Yeni Üyelik
41.
Bölüm

BÖLÜM 39(Geçmişten Gelen Kış Gülleri)

@nefelicalliope

Kim bilebilirdi ki, aşk sandığım sahteliğin yıkıcı bitişinin, beni gerçek aşkıma kavuşturacağını...

"Mevzu derin, durumlar vahim, aklım da kalbimde nezaketten ırak Süreyya..." dedi, Gökbey.

"Alış buna." dedim, içimden "bu manzara da bu kalp de artık senin alış..." Tatlı bir tebessümle beraber...

"Gamzelerin, geçmişten gelen kış gülleri misali en güzel övgüye layık..." dedi. Gamzeme değen ılık nefesiyle...

Kalbim tüm bu aşka, sevgiye alışırken, aklım tutulma yaşıyordu...

Not: Bölüm sonuna doğru hikâyenin anlatıcısı olarak Süreyya ile karşılaşacaksınız. Aralarındaki aşkın samimiyetini bu defa Süreyya' dan okuyun istedim... Bazı yakınlaşmalar sonunda gerçekleşti ;) İsteyen atlayarak okuyabilir.

Lansman Gecesi

Süreyya'nın panik atağı geleceğin habercisi olarak şu an tam da karşılarında duruyordu. Daha sakin bir yere geçmişlerdi. Süreyya hala nefes almakta zorlanıyordu.

"Sevgilim lütfen, yanındayım. Seni bırakmam bırakamam! Sadece bana odaklan, benim varlığıma ve sesime odaklanmanı istiyorum." Dediğinde Süreyya' nın dudaklarının arasından cılız, hafif bir nefes çıktı. Konuşmakta zorlanıyordu. Boğazı kurumuş korku hissi yumru gibi boğazını düğümlemişti. Yutkundu önce, bakışlarının odağı Gökbey' di. Mırıldanarak konuştu.

"Yanında tam manasıyla güvende hissettiğim tek kişi sensin." Dedi, hala kalbi bir el tarafından sıkılıyormuş gibi hissediyordu.

Gökbey'in çenesinde bir kas seğirdi. Gökbey'in mavileri Süreyya' nın bal rengi gözlerine kilitlenmişti. Orada, aradığı bir şey varmış gibi bakıyordu. O bal renginden bir parçayı kendi gözlerinde taşıyordu. Süreyya gözlerini ona çevirdiğinde kalbi sıkışıyormuş gibi hissetti. Az önce yaşadığı şeyin onu bu denli yerle bir etmesine inanamıyordu. O yokken görevdeyken ne yapacaktı. Bunun düşüncesi bile onu çileden çıkarmaya yetiyordu. Yutkunarak bu düşüncelerini bir kenara itti. Şimdi bunları düşünmenin sırası değildi.

Gökbey başını eğip dudağını usulca Süreyya' nın dudağına değdirdi. Onu böyle görmekten nefret ediyordu. Dahası onu bu hale getirenden daha çok nefret ediyordu. İçi öfkeyle dolarken Gökbey' in de nefesi kesilmişti. Fakat bu küçük dokunuş Süreyya' nın az da olsa kendine gelmesine yetmişti. Karışan zihnini toparlayarak fısıldadı. "Teşekkür ederim." Dedi. Gökbey' in yaydığı hoş sıcaklığın, önce çevresini sonra da içini doldurmasını memnuniyetle karşıladı. Tek bir dokunuşuyla, tek bir bakışıyla onu sakinleştirebilen bu adama âşıktı, onu çok seviyordu.

"Her zaman güvende olacaksın Süreyya." Dedi, Gökbey de fısıltıyla konuşuyordu. "Ben olsam da olmasam da güvende olmanı sağlayacağım. Bunu aklından çıkarma! Seni çok seviyorum sevgilim. Sana uzanacak olan her kötülük karşısında beni bulacak. Yanında olamasam da tüm kalbimle yanındaymışım gibi hissetmen için elimden geleni yapacağım."

"Ağlamamalıyım, ağlamayacaktım ama aptal gözyaşlarım canımı yakıyor." Dedi, Süreyya mırıldanarak.

Gökbey ise ona bir adım daha yaklaşarak sarılmış, açık olan sırtında bir noktaya yumuşak dokunuşlarla ritmik bir hareket yaparak, "ağlamak istiyorsan ağla sevgilim. Kendini rahat bırak." dediğinde, Süreyya'nın gözünden düşen birkaç damla yaş Gökbey'in tam kalbinin üzerinden akıp gitmişti.

Süreyya artık kendindeydi ve büyük resmi görebiliyordu. Bu henüz yaşamadıklarının ön gösterisi gibi bir şeydi. Kendi içinde onda yaşattığı hayal kırıklığını anlamlandırmaya çalışıyordu. Böyle olmamalıydı. Daha dik, daha sağlam durmalıydı biliyordu. Gökbey' le olmanın bir bedeli olacağını da biliyordu. Sadece gerçeklerin bu kadar net ve çabuk karşısına çıkması onu gafil avlamıştı.

Mahir ve Esma ise onlara zaman ve alan tanımak adına biraz daha uzakta ama endişeli bir şekilde beklediler. Gökbey,

"Daha iyi misin? Çünkü konuşmamız gerek." dedi, Çenesindeki o kas yine seğiriyordu.

"Evet." dedi, Süreyya daha canlı bir nefesi daha Gökbey' in sakinleştirici kokusuyla beraber içine çekerek kollarından sıyrıldı. Gökbey başıyla Mahir' e gelmelerini işaret eden bir hareket yaptı. İkisi de hızlı adımlarla yanlarına geldi.

"Neler oluyor Gökbey?" dedi, Mahir.

"Takip ediliyorduk. Ancak takip eden kişi bizi yoldayken takip etmedi. Buradaydı, yani buraya geleceğimizi biliyordu. Telaşlanmanızı istemiyorum. Bu konu benim için önemli o yüzden beni iyi anlamanızı istiyorum. Özellikle sen Süreyya? Beni anlıyorsun değil mi?" dedi, emin olmak istercesine elini sıkmıştı.

Süreyya sadece başını aşağı yukarı sallamakla yetindi. Gökbey gözünden süzülen yaşı bir eliyle usulca sildi. Silerken de, "tut ki gözünden düşen yaşım, sana öylesine yakınım!" Dedi. Süreyya' nın nefesinin kesilmesine sebep olarak bu defa panik ataktan bağımsız. Onda ki bu değişimi fark eden Gökbey'in bir dudağı yukarı kıvrılmış ve gamzesini ortaya çıkarmıştı. Süreyya gamzesinden öpme isteğine engel olmak için ekstra çaba harcayarak sadece gülümsemekle yetinmişti. Gökbey, Süreyya'nın dikkatini tamamen kendi üzerine çekmeyi başarmıştı.

"Konuya dönersek, merkezle görüştüm. Onlar ilgilenecekler, kim ya da kimler oldukları ortaya çıkacaktır. O zamana kadar hepinize bazı sorumluluklar düşüyor. Artık daha dikkatli olmanızı istiyorum. Telaşlanmadan hayatınızı nasıl yaşıyorsanız aynı şekilde yaşayarak fakat daha dikkatli olarak yaptıklarınızı yapmaya devam edeceksiniz."

"Anlıyorum." dedi Mahir, "peki ya kim olduklarını bulamazsanız?"

"Öyle bir ihtimal yok Mahir, bunu kimin yaptığını en kısa sürede öğrenip onları bulacağım."

"Sizden istediğim rutininizin dışına çıkmamanız ve herhangi bir şey dikkatinizi çekerse bana söylemeniz. Süreyya bu özellikle senin için geçerli. Bak endişelenmeni istemiyorum. Ben bu durumu çözene kadar sadece dikkatli olmanı istiyorum o kadar. Yanında olmadığım zaman seni koruması için bizden biri seni izliyor olacak. Bu durum için üzgünüm ama almam gereken bir tedbir beni anla lütfen." Dedi, Süreyya' nın tekrar izlenecek olmasından ne onun ne de kendisinin hiç hoşlanmamasına rağmen yapması gerekeni yapacaktı.

"Ayrıca bu durumun aramızda kalmasını da istiyorum." dedi.

Süreyya dalgın bir halde Esma ile göz göze gelmişti. Bu sırada Esma,

"Seni anlıyoruz Gökbey. Dediğini yapacağız. Öyle değil mi Süreyya? Zaten siz bunu çözeceksiniz. Yani uzun sürmez."

Süreyya arkadaşının onu yüreklendirmeye çalışmasını anlayışla karşılıyordu. Ona bakan sıcak tatlı gözlere karşılık o da gülümsedi.

"Evet, sorun yok. Sen haklısın, beni tekrar sindirmelerine izin vermeyeceğim." dedi. "Pekâlâ, konuşmamız bittiyse Ceren'in yanına gidelim mi? bugün onun günü ve yanında olmak için buradayız."

