Yeni Üyelik
5.
Bölüm

BÖLÜM 3(Gizemli Saldırgan)

@nefelicalliope

PARTİ

Elbisem uzun ve biraz kabarıktı. Üst kısmı straplezdi ve iki ayrı renkten oluşuyordu. Üstü yesil, altı canlı bir kırmızıydı. İçinde çok rahat hareket edbiliyordum. Daha önce de söylediğim gibi konforuma düşkündüm. Ayakkabılarım da öyleydi. Partiye gittiğimde her şey harika görünüyordu. Herkes rahatlamış, gönüllerince eğleniyorlardı. Henüz kapıdan içeriye yeni girmiştim ki patlatılan şampayaların sesiyle irkildim ve o halime güldüm.

Mekan inanılmaz derecede güzeldi. Burayı aylar öncesinden ayarlamıştık. Bu tarz gece organizasyonları için en uygun yerdi. Bu arada tabii tasarımcının ısrarla burayı neden istediğini de görüşmeye geldiğimde anlamış ve onun kadar ısrarcı olup mekanı kapmıştım. Bir aferim daha dedim içimden kendime..

Moda dedikleri bu alanda her şey görsele dayalıydı. Önce gözler görürdü. Sonra algılar ışık hızıyla çalışmaya başlar ve sonuca ulaşırdı. Öyle veya böyle her şey görsellerle daha etkileyiciydi. Bire bir deneyimlerim haklı olduğumu biliyordu.

Kendimden memnun bir şekilde artık içerideydim. Bizim ekipten birkaç kişiyi görüp, yanlarına gittim. Çok eğleniyorlardı. Eğlence şimdiden hız kazanmıştı. Bu kadar yorgunluğa rağmen herkesin yüzü gülüyordu. Tüm davetliler oldukları yerde dans ediyorlar, içeceklerden ve ikramlardan bolca faydalanıyorladı.

Tasarımcı, çok ünlü olduğu için tüm camiadan ve buna bağlı her meslekten davetliler vardı. Bunlara basın da dahildi. Tabii bazı belirlenmiş kişilerin dışında, çoğu mekanın dışındaydı. Kendime bir kadeh içecek aldığım sırada Alexandre Thayer Depardieu ' nın karşıdan beni çağırdığını gördüm. Şirketimizin sahibi Madelyn Patrice Lambert ile görüşüyordu. Umarım bir aksilik yoktur diyerek iç geçirdim ve yanlarına doğru yürümeye başladım. Çünkü bu saatten sonra hiç bir aksiliği kaldıracak gücüm kalmamıştı. Neyse ki yanlarına gittiğimde yüzleri gülüyordu.

Alexandre, mekan konusundaki çabamı duymuş ve bunun için bana ayrıca teşekkür etmek istemişti. Bu sanatçıların gerçekten garip takıntıları olabiliyordu. Beni sevmişti biliyordum. Bunu bana tüm şımarıklığı ve kaprisleriyle hissettirmişti. Daha çok yeni olmama rağmen başarılı olacağımı söylüyordu. Bunu ben de biliyordum. Önümde uzun, zahmetli bir yol vardı ama o yolda yürümeyi sürdüreceğimi ve bunda da başarılı olacağımı biliyordum.

Her şeyden önce hislerim beni genelde yanıltmazdı. Çünkü çok seviyordum. Başarımın en büyük sırrı buydu ve sadık olmamdı. Kolay pes etmezdim. Birkaç manken yanımıza gelince hepsine gülümseyip yanlarından ayrıldım.

Hava almak istedim. Biraz molaya ihtiyacım vardı. Teresa çıkmaya karar verdim. Merdivenlere yönelirken tanıdık bir yüz gördüğümü sandım ama emin olamadım. Son bir kez daha dönüp baktığımda aynı olduğunu düşündüğüm kişinin Alexandre 'ın yanında olduğunu gördüm. Arkası dönüktü. Uzun boyluydu ama emin olamadan terasa çıktım.

Hava almak iyi gelmiş, ruhuma tazelik katmıştı. İçerisi çok kalabalıktı, parti başlayalı nereydeyse 1,5 saat olmuştu. Bence benim sürem dolmuştu. Çıkmadan önce Madelyn ile kısa bir görüşme yapmam lazımdı. Önce o kalabalıkta onu bulmalıydım. Sonrasında evime gidip hemen uyumak istiyordum ve ertesi gün işe ilk defa geç gitmenin avantajını anlayacaktım. Yine kendi kendime gülümsüyordum. Bugün bunu sık sık yaptığımı anımsadım.

