Yeni Üyelik
40.
Bölüm

BÖLÜM 38(Çözülen Sırlar)

@nefelicalliope

Ertesi gün vakıf (Sırlar bir bir çözülmeye başladı)

Hikmet Bey önceki akşam Gökbey'le haberleşmiş. Bugün için görüşme ayarlamışlardı. Baş başa konuşmaları gereken şeyler vardı. Yalnız kalabilecekleri en iyi yerde vakıftı. Süreyya sabah evden çıkmadan, o gece vakıftan aldığı albümü babasına vermişti.

"Gel oğlum, hoş geldin. dedi, ona sarılarak "bir gecede özledim seni. Bunca yıl yokluğuna nasıl dayanmışım aklım almıyor. Dur sana şöyle alıcı gözle bir bakayım evladım."

"Hoş buldum." dedi, Gökbey' de ona açılan kollara çekinmeden kendini bırakarak.

"Gel şöyle keyifli bir sabah kahvesi içelim seninle. Konuşacak çok şey var."

"Evet, benim de soracağım, cevabını bir türlü bulamadığım her şeyim var." Dedi, hafifçe tebessüm ederek.

Hikmet içeriye girerken kahveleri ve kesinlikle rahatsız edilmemelerini söyledi. Gökbey'in bakışları masanın üzerinde duran albüme yöneldi. Süreyya' da olduğunu biliyordu. "Demek ki babasına vermiş. Acaba buradaki fotoğraf dışında geçmişime ait başka fotoğraflarda var mı?" dedi, içinden. O sırada kahveler geldi.

Hikmet Bey, "Süreyya, sabah buraya gelirken verdi." dedi, Gökbey' in nereye baktığını gördüğünde.

"Oradakilerden başka var mı? Benim sahip olduğum tek görsel oradakiler ama orada da 1 tane var. Dahası olsun isterdim."

"Var evladım, dahası var hatta anısıyla beraber var." dedi, Hikmet gülümseyerek.

Gözleri parıldayan Gökbey, "Nerede? Hemen görmek istiyorum." dedi, heyecanlanmıştı.

"Kasanın yerini biliyorsundur." dedi, sormuyor söylüyordu. Ama ondan kasanın yerini bilmediğini söylemesini beklemiyordu.

"Bilmiyorum, yani o gece daha fazla bakmaya fırsatım olmamıştı. Süreyya gelmeden hemen önce bu albümü bulmuştum."

"Bir göz gezdir bakalım. Ne kadar hünerlisin?" dedi, Hikmet imalı bir şekilde gülümseyerek. Eğitimden çok farklıydı, evladını sınayan babaya benziyordu.

Gökbey, havada kaptı imayı, hemen algılarını açtı. Aslında o gece dikkatini çeken bir şey olmuştu ama tam ona yönelecekken albümdeki fotoğrafı görünce donup kalmıştı. "Ayağa kalkmanızı rica edebilir miyim?" Dedi, yaklaşık 30 saniye etrafı inceledikten sonra masanın altında zemine gizlenmiş olan kasanın yerini açacak olan düzeneği çözmüştü. Kasa ise gömme duvarda gizlendiği yerden Gökbey'in düğmeye basması ile çıktı.

"Etkilendim!" dedi, Hikmet Bey, "kasayı açma işini de sana mı bıraksam." Dedi, sesli bir şekilde gülüyordu. Ardından da kasanın şifresini söyledi. "Hafızanda tutman gerekecek. Artık bilen 3. Kişisin" dedi. Gökbey ise şaşkındı. Bunu söylemesini beklemiyordu. Şaşkın olduğu tek şey o da değildi şifrede onun adı da geçiyordu. Duygulanmıştı, bugünlerde yıllardır hiç zorlanmadan sakladığı içinde tuttuğu duyguları artık saklanmak istemiyordu. Gözleri dolmuştu aynı şekilde Hikmet' inde gözleri dolu doluydu.

"Aç bakalım. Aradığın şey orada."

Gökbey kasayı açıp, içinde üzerinde ismi yazılı dosyayı çıkardı. Ona ait fotoğraflar vardı, nüfus kayıt belgesi örneğinin kopyası da vardı. Ayrıca ancak bir bebeğin giyebileceği bir çift mavi çorap. Kendini daha fazla tutamadı az önce dolan gözlerindeki yaşlar gözlerinden yanaklarına süzülüyordu. "Bunlar bana mı ait? derken.

"Evet, oğlum sana ait. Sadece bu kadar ama bana bir ömür seni hatırlatmaya özlem gidermeye yetmişti."

Gökbey elindeki dosya ile tekrar oturmuştu. Süreyya ile fotoğrafı vardı, Ahmet'le ve Mahir'le de... Hepsi çocuktu. Çocuktular, gülümsüyorlardı.

"Tek bir fotoğrafında gülümsedin. O da sadece Süreyya ile olan." dedi, Hikmet. "İnatçı bir çocuktun. Öyle her şeye gülmezdin. O gölgeli gözlerin gülsün diye neler yapardım koskoca adamı şebeğe çeviriyordun o zamanlar ama hatırlamıyorsun değil mi?" dedi, tebessüm ederek.

"Hayır, üzgünüm ama çok zorlamama rağmen sadece Süreyya' yı hatırladım. Gözüme parmağını yaklaştırdığı bir anısı belirdi sadece. "

"Olsun evlat, seni bulduk ya! Anıların da belki yavaş yavaş gelir. Sen benim mümkün olmadığını bildiğim halde inanmaktan vazgeçmediğim mucizemsin." Dedi.

"Size sormak istediklerim var. İzninizle sorabilir miyim?"

"Öncelikle bana siz dersen kırılırım. Bana amca diyebilirsin ya da asıl duymak istediğimi?" dedi, gözlerinin içine bakarak, "ikincisi benden izin istemene gerek olmadığını da bil evlat."

"Tamam, anladım Hikmet Baba!"

"Kulaklarım bunu da duydu ya, sana şükürler olsun Allah'ım!" Dedi, ellerini semaya kaldırarak. "Sor bakalım?"

"Beni nerede bulmuşlar? Yani tam olarak nereye bırakılmışım? Kaç yaşındaymışım? Bir tanık var mıydı o zamanlar? Herhangi bir ipucu?"

"Seni ben buldum Akif," dediğinde, Gökbey irkildi. Duyduklarının şok edici etkisi ile ne söyleyeceğini ilk defa bilmiyordu. Devam etti Hikmet,

"Buraya, vakfa bırakmışlardı. Vakıf o zamanlar yeni sayılırdı. Bir sabah erken gelmiştim. Ağlamanı duyduğumda şok oldum. O zamandan belliydi ama böyle güçlü bir insan olacağın. Gürdü sesin, ben buradayım der gibi ağlıyordun." Gökbey, duydukları karşısında duygudan duyguya ani geçişler içerisindeydi. Sanki onu bir duvardan başka bir duvara çarpan ve bunu devamlı yapan bir güç varmış gibiydi. Hikmeti dinlerken.

"Oğlum, iyi misin? İstersen daha sonra devam edelim? Yeterince sarsıldın. Söyleyeceklerimin seni üzmesinden korkarım."

"Ben iyiyim, Hikmet Baba. Sen anlatmaya devam et lütfen."

"Hemen seni olduğun yerden alıp, içeriye geçtim hava soğuktu. Ocak 7... Hiç unutmam o tarihi! Hatta o günü doğum tarihin yapmıştık. Zaten bir yaşında bile değildin. Hatta Münevver bu bebek anca 1 aylık demişti. Yanında tek bir şey yazan küçük bir not bulduk."

Gökbey' in ruh hali anında değişmişti. Yoksa gerçek ailesine giden o ipucu olabilir miydi? Yıllardır aradığı her şeyi ona Hikmet mi verecekti? Telaşla sordu. "Nerede o not? Görmek istiyorum. Ne yazıyordu?"

"Önündeki dosyada evladım. Ben çok araştırdım ama bir şey çıkmadı." Gökbey, o sırada seri hareketlerle notu arıyordu ve buldu! İntikam! Yazıyordu. Sadece intikam... "Bu da neydi şimdi? Ne demek intikam?" Aklına bir sürü şey geliyordu. Ama kafasını toparlayıp bir türlü netleştiremedi.

"Önce bizden biri intikam mı almaya çalışıyor diye düşündüm. Ama çok saçmaydı. O saçmalığın içini bir türlü durduramadım. Çünkü doldurabilseydim seni gerçek ailene kavuşturabilecektim."

"Başka bir şey var mı? Bunun dışında herhangi başka bir şey görüntü, tanık?"

"Maalesef oğlum. 1 yıl boyunca aileni bulmaya çalıştım. Hiç aralıksız devam ettim ama sonuç yoktu. Benimle bir bağlantısı da yoktu. Gerçi sen de araştırmışsındır? Bir şey bulamadın değil mi?"

"Yalnızca bir kere araştırdım. Hiçbir şey yoktu." dedi, hüzünle...

"İsmini ben koydum. Seni bildirmek zorundaydık evlat, sakın beni neden yetimhaneye verdiniz diye sitem etme kalbim dayanmaz çünkü... Mecburen yetimhaneye gönderildin. Ama benim istediğim yetimhaneye gönderildin. Bunun için de elimden geleni yaptım. O sebeple de hep gözümün önünde olacaktın ve seni evlat edinebilmek için de süreci daha iyi yönetebilecektim."

" Sen ortadan yok olduğunda ben de yıkıldım Akif, seni bulmak için her şeyi denedim. Senden en ufak bir iz bulamamak beni kahrediyordu ama asla vazgeçmedim. Onlardan erken davranıp seni alamadığım için hep kendimi suçladım. Gözümde hep, beraber büyüyeceğinizi canlandırmıştım. İkiniz çok sataşırdınız birbirinize Süreyya hep gözündeki lekeyi sorar, merak ederdi. Dokununca merakını gidereceğini sanıyordu. Onu oradan alalım baba derdi. Mavisi daha güzel derdi. Onu ikna etmek, ne kadar zordu şimdi tahmin edersin." Dedi, buruk bir tebessümle aynı buruk gülümseme Gökbey'in yüzünde de belirdi.