"Aynen öyle, gidelim." dedi, Esma Süreyya'nın koluna girerek, sonra da ardına dönüp "beyler siz gelmiyor musunuz?" dedi.

Mahir biraz daha endişeli bir ses ile "Gökbey cidden endişelenmeli miyim?"

"Endişelenmeni istemediğimi söyledim sakin olmalı ve dikkatini toplamalısın. Bu işi yakın zamanda çözeceğim merak etme."

"Esma' ya koruma ayarlamam gerekecek mi?"

"Hayır, Mahir, konu Süreyya. Onu daha fazla endişelendirmek istemediğim için genel olarak konuştum."

"Anlıyorum ben de ondan şüphelenmiştim zaten."

"Bizi bekliyorlar hadi gidelim. Yeni bir şey olduğunda sana haber veririm."

"Tamam, ama Gökbey sen de dikkatli ol! Kim olduğunu neler yapabileceğini az çok biliyorum sana güveniyorum da ama yine de içimde bir huzursuzluk var."

"Sağ ol Mahir! Ekip arkadaşlarım dışında başka birinden bunu duymak iyi geldi." dedi, gülümsüyordu... Karşılığında Mahir de gülümsemişti.

"Her zaman kardeşim! "

"Her zaman kardeşim!" dedi, Gökbey elini sıkarak kızları takip ettiler.

Süreyya ve Esma Güniz' in yanına gitmişti. Kerim, Ceren'i konuşma yapması için sahneye çağırmıştı. Kızlar hep birlikte Ceren'in duygu dolu konuşmasını dinlediler. Mahir ve Gökbey' de yanlarındaydı. Ama ikisi de etrafı izliyordu. Gökbey'in telefonu çaldığında Süreyya ile göz göze geldiler.

"Hemen dönerim Süreyya burada kal." diyerek, geride Süreyya' yı tedirgin bir halde ona bakarken bırakarak dışarıya çıktı.

"Zekeriya, bir şey buldum de bana?"

"Buldum, merkeze gelsen iyi olur."

"Geliyorum." Dedi ve tekrar Süreyya' nın yanına gitti.

Süreyya ona doğru yaklaşan Gökbey' i gördüğünde bir şeyler olduğunu anlamıştı. Hemen ona doğru adım atarak yanına gitti.

"Akif ne oldu?"

"Arayan Zekeriya'ydı. Benim merkeze gitmem lazım, seni bırakmayı hiç istemiyorum."

"Kimmiş? Bulmuş mu kim olduğunu?" Dedi, panik dolu kısık sesiyle.

"Sevgilim, bir şeyler bulmuş ama benim merkeze gitmem lazım. Oraya gidince daha detaylı öğreneceğim. İhtiyacım olan şey senin sakin ve iyi olman. Aynı zamanda da güvende olmanı istiyorum."

"Ben iyiyim." dedi, kesik bir nefes verirken. "Senden ayrılmayı ben de istemiyorum hem de hiç özellikle bu gece ama gitmen gerektiğini de biliyorum. Git ve yapman gerekeni yap." Dediğinde Mahir ve Esma da yanlarına gelmişti.

"Ne oldu? Öğrenebildin mi?" dedi, Mahir.

"Evet, benim merkeze gitmem lazım ama Süreyya' yı yalnız bırakmak istemiyorum. Sizinle gelsin Mahir ben işim biter bitmez gelip seni alacağım sevgilim olur mu?"

"Tamam, olur seni bekleyeceğim."

"En kısa sürede halletmeye çalışacağım." Dedi, ona sarılırken, "seni seviyorum." dedikten sonra saçlarına doğru belli belirsiz bir öpücük kondurdu.

"Ben de seni seviyorum. Lütfen kendine dikkat et."

"Mahir her ihtimale karşı evine birini yönlendireceğim. Muhtemelen gittiğinizde orada olur. Eğer eve giderken ya da gittiğinizde seni rahatsız eden bir şey görür ya da hissedersen hemen bana haber ver. Süreyya sana emanet..."

"Tamam, merak etme! Gökbey, dikkatli ol!"

"Eyvallah kardeşim!" dedi aynı zamanda Süreyya' ya yaklaşıp alnına sıcak yumuşak bir öpücük kondurdu ve gitti.

Süreyya Gökbey'in ardından yoğun bir yokluk duygusu hissetti. Bu kadar kısa zamanda her hücresinin, aklının, kalbinin onunla nasıl dolup taştığına bir kez daha hayran kaldı. Çok seviyordu. Gökbey'in yokluğu ile sıcak yaz mevsiminden bir anda soğuk kış mevsimine geçmişti sanki... Her yeri buz kesmişti. Hala onun gittiği ve ortadan kaybolduğu yöne bakıyordu. Esma' nın sesi ile kendine geldi. Sıkışan yüreğinin isyanıyla elini kalbine götürdü. "Gelecek, sana geri dönecek. Söz verdi..." Dedi, içinden.

"Süreyya, canım iyi misin?"

"Evet, ben iyiyim Esma merak etme." Dedi, gülümsemeye çalışarak.

Ceren lansmanda, davetlilere özel küçük bir imza töreni de eklemişti. Bu sırada imza vermekle meşguldü.

"Hadi biz de gidip imzamızı alalım kızlar." diyerek, Güniz yanlarına gelmişti. Böylelikle imza için Ceren'in yanına gittiler.

Gökbey arabasına biner binmez Süreyya'nın arabaya haps olmuş kokusuyla karşılaştı. Derin bir nefes alarak içine çekti sevdiği kadının kokusunu... Onu şimdiden özlüyordu. Hayatında hiç bu kadar zorlandığını hatırlayamadı. Onu bırakıp gitmek, hayatında yaptığı en zor şeylerden birisiydi. Ve bu daha gitmek bile sayılmıyordu... Yola çıktığında kendine ne yapması gerektiğini hatırlattı. Ve Zekeriya'yı aradı.

"Efendim?"

"Zekeriya ekipten kim müsait?"

"Yasin burada hatta şuan yanımda."

"Tamam, hemen onu telefona ver."

"Gökbey neler oluyor?"

"Yasin senden bir şey rica edeceğim? Özel bir mesele."

"Evet, tabii nedir?"

"Mahir Akıncı' yı biliyorsun hemen onun evine gidip etrafı ve evi kontrol edebilir misin? Süreyya, Mahir ve Esma birazdan eve geçecekler. Güvende olduğundan emin olmam lazım. Zekeriya sana adresi verir. Bu arada onlarında birini göndereceğimden haberleri var."

"Gökbey sen iyi misin? Tam olarak ne oluyor? Süreyya tehlikede mi?"

"Ben iyiyim, bunları yüz yüze konuşuruz anlatacağım şeyler var size ama şuan durum acil Yasin. Biraz paranoyaklık ediyor olabilirim ama yine de sağlama almak istiyorum."

"Tamam, anladım. Ben hemen hazırlanıp çıkıyorum."

"Teşekkür ederim Yasin. Bu iyiliğini unutmayacağım."

"Teşekkürü boş ver. Her ne yapıyorsan ya da yapacaksan dikkatli ol!"

"Sende Yasin!"

Yaklaşık yarım saat sonra Gökbey merkeze ulaşmıştı. Yasin ise Mahir'in evine doğru gidiyordu. Gökbey arabasını park edip hızlı adımlarla merkeze girdi ve hemen Zekeriya' nın yanına çıktı. Bir tahmini vardı ancak emin olmadan harekete geçemezdi. Sert adımlarla bitmek bilmeyen koridorları döverek ilerledi. Operasyon merkezinden içeriye derin bir nefes alarak girdi.

Merkez

"Efendim!"

"Rahat Zekeriya."

"Evet, neler buldun bakalım?"

"Verdiğiniz bilgilere dayanarak, aracı teknik takibe aldım. Plaka sahte. Pek profesyonel tiplere benzemiyorlar." dedi, araç içindeki iki kişinin görselini yansıttığı ekrana bakarak. "Tanıyabildiniz mi? Bunlardan hangisiydi?"

"Evet, bu o. dedi, Gökbey ekrana bakarak. Peki sicilleri?"

Zekeriya adamlara ait bilgileri yan yana olacak şekilde ekrana yansıttı hemen ardından da açıklamaya başladı.

"İkisi de sabıkalı bilin bakalım neden?"

"Madde mi?"

"Evet, bunlar gibi tipler para için her şeyi yapar."

Gökbey ekrana kilitlenen keskin bakışlarını hafif kısarak düşünmeye başlamıştı.

"Nerede şimdi bu itler? Tespit ettin mi?"

"Evet, saklanıyorlar. Kendilerince." dedi, Zekeriya gülerek.

"Sadece bu ikisi mi Zekeriya? Başkaları da var mı?"

"Hala araştırıyorum ama sanırım küçük bir torbacı çetesine bağlılar."

"Son zamanlarda nereleri ziyaret etmişler? Hemen bakabilir misin? Özellikle benim gördüğüm o ite bak?"

