisine de! Anlatacaktı her şeyi! Kenan'ı, Cannsu'yu görmesini, sonrasını neydi ki sonrası... Offfff dedi sesli bir şekilde!

Esma: "Bak iyi hissetmiyorsan anlatmak zorunda değilsin canım." Dedi, fazla üzerine gittiklerini düşündü bir an Süreyya'nın oflamasını bu şekilde yorumluyordu. Kendince ama Süreyya içine sığmayan şimdi bile adı geçince heyecanlanan kalbine oflamıştı.

Güniz: "Evet canım, ksuura bakma biz öyle birden atladık tabii ama sen bilirsin yani" Diye konuşurken Süreyya araya girdi.

Süreyya: "Sizinle ilgisi yok kızlar. Haklısınz anlatmam gereken seyler var, bazıları anladığım bazılarına ise akıl sır erdiremediğim şeyler yaşıyorum."

Esma: "Bu gizemli cümlenin nereye varacağını cidden merak ediyorum."

Güniz: "Ben etmeli miyiz diye düşünüyorum!" Dediğinde, Süreyya güldü, o gülünce kızlar da güldü. "Hayır, olsun inşallah! Gülüyor kız Esma bu!"

Esma: "Görüyorum! Vallahi de gülüyor anlat hemen çabuk nenler oluyor?"

Sonra anlattı, Gökbey'e gelene kadar olanları anlattı. Gökbey'e gelince durdu. "Ben, neler oluyor bilmiyorum. Kendime bir açıklayabilsem, size de anlatacağım ama bilmiyorum.

Tuhaf şeyler hissediyorum, bilmediğim daha önce hissetmediğim duygulara kapıldım. Tanımlayamıyorum, adını koyamıyorum ama içm içime sığmıyor, kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyor, heeycanım azalmıyor, durup dururken gülümsüyorum. Kitap okuken, aklıma geliyor okuduğum cümelerin içinden çıkıp bana o derin gamzesiye arsız arsız gülümsüyor. Sanki benimle dalga geçer gibi, sürekli beynimde söyledikleri tekrar ediyor!

Bana ne oluyor kızlar delirmek üzereyim! Neden şimdi oluyor! Sizce böyle şeyler mümkün mü? Cidden korkuyorum kendi hissettiklerimden, çözemediklerimden, onun gözlerinden, sesinden, gamzesinden bana bakışından korkuyorum! Onun tarafından ele geçirilmiş gibi hissediyorum.

Yüreğimi ellerinde öylece tutuyor sanki paramparça olmak üzereymişim, her an beni darmadağın edecekmiş gibi bir his! Dipsiz bir boşlukmuş gibi, ama boşluğa baktığımda sadece gülümsüyorum! Hem de öylesine bir harman ki, o boşluğa atlasam tüm renkleriyle beni sarıp sarmalayacakmış gibi...

Bir yanım karanlık o atlama diyor, diğer yanım artık vaktidir düşünmeden yaşa! Offfffff bana ne haltlar oluyor! Bir de özlemeye başladım!" Dedi üzgün üzgün, "onu görmek istiyorum. Seans gibi sanki psikoloğumdan çıkıp ona gitmek sitiyorum."

Esma: "Masal gibiydi..." Dedi durgun ve usulca... "Sen aşık olmuşsun Süreyya! Sonunda çok şükür Allah'ım. Gerçekten aşık oldun!"

Güniz: İnanamıyorum gerçekten tüm bu olan kötü şeylerin üzerine, senin aşık olman! Muhteşem bir şey! Deli misin sen neden korkuyorsun? Aşıksın! Dedi, ikisi de ciddi manada Süreyya' dan her şeyi duymayı bekliyordu ama aşık olduğunu anlatmasını beklemiyorlardı. Çocuklar gibi sevindiler, bir anda ayaklandılar Süreyya' ya sarıldılar. Süreyya ise hala sersem gibiydi bir nevi kendine de itiraflarda bulunmuştu çünkü!"