Madelyn' i buldum ve ardından çıkmak için dışarıya yöneldim ama tam kapıya çıkıp arabamı istediğimde biri beni hızla ve aniden kendine cekti. Neler oluyordu böyle? Beni kendine yaslayıp suratıma bıçak sallıyordu. Aman Allah' ım şok geçiriyordum. Tüm vücudum titremeye başladı. O konuşuyordu. Etraftaki korumalara sürekli bir şeyler söylüyordu ve aynı zamanda beni de kendiyle beraber içeriye sürüklüyordu. Canım acımaya başlamıştı. Adamın güçlü kolları vardı beni canıma acıtacak kadar sıkı tutuyordu. Suratını net gorememiştim ama tanıdığım birisi değildi. Kahretsin etraf bir anda karıştı.

Korkuyordum. Elindeki bıçağı boğazıma dayamıştı. Ödüm patlıyordu ama bu kelimenin fransızca tercümesi olduğundan emin değildim. Bu olanlar çılgınlıktı. Ben sadece evime gitmek istemiştim. Adamla konuşmaya çalıştım ama bana kes sesini demekten başka bir şey söylemiyordu.

Ne istiyordu öyleyse bu pislik? Canım yanıyordu, sabırsızlanmaya başladım. Bıçağın ucunu boğazıma batırdı. Kanamaya başladığını hissediyordum. İnce bir noktaydı ama bu çok berbat bir hisdi. Polis, birileri polisi aramıştır diye düşündüm. Aslında ne düşüneceğimi tam olarak bilemiyordum. Kafam karışıktı ve duygularım alt üst olmuştu.

Paniğin beni ele geçirmesine izin vermek istemiyordum. Yanlış bir hareket de yapmak istemiyordum. En sonunda, "Lütfen. Lütfen biri yardım etsin artık..." Sonra düşünmeden hareket etmeye başladım. Elinden kurtulmaya çalıştım. Bir an çok az uzaklaşmıştım ki beni geri çekip çevirdi ve bıçağı sapladı... Çok yanlış bir hareket yaptığımı, acı içinde çığlık attığımda anladım. Artık çok geçti.

Yere yığıldım. Çok canım yanıyordu. Beni kolumdan bıçaklamıştı. Elimle kanayan yere bastırmak istedim ama tam o sırada bıçağı ikinci kez kaldırdı ve bana doğru eğildiğini görünce, içimden burada öylece öleceğim dedim.

Etraftan çığlıklar yükseliyordu. Tam bir karmaşaydı. Oradan oraya kaçan insanlar, gözümün önünden geçti. O sırada birinin adamın üzerine atladığını gördüm. Hemen yanıbaşımde yerde boğuşuyorlardı.

Nasıl oldu bilmiyordum ama o bir çift tanıdık gözün kucağındaydım. Hayal mi görüyordum emin değildim ama benimle konuşuyordu. Hem de Türkçe. Kesinlikle hayaldi... "Hastahaneye. Hemen!" Bayılmadan hemen önce, birinin resmen kükrediğini duydum...

Yaralı

Böyle olmamalıydı. Hayır, hayır, hayır! Sadece ufak bir yaralanma olmalıydı. Kahrolası herif ona cidddi zarar vermişti.

Arabadaydık, Süreyya baygındı. Acil müdahele gerekiyordu. Bu haldeyken bile çok ama çok güzeldi. Bütün gece onu izlemiştim. Oradaki mankenlerden bile daha dikkat çekiciydi. Çok zarif ve narin görünüyordu. Her hareketi dans eder gibiydi.

''Serhat acele et, acele et! Daha hızlı sür şu lanet arabayı! Çok fazla kan var. Böyle olmamalıydı. Kahretsin! O herif nerede şimdi söyle bana nerede?''

''Kaçtı efendim, muhtemelen söylediğimiz adreste, bizden haber bekliyor olacak.''

''Hemen adamları yanına gönder. Bir yere kaçmasın. Onu mahvedeceğim. Kendi ellerimle vereceğim cezasını! Duydun mu beni?''

''Peki efendim.''

Hastaneye gittiğimizde onu kollarımdan sedyeye aldılar. Hiç bırakmak istemedim, sıcaklığı vücudumdan ayrıldığı an perişan oldum. Sanki benden alınan o değildi de benim bir parçamı koparıp alıyorlarmış gibiydi.