"Anladım hemen taratıyorum. Ama Gökbey şüphelendiğin ne ve bunun Süreyya ile ne ilgisi var?" diyerek, aynı zamanda taramayı başlatmıştı.

Gökbey, olduğu yerde sakallarına dokunarak doğruldu. Gergindi ve düşündüğü şeyin giderek daha da doğru çıkacağından emin oluyordu.

Zekeriya, tarama devam ederken Gökbey' in üzerinde çok şık bir takımla gelmesi de gözünden kaçmamıştı ama daha fazla soramıyordu. Zekeriya'nın bakışlarını fark eden Gökbey,

"Meraktan öleceksin diye korkuyorum. Şu bakışlarını da artık üzerimden çek."

"Ediyorum yalan yok! Çok şıksın seni en son çökertme operasyonunda böyle görmüştüm." dedi, bir tık çekinerek çünkü Gökbey çok ciddi ve gergindi. Genelde çalışırken böyleydi alışkındı Zekeriya ama bu defa durum biraz daha farklıymış gibi hissediyordu.

"Bu tarama neden bu kadar uzun sürüyor? Bu böyle olmayacak benim sabrım kalmadı Zekeriya bir ekip çıkart şu ikisini alıp gelsinler hemen!"

"Emredersiniz efendim!" diyerek, konum bilgilerini hazırda olan bir ekibe yönlendirdi.

Sabırsızca odayı arşınlayan Gökbey'i izleyen Zekeriya, bir anda Gökbey' in ona dönmesi ile nereye bakacağını bilemeden kafasını anında ekrana çevirmişti.

"Yavuz'a bak Zekeriya?"

"Efendim?" dedi, Zekeriya bu noktada şaşkınlığını gizleyemiyordu.

"Yavuz'un ziyaretçilerine bak hemen davadan sonrakilere?"

"Hemen bakıyorum." dedi, taramayı daraltarak sadece 5 dakika içinde ekranda gördüklerine inanamayarak baktı Zekeriya. Gökbey ise şaşırmamıştı.

Gökbey' in "adi piç!" diye, bağırdığını duyduğu an Zekeriya ona dönerek,

"Şimdi anlıyorum." dedi.

"Sahte kimlik kullanmışlar. İki kere ziyaret etmişler saat ve günleri..." dediğinde, gerisini getiremedi çünkü bir anda masanın yanında olan sandalyenin duvara uçtuğunu görüp dondu. Kopan patırtı yüzünden kontrole gelen birini Zekeriya soru sormasına fırsat vermeden geri gönderdi.

Gökbey sakinleşemiyordu. "Hasta piç, hala onun peşinde." dedi, yine bağırıyordu.

"Nasıl olur?" dedi, Zekeriya şaşkındı. "Amacı ne? Hala ona zarar vermek mi? Ne yapmayı düşünüyorsunuz?"

"Bana Mustafa'yı çağır Zekeriya hemen gelsin!"

"Emredersiniz efendim!"

"Başkan burada mı?"

"Evet, geldiğini biliyor."

"Tamam."

Zekeriya Mustafa ile konuşmuştu.

"Mustafa' nın gelmesi bir saat sürecek." dedi.

Sıkıntılı bir nefes veren Gökbey "tamam." dedi.

"Kahve ister misin? Sanki ihtiyacın varmış gibi." dedi, Zekeriya.

"Sağ ol Zekeriya, söylesen iyi olur bu arada evet ve fazlasına ihtiyacım var!"

Yasin, Mahir Akıncı'nın evine gittiğinde henüz onların gelmediğini fark etti. Önce evin çevresini sonra da evin içini kontrol etti. Görünen bir sıkıntı yoktu. Gökbey'e mesaj atıp bilgi verdi. Onun ardından kısa bir süre sonra da Mahir Esma ve Süreyya eve döndüler. Onlar geldiğinde Yasin arabasındaydı. Gökbey'e bir mesaj daha attı. Ama aynı anda ona mesaj atan başkası daha vardı. Süreyya da eve geçtiklerinin bilgisini vermişti. Yasin arabada beklerken Gökbey'in aramasına cevap verdi.

Gökbey telefonuna gelen mesajları kontrol ediyordu. Biri Süreyya'dan biri de Yasin'den gelmişti. Yasin'i aradı.

"Efendim Gökbey?"

"Her şey yolunda mı?"

"Evet, onlar gelmeden önce evi kontrol ettim bir sıkıntı yok zaten az önce geldiler."

"Sen neredesin?"

"Araçtayım."

"Yanlarına git Yasin. Süreyya seni görünce daha güvende hissedecektir. Ben onlara haber veriyorum."

"Tamam Gökbey."

Gökbey, kısaca Süreyya'ya Yasin'in geleceği bilgisini vermişti. Şuan odağını kaybedemezdi eğer onu arayıp sesini duysaydı burada bir saniye bile kalamazdı o yüzden mesaj atarak bilgi vermişti.

Süreyya

Mahir kapıya gittiğinde kimin geleceğini biliyordu ama Yasin'i tanımıyordu. Yani onunla daha önce Barlas Alpdoğan olarak tanışmıştı. Süreyya' da Mahir'in peşinden kapıya gitmişti.

"İyi akşamlar." dedi, Yasin.

"İyi akşamlar, içeriye gelebilirsin." dedi, Mahir ardından da Süreyya,

"Yasin, o nasıl nerede?" dedi, sesi istemediği halde panikle çıkmıştı.

Yasin ise şaşkındı. Bir şeyler olduğunu elbette anlamıştı ama neler olduğunu Gökbey'den dinlemek için sabırsızlanıyordu.

"O iyi Süreyya merkezde." dedi, kısaca içeriye girerken.

Esma da Yasin'i hatırlamıştı.

"Hoş geldiniz." dedi, gülümseyerek.

"Teşekkür ederim." dedi Yasin.

"Süreyya biz ne yapsak çay mı demlesek?" dedi, Esma.

Herkes, ona dönüp baktığında, "yanlış bir şey mi söyledim?" dedi, çekimser bir sesle.

"Olur." dedi, Süreyya "haklısın tabii böyle beklemek can sıkıcı. Çay içelim." dedi, saçmaladığının kendisi de farkındaydı.

Mahir, Yasin' e dönüp "istediğin yere oturabilirsin." dedi.

"Teşekkür ederim." dedi, Yasin ortamda tuhaf bir hava ve gerginlik vardı. Yasin de huzursuzdu. Mahir'de de aynı durum söz konusuydu.

"Bahçede de oturabiliriz isterseniz?"

"Evin içinde kalsak şimdilik daha iyi."

Kameraları açıp ekrana yansıttı bu arada Mahir, evin etrafını kamera sistemi ile çevrelemişti.

"Güvenliğe önem veriyorsunuz Mahir Bey."

"Evet, akıllıca bir kararmış değil mi?" dedi, gülerek "bu arada bana Mahir demeniz yeterli sizin içinde uygunsa aynı yaşta gibiyiz."

"Evet, olur tabii haklısınız." dedi, gülümseyerek bir yandan da ekranı inceliyordu. Süreyya ve Esma mutfaktan geldiklerinde ikisi de ekrana kilitlenmişlerdi.

"Mahir, hayatım senin güvenlik kameraların mı vardı? Ben niye bilmiyorum hem de bir sürüymüş." dedi, şaşkınlığını gizleyemeden.

Herkesin gülümsemesine sebep olmuştu. Yasin'in aklına ise, onu her gördüğünde Paris'te o koca cüsseli herife yaptıkları geliyordu. Gülümsedi tekrar kendi kendine.

Süreyya ona dönüp, "neden gülüyorsun?" dedi, bir anda.

Yasin'in gülümsemesi anında ciddi bir ifade ile yer değiştirdi.

"Affedersin Süreyya, aklıma bir şey geldi." dedi, "bu arada seni merak ediyordum açıkçası ve böyle karşılaşmayı da beklemiyordum. Sen iyi misin?"

"İyiyim, yani çok daha iyiyim." dedi, Süreyya. "Ben de beklemiyordum ama sanırım bu ikimiz için de iyi oldu değil mi? Teşekkür etme fırsatım olmadı sana hiç. Teşekkür ederim Yasin beni korumaya çalıştığın ve koruduğun için..."

"Teşekkür etmene gerek yok Süreyya, daha iyisini yapabilirdim. Üzgünüm bunların hiçbirini yaşamamalıydın."

"Biliyorum." dedi, sesinden sezilen hüzünle Süreyya, "ama yaşadım ve bu kimsenin suçu değil. Hepsi geçti bitti." dedi, sesindeki hüznün aksine, o hüzne inat gülümseyerek.

"İyi olduğunu gördüğüm için gerçekten memnunum." dedi, Yasin de gülümseyerek bir gözü ekrandaydı.

"Yasin sana bir şey sorabilir miyim?"

"Elbette sorabilirsin."