Güniz: "Kendine gel Süreyya, dünyadaki en güzel histen bahsediyoruz ve sen şu an ona sahipsin! Bunda üzülecek ne var ki? Hem şu an olması, senin için çok hayırlı bence öyle değil mi Esma? Bir şey söylesene sen de!"

Esma: "Evet, kesinlikle öyle de ben hala anlattıklarının etkisindeyim. Gamzesi mi var dedin, senin gibi yani! Ay şuracıkta bayılacağım şimdi. Çok heyecanlı! Ya o, o peki o da öyle hissediyor mu?"

Süreyya: "Ay ben nerden bileyim Esma bunu simdi! Nasıl anlayacağım?"

Esma: "Nasıl bilemezsin kızım, adam senin için Alper'i yakalamış hem de senin burnunun dibinden almış, sonra da hapse tıkmış. Daha ne yapsın da belli etsin ki!"

Güniz: "Bu defa Esma haklı olabilir."

Esma: "Haklı olabilir mi? Haklıyım tabii ki!"

Süreyya: "Abartmayın, adam işini yapmış sadece!"

Esma: "Pardon da onun işi öteki hayvan herifi yakalamakmış! Kusura bakma ama dedi imalı bir şekilde ben Alper olayında iş miş görmüyorum canım, o kalın kafan bi anlasın artık!"

Güniz: "Bencede aynen katılıyorum."

Süreyya: "İyi de kimdir nedir bilmiyorum."

Güniz: "Adını söyle bakim sen, hemen buluruz şimdi?"

Süreyya: "Gökbey dedim ya!"

Güniz: "Canım arkadaşım benim, tam adı ne adamın?" Dedi dişlerinin arasından konuşuyordu."

Süreyya: "Bilmiyorum ki..."

Esma: "Ne demek bilmiyorum! Olmaz bilmemiz lazım, ay şey yani öğrenmemiz lazım!"

Güniz: "Anlaşıldı, hafiyelik yapmak yine bize düştü!"

Esma: "Bi baksana, sadece Gökbey yaz bakalım ne çıkacak!"

Güniz hemen telefonu alıp, adını yazdı. "Hiçbir şey yok tabii ki ne bekliyorduk ki dedi!"

Esma: "Düşünelim, bir şeyler illa ki buluruz."

Süreyya: "Bulsak ne olacak ki ne yapacağım? Adama gidip, ben sana aşık oldum mu diyeceğim!"

Esma: "Ay ne romantik! Gerekirse dersin ne olmuş!" Diye de terslendi, aynı anda hem yumuşak hem sert olan tepkileriyle konuştu.

Süreyya, Güniz' e dönerek yardım istercesine baktı.

Güniz: "Hiç bakma öyle, durum neyi gerektirirse onu yaparız. En azından adam sağlam, hakkını yemeyelim fena halde yakışıklı da. Polis miydi neydi?"

Süreyya: "Öyle galiba..."

Esma: "Bence onlar özel bir şey, hani polislerin içinde oluyor ya yani kıyafetleri falan öyle değildi, hem bizi karakola da götürmediler. Ne bileyim, bir tuhaflık yok muydu sizce de?"

Güniz: "Doğru diyorsun vardı.."

Esma: "Ama gerçekten çok romantik ya yerim ben seni. Kolyeni bulup saklamış, sana geri vermiş ya kıyamam."

Süreyya: "Esma, şunu söylemeyi keser misin? Lütfen yeterince utanıyorum."

Esma: "Utanacak ne var? Baya baya mutluluktan havalara uçman lazım senin. Gerçekten aşık olmanı, bu duyguyu yaşamanı o kadar çok istiyordum ki..."

Süreyya: "Öyle mi gerçekten aşk mı bu?"

Güniz: "Başka ne olacak? Şapşal yahu! Bunu sorman bile aşık olduğunun kanıtı. Bi idrak et artık istersen... Şaşırmadım desem, yalan olur ama mutlu bir şaşırma oldu benim için."

Esma: "Mutlu şaşırma mı? O nasıl bir tabir Güniz Allah aşkına! Neyse bence de öyle işte, o dediğinden dedi gülerek. Sizin daha fazla karşılaşmanız, birbirinizi görmeniz lazım ki aşkınız tutuşsun, alev alsın!" dedi neşeyle...