Süreyya' nın tedavisi sürerken hastaneye polis geldi. Henüz tam olarak kendinde olmadığı için ifadesi alamadılar. Odaya alındığında, baş ucundan ayrılmadım. Elini hiç bırakmadım. Kendine gelmeye başladığında, ilk beni görmeliydi. Olay basına da yansımıştı. Bir bu eksikti.

Süreyya' nın ekip aradaşları da oradaydı, herkes onun için endişelenmişti. Olayın şokuyla büyük endişe içindeydiler. Alexandre' da oradaydı. "İnanılmaz! Böyle bir sey nasıl olur? Bunu nasıl yapar?"

Süreyya' ya saldıran kişi onun eski ekibinde calıştırdığı bir yardımcısıydı. Daha önce işten çıkarılmıştı. Bunu özellikle ben istemiştim çünkü bir sebep olmalıydı. Süreyya, tamamen tesadüfen karşısına cıkmış olacaktı. Yakalanma ihtimaline karşı tasarladığım hikaye buydu. Fakat artık durum bu degildi. Yakalanması söz konusu olamazdı.

Adamlarım sahada bu durumla ilgileniyorlardı . Doktoru ilk başta odada kalmama izin vermedi. Ama çıkmayacağımı anlayınca, mecburen kabul etti. Süreyya, kendine gelmeye başladı. Sanırım bir şeyler söylüyordu ama ne dediği tam anlaşılmıyordu.

O yatakta uzerındeki şahane elbisesiyle, hastane yastığına dağılan saçlarıyla ne kadar darmadağın gorünse de hayal edebileceğiniz en güzel prensesler gibiydi. Sonra gözlerini açtı ve göz göze geldik... Doktor iyi olduğunu, yaşadığı travma yüzünden kendine gelmesinin biraz uzun sürdüğünü söyledi.

"Daha iyi olacak. Bugün burada kalmalı. Şımdilik gözlemleyeceğiz." Odadan dışarıya çıktığında içim rahatladı. Aynı bilgiyi onu dışarıda bekleyenlere de söylemesi gerekiyordu.

Gözlerimi açtığımda nerede olduğumu algılayamadım. Neredeydim ben böyle, bu da kimdi? Bu yakıcı bakışlar da kimindi? Tenim ürperiyordu. Hareket etmek istedim ama etrafıma bile bakamıyordum. O gözler, sanki beni esir almıştı. Gözlerimi ondan ayıramadan, yavaş yavaş neler oldugunu hatırlamaya başladım. Kimse konuşmuyordu. Ne o, ne de ben. Bir süre gözlerinde kayboldum;

"Sanırsın... sonbahardı adam!

Öyle yeşil, öyle rüzgâr, öyle toprak,,öyle sarı .. öyle damla damla ..

Yaprak gibi dalında,

okyanusun dalgasında..

Sonbahardı adam!

Renklerin kavuşması gibi..

Orman gibiydi.. Öyle derin, öyle kaybolan, öyle varolan...

Sonbahardı adam !

Gökyüzü gibi..

Öyle gri, öyle kararsız...

Sonbahardı adam!

Yağmur dolusu gözleriyle uzanıp gözünden akan yağmuru tadan..

Oysa ki kısacık bir mevsimdi nihayetinde. Öyle icab eden..."

Gözünden süzülen bir damla yaşı gördüğümde aklımdan bu sözler geçiyordu. Aman Allah' ım aklımı mı yitirmiştim. Neler düşünüyordum böyle. Sonunda bu çılgın düşüncelerden sıyrılıp, tamamen kendime gelmeyi başarabildim.

Bıçaklanmıştım. Manyağın biri beni bıçaklamıştı. O an kolumdaki acıyı hissettim. Yüzümü buruşturarak kalkmaya çalıştım. Aynı zamanda gözlerindeki o bakıştan kurtulmaya çalışarak. Kimdi bu? Bana böyle bakan birini ilk defa görüyordum.

"Kimsiniz?" Yutkundum. Bir yandan beni, hareket etmemem konusunda uyararak açıklama yapmaya calıştı. Olanları kısaca anlattı. Çoğu benim hatırladığım şeylerdi. Yine de hala şok içerisindeydim. Olayın etkisinden çıkamamıştım. Hala soruma yanıt vermemişti.