"Bizi takip eden kimmiş, belli oldu mu? Buldunuz mu yani?"

"Henüz değil, ama kısa zamanda hallederiz."

Yüzü düşen Süreyya, "kim olabilir? Neden bizi takip etsinler ki anlamıyorum ve gerçekten bu takip edilme olayından bıktım usandım." diye, yükselmişti.

"Üzgünüm Süreyya ama şimdilik bununla ilgili bildiklerim bu kadar, bence sabırlı olmalıyız ve Gökbey'i beklemeliyiz."

"O haklı Süreyya, biliyorum zor ama buda geçecek. Biliyorsun değil mi? Hadi gel biz çayı getirelim bana yardım et kafanda dağılır belki?"

"Kafa mı kaldı ki bende." dedi, çaresizce.

Merkez

Mustafa merkeze gelmiş tam olarak Gökbey'in karşısına oturmuş ve ondan olanları kısaca detayları ile dinlemişti. Bu arada da ekip iki adamı almak üzere operasyon düzenliyordu.

Vay anasını arkadaş! Sırtlandaki azme bak beni bile şaşırtıyor." dedi, Mustafa dinlediklerinden sonra.

Zekeriya araya girip, "onda ki azim değil başka bir şey." dedi, "Nihat abi olsaydı bolca küfrederdi herhalde." dedi.

"Ben sonraya saklıyorum küfürlerimi merak etme. Ne yapmayı düşünüyorsun Gökbey? Benden istediğin ne?" dedi, Mustafa.

"Öncelikle, bu adamın sorgusunu senin yapmanı istiyorum! Dişlerini mi sökersin artık ne yaparsın bilemem ama onun ağzından somut bilgi ve kanıt istiyorum."

"Emrin olur, Gökbey zevkle." dedi, Mustafa "ya sonra?"

"Bu arada bağlantılarını kullanıp, bana Yavuz Selim Cebesoy'la özel bir görüşme ayarlamanı istiyorum. En kısa sürede mümkünse bu gece!"

"Şimdi anlaşıldı! Olmuş bil! Sen esas şimdi boku yedin Yavuz!"

"Ne yapacaksın Gökbey? Biliyorsun ona zarar veremezsin! Bu durumu Başkan'a bildirmeliyim." dediğinde, Mustafa tek kaşını kaldırarak Zekeriya'ya uyarıcı bir bakış attı.

"Ne yapacağım beni ilgilendirir. Sorumluluk bende! Başkan'a gelince seni durdurmaya niyetim yok. Elbette bilgisi olacak. Hatta hemen bilgilendirmelisin." dedi, kendinden emin bir tonla.

Mustafa, bu defa aynı bakışlarını Gökbey'e çevirdi. "Bu kadar gizemli olmak zorunda mısın? Neler olduğunu anlatacak mısın?"

"Anlatacağım, şu işi bitirelim önce beyler!"

"Anlaşıldı!" dedi, ikisi de düşünceli bir şekilde meselenin kişisel bir hal aldığı aşikârdı. Onlar ekip arkadaşı olabilirlerdi ama durum sadece bu değildi. Onlar birbirine yürekten bağlı, öz kardeş gibiydiler. Ortada yanlış bir gidişat varsa, birbirlerini durduran bağlardı aynı zamanda. Mustafa Gökbey'in onu neden çağırttığını şimdi daha iyi anlıyordu. Durdurulması gerekecekti ve onu durdurmak da Mustafa' ya düşmüştü. Sonuna kadar haklıydı ve yanında olacaktı.

......

Gece ilerlemişti ama hala Gökbey'den bir haber yoktu. Süreyya' nın aklı Gökbey'deydi. Mahir ve Yasin sohbet ederlerken, Süreyya üzerine çöken huzursuz yorgunlukla mücadele ediyordu. Bunu fark eden Esma, çay bardağını masaya bırakarak.

"Canım istersen biraz dinlen, misafir odasında biraz uyuyabilirsin. Bu arada sizinkilere haber ver istersen burada kaldığını." dedi.

"Uykum yok Esma ama iyi hatırlattın anneme mesaj atarım şimdi." dedi ve telefonunu alarak annesine Esma'da kalacağına dair bir mesaj gönderdi.

"Esma haklı Süreyya biraz dinlenmelisin. Gökbey geldiğinde seni uyandırır." dedi, Mahir.

Süreyya' nın da kafasını toparlamaya ihtiyacı vardı. Biraz düşündükten sonra "haklısınınız uzansam iyi olacak" dedi. Esma'ya baktı ikisi beraber ana katta olan misafir odasına geçtiler.

"Esma sen de yanımda kalır mısın?" dedi, Süreyya.

"Tabii ki kalırım." dedi ve ikisi de konuşmadan yatağa uzandılar. Kapıyı tam kapatmamışlardı.

Merkez

Zekeriya,

"Mustafa seninkiler geldi, sorgu odasına alındılar."

"Tamamdır, işte başlıyoruz." dedi, Mustafa ayağa kalkarken.

"Hadi bakalım Mustafa, hallet şu işi ben izlemede olacağım." dedi, Gökbey.

Zekeriya ise "ben Başkan'la görüşüp geliyorum. Siz önden gidin." dedi.

Zekeriya Başkan'a bilgi verdiğinde, Başkan sadece kafasını anladığını gösterecek şekilde hareket ettirdi. Bu sırada Mustafa da sorguya başlamıştı. Biraz da olsa zorlanacağını düşünmüştü ama kırk dakikanın sonunda ikisi de ötmüş Yavuz'u ele vermişlerdi. Para için yaptıklarını, asıl amaçlarının kadını kaçırmak olduğunu itiraf etmişlerdi. Mustafa sorgu odasından çıktığında Gökbey çoktan operasyon merkezine geçmişti. Mustafa telefonla bağlantılarına ulaşmış Yavuz için haber bekliyordu. Odaya girdiğinde telefonu da çaldı. Beklediği haber gelmişti. Saat gece yarısı 02.00 'yi gösteriyordu. Telefonunu kapatıp Gökbey'e döndü.

"Hazır mı?"

"Görüşme bir saat içinde ayarlanmış olacak." dedi, Mustafa.

"Tamam." dedi, sadece Gökbey.

Gerginliği ve öfkesi elle tutulur derecede somut bir hale bürünmüştü. Mustafa ve Zekeriya'nın bakışlarına aldıracak halde değildi. Sabırsızlığının sessiz çığlıklarını bile duyabiliyorlardı. Bir an önce bu meseleyi sonsuza dek kapatıp Süreyya'nın yanına gitmek istiyordu. Onun için endişelenmesinden hoşlanmıyor hatta nefret ediyordu.

Yapacağı şeyi hayatında ilk defa yapacaktı. İlkesel olarak yanlış olduğunun ise gayet bilincindeydi. Ne yazık ki şu an yapmayı düşündüğü şey Süreyya için yapacaklarının ilki olarak gözükse de sadece başlangıcıydı. Yavuz Gökbey'in yıkılmaması gereken duvarlarını yıkmış, aşmaması gereken sınırlarını aşmış, bam telinin ötesine müdahale etmeye kalkışmıştı. Gökbey bunu görmezden gelebilecek bir adam değildi.

İşine olan sadakatinin sorgulanmasına, neden olabileceği olasılığını göze almıştı. Başkan'ın her şeyi biliyor olmasına rağmen şu an müdahale etmemesinin sebebi daha önce yapmış oldukları konuşmaya dayanıyordu. Ne kadar süre geçtiğini fark etmeden bu düşüncelere dalmıştı. O sırada Mustafa'nın sesiyle kendine geldi.

"Beklediğimiz haber geldi. Hazırsan çıkabiliriz."

Gökbey, düşüncelerini bir kenara iterek ayağa kalktı ve sadece "gidelim." dedi.

......

Yavuz, gecenin bir yarısı uyandırılarak olması gereken yere götürüldü. Ne olduğunu anlayamıyordu ama içinden bir ses iyi bir şey olmayacağını söylüyordu. Görevlilere sorduğu hiçbir soruya yanıt alamaması da tedirginliğini en üst seviyeye çıkarmıştı.

Elleri kelepçeli bir halde karanlık ve soğuk bir yere götürüldüğünde itirazlarına devam ediyordu ama duyan yoktu. Kimse onu duymayacaktı. Çok fazla beklemesine gerek kalmayacaktı. Çünkü Gökbey ve Mustafa son sürat ona doğru geliyordu. Onu bir sandalyeye oturtup odadan çıkmışlardı.

Gökbey ve Mustafa Yavuz'un tutulduğu cezaevine geldiklerinde, Gökbey arabadan inmiş üzerindeki ceketi ve kravatını çıkarmaya başlamıştı. Mustafa onu dikkatle izledi.

"Gömleğine yazık olacak, hâlbuki ki çok şıktın bu gece." dedi, sırıtarak.