"Siz yine de herkese ve her şeye rağmen birbirinizi buldunuz oğlum. Bulmakla kalmayıp aşık oldunuz. Sen benim kızımı, canımın bir parçasını o aşağılık heriften kurtardın. Benim de canıma can kattın. Hakkını nasıl öderim bilmiyorum. Hatta ödeyebileceğimi düşünmüyorum."

"Bir hak varsa eğer, senin benim üzerimde olandır Hikmet Baba. Ödenecek bir hak yok, için rahat olsun. Sürayya'yı çok seviyorum. O artık benim de canımın parçası. Böyle olacağını asla tahmin edemezdik. Kimse edemezdi. Olaylar bu şekilde gelişmeseydi keşke o şerefsizle hiç tanışmamış olsaydı, canı hiç yanmamış olsaydı ama kaderde olana elimiz kolumuz bağlı değil mi? Süreyya ile evlenmek istiyorum. Ben ona aşık oldum. Öyle bir çarpıldım ki bunun altından hakkıyla kalkmak için ne gerekiyorsa yapacağım. Onun bir daha asla incinmemesi için ne gerekirse yaparım! Bana izin vermeni istiyorum. Biliyorum hiçbir şey olması gerektiği gibi değil. Ama bu benim elimde de değil."

"Sizi ayırmak benim haddime mi oğlum. Kader birleştirmiş sizin ellerinizi bir kere, ben ne yapabilirim? Ayrıca senin gibi biri ile beraber olduğu için ancak gurur duyarım ben ihya olurum. Hiçbir zaman da desteğimi esirgemem. Allah birleşen ellerinizi ve kalplerinizi korusun evladım." dedi, gülümseyerek.

Gökbey yerinden kalkıp Hikmet' in yanına giderek elinden öptü. Sonrada birbirlerine sarıldılar.

"Teşekkür ederim Hikmet Baba. Onu her zaman seveceğime ve koruyacağıma söz veriyorum. Canım pahasına bile olsa..."

"Söyleme oğlum böyle şeyler. Yüreğimi dağlama benim. Allah korusun! Daha çok güzel günler var önümüzde hayırlısı ile inşallah..."

"Kızıma evlenme teklifi mi ettin yoksa?" dedi, gülerek.

"Henüz değil." Dedi, gülerek ve biraz da mahcup hissederek. "Ama yakındır..."

"Eh, iki düğünü bir arada yapsak şöyle Trabzon'da hem de şanımıza yaraşır." dedi, keyfi yerindeydi Hikmet Bey'in. Keyifle güldüler.

"Peki, oğlum sen anlat bakalım?"

"Biliyorsun zaten, beni neden bulamadığını anladın. Bilgi veremeyeceğimi de biliyorsun. Arada bir ne kadar süre olacağını bilmediğiniz ortadan kaybolmalarım da olacak. O zamanlarda Süreyya sana emanet. Bilirim ona gözün gibi bakacaksın."

"Beni bir kere bulmaya çok yaklaşmışsın yıllar önce, ama engel olmuşlar belki bunu duymak yüreğine biraz da olsa su serper. Ayrıca Mahir'i de unutmamak lazım! Canavar gibi, o da az kalsın buluyormuş. Mahir çok yetenekli, onun gibi biriyle sırt sırta çalışmayı çok isterdim."

"Öyledir, o da canımın ayrı bir parçasıdır. İyi anlaşırdınız." Dedi gülümseyerek. Ardından da, "mesleğine saygım sonsuz evladım. Çok kutsal bir mesleğe sahipsin. Öyle her yiğidin harcı değildir vatana sahip çıkmak. Allah sizi belalardan korusun! Ayağınıza taş değdirmesin! Ne size ne askerimize ne de polisimize... Beni nasıl onurlandırdığını bilemezsin. Gurur duydum anladığım o ilk andan itibaren... Zor olacak elbet ama Süreyya' da buna alışacak güce sahip."

"Biliyorum Hikmet Baba o, o kadar güçlü ki bazen kendisi bile ne kadar güçlü olduğunun farkında değil." Dedi, gözlerinin içi gülerek söylemişti.

"Bilmen gerekeni, bilmen gerektiği kadarını daha doğrusu, göreve giderken sana söyleyeceğim. Ama fazlası olmayacak."

"Anlıyorum evladım. Peki, ne yapmayı düşünüyorsun?" dedi, elinden hiç bırakmadığı o notu gözüyle işaret ederek. "Peşine düşeceksin değil mi?"

Gökbey, nota baktı ve tekrar okudu "intikam" yazıyordu. "Sen olsan ne yapardın?"

"Kapkaranlık bir kuyuya da düşeceğimi bilsem, peşinden giderdim evladım. Seni çok iyi anlıyorum. O yüzden de sen ne yaparsan yap seni destekleyip yanında olacağımı bil. Bu bana yeter."

"Sen, benim peşimden bu şekilde geldin değil mi?" dediğinde, yine bir ağırlık çökmüştü üzerine... Hikmet' in gözlerinde ki ağırlığın aynısıydı hissettiği emindi.

"Aynen öyle evlat." dedi, çok net bir şekilde.

Herkesin kendine göre bir hesabı vardı hayatı yaşarken ama hep unuttukları asıl olan hesaptı bizim elimizde olmayan ve insanlar asla farkında olmasalar da o unuttukları hesabın içinde yaşıyorlardı.

"Hikmet Baba?" Dedi, birden Gökbey asla fotoğraf çekmez çektirmezdi. Ama Hikmet' le bu anı hatırlatacak bir görsele ihtiyaç duydu.

"Efendim oğlum."

"Bir fotoğrafımız olsun mu?"

"Tabii olsun, gel hemen çekelim." Dedi ve yan yana gelip gülümsediler. Çektikleri fotoğrafa bakarken de gülümsedikleri gibi...

Gökbey, Hikmet Bey' in yanından içi daha da rahatlamış, fakat aynı zamanda da kafası bir o kadar karışmış bir vaziyette ayrıldı. Yolda giderken tek düşündüğü şey ise notta yazan şeydi. Bunu çözmesi gerekiyordu. Yıllardır tek bulduğu şey buydu. O yüzden de Hikmet'in yanından ayrılır ayrılmaz merkeze gitti. Yolda giderken Zekeriya' yı aradı ve merkeze gelmesini istedi. Hemen hemen ikisi de aynı anda merkeze vardıklarında,

"Efendim, bu kadar acil olan nedir?"

"Zekeriya, kusura bakma seni böyle apar topar getirttim. Ama benim için önemli bir şey var. Senden yapmanı istediğim şey, bu." Dedi, elindeki notu uzatarak "bunu bir kanıtmış gibi inceletmen, durum biraz acil! Yalnız senden bir şey daha rica ediyorum. Bu kişisel bir mesele, o yüzden mümkün olduğunca aramızda kalmasını istiyorum. Bu arada Başkan' ın bilgisi var. Ulaşabileceğin her şey benim için çok önemli, en ufak detay bile önemli 28 yıl öncesine ait bir not bu, bulunduğu yer Hikmet Enver' in vakfının bahçesi, onun parmak izine rastlaman da sıkıntı yok ya da ailesinden birinin. O zamana dair herhangi bir görüntü bulabilir misin sence?"

"Anlıyorum efendim, elimden geleni yapacağımdan emin olabilirsiniz. Zaman aşımını söylememe gerek yok biliyorum ama çok uzun zaman olmuş. Yine de uğraşacağım. Görüntüye gelince zor gibi duruyor ama ilgileneceğim. Yalnız bir şey daha sormak istiyorum izninizle?"

"Sor Zekeriya."

"Bu not, yani öylece sadece bu not mu bırakılmış? Yanında başka bir şey var mıymış? Taramayı ona göre genişletebilirim belki fazla bilginin zararı olmazdı."

Gökbey düşünüp tartıyordu. Söylemesi gerekiyordu biliyordu. Ve kararını verdi.

"Notu bir erkek bebekle birlikte bırakmışlar." dediğinde, Zekeriya şaşırdığını gizleyemedi. Ama soru da sormadı.

"Peki, efendim."

"Bu arada, şu meclise getirilen ve zorla tutulan çocuklarla ilgili herhangi bir gelişme var mı?"

"Hala üzerinde çalışılıyor efendim. Net bir şey olduğunda hemen size bilgi vereceğim."

"Anladım, tamam mutlaka bildir. Bu arada bizim çocuklar nasıl?"

"Herkes iyi bir sıkıntı yok. Sadece biraz sıkıldılar, sanırım tatil hepsine yaramamış. Yavuz Selim Cebesoy' un hapse gönderildiği haberine sevindiler. Sahi babasının davası ne zamandı?"

"İki gün sonra diye biliyorum. O da cezasını alacak!"

"Davaya gitmişsiniz." dedi, kararlı kararsız bir tonda.

"Her yerde gözün var değil mi Zekeriya?" dedi, gülümseyerek. Evet, oradaydım.

"Süreyya Hanım' da oradaydı mutlaka karşılaşmışsınızdır." dedi, yine çekinerek.

"Bir şeyler bildiğin belli Zekeriya, bildiklerin şimdilik sana kalsın! Daha sonra ekiple konuşacağım."

"Emredersiniz efendim."

"Emir değil Zekeriya bu defalık sadece rica ediyorum." Dedi gülümsemişti.

"Siz az önce gülümsediniz mi? Hem de bana? Başımıza taş yağmaz inşallah!" dedi, o da gülerek.

"Uzatma Zekeriya, haber bekliyorum acil." Dedi, bakışlarını tekrar nota yönlendirerek.