Gözlerini benden bir an olsun ayırmadı. Sanki bir saniye ayırırsa ortadan yok olacakmışım gibi bakıyordu. Bu durum nefesimi kesiyordu ama aynı zamanda beni ürkütüyordu. Tanıdık bir yüz arayarak etrafa bakındım ama odada ondan başka kimse yoktu .

''İyi olacaksın. Şu an iyisin ve daha iyi olacaksın. Lütfen sadece dinlenmeye çalış.''

Bense ısrarla kim olduğunu bilmek istiyordum. O sırada kapı çaldı ve içeriye doktorla beraber polis memurları girdi.

Doktor durumumu anlattı sonra da ifade vermem gerektiğini söyledi. Polisler ifademi aldılar ne hatırlıyorsam anlattım. Adam kimdi bilmiyordum. Neden yaptığını da bilmiyordum. Tek bildiğim, Alexandr' ın işten çıkarılmış çalışanı olduğuydu. Bunu da bana polisler söyledi.

Polislere ifade verirken de yanımdan ayrılmadı. Daha sonra içeriye gelen ekip arkadaşlarım benim için üzgün olduklarını söylediklerinde de. Herkes gecmiş olsun dileklerini sunduktan sonra gitti. Ama o hep yanımda kaldı. Saat kaçtı bilmiyordum. Muhtemelen gecenin ilerleyen saatleriydi, kendimi çok yorgun hissediyordum. Sonra sesi birden aklıma geldi. Kendimi kaybetmeden önce gördüğüm oydu. Onun kollarındaydım ve onun sesiydi. Bağırıyordu.

Tekrar ona baktığımda, ''İyi misin?''

Çatallaşan sesimi düzeltmeye çalışarak, "Evet sanırım." diyebildim. Yüzünde sebebini tam olarak anlayamadığım, minnet dolu bir ifade vardı. İyi olmama çok memnun gibiydi.

''Affedersiniz? Kimsiniz? Sizi tanıdığımı sanmıyorum.'' Sorumu daha detaylı bir şekilde yineledim.

"Ben.'' Bir an tereddüt ettikten sonra, ''Yavuz Selim Cebesoy. Alexandr arkadaşımdır, onun davetlisi olarak ıstanbul' dan geldim.'' Kısa bir açıklama yaptı.

Pekala ne demem gerekiyordu tam emin olamayarak ismimi söylemeye başlıyordum ki "Biliyorum. Yani isminizi; Süreyya Feray Enver.''

Tam ismimi söylemişti. Nereden biliyorsunuz dememe fırsat vermeden hasta bilgilerinin olduğu kartı gülümseyerek gösterdi.

"Pekala." diyerek, iç geçirdim.

"Beni siz kurtardınız . Eğer o adamın üzerine gelmeseydiniz şu an daha ciddi yaralanmış olabilirdim. Tesekkür ederim." Basitçe bir özürdü. Ama neden heyecanlanıyordum. Şu an cümle kurmak sanki benim için bir dağa delik açmaktan daha zordu. Benim derdim neydi böyle?

Yanıma yaklaşıp tekrar elimi tuttu. Tepki veremedim. ''İstediğin bir şey var mı? Her hangi bir şey? Ne olursa, soylemen yeterli.''

O sırada nasıl göründüğum hakkında hiç bir fikrim yoktu ve aklıma banyo geldi. "Banyoya gidebilsem keşke." dedim içimden , fazla yakındı biraz fazla samimi... ''Banyo.'' Tek kelimem ile harekete geçti. O kadar hızlıydı ki beni incitmekten korkarak daha da yaklaştı ve belimden tuttu. Kalbimin sesinden rahatsız olmuştum. Neydi şimdi bu? Bir anda hızlanmıştı aptal şey simdi hiç sırası degildi. Derhal banyoya gitmeliydim.

''İyiyim, kendim gidebilirim.'' Belimi bırakmadı.

"Başın dönebilir. Lütfen yardım etmeme izin ver.'' Ama bana dokunmak için izin istemiyordu aslında bunu zaten gayet doğal bir şeymiş gibi rahatsız etmeden yapıyordu.

Yavuz' un yardımıyla banyoya geçtim, başım biraz dönüyordu. Kolumdaki acıyı saymazsak iyiydim.

Gün aydınlanırken uyandım. Ne ara uykuya daldığımı hatırlamıyordum. Uyandığımda Yavuz' un orada olmadığını anladım. Yokluğu sıcak bir battaniyenin üzerimden çekilip alınması gibi hissettirmişti. Sonradan dolaba temiz kıyafetlerin bırakıldığını farkettim. Benim kıyafetlerim değildi. Birisi onları bırakmıştı. Hastaneye kimin gelip gittiğini merak ettim.