"Senin üzerindeki de fena değilmiş." dedi, Gökbey "çıkışta muhtemelen o benim üzerimde olacak." dedi, gülümsedi ama buz gibi bir gülümsemeydi.

Demir kapının gıcırtısıyla Yavuz, olduğu yerde irkildi. Karanlıktan dolayı gözleri kimin geldiğini algılayamadı. Önce gölgesi düştü Gökbey'in dışarıdan yansıyan ayın ışığıyla içeriye.

Ağır adımlarla hedefine kilitlenmiş bir şekilde yürüyen Gökbey ve hemen yanındaki Mustafa ilerlemeye devam ettiler. Onların ardından kapanan kapının gıcırtısı tekrar geldi. Ortamın yeterince ürkütücü olması yeterli değilmiş gibi Gökbey'in ürkütücü sesi ile yankılandı boş duvarlar.

"Gerçekten de sana ulaşamayacağımı, senin olduğunu anlamayacağımı düşünmen beni hayal kırıklığına uğrattı." dedi. Sesi buz kadar keskindi. Kocaman olan gözleriyle geriye sendeleyen Yavuz'un tam karşısına geçtiğinde. Mustafa ise sırıtmakla meşguldü. Yavuz gözlerini Gökbey'den alamadı.

"Bence bu kadarı bile yeterli, sanırım altına işedi." dedi, Mustafa sert kısa bir kahkaha atarak.

"Yeterli mi sence de Yavuz? Ne dersin?" dedi, Gökbey şimdi tıslar gibi konuşuyordu. Bir yandan da ona uzanıp omzundan tutmuş ve tek eliyle baskı yaparak onu sandalyeye oturtmuştu. Yavuz ise tepki veremiyordu. Muhtemelen Gökbey'in sıktığı yer moraracaktı çünkü gerçekten de canının yandığını hissetti.

"Bu yaptığınız yasa dışı! Beni buraya zorla getirdiniz! Benim haklarım var. Bunu yapamazsınız!" dedi, yaşadığı şoktan çıkan Yavuz ayağa kalkmaya yeltenerek.

Gökbey de Mustafa da gülümsediler. Gökbey ise onun ayağa kalkmasına müsaade etmeyerek hiddetle bağırdı.

"Sıçarım lan haklarına hakları varmış! dedi, Mustafa.

"Sana kalkabilirsin demedim!" dedi, Gökbey omzundan tekrar baskı yapıyordu.

"Aslında sana o sandalyeye oturabilirsin de demedim." dedi, Gökbey aynı anda sandalyeye sert bir tekme atarak Yavuz'un yere yuvarlanmasına sebep olmuştu.

Yavuz düştüğü yerden afallayarak Gökbey'e baktı. Sonra bakışlarını Mustafa'ya çevirerek, "bu adam delirmiş lütfen canımı yakmasına izin verme!" dedi. Yalvarırcasına konuşmuştu.

Mustafa cevap veremeden, Gökbey'in tekmesi midesi ile buluşmuştu.

"Sana konuşabilirsin de dememiştim!" diye, bağırıyordu. Yerde acı içinde kıvranan Yavuz'a arkasını dönmek için hamle yapar gibi bir hareketle yarım dönmüşken, aniden tekrar dönerek bir tekme daha indirdi aynı noktaya. Yavuz'un acı içinde inlemesine sebep olmuştu.

"Ne yaptığını anlamayacağımı mı sandın! Senin aldığın her nefesten haberim var Yavuz! O nefeslerinin değerini bilirsin zannettim ama bil bakalım sen de ne eksikmiş?" dedi, ardından da bir tekme daha savurarak "bunu düşünecek akıl yokmuş!" diye, bağırarak cümlesini tamamladı.

Yavuz, ard arda gelen tekmelerin sersemliği ile doğrulmaya çalışsa da başarılı olamamıştı. Yerde kıvranıyordu. Gökbey eğildi ve saçlarından sertçe kavrayıp yüzünü kendine cevirdi.

"Seni uyarmıştım! Sınırlarını aşmaman gerektiğini bilmen gerekirdi. Sen kendi sınırlarını aşmakla kalmadın, benim sınırlarıma girmeye teşebbüs ettin!" dedi, saçlarını sert şekilde çekmeye devam ederken, "ne oldu söyleyecek bir şeyin yok mu?" dedi, onu kışkırtarak tepki vermeliydi. Tepki vermeliydi ki onun o sikik suratını dağıtmasına daha da sebep olmalıydı. Kafasını yere vurdu Gökbey ayağa kalkarken, Mustafa'ya döndü.

"Kaldır şu göt herifi!" dedi.

Mustafa dediğini hemen yaptı. Zar zor ayakta duran Yavuz'a baktı.

Yavuz dehşet içindeydi. Çılgına dönmüş bir halde birden bağırıp yardım istemeye başladı. Nafile çabasına karşılık kahkaha sesleri yükseldi.

"Hala anlamıyorsun! Kimse sana yardım etmeyecek! Seni öyle bir hale getireceğim ki doğduğun güne pişman olacaksın!" dedi, Gökbey.

Yavuz ise, yardım gelmeyeceğini anladığında delirmiş gibi bağırmaya başladı!

"Süreyya benim, her zaman benimdi!" dediğinde, sol çenesinde patlayan yumruğun acısıyla duvara savruldu.

Gökbey ise tam tepesine binmiş ve "onun adını ağzına almayacaksın! Duydun mu beni!" diye kükreyerek boğazını sıkmaya başlamıştı.

"Eğer bir daha onun adını ağzına alırsan hatta onun adını bile düşünürsen senin o pis dilini koparırım!" dedi, onu bırakmış sağ çenesine bir yumruk daha geçirmişti, yetmemiş kaburgasına çatlamasına neden olacak bir yumruk daha atmıştı. Yavuz gelen darbeler karşında çaresizce yere yığılmıştı.

"Süreyya'dan uzak duracaksın. Onu düşünmeyecek, içinden geçirmeyeceksin! Ona dair aklında tek bir kırıntı dahi kalmayacak Yavuz beni duydun mu? O kırıntılarda seni boğarım. Acıların en beterini yaşamanı sağlarım! Ölümün öyle kolay olmaz! Bunu aklından çıkarmayacaksın! O siktiğimin beynine, benim yüzümü, benim sesimi, söylediklerimi kazıyacaksın! Yoksa senin Süreyya ile ilgili her hücreni tek tek bulup, kendi ellerimle onu oradan kazıyarak sökerim! Ciğersiz şerefsiz seni! Ölmek için bana yalvarırsın!"

"Kalk lan ayağa!" diye, kükredi. "Senin ben adamlığını sikeyim! Kalk lan it!" dedi, yerde kıvranan Yavuz'a.

"Seninle işim bitmedi henüz!" dedi, Mustafa' ya döndü tekrar. Mustafa Yavuz'u ayağa kaldırdı.

"Sen gerçekten de bittin Yavuz. Hayatının hatasını yaptın! Bundan öncekileri unut dedi!" yüzüne karşı Mustafa.

"Anlamış mı beni Mustafa?" dedi, Gökbey.

Mustafa bir Yavuz'a bir Gökbey'e baktı.

"Bakayım" dedi, ardından da "anlamamış hala!" dedi, yanından usulca uzaklaşırken sırıtıyordu.

"Gömleğin hala temiz." dedi, Gökbey'e sırıtarak.

"Haklısın." dedi, Gökbey Yavuz'a ani bir hareketle yaklaşarak, suratının ortasına indirdiği yumruğun ardından eline ve üzerine sıçrayan kana baktı.

"Hay aksi!" dedi, Mustafa "şimdi gerçekten de anlamaya başlıyor galiba." dedi.

Yavuz öne doğru eğilmiş muhtemelen kırılmış olan burnunu tutmaya çalışıyordu. O sırada burnundan gelen kanlar ellerine bulaşmıştı.

"Hayvansınız siz!" diye, bağırdı Yavuz, can hıraş doğrulmaya çalışarak "bunun hesabını vereceksiniz." dedi

"Neymişiz neymişiz! Lan bok kafalı hayvan olan sensin!" dedi, Mustafa hiddetlenerek.

"Lan göt! Sen hala konuşabiliyor musun?" dedi, Gökbey yakasına yapışmış suratına bir yumruk daha atmıştı. Yetmemiş kaburgalarını yumruklamaya da başlamıştı. Sonra yine Mustafa'ya seslendi.

"Mustafa, içerideki arkadaşları bunun tecavüzcü katil olduğunu bilmiyorlar henüz değil mi?" dedi.

"Bilmelerinin vakti geldi galiba!" dedi, Mustafa.

"Geç bile kalmışız!" dedi, Gökbey son yumruğunu atarken Yavuz yere yığılmıştı.

Mustafa ona doğru gitti ve ayağı ile tekmeleyerek "bundan sonra götü kollasan iyi edersin!" dedi.

Yüzü darmadağın olan Yavuz, zorla araladığı gözleriyle başında dikilen iki adama dehşet içinde baktı. İnlemekten konuşacak hali kalmamıştı. Yüzünden akan kanlar ise cabasıydı.