Süreyya: "İyi de nasıl? İsmini bile bilmiyoruz! Aşkım, gerçekleşemeden hayal olacak galiba" dedi, mahzun bir tonda...

Güniz: "Bir çaresine bakacağız, sen merak etme canım benim. Taşın altına da saklansa buluruz. Bu arada bugün Ceren' le konuştuk. Seni çok merak ediyor, onu bir arasan? Hem çok özlemiş."

Süreya: "Haklısın, ben de çok özledim bizi!"

Esma: "Sen sıkma canını, önce ben arar her şeyi anlatırım. O da öldü meraktan tabii."

Süreyya: "Teşekkür ederim kızlar."

"Ben, üzerime şal alıp geliyorum hemen." Diyerek, Süreyya terastan odasına geçtiğinde, kızlar kendi aralarında sessizce konuşmaya devam ettiler.

"Yani bu normal mi sence?"

"Nesi anormal olabilir ki Güniz?"

"Bilemedim, yani Yavuz' la yaşadıkları henüz çok yeni. Başına gelenlerin hemen ardından bunu yaşıyor olması, bilmiyorum işte aklımda deli sorular!"

"Saçmalama Güniz, tam tersi Yavuz' un ardından şuan bunu hissedebildiği için ayrıca mutlu olmalıyız. Garip olan onunla olan ilişkisiydi. Süreyya onunla aşk yaşamadı! O yüzden de şuan her şey çok normal ve olması gerektiği gibi. Bakış açını değiştirmelisin, yanlış yerden bakıyorsun."

"Haklı olabilirsin ama biz yine temkinli olalım."

Biz böyleydik işte, her zaman birbirimizi kollardık, kollamaya da devam edeceğiz!

"Sen de düşündüğün şeyde haklısın."

"Bu sefer doğru kişiyi bulduğuna inanıyorum" dedi, neşeli neşeli...

Süreyya, o gece yine derin düşüncelere dalmıştı. Aşk kelimesi geçti içinden. Bir damacana su içsem de söndürmeyecek içimdeki bu yangını!

Tanımadığım bu hisler de nereden çıktı şimdi? Daha önce hiç yaşamadım nasıl anlatılır ki, sanki içime sığmayan büyük çok büyük bir enerji var etrafımda, aklımda, kalbimde... Kalbim patlamak üzere... Yanardağın içine atılmışım da yanmaya can atıyormuşum gibi... Kim yanardağın içine atılmayı ister ki... Hangi deli!

Onu gördüğümde resmen çarpıldım. Bu normal mi? Bu duygular normal olamaz. Sen yaşadın mı daha önce? Ne olur, biliyorsan bana da anlat. Bu bilinmezlik, erişememezlik beni tüketiyor. Onu görmek istiyorum, sürekli her an yanında olmak istiyorum. Tanımadığım birini özlüyorum ama sanki hep tanıyormuşum hissi var kalbimin içinde, o sıcaklık hissi o samimiyet, bir an da belirip var oldu içimde. Ama sanki hep oradaymış gibi hissettirerek.

Bunun açıklaması ne olabilir? Bu nasıl bir çekim! Kendimi ona doğru çekilirken buluyorum. Sanki okyanusta yaşanan tsunami sonrası çekilen sular gibi, ansızın elektrik çarpması, meteor düşmesi gibi... Ay tutulması gibi tutuldum ona ben!

Gözlerindeki buzul maviliğinin, keskin soğuk bakışlarının içine saklanmış olan, o sıcacık dumanı, üzerinde tüten kahveye vuruldum. Gülümsediğinde ise kalbimin bir anlığına atmadığına şahitlik edebilirim. Yanağındaki o çukurda kendimi kaybettim. Orada sonsuza dek saklanıp, bekleyebilirdim.

Tamamen ona teslim olmuştum. Bana istediğini yapabilirdi. Kalbimi gözlerindeki o sıcak noktaya, ruhumu ise çoktan gamzesine teslim etmiştim.