O sırada odanın kapısı açıldı ve beni kendi düşüncelerimden sıyıran bir ses duydum . Hemşireyle birlikte Esma da içeriye girmişti.

Sesi çok üzgün ve korkmuş bir şekilde koşar adım yanıma geldi ve bana sarılmaya başladı. O sırada kolumun acısı, neler olduğunu hatırlatırcasına ortaya çıktı. Benden gelen "Ah!" sesiyle Esma geri çekildi.

"Özür dilerim." O sıcacık bakışlarıyla bana bakarken, ''Daha önce yanında olmalıydım. Neler olmuş böyle? Ben çok şaşkınım.''

Hemşire serumumu kontrol ediyordu ona dönüp, ''Ne zaman çıkabilirim?''

Bir saat içinde doktorun tekrar yanıma geleceğini ve duruma göre taburcu olup olamayacağımı söylemesini dinlerken bir an aklım Yavuz' un nereye gitmiş olabileceğine kaydı.

Hastane

Süreyya sonunda uykuya daldı. Onun için aldırdığım kıyafetleri odasına bırakıp, bir süre ondan ayrılmak zorunda kalarak, o herifin yanına gitmeliydim. Artık sabrım kalmamıştı. Bu yaptığının bedelini ödemeliydi. Hata yapmıştı. Hatalar karşılığında bedel ödenirdi.

Saklandığı yere gitmiş onu orada panik halinde bulmuştum. Salak herif onu polise vereceğimizi düşünüyordu. Israrla, isteyerek olmadığından bahsediyordu ama çok yanlış şeyler söylüyordu. Benden, önce sağlam bir yumruk yedi. Çünkü susması gerekiyordu.

"Hangi elin?" Son bakışı olduğunu bilmeden, afallamış ve korku dolu yüzle bana baktı.

"Süreyya' nın kolunu hangi elinle bıçakladın?" Bunu usulca söyledim.

Sanki gizli bir bilgiyi paylaşıyormuş gibi, yediği yumruğun şokuyla sol elini uzattı. İşte istediğim şey buydu, kısa ve net cevaplar. Harekete geçtim. Adamlarım, adamı yere yatırıp bağladılar. Ne yapmak istediğimi anlamışlardı.

Hiç düşünmeden, bir hamlede elini kestim. Sonra da sızlanmasına fırsat vermeden, kafasına bir kurşun sıktım. İşte bitmişti! Daha fazla vakit kaybedemezdim.

"Halledin burayı, hiç bir iz kalmasın." Süreyya' ya gitmek için oradan çıktım.

...

Doktor gelmiş, çıkabileceğimi söylemişti. Durumum iyiydi ama evde dinlenmeye devam etmem gerekiyordu. Bir hafta sonra da kontrole çağrılmıştım. Esma yanımdaydı. Olanları kısaca anlatmıştım. Anlattıklarımı dinlerken, film sahnesi izliyormuş gibi tepkiler veriyordu. En çok Yavuz Selim' e takılmıştı. Kimdi bu adam ve bir anda nereden çıkmıştı? Ayrıca şu an neredeydi? Esma, o an resmen benim iç sesim oldu.

Şimdi bunları düşünmek istemiyordum. Bir an önce eve gitmek istiyordum. Biraz zahmetli de olsa Esma' nın da yardımıyla hazırlandım. Kıyafetleri kim bırakmıştı? Bilmiyorum ama tam olarak üzerime göreydi. Taburcu işlemleri için çıkmak üzereydik ki Yavuz Selim kapıda belirdi. İşte yine o bakış... Beni adeta sersemleştiren bakışlarına maruz kalıyordum. Tatlı bir tebessümle, baktı.

"Günaydın." O konuşunca Esma da ben de sadece ona bakmakla yetindik.

"Üzgünüm seni yalnız bırakmak zorunda kaldım ama şimdi buradayım. İşlemlerin tamam, görüyorum ki hazırsın." Orada öylece durmuş, aptal gibi suratına bakmaya devam ettim.

"Bu arada araban mekandan alındı. İş yerine bırakıldı. Ev adresini bilmediğim için eşyalarınla birlikte iş yerine bıraktırdım.''