Gökbey ona doğru eğildi ve "ensendeyim Yavuz oradan inmeye de niyetim yok. Sen geberip gidene kadar, aldığın nefesten, sıctığın boka kadar haberim olacak!"

Süreyya'nın saçının teli kopsa senden bileceğim! Sonra da senin saçın kopacak! Bunu unutma!" dedi ve son kez yumruğunu onun suratında patlattı. Kendinden geçen Yavuz' un son gördüğü ve duyduğu Gökbey'in kükreyen sesi ve buz gibi keskin bakışları ile gülümsemesiydi.

Gökbey doğrulurken, Mustafa Yavuz'u son kez tekmeledi.

"İşi bitti, bir daha kendine gelemez!" dedi.

"Gidelim!" dedi, Gökbey Yavuz'un üzerine tükürdükten sonra! "Midemi bulandırıyorsun!" diyerek, arkasını döndü ve kapıdan çıkıp gittiler.

Arabaya geldiklerinde, üzerindeki kanın yoğunluğunu daha çok fark etti. Mustafa'nın bakışları da onu da izliyordu.

"Ee gömleğini vermeyecek misin?"

"Sen ciddi misin? Yedeğin yok mu?"

"Rengini beğendim ama."

Mustafa o sırada arabanın kapısını açmış içeride giyecek bir şey arıyordu.

"Bagajda arama!" dedi, Gökbey o yöne giderek üzerindeki artık beyaz olmayan gömleği çıkarıp ellerini sildi ama yeterli değildi. Bagajdan suyu alıp, ellerine bulaşan kanı temizledi. Ardından da lacivert tişörtünü giydi ve yola çıktılar.

"Bu adi herifin attığı her adımdan haberim olacak Mustafa! Sen ayarlarsın! Bu arada arkadaki gömleği de yok edersin!"

"Perti çıktı, pek adım atabileceğini sanmıyorum ama emredersin." dedi, Mustafa.

Merkeze gittiklerinde ikisi de odalarına çekilmişti. Gökbey, hemen duşa girmişti. Temizlendikten sonra üzerini değiştirip Süreyya'yı almak için yola çıktı.

Süreyya'nın içindeki sıkıntı dağ gibi genişleyerek her yerini kaplamıştı. Uykuya yenik düşmek istemese de istemsizce kapanan gözlerine daha fazla engel olamadı. Gökbey Mahir'in evine gittiğinde gözleri ilk iş Süreyya' yı aradı. Esma da ortalarda görünmüyordu. Yasin ve Mahir' le kısa bir konuşma yapıp olanları anlattıktan sonra Yasin'i gönderdi. Mahir,

"Süreyya misafir odasında. Beklerken uyuyakaldı." dedi.

"Bu arada sorunun çözülmüş olmasına sevindim. İstersen burada kalabilirsin kardeşim." dedi.

"Teşekkür ederim ama Süreyya'yı da alıp gideceğim." dedi, "nerede o?"

Mahir, Süreyya'nın uyuduğu odayı gösterip "iyi geceler" dileyerek, oradan ayrıldı.

Süreyya&Gökbey

Gökbey, odaya girdiğinde üzerindeki olağanüstü elbisesi ve uzun dalgalı saçlarıyla yatağa serilmiş olan Süreyya'ya hayranlıkla bakıyordu. Ona her baktığında göğsü sıkışıyordu. Uyurken bile hem masum, hem de bu kadar çekici görünen başkasını tanımıyordu. Onu ürkütmek istemiyordu. Usulca yatağın kenarına yaklaşıp oturdu.

O tatlı yüzünde kâbus gördüğü çok belli olan bir gerginlik gördü. Onu uyandırmalıydı bu gece onu asla bırakmaya niyeti yoktu. Boğuk ama kendinden emin sesiyle adını söylediğinde Süreyya kıpırdandı. Gökbey üzerine eğilmiş yüzüne düşen bir tutam ipek gibi yumuşacık olan saçı tutarak biraz oynadı. Daha sonra da eğilip alnına küçük bir buse kondurdu.

"Süreyya, uyan sevgilim." dediğinde, Süreyya gözlerini kırpıştırdı. Sonra da kendine geldi ve "Gökbey, geldin mi? Burada mısın?" dedi, hala gördüğü kâbusun etkisinde olduğunu belli ederek. Yatakta aniden doğruldu ve Gökbey'in gerçekten de yanında olduğundan emin olmak istercesine kollarını uzatıp ona sarıldı.

"Buradayım sevgilim geldim." dedi, aynı şekilde ona sarılan güçlü kolların sahibi.

Süreyya fısıltıyla konuşuyordu. "Ben..." dedi, "ben kâbus görüyordum. Senin bana dönmediğin bir kâbustu." dedi. Fısıltısında bile hissettiği hüzünden, kalbi acıyan Gökbey,

"Sana her zaman döneceğim Süreyya." dedi. Onu kendinden birazcık uzaklaştırarak.

Delici bakışlarındaki alevi görmemek imkânsızdı. "Bitti Süreyya, sorun yok artık rahatlayabilirsin. Kâbus görmeni istemiyorum, sesinde herhangi bir hüzün hissetmek istemiyorum."

"Bitti mi gerçekten? Sen iyi misin?" dedi, hemen elleriyle yüzünü avuçlarının arasına almış hasar kontrolü yapmaya çalışıyordu.

"Ben iyiyim Süreyya, sen de iyisin." dedi, kendinden emin, tok erkeksi bir ses tonu ile "hadi buradan gidelim sevgilim." dedi, bir eliyle Süreyya'nın yüzündeki elini tutup avcunun içine de küçük bir buse kondurarak.

Öptüğü yer alev alev yanmıştı... Süreyya içini çekti, derin ama sakin bir nefes aldı Gökbey'in kokusunu da içine çekerek. Onun kokusuyla alamadığı her nefes, eksik kalıp boğuluyormuş gibi hissetmesine neden oluyordu.

Gökbey, kendisiyle beraber Süreyya'nın da yataktan çıkmasına yardımcı oldu. Süreyya ayakkabılarını giydi. Çantasını da alıp, ona uzanan güçlü sıcak eli kavradı ve birlikte Gökbey'in dışarıda olan arabasına binip yola çıktılar.

Süreyya nereye gidiyoruz diye sormadı. Gökbey de nereye gittiğini söylemedi. Süreyya'nın bu gece istediği tek şey onunla olmaktı. Gökbey'in istediği tek şey ise onu bu gece yanından ayırmamaktı. Bu istekler aralarında sözsüz bir anlaşma gibi kabul görmüştü sanki. Gökbey evinin garajına arabayı park edip Süreyya'nın mahmur güzelliği ile arabadan inişini seyretti.

Asansöre gittiklerinde de konuşmadılar. Yol boyunca konuşmadıkları gibi. Gökbey' in dairesinin kapısını açarken de tek kelime etmediler. Gökbey, anahtarlarını konsolun üzerine bırakırken ışıkları açıp, Süreyya'nın çantasını da oraya bıraktı. Süreyya muhteşem elbisesi ile koridorda yürürken onun kendisine ne kadar çok ait olduğunu hisseti. Orada podyumdaymış gibi yürürken varlığına tanıklık eden boş evinin onu garipsemediğini hissetti. Hep oraya ona aitmiş gibiydi.

Süreyya ise Gökbey'e ait, onun özel alanı olan yere ilk defa gelmenin heyecanıyla koridorda küçük adımlarla yürüyordu. Koyu renklerden oluşan geniş bir salonu vardı. Ardından onun adımlarını takip eden Gökbey de onu seyrediyordu. Süreyya salona geçmeden olduğu yerde hemen ardında varlığını hissettiği Gökbey'e döndü. Uyku mahmuru hafif şişmiş gözleriyle Gökbey'i süzüyordu. Sonra daha önce fark edemediği ellerine kaydı bakışları ve birden hareketlenerek Gökbey'e yaklaştı. Elini eline aldı.

"Yaralanmışsın!" dedi, kesik bir nefes vererek. Bakışlarını tuttuğu elden, Gökbey'in yüzüne çevirdi alnına bir tutam saç düşmüştü.

"Kim? Kim yaptı bunu? Nasıl oldu?" dedi, telaşla ve hızlanan kalbiyle üzülerek.

"Önemli değil." dedi, keskin bakışlarını ondan ayırmadan aralarındaki çekim dayanılacak gibi değildi. Onu istiyordu hemen şimdi burada, sadece onu istiyordu. Yumuşak teninde kaybolmak her şeyi o hariç, olan biten her şeyi unutmak istiyordu.