"Tabii." dedi, Zekeriya hala gizlemeye çalıştığı gülümsemesi ile.

Sabah

Süreyya, babasını uğurlarken deli gibi heyecanlıydı. Gökbe'yle görüşeceğinden albümü de vermişti. Babası gittikten sonra annesi ile kahvaltı yapmışlardı ama bir türlü yerinde duramıyordu. Aramak için acele etmek istemedi ama mesaj yazıp yazmamak konusunda ise git geller yaşamaya devam ediyordu. Annesi ise, ondaki bu heyecanı izledi. En sonunda,

"Kızım, sen iyi misin?"

"Evet, anne neden?"

"Yerinde duramıyorsun? Kıpır kıpırsın sabah sabah ne oluyor?"

"Ha, onu diyorsun, şey ben biraz heyecanlıyım."

"Görüyorum kızım, görüyorum da bu kadar telaş yapacak ne var?"

"Merak ediyorum. Ne konuşuyorlar acaba?"

"Ah benim güzel kızım, sakin ol ne olacak, yılların özlemini elbette, ah ah daha dün gibi aklımda onu bulduğumuz an!" Dediğinde, Süreyya şok içinde annesinin yüzüne bakıyordu.

"Ne demek onu bulduğumuz an anne? Akif'ten bahsediyorsun değil mi?"

Annesi içli bir nefes verdi. Sonra da aynı şekilde aldı. "Evet, kızım ondan bahsediyorum. Sizin bilmediğiniz bir şeydi, açıkçası kimse bilmiyordu. Akif' i daha bebekken baban buldu. Sonra da beni yanına çağırdı." dedi hüzünle...

"Nasıl yani anne? Ne demek bu, nerede buldu? İnanamıyorum nasıl söylemezsiniz."

"Kızım sakin ol, dur anlatacağım. İstersen bahçeye çıkalım hım ne dersin? Kahve de içeriz." Dedi yardımcısına kahveyi söyledikten sonra bahçeye geçtiler. Kahveler geldikten sonra Süreyya,

"Evet, anne seni dinliyorum." dedi, sabırsız bir halde.

"Soğuk bir sabahtı, hiç unutmuyorum Ocak ayının 7' siydi. Baban erkenden vakfa gitmişti. Sonra beni aradığında şaşırdım tabii yanına çağırıyordu önemli dedi sadece, telefonda da bir şey demedi. Benim telaşımı düşünebiliyor musun? Evden neredeyse uçarak çıktım."

"Eeee anne devam etsene, ölüyorum burada nasıl bulmuş onu babam?" dedi yüreği sıkışmaya başlamıştı.

"Kızım, dur bir yudum alayım, sen de iç hepsini anlatacağım. Vakfa gittiğimde ne göreyim, baban kucağında minicik bir bebekle öylece oturuyor. Bebek üşümüş tabii artık hangi saat bıraktılarsa vicdansızlar! Vakfın bahçesinde bulmuş. Ağlıyormuş, baban demişti ki sesi öyle gürdü ki sanki ben buradayım, beni bulun der gibiydi Münevver. Diyerek anlattı o anı bana gözleri dolu dolu."

"Sonra bebekle ilgilendik hatta bir süre eve götürdük. Hemen karnını doyurduk, üzerini değiştirdik, yıkadım onu Süreyya görsen o kadar güzel bir bebekti ki. Hele o gözleri yok mu? Böyle bir güzelliğe nasıl kıydılar, neden kim yaptı inan bilmiyoruz. Bir gülüşü vardı akıllara zarar. En çok da babana gülerdi. Baban onu çok sevdi Süreyya." dedi, duygulanarak gözlerinden minik yaş damlaları süzülüyordu.

Süreyya duyduklarının etkisinden bir türlü çıkamıyordu. Annesini dinlerken ağlama isteğine bir türlü engel olamıyordu. "Sonra anne sonra ne oldu? Onu yetimhaneye siz mi verdiniz yoksa?"

"Birkaç günde ona nasıl bağlandığımızı tahmin bile edemezsin. Karnı doyunca ondan mutlusu yoktu. Açken, ortalığı inleten sesi hala kulaklarımda." dedi, ıslanmış kirpiklerine gülümsemesini de ekleyerek.

"Ama bunu polise bildirmemiz gerekiyordu. Kızım sonuçta bir insan evladını kapımızda bulmuştuk. İstemeyerek ve üzülerek mecburen bildirdik. Eğer ailesi bulunamazsa evlat edinmeye karar verdik. Ama tabii sürecin ne kadar zorlu ve zaman aldığını sen de biliyorsun."

"Biliyorum evet... "

"Sonra elimizden aldılar. Biliyor musun kızım alınan sanki başkasının çocuğu değil de, benim parçammış gibiydi. O kadar üzülmüştüm ki sana bunu tarif edemem. O bebek kısacık sürede içime işlemişti. Sahiplenmiş sevmiştim. Baban 1 yıl boyunca bu işin peşini bırakmadı. Ailesini aradı hem de çok aradı ama ne polisten ne de bizden hiçbir sonuç çıkmadı. Bu süreçte yetimhaneye gönderildi. Ama baban onun, bildiği bir yetimhaneye gönderilmesi için çok uğraştı. Mahir'in de kaldığı yetimhaneye gönderildi. İşte gerisini biliyorsun evlat edinecektik ama bir anda ortadan kayboldu. O gün bugün de baban onu aradı. Ama onu bize getiren sen oldun Süreyya. İkiniz çok atışırdınız." Dedi, gülümseyerek. "Hatırlıyor musun?"

"Anne ben sadece seans sırasında bir şey hatırladım ama çok küçük bir anıydı ve o anıdaki kişinin Gökbey olduğunu da çok sonradan fark ettim."

"Hangisi? Neyi hatırladın söyle bakayım? Genelde çocuğun gözüne parmağını sokmaya çalışırdın da." dedi, gülerek.

"Aynen." dedi, Süreyya biraz utanarak "işte ben de onu hatırladım." Dediğinde, annesi kahkaha atıyordu. Kendini durdurarak, "bir gün elinden boya kalemini zor almış baban, kalemle çıkarmaya çalışmışsın gözündeki lekeyi." dedi, yine kahkaha atarak tabii önce, maviye boyamak istemişsin sonra da çıkarmak." dedi, yine gülüyordu. "Çok inatçıydın Süreyya o lekeye öyle böyle takmamıştın."

"Çocuk senden illallah etmişti. Bazen köşe bucak saklandığı oluyordu. Çünkü cıyak cıyak bağırıyordun. Çok sevimliydiniz, ikinizde." Dedi, o eski anılara gittiği belliydi bir süre tebessüm ederek dalgınlaştı.

Süreyya da tebessüm ediyordu.

"Keşke hatırlayabilsem, hepsini ona it ne varsa, her şeyi hatırlamak bilmek istiyorum. Anılarım orada ama sanki benden bağımsız bir şey onları engelliyormuş gibi hissediyorum son zamanlarda." dedi üzüntüyle.

"Onu seviyorsun!" dedi, annesi birden daldığı anılardan çıkarak. "Bunu gözlerinin içinde görebiliyorum, içimde hissediyorum. O, yani o Yavuz gibi değil." dedi, adını kullanmak bile istemiyordu nefretle söylemişti.

"Evet, anne onu seviyorum. Asla onun gibi değil kıyaslanamaz bile ben gerçek aşkı Akif' le buldum... Onun adını bir daha duymak istemiyorum.

"Biliyorum kızım, affedersin ben de söylemek istemiyordum aslında üzgünüm."

"Üzülme anne ben iyiyim gerçekten. Akif beni iyileştiriyor. Beni sadece sevmiyor aynı zamanda aşkı ile iyileştiriyor."

"Farkındayım kızım, inan bana farkındayım ve çok da memnunum. Hayatının aşkını buldun sonunda. Size inanıyorum ikinizin aşkına inanıyorum."

İkisi de huzurla gülümsediler. Süreyya "ben odama geçiyorum bugün kızlarla buluşacağız."

"Tamam, kızım dikkat edin. Selam söyle kızlara. Esma'yla konuş isteme nişan ne istiyor öğren? Bir organizasyon düzenlememiz lazım. Ay bir sürü işim var ben nasıl yetiştireceğim hepsini!" diyerek, telaşlanmıştı.

"Anne sakin ol, hep beraber hallederiz. Hem Esma'yı biliyorsun öyle pek şatafatlı bir şey istemez."

"Aman o ne biliyor ki, ne gerekiyorsa yapılacak!" Dediğinde, Süreyya sesli bir şekilde güldü. Annesine bir öpücük kondurup odasına gitti. Gökbey'i aramak istiyordu. Ama emin olamadı hala babasıyla birlikte olabilirdi. O bunları düşünürken telefonu çaldı.

"Sevgilim, ben de tam seni düşünüyordum." Dedi, canlı ve tebessüm eden ses tonu ile.

"Süreyya, şimdi müsait oldum. Sesin çok iyi geliyor."

"Neredesin? Babamla mısın hala? Sesini duymak iyi geldi."

"Hayır çıktım. Bir işim vardı onu halletmem gerekiyordu. Şimdi arabadayım eve geçiyorum."

"Anladım, daha evinin nerede olduğunu bile bilmiyorum."

"Önemli değil Süreyya, şimdilik bilmesen daha iyi güvenlik açısından. Hem öyle pek ev gibi de sayılmaz. Sadece arada uğradığım bir yer olarak düşün."

"Peki, babamla nasıl geçti? Sen iyisin değil mi?"

"İyiyim, bazı yeni bilgiler öğrendim. Kafam allak bullak düşünmeye ihtiyacım var."

"Acaba benim de az önce öğrendiğim yeni bilgilerle aynı olabilir mi? Akif ben çok üzgünüm."