Kendim bile farkına varmadan, adına ne denirse, bilinen en iyi adıyla körkütük aşık olmuştum. Öl dese ölürdüm hiç düşünmeden. Bu içime sığmayan duygular tüm benliğimi aynı anda tarumar etmeye karar vermişlerdi. Hadsizce benden izin almadan, onayımı beklemeden nefesimi her an kese kese içimi kalbimi ruhumu yeniden oluşturulması beklenen bir yapboz için dağıtıyorlardı darma duman ediyorlardı...

İki gün sonra...

"Hoş geldin Süreyya, nasılsın?"

"Hoş buldum. Teşekkür ederim daha iyi hissediyorum."

"Evet, farklısın sebebinden bahsetmek ister misin?"

"Bilmem ki yani özel bir sebebi olup olmadığından emin değilim."

"Emin olmadığın şey, iyi hissetmen mi yoksa sebebi mi?"

Gülümsedi Süreyya, karşılığında doktor da.

"İyi bir okuyucusun doktor," cevabını beklemeden.

Her ikisi de "sanırım" dedi.

"Bazen emin olmadığımız şeyler de iyi hissettirir. Çok sorgulamak her zaman olumlu sonuçlar doğurmaz. Sen hayatı çok sorgular mısın? Yaşadıklarını? Hissettiklerini?

"Hayat, bazen hiç hakkı geçmeyen birinin, hakkımı helal etmem demesi gibi gelir bana."

"Hımmm... Üzerinde makale yazdırtacak bir cümle. Derin bir düşünce yapısına sahipsin Süreyya. Hem derin, hem de farklı! Hayata bakış açın beni meraka sürüklüyor."

"Sonucunda bakış açınızın hiçbir işe yaramadığı yüzünüze çarpıldığında, pek öyle hissetmiyorsunuz..."

"Peki, bu o kadar önemli mi sence?"

"Belli bir yerden sonra her şey önemini yitiriyor. Tabii karşınızdaki kişiye ve yaşadığınız ana göre değişkenlik de gösterebiliyor. Yitirdiğiniz önem de aslında anlamını kaybetmiş oluyor. İşte o zaman sorgulamaktan da vazgeçiyorsunuz."

"Biliyor musun Süreyya, sen ne kadar farkındasın emin değilim ama kendini ifade etme şeklin inanılmaz."

"Teşekkür mü etmeliyim?"

Cevap olarak sadece gülümsedi doktor...

"Pekâlâ, şimdi farklı bir şeyden bahsedelim mi?"

"Ne mesela?"

"Bu süreçte panik atak geçirdin mi?"

"Hayır, geçirmedim."

"Peki, şimdi başka bir yola girelim seninle. Panik atağın da geçmişi vardır. Bu pek üstünde durulan bir durum değildir belki çoğu zaman, farklı bir durumda da kendini gösterebilir. Yani geçmiş bu yüzden önemlidir. Çocukken ve büyürken yaşadıklarımız stres veya anksiyeteye zemin hazırlayabilir. Bana geçmişe dair bilmem gereken şeyler söyleyebilir misin?"

"Geçmişe gitmeyi hiç istemiyorum. Mecbur muyuz?"

"Hımm bunu söylemen bile başlı başına bir sorun Süreyya. Tabii ki mecbur değiliz ama aşama kaydetmemiz için de gerekli ama istemiyorsan başka yollar ve yöntemler de deneyebiliriz."

"Pekâlâ, sizi yormak istemem sizinle birlikte kendimi de! Gidilmesi gereken yoldan gidelim yeni bir icata gerek yok sanırım." Dediğinde, doktor bu defa cidden sesli gülmüştü.

"Enteresan bir karakterin var Süreyya, eğlencelisin bu çok hoş duruyor üzerinde... Böyle olmaktan çekinme."

"Tavsiyeniz için teşekkür ederim doktor. Çocukken çok sevdiğim çok yakın olduğum bir arkadaşımı kaybettim. Adı Hilal'di. Yetimhanede yaşıyordu, hastalığı geç fark edilmişti. İlk büyük yıkımımdı benim."