 Yumuşak teninde kaybolmak her şeyi o hariç, olan biten her şeyi unutmak istiyordu

Tek bir hamle ile Süreyya'yı belinden tutup kendisine yaklaştırdı. Aralarında mesafe olsun istemediğini çok açıkça belli edercesine. Başını eğip Süreyya'nın hızlanan kalbinin olduğu yere bir öpücük kondurdu. Oradan köprücük kemiğine geçti, hiç acele etmiyordu. Köprücük kemiğine kondurduğu öpücüğün yakıcı etkisi ile Süreyya sersemlemiş bir şekilde tuttuğu nefesini bıraktı. Gökbey ise, daha yukarıya doğru uzandı ve boynuna gömülen dudakları ile Süreyya'ya enfes bir öpücük daha verdi. Yetmiyordu ikisi içinde asla yeterli olmayacaktı...

Süreyya'yı hareket ettirerek onu duvara yasladı. Eliyle çenesine dokundu Süreyya'nın kendisine bakmasını sağladı. Birkaç saniye kenetlenen bakışlarının ardından onu öpmeye başladı önce naif, sakin olan bu öpücük gitgide daha da derinleşiyordu.

Süreyya, Gökbey'in sert olan dudaklarının nasıl bu kadar yumuşak ve büyük bir açlıkla onun dudaklarını kavradığına şaşırarak karşılık veriyordu. Öpüşmeleri yaşadığı açlığın ve özlemin göstergesiydi sanki. Süreyya'nın ağzından tatlı bir inilti kaçtı. Göğüs kafesi patlamak üzereydi. İniltisinin Gökbey'de uyandırdığı, engel olunamaz histen habersiz birbirlerine doymak bilmeyen bir açlıkla öpüşmeye devam ettiler.

Birkaç saniyeliğine ayrıldıklarında, Gökbey elinden tutup onu yatak odasına götürdü.

Birkaç saniyeliğine ayrıldıklarında, Gökbey elinden tutup onu yatak odasına götürdü

"Sana olan özlemimin dineceğini hiç sanmıyorum." dedi, buğulu bir sesle, belinden tuttuğu sırada Süreyya da parmak uçlarında yükselmiş, bir elini omzuna ve boynuna dolamıştı.

"Hımm, bunu duymaktan hiçbir zaman sıkılmayacağım." dedi, aynı buğulu ses tonu ile o sırada "gerçekten de düşüp bayılabilirim" diye düşünüyordu. Gökbey diğer kolunu kaldırdı ve Süreyya'nın ona dolamış olduğu bileğinden tuttu ve bileğinin içine bir öpücük daha kondurdu. Süreyya kesik bir nefes daha vererek irkildi. Bu küçük dokunuşların etkisine hayret etti.

"Bu gece senden ayrı olamazdım." dedi, Gökbey öperken hatta hiçbir gece senden ayrı olabileceğimi sanmıyorum Süreyya!" dedi

"İstemesen de peşinden gelecektim. Benim de sensiz olmaya niyetim yoktu." dedi. Süreyya Gökbey'in bir dudağı yukarı kıvrıldığında, sol yanağında olan derin gamzesi ortaya çıktı. Gökbey'in gamzesini göstermesine sebebiyet veren, bu sözlerle gamzesine uzanıp öptü. "Ve bundan da ayrı kalmak istemiyorum." dedi, Süreyya gamzesinden öperken.

"Ben de istiyorum." dedi, Gökbey. Eğilmiş gülümseyen Süreyya'nın onun için ortaya çıkardığı gamzesinden öperken. Onunla birlikte yatağa doğru hareket etti. Bu sırada derin mavileri ile Süreyya' nın bal rengi gözlerine kenetlenmişti. Orada aradığı bir şey vardı sanki. Yatağa oturdular.

Gökbey, parmaklarını çenemden boynuma, omuzlarımın birleştiği noktaya kaydırdı. Islak derin bir öpücükle buluşan dudaklarımız, ayrıldığında nefes nefese kalmıştık. Ben ona tutunurken Gökbey bir elini saçlarımın arasına daldırmıştı. Bakışlarımız tekrar kenetlendiğinde, ikimizin de bedenleri sadece ikimizin hissedebileceği bir yerlerinde ürperiyordu.

Gökbey bana, benden izin talep ediyormuş gibi bakıyordu. Hâlbuki ki talep etmesine gerek yoktu. Her şeyimle onun olmak istiyordum. Hayatımda hiçbir şeyi bu kadar arzuladığımı hatırlamıyordum. Ona doğru biraz daha yaklaştım. Hissettiğim şeyi hissedebilmesi içindi tüm çabam.

Anında ayağa kalkmış, beni de kendisiyle birlikte kaldırmıştı. Çabamın takdir görmesi beni neşelendirmişti. Sıcak elini sırtımda hissettim. Elbisemin fermuarına uzanan el ile bazı yerlerimde ki ürperti boyut atlamıştı. Onun karşısında, o an hissettiklerim arasında utanma duygusu yoktu. Elbisemi üzerimden çıkarmasına izin verdim. Aynı anda ben de onun üzerindeki tişörte uzandım. O an aklıma giderken üzerinde gömlek olduğu geldi fakat zihnim hemen bu hatırlatmadan uzaklaşıp karşımda duran leziz kaslara yöneldi.

Üzerimden odanın neresine fırladığını göremediğim elbisenin çıkarıldığını hissettim. Aynı şeklîde onun tişörtüde herhangi bir yere fırlatılmıştı. Gökbey' in baktığı her yerim alev alev yanıp kor oluyor, sonra tekrar gözünün değdiği yerler yeniden alevleniyordu. Beni usulca yatağa oturtmasına izin verdim.

Eğilip ayakkabılarımın bağcığını çözerken, bacaklarıma yaptığı özel muamele beni derinden etkiliyordu. O sırada kendi ayakkabılarından ve pantolonundan da kurtulmuştu. Pürüzsüz kaslı omuzlarına doladığım kollarıma baktı. Yerden kalkarken beni yatağın ortasına doğru ilerletti. Onun ağırlığı ile hareket eden yatağa gömülmüştüm. Dünyanın en güzel hislerinden birini yaşıyordum.

Ilık nefesini yüzümde hissettim, bir bacağını bacaklarımın arasına yerleştirmişti

Ilık nefesini yüzümde hissettim, bir bacağını bacaklarımın arasına yerleştirmişti. Beni kendine çevirerek ve bir dirseğinden destek alarak beni öpmeye başladı. Önce boynumu öptü oradan daha aşağıya köprücük kemiğime indi oradan da göğüslerimin arasına bir öpücük kondurdu. Her öpücüğünde içim alev alev yandı.

Daha sonra olduğu yerden doğrularak, beni izledi. Nefesimin kesilmesine sebep olan yakıcı bakışlarının etkisi git gide daha da heyecanlanmama neden oluyordu. Kalbimin atışını duyduğundan eminim. Çünkü ben de onun sesini duyuyordum. Her zerremle onu hissediyordum.

Üzerime eğilirken bir elini sırtımda hissettim. Sutyenime uzanan el, onu bir çırpıda açmış ve çıkarmıştı. Artık tüm çıplaklığımla karşısındaydım. Dudaklarını yalaması, içimdeki ürpertinin çağlayıp taşmasına neden olmuştu. Bana bakmaya devam ederken daha fazla dayanamadım ve hafifçe doğrularak boynuna doladığım kollarımla onu kendime çektim.

Bir eli ile göğüs ucumu okşamaya başladığında ise sırtım yay gibi gerildi ve dudaklarımız o anda tekrar birleşti. O göğsüme yaptıklarıyla beni çileden çıkarıp zevkten inlememe sebep olurken bir yandan da nefessiz kalana dek beni öpüyordu. Dudaklarımız bir anlığına ayrıldığında adını fısıldadım.

"Gökbey..."

"Süreyya, beni delirtiyorsun." dedi, o da nefes nefese "çok güzelsin."

"Aman Allahım!" İlk defa mahcup olduğumu hissettim ve yüzümün yanmaya başladığını hissettim.

"Ben..." dedim, devamını nasıl getireceğimi bilmeyerek. Yüzümü avuçladı ve "biliyorum sevgilim." dedi. "Benim için de öyle..." Hissettiklerimizi söze dökmeye ihtiyaç duymuyorduk ve bu harika bir şeydi. Çünkü hiç kimseyle daha önce bu denli yakınlaşmamıştım. Aç gözlerle bana baktı ve yarıda bıraktığı onu deli gibi anında özleyen göğüslerimle ilgilenmeye devam etti.

Şimdi tamimiyle üzerimdeydi. Göğsümün arasından başlayarak göbeğime kadar beni öptü. Sevdi, her dokunduğunda sevgisini arzusunu ve açlığını bana da hissettirerek. Daha da aşağılara indi ve elini iç çamaşırıma geçirdi. O sırada yüzüme bakmaktan asla vazgeçmedi onu onaylayan bakışlarımı anlamış olacak ki çamaşırım da bir anda ortadan kayboldu. Göbeğimden daha da aşağılara inerek ağzımdan kısa bir inlemenin kaçmasına sebep oldu.