"Üzülme sevgilim ben iyiyim. Sadece öğrenmem gereken başka şeyler olduğunu da bugün duydum. Yüz yüze gelince daha ayrıntılı konuşuruz. Onun dışında her şey yolunda. Sen bugün ne yapacaksın?"

"Anladım, kızlarla buluşacağız. Öğlen gibi yemek yiyeceğiz. Sonrasında bilmiyorum.

"Tamam, ama bilmiyorum ne demek? Sonrasında seni görmek istiyorum. İşin bitince bana haber ver sevgilim."

"Tamam." dedi, kıkırdayarak "seni özledim."

"Ben de seni özledim. Hazırlanman gerek sanırım seni seviyorum."

"Ben de seni seviyorum. Görüşürüz." diyerek, telefonu kapattılar.

Süreyya, aklında Gökbey ve son duydukları ile hazırlanıp arkadaşlarıyla buluşmak için çıktı. Gittiğinde Güniz dışında Ceren ve Esma' yı otururken buldu. Selamlaştılar Güniz yolda olduğunu belirten bir mesaj atmıştı.

"Ee, nasılsınız bakalım?" dedi Esma, "Süreyya senin neyin var? Biraz düşünceli gibisin."

"Bugün bazı yeni şeyler öğrendim. Üzerimde hala onun şoku var. Sindirmeye çalışıyorum."

"Nasıl yani? Daha ne olabilir ki? Neyle ilgili? dedi, Ceren.

Güniz' i bekleyelim. O da gelince anlatırım. Siz sipariş vermiş miydiniz?

"Yok, sizi bekliyorduk." dedi, Esma.

Ceren "Güniz, benim içinde sipariş verin diyor. Hadi biz verelim, o gelene kadar anca hazır olur." Dedi ve sonra siparişlerini verdiler 10 dakika sonra da Güniz gelmişti.

"Kusura bakmayın geciktim ne var ne yok? Siparişi verdiniz mi?"

"Verdik canım, birazdan gelir. Biz iyiyiz sen nasılsın?" dedi, Esma.

"İyiyim biraz yorgunum sadece gelişmeleri telefonla duymaktan sıkılmıştım. Merak ediyorum şimdi neler oldu sırayla anlatın bakalım?"

"Kitabım Cuma günü çıkıyor kızlar, o gece de lansman var haberiniz olsun kesin geliyorsunuz?"

"Süper! Ya çok sevindik canım." Dediler, hepsi aynı anda tebrik ederek. "Elbette geleceğiz."

"Ee esma sen nasılsın ne yaptın şirketi?"

"Biliyorsunuz işte teklif aldığımı." dedi, gülümseyerek yüzüğünü gösterdi.

"Lafa bak biliyoruz da canım detay versenize!" dedi Güniz eğilmiş yüzüğe bakarken. "Çok güzel ama bu Esma!" dedi neşe ile.

"Çok güzeldi, bir anda neye uğradığımı şaşırdım. Bekliyordum tabii ama o zaman değil."

"Bakayım şu yüzüğe? Paris'ten mi almış ya romantik adam!" dedi, Ceren.

"Çok güzel gerçekten de Allah tamamına erdirsin canım." dediler.

"Teşekkür ederim kızlar. Şirketin de açılışı bitti. Üretim merkezide tamam sayılır."

"Hayırlı uğurlu olsun inşallah." Dedi Süreyya, "Esma bu arada annem dedi ki..." derken, Esma sözünü kesti.

"Allah geliyor, kesin nişan isteme dedi dimi?" dediğinde, herkes güldü.

Süreyya "taarruza hazır mısınız kızlar? diyerek, gülmeye devam etti.

"Kaçışın yok arkadaşım, Münevver sultan ne dediyse o!" dedi, Güniz.

"Aynen." dedi, Ceren "ee ne zaman yapalım diyor."

"İşte Esma'yla konuş dedi, o ne zaman isterse ama bir an önce yapalım dedi."

"Hafta sonu iyi işte." dedi, Güniz. "Öyle değil mi?" dedi, ardından.

"Bize uyar." dediler, "ama Esma sen ne diyorsun?"

"Kaçışım yok dimi? Ben evleniyorum kızlar." dedi, heyecanlanarak.

Herkes gülüyordu.

"Yeni farkına vardı. Esma'm benim evet, evleniyorsun." dedi, Süreyya.

"İyi de ben de şirketin açılısını yapmayı düşünüyordum. Hatta seninle konuşacaktım. Organizasyonu sen halleder misin diye?"

"Hallederiz önce nişanı yapalım. Sen Mahir'le konuş hemen bugün, bize de bilgi ver. Nişandan sonra da açılışını yaparsın rahat rahat, tabii ki hallederim canım benim."

"O zaman anlaştık." Dedi, Esma gülümseyerek. O sırada siparişler de gelmişti.

"Kutlanacak ne çok şey oldu değil mi? dedi, Ceren.

"Evet, eskisi gibi..." dedi, Süreyya. "Her şey olması gerektiği gibi."

"Güniz, Aybars ne oldu? Allah aşkına çok merak ediyorum konuşamadık." dedi Esma.

"Ne olacak hala sürünüyor." dedi, bir yandan yemeğini yiyordu.

"Nasıl yani?" dediler hep birlikte.

"Benim inadımı biliyorsunuz işte, o beni hiçe saymıştı. Aradan kaç yıl geçti. Ben ne yapacaktım hemen kabul mü edecektim? Çok bekler!"

"Bekliyor yani?" dedi, Ceren.

"Bekliyor vallahi, böyle sürünmeye gönüllü olanını da ilk defa görüyorum." dedi Güniz gülerek.

"Eee işte demek ki samimi sana olan hislerinde." dedi, Esma. "Ne var yani artık kabul etsen?"

"Olabilir öyle olması, yelkenleri hemen indireceğim anlamına gelmiyor. Biraz daha zamanı var."

"Aman Güniz, lansmana davet etsene." Dedi, Ceren.

"Evet, bizce de." dediler, Esma ve Süreyya.

"Bilmiyorum, bakarız düşünmem lazım."

"Sen etmezsen ben çağırırım." dedi, Süreyya muzip bir şekilde.

Güniz şokla ona döndüğünde, Esma'nın "çağırır biliyorsun." dediğini duydu.

"Siz gerçekten de benim arkadaşlarım mısınız?"

"Öyle olduğunu biliyorsun." dedi, Ceren. "Bu arada bizim çocukları da çağırdım. Onlarla da epeydir görüşemedik."

"İyi yapmışsın, zaten Eymen aradı yolda konuştuk. Hatta lansmanı ilk ondan duydum." İmalı konuşmuştu.

"Dün gece belli oldu kızlar ve yüz yüze söylemek istedim. Triplik durum yok yani Güniz'ciğim."

"İyi tamam bir şey demedik. Süreyya sen pek bir sessizleştin, anlatsana neler oluyor? Gerçi Esma'dan haberini aldık ama senden duymak daha ilgi çekici." dedi Güniz.

"Evet, çok şaşırdım biliyor musun ama çok da sevindim senin adına." dedi, Ceren.

"Teşekkür ederim kızlar, iyiyim aslında hem de çok sadece yeni bazı şeyler öğrendim de onlara aklım takıldı biraz." Diyerek, bugün öğrendiklerini diğer her şeyle kızlara anlattı.

"Nasıl bir şey bu! Ben gerçekten daha da şaşırmam demiştim Esma'ya anlatınca ama şu an şaşırıyorum." dedi Güniz. "Kadere bak!"

Esma, "bunları ben de ilk defa duyuyorum ve evet açıkçası ben de şaşkınım ama üzgünümde... Gökbey' i düşünemiyorum."

Ceren, "açıkçası ben de üzüldüm... Ama aynı zamanda da mutluyum. Daha geç olabilirdi, birbirinizi tam zamanında bulduğunuzu düşünüyorum. Biz iyi yanından bakalım her şey yerine oturdu."

"Öyle yapmaya çalışıyorum canım ama yine de bir kırgınlık var içimde... Kime ya da neye olduğunu henüz çözemediğim."

"Canım benim lansmana Gökbey'i de özellikle davet ettiğimi söyle lütfen, çok merak ediyorum. Sizi bir arada görmem lazım!"

"Ona hepimizin bir bakması lazım bence. dedi, Güniz. Hepsi gülüyordu.

"İnsanı insan eksiltir, nasıl çoğaltırsa" ... Hasan Ali Toptaş demiş ne de güzel söylemiş velhasıl ziyadesiyle ben olmuş .

Süreyya&Gökbey

Yemekten sonra, Güniz ve Ceren işe döneceklerdi. Esma Mahir'le, Süreyya' ya da Gökbey'le buluşacaktı. Lansmanda görüşmek üzere vedalaşıp ayrıldılar.

Süreyya arabasına biner binmez Gökbey'i aramak için telefonu eline aldığında çalan telefonun sesiyle gülümsedi. Gülerek açtı telefonunu,

"Efendim" dedi, tatlı tatlı.

"Neşesinden öptüğüm." dedi, Gökbey.

"Neşemin sebebine gülüşüm." dedi, Süreyya.

"Neredesin?" dedi, aynı neşe ile Gökbey "görüşebilecek miyiz?"

"Evet, ben de seni aramak üzereydim. Telefon elimdeyken aradın. Buna bayılıyorum." dedi, ardından "kızların yanından şimdi ayrıldım henüz yola çıkmadım arabadayım."

"Ben sana bayılıyorum Süreyya onu ne yapacağız?" dedi, çapkın bir eda ile "o zaman şöyle yapalım mı? Nerede olduğunu söyle gelip seni alayım. Benimleyken aynı arabada olalım istiyorum. Seni daha fazla görmek istiyorum. Arabanı otoparka bırakabilir misin?"

Süreyya ise, bir anda hızlanan kalp atışlarını hissetti. "Tabii, olur. Ben şu an Nişantaşı'ndayım."