Bu kadar detaya nasıl hakim olabiliyordu. Hala aptal gibi orada dikiliyordum. Sonra bana doğru yaklaşmaya başladı. O an Esma' nın da benimle aynı surat ifadesine sahip olduğuna yemin edebilirdim. Çünkü kendimi onun suratında görüyordum.

Yavuz Esma' ya dönüp, ''Tanışamadık. Affedersiniz ben, Yavuz Selim Cebesoy." Elini uzattı. Esma da aynı hevesle elini uzattı. ''Esma Günışık, Süreyya' nın arkadaşıyım.''

Sonra yanıma geldi. ''Hazırsan çıkalım.'' Beni tutmasına nasıl izin verdim, bilmiyorum ama her şey kendiliğinden oluyordu. Sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi davranıyordu ve ben de öyleymiş gibi uyum sağlıyordum. Beni hareket ettiren oymuş gibi uyumluyduk.

Kapıya çıktığımızda şoförü bizim için kapıyı açtı. Tam o sırada yüzüne baktım. "Sizi tanıyorum?"

"Evet hanımefendi, daha önce talihsiz bir karşılaşmamız olmuştu." O an içimi tuhaf bir his kapladı. Kafam karışmıştı. Arabamla çarptığım kişi nasıl oluyordu da Yavuz' un şoförü çıkıyordu? Çok fazla soru vardı aklımda. Yavuz' a baktığımda beni arabaya binmem için yönlendiriyordu.

O sırada Esma' nın telefonu çaldı. Acil gitmesi gerekiyordu. İşten izin alıp gelmişti. Telefonu kapattıktan sonra aklına gelen şeyi bir anda söyledi.

''Bu arada ailenin bilgisi yok. Sana söylemeyi nasıl unuttum. Kusura bakma canım."

''Sana ulaşamayınca telaşlanmışlar. Beni aradılar. Bir şey söylemedim ama defileden, yoğunluğundan bahsettim. Bilgin olsun canım." Aceleyle "İşten sonra yanına gelirim sorun olur mu?''

''Gitmen gerek, sorun değil.'' Vedalaştık ve gitti. Adresimi Serhat Bey' e söyledim. Yavuz evime kadar girdi. Beni koltuğuma oturtmak zorunda kaldı. İnatla yatmak istemediğimi söyledikten sonra teslim olmuştu.

Aramızda garip bir sessizlik vardı. Sanki bana, her şey olması gerektiği gibi bak, ben senin yanındayım ve buradan ayrılmaya da niyetim yok der gibi samimiyetle bakıyordu. Ben bunları düşünürken, onun sesiyle daldığım düşüncelerden sıyrıldım.

"Kalmamı ister misin? Ya da yalnız kalmak istersen anlarım ama seni kontrol etmek için tekrar geleceğim. İtiraz istemiyorum.'' Bana söyleyecek çok fazla söz bırakmıyordu. Kalbim, yine söz dinlemeyip benden habersizce çarpmaya başlamıştı.

O yüzden aklıma gelen ilk şeyi söyledim. ''O adamdan haber var mı?" Gözlerinin yeşili orman gibiydi. Canlı bir orman ama sorduğum soru karşısında bir anda karanlık bir ormana dönüşmüştü. Sanki biraz daha bakarsam, kaybolacağımı sandığım kocaman karanlık bir orman.

''Hayır. Sanırım araştırmaya devam ediyorlar.'' Bakışlarıyla beraber sesinin tonu da değişmişti.

Ben bugün gördüklerime ve duyduklarıma anlam vermeye çalışırken birden yanıma oturdu .

"Merak etme sana zarar veremez.'' Aklımı toplamaya ihtiyacım vardı ve ailemle konuşmalıydım.

''Her şey için tekrar teşekkür ederim. Sanırım yalnız kalsam iyi olacak.'' Gitmesini istediğimden emin değildim. Ayağa kalktı telefonumu çıkardı. O ana kadar nerede olduğundan habersiz olduğum telefonumu elinde tutuyordu. Bir şeyler tuşladı. Sonra kendi telefonunu çıkarttı.

''Numaramı kaydediyorum. Bir süre buradayım. İzin verirsen, seni tekrar görmek istiyorum.'' Nazik ama buyurgan bir şekilde konuştu. Sanki hayır cevabını kabul eden tiplerdenmiş gibi soruyordu bunu. Öyle olmadığının gayet farkındaydım ve bu aklımı karıştırıyordu ama o an dudakalrımın arasından sadece, "Tamam." Kelimesinin çıkmasına izin verdim.

 

 

 

Loading...
0%