Ben inlediğimde yüzüme baktı. Kısa ama sert bir öpücük için bana uzandı. Yüzüme karşı soluyarak "tadına bakmak istiyorum Süreyya, her yerini keşfetmek, tanımak istiyorum." dedi. Bu söyledikleri içimin titremesine sebep oluyordu.

Ben de istiyordum. Onu deli gibi istiyordum. Öpücüklerinin bu kadar kısa sürede bağımlısı olacağımdan habersiz aynı özlemle ona baktım. Bakışlarımız kenetlenmişti yine sadece benimle ilgileniyor ve bana odaklıydı. Göğsümün ucunu ağzına aldı ve tekrar inlememe sebep oldu. Aynı şekilde o da inliyordu. Oradan da aşağıya indi. Bacaklarımı elleriyle kavrayıp araladı ve kendini bıraktı. Dilinin sıcaklığı ateş gibiydi. Her dokunuşu içimde alevlerin yükselmesine sebep oluyordu. Dakikalarca buna devam etti ve inanılmaz hissederek ona hayranlıkla baktım. Benimle işinin henüz bitmediğinin farkındaydım.

Tekrar yüzüme yaklaştığında, dudaklarında kendi tadımı alacak kadar oyalanarak öpüştük o sırada eli devreye girdi ve yine yeniden beni yakıp kül etmek ister gibi hareket ettirdi. Bu duyguyla ilk defa tanışıyordum ve Gökbey'in bana bunları hissettirmesi inanılmazdı. Vücudum yay gibi gerilmişti, patlamak üzereydim.

Omuzlarına doladığım kollarımı daha da sıktım onu daha yakınımda hissetmek istiyordum. Yeterli değildi, hiçbir yakınlık yeterli değilmiş gibi sarıldım ona. O sırada patladım. Muhteşem bir his tüm vücuduma yayıldı. Sanki tüm kaslarım yumuşamaya başlamıştı. Erimek üzereymiş gibiydim. Gökbey ise derin bir gülümseme ile yüzüme bakıyordu. Birden beliren gamzesini görünce ona uzandım ve orda olan bana ait kuytudan öptüm. Üzerimde gezinen ellerinin tanıdık hissi ile içim mutlulukla doldu. Bakışlarındaki ateşin sönmediğini görüyordum. O beni ufka götürmüştü. Ben de aynısını onun için yapmak istiyordum. Yuvarlanarak üzerine çıktım.

"Ben de istiyorum." dedim, fısıltıyla "seni tatmak daha fazlasını hissetmek istiyorum!" dedim. Derin gülümsemesi tüm yüzüne yayılmıştı. Bunu evet olarak kabul ettim. Aynı şekilde ona gülümseyerek.

"Seninim Süreyya, her şeyimle seninim!" dedi, gülümsememe sebep olarak dudağımın kenarı yukarı kıvrılmıştı. Birden bana doğru uzanıp, ortaya çıkan gamzelerime öpücükler kondurdu. Kıkırdamama sebep oluyordu. Sonra altımda hissettiğim sertlikle, heyecanla karışık bir inleme koptu dudaklarımdan. Olduğum yerde kımıldanınca Gökbey'in de inlemesine sebep oldum ve bundan çok hoşlandım. Aynı hareketi tekrar ettiğimde Gökbey vücudunun üst kısmını doğrultarak bana uzandı ve ensemden tutarak beni yine öptü. Bu defa öpüşü daha derin, daha ıslak ve daha sertti. Sadece öpüşü bile inlememe sebep oluyordu. Aramızda ki çekime kapıldım.

Dillerimiz birbirine dolandığında kendimi yıldızlarla kaplı gökyüzündeymişim gibi hissettim. Tenlerimiz ısınmış ve nemlenmişti. Nem ve sıcaklığımız birbirine çarpan vücutlarımızla ahenk içinde birleşmişti. Dudaklarımızı zorla ayırıp boynuna doğru uzandım, onun yaptıklarının aynısını bende yapmak istiyordum. Dudaklarımın teninde iz bırakmasını istiyordum. Onu öyle hissederek koklayarak öptüm. Kaslı göğsüne inen ellerimi daha da aşağıya indirdim. Her hareketimle inliyor ve beni izliyordu. Dikkatle ona dokunmamla, kendini geriye atması bir oldu. Anında adımı fısıldadı.

"Süreyya..."

Bir şeyleri doğru yaptığımdan emin oldum. Gülümseyerek daha da ritmik hareketlerle devam ettim. İnlemesi ve kendinden geçmesi beni memnun ediyordu. Biraz daha devam ettikten sonra kendimi aşağıya iterek onu öptüm. Çok ama çok başka bir hisle dolan içim kıpır kıpırdı. Daha sonra onu ağzıma aldım. Buna olan tepkisi beni şaşırttı. Yay gibi gerilen sırtı havalanmıştı. Onu izlemek inanılmazdı. Beni neden izlediğini o an anladım.

Yaptığım şeye devam ettim ta ki Gökbey bir anda eğilip beni yukarı çekene kadar. Ne kadar süre geçmişti bilmiyordum ama benim yaşadığım delice duyguyu şuan o da yaşıyordu. İkimizde tatmin olmuş ve pelte gibi erimiş bir halde yatağa uzandık. Beni alnımdan öptü ve arkama geçecek şekilde yatakta yerimizi aldık. Beni sıkıca saran sıcak güçlü kollara kendimi teslim ettim.

Gökbey'in sıcacık elini sırtımda hissedince gözlerimi açtım. Derin bir uykuya dalmıştım. Ağırlığını yatakta hissetmeden önce biraz heyecanla karışık bir şaşkınlık yaşarken dün gece olanlar zihnime hücum etmişti. Gökbey beni kendisine çevirdi. Başını eğerek hedeflediği yeri buldu. Sonrasında yüzü hızla boynumda kayboldu. Bu yaptığı kıkırdamama sebep olmuştu. Kolları ile beni daha da sıkı sardı. Büyük bir gülüş kaçtı dudaklarımdan. Pürüzsüz kaslı omuzlarına dokundum.

"Peki, vay canına!" dedim. Kollarının arasında haps olmuş bir vaziyette gülümsedim.

"Gülümsemenin, hep orada olacağından emin olacağım." dedi, kendinden emin erkeksi kalın ses tonu ile.

Midem burulmuştu. Söz verir gibi söylüyordu. Mideme aldırış etmemeye gayret ettim. "Sen yanımda olduğun sürece, hep orada olacak zaten." dedim, bana dikkatle bakarken.

Pürüzlü sesiyle "olacağım" dedi, dudaklarıma uzandı ve bana harika bir günaydın öpücüğü verdi.

"Sana da günaydın sevgilim!" dedim, derin sıcak bir gülümseme ile dudağının kenarı yukarıya kıvrılmıştı. İşte yine oradaydı kendimden geçmeme sebep olacak gamzesi. Eğilip hemen kuytusundan öptüm.

 Eğilip hemen kuytusundan öptüm

"Fırsatları kaçırmıyorsun. Güzel, bu hoşuma gitti." dedi, yine gülerek.

"Beni benden alıyor. Elimde değil!" dedim kıkırdayarak.

Bana sarılıp kaslı ılık bacağını üzerime attı. Ardından saçlarıma öpücük kondurdu. Nefesini üzerimde hissettim ve bu inanılmaz derecede huzurlu ve güvende hissettiriyordu. İlk defa yaşadığım bu olay karşısında, hayret etmeden duramadım. Şaşırdığım, onun kollarındayken sanki pamuklara sarılmış hissinin olması mıydı? Yoksa onunla olan rahatlığım mıydı? Karar veremedim. Esma bunları bilse kesin ritim bozukluğu yaşardı. Bedenimin hissettiği şeylerin, beynimi istila etmesine izin vermekten başka bir şey elimden gelmedi.

Kalbim şuan yaşadığım gerçekliğe teslim olmuştu. Çok ama çok hoşlanarak, memnun olarak hem de. Bu güzel adama aşık olmuştum. Kalbim bu hisle dolu uyanmıştım. Kendi gerçekliğime uyanmıştım. Mutlu huzurlu ve güvenli kollarda. Her dokunuşunda bir sahipleniş, hep taze olan özlem vardı ve bu inanılmazdı. Resmen çılgınlıktı.

Kim bilebilirdi ki, aşk sandığım sahteliğin yıkıcı bitişinin, beni gerçek aşkıma kavuşturacağını...

"Mevzu derin, durumlar vahim, aklım da kalbimde nezaketten ırak Süreyya..." dedi, Gökbey.

"Alış buna." dedim, içimden "bu manzara da bu kalp de artık senin alış..." Tatlı bir tebessümle beraber...

"Gamzelerin, geçmişten gelen kış gülleri misali en güzel övgüye layık..." dedi. Gamzeme değen ılık nefesiyle...

Kalbim tüm bu aşka, sevgiye alışırken, aklım tutulma yaşıyordu...

 

Loading...
0%