"Tamam, oraya uzak değilim. Hemen geliyorum. Görüşürüz sevgilim." Diyerek, telefonu kapattı. Süreyya ise oyalanmadan aracını otoparka bıraktı.

Gökbey, aracını Süreyya'nın önüne yanaştırıp arabadan indi. Dosdoğru ona yönelmişti. Süreyya ise tam arabanın kapısını açacaktı. O sırada sımsıcak özlem dolu kollar ona sarıldı.

 

"Merhaba güzelim." dedi, Gökbey gamzesinden öperken,

"Merhaba." dedi, Süreyya aynı şekilde karşılık verirken.

Gökbey kapıyı açmış, Süreyya'nın binmesi için bekliyordu. Süreyya ise arabaya binerken "yalnız bağımlılık dozum gittikçe artmakta Akif Bey, buna bir çözümünüz var mı?" dedi, gülümseyerek.

"Bu konu da tartışmamalıyız bence henüz benim bağımlılığımın dozunu bilmiyorsun." dedi, Gökbey aynı şekilde. Aracına binip çalıştırırken. İkisi de kemerlerini takmıştı.

"Nereye gidiyoruz?"

"Aslında çok açım, hiçbir şey yemedim, sen ne durumdasın? Gerçi arkadaşlarınla yeni görüştün."

"Ben, bugün pek bir şey yiyemedim, iştahım yoktu. Bir salata yedim sadece." dediğinde, Gökbey bakışlarını ona çevirdi.

"Neden? Bir şey mi oldu?"

"Bilmiyorum, önemli değil aslında bir şey olmadı. Sadece seni düşünmekten sanırım, sabah babamla buluşacağın için ve sonrasında annemden öğrendiklerim yüzünden. Ben düşünceli olduğumda yemek yiyemem Akif o yüzden takılma çok."

"Takılırım! Seninle ilgili her şeye takılırım Süreyya. Yemek yemeyecek kadar bir şeyleri kafana takıyorsan bu önemli bir konu demektir. Ve buna ben sebep oluyorsam çözümünü de ben bulurum."

"Yanlış anladın, ben onu demek istemedim."

"Ben seni gayet iyi anladım güzelim. Benim derdimi, kendine dert ediyorsun. İçselleştiriyorsun. Bunu yapmandan hoşlanmadığım için değil, beni ne kadar çok sevip kabullendiğini gösterir. Şikâyet ettiğim bu değil, merak etme." dedi, imalı bir şekilde gülümseyerek "ama buna çözüm bulmak da benim hakkım! O yüzden de şimdi seni şahane bir yere götüreceğim. Karnını güzelce doyuralım olur mu?" Dedi.

"Olmaz mı? Sen böyle konuşursan, önüme 10 kilo köfte koysan onu bile yerim ben bu gidişle." Dedi, kahkaha atarak içinden "Gökbey' in bu kadar düşünceli olmasına mı? Yoksa her şeyi çok kolay analiz etmesine mi şaşıracağını bilemedi."

"Deneyelim o zaman?" dedi, Gökbey de kahkaha atıyordu. O sırada ortaya çıkan gamzeler birbirlerine gülümsüyordu.

"Sana inanamıyorum." dedi, Süreyya "burası çok güzel ama" dedi, arabadan indiğinde önünde uzanan kumsala ve manzaraya bakarak. "Deniz aşığıyım ben, çok seviyorum." Dediğinde, Gökbey yan taraftan yanına gelmişti bile Süreyya' ya arkasından sarılarak konuşmaya başlamıştı.

" Dediğinde, Gökbey yan taraftan yanına gelmişti bile Süreyya' ya arkasından sarılarak konuşmaya başlamıştı

"Bu olmadı işte, bilseydim getirmezdim."

"Nasıl yani?"

"Benden başka bir şeye âşık olman hoşuma gitmedi." dedi, gülümsüyordu. Süreyya başını eğip omzuna yaslanarak konuşan Gökbey'e çevirmişti bakışlarını. Gülüyordu.

"Sana olan aşkımla kıyaslanacak bir şey değil." dedi, gözlerinin içi gülüyordu. "Kıskançlık seviyeniz de beni şaşırttı Akif Bey!"

"O konuya asla girmek istemezsin! Bence şimdilik burada bırakalım. Hadi gel." dedi, elinden tutarak kendisi ile beraber Süreyya'yı da yürütüyordu. "Seni birisiyle tanıştıracağım."

"Kim? Yakının mı yoksa? Ama böyle habersiz olmaz ki, neden daha önce söylemedin? Nasıl görünüyorum?" Gibi bir sürü soruyu sıralamaya başladığında, Gökbey sesli güldü ve durdu. Tam önüne geçerek konuşmaya başladı.

"Benim için değerli birisi, bende buraya geleceğimi bilmiyordum. Seni görünce aklıma geldi. O yüzden telaşlanmanı gerektirecek bir durum yok. Ayrıca çok güzel görünüyorsun aksi mümkünmüş gibi konuşma lütfen sevgilim." dedi.

Süreyya, biraz utanarak "tamam, sen öyle diyorsan." dedi ve yürümeye devam ettiler. Mekândan içeriye girdiklerinde,

"Sefer amca içeride misin?" diyerek seslendi.

"Gökbey, oğlum sen mi geldin?"

"Evet, nasılsın Sefer amca?"

"Hayırsız, aylardır yoksun. Neredesin sen?"

"İşlerim vardı Sefer amca uğrayamadım."

"Neyse, bu güzel hanımın yanında seni daha fazla azarlayıp utandırmayacağım. Gel bakalım." dedi ve Gökbey'e sıkıca sarıldı. "Özledim be oğlum!"

"Ben de özledim!" dedi, o da sarılmıştı.

"Küçük hanım, hoş geldiniz." dedi, elini uzatarak "ben Sefer Aydınalp."

Süreyya da bu sıcak karşılamayı seyrederken elini uzattı. "Hoş buldum, ben de Süreyya Feray Enver." Dedi.

"Ooo, o nasıl güzel isim öyle. Ülker yıldızı he sevdim." dedi.

"Bakma öyle, isimler önemlidir. Biraz ilgilenmişliğim vardır." dediğinde, Süreyya birazcık mahcup olarak "sadece şaşırdım biraz." Dedi.

"İsminin hikâyesini bilir misin Süreyya kızım?"

"Şey aslında evet, bir arkadaşım var. Çok meraklıdır o, sık sık araştırıp bana anlatırdı."

"Orion" dedi, Sefer ve Gökbey aynı anda.

Süreyya ise, ikisine de şaşkınlıkla baktı. Ama en çok Gökbey'e daha önce de söylemişti. Ama devamını konuşamamışlardı.

"Oo demek ki meraklısı bir tek ben değilmişim." dedi, Sefer imalı bir şekilde ikisine de bakarak gülümsedi.

"Eh böyle ayakta kaldınız oğlum, kızım ayıp oldu sana da hadi geçin. Gün batımını en güzel seyredebileceğiniz bir masam var." Dedi, kumsalı işaret ederek.

Süreyya, ayağında ki topuklulara baktı. Kumda yürümesi zor olacaktı ama önemli değildi. Gökbey de ona dikkat edince neye baktığını anladı.

"Aslında arabamda spor ayakkabım vardı ama tabii böyle bir yere geleceğimizi bilmediğimden ama önemli değil." dedi, "sadece küçük bir sorun." Diyerek, eğildi ve ayakkabılarını çıkardı.

Gökbey ise "kucağıma alabilirim?" dedi, tek kaşını havaya kaldırmıştı gülümsüyordu...

Etrafa bakındı Süreyya cidden de düşünüyordu. Gökbey, onun bu halini görünce kahkaha attı ve dayanamayıp bir anda kucağına aldı. Süreyya'nın cevap olarak kıkırdaması ona yetmişti.

"İnsanlar bakıyor, ama umurumda mı hayır..." dedi, gülerek Süreyya.

"Ben de öyle olacağını tahmin etmiştim." dedi, onu yere bırakırken.

"Eee ne yiyeceğiz?"

"İştahının geri gelmesine sevindim." dedi, derin bir gülümseme ile beraber...

"Gelen sensin, iştah bahane." Dedi, Süreyya. Gökbey ise eline uzandı ve aslında hiç söylemeyi düşünmediği bir şey söyledi. Buna özellikle dikkat ediyordu nasıl olmuştu da dudaklarından kaçmasına izin vermişti.

"Seni daha önce hiç böyle görmemiştim." dediği anda pişman olmuştu. "Böyle hatalar yapan bir adam değilim. Nasıl oldu bu!" diye, içinden kendine söylendi.

Süreyya ise önce düşündü. Tam olarak ne demek istediğini anlamak için alnını kırıştırdı tam "nasıl yani?" derken, anlamıştı. Onu izlemişti, onu Yavuz'layken izlemişti. Bir anda gölgelenen Gökbey'in bakışlarına kilitlendi. Söylediği şey yüzünden rahatsız hissettiği belliydi ama hissetmemeliydi. Kararlı bir şekilde konuşmaya başladı.

"Bana söylediğin hiçbir şeyden dolayı rahatsız hissetmeni istemiyorum. Evet, onunla ilgili her şey beni iğrendiriyor. Ama biz istemesekte o bizim geçmişimizde Akif. Bu, beni artık eskisi gibi rahatsız etmiyor. Etmemesinin en büyük sebeplerinden birisi sensin. Ayrıca seni bana getiren de oydu." dedi, tebessüm ederek.

"O yüzden lütfen kendini tutma. Seni rahatsız eden her şey beni de eder. Keşke dediğim anlar oluyor ama sonra hemen toparlanıyorum. Keşke demek istemiyorum. Onsuz bir başlangıcımızın olmasını ister miydim? Evet, ama bizim nasibimiz böyle olmasıydı. Yani benim düşüncem tabii, sen farklı düşünüyor olabilirsin. Sana her şeyi tamamen atlattım diye bir yalan söylemeyeceğim. Ama sayende senin ve ailemin, sevdiklerimin sayesinde çok daha iyiyim. Emin olduğum tek şey sana olan aşkım ve bana iyi geldiğin." Dedi ve duraksayıp Gökbey' e baktığında onun dikkatle kendisini dinlediğini gördü.