"Anlıyorum, kayıplar ne şekilde olursa olsun asla iyileşmeyen bir yara olarak kalır. Ama herkesin kaybı vardır. Bana herkesin yaşamadığı bir şeyden söz et! Acını ve kaybını hafife aldığımdan değil sakın beni ve söylediklerimi yanlış değerlendirme..."

"Sizi anlıyorum doktor, yanlış anlaşılacak bir şey henüz yapmadınız."

"Cesursun Süreyya, meydan okumayı da seviyorsun. Güzel... Şimdi seni dinliyorum? Bana anlatmadığın ne? Benimle kavga etme Süreyya, görünmez bir kavganın içindesin hissediyorum ama inan o kişi ne benim ne de kendinsin!"

"Alper... Üniversitedeyken sevgilimdi. Gerçek yüzünü görene kadar da öyleydik."

"Neydi gerçek yüzü?" Devam etmesi için bekledi.

"Tacizci bir sapık! Olması dışında daha kaç yüzü vardı kim bilir? Eylemini gerçekleştiremedi ama çok yaklaştı... Zaten önemli olan o eylemi sadece düşünmesi bile değil mi? Zihniyeti bozuk herif! Afedersin."

"Özür dilemene gerek yok, benim yanımda istediğini istediğin şekilde ifade edebilirsin kendini tutma lütfen!"

"Emin misiniz? Derken gülümsedi Süreyya içtendi gülümsemesi."

"Elbette, dedi doktor gülümseyerek. Pekâlâ, onu atlatabildin mi?"

"Şey, aslında çok yakın zamana kadar onunla ilgili hiçbir haberim yoktu. Hapiste olduğunu öğrendim. İçimi sızlatan tek şey ise onu en başında benim oraya tıkmamam olduğu. Başka hiçbir şey hissetmedim! Hak ettiği yerde en sonunda!"

"Yani sana şu an herhangi bir etkisinin olmadığını mı söylüyorsun?"

"Evet, sanırım söylediğim bu."

"Anlıyorum," diyerek defterine notlar aldı.

"Peki, sendeki etkisinin kaybolmasındaki sebebi söyleyebilir misin?"

Süreyya, bir süre sessiz kaldı, düşünüyordu... Gökbey'den bahsetmeli miydi? Çünkü sebebi Gökbey' di kendisi de yeni yeni fark ediyordu aslında. Konuşmaya karar verdi sonunda.

"Sebebi Gökbey. Onun sayesinde oldu her şey! Benim yapamadığı o benim için benim yerime gerçekleştirdi."

"Gökbey? Bu ismi ilk defa duyuyorum senden. Kim bu Gökbey?"

"Benim hayatımı kurtaran kişi Gökbey."

"Anlıyorum, hayatında önemli bir yere sahip belli ki... Daha önceden tanıdığın birisi mi, geçmişinden?"

"Hayır, aslında öyle değil ama öyleymiş gibi..."

"Biraz daha açıklar mısın Süreyya?"

"Gökbey, polis yani sanırım öyle, hakkında pek bir şey bilmiyorum sadece Yavuz' la ilgili operasyonun başındaki kişi olduğunu biliyorum. Benim Yavuz' un hayatına girmemle birlikte beni de araştırmalarına sebep olmuşum bilmeden, Alper olayını da böyle öğrenmişler ve müdahale etme gereği duymuşlar bildiklerim bu kadar aslında dediğim gibi fazla bir şey bilmiyorum."

"Peki, geçmişinle ilgili kısma gelelim tekrar, Gökbey dediğin kişi geçmişinde nasıl bir yere sahip olabilir?"

"Ben tam olarak öyle bir şey söylemedim. Sadece onu daha öncesinden çok öncesinden tanıyormuşum gibi hissettirdiğini söylemek istedim."

"Birbirinizi tanıyor olabileceğinizden bahsediyorsun, bu fikre nasıl kapıldın?"

"Sebebini bilmiyorum, sadece his... Bir defasında bir anı belirdi kafamda, nereden geldiğini anlayamadığım bir anı ya da başka bir şeydi hatırladığım bilmiyorum."

"Neydi o hatırladığın Süreyya?"

"Bir çocuk vardı yanımda, benimde çocuk olduğum zamanımdan, gözlerine baktığım sonra da parmağımı çok ilgimi çeken o gözlere uzattığım bir anıydı sadece dediğim gibi tam olarak ne olduğunu bilmiyorum."

"Anlıyorum, bir defa mı oldu bu, başka anıların da çıktı mı ortaya?" diye sorduğunda Süreyya' nın ona bakmadığını pencereden dışarıya bir noktaya odaklandığını fark etti. Sanırım başka bir şey daha hatırlıyor şuan diye geçirdi içinden çünkü hala dalgın dalgın o noktaya kilitlenmiş bir halde bakıyordu. Doktor bir süre müdahale etmeden bekledi. Süreyya ise kendine geldiğinde biraz şaşkın, biraz sersemlemiş bir haldeydi...

"Yine oldu değil mi?" dedi, doktor hafifçe tebessüm ederek.

Gözleri kocacman açılmıştı Süreyya' nın az önce ne oldu öyle dedi içinden bir yandan da doktorun tebessümüne takıldı gözleri...

Nasıl bildiniz? Evet, yine bir şeyler hatırladım! En olmadık zamanlarda oluyor!"

"Ne gördün Süreyya?"

"Yetimhaneydim, hava açık güneşliydi. Bütün çocuklar bahçede oynarken gölgede duran o çocuğu gördüm aynı çocuktu, aynı gözler ama güneşe bakamıyordu. Eliyle gözlerine perde yapıyordu uzaktan onu izlediğimi gördüm. Kimdi o?"

"Çocukken, yaşadığın travmadan bahsetmiştin bu acı hafızanı tetiklemiş olabilir nasıl geçmişte de tetiklediyse. Şu an yaşadığın şey büyük ihtimalle bu Süreyya."

"Nasıl yani? Ne demek istiyorsun?"

"Dediğim şey şu Süreyya, gegçmişte yaşadığın acı yüzünden her şeyi hatırlamıyorsun, çocukluğuna dair unuttuğun şeyler var. Şimdi ise yeni yaşadığın acı yüzünden geçmişindeki unuttukların gün yüzüne çıkmak istiyor. Anılarından korkma bırak sana gelsinler, seni bulmalarına boşluklarını doldurmalarına izin vermelisin."

"Ben biraz yoruldum, bugünlük kısa kessek olur mu?"

"Tabii, sen nasıl istersen kesebiliriz."

"Teşekkür ederim doktor..."

"Rica ederim... Görüşmek üzere Süreyya."

"İyi günler doktor."

Her duâ nasibine, Her nasip vaktine esirdir.

Ne diyordu sisli sokağın kara duvar yazısı; "iki insan kavuşacaksa, mutlaka Çarpışacaktır..

Gökbey

Süreyya, zaman zaman aklına düşüyordu. İster istemez onu merak ediyordu... Tuhaf davranmıştı o son görüşmede ama onun içinn tuhaflık normaldi dedi, içinden acaba ne yapıyor, nasıl, daha iyi mi? Kolyesini geri almak, Alper'in hapiste olduğunu bilmek, onu rahatlatmış mıydı gibi birçok soru vardı aklında cevapsız...

Meslek hastalığı dedi, kendi kendine evet o yüzden merak ediyordu onu! Nihai sonucu hep bilmek isterdi ne de olsa. Ama aklında kalan uzun zaman önce, gerçekleştirmek istediği bir şey daha vardı. Yine merkezdeydi elinde o fotoğraf, aklında tuhaf bölük pörçük anılarıyla öylece baktı bir süre... Daha fazla ertelemeyecek, beklemeyecekti harekete geçmeliydi...