"Eğer geçmişimle ilgili sorunun varsa ya da aklına takılan bir şey sadece benimle alakalı olan kısmını çözeriz. Yine söylüyorum kendini suçlamaktan vazgeç. Yani nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum aslında ben..." derken, Gökbey'den hiç beklemediği bir hareketle Süreyya' nın içi titredi.

Konuşmanın ortasında, o kadar hızlı hareket etmişti ki bir anda dibine gelmiş, elleriyle yüzünü kavramış ve onu öpmeye başlamıştı. Nefessiz bırakana kadar hem de! Gökbey onu bıraktığında hala titremeye devam ediyordu. "Bu nasıl bir his?" dedi, içinden "hep mi daha fazlası olur. Bunca zaman aşk diye ne yaşamışım ki ben?" dedi, kendi kendine. Gökbey' e hayretle bakarak.

"Çok güzeldin, ayrıca çok cesur ve güçlü dayanamadım." dedi, Gökbey onu bıraktığında gayet yoğun ve ciddi bakışların hapsinde olan Süreyya ise, utanmıştı. Elinde değildi her seferinde bu içten öpücükler onu çileden çıkarıyordu. İçinde sönmeyen bir alev başlatmıştı Gökbey. Yaklaştığı anda alev büyüyüp, içini, kalbini, ruhunu, bedenini kor olana kadar yakıp kavuruyordu. Derin bir nefes aldı Gökbey'in kokusu ile karışık, denizin tuzlu kokusunu da içine çekti. Konu neydi ne konuşuyorlardı hepsi yok olup gitmişti.

"10 kilo köfte yerim demiştin? Bakalım, dediğinin arkasında durabilecek misin?" dedi Gökbey sırıtarak.

Süreyya gülüyordu. "Ah Süreyya! Ne diye büyük konuştun. Bu öpücükten sonra bir gram bir şey yiyebileceğini mi sanıyorsun." dedi, içinden midesi bir süre kendine gelecek gibi değildi şahsen şu an kelebek sürüsü istila ediyordu.

"Şey..." dedi, 350 gram benim olsa kalanı senin olabilir. Bak itiraz etmem gerçekten." dedi, Gökbey kahkaha attığı sırada Sefer gelmişti.

"Ee ben rahatsız etmiyorum sizi değil mi gençler?" Dedi.

"Olur, mu Sefer amca? O ne demek?"

"Buyurun lütfen." dedi, Süreyya "ne rahatsızlığı."

"Ehh gençlik işte nasıl yakışıyor gülmek. Küçük hanım ben bu suratsızı necedir gülerken görmemiştim. Sen hep gel olur mu?" Dediğinde, Süreyya "gelmem mi Sefer amca artık buralıyım. Yârim nerede, ben orada." dedi, gülerek.

"Helal olsun kızıma." dedi, Süreyya'ya. Sonra Gökbey'e döndü. "Aferin!" dedi, gülümsedi "bir gün hep olacağını biliyordum ama böylesinin olacağını ben bile hayal edemedim." Dedi, "hem sevdiğine sahip çıkıyor, hem güzel, hem tatlı dilli tebrik ederim oğlum."

"Teşekkürler Sefer amca." dedi, Süreyya "tebrikleri de ben kabul edebilirim. Dediğinde, Gökbey bir küçük şaşkınlık yaşadı anlık ama sonra öyle bir laf etti ki asıl şaşkınlığı Süreyya yaşadı.

"Tebrikleri düğünümüz de kabul edeceğiz sefer amca, sen iyisi mi oraya sakla." Dedi, gözlerinin içi gülüyordu. Süreyya ise o sırada içtiği bir yudum suyu masaya püskürtmüştü.

Öksürerek hayretle baktı Gökbey'e!

"Helal kızım, dur al peçete." dedi, Gökbey'den önce uzatmıştı. Gökbey ise muzur bir gülüş atıyordu.

"O günleri de görelim tez zamanda inşallah!" dedi, "nerede olursa olsun geleceğim."

"Başımızın üstünde yerin var Sefer amca." dedi Gökbey.

"Ben ne diye geldim, neler duydum yahu akıl bırakmadınız. Ben niye heyecan yaptıysam ha ne getireyim size?" dedi, Süreyya ise hala sessizdi. "Alacağın olsun senin der gibi" bakıyordu.

"10 kilo köfte istiyoruz Sefer amca." Dediğinde, Sefer anında cevap verdi.

"Tamam, oğlum hemen geliyor." dedi, arkasını döndü gidecekken durdu bi daha döndü.

"Ne dedin sen? Tövbe estağfurullah benim kulaklarda gitti yaşlılık." dedi, gülerek.

"Yok, yanlış duymadın. Süreyya söz verdi de onun için söyledim."

"Oğlum sen deli misin? Bir kıza bak, birde söylediğine. Bir lokma bir şey. Alay mı ediyon lan benle sen!" dedi hafiften hiddetlenerek şaka ile karışık.

"Yok, Sefer amca senle değil, benle ediyor ama benim yerime sen mi hakkından gelsen acaba diye düşünüyordum." Dediğinde, hepsi gülmeye başladı. Ardından "ilahi kızım, siz tam da birbirinizi bulmuşsunuz. Maşallah maşallah" diye diye uzaklaştı.

"Getirmez dimi?" dedi Süreyya arkasından,

"Herkes sen mi öyle atıp tutsun Süreyya Hanım?" dedi, Gökbey.

Öyle mi Akif Bey? Attığımda seve seve tuttunuz ama!" dedi, "madem bıraksaydınız."

Birbirlerine olan bakışları yine yoğunlaşmıştı Gökbey az önce tadını aldığı dudaklara aynı özlemi duyarken, Süreyya da içindeki alevi sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Senden gelen hiçbir şeyi bırakabileceğimi sanmıyorum!" Dedi, samimi bir şekilde. Süreyya'nın kalbinin taşikardiye doğru gittiğinden habersiz.

"Bırakırsan kalbin kurusun mu?"

"Bırakırsam kalbim atmayı bıraksın!" dedi, Gökbey.

"Tövbe et!" dedi, Süreyya hemen "o nasıl laf, geri al lafını! Nereden dedim ben bunu Allah'ım geri alıyor ne olur sen de desene diye!" çıkıştı resmen Gökbey'e o ise kahkahalarla gülüyordu.

"Neden gülüyorsun be adam üzülüyorum ben şurada!" Dediğinde hala gülüyordu. Kendini zorla durdurup, "Süreyya, sevgilim neyi kaçırıyorsun orada bir düşün?" dedi.

"Neyi? Sen söyle düşünecek halde değilim şu an." dedi, telaşla.

"Bırakırsam dedim! Bırakırsam, yani bırakmayacağıma göre bu kalp sadece senin için atmaya devam edecek!"

"Bir daha öyle şeyler söyleme sakın!" dedi, olduğu yerden uzanarak koluna küçük yumruğunu indirdi.

Söz ver söylemeyeceğim de!"

"Tamam söylemeyeceğim!" Dediğinde Süreyya da sakindi.

"Sefer amcayı nereden tanıyorsun?"

"Eskiden Mit' teydi."

"Anladım. Babamla çok iyi arkadaş olurlardı. Güzel adam!"

"Öyledir, kızını kaybetti eşi de onu bırakıp gitti." Dediğinde, Süreyya şok içinde baktı.

"Nasıl yani? Neden? Çok üzüldüm, Allah rahmet eylesin... Çok iyi bir adama benziyor. Perişan olmuştur."

"Öyle zaten, başka bir zaman anlatırım. Şimdi burada olmaz."

"Anlıyorum." dedi, üzgündü içi parçalanmıştı sanki.

Gökbey konuyu değiştirmek için "arkadaşlarınla nasıl geçti?" diye sordu.

Süreyya daldığı derin üzüntüden sıyrılarak, "iyiydi, yani aslında annem Esma ile konuşmamı nişanı en erken ne zaman yapabileceğimizi sormamı istedi. Konulardan biri buydu sanırım en geç haftaya yapar annem nişanı büyük taarruza hazır ol sen de." dedi, gülerek.

"Onlar adına mutlu oldum. Hayırlısı ile her şey yolunda gider umarım."

"Diğer konumuz da Ceren'di. Kitabı bu Cuma çıkıyor. O gece lansmanı var sen de özellikle davet edildin."

"Tabii neden olmasın. Senin olduğun her yerde olacağım demiştim."

"Harika, işin olabilir diye endişelenmiştim."

"Şimdilik yok, planımızı ona göre yaparız. Ee bu kadar mı?"

"Daha ne olsun? Lansman ve nişan yetersiz mi geldi? Ha bu arada Esma'nın şirket açılısı da var onu da benim yapmamı istedi."

Yemekleri bu arada gelmişti. Bir yandan yemeklerini yerken, bir yandan da sohbetlerine devam ettiler.

Yavuz'un Esma' nın evini yakması anında canlandı hafızasında ama bu defa sustu. "Çok güzel. Nasıl bir konsept düşünüyorsun?"

"Onu henüz düşünmedim daha erken, nişandan sonra olacağı için vaktim var. Peki ya sen? Sen neler yaptın"? Bütün gün asıl sormak istediği şeyi sonunda sorma fırsatı bulmuştu.

"Bütün gün merak ettin değil mi?" dedi, Gökbey köfteyi ağzına atmadan hemen önce. Gülümsüyordu.

"Çok kötüsün!" dedi, Süreyya alıngan bir tavırla "biliyordun madem neden beni bekletiyorsun tabii ki ettim öldüm seni merak etmekten."