Öğleden sonra sıradan sakin bir gündü. Hazırlanndı ve çıktı. İstikamet belliydi... Geç bile kaldığını düşünüyordu, içini kemiren bilinmezliklerden de şüphelerden de bunalmıştı. Hayatta, her şey birbiri ile bağlantılıydı ona göre ve hiçbir şey tesadüf değildi. İlahi kadere inanırdı. Sonuç ne olursa olsun, şerde hayırda hep hayra çıkmıyor muydu?

Süreyya

O gün atölyesine gitmişti. Saate baktığında, öğleden sonraydı. Babası vakıftaydı bugün birden onu görmek istedi. Hem uzun zamandır gitmemişti vakfa bir sürü iş birikmişti. Takip etmesi gereken vakıf gecesi düzenlenecekti yine yakın zamanda..

Eskiye gitti, çok taze olan anılara daldı içini kaplayan huzursuzluktan rahatsız oldu, bir süre daha atölyede oyalandıktan sonra vakfa gitmeye karar verdi. Gittiğinde, babası da dahil herkes şaşırmıştı onu grünce ama gel gelelim tepkilerinin çoğunu gizliyorlardı keşke gizlemeseler diye, geçirdi içinden Süreyya... Hiç hoşlanmazdı bu tarz durumlardan. İyi niyetten olduğunu bilse de her zaman dürüstlükten yanaydı. İster duygu, ister kelimeler olsun değişmezdi onun için....

Vakıftakilerle sohbet etti. Babasıyla yemek yedi. Keyifliydi özlemişti... Gidince fark etti özlediğini... İşlere daldı zamanın nasıl geçtiğini anlamadı. Saatlerce çalışmak iyi gelmişti. Vakıf çalışanları çoktan gitmişti. Babasının eve gelmesi için çok ısrar etmesine rağmen Süreyya, iyi hissettiğini çalışmak istediğini söyleyerek vakıfta kalmıştı. Geç saatlere kadar kaldı. Saatin epey ilerlediğini fark ettiğinde yorgunluğunu da hissetti. Hazırlanıp çıktı.

Gökbey

Saaat epey geç olmuştu. Onun gelişinin hemen ardından Süreyya'nın da gelmesi onu şaşırtmıştı. Aynı zamanda memnun da olmuştu. İçinden, demekki normal hayatına yavaş yavaş dönüyor dedi. Onu içeri girerken de görmüştü. Huzursuzluğunu hissetmesine takılmıştı. O da huzursuzdu. İşi, gizli görevdi buna rağmen kendisi için ilk defa gizli göreve çıkmıştı.

Aynı güne iki huzursuzluk fazlaydı. Tesadüf? Asla olamazdı... Bekledi, bekledi, bekledi... Süreyya oradan çıkana kadar bekledi. Onun çıktığını, görür görmez de harekete geçti. Beklemek yorucuydu... İçeriye girdiğinde, temiz ferah bir koku çarptı önce, Süreyya'nın rüzgârından kalan çiçeksi fresh kokuydu bu! Henüz yeni çıkmıştı çünkü tanıdık kokuyla doluydu giriş, oradan odaları incelemeye başladı.

O kadar sessizdi ki... Kendi kalp atışını, duyabiliyordu sadece ama kalbinin ritmini değiştirmesi de normal değildi... Her odayı gezdi, anormal bir şey bulamadı gerçi tam olarak ne aradığını da bilmiyordu ya neyse.. Dedi, beni buraya getiren, sebebi de karşıma çıkaracaktır dedi, içinden ve aramaya devam etti. Hikmet'in odasında aldı soluğu... Çok sade bir o kadar da şık ama naif bir şıklıla bezenmişti oda! Tertemiz ve düzenliydi.

Süreyya

Çok az uzaklaşmıştı ki telefonunu vakıfta unuttuğunu fark etti. Geri döndü söylenerek, aklın nerede Süreyya dedi? Kendi kendine cevapladı yine, nerede olabilir sanki bilmiyorsun! Aklı Gökbey'deydi... Arabayı park etmiş kapıya ilerliyordu.

Gökbey ise bulduklarının şokuyla elindeki fotoğraf karesine bakıyordu! Albümü eline alıp bırakmıştı sonra tekrar almış ve açtığında kendi çocukluğuyla karşılaşmayı beklemiyordu. Her şey olabilirdi ama tam da aradığı şeyin karşısında olmasına ne diyebilirdi ki... Gözleri doldu.. İçine, tarifi imkânsız bir hüzün çöktü. Ardından da hiç hatırlayamadığı, kendini derin dehlizlerde bulduğu zamanlardan birinin içinde buldu.

Hikmet'in derin sevgi dolu gülümsemesi geldi önce gözünün önüne, yıllardır arayıpda bulamadığı o görüntü karanlık dehlizlerden bir anda aydınlığa çıkmıştı. Gökbey, sanki uzun süre karanlıkta kalıpta bir anda aydınlığa kavuşan gözlerinin acsısıyla irkilde, kalbinin sızısı ise davsaydı... Kendini kontrol edemiyordu. Gözyaşlarını ise durdurmak mümkün değildi. Tanıyordu Hikmet'i çocukluğundan tanıyordu.

İnanamadı inkâr etti önce, ama işte elindeydi kanıtı beraber fotoğtafları vardı... Mahir'e takıldı gözü arkadaşlardı, çok net hatırlayamasa da bildi ta içinde hissetti o tanıdık hissi yine... Tüm bunlar gerçekti sonunda yıllardır aradığı, ruhunun kayıp parçasına ulaşmıştı. Ama bu kadar hüzün akla da kalbe de zarardı. İçi paramparçaydı...

O kadar uzun zamandır aradığı, onu yerle bir eden bu eksik parça yanıbaşındaydı. Hep etrafında dönmüştü. O gece Hikmet'le çarpıştıklarında hissettiği duyguyu hatırladı. Acaba o da hatrlamış mıydı? O yüzden mi öyle bakmıştı içini görüyormuş gibi... Hayat, dedi bazen zalim olabiliyor ama her dua nasibine her nasip vaktine esirdi. Esir olan Gökbey'di, özgürlüğüne kavuşan fotoğraftaki Gökbey'di...

Gözyaşlarını silmek istedi silemedi, ilk defa akmasına izin verdi. Ağlayan Gökbey'in kayıp çocukluğuydu aslında peki neden Gökbey buna engel olsundu... Ev dedi içinden, evdi burası hayır dedi ev beni götürdükleri yerdi.

Salonda uğuldayan sesler geldi kulağına, çınlamasıyla beraber elini kulağına kapattı orada değil yetimhaneydi çünü! O şu anki Gökbey değil, küçük Gökbey'di. Gözlerini anımsadı o gece lens takmıştı, o yüzden mi tanımamıştı onu Hikmet o yüzden mi araştırmıştı onu Mahir...

Her şey kafasında yerli yerine otruyordu. Şimdi anlıyordu Hikmet onu arıyordu.. Bunca zaman sonra, hala beni mi arıyordu? Derken, bir hıçkırık koptu dudaklarından usulca.. Peki, ya o son hatırladığı şey o anı neydi? Kimdi o küçük kız? Kimdi? Dediğinde odanın kapısı aniden açılmıştı.

Odada sadece masa lambası yanıyordu. Gökbey hızla çevirdi kafasını oydu Süreyya'ydı! O küçük kız Süreyya'ydı! Yanıtını almıştı. Her şey anlık gelişiyordu. O çiçek kokusu odayı doldurmuştu yine Süreyya, masaya doğru döndüğünde gördüğü kişiyi algılayamadı önce çıglık attı sonra Gökbey iki adımda yanında bitti ve eliyle ağzını kapattı! Çığlık olmazdı, lakin Süreyya'nın korkması da olmazdı.

Yanağındaki gözyaşlarını silmeye bile vakit bulamamştı. Yavaşça çekti elini Süreyya'nın ağzından, bedenini de kendine cekmişti o sırada farkında olmadan, belini sıkıca kavramıştı. Tek bir şey çıktı Süreyya'nın ağzından, Gökbey diye fısıldıyordu. Korkmuyordu...

 

Loading...
0%