"Öyle kolay ölünüyor muymuş Süreyya Hanım? Daha dur seninle çok işimiz var." Dedi, imalı imalı.

"Alevler, şelale misali çağlayacaktı birazdan Süreyya'dan çıt çıkmazken.

"Asıl konuya dönebilir miyiz? Dikkatimi dağıtmana izin vermeyeceğim bu defa!"

Kahkaha attı Gökbey, "tamam" dedi, ardından "sor dağıtmayacağım." dedi kendinden emin bir şekilde.

"Ukala!" Dedi, Süreyya "babamla konuştuklarını ben de biliyorum az çok aynı konuşmayı annemle yaptım. Bilmiyordum Akif..." dedi. "Ben de bilmiyordum bugün öğrendim. Çok şaşırdım. Sen nasılsın? Bilmek istediğim bu aslında."

"İyiyim, ben gerçekten iyiyim ama bir karar verdim. Senin bilmende de bir sakınca yok."

"Nedir o?" dedi, merakla.

"Gerçek ailemi aramaya başlayacağım."

"Anlıyorum, hakkın tabii aramalısın. Ben ne yapabilirim senin için?"

"Sen sadece yanımda ol, şu an olduğu gibi. Bu benim en büyük desteğim." Dedi.

"Yanındayım." dedi, elini uzatıp Gökbey'in elinin üzerine koyarak.

"Doydun mu?" dedi, tabağını işaret ederek Gökbey.

"Doydum, cidden çok lezzetliymiş, dediğin kadar var."

"Çay içelim mi? Süreyya sen çayı nasıl içersin?"

"İçelim. Demek hakkımda bilmediğin bir şey var hayret." dedi, gülümseyerek.

"Hakkında bilmediğim çok şey var." dedi, düşünceli bir şekilde.

"Berabereyiz o zaman, şekersiz içerim." dedi, o da gülümseyerek "tadını değiştiriyor şeker katınca sevmiyorum."

"2-2" dedi, Gökbey içinden gülümseyerek. Çay siparişini verdi.

Güneş artık batmaya başlamıştı. Çaylarını biraz daha sessiz kalarak asla izlemekten bıkmayacakları manzara eşliğinde birlikte susarak içtiler. Süreyya dalmış bakarken Gökbey onun hafif rüzgârla uçuşan saçlarını izliyordu. Kirpiğinin ucundan her an damlayabilecekmiş gibi duran bal rengi gözlerini süzdü. Her detayını aklına kazıdı o anın ve Süreyya'nın hayranlıkla bakan ifadesinin. Bardağı tutuşundaki nezaketini, onu seven kalbinin atışını hepsini yazdı aklına sonra da yine hiç yapmadığı bir şeyi daha yaptı. Süreyya' nın fotoğrafını çekti. Telefonun da sadece iki fotoğraf vardı.

 Telefonun da sadece iki fotoğraf vardı

Cuma Lansman Gecesi

Süreyya saç ve makyajını tamamlamış, iki kıyafet arasında kalmıştı bir türlü seçemedi. Akif' le birlikte gidecekti onu almaya gelecekti. Heyecandan ölmek üzereydi.

"Offf! Ben hangisini giyeceğim. Neden karar veremiyorsun Süreyya. Hem bu heyecan da ne sanki nikâhına gidiyorsun seç birini işte. Renk konusu tamam siyah olacak ama ne giyeceksin?" Dedi, kendi kendine söylenirken annesi "elbiseyi giy" demişti. "Akif' e kalp çarpıntısı olacaksın bütün gece beni dinle." Diyerek, odadan çıkmıştı. Yaklaşık 15 dakika önce ve hala karar veremiyordu.

Gökbey gelmiş aşağıda Hikmet ve Münevver'le sohbet ediyordu. Annesi Süreyya'ya haber vermişti. Çok bekletmeden aşağıya indi. Deli gibi heyecanlıydı. "Acaba o nasıl?" diye, içinden geçirerek salona gittiğinde. Sadece Akif'e odaklanmıştı. Akif ise, onu gördüğünde tüm dünyası durdu.

Süreyya karşısında yıldız gibi parlıyordu. Işıl ışıldı sanki isminin anlamını gösterircesine Gökbey' in karanlık dünyasını aydınlatmıştı. Sadece ikisi vardı o an! Birbirlerine kilitlenen gözlerindeki hudutları aşan yoğunluk her yerdeydi. Ne kadar süre öylece durduklarından ve sustuklarından habersiz Münevver Hanım'ın öksürmeye benzer sesi ile kendilerine gelmişlerdi. Hikmet ise, güldüğünü göstermemeye çalışarak karısına bakıyordu. Gökbey'in heyecanı da gözle görülür gibiydi tıpkı Süreyya'nın ki gibi. Birbirleri için atan kalplerinin sesi önce kulaklarında sonra da her yerdeydi.

Gökbey bir an da ayağa kalktı. Tam ona doğru hızla adım atıyorken bir an da yavaşlamaya başladı ama sadece adımları yavaşlamıştı kalbi ise tam tersiydi. Göğsüne sığmıyordu.

Aynı an da Süreyya' da ona doğru adım atmıştı ama onun ani duruşuyla o da durmuştu. "Şimdi bayılacağım" dedi, içinden... Titreyen bacaklarına bakma ihtiyacı duyarak. "Saçmalama" dedi, iç ses "sakın yapma şimdi olmaz. Ha illa bayılacaksan gecenin sonunda bayıl istersen" dedi. "Hiç faydası olmuyor şu an bana söylediklerinin." "Yürü hadi ona git baksana sana nasıl güzel bakıyor. Adamın kalbine inecek annen haklıydı." Dedi, kıkırdayarak. "Olmaz inemez, o bana lazım." Dedi, Süreyya tekrar adım atarak. Sesini bulmaya çalıştı.

"Hoş geldin, üzgünüm beklettim." dedi, içinden "Benden önce kalbim selamlamıştı onu. Yabancı diyarların verdiği o heyecan hissi ile vatanınmış gibi hissettiğin o tanıdıklık hali arasındaki çok ince çizgideydim."

"Hoş buldum!" dedi, içinden "aklımda ve kalbimde çoktan yerini alan çabasız güzelliğinin aksi, o an gölgemde ay gibi parladığında yakamozu izlediğimi hissettim. Yalnızca bana ait olan yakamoz. Hangi gölgemde gezindiyse gözleri o noktayı yıldızıyla parlatıyordu. Peki, benim bunu gerçekten oluyormuş gibi hissetmeme ne denirdi?"

"Çok güzelsin, kalbimi acıtacak kadar!" dedi Gökbey.

"Ben, senin kalbini acıtmak değil, neşelendirmek istiyorum. Dedi, Süreyya ikisi de birbirlerine fısıldayarak konuşuyorlardı. Ardından da, "Çok yakışıklısın, ritmimi bozacak kadar!" dedi Süreyya.

"Çabasız güzelliğinin aksi gölgelerime ışık saçıyor." dedi, Gökbey.

"Nefesimi kesiyorsun. Susmazsan kendimi tutamayacağımdan korkuyorum." dedi Süreyya.

"Nefesim sensin, o yüzden nefessiz kalmak istemiyorum." dedi, Gökbey.

Birbirleri üzerinde gezinen gözlerinin bakışlarında buluşmasıyla son bulmuştu selamlaşmaları.

Çok sevmekten ölür müydü bir insan. Sevmekten ölüyordum, işte ölüm nedir bilmeden. dedi, içinden Süreyya.

Gökbey, kendini toparlayarak, "Hazırsan gidelim mi? dedi. Gayet hazır olduğunun farkında olarak.

"Hazırım, gidebiliriz." dedi, Süreyya.

İkisi de anne ve babasına dönerek iyi akşamlar dilemiş ve çıkmışlardı. Dışarıya çıktıklarında Gökbey, Süreyya' yı kendine çekmiş kollarını beline sarmıştı.

"Haddinden fazla güzelsin. Bu gece yanımdan bir saniye bile ayıramam seni."

"Kendinizi hafife almayın Akif Bey, siz de haddinizi aşmış durumdasınız. Ayrıca memnuniyetle yanında kalacağım." Dedi gülümsediğinde gamzesi belirdi. Gökbey usulca öptü gamzesinden.

"Ben de istiyorum dedi, Süreyya Gökbey' in gamzesine uzanarak öptü.

"Asla yeterli gelmeyecek, gidelim yoksa..." dedi Gökbey gerisini getiremedi. Gülümsemeye devam ediyordu. Süreyya ise tuttuğunu nefesini bırakarak arabaya bindi.

Çok kalabalık olmayan, samimi bir geceydi. Ceren onları kapıda karşıladığında heyecanlıydı.

"Merhaba, hoş geldiniz. Çok memnun oldum Akif Bey, sonunda tanışabildik. Ben Ceren." dedi, elini uzatarak.

Gökbey de aynı şekilde karşılık vererek tuttu elini "Merhaba hoş bulduk. Ben de memnun oldum Ceren Hanım." Dedi, gülümseyerek. Ardından Ceren Süreyya' ya dönüp sarıldı.

"Nasılsın canım? Çok güzel görünüyorsun."

"İyiyim, Süreyya çok heyecanlıyım. Sen de öylesin, hatta şahane görünüyorsun." dedi gülümseyerek.

"Bizimkiler içeride, hadi geçelim." Dediğinde, hep beraber arkadaşlarının yanına geçtiler. Gökbey ve Mahir birbirlerine sarılıp selamlaştılar. Süreyya sonrasında Gökbey' i arkadaşlarıyla tanıştırdı. Güniz yanında Aybars'la biraz huysuz görünse de yüzü gülüyordu. Herkes çok güzel ve yakışıklı görünüyordu. Tanışıp selamlaşmışlardı. Erkekler iş sohbetine dalmışken kızlar da kendi aralarında eğleniyorlardı. Yayın evinin sahibi Kerim Ceren' nin yanına gelmiş arkadaşları ile tanışıyordu. Süreyya' ya geldiğinde elini tutup nazikçe öperek selamladı.

"Hoş geldiniz, sizlerle tanışmaktan memnun oldum." Dedi, gözlerini Süreyya' dan ayırmadan. Bu sırada Süreyya olanları uzaktan takip eden Gökbey' le göz göze gelmişti. Gökbey, onu yanımdan gerçekten ayırmamam diye aklından geçirirken Süreyya' ya gülümsemişti. O sırada diğerlerinin hoş bulduk, teşekkürler gibi cevaplarını almakla meşgul olan Kerim tekrar Süreyya' ya dönmüştü.

"Siz ne işle meşgulsünüz Süreyya Hanım?" diyerek, onun dikkatini çekmeye çalışıyordu.

"Bu sırada Esma, kızlar bu Kerim hayırdır?" der gibi baktı arkadaşlarına. Süreyya ise, kısaca

"Moda sektöründeyim." diyerek, cevapladı Kerim' in sorusunu ama asıl ilgilendiği o esnada ona doğru gelen Gökbey'di.

Mahir ve Gökbey anında yanlarına gelmiş ve selam vermişlerdi. Mahir Esma' nın belinden tutmuş bir elini Kerim' e uzatmıştı.

"Merhaba, ben Mahir Akıncı."

"Merhaba, Kerim Araslı. Memnun oldum. Hoş geldiniz."

"Gökbey." dedi o da elini uzatmıştı. Bir yandan da Süreyya' ya sardığı diğer koluyla çıplak omzuna dokunuyordu. Benim olana elini uzatamazsın der gibi bakışlarıyla.

Kerim'in bakışlarının dikkatini çekmişti. "Memnun oldum siz de hoş geldiniz." dedi, gayet ihtiyatlı bir tondan. Alması gereken mesajı almıştı.

O sırada Ceren araya girerek, "Kerim Bey sanırım sizi konuşmanız için bekliyorlar." dedi. Araya girmese birazdan cinayet işlenecekmiş bir gerilimin olduğunu hissetmişti.

"Evet, benim gitmem lazım. Siz keyfinize bakın." diyerek, uzaklaştı. Esma Süreyya' ya imalı bir şekilde bakıyordu.

"Haklıymışım!" dedi, Gökbey "Daha birkaç dakika bile olmadan bu manzarayı görmek hoşuma gitmedi."

Süreyya, kıkırdayarak cevap verdi. "Haklı olman çok mühim değil sevgilim. Benim kalbimin kimin için attığı, kime heyecanlandığı ortada." Dedi.

"Sanırım, ben daha fazla bekleyemeyeceğim. Süreyya, evlenelim. Hemen evlenelim. Senden ayrı bir gece daha geçirmek istemiyorum." dedi Gölgeli gözlerindeki yoğunluk Süreyya' nın kalbine akın ediyordu.

Süreyya şok içinde baktı Gökbey' e. Tabii ki onunla evlenmek istiyordu. Başka türlüsünü düşünmesi bile mümkün değildi. Aynı hislerle belki daha fazlası ile bağlıydı ona.

"Şu an bana, burada evlenme teklif ettiğine inanamıyorum! Tabii ki evet." dedi. "Her zaman evet, dünya dursa, yine sana evet Akif! Sadece sana..."

"Seni seviyorum Süreyya, seni çok ama çok seviyorum." dedi, elleriyle yüzünü avuçlamış tam da Kerim' in gecenin başlangıcına ithafen yaptığı konuşmanın ortasında Süreyya' nın kalbini teklemesine sebep olacak bir öpücük kondurmuştu. Ayrıldıklarında, Süreyya sendelememek için ona daha da sıkı tutundu. Sıcaklığının verdiği hile her hücresi dolup taştı.

"Seni seviyorum, kalbim atmayı bırakana kadar da seveceğim." Dedi.

"Kalbim atmayı bıraksa da seni sevmeye devam edeceğim sevgilim" dedi, Gökbey alnına öpücük kondururken. Sonra ise bir anda hissettiği sebebini ise anlayamadığı duyguyla etrafını izlemeye başladı. Onda ki bu ani değişimi fark eden Süreyya ise,

"Neler oluyor?" dedi, biraz telaşlı tondan.

"Yok, bir şey güzelim." dedi ama onu ikna edememişti.

"Gökbey? Nereye bakıyorsun? Bir şey mi oldu?" dedi, sesi artık daha da gergindi. Herkes Kerim' in konuşmasına odaklanmıştı. Ara ara alkış sesleri ile dinlemeye devam ediyorlardı. Gökbey izleniyormuş hissinden bir türlü çıkamıyor seri bir şekilde etrafı taramaya devam ederken, Süreyya' yı da sakinleştirmeye çalıştı.

"Bir şey yok, sadece meslek rahatsızlığı diyelim. Bana bir dakika izin verir misin? Hemen geleceğim." dedi, Süreyya'nın yanağından öptü. Mahir' e dönüp bir baş hareketi yaptı. Mahir ve Esma onlara dönerek daha da yakınlarına geldiler.

"Ne oluyor Gökbey?" dedi Mahir.

"Süreyya' nın yanından ayrılmamanı istiyorum." dedi, hala çıkışa doğru bakarken. "Bir şeyi kontrol etmem lazım, hemen döneceğim. Sana emanet Mahir." dedi ve cevap beklemeden hızla çıkışa yöneldi. Aradığını bulmuştu. Tahmininde yanılmamıştı. İzleniyordu.

Süreyya arkasından adını seslenerek bağırmıştı hatta onun peşinden gitmek istemişti ama Mahir engel olmuştu.

"Süreyya lütfen burada kal. Geleceğini söyledi." dedi onu belinden geri çekerken.

"Neler oluyor Mahir, nereye gitti ben hiçbir şey anlamadım" dedi, Esma da telaşlanarak.

"Bir şey gördü, eminim birini gördü." dedi Süreyya panikle. "Yalnız gitmemeliydi Mahir Lütfen peşinden git sen de!"

"Sakin ol Süreyya, onun kim olduğunu unutma hem etrafınıza belli etmeyin. Sakin olup bekleyeceğiz. Esma lütfen sen de sakin ol." derken, aslında kızlara belli etmese de içi içini yiyordu. Gökbey' in yalnız gitmesine onun da gönlü razı değildi. Kim ya da ne olursa olsun ama buna mecburdu.

Gökbey çok hızlı hareket etse de izleyen kişi fark edildiğini ondan önce anlamış ve harekete geçerek uzaklaşmıştı. Gökbey mekânın karşı yolunda onu bekleyen araca binerken yakalayabilmişti sadece ve plakanın da son kısmını görebilmişti.

"Hassiktir! Ben nasıl bunu daha önce fark edemedim. Kesin başka bir şey var. Çünkü yolda gelirken takip edilmedik. Bundan eminim." dedi kendi kendine, hemen telefonunu çıkarıp Zekeriya' yı aradı.

"Efendim!"

"Zekeriya durum acil." dedi ve mekan bilgisi ile tam alamadığı plakayı söyledi. Ardından da adamı ve arabayı tarif etti. "Hemen araştır görüntülere ulaşınca bana haber ver. Teknik takip yapmanı istiyorum. Bu şerefsiz her kimse bizim bu gece burada olacağımızı biliyordu. Takip edilmedik. Direkt burada karşılaştık."

"Anladım efendim. Hemen ilgileniyorum. Destek istiyor musunuz?"

"Henüz değil Zekeriya, senden haber bekliyorum." Diyerek telefonu kapattı ve içeriye geçti.

Süreyya, delirmek üzereydi. "Bir dakikaya döneceğim demişti! Ben daha fazla burada beklemeyeceğim, sakın beni durdurmaya kalkmayın" dedi ve çıkışa doğru hızla yöneldi. Mahir de Esma da onu arkasından takip ederek durdurmaya çalışıyorlardı.

Esma, "Süreyya bekle, acele ediyorsun. Bak dinle bizi lütfen Süreyya" diye arkasından bağırdığı sırada Süreyya ona dönerek,

"Neyi bekleyeceğim Esma, onsuz ben nefes bile alamıyorum. Neden anlamıyorsunuz sevdiğim adam tehlikedeyken burada durup beklemeyeceğim. Sakın beni durdurmayın!" diyerek, hızla önüne döndüğünde karşısında ona delici bakışlarla bakan Gökbey' i gördüğünde derin bir rahatlama hissi ile koşup ona sarıldı. Karşılığında Gökbey'in sıcak ve güçlü kolları sarmaladı.

"Ödüm koptu. Dönmeyeceksin diye çok korktum. Sana bir şey olacağından korktum. Lütfen gitme Gökbey beni bırakma sakın bir daha!"

"Sevgilim bana bak, Süreyya lütfen beni dinle buradayım, iyiyim. Sakin ol, derin bir nefes al. Geçti yanındayım." dedi, usulca sarılmaya devam ederken sırtını ufak ritmik hareketlerle okşuyordu.

Süreyya kısa süreli, küçük çaplı bir panik atak geçirdiğini fark etti. Gökbey de farkındaydı. Biraz daha sakinleştiğini anladığında, konuşmamız lazım daha sakin bir yere geçebilir miyiz?" dedi Mahir' le Esma'ya da bakarak.

Şüphelendiği bir şey vardı lakin şu an bundan bahsedemezdi. Önce Zekeriya' dan haber gelmesini bekleyecekti. Bu süreçte sevdiklerini hem korumalı hem de onları da kısaca bilgilendirmeliydi. Sonrasına sonra bakacaktı. Önceliği Süreyya' nın sakinleşmesi ve iyi olmasıydı.

... devam edecek...

Umarım bölümü sevmişsinizdir... Desteğinizi esirgemeyin yıldız sizi bekliyor:)

 

Loading...
0%